ABD başkan adaylarının, başkan yardımcısı adaylarını seçerken en öncelikli ölçütü; kimliği, biyografisi ve söylemiyle ‘etiket’in (başkan ve başkan yardımcısı adayı) kazanma şansını azaltmamasıdır. Başkan adayının çok baskın bir karakter olduğu etiketlerde, başkan yardımcısı adayının gerekli olmadıkça konuşmaması, konuşması gerektiğinde gaf yapmaması ve mitinglerde el sallaması yeterli görülür. Tıpkı mevcut başkan yardımcısı Mike Pence’te olduğu gibi. Oldukça baskın bir karakter olan Hillary Clinton’ın 2016’daki başkan yardımcısı adayının kim olduğu bugün sorulsa, politika meraklıları içinde bile anımsayacak insan sayısı çok az olur.
Ancak Demokrat Partinin 2020 başkan adayı Joe Biden’ın, ‘çok özenli stratejik değerlendirmenin’ ürünü olduğu açık bir kararla yardımcı adayı olarak seçtiği Kamala Harris, bu geleneksel başkan yardımcısı adayı profilinin çok dışına taşan bir isim.
Trump’ın 2020 seçim stratejisini bozan hamle
Kamala Harris, politik ve ekonomik pozisyonlar olarak bakıldığında, tabii ki, Biden için ‘başkan yardımcısı adayı’ olarak güvenli bir tercih. Joe Biden’ın şu anda en büyük gücü, Demokrat Partinin, sol ucunda Bernie Sanders’ın, sağ ucunda ise kendilerini ‘Asla Trump Cumhuriyetçileri’ olarak nitelendiren ve çoğu yakın geçmişte partinin önde gelenlerinden oluşan Cumhuriyetçilerin yer aldığı, oldukça geniş bir yelpazeyi şemsiyesi altında toplamış olması.
3 Kasım seçiminde, 2016’da aldığından daha fazla oy alamayacağında neredeyse bütün analistlerin hemfikir olduğu Trump’ın seçimi kazanma stratejisi, Demokrat Partinin yeterli oy almaması üzerine kurulu. Bunun için de Biden Koalisyonunu, ideolojik ve kültürel iç çatışma çıkarıp dağıtacak çıkış ve provokasyonlara sık sık başvuruyor. Ekonomi, ulusal güvenlik, dış politika gibi konularda tıpkı Biden gibi merkez politik pozisyonunda bir isim olmasıyla Harris, bu, ‘Yeter ki Trump’tan kurtulalım’ koalisyonunu tehdit eden çizgide değil.
Kamala Harris, Trump’ın kendisini ‘kanun ve nizam (law and order)’ savunucusu olarak sunma stratejisine de hizmet etmiyor. Trump yaz başından beri, ‘Siyahların da Hayatı Değerlidir’ hareketinin öncülük ettiği protesto dalgasını, ‘şehirlerde şiddet, suç ve kaos dalgasının yayılması’ olarak nitelendirip, Demokratları “suçu, suçluları ve şiddeti koruyan, polisi aşağılayan parti” olarak sunuyor. Joe Biden zaten bu propagandaya hedef olacak bir isim değildi. Çünkü, 1994 tarihli Kriminal Fiillerle Mücadele Kanunu’nun mimarı Joe Biden ki kanun onun adıyla anılıyor. Önseçim mücadelesi sırasında birçok rakibi Biden’ın geçmişindeki bu pozisyonunu anımsatarak, siyahlara ve azınlıklara polis baskısındaki katkısını sorgulayacaktı. Biden’ın yardımcı adayı olarak kimi seçeceği bu açıdan da önemliydi. Harris ismi bu sebeple de Trump için hayal kırıklığı oldu. Harris, 2016’da ABD Senatosuna seçilmeden önce, iki dönem seçildiği California genel savcısı (eyalet adalet bakanı) görevinde ve onun öncesinde de San Francisco başsavcılığında, suçla ve suç örgütleriyle keskin mücadelesiyle dikkat çekmiş bir isim. Nitekim Demokrat Partinin sol kanadı da, önseçim yarışında Harris’in geçmişindeki bu tartışmalı tarzını bolca gündeme taşıyarak eleştirmişti.
Trump’ın Demokratların oyunu azaltma stratejilerinden biri de, Demokratlara oy verecek seçmenlerin sandığa gitmesini zorlaştırmak veya onları oy vermeye isteksiz hale getirmek. ABD seçimlerinde on yıllardır sorunsuz uygulanan ve hile yapmanın oldukça zor olduğu posta yoluyla oy kullanma etrafında başlattığı tartışmanın bu stratejinin ürünü olduğu yaygın bir kanaat. Haftalarca, Sanders taraftarlarını, Biden ve Demokrat Parti yönetimine karşı kışkırtmaya çalıştı. Ancak Sanders’ın 2016 seçiminin aksine yarıştan erken çekilip Joe Biden’a açık ve net destek vermesi, Trump’ın bu çabasını boşa çıkardı.
“Uykulu Joe” ve “kafein şoku Kamala”
Trump’ın, ‘uykulu Joe’ diye aşağıladığı Joe Biden gibi tabanı heyecanlandırmayan bir aday seçilmesi, stratejisi için bir başka umut ışığıydı. Ama Harris’in etikete katılması, tabandaki ölü toprağını silkelemeye yetti. Gazeteci David Ignatius, ‘Biden ne kadar uyku getirense, Kamala Harris de o kadar kafein şoku’ nitelemesiyle buna işaret ediyor. Nitekim, Harris, Demokrat Parti adlı politik koalisyonun en sadık seçmen grubunu, siyah kadınları büyük ölçüde motive etmiş görünüyor. 2016’da beyaz kadınların çoğunluğu Trump’a oy verirken, siyah kadın seçmenlerin yüzde 94’ü Clinton’a oy vermişti. Aslında Joe Biden bile adaylığını onlara borçlu. İlk iki önseçim eyaletinde kaybeden ve artık adaylıktan çekilmesi gündeme gelen Biden, South Carolina’da, eyaletin önseçim seçmeninin üçte birini oluşturan siyah kadınların üçte ikisinin oyunu alarak kazanıp yarışa geri dönmüştü. ABD Senatosuna bugüne kadar seçilmeyi başarmış ikinci siyah kadın olan Kamala Harris, üniversite yıllarından beri, ABD’nin en eski ve en büyük siyah kadın kardeşlik örgütlenmesi olan Alpha Kappa Alpha’nın (AKA) aktif bir üyesi. Sayıları 300 binden fazla olan AKA üyeleri, siyah kız kardeşleri için kapı kapı dolaşmaya başladı bile.
Ancak, Harris’i, başkanlık seçim gündeminin merkezinde yerleştiren ve adını seçimden sonrasına da taşıyacak şey bunlarla sınırlı değil. Kamala Harris’in, seçimin niteliğini ve sonucunu değiştirme potansiyeline sahip en büyük özelliği, kişisel öyküsü.
Seçim sonucunu değiştirebilecek yaşam öyküsü
Kamala Harris, farklı kıtalardan ABD’ye eğitim için gelmiş iki göçmenin çocuğu. Tamil Hindistan’ın kalbi Madraslı bir Brahman olan Shyamala Gopalan, 1959 yılında geldiği ABD’nin California Üniversitesinde biyoloji doktorası yapıyordu. Jamaikalı Baptist bir siyah olan Donald Harris ise, 1961’de göç ettiği ABD’de aynı üniversitede ekonomi doktorası yapmaya başlamıştı. İkili ilk kez, siyahlara eşitlik için o yıllarda yükselen sivil haklar hareketi eylemlerinin birinde tanışacak, protesto gösterilerinde derinleşen arkadaşlık 1963’te evliliğe dönüşecekti. 20 Ekim 1964’te doğan ilk çocuklarına, Tamilcede ‘nilüfer’ anlamına gelen ‘Kamala’ adını verdiler. Bu, Hindu tanrıçası ‘Lakşmi’nin isimlerinden de biri aynı zamanda.
Shyamala ve Donald, çocukları doğduktan sonra da eylemlere bebek arabaları ile katılmayı sürdürdü. Kamala ve iki yaş küçük kız kardeşi Maya’nın erken çocukluk anılarının çoğu, aktivist anne babanın çocukları olmanın cilvesiyle hak mücadelesi gösterilerine ait. 1971 yılında, Kamala 7 yaşındayken anne ve babası boşandı. Mahkeme iki kızın velayetini anneye vermesine rağmen, anne Shyamala, çocuklarının hem anne ve babalarının hem de yaşadıkları ülkenin kültürünü öğrenip benimseyerek büyümelerine çok özen gösterdi. Hindu tapınaklarına da, Baptist kilisesine de devam ettiler. Anneleri, kızlarını kilise korosuna yazdırdı. O günlerde, siyah ve beyaz çocukların bir arada eğitim alıp kaynaşarak büyümeleri için başlatılan ‘taşımalı eğitim’ uygulaması sayesinde, çoğunluğunu siyahların oluşturduğu mahallelerden otobüslerle, zengin beyazların yaşadığı semtlerdeki ilkokullara taşınan öğrenciler arasında Kamala da vardı. Ayrımcılık gerçeğini de entegrasyon rüyasını da her sabah kat ettiği otobüs yolculuklarında yaşayarak öğrendi. Bu entegrasyon uygulamasına fon sağlamaya isteksiz politikacılar arasında, o yıllarda Kongreye yeni seçilmiş genç politikacı Joe Biden’ın da olması, ikilinin 45 yıl sonra Demokrat Parti önseçim münazaralarından birindeki dramatik yüzleşmelerine yol açacaktı.
Kamala ve Maya, çocukluklarında hem annelerinin memleketi Madras’ı hem de babalarının memleketi Jamaika’yı da defalarca ziyaret ederek, her iki kültüre de aşina hale geldiler. Hindistan bağımsızlık mücadelesinin yerel öncülerinden olan dedesi, laiklik, demokrasi ve kadınların eşitliği mücadelesi ile torununun en önemli ilham kaynaklarından birine dönüşecekti. Anneannesi ise, köy köy dolaşıp kadınları doğum kontrol ve hane içi şiddet konularında bilinçlendiren bir aktivistti.
Hindistan gibi kadınların oldukça geri kaldığı bir sosyal iklimde bu açık görüşlü ebeveynler, kızlarının tek başına okyanus ötesinde eğitim görmesine destek verdiler. Tıpkı Harris gibi göçmen bir Hint ailenin kızı olan gazeteci Aarti Shahani, Harris hakkında sıkça kullanılan ‘yarı Hintli’ nitelemesinin, onun kimliğinin bu yönünün bütününü gözden kaçırdığına dikkat çekiyor. “O ve ailesi, kültürümüzün iyi yönlerini almakla kalmadılar, kötü yönlerine de meydan okudular”. Harris’in annesinin töre gereği eğitiminden sonra Hindistan’a dönüp kendi inanç ve kastından biriyle evlenmesi gerektiğini hatırlatıyor Shahani: “Shyamala Gopalan bunun aksine bütün töre kurallarını yıkacak bir eş seçti. Esmer kadın-siyah erkek aşkını anlatan Mississippi Masala filminden on yıllar önce, Jamaikalı yakışıklı bir akademisyen ile evlendi.”
Harris de hatıratında, annesinin evliliğini, sosyo kültürel iklime karşı “bir isyan, bir aşk eylemi” olarak nitelendiriyor. “Biz Desi kadınların isyanı, ailemizin seçtiği değil sevdiğimiz kişiyle evlenmemiz” diye yazıyor Shahani.
49’unda aşk evliliği
Kamala Harris de evlilik söz konusu olduğunda annesi gibi ‘asi’ oldu. Önce 49 yaşına kadar evlenmeyerek, ardından 49’unda hayatının aşkını bulduğunda deri rengine ve kültürüne bakmadan imzayı atarak… Hollywood’da telif hakları avukatı olan altı yıllık eşi Douglas Emhoff hem beyaz hem de Yahudi. Çift, 2013’te ortak tanıdıklarının çöpçatanlığı ile tanıştı. Bir yıl sonra da mütevazı bir düğün ile evlendiler. Kız kardeşi Maya’nın nikahı kıydığı düğünde birbirlerinin kültürünü kucaklamanın bir ifadesi olarak Emhoff, boynuna Hindu çelengi taktı. Kamala Harris ise Yahudi geleneğine uygun olarak cam bardak kırdı. Emhoff’un ilk evliliğinden çocukları Ella ve Cole ile ilk tanıştığı andan itibaren yakın arkadaş oldu. İki çocuğu, ‘üvey anne’ isimlendirmesini sevmedikleri için ona ‘Momala’ diye hitap ediyor.
Tıpkı siyah ve Jamaika kökleri gibi kimliğinin bir parçası olan Hindu ve Tamil kültürünü benimseyip gururla taşıdı Kamala Harris. Annesinin ev içinde çok keyifli olduğunda ya da öfkelendiğinde Tamilce konuşması nedeniyle Tamilce’ye aşina büyüdü. Bazı yaz tatillerini geçirdiği Madras’ta Tamilce konuştu, Tamil kadınlar gibi ‘sari’ giyerek dolaştı. Ama tıpkı annesi ve dedesi gibi, körü körüne kabileci olmaktan da uzak durdu. Hindistan’da aşırı sağcı Modi hükümeti 2019’da Müslüman çoğunluklu Keşmir’in özerk statüsünü sona erdirip eyaleti dış dünyaya kapattığında, ilk tepki, ABD Temsilciler Meclisine bugüne kadar seçilmiş ilk Hindu kadın milletvekili olan Pramila Jayapal ile ABD Senatosuna seçilmiş ilk Hint kökenli kadın Senatör Kamala Harris’ten gelecekti. Hint kökenli iki kadın Kongre üyesinin karar tasarısı teklifi, Modi hükümetinin sert tepkisine neden olacaktı.
Kamala, köklerinin yarısının kaynağı olan yere, annesinin memleketine son kez 2009 yılında gitti. Yanında bu kez, o günlerde bağırsak kanserinden ölen annesinin küllerini taşıyordu. Kız kardeşi ile beraber annesinin küllerini Madras sahilinden Hint Okyanusu’na saçtılar.
Komşu beyaz çocukların oynamadığı küçük siyah kız
Kamala’nın baba tarafından kökleri de kimliğinin hem güzelliklerinin hem de başka acı gerçeklerinin hatırlatıcısı. Büyük dedesi bir köle taciriydi. Kamala Harris’in soy ağacında, ABD’deki siyahların önemli bir bölümünde olduğu gibi ‘tecavüzcü bir beyaz köle sahibi’ de vardı.
Kamala ve Maya, hafta sonlarını ve tatillerini yanında geçirdikleri babalarının Palo Alto’daki evinde, komşu beyaz çocukların kendileri ile oyun oynamamaları sayesinde siyah oldukları gerçeği ile yüzleşecekti. Anneleri, doğuştan gelen bu özelliklerini bir eksiklik olarak görmemelerini sağlayan kişi oldu. Harris, ‘Bir Amerikalının Hayat Yolculuğu’ alt başlıklı hatıra kitabında, “Annem, iki siyah kız büyütmekte olduğunun farkındaydı. Ve bizim, büyüdüğümüzde, özgüveni yüksek, gururlu siyah kadınlar olmamızdan emin olmak için çok büyük çaba sarfetti” diye anlatıyor. İki kızını da her zaman “Kimsenin size kim olduğunuzu söylemesine izin vermeyin, siz onlara kim olduğunuzu söyleyeceksiniz” öğüdüyle büyüttü. Çocukluğunda evlerinin müdavimleri arasında birçok önde gelen siyah entelektüelin olması da kimliğini erken yaşlarında bulmasında önemli etkenlerden biriydi.
Kamala Harris, annesinin işi nedeniyle 12 yaşında Montreal’a taşındı. O ve kız kardeşi, orta okul ve lise eğitimlerini Fransızca eğitim veren bir Katolik lisesinde tamamladılar. Üniversite eğitimi yaşına geldiğinde ise, ‘siyahların Harvard’ı olarak nitelendirilen Howard Üniversitesini tercih edecekti. Nüfusunun çok büyük bölümünü siyahların oluşturması nedeniyle ‘çikolata renkli şehir’ diye de anılan ABD başkenti Washington DC’nin bu önemli siyah üniversitesinde, hayatında ilk kez, ‘çoğunluğun üyesi’ olma duygusuyla tanıştı.
Howard’taki eğitimini tamamladıktan sonra California Üniversitesinde hukuk okuyacak ve 1990 yılında yerel bölge savcı yardımcısı olarak kamu görevine ilk adımını atacaktı.
‘İlk olmak değil son olmamak önemli’
Kamala Harris, California eyaletinin çeşitli bölge savcılıklarında, yardımcı savcı olarak geçen 14 yılın ardından 2004’te San Francisco Bölge Savcısı seçildiğinde bu göreve gelen ilk siyah kadın oldu. 2012’de California’nın Adalet Bakanlığı seçimini kazandığında tarihte bunu başaran ilk kadın oydu. 2016’da ABD Senatosuna seçildiğinde ABD tarihinde senatör olan ilk Hint kökenliydi. Ve bu ay, ABD tarihinde iki büyük partiden birinin başkan yardımcısı adayı olan ilk siyah kadın ve ilk Asya kökenli olarak bir kez daha tarihe geçti. ABD’de siyahlar tarafından kurulmuş üniversiteler ligindeki (HBCU) üniversitelerden birinden mezun ilk başkan yardımcısı adayı olması da ayrı bir ilk. 3 Kasım’da Demokratlar kazanırsa, ABD’nin ilk kadın, ilk siyah ve ilk Asya kökenli başkan yardımcısı olarak bir kez daha tarihe geçecek. 30 yıllık kariyerinde birçok kez ilk olmayı başaran Kamala Harris’in bu konular açıldığında kulağına küpe olan söz ise annesinin bir tavsiyesi: “İlk olabilirsin. Ama asıl mücadeleyi son olmamak için vermelisin.”
Anne Shyamala, Kamala’nın kişiliğinin oluşmasındaki en büyük güç. Hatıratının hemen her sayfasında bir sözü, nasihati, ikazı ile annesinin olması bunun en önemli göstergesi. Erkek egemen bir evrende, yoğun çalışmak zorunda olan yalnız bir anne olarak, iki kız çocuk büyütmenin yükünü başarıyla kaldıran oldukça güçlü bir figür. Anne Shyamala, 2004 yılında LA Times gazetesine verdiği bir röportajda, kızına ‘Kamala’ ismini sadece Hindu köklerine atfen değil, ‘güçlü ve dirençli bir kadın olması’ dileğiyle de verdiklerini ifade ederek, “Tanrıçalardan beslenen bir kültür çok güçlü kadınlar çıkarmalı” diye anlatacaktı.
Kamala Harris, 19 Ağustos 2020 günü Demokrat Partinin başkan yardımcısı adaylığını kabul ettiği kurultay konuşmasında da duygulanarak annesini anacaktı: “Şu anda bütün düşündüğüm, 25 yaşındayken California’daki Kaiser Hastanesinde beni doğuran 1,5 metre boyundaki Hintli kadın. O gün kucağına aldığında, benim, 55 yıl sonra huzurunuzda durup size şu cümleyi sarf edeceğimi muhtemelen hayal edemezdi: Beni ABD Başkan Yardımcısı Adayı olarak göstermenizi kabul ediyorum’.
Amerika kendi ruhuna uyan hangi öyküyü seçecek?
Joe Biden, adını açıkladıktan sonra Kamala Harris ile ilk kez kamuoyu karşısına çıktığında, ‘öyküsü, Amerika’nın öyküsü’ diye konuşarak, tercihinin ana mesajını vurgulayacaktı.
Harris’in öyküsünün ‘dünyaya, Amerika’nın neden güzel bir ülke olduğunu’ yeniden hatırlattığını savunan gazeteci David Ignatius da “Bu ülke, Trump’ın inandığı gibi kazanmak için iktidar mücadelesi verilmesi gereken bir arena değil, herkes için fırsatlar ülkesi” şeklinde ifadeleriyle öyküye işaret edecekti.
İngiliz kökenli Amerikalı politika yorumcusu Richard Wolffe da, Harris’in Demokratlar için Obama’nın Amerika öyküsüne dönüş anlamına geldiği düşüncesinde: “Biden, yardımcı olarak bir başka Biden’ı değil, bir başka Obama’yı seçti. Göçmen ülkesinin geleceğini temsil eden bir adayı seçti.”
En fazla benzetildiği politikacı olan Barack Obama da Kamala Harris’in adının açıklanmasından sonra ‘öykü’ vurgusu yapacaktı: ‘’Onun hayat öyküsü ben ve birçoklarının kendimizi görebileceği bir öykü. Kim olursan ol, buraya hangi coğrafyadan gelmişsen gel, ne renkte olursan ol, hangi inanca göre ibadet edersen et, hayat arkadaşı olarak kimi seversen sev, fark etmez, ‘burada sana da yer var’ diyen öykü”.
Demokratlar 2008 seçiminden beri ilk kez Amerika’ya yeniden bir ‘öykü’ sunuyorlar. New York Times köşe yazarı Frank Bruni, bunun önemine dikkat çekerken, ‘’Öykü sandıkta çok belirleyici. Trump, 2016’da birçok Amerikalıyı dehşete düşürse de bir Amerika öyküsü sunarak seçim kazandı. Hayali kötü karakterleri gerçek kötülükler ile, yalanları hakikatle karıştırdığı bir öykü. Ama tekrar ve tekrar ve etki doğuracak şekilde anlattı’’ diye yazıyor.
Harris’in ve Trump’ın öyküleri, 300 yıldır birbiriyle mücadele halinde olan iki Amerika’nın öyküsü aslında. Günümüz Amerika’sının ruhuna ve yakın geleceğine hangi öykünün egemen olduğu ise 3 Kasım’daki seçimle ortaya çıkacak.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 25 Ağustos 2020’de yayımlanmıştır.