Türkiye’de “bacasız sanayi”nin dumanı tütüyor mu?

Turizm deniz, kum güneşten mi ibaret? Çok farklı alanlardaki turizm potansiyelini neden kullanamıyoruz? Eko turizmden gastronomi turizmine kadar, değişik alanlarda yapılması gerekenler neler? Turizmde neyi eksik, neyi doğru yapıyoruz? Nükhet Everi yazdı.

Türkiye, dünya üzerinde turizm potansiyeli en yüksek ülkelerden biri. Dünya Miras Listesi’nde 19 farklı mekânla yer alıyor. En çok turist çeken ilk 10 ülke içindeyiz. Çok geniş turizm çeşitliliğine sahibiz. Jeopolitik ve stratejik olarak önemli bir pozisyondayız. Fakat sanılanın aksine, bu potansiyeli verimli bir şekilde kullanamıyor ve turizm pastasından hak ettiğimiz payı alamıyoruz. Sorun, turizm kavramının yanlış algılanmasında. Sanıyoruz ki turizm, sadece deniz, güneş ve kum demek.

Turizm sezonu tabiri bile son derece yanlış kullanılıyor. “Turizm sezonu başladı!”, “Turizm sezonu bitti!” gibi sözler kafa karıştırıyor. Oysa Türkiye için turizm sezonu diye bir şey yok zira bu ülke turizmin 365 gün yapılabildiği ender coğrafyalardan.

Türkiye’nin elindeki turizm potansiyelini çok doğru kullanamamasının nedenlerinden biri, uzun yıllar bir turizm politikasının olmaması. Ancak turizm politikaları devreye girdiğinden beri de irili ufaklı pürüzler daima çıkıyor.

En temel hatayı tanıtım kampanyalarında yapıyoruz. Bir kere turist olmadan turizm olmaz. Yurt dışından gelmesi beklenen turistlerin ihtiyaçlarına, inançlarına, kültürlerine göre tanıtım yapılması gerekiyor. Siz dünyanın her yerine aynı reklam filmi ve sloganlarla gider, her yere aynı afişleri asarsanız, istediğiniz verimi elde edemezsiniz.

Tanıtımda artık klişeleşmiş görüntülerin dışına çıkıp ülkenin pek fazla bilinmeyen, ama mutlaka bilinmesi gereken, ilgi odağı olabilecek hazinelerini reklamlarda, tanıtımlarda kullanmak gerekiyor. Tabii hangi ürünün, hangi tanıtım türüyle, hangi ülkede, ne sıklıkla kullanılacağını da belirlemek…

Bu yöntem, yurtiçindeki tanıtımlar için de geçerli. Hiç kuşkusuz, gelir kaynağının en büyük dilimi yurt dışından gelecek olan turistlere ait, ama yerli turistler de ihmal edilmemeli.

Türkiye’nin geleceği kültür turizmi

Türkiye, turizm çeşitliliği açısından en şanslı ve zengin ülkelerden biri zira çok sayıda turizm çeşidine uygun bir coğrafyamız var: Kültür, İnanç, Tatil, İş, Sağlık ve Termal, Kış Sporları, Eko, Yayla, Akarsu, Dağcılık, Botanik, Golf, Kongre (Mice), Kuş Gözlemciliği, Mağara, Sualtı dalış, Yat, Trekking, Gastronomi turizmi vs.

Detaylara girdikçe, potansiyelin boyutu ve turizmin önemi sanırım biraz daha ortaya çıkıyor. Fakat ne yazık ki çeşitlilikten yeterince yararlandığımızı söylemek de mümkün değil.

Hemen fark etmişsinizdir; bu turizm çeşitlerinin hiçbiri tek başına yapılan şeyler değil; illa ki her turizm çeşidi bir başkasını da bir şekilde içine katar. Örneğin bir kültür turizmi faaliyetinin içinde yer aldığınızda, bunun ne kadar çok katmanı olduğunu görürsünüz. Gittiğiniz yerin somut ve somut olmayan kültür mirasıyla tanışırsınız; tarihi binaları, ören yerlerini, müzeleri, ibadet yerlerini vs. gezerken bir yandan da yörenin tarihini, hikâyelerini, efsanelerini, yöre insanlarını, el sanatlarını, zanaatları ve bunları yapan kişileri tanır, alışveriş yapar, yöresel yemekleri tadar, emsalsiz deneyimlerle dönersiniz.

Kültür turizmini örnek gösterdim, çünkü bulunduğumuz toprakların kadim kültürü ve tarihini göz önünde bulundurursak kültür turizmi her zaman en önemli turizm çeşidi kalemi olmuş ve olmaya da devam edecek. Söylemekte yarar var: Türkiye’nin geleceği kültür turizminde… Ama zor ve dikkatlice uygulanması gereken bir şey kültür turizmi. Çok renk ve çeşitlilik içeren bu ülkede her şeyi bir arada yapmak mümkün değil çünkü. Konulara, bölgelere göre ayırarak sunmak gerekiyor. Öte yandan 4 yahut 5 günde 8 şehir gezmek, artık kabul gören bir turizm anlayışı değil. İnsanlar gittikleri yerde vakit geçirip, orayı daha iyi tanımak istiyor.

Ulaşım – Kültür – İnanç

Bir başka temel sorun da ulaşım… Özellikle Türkiye’ye yurt dışından gelip İstanbul, Antalya gibi büyük merkezler dışındaki yerlere ulaşmak bağlantı uçuşları gerektirdiği için, zaman kaybına neden olabiliyor.

Bu nedenle kültür turizmi rotalarının her anlamda çok profesyonelce belirlenmesi ve her zaman yenilikler eklenerek hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu konuda Türkiye aslında başarılı, ama kültür turizmi ile kitle turizmini karıştırmamak çok önemli.

İnanç turizmi de yeterli şekilde uygulanmayan bir turizm çeşidi. Eskiden yurt dışından çok daha fazla rağbet gören inanç turizmi için eski rotaların yanına yenilerinin eklenmesi gerekiyor. Unutmayalım ki Türkiye müthiş kültür mirasına sahip; Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi tüm semavi dinler için farklı farklı önemi olan bir ülke…

İş turizmi de önemli bir gelir kaynağı. Belli bir süre içinde yapılacak iş görüşmeleri, toplantılar vs. için gelen kişiler, bu kriterlere uygun oteller ararlar. Otellerin konaklayanın hedefindeki yerlere yakın olması, iş insanının otelini ofis gibi kullanmak zorunda kaldığı anlarda tüm teknik altyapıyı sunabilmesi çok önemli. Bu konuda da Türkiye büyük şehirlerde hiç fena değil. Hatta sırf bu amaçla yapılmış pek çok otelimiz var. Diğer otellerin de iş insanlarını ağırladığı özel katları, özel bölümleri bulunuyor. Bunun ülkenin diğer şehirlerine de yayılması gerektiğini düşünüyorum.

Sağlık turizmi ve termal turizmi birlikte ele alınan bir kavram. Türkiye son yıllarda özellikle sağlık turizminde çok büyük ataklar yaptı, hayli yol kat etti, ama gene de yeterli değil. Örneğin, 2019’da, Avrupa Komisyonu tarafından “sağlık turizmi” temasıyla gerçekleştirilen Avrupalı Seçkin Destinasyonlar Yarışması’nda (her yıl farklı temaya ödül verilir) Balıkesir’in Türkiye’den 30 ili geride bırakarak Avrupa’nın seçkin destinasyonu seçildiğini biliyor musunuz?

Termal tesisleriyle, deniz kenarındaki yeni keşfedilen sıcak su kaynaklarıyla oluşturulan talassoterapi (deniz kürleri) imkânları ne kadar biliniyor, ne kadar kullanılıyor? Koskoca Pamukkale kullanılıyor mu verimli şekilde, bu bile tartışma götürür. Yani sağlık ve termal turizmi konusunda öncelikle tesislerin elden geçirilip eksiklerinin tamamlanması, bu bölgelerde hangi turizm çeşitlerini buna eklemleyerek hareket kazandırabiliriz diye bakmak ve çok ciddi ve bilimsel tanıtımlar yapmak gerekiyor. Türkiye’nin pek çok yeri doğal şifa kaynaklarıyla dolu. Bunları da bu turizm çeşidine kazandırmanın bir yolu bulunmalı.

Kış sporları

Kış sporları turizmi de son yıllarda epeyce gelişti. Üstelik Türkiye’nin hiç tahmin bile edemeyeceğimiz, bilmediğimiz ne kadar çok kayak merkezi kapasitesine sahip olduğunu gördük. Bunların ulaşım sorunlarının halledilip, reklam ve tanıtımlarının yapılması çok önemli. Her yer Uludağ, Kartalkaya, Palandöken gibi şanslı olmayabiliyor. Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış bu kayak ve kış sporları mekânlarının pek çok eksiği var. Bu yerlere yatırım yapılırsa yurt dışında da çok ilgi görecektir.

Yayla turizmi konusunda öne çıkan yer elbette Karadeniz bölgesi. Burada mevsim kısa. Dolayısıyla takvimin çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Genelde bizde yayla turizmi Karadeniz gezilerinin içindeki yürüyüşler gibi görülüyor, ama yaylaların da çok büyük potansiyeli olduğu unutuluyor. Yaylalardaki şenlikler, kampçılık vs. gibi aktivitelerin desteklenmesi ve sürdürülebilir olması şart. Bunlar özellikle iç turizmin hareketlenmesini de sağlar.

Akarsu turizmi dediğimiz şey, ağırlıklı olarak rafting sporunu kapsar. Türkiye’nin akarsularında rafting belli yerlerde yapılıyor. Fakat belli yerlerde HES’ler nedeniyle yolu kesilen rafting güzergâhları kullanılamıyor. Kullanılabilen alanlara yatırım yapılması hem bu sporu sevenlere hem de turizme çok fayda sağlayacaktır.

Kongre turizmi aslında Mice[efn_note]İngilizcedeki Meetings, Incentives, Conferences, Exhibitions kelimelerinin baş harflerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur.[/efn_note] Turizmi olarak da anılan bir turizm çeşidi. Türkiye bu konuda hak ettiği yerde değil. Günümüzde her şeyin dijital ortama adapte olmasıyla kongre turizmi düşüşe geçmiş gibi görünse de, pandemi sürecinde bütün dünyada büyük darbe yemiş olsa da, önümüzdeki zaman diliminde çok büyük bir taleple karşı karşıya kalınacağı şüphesiz. Kongre turizmi için altyapının çok iyi olması gerekiyor. Kongre esnasında kalınacak yerlerin çok kaliteli olması, kongrelerin yapılacağı binaların, teknik donanımlarının en iyi şekilde olması büyük önem taşıyor. Ulaşım sorununun da çözülmesi gerekiyor.

Aslında Antalya ve İstanbul’da kongre turizmi yapılıyor olsa da yeterli sayılmaz. Kuşadası’nda Kongre Merkezi inşa ederken yapılması gereken en önemli şey unutuluyor. Türkiye’de turizmin başladığı yer olan Ege’de oteller eski ve yetersiz. İyi oteller olmadan Kongre/Mice turizmi istenen sonucu vermez.

Eko turizmi ve trekking

Son yıllarda doğaya kaçmak ve onun nimetlerinden yararlanmak adına değişik turizm çeşitleri de öne çıkıyor. Bunların başını da eko turizm çekiyor. Eko turizm köylüyü, köyü, doğayı turistle buluşturan bir turizm çeşidi. İnsanlar bilmedikleri, tanımadıkları yörelerde, bir köy evinde, pansiyonda kalıp, orada belki tarlada, ya da diğer işlerde çalışıp bir şeyler yaşamak istiyorlar.

Bu gibi girişimler var Türkiye’nin dört bir yanında. Belki bunlara maddi destek verilebilir. Buralarda çalışanlar eğitilebilir. Böylelikle ellerindeki imkânları düzeltebilirler.

Eko turizmi yabancı misafirlerin ilgisini çok çekiyor. Turlar sırasında bir köye uğramak, orada konaklamak, insanlarla tanışmak, sohbet edip vakit geçirmek… Bu tür tur ve rotalar çalışılıp çoğaltılabilir.

Trekking turlarını eko turizmden ayrı düşünmemek gerekiyor. Dünya çapında yürüyüş rotalarına sahip bir ülkeyiz, ama bunları ne kadar değerlendirebiliyoruz? Likya Rotası, Karya Rotası, St. Paul Rotası, Troya Kültür Rotası, Hitit Yolu pek çok yürüyüş rotası ve bu rotaların üzerinde yer alan kültürel mekânlar, tarihi mekânlar, köyler vs. var. Bu rotalar önümüzdeki süreçte daha profesyonelce ele alınması gereken çok kıymetli hazinelerimiz.

Türkiye’nin eşsiz doğal imkânlar sunduğu, ama biraz profesyonellik gerektiren alanlar olan dağcılık, botanik, kuş gözlemciliği, mağara, sualtı dalış gibi turizm çeşitleri de biraz daha reklam ve tanıtıma ihtiyaç duyuyor. Bunlar, mutlaka hareketlendirilmesi gereken ve büyük potansiyeli olan turizm çeşitleri çünkü.

Gastronomi turizmi son yıllarda çok ciddi atak yapan ve çok rağbet gören turizm çeşitlerinden. Gastronomi konusunda UNESCO’ya bile kaydedilmiş değerlerin, coğrafi işaret kazanan bölgelerin olduğu Türkiye’de, aslında zaten her türlü turizm çeşidinin içinde öyle ya da böyle yer alır Gastronomi konusu. Belki eko turizmle birleştirilerek ya da tek başına, değişik şehir ve yörelerde mutfak ve yemek kursları gibi etkinliklerle hem yörede kalışlar uzatılabilir, hem kültürel bir alışveriş gerçekleşir, hem de o yörenin gelişmesine fayda sağlanmış olur.

Yaratıcı fikirler

İnsanlar vakit ve nakit ayırarak turizmden faydalanırlar, o nedenle de yaratıcı fikirlerle değişik ürünler sunmak gerekiyor.

Herkes kendi ilgi alanındakine yönelerek veya belki de hiç aklında bile olmayan bir şeyi keşfederek mutlu oluyor. Bunları yaparken ve uygulamaya geçirirken dikkat edilmesi gereken bazı hususlar bulunuyor. Bunlar unutulmamalı. Turizm faydadan çok zarar da verebilir. Turizmin doğaya, çevreye zarar vermeden, gidilen bölgelerdeki insanların alışkanlık ve kültürlerine hasar vermeden yapılması gerekiyor. Seyahat eden kişi gittiği yerde misafirdir. Bölge insanının ve doğasının bize değil, bizim oraya uyum sağlamamız gerekiyor. Turizm için altyapı hazırlanırken bu konu göz önünde bulundurulmalı. Yapılacak yatırımlar ona göre yapılmalı.

Maceraya yatırım yapın, gezin; turizmi seveceksiniz. İyi gezmeler.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 31 Ağustos 2021’de yayımlanmıştır.

Nükhet Everi
Nükhet Everi
Nükhet Everi - İstanbul’da doğdu. Avusturya Lisesi ve Viyana Üniversitesi’nden sonra bir müddet Küba’da yaşadı ve Küba’da çalışan ilk Türk kadını oldu. 2002-2015 yılları arasında Turist Rehberleri Birliği (TUREB) bünyesinde İstanbul Rehberler Odası (İRO) Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Mardin Çalışma Komisyonu kurucusu ve başkanı. 2013 yılında E Yayınları’ndan yayınlanan “Mardin / Güneş Ülkesi” isimli rehber kitabı, 2014 yılında ABD Harvard ve Princeton Üniversiteleri, Kanada McGill Üniversitesi ile ABD Congress Library tarafından başvuru kitabı olarak kabul edildi. 2014’te SKAL tarafından verilen “SKALİTE Turizmde Kalite” ödülünü “Mardin / Güneş Ülkesi” kitabıyla “En İyi Turizm Yayını” kategorisinde kazandı. 2014’te E Yayınları’ndan “Sarayın Dehlizlerinde” adlı romanı yayınlandı. 2015 yılında “SKALİTE Turizmde Kalite” ödüllerinin ikincisini bu sefer “Yılın Rehberi” kategorisinde kazandı. 2017 yılında Yeşilköy Rotary Kulübü tarafından “Meslekte Üstün Hizmet Ödülü”ne lâyık görüldü. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinde ünlü yönetmenler Beklan Algan, Josef Szayna ve Eugenio Barba ile çalıştı. Bu süreçte iki tiyatro oyunu, bir uzun metraj film senaryosu yazdı, çeşitli söyleşileri yayınlandı. Radyo programlarında Türkiye şehirlerini tanıttı. Fotoğraf sergileri açtı. Kültürel Mirası Koruma Derneği’nin (KMKD) kurucu üyelerinden olup, Türkiye’deki Süryani Kültür Mirası üzerine çalışmalar ve araştırmalar yapıyor. “Süryani Köyleri / Tarihin Sessiz Tanıkları” ve “Bir İç Savaştır Aşk” adlı kitaplarının yazım aşaması halen süren Nükhet Everi, Milliyet Gazetesi Cumartesi Eki’nde “Sırt Çantam” adlı köşesinde seyahat yazıları ve Milliyet Gazetesi Arkeoloji Dergisi’nde yazıyor. Bildiği Almanca, İngilizce, İspanyolca, Latince, Eski Yunanca, Bizans Grekçesi, Yunanca ve Ermenice dillerinin yanı sıra Mezopotamya bölgesindeki araştırmaları için Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Süryanice ve Arapça, Freie Universitaet Berlin’de de modern Süryanice öğrendi.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Türkiye’de “bacasız sanayi”nin dumanı tütüyor mu?

Turizm deniz, kum güneşten mi ibaret? Çok farklı alanlardaki turizm potansiyelini neden kullanamıyoruz? Eko turizmden gastronomi turizmine kadar, değişik alanlarda yapılması gerekenler neler? Turizmde neyi eksik, neyi doğru yapıyoruz? Nükhet Everi yazdı.

Türkiye, dünya üzerinde turizm potansiyeli en yüksek ülkelerden biri. Dünya Miras Listesi’nde 19 farklı mekânla yer alıyor. En çok turist çeken ilk 10 ülke içindeyiz. Çok geniş turizm çeşitliliğine sahibiz. Jeopolitik ve stratejik olarak önemli bir pozisyondayız. Fakat sanılanın aksine, bu potansiyeli verimli bir şekilde kullanamıyor ve turizm pastasından hak ettiğimiz payı alamıyoruz. Sorun, turizm kavramının yanlış algılanmasında. Sanıyoruz ki turizm, sadece deniz, güneş ve kum demek.

Turizm sezonu tabiri bile son derece yanlış kullanılıyor. “Turizm sezonu başladı!”, “Turizm sezonu bitti!” gibi sözler kafa karıştırıyor. Oysa Türkiye için turizm sezonu diye bir şey yok zira bu ülke turizmin 365 gün yapılabildiği ender coğrafyalardan.

Türkiye’nin elindeki turizm potansiyelini çok doğru kullanamamasının nedenlerinden biri, uzun yıllar bir turizm politikasının olmaması. Ancak turizm politikaları devreye girdiğinden beri de irili ufaklı pürüzler daima çıkıyor.

En temel hatayı tanıtım kampanyalarında yapıyoruz. Bir kere turist olmadan turizm olmaz. Yurt dışından gelmesi beklenen turistlerin ihtiyaçlarına, inançlarına, kültürlerine göre tanıtım yapılması gerekiyor. Siz dünyanın her yerine aynı reklam filmi ve sloganlarla gider, her yere aynı afişleri asarsanız, istediğiniz verimi elde edemezsiniz.

Tanıtımda artık klişeleşmiş görüntülerin dışına çıkıp ülkenin pek fazla bilinmeyen, ama mutlaka bilinmesi gereken, ilgi odağı olabilecek hazinelerini reklamlarda, tanıtımlarda kullanmak gerekiyor. Tabii hangi ürünün, hangi tanıtım türüyle, hangi ülkede, ne sıklıkla kullanılacağını da belirlemek…

Bu yöntem, yurtiçindeki tanıtımlar için de geçerli. Hiç kuşkusuz, gelir kaynağının en büyük dilimi yurt dışından gelecek olan turistlere ait, ama yerli turistler de ihmal edilmemeli.

Türkiye’nin geleceği kültür turizmi

Türkiye, turizm çeşitliliği açısından en şanslı ve zengin ülkelerden biri zira çok sayıda turizm çeşidine uygun bir coğrafyamız var: Kültür, İnanç, Tatil, İş, Sağlık ve Termal, Kış Sporları, Eko, Yayla, Akarsu, Dağcılık, Botanik, Golf, Kongre (Mice), Kuş Gözlemciliği, Mağara, Sualtı dalış, Yat, Trekking, Gastronomi turizmi vs.

Detaylara girdikçe, potansiyelin boyutu ve turizmin önemi sanırım biraz daha ortaya çıkıyor. Fakat ne yazık ki çeşitlilikten yeterince yararlandığımızı söylemek de mümkün değil.

Hemen fark etmişsinizdir; bu turizm çeşitlerinin hiçbiri tek başına yapılan şeyler değil; illa ki her turizm çeşidi bir başkasını da bir şekilde içine katar. Örneğin bir kültür turizmi faaliyetinin içinde yer aldığınızda, bunun ne kadar çok katmanı olduğunu görürsünüz. Gittiğiniz yerin somut ve somut olmayan kültür mirasıyla tanışırsınız; tarihi binaları, ören yerlerini, müzeleri, ibadet yerlerini vs. gezerken bir yandan da yörenin tarihini, hikâyelerini, efsanelerini, yöre insanlarını, el sanatlarını, zanaatları ve bunları yapan kişileri tanır, alışveriş yapar, yöresel yemekleri tadar, emsalsiz deneyimlerle dönersiniz.

Kültür turizmini örnek gösterdim, çünkü bulunduğumuz toprakların kadim kültürü ve tarihini göz önünde bulundurursak kültür turizmi her zaman en önemli turizm çeşidi kalemi olmuş ve olmaya da devam edecek. Söylemekte yarar var: Türkiye’nin geleceği kültür turizminde… Ama zor ve dikkatlice uygulanması gereken bir şey kültür turizmi. Çok renk ve çeşitlilik içeren bu ülkede her şeyi bir arada yapmak mümkün değil çünkü. Konulara, bölgelere göre ayırarak sunmak gerekiyor. Öte yandan 4 yahut 5 günde 8 şehir gezmek, artık kabul gören bir turizm anlayışı değil. İnsanlar gittikleri yerde vakit geçirip, orayı daha iyi tanımak istiyor.

Ulaşım – Kültür – İnanç

Bir başka temel sorun da ulaşım… Özellikle Türkiye’ye yurt dışından gelip İstanbul, Antalya gibi büyük merkezler dışındaki yerlere ulaşmak bağlantı uçuşları gerektirdiği için, zaman kaybına neden olabiliyor.

Bu nedenle kültür turizmi rotalarının her anlamda çok profesyonelce belirlenmesi ve her zaman yenilikler eklenerek hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu konuda Türkiye aslında başarılı, ama kültür turizmi ile kitle turizmini karıştırmamak çok önemli.

İnanç turizmi de yeterli şekilde uygulanmayan bir turizm çeşidi. Eskiden yurt dışından çok daha fazla rağbet gören inanç turizmi için eski rotaların yanına yenilerinin eklenmesi gerekiyor. Unutmayalım ki Türkiye müthiş kültür mirasına sahip; Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi tüm semavi dinler için farklı farklı önemi olan bir ülke…

İş turizmi de önemli bir gelir kaynağı. Belli bir süre içinde yapılacak iş görüşmeleri, toplantılar vs. için gelen kişiler, bu kriterlere uygun oteller ararlar. Otellerin konaklayanın hedefindeki yerlere yakın olması, iş insanının otelini ofis gibi kullanmak zorunda kaldığı anlarda tüm teknik altyapıyı sunabilmesi çok önemli. Bu konuda da Türkiye büyük şehirlerde hiç fena değil. Hatta sırf bu amaçla yapılmış pek çok otelimiz var. Diğer otellerin de iş insanlarını ağırladığı özel katları, özel bölümleri bulunuyor. Bunun ülkenin diğer şehirlerine de yayılması gerektiğini düşünüyorum.

Sağlık turizmi ve termal turizmi birlikte ele alınan bir kavram. Türkiye son yıllarda özellikle sağlık turizminde çok büyük ataklar yaptı, hayli yol kat etti, ama gene de yeterli değil. Örneğin, 2019’da, Avrupa Komisyonu tarafından “sağlık turizmi” temasıyla gerçekleştirilen Avrupalı Seçkin Destinasyonlar Yarışması’nda (her yıl farklı temaya ödül verilir) Balıkesir’in Türkiye’den 30 ili geride bırakarak Avrupa’nın seçkin destinasyonu seçildiğini biliyor musunuz?

Termal tesisleriyle, deniz kenarındaki yeni keşfedilen sıcak su kaynaklarıyla oluşturulan talassoterapi (deniz kürleri) imkânları ne kadar biliniyor, ne kadar kullanılıyor? Koskoca Pamukkale kullanılıyor mu verimli şekilde, bu bile tartışma götürür. Yani sağlık ve termal turizmi konusunda öncelikle tesislerin elden geçirilip eksiklerinin tamamlanması, bu bölgelerde hangi turizm çeşitlerini buna eklemleyerek hareket kazandırabiliriz diye bakmak ve çok ciddi ve bilimsel tanıtımlar yapmak gerekiyor. Türkiye’nin pek çok yeri doğal şifa kaynaklarıyla dolu. Bunları da bu turizm çeşidine kazandırmanın bir yolu bulunmalı.

Kış sporları

Kış sporları turizmi de son yıllarda epeyce gelişti. Üstelik Türkiye’nin hiç tahmin bile edemeyeceğimiz, bilmediğimiz ne kadar çok kayak merkezi kapasitesine sahip olduğunu gördük. Bunların ulaşım sorunlarının halledilip, reklam ve tanıtımlarının yapılması çok önemli. Her yer Uludağ, Kartalkaya, Palandöken gibi şanslı olmayabiliyor. Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış bu kayak ve kış sporları mekânlarının pek çok eksiği var. Bu yerlere yatırım yapılırsa yurt dışında da çok ilgi görecektir.

Yayla turizmi konusunda öne çıkan yer elbette Karadeniz bölgesi. Burada mevsim kısa. Dolayısıyla takvimin çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Genelde bizde yayla turizmi Karadeniz gezilerinin içindeki yürüyüşler gibi görülüyor, ama yaylaların da çok büyük potansiyeli olduğu unutuluyor. Yaylalardaki şenlikler, kampçılık vs. gibi aktivitelerin desteklenmesi ve sürdürülebilir olması şart. Bunlar özellikle iç turizmin hareketlenmesini de sağlar.

Akarsu turizmi dediğimiz şey, ağırlıklı olarak rafting sporunu kapsar. Türkiye’nin akarsularında rafting belli yerlerde yapılıyor. Fakat belli yerlerde HES’ler nedeniyle yolu kesilen rafting güzergâhları kullanılamıyor. Kullanılabilen alanlara yatırım yapılması hem bu sporu sevenlere hem de turizme çok fayda sağlayacaktır.

Kongre turizmi aslında Mice[efn_note]İngilizcedeki Meetings, Incentives, Conferences, Exhibitions kelimelerinin baş harflerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur.[/efn_note] Turizmi olarak da anılan bir turizm çeşidi. Türkiye bu konuda hak ettiği yerde değil. Günümüzde her şeyin dijital ortama adapte olmasıyla kongre turizmi düşüşe geçmiş gibi görünse de, pandemi sürecinde bütün dünyada büyük darbe yemiş olsa da, önümüzdeki zaman diliminde çok büyük bir taleple karşı karşıya kalınacağı şüphesiz. Kongre turizmi için altyapının çok iyi olması gerekiyor. Kongre esnasında kalınacak yerlerin çok kaliteli olması, kongrelerin yapılacağı binaların, teknik donanımlarının en iyi şekilde olması büyük önem taşıyor. Ulaşım sorununun da çözülmesi gerekiyor.

Aslında Antalya ve İstanbul’da kongre turizmi yapılıyor olsa da yeterli sayılmaz. Kuşadası’nda Kongre Merkezi inşa ederken yapılması gereken en önemli şey unutuluyor. Türkiye’de turizmin başladığı yer olan Ege’de oteller eski ve yetersiz. İyi oteller olmadan Kongre/Mice turizmi istenen sonucu vermez.

Eko turizmi ve trekking

Son yıllarda doğaya kaçmak ve onun nimetlerinden yararlanmak adına değişik turizm çeşitleri de öne çıkıyor. Bunların başını da eko turizm çekiyor. Eko turizm köylüyü, köyü, doğayı turistle buluşturan bir turizm çeşidi. İnsanlar bilmedikleri, tanımadıkları yörelerde, bir köy evinde, pansiyonda kalıp, orada belki tarlada, ya da diğer işlerde çalışıp bir şeyler yaşamak istiyorlar.

Bu gibi girişimler var Türkiye’nin dört bir yanında. Belki bunlara maddi destek verilebilir. Buralarda çalışanlar eğitilebilir. Böylelikle ellerindeki imkânları düzeltebilirler.

Eko turizmi yabancı misafirlerin ilgisini çok çekiyor. Turlar sırasında bir köye uğramak, orada konaklamak, insanlarla tanışmak, sohbet edip vakit geçirmek… Bu tür tur ve rotalar çalışılıp çoğaltılabilir.

Trekking turlarını eko turizmden ayrı düşünmemek gerekiyor. Dünya çapında yürüyüş rotalarına sahip bir ülkeyiz, ama bunları ne kadar değerlendirebiliyoruz? Likya Rotası, Karya Rotası, St. Paul Rotası, Troya Kültür Rotası, Hitit Yolu pek çok yürüyüş rotası ve bu rotaların üzerinde yer alan kültürel mekânlar, tarihi mekânlar, köyler vs. var. Bu rotalar önümüzdeki süreçte daha profesyonelce ele alınması gereken çok kıymetli hazinelerimiz.

Türkiye’nin eşsiz doğal imkânlar sunduğu, ama biraz profesyonellik gerektiren alanlar olan dağcılık, botanik, kuş gözlemciliği, mağara, sualtı dalış gibi turizm çeşitleri de biraz daha reklam ve tanıtıma ihtiyaç duyuyor. Bunlar, mutlaka hareketlendirilmesi gereken ve büyük potansiyeli olan turizm çeşitleri çünkü.

Gastronomi turizmi son yıllarda çok ciddi atak yapan ve çok rağbet gören turizm çeşitlerinden. Gastronomi konusunda UNESCO’ya bile kaydedilmiş değerlerin, coğrafi işaret kazanan bölgelerin olduğu Türkiye’de, aslında zaten her türlü turizm çeşidinin içinde öyle ya da böyle yer alır Gastronomi konusu. Belki eko turizmle birleştirilerek ya da tek başına, değişik şehir ve yörelerde mutfak ve yemek kursları gibi etkinliklerle hem yörede kalışlar uzatılabilir, hem kültürel bir alışveriş gerçekleşir, hem de o yörenin gelişmesine fayda sağlanmış olur.

Yaratıcı fikirler

İnsanlar vakit ve nakit ayırarak turizmden faydalanırlar, o nedenle de yaratıcı fikirlerle değişik ürünler sunmak gerekiyor.

Herkes kendi ilgi alanındakine yönelerek veya belki de hiç aklında bile olmayan bir şeyi keşfederek mutlu oluyor. Bunları yaparken ve uygulamaya geçirirken dikkat edilmesi gereken bazı hususlar bulunuyor. Bunlar unutulmamalı. Turizm faydadan çok zarar da verebilir. Turizmin doğaya, çevreye zarar vermeden, gidilen bölgelerdeki insanların alışkanlık ve kültürlerine hasar vermeden yapılması gerekiyor. Seyahat eden kişi gittiği yerde misafirdir. Bölge insanının ve doğasının bize değil, bizim oraya uyum sağlamamız gerekiyor. Turizm için altyapı hazırlanırken bu konu göz önünde bulundurulmalı. Yapılacak yatırımlar ona göre yapılmalı.

Maceraya yatırım yapın, gezin; turizmi seveceksiniz. İyi gezmeler.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 31 Ağustos 2021’de yayımlanmıştır.

Nükhet Everi
Nükhet Everi
Nükhet Everi - İstanbul’da doğdu. Avusturya Lisesi ve Viyana Üniversitesi’nden sonra bir müddet Küba’da yaşadı ve Küba’da çalışan ilk Türk kadını oldu. 2002-2015 yılları arasında Turist Rehberleri Birliği (TUREB) bünyesinde İstanbul Rehberler Odası (İRO) Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Mardin Çalışma Komisyonu kurucusu ve başkanı. 2013 yılında E Yayınları’ndan yayınlanan “Mardin / Güneş Ülkesi” isimli rehber kitabı, 2014 yılında ABD Harvard ve Princeton Üniversiteleri, Kanada McGill Üniversitesi ile ABD Congress Library tarafından başvuru kitabı olarak kabul edildi. 2014’te SKAL tarafından verilen “SKALİTE Turizmde Kalite” ödülünü “Mardin / Güneş Ülkesi” kitabıyla “En İyi Turizm Yayını” kategorisinde kazandı. 2014’te E Yayınları’ndan “Sarayın Dehlizlerinde” adlı romanı yayınlandı. 2015 yılında “SKALİTE Turizmde Kalite” ödüllerinin ikincisini bu sefer “Yılın Rehberi” kategorisinde kazandı. 2017 yılında Yeşilköy Rotary Kulübü tarafından “Meslekte Üstün Hizmet Ödülü”ne lâyık görüldü. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bünyesinde ünlü yönetmenler Beklan Algan, Josef Szayna ve Eugenio Barba ile çalıştı. Bu süreçte iki tiyatro oyunu, bir uzun metraj film senaryosu yazdı, çeşitli söyleşileri yayınlandı. Radyo programlarında Türkiye şehirlerini tanıttı. Fotoğraf sergileri açtı. Kültürel Mirası Koruma Derneği’nin (KMKD) kurucu üyelerinden olup, Türkiye’deki Süryani Kültür Mirası üzerine çalışmalar ve araştırmalar yapıyor. “Süryani Köyleri / Tarihin Sessiz Tanıkları” ve “Bir İç Savaştır Aşk” adlı kitaplarının yazım aşaması halen süren Nükhet Everi, Milliyet Gazetesi Cumartesi Eki’nde “Sırt Çantam” adlı köşesinde seyahat yazıları ve Milliyet Gazetesi Arkeoloji Dergisi’nde yazıyor. Bildiği Almanca, İngilizce, İspanyolca, Latince, Eski Yunanca, Bizans Grekçesi, Yunanca ve Ermenice dillerinin yanı sıra Mezopotamya bölgesindeki araştırmaları için Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Süryanice ve Arapça, Freie Universitaet Berlin’de de modern Süryanice öğrendi.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x