Zengin dünya bebek krizini aşabilecek mi?

Doğum oranları dünya genelinde düşmeye devam ederken hükümetlerin nüfusu artırma yönünde sunduğu teşvikler, öngörülen demografik felaketi önlemek için yeterli olacak mı?

Dünya çapında doğum oranları giderek düşerken, önümüzdeki süreçte de bu eğilimin devam edeceği öngörülüyor. Bu durum ise hükümetleri doğumları artırmak amacıyla teşvikler sunmaya yönlendiriyor. Çin gibi uzun yıllar tek çocuk politikası yürüten bir ülkenin bile bu yolu izlediği düşünülünce duyulan endişenin boyutu daha net anlaşılıyor. The Economist internet sitesinde yayımlanan bir yazı, doğurganlığın azalması meselesini dünyadan örneklerle ele alıyor. Yazının öne çıkan bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“30 yıl önce, şu an 40’lı yaşlarına giren kadınlar doğurgan hale geldiğinde, Doğu Asya hükümetlerinin bunu kutlamak için nedenleri vardı. Güney Koreli bir kadın büyükleriyle aynı şekilde davransaydı, ortalama 1,7 çocuk sahibi olacaktı; 1970’te bu sayı 4,5’ti. Bölge genelinde politika yapıcılar ergenlik dönemindeki hamilelikleri önemli ölçüde azaltmıştı. Tek bir nesil boyunca meydana gelen doğum oranlarındaki düşüş çarpıcı bir başarıydı. (…)

Günümüzde ise doğurgan hale gelen Güney Koreli bir kadın, büyüklerinin örneğini takip ederse, doğurganlık yılları boyunca ortalama olarak yalnızca 0,7 çocuğa sahip olacak. 2006’dan beri hükümet doğumları teşvik etmek için ebeveynlere yönelik vergi indirimleri, doğum bakımı ve hatta devlet destekli randevulaşma gibi uygulamalara 270 milyar dolar, yani yıllık GSYİH’nin yüzde 1’inin üzerinde harcama yaptı. (…)

Zengin ülkeler arasında sadece İsrail’de doğum oranı düşmüyor

Doğu Asya’da başlayan bu girişimler, giderek başka yerlerde de geçerli oluyor. Zengin ülkeler arasında yalnızca İsrail, nüfusunun azalmasını durduracak kadar çocuk sahibi oluyor; çoğu yerde ise doğum oranları düşüyor. Devlet büyükleri endişeli. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ‘Bir ulusun gücü, dinamik bir doğum oranı yaratma yeteneğinde yatar’ diye uyarıyor örneğin. SpaceX, Tesla ve X’in sahibi Elon Musk, medeniyetin sonunun geleceği öngörüsünde bulunuyor.

Pek çok orta gelirli ülke gibi zengin ülkeler de doğum yanlısı çabaları artırmayı düşünüyor. Ocak ayında Macron, Fransa’yı ‘demografik olarak yeniden silahlandırmak’ için bir kampanya başlattı (seçtiği silahlarsa doğurganlık testleri ve doğum izniydi). Donald Trump, yeniden seçilmesi halinde ‘yeni bir bebek patlaması için ikramiye’ sözü verdi. Uzun zamandır tek çocuk politikasıyla ünlü olan Çin, artık ebeveynleri üç çocuk sahibi olmaya teşvik etmek üzere çocuk bakımından vergi indirimlerine kadar çeşitli teşvikler sunuyor. Peki bu tür politikalar demografik felaketi önlemek için yeterli olacak mı? (…)

İskandinav ülkelerindeki politikalar neden işe yaramadı?

Araştırmacılar bir zamanlar İskandinav ülkelerindeki doğum iznini çocuk bakımıyla birleştiren politikalar sayesinde doğum oranında küçük ama kalıcı bir artış yaşandığını ortaya koymuştu. 1980’lerde yetkililer, toplumsal tutumların çalışan annelerin hayatını kolaylaştıracak şekilde uyarlanmasıyla bu eşitlikçi planların etkisinin zamanla artmasını bekliyorlardı.

Ancak Danimarka, Norveç ve İsveç’te 1980’de çocuk sahibi olmaya başlayan kadınların, 10 yıl öncesine göre daha az çocuk sahibi olduğu görüldü. Aslında potansiyel annelerin beklentileri de değişmiş gibi: Kadınların cömert yardımlara alışmasıyla, ilave desteğin daha fazla doğumu teşvik etmede yetersiz kaldığı görülüyor.

Toplumu yeniden yapılandırmaya çalışan bazı planlar da geri tepiyor. OECD ülkelerinde doğum izninin uzatılması, muhtemelen artan izin süresinin iş yerinde daha fazla damgalanma anlamına gelmesi nedeniyle kadınların ilk çocuklarını doğurmayı ertelemelerine ve yaşamları boyunca daha az çocuk sahibi olmalarına neden oluyor. Erkeğin babalık izni aldığı çiftlerin başka çocuk sahibi olma olasılıkları da daha düşük; bunun nedeni belki de bazı erkeklerin kendilerini ebeveynlik konusunda hayal ettiklerinden daha az uygun bulmaları.” (…)

Doğurganlıktaki düşüşün karmaşık sebepleri

Yazar, doğurganlıktaki düşüş gerçeğinin karmaşık bir yapıya sahip olduğunu belirtiyor:

“Çoğunlukla, iş hayatındaki kadınların değişen alışkanlıklarını yansıtmıyor. Bunun yerine, genç kadınların eskisi kadar çok çocuk sahibi olmaması nedeniyle doğum oranları düştü. 1960 yılında Amerikalı kadınların ortalama 3,6 çocuğu vardı. 2023’te 1,6 oldu. 30 yaş ve üzeri kadınların daha fazla çocuk sahibi olması dikkat çekici. 24 yaşın altındaki kadınlar ise daha az doğum yapıyor. Üstelik 24 yaş altı nüfustaki düşüş daha genç yaştakiler arasında yoğunlaşıyor. Amerika’nın toplam doğurganlık oranındaki düşüşün yarısından fazlası, 19 yaşın altındaki kadınların neredeyse hiç çocuğu olmamasıyla açıklanıyor. (…)

Öte yandan orta sınıf kadınların daha fazla çocuk sahibi olmak istediklerine dair çok az kanıt var; bu da onların en azından resmî iknaya açık olabileceklerini gösteriyor. Bugün, 24 yaşında, üniversite eğitimi almış Amerikalı kadınlar ortalama 2,2 çocuk istiyor; bu sayı önceki nesillerle hemen hemen aynı. Sadece bu çocukları eskisinden biraz daha geç doğuracaklar; 2000’de 28 yaşında ilk çocuklarını kucaklarına alırken artık ortalama 30 yaşında bunu yapacaklar. (…)

Bu nedenle orta sınıf kadınları daha fazla çocuk sahibi olmaya teşvik etmeye çalışmanın başarılı olması pek mümkün değil. Ekonomistler, bu kadınların, daha az varlıklı akranlarına göre geleceklerini daha güvenle planlayıp öngördüklerini düşünüyor. Üniversite, iş ve evlilikten sonra çocukları planlarına dahil ediyorlar ki bu da onların mali koşullardaki değişikliklere tepki verme olasılıklarının daha düşük olduğu anlamına geliyor.

Mevcut doğum yanlısı politikaların çoğu, önceki doğurganlık kalıplarını eski haline getirmekten çok daha zor bir şey yapmayı hedefliyor: Kadınları, ideal olarak sahip olacaklarından daha fazla çocuk sahibi olmaya ikna etmeye çalışıyorlar ve bunu, yaşam boyu kazançlarıyla karşılaştırıldığında çok küçük meblağlarla yapıyorlar.

25 yaş altı kadınları doğuma ikna etme çabaları

Daha genç ve işçi sınıfından kadınlar muhtemelen politika yapıcılara daha yüksek doğum oranları için en iyi fırsatı sunuyor. Aslında bazı programlar artık açıkça bunları hedeflemeye başladı. Çin’in doğu sınırındaki Zhejiang eyaletinde, yeni evli çiftlere toplu para teklif ediyor, ancak gelinin 25 yaşın altında olması şartıyla. Rusya’da 25 yaşını doldurmadan çocuk sahibi olan kadınlar yakında gelir vergisinden muaf tutulacak. Macaristan, ilk çocuğunu 30 yaşından önce doğuran annelere de benzer bir fayda sağlıyor ki bu, Viktor Orban’ın doğum yanlısı kampanyasındaki iki politikadan biri. (…)

Diğer kanıtlar, işçi sınıfından kadınların doğurganlığının finansal koşullara zengin akranlarına göre daha duyarlı olduğunu gösteriyor. Örneğin Amerika ve Avrupa’da yoksul kadınlar arasındaki doğum oranları, 2007-09 küresel mali krizinden sonra keskin bir düşüş gösterdi. (…) Bunun bir nedeni de, profesyonellerin çocuk yetiştirme işini dadılara ve kreşlere yaptırmak için gerekli kaynaklara sahip oluncaya kadar çocuk sahibi olmayı ertelemeleriydi. Bu da onları, hükümetlerin kamu harcamalarını azaltmaya çalışmasıyla kesintiye uğrayan devlet yardımlarına daha az bağımlı hale getiriyor.

Çocuk bakım hizmetlerinde destek işe yarıyor mu?

Zengin dünyanın mevcut doğum yanlısı politikalarının bile düşük gelirli kadınlar üzerinde çok büyük etkileri var. Devlet tarafından yürütülen çocuk bakım hizmetleri genellikle annelerin başka türlü elde edemeyecekleri bir çocuk bakımı standardını temsil ediyor.

İsrail İstatistik Bürosu’ndan elde edilen veriler, 1999’dan 2005’e kadar ülkenin çocuk yardımlarının düşük gelirli kadınlar için zengin akranlarına göre daha fazla doğurganlık artışı sağladığını gösteriyor.

Norveç ve Finlandiya’da doğumu teşvik eden nakit transferleri, en düşük gelir grubunda doğum oranlarında mütevazı bir artış sağladı. (…)

Kayıp leylekler

Peki Macaristan ve Rusya dışındaki hükümetler teşvikleri daha genç ve daha yoksul kadınlara yöneltmeye başlayacak mı?”

Yazar, çocuk doğurmanın toplum için olumlu dışsallıklar ürettiğini söylüyor: “Doğu Asya’nın sertleşen ekonomilerinin keşfettiği gibi, azalan nüfus daha az yenilik, insan gücü ve vergi geliri anlamına geliyor. Ebeveynlerin, özellikle yoksul olanlar için büyük bir yük olan çocukların maliyetinin çoğunu üstlenmeleri bekleniyor. Burada siyasi hesaplar da devreye girebilir. Yardımların daha cömert hale getirilmesi sonucunda çok az hükümet oy kaybetti.

Ancak bazı faktörler politikacıların duraklamasına neden olabilir. Bu tür politikaların ürettiği ilave çocuklar muhtemelen hükümetlerin öngördüğü şekilde üretkenliği artıran profesyonellere dönüşmeyecek. Nitekim Amerika doğumlu, üniversite eğitimi almamış ebeveynlerin çocuklarının yalnızca yüzde 8’inin lisans diploması alması bekleniyor. (…) Bu nedenle, işçi sınıfından kadınları hedefleyen doğum yanlısı politikaların mali faydaları, iyi hedeflenmiş programların bile masrafı göz önüne alındığında muhtemelen maliyetlerine göre daha az olacaktır. Bu tür politikalar için en iyi umut, bu çocukların yaşam sonuçlarının iyileştirilmesinde yatıyor. (…)

Bir diğer husus da bu tür müdahalelerin ahlakiliği. Politika yapıcılar bir nedenden ötürü genç annelik normunu kırmaya çalıştılar. Bir kadının çocuk doğurmadığı her yıl, beklenen yaşam boyu kazancı artıyor. 30’lu yaşlarının ortasında ilk kez anne olan bir Amerikalı, ilk çocuğunu 22 yaşında doğurmuş olsaydı, kazanması beklenenin iki katından fazlasını kazanacaktır. 15-19 yaşları arasında doğum yapan kadınların sağlık sorunları geliştirme olasılığının yanı sıra ilk çocuklarının ortaokulu bırakma ve her iki ebeveyni de evde olmadan büyüme olasılığı da daha yüksek. (…)”

Bu yazı ilk kez 27 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.

The Economist internet sitesinde yayımlanan “Can the rich world escape its baby crisis?” başlıklı yazıdan öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.economist.com/finance-and-economics/2024/05/21/can-the-rich-world-escape-its-baby-crisis

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Zengin dünya bebek krizini aşabilecek mi?

Doğum oranları dünya genelinde düşmeye devam ederken hükümetlerin nüfusu artırma yönünde sunduğu teşvikler, öngörülen demografik felaketi önlemek için yeterli olacak mı?

Dünya çapında doğum oranları giderek düşerken, önümüzdeki süreçte de bu eğilimin devam edeceği öngörülüyor. Bu durum ise hükümetleri doğumları artırmak amacıyla teşvikler sunmaya yönlendiriyor. Çin gibi uzun yıllar tek çocuk politikası yürüten bir ülkenin bile bu yolu izlediği düşünülünce duyulan endişenin boyutu daha net anlaşılıyor. The Economist internet sitesinde yayımlanan bir yazı, doğurganlığın azalması meselesini dünyadan örneklerle ele alıyor. Yazının öne çıkan bazı bölümlerini aktarıyoruz:

“30 yıl önce, şu an 40’lı yaşlarına giren kadınlar doğurgan hale geldiğinde, Doğu Asya hükümetlerinin bunu kutlamak için nedenleri vardı. Güney Koreli bir kadın büyükleriyle aynı şekilde davransaydı, ortalama 1,7 çocuk sahibi olacaktı; 1970’te bu sayı 4,5’ti. Bölge genelinde politika yapıcılar ergenlik dönemindeki hamilelikleri önemli ölçüde azaltmıştı. Tek bir nesil boyunca meydana gelen doğum oranlarındaki düşüş çarpıcı bir başarıydı. (…)

Günümüzde ise doğurgan hale gelen Güney Koreli bir kadın, büyüklerinin örneğini takip ederse, doğurganlık yılları boyunca ortalama olarak yalnızca 0,7 çocuğa sahip olacak. 2006’dan beri hükümet doğumları teşvik etmek için ebeveynlere yönelik vergi indirimleri, doğum bakımı ve hatta devlet destekli randevulaşma gibi uygulamalara 270 milyar dolar, yani yıllık GSYİH’nin yüzde 1’inin üzerinde harcama yaptı. (…)

Zengin ülkeler arasında sadece İsrail’de doğum oranı düşmüyor

Doğu Asya’da başlayan bu girişimler, giderek başka yerlerde de geçerli oluyor. Zengin ülkeler arasında yalnızca İsrail, nüfusunun azalmasını durduracak kadar çocuk sahibi oluyor; çoğu yerde ise doğum oranları düşüyor. Devlet büyükleri endişeli. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ‘Bir ulusun gücü, dinamik bir doğum oranı yaratma yeteneğinde yatar’ diye uyarıyor örneğin. SpaceX, Tesla ve X’in sahibi Elon Musk, medeniyetin sonunun geleceği öngörüsünde bulunuyor.

Pek çok orta gelirli ülke gibi zengin ülkeler de doğum yanlısı çabaları artırmayı düşünüyor. Ocak ayında Macron, Fransa’yı ‘demografik olarak yeniden silahlandırmak’ için bir kampanya başlattı (seçtiği silahlarsa doğurganlık testleri ve doğum izniydi). Donald Trump, yeniden seçilmesi halinde ‘yeni bir bebek patlaması için ikramiye’ sözü verdi. Uzun zamandır tek çocuk politikasıyla ünlü olan Çin, artık ebeveynleri üç çocuk sahibi olmaya teşvik etmek üzere çocuk bakımından vergi indirimlerine kadar çeşitli teşvikler sunuyor. Peki bu tür politikalar demografik felaketi önlemek için yeterli olacak mı? (…)

İskandinav ülkelerindeki politikalar neden işe yaramadı?

Araştırmacılar bir zamanlar İskandinav ülkelerindeki doğum iznini çocuk bakımıyla birleştiren politikalar sayesinde doğum oranında küçük ama kalıcı bir artış yaşandığını ortaya koymuştu. 1980’lerde yetkililer, toplumsal tutumların çalışan annelerin hayatını kolaylaştıracak şekilde uyarlanmasıyla bu eşitlikçi planların etkisinin zamanla artmasını bekliyorlardı.

Ancak Danimarka, Norveç ve İsveç’te 1980’de çocuk sahibi olmaya başlayan kadınların, 10 yıl öncesine göre daha az çocuk sahibi olduğu görüldü. Aslında potansiyel annelerin beklentileri de değişmiş gibi: Kadınların cömert yardımlara alışmasıyla, ilave desteğin daha fazla doğumu teşvik etmede yetersiz kaldığı görülüyor.

Toplumu yeniden yapılandırmaya çalışan bazı planlar da geri tepiyor. OECD ülkelerinde doğum izninin uzatılması, muhtemelen artan izin süresinin iş yerinde daha fazla damgalanma anlamına gelmesi nedeniyle kadınların ilk çocuklarını doğurmayı ertelemelerine ve yaşamları boyunca daha az çocuk sahibi olmalarına neden oluyor. Erkeğin babalık izni aldığı çiftlerin başka çocuk sahibi olma olasılıkları da daha düşük; bunun nedeni belki de bazı erkeklerin kendilerini ebeveynlik konusunda hayal ettiklerinden daha az uygun bulmaları.” (…)

Doğurganlıktaki düşüşün karmaşık sebepleri

Yazar, doğurganlıktaki düşüş gerçeğinin karmaşık bir yapıya sahip olduğunu belirtiyor:

“Çoğunlukla, iş hayatındaki kadınların değişen alışkanlıklarını yansıtmıyor. Bunun yerine, genç kadınların eskisi kadar çok çocuk sahibi olmaması nedeniyle doğum oranları düştü. 1960 yılında Amerikalı kadınların ortalama 3,6 çocuğu vardı. 2023’te 1,6 oldu. 30 yaş ve üzeri kadınların daha fazla çocuk sahibi olması dikkat çekici. 24 yaşın altındaki kadınlar ise daha az doğum yapıyor. Üstelik 24 yaş altı nüfustaki düşüş daha genç yaştakiler arasında yoğunlaşıyor. Amerika’nın toplam doğurganlık oranındaki düşüşün yarısından fazlası, 19 yaşın altındaki kadınların neredeyse hiç çocuğu olmamasıyla açıklanıyor. (…)

Öte yandan orta sınıf kadınların daha fazla çocuk sahibi olmak istediklerine dair çok az kanıt var; bu da onların en azından resmî iknaya açık olabileceklerini gösteriyor. Bugün, 24 yaşında, üniversite eğitimi almış Amerikalı kadınlar ortalama 2,2 çocuk istiyor; bu sayı önceki nesillerle hemen hemen aynı. Sadece bu çocukları eskisinden biraz daha geç doğuracaklar; 2000’de 28 yaşında ilk çocuklarını kucaklarına alırken artık ortalama 30 yaşında bunu yapacaklar. (…)

Bu nedenle orta sınıf kadınları daha fazla çocuk sahibi olmaya teşvik etmeye çalışmanın başarılı olması pek mümkün değil. Ekonomistler, bu kadınların, daha az varlıklı akranlarına göre geleceklerini daha güvenle planlayıp öngördüklerini düşünüyor. Üniversite, iş ve evlilikten sonra çocukları planlarına dahil ediyorlar ki bu da onların mali koşullardaki değişikliklere tepki verme olasılıklarının daha düşük olduğu anlamına geliyor.

Mevcut doğum yanlısı politikaların çoğu, önceki doğurganlık kalıplarını eski haline getirmekten çok daha zor bir şey yapmayı hedefliyor: Kadınları, ideal olarak sahip olacaklarından daha fazla çocuk sahibi olmaya ikna etmeye çalışıyorlar ve bunu, yaşam boyu kazançlarıyla karşılaştırıldığında çok küçük meblağlarla yapıyorlar.

25 yaş altı kadınları doğuma ikna etme çabaları

Daha genç ve işçi sınıfından kadınlar muhtemelen politika yapıcılara daha yüksek doğum oranları için en iyi fırsatı sunuyor. Aslında bazı programlar artık açıkça bunları hedeflemeye başladı. Çin’in doğu sınırındaki Zhejiang eyaletinde, yeni evli çiftlere toplu para teklif ediyor, ancak gelinin 25 yaşın altında olması şartıyla. Rusya’da 25 yaşını doldurmadan çocuk sahibi olan kadınlar yakında gelir vergisinden muaf tutulacak. Macaristan, ilk çocuğunu 30 yaşından önce doğuran annelere de benzer bir fayda sağlıyor ki bu, Viktor Orban’ın doğum yanlısı kampanyasındaki iki politikadan biri. (…)

Diğer kanıtlar, işçi sınıfından kadınların doğurganlığının finansal koşullara zengin akranlarına göre daha duyarlı olduğunu gösteriyor. Örneğin Amerika ve Avrupa’da yoksul kadınlar arasındaki doğum oranları, 2007-09 küresel mali krizinden sonra keskin bir düşüş gösterdi. (…) Bunun bir nedeni de, profesyonellerin çocuk yetiştirme işini dadılara ve kreşlere yaptırmak için gerekli kaynaklara sahip oluncaya kadar çocuk sahibi olmayı ertelemeleriydi. Bu da onları, hükümetlerin kamu harcamalarını azaltmaya çalışmasıyla kesintiye uğrayan devlet yardımlarına daha az bağımlı hale getiriyor.

Çocuk bakım hizmetlerinde destek işe yarıyor mu?

Zengin dünyanın mevcut doğum yanlısı politikalarının bile düşük gelirli kadınlar üzerinde çok büyük etkileri var. Devlet tarafından yürütülen çocuk bakım hizmetleri genellikle annelerin başka türlü elde edemeyecekleri bir çocuk bakımı standardını temsil ediyor.

İsrail İstatistik Bürosu’ndan elde edilen veriler, 1999’dan 2005’e kadar ülkenin çocuk yardımlarının düşük gelirli kadınlar için zengin akranlarına göre daha fazla doğurganlık artışı sağladığını gösteriyor.

Norveç ve Finlandiya’da doğumu teşvik eden nakit transferleri, en düşük gelir grubunda doğum oranlarında mütevazı bir artış sağladı. (…)

Kayıp leylekler

Peki Macaristan ve Rusya dışındaki hükümetler teşvikleri daha genç ve daha yoksul kadınlara yöneltmeye başlayacak mı?”

Yazar, çocuk doğurmanın toplum için olumlu dışsallıklar ürettiğini söylüyor: “Doğu Asya’nın sertleşen ekonomilerinin keşfettiği gibi, azalan nüfus daha az yenilik, insan gücü ve vergi geliri anlamına geliyor. Ebeveynlerin, özellikle yoksul olanlar için büyük bir yük olan çocukların maliyetinin çoğunu üstlenmeleri bekleniyor. Burada siyasi hesaplar da devreye girebilir. Yardımların daha cömert hale getirilmesi sonucunda çok az hükümet oy kaybetti.

Ancak bazı faktörler politikacıların duraklamasına neden olabilir. Bu tür politikaların ürettiği ilave çocuklar muhtemelen hükümetlerin öngördüğü şekilde üretkenliği artıran profesyonellere dönüşmeyecek. Nitekim Amerika doğumlu, üniversite eğitimi almamış ebeveynlerin çocuklarının yalnızca yüzde 8’inin lisans diploması alması bekleniyor. (…) Bu nedenle, işçi sınıfından kadınları hedefleyen doğum yanlısı politikaların mali faydaları, iyi hedeflenmiş programların bile masrafı göz önüne alındığında muhtemelen maliyetlerine göre daha az olacaktır. Bu tür politikalar için en iyi umut, bu çocukların yaşam sonuçlarının iyileştirilmesinde yatıyor. (…)

Bir diğer husus da bu tür müdahalelerin ahlakiliği. Politika yapıcılar bir nedenden ötürü genç annelik normunu kırmaya çalıştılar. Bir kadının çocuk doğurmadığı her yıl, beklenen yaşam boyu kazancı artıyor. 30’lu yaşlarının ortasında ilk kez anne olan bir Amerikalı, ilk çocuğunu 22 yaşında doğurmuş olsaydı, kazanması beklenenin iki katından fazlasını kazanacaktır. 15-19 yaşları arasında doğum yapan kadınların sağlık sorunları geliştirme olasılığının yanı sıra ilk çocuklarının ortaokulu bırakma ve her iki ebeveyni de evde olmadan büyüme olasılığı da daha yüksek. (…)”

Bu yazı ilk kez 27 Mayıs 2024’te yayımlanmıştır.

The Economist internet sitesinde yayımlanan “Can the rich world escape its baby crisis?” başlıklı yazıdan öne çıkan bazı bölümler Nevra Yaraç tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline ve tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.economist.com/finance-and-economics/2024/05/21/can-the-rich-world-escape-its-baby-crisis

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x