Her gün karar vermemizi gerektiren onlarca durumla karşılaşırız. Bu kararlardan bazıları daha önemsiz, bazıları ise çok daha hayatidir. Karşımızda zorlu durumlar varsa, karar vermeyi ertelemeye meyilliyizdir. Böyle yaparak hedeflerimize ulaşmakta da zaman kaybetmiş oluruz. Yönetici koçu ve iletişim danışmanı Joseph Bikart, Psyche’de yayımlanan yazısında belli araç ve tekniklerle karar verme sürecimizi iyileştirip hızlandırarak hedeflere daha rahat ulaşmamızı sağlayacak bir yol haritası sunuyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“2019 yılında The Art of Decision Making (Karar Verme Sanatı) adlı kitabımın yayımlanmasının ardından, BBC Radio 4’ün adını, The Clash’ın1 1981 tarihli hit şarkısından (Should I Stay or Should I Go?) alan ‘Kalmalı mıyım, Gitmeli miyim?’ adlı programa katılmıştım. Bu soru, bir ilişki, bir iş, yaşadığımız ev veya başka bir kritik ikilemle ilgili olarak tekrar tekrar karşılaştığımız bir sorudur.
Aslında bir kararın zor olması, kararın kendisine değil, karar verici tarafından nasıl algılandığına bağlıdır. Sizin için riskler yüksekse, iki veya daha fazla seçenek zihninizde aynı ağırlıktaysa ya da bu karar hiç de hoş olmayan anıları veya korkuları hatırlatıyorsa, kararın zor olduğu düşünülebilir. Yapılan bir seçimin geçmişte hayal kırıklığı yaratan seçimleri anımsatması bu duruma örnektir. Belirli zorlayıcı durumlar tarafından psikolojik kompleksleri tetiklenen kişiler için de aynısı geçerlidir. Örneğin bir karar, geçmişteki travmatik bir olayı istemeden yeniden canlandırabilir ve sonuç olarak doğru karar verme kabiliyetimizi etkileyebilir. (…)
Kararlar karmaşıktır. Ancak sadece iki seçenek arasında seçim yapmak karmaşık olduğu için değil, insanlar karmaşık olduğu için de öyledir.
‘Karar’ sözcüğünün etimolojisi, ufkumuzu açabilir. Kökü, Latince ‘kesmek’ anlamına gelen caedere kelimesidir. Kararlar bizi diğer seçeneklerden, diğer fırsatlardan ve olası daha iyi sonuçlardan uzaklaştırır. Bu nedenle karar verme eylemi kendi kendine açılan bir yara gibidir.”
Karardan kaçınmanın kendisi de bir karardır
Yazar, zor bir kararla karşı karşıya kaldığımızda kolay yolu seçip ötelemenin cazip olduğunu söylüyor: “Karşımızda iki seçenek olduğunda, karar vermeme ve hiçbir şey yapmama seçeneği de söz konusudur. Öteleme, karar vermeyi reddetmek ya da bir kararı ‘dondurmak’ değil, kararsız kalma yönünde alınan aktif bir kararıdır. Ancak ötelemenin bir karar olduğunu anladığınızda, bu seçeneği daha az cazip bulmaya başlarsınız. Üstelik kararsızlık ve öteleme, bir kararın sıkıntılarını gelecek bir güne ertelemez; siz karar verene kadar her günün her dakikasına yayarak bu sıkıntıyı çoğaltır.
ABD’li psikolog Thomas Gilovich liderliğinde 1990’larda yapılan araştırmalar, zor bir kararı ötelemenin neden dar görüşlülük olabileceğine dair daha fazla kanıt sağlıyor. Gilovich ve ekibi, kısa vadede insanların hayal kırıklığı yaratan bir sonuca yol açan bir eylemde bulunmaktan pişmanlık duysalar da uzun vadede aslında bunun, daha fazla pişmanlık yaratan, yani bir eylemde bulunmamaktan kaynaklanan hayal kırıklığına neden olduğunu ortaya koydu. Bu nedenle, uzun vadede harekete geçmek ve dolayısıyla karar vermek genellikle daha akıllıca olacaktır. (…)
Peki, bunu nasıl yapabiliriz?
Farklı şeyler isteyen yönlerinizi tanımlayın
Zor kararlarla karşı karşıya kaldığınızda, muhtemelen farklı yönleriniz farklı şeyler isteyecektir. Örneğin, pahalı bir tatil rezervasyonu yapıp yapmamaya karar verirken, bir yanınız (ihtiyatlı) bu masrafın mantıksız olduğunu düşünürken, bir yanınız (hazcı) hayatın tadını çıkararak gitmeyi tercih edecek, bir yanınız da (ciddi) işe öncelik verecektir. Karar verme, bu farklı yönlerinizin müzakeresini içerir. Bilmeceyi çözmek için hepsinin razı olabileceği bir sonuç üzerinde anlaşmak üzere hayali bir masanın etrafında birlikte oturmaları gerekir. Her bir yönünüzün ne istediğini yazarak farklı içsel benliklerinizin ortak isteklerini optimize eden bir çözüm bulup bulamayacağınızı görebilirsiniz. Henüz bu noktaya varamıyorsanız bile rekabet eden arzularınızı tanımak gibi basit bir eylem, kararı daha etkili bir şekilde düşünmenize yardımcı olacaktır.”
Kararla aranıza mesafe koyun
Yazar, zor kararlarla ne kadar çok mücadele edersek, onlara mesafeli durma ihtimalimizin de o kadar azalacağını ve daha fazla çıkmaza gireceğimizi vurguluyor: “Psikolojik mesafe, etkili karar vermenin kilit bir bileşeni olan perspektif duygusu sağlar. (…)
Dünyanın en ünlü yatırımcısı Warren Buffett’ın bile en iyi karar alma mekanizmasının 10/10/10 olarak bilinen bir yöntemle ilişkilendirilmesi güven vericidir. Yönteme göre; alınan bir karar hakkında 10 gün, 10 ay, 10 yıl içinde nasıl hissedileceği düşünülür. Buradaki mesele, daha geniş bir perspektiften faydalanmak amacıyla kendinizle kararınız arasında daha fazla mesafe yaratmaktır.
Alışılmışın dışında düşünün
‘O sırada hayal gücünün yaratılışın başlangıcı olduğunu bilmiyordu. Arzu ettiğinizi hayal edersiniz; hayal ettiğinizi yapar ve sonunda istediğinizi yaratırsınız.’
George Bernard Shaw, bu sözüyle yaratıma giden süreci şiirsel bir dille aktarıyor. Süreç, hayal etmeyle başlıyor. Bu, karar vermeyle de ilişkilidir, çünkü genellikle kapsamımızı sınırlamak gibi bir hataya düşeriz. İki veya üç seçenekle karşı karşıyaysanız ve karar vermekte zorlanıyorsanız, en az bir yaratıcı seçeneğin daha olduğunu gözden kaçırıyor olabilirsiniz.
Alışılmışın dışında düşünerek diğer seçeneği nasıl görebilirsiniz? Çocuksu bir zihniyet benimsemek, bunun bir yolu olabilir. Londra’daki ESCP İşletme Okulu’nun dekan yardımcısı ve yaratıcılık pazarlaması üzerine dersler veren Marie Taillard, ‘Çocuklar bir okulda eğitim alırken, büyüdükçe ve üretken yetişkinler haline geldikçe, kaybetmeye meyilli oldukları şeylerden biri de yaratıcı özgüvenleri, yani önlerindeki görevlere hangi sonucun beklendiği konusunda önyargılı fikirler olmaksızın bakmaktan kaynaklanan bu olumlu duygudur’ diyor. Ama bu duygu tamamen kaybolmuyor. Taillard ekliyor: ‘Yetişkinler de yaratıcı özgüvenlerini yeniden kazanma yönünde kendilerini eğitebilirler. Örneğin, Lego tuğlalarıyla bir şeyler inşa etmenin heyecanını ve açık uçluluğunu deneyimleyerek çocuksu bir zihniyet benimsemeye hazırlanmak, yetişkinlerin özgüvenlerini tetikleyebilir ve zaman içinde yaratıcı becerilerini artırabilir.’ (…)
Alışılmışın dışında düşünmenin bir başka yolu da, bunu yapabilen arkadaşlarınıza veya diğer kişilere başka bir seçenek görüp göremediklerini sormaktır.
Hedeflerinizi listeleyin
Hedefler, bir kararın ulaşmayı amaçladığı nihai amaçlardır. Örneğin, taşınmaya karar verirsem, bu kararı neden alıyorum? Daha fazla alan, daha güvenli bir mahalle, ulaşıma veya doğaya daha iyi erişim, arkadaşlara ve aileye yakınlık veya bunların hepsini ve daha fazlasını istediğim için olabilir. Zor bir karar verirken hedeflerinizi listelemek ve her bir kararla kaç tanesine ulaşılabileceğini çapraz olarak kontrol etmek önemlidir. London School of Economics Yönetim Bölümü’nden Valentina Ferretti’nin araştırması, belki de alışılmışın dışında düşünmediğimiz için kararlarımızın sıklıkla çok dar bir hedef yelpazesine sahip olmaktan zarar gördüğünü gösteriyor. Ferretti’nin tavsiyesi, hedeflerin sayısını yaklaşık yüzde 50 oranında artırmak. Bu yüzden hedeflerinize göz atarak daha fazlasını listeye dahil edip edemeyeceğinizi düşünün. (…)
Karşılaştırmak için seçenekleri tartın
Kapsamlı hedefler karşısında seçeneklerinizi belli bir yöntemle değerlendirirseniz, bir seçeneğin alınması gereken karar olarak kendini göstermesi mümkündür. Ancak birçok durumda bunun üzerinde daha fazla çalışmak gerekecektir. (…)
2020 tarihli How to Decide (Nasıl Karar Verilir) kitabının yazarı Annie Duke, seçeneklerinizin her birini ayrı ayrı değerlendirmemizi, bu seçeneği kullanacağımız olası sonuçları listelememizi ve sonuçların her birinin gerçekleşme ihtimaline dair bir tahmin yürütmemizi tavsiye ediyor. (…)
Danışanlarımla, hedefleri dikkate alarak olası sonuçları tahmin etmeyi birleştiren aşağıdaki yaklaşımı sık kullanıyorum:
- Kararınızın arkasındaki hedefler nelerdir?
- Her bir hedefe ne kadar ağırlık verirsiniz (yüzde 0-100 arası), yani bu hedef sizin için ne kadar önemli?
- Size sunulan her seçeneğe dönerek, çeşitli hedefleri gerçekleştirmesi konusunda onlara kaç puan verirsiniz (1 ile 10 arasında)?
Sonunda danışanlarımdan seçenekleri toplamasını ve karşılaştırmasını istiyorum. Bu, mutlaka en yüksek puana sahip olanın izlenmesi gereken seçenek olduğu anlamına gelmiyor, ancak bu alıştırma, insanları kendileri için en önemli olanı sorgulamaya yönlendiriyor. (…)
Duygularınıza kulak verin
Herhangi bir sistematik ağırlıklandırma alıştırması, puanları ve olasılıkları tamamen bilimsel olmayan ve bir ‘içgüdüsel duygu’ unsuruna dayanan şekilde belirlemenizi gerektirir. Bu süreç, yaklaşımların zayıf noktası değildir, zira benliğinizin duygusal yönüne dokunmak etkili karar vermenin anahtarıdır. Bazı durumlarda, en önemli bileşendir.
Sigmund Freud’un dediği gibi: ‘Çok da önemli olmayan bir karar verirken, tüm artıları ve eksileri göz önünde bulundurmayı her zaman avantajlı bulmuşumdur. Öte yandan, eş ya da meslek seçimi gibi hayati konularda karar bilinçdışımızdan, içimizdeki bir yerden gelmelidir. Kişisel yaşama dair önemli kararlarda, doğamızın derin içsel ihtiyaçları bizi yönlendirmelidir.’ (…)
Peki, ‘Doğamızın derin içsel ihtiyaçlarına’ nasıl erişebiliriz? (…) Pratik bir yaklaşım, her seçenek hakkında yazmak (ayrı ayrı yarımşar sayfa) ve yazarken nasıl hissettiğimizi ve önümüzdeki her bir sayfa hakkında ne hissettiğimizi keşfetmektir. Sadece bir tane kalana kadar diğerlerini tek tek çöp kutusuna attığınızda hangi duygu ve hisler uyanıyor? Duygularınıza giden bir başka kısa yol, her seçeneği düşünürken gözlerinizi kapatmak ve bir seçeneği düşünürken (gözleriniz hâlâ kapalı) gördüğünüz rengi belirlemeye çalışmaktır. Örneğin, bir seçenek koyu griyi çağrıştırırken, diğeri daha olumlu, parlak-turuncu bir renk tonunu getirebilir. (…)
Kararların yalnızca içgüdüsel bir duygu meselesi olduğunu öne sürmüyorum. Ancak daha rasyonel karar verme yöntemlerinizi daha derin sezgileriniz ile kontrol etmek değerlidir.
Ataletin üstesinden gelmek için mikro kararlar alın
En iyi seçeneğinizi belirledikten sonra, buna göre hareket etmeniz gerekir. Ancak başlamak zor, hatta bazen imkânsız görünebilir. Böyle bir ikilemden kurtulmanın bir yolu, büyük kararınızı bir dizi mikro karara bölmektir.
İşte bir örnek. Paul’ün 15 yıldır New York’ta kiralık bir dairede oturduğunu ve sonunda kira ödemeye devam etmek yerine bir ev satın almak üzere önemli bir karar verdiğini düşünün. Ancak bu karara göre hareket edemeyecek gibi görünüyor. Çözüm, bu büyük kararı bir dizi ‘mikro karara’ bölmektir:
- Yatırım yapabileceği miktara karar verecek; bunun için atacağı ilk adım bankasını veya mali danışmanını aramak olacaktır.
- Satın alacağı yere ve memnun kalacağı asgari büyüklükteki mülke karar verecektir. Paul bu adımda diğer hedefleri de (örneğin, işyerine ve arkadaşlara mesafe, parklara erişim vb.) düşünecektir.
- Hangi mülklerin bütçesine uygun olduğuna karar verecek ve beğendiklerini hedeflerine göre sıralayacaktır.
Bu bir başlangıçtır. Ancak bu düzeyde bir netlik ile sürece başlamak, ilerlemeye götürmesi daha muhtemel bir ivme yaratabilir.
Bazen kararlarımıza göre hareket edemememizin bir başka nedeni de seçtiğimiz seçenek/seçeneklere inanmamamızdır. Durum böyle olduğunda, nihai kararınızdan daha emin hale gelene kadar bu yazıda sıralanan adımların her birini tekrar gözden geçirebilirsiniz.
Bu yazı ilk kez 13 Ocak 2022’de yayımlanmıştır.
https://psyche.co/guides/how-to-make-a-tough-decision-break-it-down-and-listen-to-your-gut