Her yıl ilaca dirençli enfeksiyonlar nedeniyle yaklaşık 750 bin kişi hayatını kaybediyor. İlaçlara yeterli erişimin olmaması ise patojenlere daha fazla insanı enfekte etme ve direnç geliştirme fırsatı veriyor. Access to Medicine Foundation (İlaca Erişim Vakfı) CEO’su Jayasree K. Iyer, Dünya Ekonomik Forumu internet sitesinde yayımlanan yazısında, bu durumun önlenmesinin ilaç direncinin sağlık güvenliğiyle ilgili girişimlere dâhil edilmesinin yanı sıra tüm aktörlerin acil olarak işbirliği yapması gerektirdiğini söylüyor.
Yazının bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“COVID-19’un küresel ölçekte hızlı ve beklenmedik yayılımı, dünyaya küresel sağlık tehditlerine karşı daha erken hazırlıklı olma ihtiyacı konusunda pek çok ders verdi. Bugün, insan sağlığının küresel anlamda birbirine bağlı olduğunu ve hastalıkların yayılmasını önlemek için kamu-özel sektör işbirliğinin gerektiğini, aksi takdirde tüm bireysel çabaların riske atılacağını daha iyi anlıyoruz. (…)
Dünyanın her yerinde bakteriler, günümüzde sağlık sistemlerinde ve hayvan yetiştirmede kullanılan ve aynı zamanda çevreye de yayılan birçok antibiyotiğe karşı giderek daha dirençli hale geliyor. Antimikrobiyal direncin (AMD) yayılmasını önlemek, çok paydaşlı katkılarla ‘Tek Sağlık’ yaklaşımı gerektiriyor.
Hollanda ve İngiltere gibi bazı hükümetler ve Wellcome Trust gibi kuruluşlar, ilaç direncinin yayılmasını ele almada öncü liderler olarak sorunla küresel düzeyde mücadele için stratejik yatırımlar yaptı. Ancak bir sonraki küresel sağlık felaketini durdurabilmek, özel sektörün de dahil olduğu çeşitli aktörler arasında daha fazla iş birliğini gerektiriyor. (…)
Access to Medicine Foundation, son beş yıldır antibiyotik pazarındaki en büyük şirketlerin direnç artışı ve küresel ölçekte antibiyotiklere yeterli erişim ihtiyacıyla nasıl başa çıktığını izliyor.
Hazırladığımız, Üçüncü Antimikrobiyal Direnç Kıyaslaması, bazı alanlarda umut verici ilerleme kaydedildiğini gösteriyor. Bu ilerleme, düşük ve orta gelirli ülkelerde yeni ilaçları kullanıma sunmak için erken planlamadaki önemli artışı da kapsıyor. Büyük ilaç firmalarının sürece dâhil olmasıyla birlikte, yeni ürünlerin dağıtım hattının zayıflığı ve ilerlemenin büyük ölçüde güvencesiz finansmana sahip küçük biyoteknoloji şirketlerine bağlı olmasına rağmen yıllar süren kesintilerden sonra Ar-Ge alanı istikrara kavuşmuş görünüyor.
Eşit olmayan erişim, ilaç direncine katkıda bulunuyor
Bu işin iyi yönü. Kötü haber ise ilaca dirençli enfeksiyon riskinin en yüksek olduğu, kaynakları kısıtlı ortamlardaki insanlara antibiyotik sağlama konusunda endüstride hâlâ yaygın bir başarısızlığın söz konusu olması.
İncelediğimiz ürünlerin sadece üçte biri, ilaçları daha uygun fiyatlı hale getirecek fiyat ayarlamaları veya arzı artıracak lisans anlaşmaları gibi herhangi bir erişim stratejisine sahipti. Bu erişim eksikliği, doktorları yetersiz tedavi uygulamaya veya hiç uygulamamaya zorlayarak, patojenlere daha fazla insanı enfekte etme ve direnç geliştirme fırsatı veriyor ki bu da küresel ölçekte artan direnç modellerini besliyor. İlaç direncinin açık ve şeffaf gözetimi, AMD’nin yayılmasını izlemek için küresel araştırma çabalarını ilerletmek üzere gözetim programlarının ham verilerini açık bir şekilde paylaşan tek şirket olan Pfizer ile yavaş yavaş gelişiyor. AMD ile mücadelede en fazla ilerleme kaydeden Pfizer gibi şirketler, neyin mümkün olduğunu gösteriyor. Aurobindo ve Cipla gibi kendi ülkelerinde COVID-19’un yarattığı tahribata rağmen AMD’ye odaklanan, personeline bu konuda baskı uygulayan ve birçok sağlık ürününün artan talebini karşılamak için üretim talep eden birkaç büyük Hint aktörün de dahil olduğu jenerik ilaç üreticileri, geçmişte olduğundan çok daha fazla katkı sağlıyor.” (…)
Geleceğin değil, bugünün sorunu
Yazar, dünyanın en yoksullarını en arkada bırakan COVID-19 aşılarına küresel erişimdeki kabul edilemez eşitsizliğin, konu antibiyotik direncini yenmek olduğunda tekrarlanmaması gerektiğini vurguluyor:
“Önemli ve etkili ilaç ve aşıların ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını sağlamak ve nihayetinde AMD’nin küresel yayılımını önlemeye yardımcı olmak için düşük ve orta gelirli ülkelerin yeterli erişimini desteklemek, birlikte çalışmayı gerektiriyor.
Antimikrobiyal direnç geleceğin sorunu değildir. Her yıl ilaca dirençli enfeksiyonlardan ötürü hayatını kaybeden yaklaşık 750 bin kişiyle şimdi buradadır. Aynı zamanda her yıl 5,7 milyon insan da ilaçlara erişememeleri nedeniyle tedavi edilebilir enfeksiyonlar yüzünden hayatını kaybediyor. Antibiyotiklere dirençli bakterilerin artması yetersiz tedavi ile birleşince ilaç direnci seviyelerini artırarak ölümcül bir durum yaratıyor.
Bu tehdide karşı ne yapılması gerektiğini biliyoruz. Yoksul ülkelerde hayati antibiyotiklerin yerel olarak bulunabilirliğini artırmak üzere denenmiş ve test edilmiş araçlar var. Bu araçlar arasında daha fazla ürün tescili, kademeli fiyatlandırma, gönüllü lisans anlaşmaları, teknoloji transferleri ve kamu-özel sektör ortaklıkları yer alıyor. Hükümetler ve endüstri de dahil olmak üzere çok sektörlü ortaklar arasında yeni ürünleri daha hızlı geliştirme ve mevcut ürünleri daha yaygın bir şekilde sunma yönünde aktif katılım ve yeni iş birliği biçimleri, bir sonraki küresel sağlık tehdidiyle etkili mücadeleyi mümkün kılabilecektir. (…)”
Bu yazı ilk kez 26 Kasım 2021’de yayımlanmıştır.