Salgın iklim politikaları için bir fırsat olabilir mi?

Her şerde bir hayır vardır, denir... Binlerce kişinin ölümüne sebep olan COVID-19 Salgını, acaba milyonlarca kişinin kurtuluşu olabilecek mi bir anlamda? Salgınla beraber küresel iklimde ne değişti? Bu değişim, sürdürülebilir bir değişim mi?

Bilindiği üzere, iklim değişikliğinin yol açtığı tehdit Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) tarafından küresel olarak ele alınıyor. Kyoto Protokolü’nü onaylayan ülkeler için bağlayıcı emisyon hedefleri bulunmakta… Bu, gelecekte ihtiyaç duyulacak daha büyük küresel emisyon azaltmalarına doğru atılan sadece bir ilk adım…

Sera gazı salınımlarını azaltmak için öncelikle fosil yakıt odaklı enerji üretiminden mümkünse vazgeçmek, hiç değilse onu en aza indirmek gerekiyor. Güneş enerjisi gibi büyük potansiyele sahip, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek de ayrı bir önem taşımakta…

Son yıllarda enerji verimliliği konusundaki çalışmalar artmış durumda. Ancak adeta ansızın yakalandığımız salgın, bazı şeyleri yeniden düşünmemize sebep olmuş gibi…

Elena Bernard’ın bir Konradin Medien GmbH kuruluşu olan Wissenschaft.de’de yayımlanan makalesi, bu konuda önemli ayrıntılar içeriyor ve ipuçları veriyor.

Daha az trafik, daha fazla evden çalışma

Bernard, içinde bulunduğumuz Korona salgınının iklim politikaları açısından anlamlı bir “mola” olduğu görüşünde… “Küresel CO2 emisyonları 2020’de 2,6 gigaton, yani yüzde 7 azalmış durumda. Oysa bir önceki sene tüm zamanların en yüksek seviyesindeydik. Paris İklim Anlaşması’nın[efn_note]Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi çerçevesinde sera gazları salınımını azaltmaya yönelik önlemleri içeren bir anlaşmadır. Anlaşma 22 Nisan 2016 tarihinde imzaya açılmış ve yeter sayıda üye ülkenin imzalamasının ardından 4 Kasım 2016 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Anlaşma, 195 üye ülke tarafından imzalanması bakımından, dünya tarihinde iklim değişikliği ile ilgili en geniş kabul görmüş anlaşma olma özelliğine sahip…[/efn_note] hedeflerine ulaşabilmek için yine de bu yeterli değil; sürdürebilir iklim koruma önlemleri gerekmekte. Başka bir deyişle 1 ila 2 gigaton CO2 tasarruf edilmesi şart. Araştırmacılar, salgın sonrası ekonomik teşvik paketlerinin bu konuda bir fırsat sunabileceğini, ancak bu fırsatın yanlış kullanılmasının, yüksek emisyonlara neden olabileceğini söylüyorlar.”

2020’de CO2 emisyonunu düşüren etmenlerin başında trafik, yani ulaşım sektörü geliyor. Bernard, “Sars-CoV-s korana virüsünün yayılmasını kontrol altına almak için dünyadaki çoğu ülke kapsamlı önlemler alıyor.” diyor. “Bu önlemlerin iklim üzerinde olumlu etkileri oluyor. Oluyor, ama salgından sonra ne olacak? Kaçınılmaz olarak ekonomik iyileşme gerçekleştiğinde, bu daha yüksek emisyon anlamına mı gelecek?” diye sormadan da edemiyor.

Paris İklim Anlaşması’ndan sonraki gelişmeler

Ve kendisi, sorularına yanıt bulmaya çalışıyor: “İngiltere, Norwich’teki East Anglia Üniversitesi’nden Corinne Le Quere liderliğindeki bir ekip, 2015 senesinde imzalanan Paris Anlaşması’ndan bu yana fosil yakıtlardan kaynaklanan CO2 emisyonlarının nasıl gelişim gösterdiğine, COVID-19’un bu duruma bir etkisinin olup olmadığına ve salgının daha iklim dostu bir gelecek açısından nasıl fırsat sunabileceğine dair bir çalışma gerçekleştirmiş. Oslo’daki Uluslararası İklim Araştırmaları Merkezi’nden Glen Peters şöyle bir açıklamada bulunuyor: ‘COVID-19 salgını, tam da küresel karbon emisyonlarının yavaşlama belirtileri gösterdiği dönemde ortaya çıktı. COVID sonrası dönem ise, bu geçmiş başarıları güvence altına alabilmemiz ve değişimi hızlandırabilmek açısından akülü, geri yüklenebilir araçların kullanılabilirliği açısından hayati önem taşıyan bir fırsat olacaktır.’”

Bernard’a göre, küresel çapta CO2 emisyonları oranlarının 2020’de, bir önceki yıla göre yüzde 7 düşerek 34 gigaton seviyesinde olması mühim… “Yapılan çalışmalar, yıllık 2,6 gigatonluk CO2 emisyon düşüş oranının daha önce hiç görülmemiş bir oran olduğunu gösteriyor bize. Demek ki, taşımacılık yahut ulaşım sektöründeki kapsamlı kısıtlamalar, emisyonlar üzerinde sanılandan büyük bir etkiye sahip…”

Salgın öncesinde hafif düşüş

Bernard, makalesinde bir noktaya daha dikkat çekiyor: “Düşüş, en yüksek gelire sahip 36 ülkede özellikle dikkat çekici seviyelerde… Almanya da dahil olmak üzere bu ülkeler, 2015’teki Paris İklim Anlaşması’ndan bu yana emisyonlarını yılda ortalama sadece yüzde 0,8 oranında düşürürken (yılda toplam 0,1 gigaton), CO2 emisyonları 2020’de tam 1,2 gigaton düşüş göstererek, 2019’dan yüzde 9 oranında daha düşük bir oran sergilemiş. Emisyonlar, birçok ülkenin ilk büyük kısıtlamayı uyguladıkları Nisan 2020’de en yüksek düşüş oranına sahip olmuş. Yaz aylarında CO2 emisyonları tekrar yükselmeye başlamış, ancak yine de bir önceki yılın seviyesinin oldukça altında kalmış.

Çin dahil, orta gelirli ülkelerde, COVID-19 kaynaklı emisyon düşüşü yaklaşık yüzde 5 seviyesinde kalmış. Pandemiden önceki yıllarda, bu gruptaki 99 ülkeden 30’u emisyonlarını azaltmayı başarmış. Diğerleri açısından ise artış, en azından 2016 ile 2019 yılları arasında, bir önceki beş yıllık döneme göre yavaşlamış. En düşük gelire sahip 79 ülke ise, 2016 ile 2019 yılları arasında emisyonlarda hız kesmeden, yılda ortalama 0,18 gigaton oranında artış göstermiş. Bununla birlikte, bu ülkelerin tümü 2019’da küresel CO2 emisyonlarına yalnızca yüzde 14 (tek başına Çin’in yarısı kadar) katkıda bulunmuşlar. COVID-19 salgını bu ülkelerde de CO2 emisyonlarının önemli ölçüde azalmasına neden olmuş yani.”

Gelecek açısından sürdürülebilir iklim koruması

Bernard, araştırmacıların görüşlerinden hareketle diyor ki: “Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerine ulaşabilmek için salgın sonrasında da CO2 emisyon değerlerinin önemli ölçüde düşmesi zaruri: Salgın sonrası 1,5 ila 2 dereceyi aşmamak için istikrarlı olarak yılda 1 ila 2 gigaton CO2 azaltımı gerekmekte çünkü.

Vahim olan ise şu: COVID-19’un neden olduğu düşüşler sürdürülebilir değil! 2020 yılında altyapılar kapatıldığı için değil, fosil yakıt altyapısı daha az kullanıldığından, emisyonlarda düşüş olduğu gözlemlenmiş. Belki de bu yüzden, Oslo’daki Uluslararası İklim Araştırmaları Merkezi’nden Glen Peters, fosil yakıt altyapısı tekrar faaliyete geçirilirse, 2009’daki küresel mali krizden sonra olduğu gibi, emisyonların 2021’de tekrar zirveye çıkma riskinin bulunduğunu söylüyor.

Bu nedenle, salgından sonra ekonomik canlandırma yahut destek paketlerini, iklim dostu gelişmeleri teşvik edecek şekilde hazırlamak çok önemli. Araştırmacılar, bu konuda özellikle yenilenebilir enerjiler ve elektrikli mobilite gibi yeşil teknolojilere daha fazla yatırım yapılmasını önermekte.

Öte yandan fosil yakıtlara, eskisinden daha az destek verilmesi gerekiyor. İş gezileri yerine görüntülü toplantılar ve uzun mesafeli yolculuk yerine bölgesel turizm gibi salgına özgü bazı davranışlar amaca ulaşmakta bizlere yardımcı olacaktır. Le Quere haklı gibi: Şu andan itibaren insan sağlığı ve gezegenimizin yararına büyük ölçekli eylemlere ihtiyaç duymaktayız. Temiz enerjiye acilen geçişi hızlandırmak herkesin çıkarına olacaktır.”

Bu yazı ilk kez 13 Nisan 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

3 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Salgın iklim politikaları için bir fırsat olabilir mi?

Her şerde bir hayır vardır, denir... Binlerce kişinin ölümüne sebep olan COVID-19 Salgını, acaba milyonlarca kişinin kurtuluşu olabilecek mi bir anlamda? Salgınla beraber küresel iklimde ne değişti? Bu değişim, sürdürülebilir bir değişim mi?

Bilindiği üzere, iklim değişikliğinin yol açtığı tehdit Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) tarafından küresel olarak ele alınıyor. Kyoto Protokolü’nü onaylayan ülkeler için bağlayıcı emisyon hedefleri bulunmakta… Bu, gelecekte ihtiyaç duyulacak daha büyük küresel emisyon azaltmalarına doğru atılan sadece bir ilk adım…

Sera gazı salınımlarını azaltmak için öncelikle fosil yakıt odaklı enerji üretiminden mümkünse vazgeçmek, hiç değilse onu en aza indirmek gerekiyor. Güneş enerjisi gibi büyük potansiyele sahip, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek de ayrı bir önem taşımakta…

Son yıllarda enerji verimliliği konusundaki çalışmalar artmış durumda. Ancak adeta ansızın yakalandığımız salgın, bazı şeyleri yeniden düşünmemize sebep olmuş gibi…

Elena Bernard’ın bir Konradin Medien GmbH kuruluşu olan Wissenschaft.de’de yayımlanan makalesi, bu konuda önemli ayrıntılar içeriyor ve ipuçları veriyor.

Daha az trafik, daha fazla evden çalışma

Bernard, içinde bulunduğumuz Korona salgınının iklim politikaları açısından anlamlı bir “mola” olduğu görüşünde… “Küresel CO2 emisyonları 2020’de 2,6 gigaton, yani yüzde 7 azalmış durumda. Oysa bir önceki sene tüm zamanların en yüksek seviyesindeydik. Paris İklim Anlaşması’nın[efn_note]Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi çerçevesinde sera gazları salınımını azaltmaya yönelik önlemleri içeren bir anlaşmadır. Anlaşma 22 Nisan 2016 tarihinde imzaya açılmış ve yeter sayıda üye ülkenin imzalamasının ardından 4 Kasım 2016 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Anlaşma, 195 üye ülke tarafından imzalanması bakımından, dünya tarihinde iklim değişikliği ile ilgili en geniş kabul görmüş anlaşma olma özelliğine sahip…[/efn_note] hedeflerine ulaşabilmek için yine de bu yeterli değil; sürdürebilir iklim koruma önlemleri gerekmekte. Başka bir deyişle 1 ila 2 gigaton CO2 tasarruf edilmesi şart. Araştırmacılar, salgın sonrası ekonomik teşvik paketlerinin bu konuda bir fırsat sunabileceğini, ancak bu fırsatın yanlış kullanılmasının, yüksek emisyonlara neden olabileceğini söylüyorlar.”

2020’de CO2 emisyonunu düşüren etmenlerin başında trafik, yani ulaşım sektörü geliyor. Bernard, “Sars-CoV-s korana virüsünün yayılmasını kontrol altına almak için dünyadaki çoğu ülke kapsamlı önlemler alıyor.” diyor. “Bu önlemlerin iklim üzerinde olumlu etkileri oluyor. Oluyor, ama salgından sonra ne olacak? Kaçınılmaz olarak ekonomik iyileşme gerçekleştiğinde, bu daha yüksek emisyon anlamına mı gelecek?” diye sormadan da edemiyor.

Paris İklim Anlaşması’ndan sonraki gelişmeler

Ve kendisi, sorularına yanıt bulmaya çalışıyor: “İngiltere, Norwich’teki East Anglia Üniversitesi’nden Corinne Le Quere liderliğindeki bir ekip, 2015 senesinde imzalanan Paris Anlaşması’ndan bu yana fosil yakıtlardan kaynaklanan CO2 emisyonlarının nasıl gelişim gösterdiğine, COVID-19’un bu duruma bir etkisinin olup olmadığına ve salgının daha iklim dostu bir gelecek açısından nasıl fırsat sunabileceğine dair bir çalışma gerçekleştirmiş. Oslo’daki Uluslararası İklim Araştırmaları Merkezi’nden Glen Peters şöyle bir açıklamada bulunuyor: ‘COVID-19 salgını, tam da küresel karbon emisyonlarının yavaşlama belirtileri gösterdiği dönemde ortaya çıktı. COVID sonrası dönem ise, bu geçmiş başarıları güvence altına alabilmemiz ve değişimi hızlandırabilmek açısından akülü, geri yüklenebilir araçların kullanılabilirliği açısından hayati önem taşıyan bir fırsat olacaktır.’”

Bernard’a göre, küresel çapta CO2 emisyonları oranlarının 2020’de, bir önceki yıla göre yüzde 7 düşerek 34 gigaton seviyesinde olması mühim… “Yapılan çalışmalar, yıllık 2,6 gigatonluk CO2 emisyon düşüş oranının daha önce hiç görülmemiş bir oran olduğunu gösteriyor bize. Demek ki, taşımacılık yahut ulaşım sektöründeki kapsamlı kısıtlamalar, emisyonlar üzerinde sanılandan büyük bir etkiye sahip…”

Salgın öncesinde hafif düşüş

Bernard, makalesinde bir noktaya daha dikkat çekiyor: “Düşüş, en yüksek gelire sahip 36 ülkede özellikle dikkat çekici seviyelerde… Almanya da dahil olmak üzere bu ülkeler, 2015’teki Paris İklim Anlaşması’ndan bu yana emisyonlarını yılda ortalama sadece yüzde 0,8 oranında düşürürken (yılda toplam 0,1 gigaton), CO2 emisyonları 2020’de tam 1,2 gigaton düşüş göstererek, 2019’dan yüzde 9 oranında daha düşük bir oran sergilemiş. Emisyonlar, birçok ülkenin ilk büyük kısıtlamayı uyguladıkları Nisan 2020’de en yüksek düşüş oranına sahip olmuş. Yaz aylarında CO2 emisyonları tekrar yükselmeye başlamış, ancak yine de bir önceki yılın seviyesinin oldukça altında kalmış.

Çin dahil, orta gelirli ülkelerde, COVID-19 kaynaklı emisyon düşüşü yaklaşık yüzde 5 seviyesinde kalmış. Pandemiden önceki yıllarda, bu gruptaki 99 ülkeden 30’u emisyonlarını azaltmayı başarmış. Diğerleri açısından ise artış, en azından 2016 ile 2019 yılları arasında, bir önceki beş yıllık döneme göre yavaşlamış. En düşük gelire sahip 79 ülke ise, 2016 ile 2019 yılları arasında emisyonlarda hız kesmeden, yılda ortalama 0,18 gigaton oranında artış göstermiş. Bununla birlikte, bu ülkelerin tümü 2019’da küresel CO2 emisyonlarına yalnızca yüzde 14 (tek başına Çin’in yarısı kadar) katkıda bulunmuşlar. COVID-19 salgını bu ülkelerde de CO2 emisyonlarının önemli ölçüde azalmasına neden olmuş yani.”

Gelecek açısından sürdürülebilir iklim koruması

Bernard, araştırmacıların görüşlerinden hareketle diyor ki: “Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerine ulaşabilmek için salgın sonrasında da CO2 emisyon değerlerinin önemli ölçüde düşmesi zaruri: Salgın sonrası 1,5 ila 2 dereceyi aşmamak için istikrarlı olarak yılda 1 ila 2 gigaton CO2 azaltımı gerekmekte çünkü.

Vahim olan ise şu: COVID-19’un neden olduğu düşüşler sürdürülebilir değil! 2020 yılında altyapılar kapatıldığı için değil, fosil yakıt altyapısı daha az kullanıldığından, emisyonlarda düşüş olduğu gözlemlenmiş. Belki de bu yüzden, Oslo’daki Uluslararası İklim Araştırmaları Merkezi’nden Glen Peters, fosil yakıt altyapısı tekrar faaliyete geçirilirse, 2009’daki küresel mali krizden sonra olduğu gibi, emisyonların 2021’de tekrar zirveye çıkma riskinin bulunduğunu söylüyor.

Bu nedenle, salgından sonra ekonomik canlandırma yahut destek paketlerini, iklim dostu gelişmeleri teşvik edecek şekilde hazırlamak çok önemli. Araştırmacılar, bu konuda özellikle yenilenebilir enerjiler ve elektrikli mobilite gibi yeşil teknolojilere daha fazla yatırım yapılmasını önermekte.

Öte yandan fosil yakıtlara, eskisinden daha az destek verilmesi gerekiyor. İş gezileri yerine görüntülü toplantılar ve uzun mesafeli yolculuk yerine bölgesel turizm gibi salgına özgü bazı davranışlar amaca ulaşmakta bizlere yardımcı olacaktır. Le Quere haklı gibi: Şu andan itibaren insan sağlığı ve gezegenimizin yararına büyük ölçekli eylemlere ihtiyaç duymaktayız. Temiz enerjiye acilen geçişi hızlandırmak herkesin çıkarına olacaktır.”

Bu yazı ilk kez 13 Nisan 2021’de yayımlanmıştır.

 

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

3 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

3
0
Would love your thoughts, please comment.x