Türkiye Yeşil Dönüşüm’e yerelde ve genelde nasıl hazırlanmalı?

Avrupa Birliği ile iş yapmayı planlayan tüm sektörler Yeşil Dönüşüm’e ayak uydurmak zorunda. Bu dönüşümde Türkiye’nin önündeki meydan okumalar neler? Hangi sektörlerde zorlanacağız? Neler yapılmalı?

Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın (AYM) amacı, 2050 yılına kadar net sera gazı emisyonlarının sıfırlamak. Bu amaç doğrultusunda AYM aynı zamanda ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrıştırıldığı bir büyüme stratejisi olarak kurgulanıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile hız kazanan yeşil dönüşüm sürecinin önümüzdeki dönemde üretim süreçleri üzerinde önemli etkileri olması bekleniyor.

Avrupa Birliği’nin (AB), Türkiye’nin, 2020 yılında ihracatının yüzde 41,3’ünü yönlendirdiği en büyük ihracat pazarı olduğu göz önünde bulundurulunca bu sürece uyum sağlanması kuşkusuz kilit önem taşıyor.

Çevre dostu üretim sürecine geçenler kazanacak

Küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 10’undan sorumlu olan AB’nin iklim değişikliği ile mücadeleyi tek başına sağlaması mümkün değil. Bu sürece ticaret kanalıyla diğer ülkeleri de entegre eden önemli bir uygulama AYM politikaları kapsamında sunulan ve iklim eylem planının araçlarından biri olan Sınırda Karbon Mekanizması (SKD).

SKD mekanizması ile AB’de yapılan üretimin daha gevşek iklim standartlarının olduğu ülkelere kayması önlenerek karbon kaçağı riskinin engellenmesi amaçlanıyor. Karbon kaçağı oluşmasının temel nedeni, AB tarafından 2005 yılından itibaren uygulanan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS). ETS, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadelede temel araçlarından biri. ETS kapsamında uygulanan karbon fiyatlaması ile AB üreticilerinin maliyetleri ve buna paralel olarak rekabetçilik düzeyleri azalıyor. Bu nedenle de AB üretimi çevre politikalarının gevşek olduğu ülkelere yöneliyor. SKD de aslında ETS’yi tamamlayıcı bir şekilde kurgulanıyor.

SKD uygulaması kapsamında AB’ye ihracat yapan ülkelere, ürünün ihtiva ettiği karbon miktarı ile orantılı bir vergi uygulanması söz konusu olacak. Özetle AB’ye ihraç yapmak isteyen ülkeler de ya çevre dostu üretim yapmak zorunda kalacaklar, ya da çok ağır vergiler ödeyecekler ve böylece AB’ye ihracat yapmanın astarı yüzünden pahalı olacak. Hal böyle olunca da yeni üretim süreçlerine, yani karbon salınımında AB standartlarına uygun üretim süreçlerine geçişte daha hızlı davrananlar kazanacak.

2023 – 2025 ihracatçılar için geçiş dönemi

Bu mekanizmanın nasıl uygulanacağına ilişkin ayrıntılar Temmuz 2021 tarihinde 55 Hedefine Uyum (Fit For 55) Yasa Paketi önerisi ile netlik kazandı. 2026 yılında uygulamaya geçilecek SKD’ye göre, 2023-2025 dönemi ihracatçıların herhangi bir finansal yüke maruz kalmayacakları bir geçiş dönemi. Bu dönemde ihracatçılar emisyon miktarlarını beyan edecekleri bir raporlama sürecine tabii olacaklar. Dolayısıyla geçiş dönemi bu sürece uyum kapsamında oldukça kritik.

SKD mekanizmasından en çok karbon yoğun sektörlerde faaliyet gösteren ihracatçıların etkilenmesi bekleniyor. SKD mekanizması ilk etapta çimento, elektrik, gübre, demir ve çelik, alüminyum sektörlerine uygulanacak.

Daha sonraki dönemde de SKD’nin diğer sektörleri de kapsaması bekleniyor. İhracat yapan şirketler genel olarak büyük ve orta ölçekte işletmeler olsa da daha küçük ölçekteki firmaların da bu dönüşümden etkilenmesi muhtemel. Bu kapsamda ihracatçı şirketlerin tedarikçisi olan mikro ve küçük ölçekli işletmelerin tedarik kararlarında tercih edilebilir olmaları açısından bu dönüşüme uyum sağlamaları önemli.

Tekstil, inşaat, plastik ve elektronik gibi kaynak yoğun sektörlerde üretilen ürünlerin iklim nötr ve döngüsel olarak üretimini amaçlayan döngüsel üretim yaklaşımı da yeşil dönüşüm kapsamında öne çıkan diğer önemli bir strateji.

Döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliği gündemde olacak

OECD tarafından yapılan bir çalışmada, 2060 yılına kadar küresel ekonominin dört katına ulaşması ve bunun yanında ve küresel malzeme kullanımının iki katına ulaşması bekleniyor. Döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliği kapsamında al-kullan-at prensibine göre işleyen lineer ekonomik modeller yerine hammadde ve enerji kullanımının azaltılması ve atık oluşumunun kontrol altına alınması amaçlanıyor.

Dolayısıyla döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliği uygulamalarının da önümüzde dönemde firmaların gündeminde olması gerekiyor. Döngüsel ekonomi uygulamaları ile çevresel etkilerin sınırlanmasının yanında maliyetlerin azalması sonucu rekabetçilik sağlanması mümkün oluyor. Ayrıca işletmeler hammadde fiyat dalgalanmalarından daha az etkileniyorlar ve sürdürülebilir ürün üretimi mümkün olabiliyor. Bunun yanında döngüsel ekonomi ile yeni iş modellerinin oluşması ve bu sayede istihdama katkı sağlanması da söz konusu. Örneğin döngüsel ekonomi ile emek yoğun sektörlerde istihdam olanaklarının artması ve bu kapsamda tamir ve paylaşıma yönelik yeni iş modellerinin oluşması muhtemel.

Yeşil dönüşümün gerekliliği konusunda farkındalık oluşturulmalı

Rekabetçi bakış açısı ile düşünen her firma bu kapsamda yapılan yatırımların getirisi hakkında somut bir gösterge olmadan aksiyon almada çekimser bir tavır sergiliyor. Dolayısıyla yeşil dönüşümün gerekliliği konusunda farkındalık oluşturulması firmaların en önemli ihtiyacı.

Bu sürece uyum konusunda tüm sektörlerde özellikle imalat ve hizmet sektörünün önemli bir kısmını oluşturan KOBİ’lerde farkındalık yaratılması kilit önem taşıyor.

Diğer taraftan pandemi sürecinde yaşanan ekonomik sıkıntılara ek olarak Türkiye’nin ekonomi yönetiminden kaynaklanan belirsizlik sadece yeşil dönüşümde değil her alanda yatırım kararlarını sınırlıyor. Dolayısıyla mevcut ekonomik ortam nedeniyle de iklim değişikliği ile mücadele konusunun ikinci plana atıldığı bir durum söz konusu.

Düşük karbon ekonomisine geçişte finans sektörü ve sermaye piyasalarının önemi

Yeşil dönüşümün yeterli finansman kaynakları olmadan gerçekleşmesi mümkün değil. Düşük karbon ekonomisine geçişte finans sektörü ve sermaye piyasaları önemli bir rol oynuyor.

Son dönemde enerji firmaları ve reel sektörde yeşil tahvil ve sukuk uygulamaları gibi kredi dışı finansman araçları ile finansman kanallarının çeşitlendiğini görüyoruz.

Diğer taraftan KOBİ’lerde finansman AB’deki gibi çoğunlukla banka kredisine dayanıyor. KOBİ’lerin de bu süreçte yer alabilmesini sağlamak için öncelikle finansman sıkıntılarının giderilmesi, finansman olanakları ve finansal planlama hakkında danışmanlık hizmeti verilmesi önem taşıyor.

Uluslararası uygulamalara baktığımızda KOBİ’lere kamu bankaları tarafından uzun vadeli düşük faiz oranıyla verilen krediler finansmana konusunda destek sağlayabilir. Finansal getirinin yanında sosyal ve çevresel hedefleri de amaçlayan etki yatırımları da alternatif bir finansman kanalı. Bunun yanında fintek uygulamaları ile kitle fonlaması gibi kanallarla finansman sağlanabiliyor; blockchain, algoritmalar ve akıllı sözleşmeler gibi uygulamalarla da işlem yükü azaltılarak maliyetlerin düşmesi mümkün olabiliyor.

İstihdam edilen işgücünün yapısında da değişiklik gerekli

Üretim süreçlerindeki dönüşüm bu alanda istihdam edilen işgücünün yapısında da değişiklikleri gerektiriyor.

Yeni üretim süreçlerine paralel oluşacak işlerin gerektirdiği becerilerin işbaşı eğitim programları veya mesleki eğitim müfredatları yenilenerek yeniden değerlendirilmesi önem taşıyor.

Yeşil dönüşümünden ayrılmaz bir parçası olarak sıklıkla vurgulanan dijital dönüşümün gerçekleşmesi ve döngüsel ekonomi uygulamaları kapsamında öne çıkan eko-inovasyon ortamının sağlanması için de eğitim öncelikli bir konu. Bunun için iş başı eğitim programlarının yanında nüfusun genel eğitim seviyesinin yüksek tutulmasına yönelik atılacak adımlar da oldukça önemli.

Teşvik ve regülasyonlar süreci hızlandırabilir

Bu sürecin hızlanmasında potansiyel rol oynayacak bir kanal da teşvik ve regülasyonlar. Özellikle KOBİ’ler için regülasyonlarla çerçevesi çizilmiş standart bir yapının oluşturulması bu süreç uyum kapsamında önemli bir role sahip. Bunun yanında devlet tarafında uygulanan çeşitli destekler (sigorta prim, üretim teşvikleri gibi) de bu süreci hızlandırmada rol oynayabilir.

Örneğin Almanya’da Enerji Yönetim Sistemi (EYS) sertifikası alan firmalara uygulanan elektrik vergi muafiyeti bu konuda örnek bir uygulama olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin yakın zamanda Paris İklim Anlaşmasını onaylaması ve 2053-İklim nötr olma hedefini sunması iklim değişikliği ile mücadelede son zamanda atılan önemli adımlar.

Ayrıca Ticaret Bakanlığı tarafından sunulan Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nda 9 ana başlık altında toplam 32 hedef ve 81 eylem ile bu süreç için genel bir çerçeve sunuluyor.

Önümüzdeki geçiş döneminde çok boyutlu bakış açısıyla kurgulanmış kapsamlı stratejilere ihtiyacımız var. Sanayi, istihdam ve eğitim politikaların bütüncül bir yaklaşımla kurgulanması bu dönüşümün başarılı bir şekilde gerçekleşmesi için önem taşıyor. Bunun yanında sadece belirli aktörleri hedefleyen merkezi bir bakış açısı yerine yeşil dönüşümün merkezi olmayan ve tabana yayılmış bir model baz alınarak kurgulanması şart. Bölgesel dinamiklerin politika yapım sürecinde göz önünde bulundurulması da bölgesel eşitsizliklerin derinleşmemesi açısından oldukça gerekli.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 5 Ocak 2022’de yayımlanmıştır.

Nazlı Karamollaoğlu
Nazlı Karamollaoğlu
Doç. Dr. Nazlı Karamollaoğlu - Ekonomi bölümü lisans derecesini 2003 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden alan Doç. Dr. Nazlı Karamollaoğlu, Ekonomi yüksek lisans ve doktora derecelerini Yale Üniversitesi ve City University of New York’da 2005 ve 2012 yıllarında tamamladı. 2011 ve 2014 yılları arasında TEB-BNP Paribas’da Türkiye ve Körfez Ülkelerinden sorumlu ekonomist pozisyonunda görev yaptı. Nazlı Karamollaoğlu, 2014 yılından itibaren MEF Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. 2014-2019 yılları arasında MEF Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde kurucu Bölüm Başkanlığı yapan Karamollaoğlu, 2019 yılından itibaren ise Ekonomi ve Finans yüksek lisans programı direktörlüğünü yürütüyor. Başlıca araştırma alanları arasında uluslararası ticaret, makroekonomi ve uygulamalı ekonometri yer alıyor. Bu alanlar kapsamında uluslararası endekslerde taranan dergilerde makaleleri, kitap bölümleri ve projeleri bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Türkiye Yeşil Dönüşüm’e yerelde ve genelde nasıl hazırlanmalı?

Avrupa Birliği ile iş yapmayı planlayan tüm sektörler Yeşil Dönüşüm’e ayak uydurmak zorunda. Bu dönüşümde Türkiye’nin önündeki meydan okumalar neler? Hangi sektörlerde zorlanacağız? Neler yapılmalı?

Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın (AYM) amacı, 2050 yılına kadar net sera gazı emisyonlarının sıfırlamak. Bu amaç doğrultusunda AYM aynı zamanda ekonomik büyümenin kaynak kullanımından ayrıştırıldığı bir büyüme stratejisi olarak kurgulanıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile hız kazanan yeşil dönüşüm sürecinin önümüzdeki dönemde üretim süreçleri üzerinde önemli etkileri olması bekleniyor.

Avrupa Birliği’nin (AB), Türkiye’nin, 2020 yılında ihracatının yüzde 41,3’ünü yönlendirdiği en büyük ihracat pazarı olduğu göz önünde bulundurulunca bu sürece uyum sağlanması kuşkusuz kilit önem taşıyor.

Çevre dostu üretim sürecine geçenler kazanacak

Küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 10’undan sorumlu olan AB’nin iklim değişikliği ile mücadeleyi tek başına sağlaması mümkün değil. Bu sürece ticaret kanalıyla diğer ülkeleri de entegre eden önemli bir uygulama AYM politikaları kapsamında sunulan ve iklim eylem planının araçlarından biri olan Sınırda Karbon Mekanizması (SKD).

SKD mekanizması ile AB’de yapılan üretimin daha gevşek iklim standartlarının olduğu ülkelere kayması önlenerek karbon kaçağı riskinin engellenmesi amaçlanıyor. Karbon kaçağı oluşmasının temel nedeni, AB tarafından 2005 yılından itibaren uygulanan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS). ETS, AB’nin iklim değişikliğiyle mücadelede temel araçlarından biri. ETS kapsamında uygulanan karbon fiyatlaması ile AB üreticilerinin maliyetleri ve buna paralel olarak rekabetçilik düzeyleri azalıyor. Bu nedenle de AB üretimi çevre politikalarının gevşek olduğu ülkelere yöneliyor. SKD de aslında ETS’yi tamamlayıcı bir şekilde kurgulanıyor.

SKD uygulaması kapsamında AB’ye ihracat yapan ülkelere, ürünün ihtiva ettiği karbon miktarı ile orantılı bir vergi uygulanması söz konusu olacak. Özetle AB’ye ihraç yapmak isteyen ülkeler de ya çevre dostu üretim yapmak zorunda kalacaklar, ya da çok ağır vergiler ödeyecekler ve böylece AB’ye ihracat yapmanın astarı yüzünden pahalı olacak. Hal böyle olunca da yeni üretim süreçlerine, yani karbon salınımında AB standartlarına uygun üretim süreçlerine geçişte daha hızlı davrananlar kazanacak.

2023 – 2025 ihracatçılar için geçiş dönemi

Bu mekanizmanın nasıl uygulanacağına ilişkin ayrıntılar Temmuz 2021 tarihinde 55 Hedefine Uyum (Fit For 55) Yasa Paketi önerisi ile netlik kazandı. 2026 yılında uygulamaya geçilecek SKD’ye göre, 2023-2025 dönemi ihracatçıların herhangi bir finansal yüke maruz kalmayacakları bir geçiş dönemi. Bu dönemde ihracatçılar emisyon miktarlarını beyan edecekleri bir raporlama sürecine tabii olacaklar. Dolayısıyla geçiş dönemi bu sürece uyum kapsamında oldukça kritik.

SKD mekanizmasından en çok karbon yoğun sektörlerde faaliyet gösteren ihracatçıların etkilenmesi bekleniyor. SKD mekanizması ilk etapta çimento, elektrik, gübre, demir ve çelik, alüminyum sektörlerine uygulanacak.

Daha sonraki dönemde de SKD’nin diğer sektörleri de kapsaması bekleniyor. İhracat yapan şirketler genel olarak büyük ve orta ölçekte işletmeler olsa da daha küçük ölçekteki firmaların da bu dönüşümden etkilenmesi muhtemel. Bu kapsamda ihracatçı şirketlerin tedarikçisi olan mikro ve küçük ölçekli işletmelerin tedarik kararlarında tercih edilebilir olmaları açısından bu dönüşüme uyum sağlamaları önemli.

Tekstil, inşaat, plastik ve elektronik gibi kaynak yoğun sektörlerde üretilen ürünlerin iklim nötr ve döngüsel olarak üretimini amaçlayan döngüsel üretim yaklaşımı da yeşil dönüşüm kapsamında öne çıkan diğer önemli bir strateji.

Döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliği gündemde olacak

OECD tarafından yapılan bir çalışmada, 2060 yılına kadar küresel ekonominin dört katına ulaşması ve bunun yanında ve küresel malzeme kullanımının iki katına ulaşması bekleniyor. Döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliği kapsamında al-kullan-at prensibine göre işleyen lineer ekonomik modeller yerine hammadde ve enerji kullanımının azaltılması ve atık oluşumunun kontrol altına alınması amaçlanıyor.

Dolayısıyla döngüsel ekonomi ve kaynak verimliliği uygulamalarının da önümüzde dönemde firmaların gündeminde olması gerekiyor. Döngüsel ekonomi uygulamaları ile çevresel etkilerin sınırlanmasının yanında maliyetlerin azalması sonucu rekabetçilik sağlanması mümkün oluyor. Ayrıca işletmeler hammadde fiyat dalgalanmalarından daha az etkileniyorlar ve sürdürülebilir ürün üretimi mümkün olabiliyor. Bunun yanında döngüsel ekonomi ile yeni iş modellerinin oluşması ve bu sayede istihdama katkı sağlanması da söz konusu. Örneğin döngüsel ekonomi ile emek yoğun sektörlerde istihdam olanaklarının artması ve bu kapsamda tamir ve paylaşıma yönelik yeni iş modellerinin oluşması muhtemel.

Yeşil dönüşümün gerekliliği konusunda farkındalık oluşturulmalı

Rekabetçi bakış açısı ile düşünen her firma bu kapsamda yapılan yatırımların getirisi hakkında somut bir gösterge olmadan aksiyon almada çekimser bir tavır sergiliyor. Dolayısıyla yeşil dönüşümün gerekliliği konusunda farkındalık oluşturulması firmaların en önemli ihtiyacı.

Bu sürece uyum konusunda tüm sektörlerde özellikle imalat ve hizmet sektörünün önemli bir kısmını oluşturan KOBİ’lerde farkındalık yaratılması kilit önem taşıyor.

Diğer taraftan pandemi sürecinde yaşanan ekonomik sıkıntılara ek olarak Türkiye’nin ekonomi yönetiminden kaynaklanan belirsizlik sadece yeşil dönüşümde değil her alanda yatırım kararlarını sınırlıyor. Dolayısıyla mevcut ekonomik ortam nedeniyle de iklim değişikliği ile mücadele konusunun ikinci plana atıldığı bir durum söz konusu.

Düşük karbon ekonomisine geçişte finans sektörü ve sermaye piyasalarının önemi

Yeşil dönüşümün yeterli finansman kaynakları olmadan gerçekleşmesi mümkün değil. Düşük karbon ekonomisine geçişte finans sektörü ve sermaye piyasaları önemli bir rol oynuyor.

Son dönemde enerji firmaları ve reel sektörde yeşil tahvil ve sukuk uygulamaları gibi kredi dışı finansman araçları ile finansman kanallarının çeşitlendiğini görüyoruz.

Diğer taraftan KOBİ’lerde finansman AB’deki gibi çoğunlukla banka kredisine dayanıyor. KOBİ’lerin de bu süreçte yer alabilmesini sağlamak için öncelikle finansman sıkıntılarının giderilmesi, finansman olanakları ve finansal planlama hakkında danışmanlık hizmeti verilmesi önem taşıyor.

Uluslararası uygulamalara baktığımızda KOBİ’lere kamu bankaları tarafından uzun vadeli düşük faiz oranıyla verilen krediler finansmana konusunda destek sağlayabilir. Finansal getirinin yanında sosyal ve çevresel hedefleri de amaçlayan etki yatırımları da alternatif bir finansman kanalı. Bunun yanında fintek uygulamaları ile kitle fonlaması gibi kanallarla finansman sağlanabiliyor; blockchain, algoritmalar ve akıllı sözleşmeler gibi uygulamalarla da işlem yükü azaltılarak maliyetlerin düşmesi mümkün olabiliyor.

İstihdam edilen işgücünün yapısında da değişiklik gerekli

Üretim süreçlerindeki dönüşüm bu alanda istihdam edilen işgücünün yapısında da değişiklikleri gerektiriyor.

Yeni üretim süreçlerine paralel oluşacak işlerin gerektirdiği becerilerin işbaşı eğitim programları veya mesleki eğitim müfredatları yenilenerek yeniden değerlendirilmesi önem taşıyor.

Yeşil dönüşümünden ayrılmaz bir parçası olarak sıklıkla vurgulanan dijital dönüşümün gerçekleşmesi ve döngüsel ekonomi uygulamaları kapsamında öne çıkan eko-inovasyon ortamının sağlanması için de eğitim öncelikli bir konu. Bunun için iş başı eğitim programlarının yanında nüfusun genel eğitim seviyesinin yüksek tutulmasına yönelik atılacak adımlar da oldukça önemli.

Teşvik ve regülasyonlar süreci hızlandırabilir

Bu sürecin hızlanmasında potansiyel rol oynayacak bir kanal da teşvik ve regülasyonlar. Özellikle KOBİ’ler için regülasyonlarla çerçevesi çizilmiş standart bir yapının oluşturulması bu süreç uyum kapsamında önemli bir role sahip. Bunun yanında devlet tarafında uygulanan çeşitli destekler (sigorta prim, üretim teşvikleri gibi) de bu süreci hızlandırmada rol oynayabilir.

Örneğin Almanya’da Enerji Yönetim Sistemi (EYS) sertifikası alan firmalara uygulanan elektrik vergi muafiyeti bu konuda örnek bir uygulama olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin yakın zamanda Paris İklim Anlaşmasını onaylaması ve 2053-İklim nötr olma hedefini sunması iklim değişikliği ile mücadelede son zamanda atılan önemli adımlar.

Ayrıca Ticaret Bakanlığı tarafından sunulan Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nda 9 ana başlık altında toplam 32 hedef ve 81 eylem ile bu süreç için genel bir çerçeve sunuluyor.

Önümüzdeki geçiş döneminde çok boyutlu bakış açısıyla kurgulanmış kapsamlı stratejilere ihtiyacımız var. Sanayi, istihdam ve eğitim politikaların bütüncül bir yaklaşımla kurgulanması bu dönüşümün başarılı bir şekilde gerçekleşmesi için önem taşıyor. Bunun yanında sadece belirli aktörleri hedefleyen merkezi bir bakış açısı yerine yeşil dönüşümün merkezi olmayan ve tabana yayılmış bir model baz alınarak kurgulanması şart. Bölgesel dinamiklerin politika yapım sürecinde göz önünde bulundurulması da bölgesel eşitsizliklerin derinleşmemesi açısından oldukça gerekli.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 5 Ocak 2022’de yayımlanmıştır.

Nazlı Karamollaoğlu
Nazlı Karamollaoğlu
Doç. Dr. Nazlı Karamollaoğlu - Ekonomi bölümü lisans derecesini 2003 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden alan Doç. Dr. Nazlı Karamollaoğlu, Ekonomi yüksek lisans ve doktora derecelerini Yale Üniversitesi ve City University of New York’da 2005 ve 2012 yıllarında tamamladı. 2011 ve 2014 yılları arasında TEB-BNP Paribas’da Türkiye ve Körfez Ülkelerinden sorumlu ekonomist pozisyonunda görev yaptı. Nazlı Karamollaoğlu, 2014 yılından itibaren MEF Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. 2014-2019 yılları arasında MEF Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde kurucu Bölüm Başkanlığı yapan Karamollaoğlu, 2019 yılından itibaren ise Ekonomi ve Finans yüksek lisans programı direktörlüğünü yürütüyor. Başlıca araştırma alanları arasında uluslararası ticaret, makroekonomi ve uygulamalı ekonometri yer alıyor. Bu alanlar kapsamında uluslararası endekslerde taranan dergilerde makaleleri, kitap bölümleri ve projeleri bulunuyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x