“Yeşil Barış” için önümüzdeki fırsat ne?

İklim değişikliği ile mücadele jeopolitik anlaşmazlıkların üstesinden nasıl gelebilir? Hâlâ işbirliği için kapılar açık mı? Hükümetler ne yapmalı?

2024 yazı Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada hem iklim hem de jeopolitika açısından sıcak başladı. Gerilimler ortasında iklim krizi ile küresel mücadele beklemek naifçe mi olur?

Harvard Üniversitesi’nin uluslararası ilişkiler profesörlerinden Meghan L. O’Sullivan, Columbia Üniversitesi’nin Küresel Enerji Politikaları Direktörü Jason Bordoff, Foreign Affaires için yazdıkları makalede bu konuyu ele alıyor ve aksine böyle bir jeopolitik ortamda iklim değişikliği eylemlerinin iyileştirici olabileceğini savunuyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Temiz enerji dönüşümü ergenlik çağına ulaştı. Küresel enerji üretiminde yenilenebilirin payı hızla artıyor. Öte yandan siyasi liderler, iklim değişikliğini ele almak için atılacak iddialı adımların, zaten savaşlar ve insani krizlerle boğuşan dünyada jeopolitik sorunları daha da kötüleştireceğinden endişe ediyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından enerji güvenliği konusunda endişelenen hükümetler, ithal petrole olan bağımlılığın yerini ithal lityuma bırakmaması için hem fosil yakıtları hem de temiz alternatifleri kucaklayan stratejileri savunuyor. Yükselen enflasyon ve ekonomik yavaşlama da enerji dönüşümünün iş kayıplarına ve fiyat artışlarına yol açacağı yönündeki endişeleri pekiştiriyor.

Temiz enerji dönüşümünün karşı karşıya olduğu zorluklar gerçek ancak bu konuda geri adım atma dürtüsü yanlış yönetiliyor. Şimdi daha az değil, daha fazla azimli olma zamanıdır. Temiz enerjiye geçişin hızlandırılması ekonomileri canlandırabilir, korumacı güçleri dizginleyebilir ve büyük güçler arasındaki gerilimleri yatıştırarak bugün daha ağırdan alınması yönündeki çağrılara neden olan endişeleri giderebilir.

Olumsuz döngüyü kırmalıyız

Geçtiğimiz on yıl zaten dönüşümsel bir dönemdi. Pandemi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, teknolojideki dramatik ilerlemeler ve Gazze’deki savaş uluslararası siyasetin seyrini değiştirdi. Geçtiğimiz 80 yıl boyunca küresel düzeni destekleyen kurumların birçoğu zayıfladı, bunların temelini oluşturan normlar ve değerler saldırı altında ve küreselleşme eğilimleri durdu ya da tersine döndü. Ekonomik parçalanma, siyasi kutuplaşma, otoriterleşme ve çatışmaya doğru gidişat önümüzdeki yıllarda daha fazla sorun yaşanacağının sinyallerini veriyor.

Bu eğilimlerin çoğu, karbon yoğun bir enerji sisteminden net sıfır emisyonlu bir sisteme geçme gibi zaten zor olan bir görevi daha da zorlaştırıyor. Gelişmekte olan küresel düzenin belirleyici bir özelliği olan büyük güçler arasındaki rekabet, artık geçişi yavaşlatma riski taşıyor.

Çin – ABD/Batı rekabeti

Çin, ABD’nin kritik bir ticaret ortağı ve dünyanın başlıca temiz enerji üreticisi olmasına rağmen Washington, Pekin’i artık öncelikle askerî bir tehlike, teknolojik bir tehdit ve ekonomik bir rakip olarak görüyor.

Çin ile Batı arasındaki ilişkiler kötüleştikçe, elektrikli araçlar, güneş panelleri ve bataryalardan bunları oluşturan metal ve minerallere kadar ucuz temiz enerji ürünleri sunan Çinli şirketler yurtdışında giderek daha fazla pazar kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalıyor.

ABD halihazırda Çin güneş panellerinin ithalatını sınırlandırıyor. Biden yönetimi Mayıs ayında Çin’in diğer bazı temiz enerji ürünlerine yönelik gümrük vergilerini arttırma niyetini açıkladı. Örneğin, Çin elektrikli araçlarına uygulanan gümrük vergisi bu plan kapsamında dört katına çıkacak. Avrupa Komisyonu da Çin elektrikli araçlarına daha yüksek gümrük vergileri uygulamayı düşünüyor. Kritik metal ve minerallere yönelik ticaret kısıtlamaları arttıkça, bu önlemler maliyetleri artıracak ve enerji dönüşümünün hızını yavaşlatacaktır.

Düzensiz, dengesiz enerji geçişi ve jeopolitik çekişmelerin etkisi

Düzensiz ve dengesiz enerji geçişi, gelişmiş ve gelişmekte olan dünyalar arasında da sürtüşme yaratıyor. Pek çok ülkenin vatandaşlarına refah sağlayabilmek için enerji kullanımını önemli ölçüde arttırması gerekecek. Soruna neden olan ülkelerin, bugün bu sorunun maliyetini üstlenenlere yeterince yardım etmediği yönünde yaygın bir algı var. Çatışmalar ve ekonomik zorluklar iklim dostu politikaları sürdürmek için gerekli kaynakları ve siyasi iradeyi tükettikçe bu tür tepkiler daha da artıyor.

Jeopolitik çekişmeler ortadan kalkmıyor, ancak geleceğin mevcut eğilimlerin işaret ettiği kadar değişken ve parçalı olması gerekmiyor. Büyük güçler arasındaki rekabet devam edecek, ancak çatışma riski azalabilir. Rekabetin ilerlemenin önünde bir engel olması da gerekmiyor. Ekonomik ve siyasi olarak rekabet eden büyük güçler eğitimsel, bilimsel ve hatta bazı ticari bağlantıları sürdürebilir, bu da küresel malların sağlanması ve küresel zorlukların üstesinden gelinmesi için işbirliğini mümkün kılabilir. Daha fazla ülkeye masada yer veren gerçek çok taraflılık, dünyanın ortak sorunlara daha sürdürülebilir ve adil çözümler geliştirmesine yardımcı olabilir. Hiperküreselleşme sona ermiş olabilir, ancak popülizmin zaferi kesin değil dolayısıyla ekonomik entegrasyon hâlâ mümkün. Gelişmekte olan ve yükselen piyasalarda enerjiyi daha erişilebilir ve daha uygun fiyatlı hale getirmek zengin ve yoksul ülkeler arasındaki gerilimi azaltabilir.

Bu daha iyi geleceği yaratmak için politika yapıcılar, jeopolitik çatışma ve parçalanmayı temiz enerjiye eşitsiz geçişle bağlayan döngüyü kırmalıdır. Küresel enerji sisteminin elden geçirilmesi, doğru tasarlandığı takdirde, küresel istikrara giden yolu açabilir.

ABD’de önerilen Yeşil Yeni Mutabakat

ABD’de önerilen Yeşil Yeni Mutabakatın arkasındaki konsept, planın kendisi uygulamayı pratik olmaktan çıkaran önemli ayrıntılardan yoksun olsa da öğretici.

Politikanın savunucuları, Amerikan ekonomisini karbonsuzlaştırma yönünde verilecek büyük mücadelenin, net sıfıra ulaşma gibi muazzam fırsatlar sunduğunu ve bunun diğer yerel sorunları çözüme kavuşturmak için bir araç olabileceğini vurguladılar.

Bu görüşü savunanlar, enerji, konut, sanayi ve ulaşım sektörlerini dönüştürmek için büyük bir çaba sarf edilecekse, bunun ekonomik faydaları ve zararlarının daha adil bir şekilde dağıtacak, herkes için tutarlı enerji kaynakları sağlayacak ve bir bütün olarak ülkenin enerji güvenliğini artıracak şekilde yapılması gerektiğini ileri sürdüler.

Kısacası, enerji dönüşümü ABD’de hem net sıfır ekonomiye hem de daha adil bir topluma yol açmalıydı. Bu düşünceyi uluslararası düzeye ölçeklendirmek zor değil. Küresel enerji sistemini karbonsuzlaştırmaya yönelik stratejiler jeopolitik unsurlar göz önünde bulundurularak hazırlanabilir ve hazırlanmalı. Geliştirilecek stratejilere sadece iklim değişikliği ve enerjiden sorumlu olanlar değil, aynı zamanda ekonomi, kalkınma, diplomasi ve ulusal güvenlikle ilgilenen yetkililer de dahil edilmeli.

Zengin ve yoksul arasındaki farkın azaltılması gerek

Zengin ve yoksul ülkeler arasındaki uçurumun azaltılması, temiz enerji ekonomisi arayışının jeopolitik istikrarı desteklemesinin başlıca yollarından biri. On yıllar boyunca küresel eşitlik yönünde kaydedilen ilerlemenin ardından, son birkaç yılda bu eğilim tersine döndü ve gelişmekte olan ülkelerde enerji dönüşümünün yaygınlaştırılmasıyla ilgili rahatsızlıkları tırmandırıyor.

Gelişmiş dünyadan gelen yardım ise yavaş kalıyor. Zengin ülkeler 2009’da iklim finansmanı için toplu olarak 100 milyar dolar taahhüt etti, ancak bu sözü ancak 2022 yılında yani 13 yıl sonra gerçekleştirebildi. 2023 yılında hükümetler, düşük gelirli ülkelerin iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkmalarına yardımcı olmak için yeni bir küresel fona ve diğer düzenlemelere yalnızca 800 milyon dolar taahhüt etti. Düşük gelirli ülkeler iklim krizine neden olmadılar ve krizin en kötü etkilerine katlanmak zorunda kalacaklar.

Oysa enerji dönüşümü düşük gelirli ülkeler için de muazzam bir fırsat sunuyor. Temiz enerji milyarlarca dolarlık bir endüstri olacak ve gelişmekte olan ülkeler geride kalmak ya da Batı’nın iklim finansmanına bağımlı kalmak yerine bu yeni küresel ekonomide merkezi roller üstlenebilirler. Yenilenebilir enerji ve diğer temiz enerji projelerinin inşası, enerji verimliliğinin arttırılması ve altyapının iyileştirilmesi mali kaynak gerektiriyor.

Uluslararası Enerji Ajansı ve Uluslararası Para Fonu’nun tahminlerine göre, dünyanın 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmesi için, Çin hariç gelişmekte olan ekonomilerin 2030 yılına kadar her yıl toplamda 1,5 trilyon ila 2 trilyon dolar arasında yatırıma ihtiyacı olacak. 2023 yılında sadece 270 milyar dolar olan mevcut seviyelerden dramatik bir artış söz konusu. Hedeflenen rakamlara doğru kısmi bir ilerleme bile düşük gelirli ekonomileri dönüştürebilecek bir yatırım seviyesini ortaya koyacaktır. Dünya Bankası, temiz enerji ve iklim adaptasyonu için daha fazla finansman sağlayacak reformları benimseyebilir.

Temiz enerji yeni petrol olmasın

Hükümetler ve uluslararası kuruluşlar, temiz enerji yatırımlarının gelişmiş ve gelişmekte olan dünyalar arasında daha fazla gerilime neden olmasına izin vermemeli.

Çok uluslu şirketler ve büyük madencilik şirketleri, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Zambiya gibi yerlerde temiz enerji ürünleri için gerekli mineral ve metalleri çıkarmak ve işlemek için halihazırda yatırım yapıyor. Bu tür yatırımların, petrol ve diğer emtiaların düşük gelirli ülkelerden daha zengin ülkelere transferine tarihsel olarak eşlik eden sorunları yeniden yaratma riski var: maden çıkarma yerel topluluklara sadece mütevazı ekonomik faydalar sağlarken, büyük hükümet gelirleri yolsuzluğu teşvik etti, para değerlerini düşürdü ve yönetişim kurumlarını zayıflatarak genel büyümenin yavaşlamasına neden oldu.

Ancak bu olgu, yani kaynak laneti, kaçınılmaz değil. Hükümetler para birimlerini değerlenmeye karşı koruyarak ve ekonominin diğer sektörlerine yatırım yaparak olumsuz sonuçları önleyebilirler. Çok taraflı kuruluşlarla birlikte, yatırımcıların çevresel ve sosyal standartlara uymasını gerektiren düzenlemeleri uygulayarak yatırımların yerel topluluklara yardımcı olmasını sağlayabilirler. Örneğin firmalar Kuzey Afrika’dan Avrupa’daki çelik fabrikalarına hidrojen ithal etmek yerine çelik tesislerini düşük gelirli bu bölgeye taşıyabilirler. Arnavutluk ve Mali gibi ülkelerde de büyük doğal hidrojen yatakları bulundu ve bu ülkeler bu kaynağı geliştirdikleri takdirde ekonomik faydalar elde edebilirler.

Diğer ülkeler de atmosferdeki karbondioksiti gideren teknolojiler için uygun yerler olabilir. Bu teknoloji nerede kullanılırsa kullanılsın küresel iklim değişikliği üzerinde aynı etkiye sahip olacağından, altyapının Kenya gibi ucuz elektriğe ve depolama için kullanılabilecek doğal mağaralara sahip düşük gelirli ülkelerde yoğunlaştırılması hem karbonsuzlaştırmanın toplam maliyetini azaltabilir hem de ev sahibi ülkelerin ekonomilerini güçlendirebilir.

Karbon vergileri iyi uygulanırsa işe yarayabilir

Enerji dönüşümünü desteklemek için sübvansiyonların ve tarifelerin kullanılması gelişmekte olan ülkelerin öfkesini artırıyor. Bu ülkelerin liderlerinin çoğu, temiz enerji vergi indirimlerinin yatırımları daha zengin ülkelere çekeceğinden yakınıyor. Karbon yoğun ürünlere uygulanan ithalat vergilerinin, imalat sektörlerini karbonsuzlaştıracak kaynaklara ya da teknik kapasiteye sahip olmayan ülkelere zarar vereceğini ileri sürüyorlar. Temiz enerjiyi ABD ile aynı ölçekte sübvanse edemeyen birçok yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin hükümetleri, Endonezya’nın nikel ihracatında yaptığı gibi ihracat kısıtlamaları ya da kendi tarifeleriyle kendilerini korumaya çalışıyorlar.

Dünya çapında koruyucu önlemler alındıkça, bunlar maliyeti artırıyor ve temiz enerjiye geçişin hızını yavaşlatıyor. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, uluslararası ticaretin mevcut bölünmüşlüğü, 2030 yılında güneş paneli bileşenlerinin ortalama fiyatlarını, daha entegre tedarik zincirlerinin olduğu bir dünya söz konusu olacağından en az yüzde 20 ila 30 daha yüksek hale getirebilir. Avrupa’nın Çin menşeli elektrikli araçlara uyguladığı ve yüzde 15 ila 30 arasında olması beklenen ithalat vergileri de tüketicilerin maliyetini artıracak ve en azından yakın vadede bu tür araçların yollarda daha az görülmesine neden olacaktır. Ancak ticaret engellerinin yükseltmenin bir maliyeti var ve temiz enerji tedarik zincirlerinin sadece iç pazara ve birkaç dost ülkeye dayanması halinde ülkelerin 2050 yılına kadar karbonsuzlaşabileceklerine inanmaları gerçekçi değil.

Benzer şekilde, sınırda karbon vergileri şimdilik korumacılığı teşvik ediyor gibi görünse de daha dikkatli bir şekilde kurgulanmış bir sistem bunun yerine parçalanmaya karşı bir panzehir olabilir. AB, ithal mallar (üretildikleri yerde karbon fiyatına tabi olmayabilirler) ile Avrupa malları arasındaki oyun alanını dengelemek için ithalat tarifeleri ve yerel bir verginin bu tür bir kombinasyonunu zaten benimsedi. Avustralya ve Kanada benzer sınır önlemlerini düşünüyor ve İngiltere 2027 yılına kadar uygulanacak bir tarife açıkladı. Şimdi önemli olan, tüm bu sistemlerin uyumlu olmasıdır. Nitekim AB’nin erken ve tek taraflı tasarımı korumacılık eleştirilerine yol açtı. Ancak ülkeler politikalarını birbirleriyle uyumlu bir şekilde geliştirirlerse, birden fazla karbon sınır mekanizmasının kurulması, emisyon yoğun faaliyetlerin güçlü iklim politikalarına sahip ülkelerden zayıf olanlara kaymasına neden olan karbon kaçağı konusunda endişelenmeden üyelerini iddialı iklim tedbirleri almaya teşvik eden bir tür “iklim kulübü” yaratabilir.

Devler arası rekabet yumuşatılabilir

Şu anda enerji dönüşümü, ülkelerin rekabet etmesi için yeni yollar yaratarak büyük güçler arasındaki rekabeti keskinleştiriyor. Çin’in güneş panelleri, bataryalar ve elektrikli araç üretiminin yanı sıra kritik minerallerin rafine edilmesi ve işlenmesindeki baskın konumu, ABD ve Avrupa’da ekonomik ve güvenlik endişelerine yol açarak Çin’in pazarlarına erişimini kısıtlamalarına neden oldu. Rusya Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgal etmeden önce bile, iyi koordine edilmemiş enerji ve iklim politikaları Avrupa’da bir enerji krizine katkıda bulunarak Moskova’ya gaz ihracatını keskin bir şekilde kısıtlayarak Avrupa ülkeleri üzerinde baskı kurmak için kolay bir fırsat verdi.

Büyük güçler arasındaki rekabet dalgası enerji dönüşümü için o kadar da kötü değil. Aslında, devletlerarası rekabet son yıllarda kayda değer iklim eylemlerini motive etti. ABD’nin en kapsamlı iklim mevzuatı (IRA), ABD-Çin rekabeti olmasaydı düşünülemezdi. Amerikalı yasama üyeleri, iklim inovasyonunu ilerletmek için tamamen piyasa güçlerine güvenirlerse, sadece iklim hedeflerinin karşılanamayacağını değil, aynı zamanda Çin’in agresif temiz enerji sanayi politikasından jeopolitik ve teknolojik faydalar elde edeceğini de anladılar.

Rekabet belirli faydalar sağlasa bile, ABD ile Çin arasındaki gerilimi azaltmak için nedenler var. Birlikte küresel GSYH’nin yüzde 43’ünü ve küresel askerî harcamaların neredeyse yarısını oluşturan iki ülke arasındaki rekabet dünya için ciddi tehlikeler oluşturuyor. Ancak temiz enerjiye geçiş, angajman için yollar ve zorunluluklar sağlayarak büyük güçler arasındaki sürtüşmeyi azaltabilir.

Enerji dönüşümü aynı zamanda Batılı liderlerin, aksi yönde bir eğilimleri olmasa bile, Çin ve Rusya ile ilişki kurmalarını gerekli kılacaktır. Özellikle ABD’li politikacılar Çin’i devre dışı bırakmanın enerji güvenliğini sağlamak için uygun bir yol olmadığını kabul etmeli. Çeşitlendirme elbette gerekli ancak Çin denklemden tamamen çıkarılırsa temiz enerji tedarik zincirleri yeterli hızda ölçeklendirilemez. Hükümetin Çin dışında temiz enerji üretimi ve madenciliğini artırmaya yönelik yoğun çabalarına rağmen, Pekin en azından önümüzdeki on yıl boyunca bu sektöre hakim olacak.

Çin’in temiz enerji ürün ve teknolojilerine alternatifler bulmaya daha az odaklanmak, enerji güvenliğini ve dayanıklılığını artırmaya yönelik diğer stratejileri geliştirmek için bir fırsat yaratabilir ve bu da Çin’e bağımlılıkla ilgili korkuların bir kısmını yatıştırabilir. Örneğin, 1973 Arap petrol ambargosu şokundan sonra ABD’nin Stratejik Petrol Rezervi’ni oluştururken yaptığına benzer şekilde, temiz enerji bileşenleri stokları geliştirilerek tek bir tedarikçiye çok fazla güvenme riski azaltılabilir. Hükümet düzenlemeleri ve çok taraflı koordinasyon aynı zamanda emtia arzı, talebi ve envanterleri ile ilgili veri şeffaflığını artırarak piyasa güçlerinin arz kesintilerini daha etkin bir şekilde ele almasına yardımcı olabilir.

Avrupa’nın son birkaç yıldaki deneyiminin gösterdiği gibi, birbirine bağlı enerji piyasaları da kesintileri daha kolay karşılayabilir. Nitekim kıtanın doğal gaz boru hattı ağının entegrasyonu, tedariklerin ülkeler arasında daha sorunsuz bir şekilde hareket etmesini ve Rus doğal gazının yerini almasını mümkün kıldı. Enerji verimliliğini artırma ve tüketimi azaltma çabaları da şoklara karşı dayanıklılık yaratabilir. Örneğin pil kimyası ve geri dönüşümünde yapılacak iyileştirmeler, kritik mineral talebinde öngörülen büyümeyi önemli ölçüde azaltabilir.

Azimli olmanın zamanı

Dünya jeopolitik zorlukların ağırlığı altında sendelerken, temiz enerji dönüşümünde daha büyük bir hırs için tartışmak garip bir zaman gibi görünebilir. Oysa içinde bulunduğumuz an tam da bunu gerektiriyor.

İklim değişikliği tehdidi, küresel enerji ağlarının büyük ölçekte yeniden inşa edilmesini gerektiriyor ve böyle bir çabadaki fırsatı fark etmemek dar görüşlülük olur.

İyi düşünülmüş ve iyi uygulanmış bir temiz enerji dönüşümünün arkasında birleşmek sadece daha sürdürülebilir bir küresel ekonomi değil, aynı zamanda daha barışçıl ve müreffeh bir dünya da getirebilir.”

Bu yazı ilk kez 27 Haziran 2024’te yayımlanmıştır.

Meghan L. O’Sullivan ile Jason Bordoff’un, Foreign Affaires’de yayınlanan “Green Peace” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.foreignaffairs.com/united-states/green-peace-climate-change-geopolitics

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

“Yeşil Barış” için önümüzdeki fırsat ne?

İklim değişikliği ile mücadele jeopolitik anlaşmazlıkların üstesinden nasıl gelebilir? Hâlâ işbirliği için kapılar açık mı? Hükümetler ne yapmalı?

2024 yazı Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada hem iklim hem de jeopolitika açısından sıcak başladı. Gerilimler ortasında iklim krizi ile küresel mücadele beklemek naifçe mi olur?

Harvard Üniversitesi’nin uluslararası ilişkiler profesörlerinden Meghan L. O’Sullivan, Columbia Üniversitesi’nin Küresel Enerji Politikaları Direktörü Jason Bordoff, Foreign Affaires için yazdıkları makalede bu konuyu ele alıyor ve aksine böyle bir jeopolitik ortamda iklim değişikliği eylemlerinin iyileştirici olabileceğini savunuyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Temiz enerji dönüşümü ergenlik çağına ulaştı. Küresel enerji üretiminde yenilenebilirin payı hızla artıyor. Öte yandan siyasi liderler, iklim değişikliğini ele almak için atılacak iddialı adımların, zaten savaşlar ve insani krizlerle boğuşan dünyada jeopolitik sorunları daha da kötüleştireceğinden endişe ediyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından enerji güvenliği konusunda endişelenen hükümetler, ithal petrole olan bağımlılığın yerini ithal lityuma bırakmaması için hem fosil yakıtları hem de temiz alternatifleri kucaklayan stratejileri savunuyor. Yükselen enflasyon ve ekonomik yavaşlama da enerji dönüşümünün iş kayıplarına ve fiyat artışlarına yol açacağı yönündeki endişeleri pekiştiriyor.

Temiz enerji dönüşümünün karşı karşıya olduğu zorluklar gerçek ancak bu konuda geri adım atma dürtüsü yanlış yönetiliyor. Şimdi daha az değil, daha fazla azimli olma zamanıdır. Temiz enerjiye geçişin hızlandırılması ekonomileri canlandırabilir, korumacı güçleri dizginleyebilir ve büyük güçler arasındaki gerilimleri yatıştırarak bugün daha ağırdan alınması yönündeki çağrılara neden olan endişeleri giderebilir.

Olumsuz döngüyü kırmalıyız

Geçtiğimiz on yıl zaten dönüşümsel bir dönemdi. Pandemi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, teknolojideki dramatik ilerlemeler ve Gazze’deki savaş uluslararası siyasetin seyrini değiştirdi. Geçtiğimiz 80 yıl boyunca küresel düzeni destekleyen kurumların birçoğu zayıfladı, bunların temelini oluşturan normlar ve değerler saldırı altında ve küreselleşme eğilimleri durdu ya da tersine döndü. Ekonomik parçalanma, siyasi kutuplaşma, otoriterleşme ve çatışmaya doğru gidişat önümüzdeki yıllarda daha fazla sorun yaşanacağının sinyallerini veriyor.

Bu eğilimlerin çoğu, karbon yoğun bir enerji sisteminden net sıfır emisyonlu bir sisteme geçme gibi zaten zor olan bir görevi daha da zorlaştırıyor. Gelişmekte olan küresel düzenin belirleyici bir özelliği olan büyük güçler arasındaki rekabet, artık geçişi yavaşlatma riski taşıyor.

Çin – ABD/Batı rekabeti

Çin, ABD’nin kritik bir ticaret ortağı ve dünyanın başlıca temiz enerji üreticisi olmasına rağmen Washington, Pekin’i artık öncelikle askerî bir tehlike, teknolojik bir tehdit ve ekonomik bir rakip olarak görüyor.

Çin ile Batı arasındaki ilişkiler kötüleştikçe, elektrikli araçlar, güneş panelleri ve bataryalardan bunları oluşturan metal ve minerallere kadar ucuz temiz enerji ürünleri sunan Çinli şirketler yurtdışında giderek daha fazla pazar kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalıyor.

ABD halihazırda Çin güneş panellerinin ithalatını sınırlandırıyor. Biden yönetimi Mayıs ayında Çin’in diğer bazı temiz enerji ürünlerine yönelik gümrük vergilerini arttırma niyetini açıkladı. Örneğin, Çin elektrikli araçlarına uygulanan gümrük vergisi bu plan kapsamında dört katına çıkacak. Avrupa Komisyonu da Çin elektrikli araçlarına daha yüksek gümrük vergileri uygulamayı düşünüyor. Kritik metal ve minerallere yönelik ticaret kısıtlamaları arttıkça, bu önlemler maliyetleri artıracak ve enerji dönüşümünün hızını yavaşlatacaktır.

Düzensiz, dengesiz enerji geçişi ve jeopolitik çekişmelerin etkisi

Düzensiz ve dengesiz enerji geçişi, gelişmiş ve gelişmekte olan dünyalar arasında da sürtüşme yaratıyor. Pek çok ülkenin vatandaşlarına refah sağlayabilmek için enerji kullanımını önemli ölçüde arttırması gerekecek. Soruna neden olan ülkelerin, bugün bu sorunun maliyetini üstlenenlere yeterince yardım etmediği yönünde yaygın bir algı var. Çatışmalar ve ekonomik zorluklar iklim dostu politikaları sürdürmek için gerekli kaynakları ve siyasi iradeyi tükettikçe bu tür tepkiler daha da artıyor.

Jeopolitik çekişmeler ortadan kalkmıyor, ancak geleceğin mevcut eğilimlerin işaret ettiği kadar değişken ve parçalı olması gerekmiyor. Büyük güçler arasındaki rekabet devam edecek, ancak çatışma riski azalabilir. Rekabetin ilerlemenin önünde bir engel olması da gerekmiyor. Ekonomik ve siyasi olarak rekabet eden büyük güçler eğitimsel, bilimsel ve hatta bazı ticari bağlantıları sürdürebilir, bu da küresel malların sağlanması ve küresel zorlukların üstesinden gelinmesi için işbirliğini mümkün kılabilir. Daha fazla ülkeye masada yer veren gerçek çok taraflılık, dünyanın ortak sorunlara daha sürdürülebilir ve adil çözümler geliştirmesine yardımcı olabilir. Hiperküreselleşme sona ermiş olabilir, ancak popülizmin zaferi kesin değil dolayısıyla ekonomik entegrasyon hâlâ mümkün. Gelişmekte olan ve yükselen piyasalarda enerjiyi daha erişilebilir ve daha uygun fiyatlı hale getirmek zengin ve yoksul ülkeler arasındaki gerilimi azaltabilir.

Bu daha iyi geleceği yaratmak için politika yapıcılar, jeopolitik çatışma ve parçalanmayı temiz enerjiye eşitsiz geçişle bağlayan döngüyü kırmalıdır. Küresel enerji sisteminin elden geçirilmesi, doğru tasarlandığı takdirde, küresel istikrara giden yolu açabilir.

ABD’de önerilen Yeşil Yeni Mutabakat

ABD’de önerilen Yeşil Yeni Mutabakatın arkasındaki konsept, planın kendisi uygulamayı pratik olmaktan çıkaran önemli ayrıntılardan yoksun olsa da öğretici.

Politikanın savunucuları, Amerikan ekonomisini karbonsuzlaştırma yönünde verilecek büyük mücadelenin, net sıfıra ulaşma gibi muazzam fırsatlar sunduğunu ve bunun diğer yerel sorunları çözüme kavuşturmak için bir araç olabileceğini vurguladılar.

Bu görüşü savunanlar, enerji, konut, sanayi ve ulaşım sektörlerini dönüştürmek için büyük bir çaba sarf edilecekse, bunun ekonomik faydaları ve zararlarının daha adil bir şekilde dağıtacak, herkes için tutarlı enerji kaynakları sağlayacak ve bir bütün olarak ülkenin enerji güvenliğini artıracak şekilde yapılması gerektiğini ileri sürdüler.

Kısacası, enerji dönüşümü ABD’de hem net sıfır ekonomiye hem de daha adil bir topluma yol açmalıydı. Bu düşünceyi uluslararası düzeye ölçeklendirmek zor değil. Küresel enerji sistemini karbonsuzlaştırmaya yönelik stratejiler jeopolitik unsurlar göz önünde bulundurularak hazırlanabilir ve hazırlanmalı. Geliştirilecek stratejilere sadece iklim değişikliği ve enerjiden sorumlu olanlar değil, aynı zamanda ekonomi, kalkınma, diplomasi ve ulusal güvenlikle ilgilenen yetkililer de dahil edilmeli.

Zengin ve yoksul arasındaki farkın azaltılması gerek

Zengin ve yoksul ülkeler arasındaki uçurumun azaltılması, temiz enerji ekonomisi arayışının jeopolitik istikrarı desteklemesinin başlıca yollarından biri. On yıllar boyunca küresel eşitlik yönünde kaydedilen ilerlemenin ardından, son birkaç yılda bu eğilim tersine döndü ve gelişmekte olan ülkelerde enerji dönüşümünün yaygınlaştırılmasıyla ilgili rahatsızlıkları tırmandırıyor.

Gelişmiş dünyadan gelen yardım ise yavaş kalıyor. Zengin ülkeler 2009’da iklim finansmanı için toplu olarak 100 milyar dolar taahhüt etti, ancak bu sözü ancak 2022 yılında yani 13 yıl sonra gerçekleştirebildi. 2023 yılında hükümetler, düşük gelirli ülkelerin iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkmalarına yardımcı olmak için yeni bir küresel fona ve diğer düzenlemelere yalnızca 800 milyon dolar taahhüt etti. Düşük gelirli ülkeler iklim krizine neden olmadılar ve krizin en kötü etkilerine katlanmak zorunda kalacaklar.

Oysa enerji dönüşümü düşük gelirli ülkeler için de muazzam bir fırsat sunuyor. Temiz enerji milyarlarca dolarlık bir endüstri olacak ve gelişmekte olan ülkeler geride kalmak ya da Batı’nın iklim finansmanına bağımlı kalmak yerine bu yeni küresel ekonomide merkezi roller üstlenebilirler. Yenilenebilir enerji ve diğer temiz enerji projelerinin inşası, enerji verimliliğinin arttırılması ve altyapının iyileştirilmesi mali kaynak gerektiriyor.

Uluslararası Enerji Ajansı ve Uluslararası Para Fonu’nun tahminlerine göre, dünyanın 2050 yılına kadar net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmesi için, Çin hariç gelişmekte olan ekonomilerin 2030 yılına kadar her yıl toplamda 1,5 trilyon ila 2 trilyon dolar arasında yatırıma ihtiyacı olacak. 2023 yılında sadece 270 milyar dolar olan mevcut seviyelerden dramatik bir artış söz konusu. Hedeflenen rakamlara doğru kısmi bir ilerleme bile düşük gelirli ekonomileri dönüştürebilecek bir yatırım seviyesini ortaya koyacaktır. Dünya Bankası, temiz enerji ve iklim adaptasyonu için daha fazla finansman sağlayacak reformları benimseyebilir.

Temiz enerji yeni petrol olmasın

Hükümetler ve uluslararası kuruluşlar, temiz enerji yatırımlarının gelişmiş ve gelişmekte olan dünyalar arasında daha fazla gerilime neden olmasına izin vermemeli.

Çok uluslu şirketler ve büyük madencilik şirketleri, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Zambiya gibi yerlerde temiz enerji ürünleri için gerekli mineral ve metalleri çıkarmak ve işlemek için halihazırda yatırım yapıyor. Bu tür yatırımların, petrol ve diğer emtiaların düşük gelirli ülkelerden daha zengin ülkelere transferine tarihsel olarak eşlik eden sorunları yeniden yaratma riski var: maden çıkarma yerel topluluklara sadece mütevazı ekonomik faydalar sağlarken, büyük hükümet gelirleri yolsuzluğu teşvik etti, para değerlerini düşürdü ve yönetişim kurumlarını zayıflatarak genel büyümenin yavaşlamasına neden oldu.

Ancak bu olgu, yani kaynak laneti, kaçınılmaz değil. Hükümetler para birimlerini değerlenmeye karşı koruyarak ve ekonominin diğer sektörlerine yatırım yaparak olumsuz sonuçları önleyebilirler. Çok taraflı kuruluşlarla birlikte, yatırımcıların çevresel ve sosyal standartlara uymasını gerektiren düzenlemeleri uygulayarak yatırımların yerel topluluklara yardımcı olmasını sağlayabilirler. Örneğin firmalar Kuzey Afrika’dan Avrupa’daki çelik fabrikalarına hidrojen ithal etmek yerine çelik tesislerini düşük gelirli bu bölgeye taşıyabilirler. Arnavutluk ve Mali gibi ülkelerde de büyük doğal hidrojen yatakları bulundu ve bu ülkeler bu kaynağı geliştirdikleri takdirde ekonomik faydalar elde edebilirler.

Diğer ülkeler de atmosferdeki karbondioksiti gideren teknolojiler için uygun yerler olabilir. Bu teknoloji nerede kullanılırsa kullanılsın küresel iklim değişikliği üzerinde aynı etkiye sahip olacağından, altyapının Kenya gibi ucuz elektriğe ve depolama için kullanılabilecek doğal mağaralara sahip düşük gelirli ülkelerde yoğunlaştırılması hem karbonsuzlaştırmanın toplam maliyetini azaltabilir hem de ev sahibi ülkelerin ekonomilerini güçlendirebilir.

Karbon vergileri iyi uygulanırsa işe yarayabilir

Enerji dönüşümünü desteklemek için sübvansiyonların ve tarifelerin kullanılması gelişmekte olan ülkelerin öfkesini artırıyor. Bu ülkelerin liderlerinin çoğu, temiz enerji vergi indirimlerinin yatırımları daha zengin ülkelere çekeceğinden yakınıyor. Karbon yoğun ürünlere uygulanan ithalat vergilerinin, imalat sektörlerini karbonsuzlaştıracak kaynaklara ya da teknik kapasiteye sahip olmayan ülkelere zarar vereceğini ileri sürüyorlar. Temiz enerjiyi ABD ile aynı ölçekte sübvanse edemeyen birçok yükselen ve gelişmekte olan ülkelerin hükümetleri, Endonezya’nın nikel ihracatında yaptığı gibi ihracat kısıtlamaları ya da kendi tarifeleriyle kendilerini korumaya çalışıyorlar.

Dünya çapında koruyucu önlemler alındıkça, bunlar maliyeti artırıyor ve temiz enerjiye geçişin hızını yavaşlatıyor. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, uluslararası ticaretin mevcut bölünmüşlüğü, 2030 yılında güneş paneli bileşenlerinin ortalama fiyatlarını, daha entegre tedarik zincirlerinin olduğu bir dünya söz konusu olacağından en az yüzde 20 ila 30 daha yüksek hale getirebilir. Avrupa’nın Çin menşeli elektrikli araçlara uyguladığı ve yüzde 15 ila 30 arasında olması beklenen ithalat vergileri de tüketicilerin maliyetini artıracak ve en azından yakın vadede bu tür araçların yollarda daha az görülmesine neden olacaktır. Ancak ticaret engellerinin yükseltmenin bir maliyeti var ve temiz enerji tedarik zincirlerinin sadece iç pazara ve birkaç dost ülkeye dayanması halinde ülkelerin 2050 yılına kadar karbonsuzlaşabileceklerine inanmaları gerçekçi değil.

Benzer şekilde, sınırda karbon vergileri şimdilik korumacılığı teşvik ediyor gibi görünse de daha dikkatli bir şekilde kurgulanmış bir sistem bunun yerine parçalanmaya karşı bir panzehir olabilir. AB, ithal mallar (üretildikleri yerde karbon fiyatına tabi olmayabilirler) ile Avrupa malları arasındaki oyun alanını dengelemek için ithalat tarifeleri ve yerel bir verginin bu tür bir kombinasyonunu zaten benimsedi. Avustralya ve Kanada benzer sınır önlemlerini düşünüyor ve İngiltere 2027 yılına kadar uygulanacak bir tarife açıkladı. Şimdi önemli olan, tüm bu sistemlerin uyumlu olmasıdır. Nitekim AB’nin erken ve tek taraflı tasarımı korumacılık eleştirilerine yol açtı. Ancak ülkeler politikalarını birbirleriyle uyumlu bir şekilde geliştirirlerse, birden fazla karbon sınır mekanizmasının kurulması, emisyon yoğun faaliyetlerin güçlü iklim politikalarına sahip ülkelerden zayıf olanlara kaymasına neden olan karbon kaçağı konusunda endişelenmeden üyelerini iddialı iklim tedbirleri almaya teşvik eden bir tür “iklim kulübü” yaratabilir.

Devler arası rekabet yumuşatılabilir

Şu anda enerji dönüşümü, ülkelerin rekabet etmesi için yeni yollar yaratarak büyük güçler arasındaki rekabeti keskinleştiriyor. Çin’in güneş panelleri, bataryalar ve elektrikli araç üretiminin yanı sıra kritik minerallerin rafine edilmesi ve işlenmesindeki baskın konumu, ABD ve Avrupa’da ekonomik ve güvenlik endişelerine yol açarak Çin’in pazarlarına erişimini kısıtlamalarına neden oldu. Rusya Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgal etmeden önce bile, iyi koordine edilmemiş enerji ve iklim politikaları Avrupa’da bir enerji krizine katkıda bulunarak Moskova’ya gaz ihracatını keskin bir şekilde kısıtlayarak Avrupa ülkeleri üzerinde baskı kurmak için kolay bir fırsat verdi.

Büyük güçler arasındaki rekabet dalgası enerji dönüşümü için o kadar da kötü değil. Aslında, devletlerarası rekabet son yıllarda kayda değer iklim eylemlerini motive etti. ABD’nin en kapsamlı iklim mevzuatı (IRA), ABD-Çin rekabeti olmasaydı düşünülemezdi. Amerikalı yasama üyeleri, iklim inovasyonunu ilerletmek için tamamen piyasa güçlerine güvenirlerse, sadece iklim hedeflerinin karşılanamayacağını değil, aynı zamanda Çin’in agresif temiz enerji sanayi politikasından jeopolitik ve teknolojik faydalar elde edeceğini de anladılar.

Rekabet belirli faydalar sağlasa bile, ABD ile Çin arasındaki gerilimi azaltmak için nedenler var. Birlikte küresel GSYH’nin yüzde 43’ünü ve küresel askerî harcamaların neredeyse yarısını oluşturan iki ülke arasındaki rekabet dünya için ciddi tehlikeler oluşturuyor. Ancak temiz enerjiye geçiş, angajman için yollar ve zorunluluklar sağlayarak büyük güçler arasındaki sürtüşmeyi azaltabilir.

Enerji dönüşümü aynı zamanda Batılı liderlerin, aksi yönde bir eğilimleri olmasa bile, Çin ve Rusya ile ilişki kurmalarını gerekli kılacaktır. Özellikle ABD’li politikacılar Çin’i devre dışı bırakmanın enerji güvenliğini sağlamak için uygun bir yol olmadığını kabul etmeli. Çeşitlendirme elbette gerekli ancak Çin denklemden tamamen çıkarılırsa temiz enerji tedarik zincirleri yeterli hızda ölçeklendirilemez. Hükümetin Çin dışında temiz enerji üretimi ve madenciliğini artırmaya yönelik yoğun çabalarına rağmen, Pekin en azından önümüzdeki on yıl boyunca bu sektöre hakim olacak.

Çin’in temiz enerji ürün ve teknolojilerine alternatifler bulmaya daha az odaklanmak, enerji güvenliğini ve dayanıklılığını artırmaya yönelik diğer stratejileri geliştirmek için bir fırsat yaratabilir ve bu da Çin’e bağımlılıkla ilgili korkuların bir kısmını yatıştırabilir. Örneğin, 1973 Arap petrol ambargosu şokundan sonra ABD’nin Stratejik Petrol Rezervi’ni oluştururken yaptığına benzer şekilde, temiz enerji bileşenleri stokları geliştirilerek tek bir tedarikçiye çok fazla güvenme riski azaltılabilir. Hükümet düzenlemeleri ve çok taraflı koordinasyon aynı zamanda emtia arzı, talebi ve envanterleri ile ilgili veri şeffaflığını artırarak piyasa güçlerinin arz kesintilerini daha etkin bir şekilde ele almasına yardımcı olabilir.

Avrupa’nın son birkaç yıldaki deneyiminin gösterdiği gibi, birbirine bağlı enerji piyasaları da kesintileri daha kolay karşılayabilir. Nitekim kıtanın doğal gaz boru hattı ağının entegrasyonu, tedariklerin ülkeler arasında daha sorunsuz bir şekilde hareket etmesini ve Rus doğal gazının yerini almasını mümkün kıldı. Enerji verimliliğini artırma ve tüketimi azaltma çabaları da şoklara karşı dayanıklılık yaratabilir. Örneğin pil kimyası ve geri dönüşümünde yapılacak iyileştirmeler, kritik mineral talebinde öngörülen büyümeyi önemli ölçüde azaltabilir.

Azimli olmanın zamanı

Dünya jeopolitik zorlukların ağırlığı altında sendelerken, temiz enerji dönüşümünde daha büyük bir hırs için tartışmak garip bir zaman gibi görünebilir. Oysa içinde bulunduğumuz an tam da bunu gerektiriyor.

İklim değişikliği tehdidi, küresel enerji ağlarının büyük ölçekte yeniden inşa edilmesini gerektiriyor ve böyle bir çabadaki fırsatı fark etmemek dar görüşlülük olur.

İyi düşünülmüş ve iyi uygulanmış bir temiz enerji dönüşümünün arkasında birleşmek sadece daha sürdürülebilir bir küresel ekonomi değil, aynı zamanda daha barışçıl ve müreffeh bir dünya da getirebilir.”

Bu yazı ilk kez 27 Haziran 2024’te yayımlanmıştır.

Meghan L. O’Sullivan ile Jason Bordoff’un, Foreign Affaires’de yayınlanan “Green Peace” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.foreignaffairs.com/united-states/green-peace-climate-change-geopolitics

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x