Kadınların barış süreçlerindeki karar alma mekanizmalarına eşit katılımının hayati önemi, 25 yıl önce Birleşmiş Milletler tarafından oybirliğiyle alınan bir kararla açık biçimde kayıt altına alınmıştı. Aradan geçen çeyrek yüzyılda dünya yeni savaşlar ve yoğun çatışmalarla sarsıldı.
Peki, kadınlar çözümün yeterince aktif bir paydaşı olabildiler mi?
Birmingham Üniversitesi’nden Giuditta Fontana ve Stefan Wolff, Hamburg Üniversitesi’nden Argyro Kartsonaki, Heinrich Heine Düsseldorf Üniversitesi’nden Natascha Neudorfer, The Conversation internet sitesinde yayımlanan yazılarında, kadınların sürdürülebilir barış süreçlerinde oynadıkları önemli rolün altını bir kez daha çiziyor.
Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:
“Bundan 25 yıl önce, 31 Ekim 2000’de Birleşmiş Milletler (BM), Güvenlik Konseyi’nin çığır açan 1325 sayılı kararını oybirliğiyle kabul etti. ‘Kadınlar, barış ve güvenlik’ konulu karar, ‘kadınların çatışmaların önlenmesi ve çözümünde, barış müzakerelerinde, barış inşasında, barışı korumada, insani müdahale ve çatışma sonrası yeniden yapılanmadaki önemli rolünü’ yeniden teyit ediyordu. Karar ayrıca, kadınların ‘Barış ve güvenliğin sürdürülmesi ve geliştirilmesine yönelik tüm çabalara eşit ve tam katılımlarının önemini’ vurguluyordu.
Kadınların sürdürülebilir barış inşasındaki önemi yadsınamaz. ABD Barış Enstitüsü tarafından desteklenen araştırmamız, çatışma sonrası bir toplumda kadınları sürece dahil edecek önlemlerin barış anlaşması kapsamında yer almasının, çatışmaların tekerrür riskini ortalama yüzde 11 düşürdüğünü ortaya koydu. Daha da önemlisi, bu süreç BM liderliğiyle birlikte gerçekleşirse, çatışmaların tekrarlama olasılığı yüzde 37 oranında azalıyordu.
1325 sayılı kararın yıldönümü bu nedenle kutlanmaya değer olmalı. Ancak BM Genel Sekreteri António Guterres, 6 Ekim’de, Güvenlik Konseyi’nin kadınlar, barış ve güvenlik konulu yıllık tartışmasına sunduğu raporuna bir uyarıyla başlayarak, BM’nin ‘çatışma bölgelerindeki kadınlar ve kız çocuklarının hayatlarında gerçek bir değişim söz konusu olduğunda çoğu zaman yetersiz kaldığını’ söyledi. Kadınların barış müzakerelerine dahil edilmemesine, kadın ve kız çocuklarının cinsel şiddetten korunamamasına ve kadın barış inşacılarına ayrılan fonların yetersizliğine özellikle dikkat çekti.
Güvenlik Konseyi, son 25 yılda 1325 sayılı kararla bağlantılı yaklaşık 1.000 karar daha kabul etti. 2015 yılında alınan 2242 sayılı karar, kadın, barış ve güvenlik gündeminin ‘Güvenlik Konseyi gündemindeki tüm ülke özelindeki durumlara’ daha sistematik bir şekilde entegre edilmesini amaçlıyordu. BM Güvenlik Konseyi, bunu kolaylaştırmak için gayriresmî bir uzman grubu oluşturdu.
Kadın, barış ve güvenlik gündeminin olumlu bir etkisi olduğuna şüphe yok. Guterres, ‘Barış anlaşmalarındaki toplumsal cinsiyet hükümlerinin daha yaygın hale geldiğini ve kadın örgütlerinin dünya çapında çatışma sonrası toplumlarda toparlanma ve uzlaşma süreçlerinin dönüşümüne yardımcı olduğunu; kadın liderliğindeki sivil toplum ve kadın barış inşacılarının … bütünsel ve sürdürülebilir barışın itici gücü olduğunu’ belirtti.
Ancak BM Kadın Birimi’nin 2025 yılı başlarında yaptığı bir ankete göre, dış yardım bütçelerindeki küresel kesintiler, kadınların barış ve güvenliğe bu hayati katkıları sunmasını zorlaştırıyor. Formun AltıBM barışı koruma güçleri için de durum benzer. 2025 yılı ortasındaki kümülatif bütçe açığı yaklaşık 2,7 milyar ABD doları seviyesindeydi ve en büyük üç borçlu ABD, Çin ve Rusya’ydı. (…) Bu iki eğilim devam ederse, sürdürülebilir çatışma çözümü umutları önemli ölçüde azalacaktır.
Barış inşacıları olarak kadınlar
İç savaşların tekrarlanmasını nasıl önleyebileceğimizi araştırmak amacıyla, tekrarlayan iç savaşlardaki 14 uzun soluklu barış sürecini analiz ettik. Bu analiz, BM’nin yerel kadın örgütleriyle birlikte çalışarak, barış anlaşmalarını sonuçlandırmaya, sürdürmeye ve uygulamaya kararlı çok düzeyli koalisyonlar oluşturup sürdürebildiğini ortaya koydu.
Daha sonra bu bulguları, dünya çapında şiddetli çatışmalarda imzalanan 286 anlaşmayla istatistiksel olarak test ettik. Bu, BM liderliği ve kadınların çatışma sonrası topluma dahil edilmesinin, bir barış anlaşmasının beş yıldan uzun süre yürürlükte kalma olasılığını önemli ölçüde artırdığını doğruladı.
Son olarak, Filipinler’in Mindanao adasındaki Bangsamoro bölgesinde ve ayrıca Burundi, Fildişi Sahili, Liberya ve Sierra Leone’de barış süreçlerine dair derinlemesine vaka çalışmaları yürüterek BM ve kadın örgütlerinin iç savaşların tekrarlanmasını önlemeye nasıl yardımcı olabileceğini tespit ettik.
Bulgularımız, kadınların katılımının, daha önce marjinalleştirilmiş grupların ihtiyaç ve deneyimlerini görünür kılıp barış anlaşmalarında ele alınabilmesini sağladığı yönündeydi. Örneğin, BM’nin kadın kalkınma fonu UNIFEM, 2000 yılında Burundi’deki Arusha barış müzakereleri kapsamında tüm partilerin katılımıyla bir kadın konferansı düzenledi. Bu konferans, yapılan barış anlaşmasının çatışma sonrası toplumda kadınların sosyoekonomik katılımını artırmaya yönelik kapsamlı hükümler içermesini sağladı.
BM ve kadın örgütleri birlikte çalıştığında, barış sürecinin dışında kalmış olabilecek kişiler de sürecin uygulanmasına dahil edilebiliyor. Liberya’daki barış kulübeleri (BM Kadın Birimi tarafından destekleniyor), kadınların barışın sürdürülmesine nasıl katkıda bulunabileceğinin açık bir örneği. Geleneksel Liberya palava kulübe sisteminden uyarlanan barış kulübeleri, diyalog, anlaşmazlıklarda arabuluculuk ve bilgi paylaşımı için alan sağlıyor.
BM ve kadın örgütleri arasındaki iş birliği, yerel gerilimler ortaya çıktığında erken uyarı ve müdahale konularında da yardımcı olabiliyor; gerilimlerin yeniden şiddet içeren çatışmalara dönüşmesi önlenebiliyor. Bu dinamik, incelediğimiz tüm barış süreçlerinde, anlaşmaların imzalanmasından önce, imza sırasında ve sonrasında diyalog mekanizmalarının oluşturulmasında (genellikle BM tarafından desteklenen) kadın sivil toplum örgütlerinin oynadığı kilit rollerde açıkça görülüyor.
Araştırma bulgularımız, BM’nin kadın, barış ve güvenlik gündeminin birçok amacına ampirik destek sağlıyor. Ancak aynı zamanda, eylemsizliğin ve daha da kötüsü, bu vizyonun resmen benimsenmesinden bu yana geçen on yıllarda kaydedilen kırılgan ilerlemenin gerileme riskini de ortaya koyuyor.
BM çok fazla eleştiriye maruz kalıyor. Ancak bulgularımız, barış anlaşmalarının sonuçlandırılması ve sürdürülebilir bir şekilde uygulanması için diplomatik, mali ve askeri kaynakları kullanabilen tek kuruluşun BM olduğunu gösteriyor.
Temel bulgumuz, iç savaşların tekrarlanmasının önlenebileceği. Ancak sürdürülebilir barışı inşa edip güçlendirebilecek kişiler güçsüzleştirilirse bu mümkün olmayacaktır. Dünya liderleri, Eylül ayında düzenlenen yıllık BM Genel Kurulu tartışmalarında barış ve çatışma çözümüne olan bağlılıklarını vurgulamak için sıraya girdiler. Ancak bu bağlılığı gösterebilmek için BM’nin diplomatik ve mali destek yoluyla barış süreçlerinde kararlı bir liderlik sergilemesini sağlamaları, sahada sürdürülebilir ve meşru barışı kolaylaştırabilecek yerel kadın örgütlerine yatırım yapmaları gerekiyor.
Bu yazı ilk kez 25 Kasım 2025’te yayımlanmıştır.




