Ekosistemin bozulması, enerji ve gıda talebindeki muazzam artış gibi küresel sorunlar, bizi yeni üretim ve tüketim şekilleri bulmaya zorluyor. Bu yeni model de biyoekonomi olarak karşımıza çıkıyor. Geleceğin üretim ve tüketim modeli olacak biyoekonomi, petrole dayalı ekonomik sistemi daha sürdürülebilir ve döngüsel çözümler sunan yeni bir ekonomik sisteme dönüştürme modeli olarak tanımlanabilir.
Bu ekonomik modelde amaç; biyolojik ve yenilenebilir kaynakların nihai ürün ve hizmetlere dönüştürülmesidir. Bu dönüşümünün temelinde de biyobazlı ürünler var.
Peki, biyobazlı ürün nedir?
Biyo bazlı maddeler, fosil yakıt türevi olmayan organik karbon içeriğine sahip canlı bitkiler, hayvanlar, algler, mikro organizmalar veya organik atıklardan türetilmiş (100 yıldan daha kısa bir süre içerisinde) olan her çeşit kaynak olarak tanımlanabilir.
Biyoplastikler, biyoyakıtlar ve biyobozunur tekstil ürünleri de başlıca biyo bazlı ürünlerden sayılır. Bunu biyoyakıt üzerinden açıklayacak olursak, fosil yakıtlardan farklı olarak, biyolojik bir süreç sonucunda doğrudan bitkilerden veya dolaylı olarak tarımsal ve endüstriyel atıklardan elde edilen bir yakıt olduğunu söyleyebiliriz. Aynı mantık bütün biyo bazlı ürünler için de geçerli.
Fakat tek başına biyo bazlı ürünleri üretmek ve kullanıma sokmak, sürdürülebilir bir sistem yaratmak anlamına gelmez. Bunun için üretim ve tüketimin ve ayrıca oluşacak atığın yönetiminin de yani bir ürün veya servisin tüm yaşam döngüsünün sonunda oluşturacağı etkilerin göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılması gerekiyor. Ancak o şekilde sürdürülebilir ve döngüsel bir biyoekonomiden söz edilebilir.
Örneğin biyodizel ve biyoetenol gibi ürünlerin üretimi için gerekli tarımsal hammadde üretimi, orman alanlarının tahrip edilmesi ya da başka hayati sorunlara yol açıyorsa sürdürülebilir bir sistem yaratmayacaktır. Benzer örnek biyoplastikler için de verilebilir. Biyoplastik üretiminde kullanılmak üzere bitkisel bazlı nişasta üretimi, tarımsal gıda kaynaklarının başka bir amaçla kullanılması sebebiyle gıda güvenliği sorununu daha da olumsuz etkileyebilir. Bu sebeple bir model olarak biyoekonomi, kullanılan günlük ürünlerin sadece biyo bazlı ürünlere dönüştürülmesi gibi kısır bir çerçevede ele alınamaz.
Şeker pancarından yakıt üretilir mi?
Tarımsal veya gıda ürünlerinin hasat veya üretim sürecinde ortaya çıkan ikincil ürünlerin biyo bazlı ürünler için hammadde olarak kullanılması en baştan bir hammadde üretmekten çok daha sürdürülebilir bir yaklaşım. Örneğin mısır hasadından geriye kalan tarımsal kalıntı ve lifler biyokompozit üretiminde kullanılabiliyor. Veya şeker pancarının her bir kısmı geride hiçbir atık kalmayacak şekilde yakıt, elektrik, gıda ve hayvan yemi gibi farklı alanlarda değerlendirilebiliyor.
Organik üretim yapan bir çiftlik düşünün. Elde ettiği ürünü gıda, hayvancılık faaliyeti sonucu oluşan metan gazını biyoyakıt, tarımsal atıkları gübre, diğer kalıntıları ise biyoplastik üretiminde değerlendirilmek üzere farklı bir sektöre girdi olarak sunan sembolik bir yapı.
Bu yapının benzeri bir sistem birçok ekonomik sektörü kapsayacak yenilenebilir biyo bazlı kaynakların döngüsel kullanımını içeren genel bir ekonomik sisteme neden dönüştürülemesin? Ve bu sistem güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi gibi diğer yenilenebilir kaynaklarla entegre bir şekilde neden eyleme geçirilemesin? Neden organik atık yığınları enerji ve daha birçok materyalin hammaddesine dönüşmesin?
Enerji bağımlılığının ne denli önemli olduğunu acı bir şekilde tekrar idrak ettiğimiz bu günlerde neden mevcut sistemi yerinden oynatacak, radikal ancak bağımsız ve çevreye duyarlı yeni bir sistemin oluşmasına ön ayak olmayalım? Politik, endüstri, üretim, tüketim, teknoloji, bilim ve eğitim yani toplumun her alanında…
İşte biyoekonomi bu gibi sorulara sürdürülebilir çözümler yaratma amacı güden bir model…
Avrupa’da başlayan biyoekonomi sürecinin evrimi
Biyoekonomi, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında büyük bir önem teşkil ediyor. Sürdürülebilir biyoekonomik bir sistemin Covid-19 sonrası iyileştirme ve kurtarma planı çerçevesinde en önemli enstrümanlardan biri olacağının altı çiziliyor.
Avrupa Birliği (AB) ilk resmî biyoeokonomi stratejisini 2012 yılında açıkladı. Bağlayıcı olmamakla birlikte AB ülkeleri ortak bir biyoekonomi misyonu ve genel bir politika çerçevesinde birleşti. Ancak benimsenmiş olan stratejiler ve uygulanan politik enstrümanlar bölgesel ve ülkesel olarak değişiklik gösteriyor. Bunun en önemli sebebi ise ülkeden ülkeye değişen kültürel özellikler, ekonomik güç, kalkınma seviyesi, bilgi birikimi, işgücü, alt yapı ve sahip olunan doğal kaynaklar. Bunun yanı sıra ülkelerin teknoloji ve inovasyondaki gelişmişlik düzeyi benimsenen politika ve stratejilere yön veriyor.
Biyoekonominin sistemsel bir dönüşümü amaçlayan yeni bir yol haritası olduğunu kabul etmekle birlikte, ilk çıktığı andan itibaren kavramsal ve stratejik anlamda halen bir evrim sürecinde olduğunu söyleyebiliriz.
Buna örnek olarak, Avrupa’nın biyoeokonomi politikasını 2018 yılında güncel şartlar ve gelişmeler doğrultusunda revize etmesini verebiliriz. Öyle ki, başlangıçta sadece petrol bazlı ürünlerin biyo bazlı ürünler ile ikame edilmesini amaçlayan bir anlayış hâkim iken, son dönemde çok daha kapsamlı bir anlayış hâkim oldu.
Neden önemli?
Biyoekonomi, özellikle kırsal ve kıyısal bölgelerde yeşil meslek alanlarının ortaya çıkması, iklim değişikliği ile mücadelede doğaya zararlı emisyonların ve fosil kaynaklara bağımlılığın azaltılması, tarım, su ürünleri ve ormancılık sektörlerinde yeni inovasyonlar ile endüstrilerin modernizasyonu, ekosistem ve biyoçeşitliliğin restore edilmesi ve iyileştirilmesi gibi büyük potansiyele sahip.
Peki bu potansiyel nasıl sağlanabilir?
- Sistem verimliliğini artırma kapasitesini kullanarak,
- Ekonomik büyümenin çevresel etkilerini azaltıp, ekosistem restorasyon ve iyileştirme faaliyetlerini ön plana çıkararak,
- Kırsal ekonomileri güçlendirip istihdamın coğrafyaya dengeli bir biçimde yeniden dağılmasını sağlayarak.
Yeni değerler yaratmak
Biyoekonomi biyoçeşitliliği ve çevreyi gözeten, aynı zamanda doğaya uyumlu yeni değerler zinciri yaratmayı, başka bir deyişle, ekonomik, ekolojik ve sosyal sürdürülebilirliği olan yeni endüstriyel süreçler yaratmayı hedefliyor. Bu doğrultuda biyoekonomi alanındaki her türlü gelişme önemli bir rol oynuyor.
Söz konusu değişim sürecinde sıkça söz edilen bir diğer konu da sürdürülebilir büyüme ve istihdam konusu. Tarım ve ormancılığın biyo kütle tedariğinde ana sektörlerden olması nedeniyle biyoeokonominin kırsal kalkınma ve istihdama önemli ölçüde katkı sağlayacağı düşünülüyor. Ancak bunun gerçekleşmesi bir anda mümkün olamıyor.
Politik teşviklerin yanı sıra kapasite artırımı, gerekli ağ yapılarının oluşması, ilgili pazarların geliştirilmesi, araştırma ve uygulamaların arttırılması sürecini gerektiriyor. Bölgesel üreticiler, pazarlama ve turizm dernekleri (örneğin organik eko-turizmi) gibi kırsal kooperatifler ekolojik ve sosyal konuları da göz önüne alarak bölgesel rekabet gücünü geliştirmede büyük bir itici güç olabilir.
Bu bağlamda biyoeokonomi, hali hazırda demografik değişim sebebiyle ağır hasar almış ve nüfus kaybına uğramış olan kırsal bölgelerin ihtiyacı olan ekonomik kalkınmaya zemin hazırlayacak fırsatlara yeniden kavuşmasına olanak sağlayacaktır.
AB nasıl bir strateji izliyor?
Avrupa Birliği’nin biyoekonomi politikasını beş ana başlıkta özetlemek mümkün.
- Gıda ve beslenme güvenliğini sağlamak
- Doğal kaynakları sürdürülebilir bir şekilde yönetmek
- Yenilenemez, sürdürülebilirliği olmayan kaynaklara bağımlılığı azaltmak
- İklim değişikliğinin etkilerini sınırlamak ve buna uyum sağlamak
- Avrupa’nın rekabet gücünü arttırmak ve istihdam yaratmak
Bu stratejik başlıklar esasen Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde belirlendi, dolayısıyla döngüsel ekonomi ve temiz enerji stratejileri ile uyum içerisindeler ve Avrupa Birliği Eylem Planı kapsamında uygulamaya konuldular.
Avrupa Birliği’ne bağlı ulusal bir biyoekonomi politikası olan ülkeler arasında Avusturya, Finlandiya, Fransa, Almanya, İrlanda, İtalya, İspanya ve Hollanda gibi ülkeler yer alıyor. AB dışında ise Norveç ve İngiltere, biyoekonomi alanında ulusal bir politik stratejiye sahip ülkelerden.
Bununla birlikte, ulusal biyoekonomi stratejilerinin geneli biyolojik kaynakların nasıl üretileceği ve bunlardan nasıl faydalanacağına odaklanırken, Almanya ve İngiltere yüksek teknolojiye ve biyoteknolojiye odaklanıyor.
Türkiye ne yapmalı?
Türkiye, bioekonomi konusunda henüz yolun çok başında ama özellikle tarım sektörü sayesinde biyoekonomi potansiyeli çok yüksek bir ülke.
İhtiyacı olansa konuyla ilgili bütüncül bir politikayı bir ön önce oluşturmak. Bunun için Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı aksiyon planı çerçevesinde düzenlemeler yapılıp uygulanabilir.
Ancak bunun da öncesinde Türkiye’nin diğer ülkelerde olduğu gibi politik çerçevede ilgili tüm sektörleri kapsayan kendine özel ulusal bir biyoekonomi stratejisi belirlemesi gerekir.
Sonrasında ise net bir aksiyon planı oluşturularak hedeflenen stratejiler uygulamaya konabilir. Karşısında duran Avrupa örneğinden faydalanıp çok kısa sürede kendini bu yeni modele adapte edebilir.
Küresel ölçekte ne yapılabilir?
Avrupa biyoeokonomi politikasının kurucularından biri olarak kabul edilen Chris Patermann şubat ayında Il Bioeconomista’dan Mario Bonaccorso’ya verdiği röportajda, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın küresel bir girişimi tetiklemesi gerektiğini ve bu mutabakatın bölgesel dar bir anlayıştan çıkıp küresel boyutta uygulanması gereken bir görev olarak görülmesi gerektiğini vurguluyor. Bu bağlamda, örneğin Latin Amerika’da uygulamaya konan ulusal biyoeokonomi politika ve programlarının umut verici olmasına karşın, ciddi bir biokütle potansiyeline sahip olan ABD ve Kanada’nın çok daha aktif bir rol üstlenmeleri gerektiğinin vurgusunu yapıyor.
Bir diğer önemli husus ise biyoekonominin kendisine henüz küresel bazda ev sahipliği yapacak bir platform bulamamış olması. Gıda ve Tarım Örgütü, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECD veya G-20 gibi halihazırda mevcut bir oluşumun buna öncülük etmesi veya küresel temsiliyeti olan uluslararası kurumların bir araya gelip yepyeni bir konsorsiyum oluşturması, bu konunun hızla dünya gündemine taşınmasını sağlayacaktır. Bu girişim uyumlu ve sorumlu inovasyon anlayışı ile birleştiğinde 2050 iklim değişikliği hedeflerine ulaşmak daha olası bir ihtimal haline gelebilir.
Unutmayalım ki doğanın, küresel ısınmanın, çevre felaketlerinin ve hatta pandemilerin aşmakta tereddüt ettikleri bölgesel veya ulusal sınırları yok. İşte tam da bu yüzden sistemsel ve topyekûn bir hareket olmadan yeşil dönüşümü sağlamak kolay olmayacak.
Bir sonraki selin, kuraklığın veya kıtlığın nereyi vuracağına odaklanmaktan ziyade, öncelikle kendimizden başlayarak tüm dünyayı kapsayan bir dönüşüm için çalışmanın daha büyük bir faydası olacak.
Referanslar:
European Commission, Directorate-General for Research and Innovation, A sustainable bioeconomy for Europe : strengthening the connection between economy, society and the environment : updated bioeconomy strategy, Publications Office, 2018, https://data.europa.eu/doi/10.2777/478385
European Commission, Directorate-General for Research and Innovation, (2020). How the bioeconomy contributes to the European Green Deal, Publications Office. https://data.europa.eu/doi/10.2777/67636
Pyka, A., Ari, E., Alva-Ferrari, A. & Urmetzer, S. (2021). The Bioeconomy Transition Process: Sailing through Storms and Doldrums in Unknown Waters. Journal of Innovation Economics & Management, https://doi.org/10.3917/jie.pr1.0110
FRITSCHE, U.; BRUNORI, G.; CHIARAMONTI, D.; GALANAKIS, C.; HELLWEG, S.; MATTHEWS, R.; PANOUTSOU, C. (2020): Future Transitions for the Bioeconomy Towards Sustainable Development and a Climate-Neutral Economy – Knowledge Synthesis Final Report. Joint Research Centre (European Commission). Luxembourg, Publications Office of the European Union.
Lewandowski, Iris (2018): Bioeconomy. Cham: Springer International Publishing.
Mario Bonaccorso (February 2022): 10 years after the first EU bioeconomy strategy. Interview with Chris Patermann. Il Bioeconomista.
Urmetzer, S., Schlaile, M., Bogner, K., Mueller, M., & Pyka, A. (2018). Exploring the Dedicated Knowledge Base of a Transformation towards a Sustainable Bioeconomy. Sustainability, 10(6), 1694. https://doi.org/10.3390/su10061694
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 12 Nisan 2022’de yayımlanmıştır.