Enerji krizi ve Türkiye’ye yansıması hakkında bilmeniz gereken her şey

Avrupa içinden geçtiği enerji krizine giden taşları yıllardır nasıl döşedi? Enerji krizinin siyasal ve ekonomik maliyetleri neler olabilir? Sorunu çözmek kısa ve orta vadede neden zor? Türkiye, krizin neresinde? Emin Emrah Danış yazdı.

Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’yı işgali ile başlayan sürecin en çok etkilediği başlıklardan birisi de hiç şüphesiz enerji. Zira, Avrupa doğal gaz ihtiyacının önemli bir bölümünü Rusya’dan karşılıyor, daha doğrusu karşılıyordu. Fakat Batı, Rusya’ya yönelik yaptırımları arttırıp, Ukrayna’nın yanında durduğu için Moskova da vanayı kapattı. Soğuk suyla duş alınmasından binaların aydınlatılmasına, devlet dairelerinin iç sıcaklığının 19 derecenin üstüne çıkmamasına kadar çeşitli tasarruf tedbirleri alan Avrupa, yine de bu kış ayazda kalacağa benziyor. Ancak bu durumun yalnızca Avrupa için değil, tüm dünya ekonomisi için de ağır sonuçları olabilir.

Üstelik bu yılı atlatsa bile, son on yıldır enerjide Rusya’ya olan bağımlığını azaltmaya çalışan ama rakamlara bakınca bunu başaramadığı anlaşılan Avrupa’nın yeraltı doğal gaz depolarının doluluk oranları Eylül ortası itibariyle yüzde 80’inin üzerine çıkmış olsa da bu miktar kış aylarında talebin karşılanması için tek başına yeterli değil. Üstelik, 2023 kışının sonrasında depoların 2024, 2025 ve 2026 kışları için nasıl doldurulacağı da meçhul.

Peki, hem ekonomik hem de siyasi açıdan ağır maliyetleri olabilecek bu duruma nasıl gelindi?

Avrupa, tüm çabalarına rağmen yıllardır neden Rusya’ya bağımlı?

Rusya’dan gelen gazın Ukrayna üzerinden Avrupa’ya taşınması sırasında 2005 yılından itibaren Kiev ve Moskova arasında doğal gaz konusunda yaşanan anlaşmazlıklar, Avrupa’nın arz güvenliği için ilk uyarı işaretlerini vermeye başlamıştı. Zira, bu anlaşmazlıklar nedeniyle Rusya zaman zaman gaz akışını durdurmuş, başta Doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere Avrupa kış ortasında gaz kesintileri yaşamıştı.

2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı işgali sonrasında da Avrupa, enerjide özellikle doğal gazda Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmaya yönelik tartışmalar yaptı. Fakat bu yönde açıklanan önlemler, stratejiler ve konulan hedefler kağıt üstünde kaldı. Zira, Almanya gibi bazı Avrupa ülkeleri Rusya ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini bozmak istemedi ve mevcut statükonun devamından yana tavır aldı, bu da AB içinde parçalı ve kararsız bir duruşa neden oldu.

Avrupa’nın politik hataları bununla sınırlı kalmadı.

Enerji fiyatlarının artışının arkasındaki politik hatalar

Birçok ülkede doğal gaz arama üretim faaliyetlerine son verilmesi veya yakın zamanda durdurulacağına yönelik beyanlar, yenilenebilir enerjide konulan hedeflerin gerisinde kalınması, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) terminallerin kapasitelerinin yükseltilmemesi gibi Rus gazına alternatif oluşturacak imkânların da yetersiz kalması, şimdi yaşanan enerji krizine giden yolun taşlarını döşedi.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin ardından, Baltık Denizi üzerinden Rusya’dan Almanya’ya doğalgaz taşıyan ve yeni tamamlanan Kuzey Akım 2 Boru Hattı Projesi iptal edildi. Rusya’nın doğalgaz şirketi olan Gazprom ve diğer Rus şirketlerine yönelik bir dizi yaptırım kararı da alındı.

Buna karşılık Rusya, çeşitli bahanelerle Avrupa’ya yolladığı gaz miktarlarını sürekli azalttı, en sonunda da durdurdu. Bu da hem Avrupa’da hem de uluslararası piyasalarda başta doğal gaz, LNG, kömür ve elektrik olmak üzere zaten yüksek seyreden enerji fiyatlarının daha da artmasına yol açtı.

Enerji krizi kısa vadede neden atlatılamaz?

2019 yılından itibaren önce Çin-ABD ticaret savaşı, ardından pandemi, arz talep dengesini ve tedarik zincirlerini zaten bozmuştu. Tüm dünyada bakırdan alüminyuma, petrolden kömüre, LNG’den buğdaya, mısırdan pamuğa kadar birçok emtia grubunun fiyatlarında artış süreci başlamıştı. Artan hammadde ve enerji fiyatlarının neticesinde küresel enflasyon endişeleri zaten vardı. Böyle bir dönemde başlayan Ukrayna’nın işgali de Avrupa için enerjide yeni bir krizin fitilini ateşlemiş oldu.

Bu krizi bu kış ağırlaştıran başka bir neden de, Avrupa’nın geçtiğimiz kış dönemine yer altı doğal gaz depolarında son 5 yılın en düşük gaz stok miktarı ile girmiş olması ve 2022 ilkbaharına gelindiğinde stok seviyelerinin kritik düzeye inmiş olması. Dolayısıyla önümüzdeki kışı atlatmak için her zamankinden fazla talep var ama ihtiyaç duyulan gazın tedarikinde alternatif kaynaklar da yetersiz. Bu kadar yoğun talebe karşın arz kıtlığı da doğalgaz fiyatlarının rekor seviyelere taşınmasına yol açıyor. Bu da aslında enerji ihtiyacının girdi olduğu her üretimin maliyetinin ve tabii doğal olarak da fiyatının artması anlamına geliyor.

Her ne kadar Avrupa ülkeleri elektrik ve doğal gaz tüketiminin düşürülmesi amacıyla konut ve iş yerlerinin ısıtma derecelerinin düşürülmesinden şehir aydınlatmalarının kapatılmasına, duş sürelerinin kısaltılmasından yemek pişirme sürelerinin kısılmasına kadar çeşitli tasarruf önlemleri açıklasalar da bu tür palyatif çözümlerle Avrupa’nın enerji krizini atlatması ve bu krize kalıcı bir çözüm bulması kısa ve orta vadede oldukça zor.

Tasarruf önlemlerinin, yaklaşık 10 milyar metreküp seviyelerinde bir katkı yapması umuluyor. Norveç, Azerbaycan ve Kuzey Afrika’dan boru hatlarıyla aktarılan gaz miktarının ve sıvılaştırılmış doğalgaz taşınmasının arttırılması en iyimser tahminle 60 milyar metreküp civarında tedarik sağlayacak. Bütün bunlarsa en iyimser tabloda bile Avrupa’nın Rusya’dan tedarik ettiği gazın yalnızca yarısı.

Tavan fiyat uygulaması neden yeni sorunlar doğurabilir?

Sorunun daha da derinleşmesine yol açabilecek başka bir gelişme de, AB içinde elektrik ve gaz fiyatlarına tavan fiyat uygulamasının getirilmesi ihtimali.

Bu durum tüketicilerin üzerindeki yükün artmasını engelleyebilir. Ancak, Avrupa enerji piyasalarında fiyat oluşumu, piyasa dinamikleri, yeni yatırımlar ve özellikle Avrupa kıtası dışından yapılan LNG ithalatını da etkileyerek işlerin daha da karışmasına yol açabilir.

Zira, her yıl kış mevsimiyle birlikte dünyanın birçok yerinde artan gaz talebi, uzun dönemli anlaşmalar dışında kalan doğalgaz ticaretinin yapıldığı piyasadaki fiyatların da yükselmesini beraberinde getirir. Avrupa tavan fiyat uygularsa, Çin’den Pakistan’a, Japonya’dan Güney Kore’ye kadar birçok büyük alıcı ülke bu tavan fiyatın üzerinde ödeme yapmaya hazır olduğundan, AB alacak gaz bulamayabilir. Bu da Avrupa için bir diğer risk unsuru olabilir.

Enerji krizinin mali yükü ne olacak?

Artan maliyetler ve geçen seneden bu yana tüketiciye verilen 500 milyar avroya ulaşmış destekler, bunlara ek olarak nakit akışı sıkıntısı çeken büyük enerji şirketlerinin hisselerinin mali destek sağlamak amacıyla hükümetler tarafından alınmasına mecbur kalınması, Avrupa ülkelerine giderek artan ve 100 milyarlarca doları bulan mali yük çıkartıyor.

Kışın Avrupa’da yaşanacak elektrik ve gaz kesintilerine, ticaret hayatı ve sanayide yaşanacak üretim kayıplarını da eklediğimizde Avrupa’nın enerji krizinden bir ekonomik krizi doğru evrilme riskiyle da karşı karşıya olduğu görülüyor.

Avrupa açısından doğal gaz sadece elektrik üretiminde değil, demir-çelik, cam, seramik, vb enerji yoğun sektörler, petrokimya ve gübre gibi diğer kritik sektörler açısından da oldukça önemli bir girdi. Bu nedenle gaz arzında yaşanacak olası kesinti/düşüş ve fiyatlardaki artışın devam etmesi sanayi sektörünün de derinden etkilemesine yol açabilir.

Enerji krizinin siyasi maliyeti ne olabilir?

Yüksek enflasyona ek olarak ekonomik daralma ve işsizlik oranlarında artış, birçok Avrupa ülkesinde siyasi iktidarların ve siyasi tablonun değişmesine yol açabilecek bir seçmen tepkisine de neden olabilir.

Bu durumda Putin enerji kozunu kullanarak sadece Avrupa’nın enerji arz güvenliğini değil, Avrupa ekonomisini ve kıtanın siyasi istikrarını da derinden etkileyebilecek bir dalgayı tetiklemiş olacak.

İklim hedeflerini sürdürmek mümkün mü?

Avrupa’nın kömür tedarikinde de Rusya’ya bağımlı olması ve artan kömür fiyatları tarihi rekorlara ulaştı, kömür santrallerinin yakıt tedarikine ve etkinliğin ilişkin bir diğer soru işaretini beraberinde getiriyor.

Avrupa’da nükleer enerji santralleri ve kömür santrallerinin krizin etkisiyle kapatılma tarihlerinin ertelenmesi ya da operatif halde acil durum amacıyla beklemeye alınması, Avrupa’nın hem enerji hem iklim politikaları ve hedeflerinin yeniden değerlendirilmesini ve belirlenmesini zorunlu kılıyor.

Yenilenebilir enerji çözüm olabilir mi?

Yaşanan bu krizin, yenilenebilir enerji, elektrik depolama ve hidrojen teknolojileri ile bu alanlardaki yatırımlar için uzun vadede önemli bir katalizör olacağı muhakkak.

Kısa ve orada vadede ise yenilenebilir enerji yatırımları için gerekli finansman imkânlarının sağlanması kolay değil. Yüksek talep nedeniyle rüzgâr türbini ve güneş paneli maliyetleri de artıyor, bunların tedariklerinde de sorunlar var. Yani Avrupa için yenilenebilir enerjide hızlı bir artış kolay değil.

Almanya başta olmak üzere son krizle birlikte yıldızı parlayacak bir diğer konu da yeşil hidrojen olacak. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen ve Ukrayna krizi öncesinde iklim politikalarıyla birlikte popüler hale gelen yeşil hidrojen üretiminin arttırılabilmesi için de hem ciddi bir yatırım gereksinimi var hem de maliyetlerin düşmesi için belli bir ölçeğe ulaşılması gerekiyor. Benzer şekilde biyometan üretiminin de arttırılması konusunda yoğun çalışmalar yapılıyor.

Rus gazına alternatif gaz kaynaklarını devreye almak mümkün mü?

Rus gazına alternatif olması için Azerbaycan’ın gaz üretiminin artırılarak bu ülkeden ilave gaz tedariki, Türkmenistan, Irak ve Doğu Akdeniz’deki gaz kaynaklarının Avrupa’ya ulaştırılması ise imkânsız değil ama çok zor.

Hazar’ın statü sorununun çözülememesi, İran ve Rusya’nın Türkmenistan gazının Trans-Hazar Boru Hattı Projesi ya da İran üzerinde yapılacak bir boru hattıyla Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasına izin verme ihtimali oldukça düşük. Orta Asya’da artan gerilim ve istikrarsızlık da işleri zorlaştıran bir diğer etmen.

Aynı durum Kuzey Irak gazı için de geçerli. Ülkedeki istikrarsızlık, çatışmalar ve otorite boşluğu, Irak Merkezi Hükümeti ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki anlaşmazlık Kuzey Irak gazının da Avrupa için seçenek olmaktan çıkarıyor.

İsrail ve Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya boru hatlarıyla ulaştırılması da yeni bir boru hattı inşa edilmesi ve diğer yatırım süreçleri göz önüne alındığında şu an bir opsiyon olmaktan uzak.

Türkmenistan, Kuzey Irak ve Doğu Akdeniz gazının her şey yolunda gitse ve hiçbir sorun olmasa bile Avrupa piyasalarına ulaştırılması için en az 5 yıllık bir süreye ihtiyaç olduğu enerji çevrelerinde bilinen bir gerçek. Tabii ki bu yatırımların hayata geçmesi için gerekli finansmanı kimin sağlayacağı ise bir diğer önemli soru işaretini beraberinde getiriyor.

Azerbaycan’ın Şahdeniz haricindeki diğer gaz sahalarının geliştirilmesinde yaşanan gecikme ve sorunlar ile ülkenin kendi iç tüketimi ve mevcut üretim seviyeleri gibi parametreler dikkate alındığında bu ülkenin Avrupa’ya gaz tedarikinde kayda değer bir artış olması mümkün görünmüyor.

Avrupa’nın arz güvenliği açısından Türkiye ve Azerbaycan’ın işbirliğinde hayata geçirilen Güney Gaz Koridoru ile Avrupa’ya yılda 10 milyar metreküplük Azerbaycan gazı iletiliyor. Kısa ve orta vadede şu an için çok mümkün görünmemekle birlikte ilerleyen süreçte yeni kaynakların Güney Gaz Koridoru’nu oluşturan SCP, TANAP ve TAP üzerinde yapılacak yeni kompresör istasyonu yatırımları ile bu hat ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya gaz akışı için bir boru hattı seçeneği olması oldukça önemli.

Türkiye enerji krizinin neresinde?

Türkiye sahip olduğu LNG terminalleri ve Yüzer LNG Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi (FSRU tesisleri) ile kendi ihtiyacının yanında komşu ülkelerin arz güvenliği ve gaz ihtiyaçlarının karşılanmasında da önemli bir yol oynayabilir.

Türkiye’nin son yıllarda yapılan yatırımlarla büyüten LNG giriş kapasitesi 133 milyon metreküp/gün seviyesine yükselmiş durumda. Bu sonbahar döneminde tamamlanması planlanan Saros FSRU, Marmara Ereğlisi LNG terminali, İzmir’deki Egegaz LNG terminali ve yine İzmir’deki Etki FSRU tesisleri Bulgaristan, Romanya ve diğer Balkan ülkelerinin alternatif kaynak tedarikleri açısından önemli bir katkı sağlayabilir.

Türkiye, yenilenebilir enerjide Avrupa’ya destek olabilir mi?

Rüzgâr türbini ve güneş paneli tedarikinde sıkıntılar yaşandığını söylemiştim. Son yıllarda Türkiye’de güneş paneli üretimi, rüzgar türbini ve ekipman üretimi oldukça artmış durumda. Türkiye, bugün Avrupa’nın 5. büyük rüzgar ekipman üreticisi konumuna yükseldi. 2021 yılında yaklaşık 50 ülkeye 1,5 milyar Euro’luk rüzgâr türbin ve ekipmanı ihracatı gerçekleştirdi.

Sahip olduğu nitelikli insan kaynağı ve güçlü üretim altyapısı, rekabetçi fiyatları, ulaştırmada esnek süre ve düşük maliyetler, güçlü ve iyi eğitimli araştırmacı kaynağı ve bilimsel altyapısıyla hızlı bir şekilde gerçekleştirmeye hazır olduğu yeni yatırımlarla Türkiye, Avrupa’nın enerji krizinin çözümü, enerji arz güvenliği ve enerji dönüşümünde önemli bir rol oynayabilir. Bu rolünü önemli bir yeşil hidrojen üretici olma potansiyeliyle daha da artırabilir.

Türkiye’nin enerji güvenliği var mı?

Türkiye’nin yüksek LNG giriş kapasiteleri, Rusya’dan devam eden gaz akışı, yer altı doğal gaz depolarında eylül sonu itibariyle yüzde 100’e ulaşması beklenen doluluk oranı ile Avrupa’ya kıyasla tedarik güvenliği anlamında kış mevsiminde büyük bir sorun yaşaması beklenmiyor.

Son yıllarda Türkiye’nin elektrik üretiminde rüzgâr ve güneşin hızla artan payı, hem enerjide ithal kaynaklara bağımlılığın düşürülmesi, karbon emisyonlarının azaltılması hem de arz güvenliğine sağladığı katkılar açısından oldukça önemli. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde yenilenebilir enerji yatırımlarına hız kesmeden devam etmesi ve ivmeyi arttırması oldukça hayati bir öneme sahip.

Yeni doğalgaz kaynakları ne zaman devreye girecek?

2020 yılında Karadeniz’de keşfedilen Sakarya gaz sahasında ilk gaz üretiminin 2023 yılı ilk çeyreğinde başlaması planlanıyor.

İlk fazda günlük 10 milyon metreküplük doğal gaz üretiminin yapılması planlanan sahanın enerji krizinin ortasında devreye alınması oldukça büyük bir şans. 2026 yılı sonuna kadar plato seviyede günlük gaz üretiminin 40 milyon metreküpe, yıllık toplam üretim miktarının ise 14-15 milyar metreküpe çıkarılması planlanıyor. Bu da yılda ortalama 60 milyar metreküp doğalgaz tüketen Türkiye’nin yıllık ihtiyacının dörtte birine denk geliyor.

2028 yılına kadar Karadeniz’deki toplam gaz üretimininse yıllık 19-20 milyar metreküp seviyelerine kadar yükselebileceği tahmin ediliyor.

Türkiye de zorlanacak mı?

Fakat şu anda Türkiye doğal gazda yüzde 99, petrolde yaklaşık yüzde 92, birinci enerji tüketimi açısından ise yüzde yaklaşık 72’ye yakın bir oranda ithal kaynaklara bağımlı. Dolayasıyla Avrupa’yı enerjide en zor kış beklerken enerji ithalatçısı tüm ülkeler gibi Türkiye’yi de önemli zorluklar bekliyor.

Tüm dünyada artan doğal gaz, LNG, petrol ve kömür fiyatları Türkiye’nin enerji ithalat maliyetlerini de rekor seviye de arttırıyor. Yüksek sübvansiyonlara bu fiyat artışı tüketicilere de yansıyor.

Türkiye ne yapmalı?

Türkiye’nin enerji ithalat faturasının 2022 yılında 100 milyar doları geçmesi bekleniyor. Kamu kaynaklarının daha verimli kullanılarak sübvansiyon yükünün hafifletilmesi, enerji ithalat faturasının artışın sınırlandırılabilmesi, ülke kaynaklarının daha verimli kullanılabilmesi ve en önemlisi tüketicilerin yüksek enerji maliyetlerini düşürebilmesi açısından enerji verimliliğine ve özellikle enerji tasarrufuna odaklanılması gerekiyor.

Gelişmiş Avrupa ülkelerinin aksine enerjinin verimliğinin oldukça düşük olduğu Türkiye’de yaklaşan kış mevsimi ve derinleşen enerji krizi dikkate alındığında evlerdeki konfor sıcaklığından binaların yalıtımına, sanayide elektrik motorlarından kafe ve restoranların dış ısıtmalarına, evlerdeki aydınlatma ve elektronik eşyalardan sokak aydınlatmalarına kadar enerjiyi verimli kullanmaya dönük etkin adımlara ihtiyacımız var.

Avrupa enerjide en zor kışa hazırlanırken, Türkiye’nin ve tüketicilerin bu süreçten en düşük maliyetle çıkabilmesi için enerji verimliliğini acilen toplumun gündeminde üst sıralara çekmemiz gerekiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 27 Eylül 2022’de yayımlanmıştır.

Emin Emrah Danış
Emin Emrah Danış
Emin Emrah Danış - MOBEN Danışmanlık ve Araştırma Kurucusu ve Enerji Uzmanı Lisans ve yüksek lisansını ekonomi alanında yaptı. Enerji piyasaları, enerji politikaları ve jeopolitiği, doğal gaz & LNG piyasaları, yenilenebilir enerji, hidrojen ve elektrik piyasaları üzerine çalışmalar yürütmektedir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Enerji krizi ve Türkiye’ye yansıması hakkında bilmeniz gereken her şey

Avrupa içinden geçtiği enerji krizine giden taşları yıllardır nasıl döşedi? Enerji krizinin siyasal ve ekonomik maliyetleri neler olabilir? Sorunu çözmek kısa ve orta vadede neden zor? Türkiye, krizin neresinde? Emin Emrah Danış yazdı.

Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’yı işgali ile başlayan sürecin en çok etkilediği başlıklardan birisi de hiç şüphesiz enerji. Zira, Avrupa doğal gaz ihtiyacının önemli bir bölümünü Rusya’dan karşılıyor, daha doğrusu karşılıyordu. Fakat Batı, Rusya’ya yönelik yaptırımları arttırıp, Ukrayna’nın yanında durduğu için Moskova da vanayı kapattı. Soğuk suyla duş alınmasından binaların aydınlatılmasına, devlet dairelerinin iç sıcaklığının 19 derecenin üstüne çıkmamasına kadar çeşitli tasarruf tedbirleri alan Avrupa, yine de bu kış ayazda kalacağa benziyor. Ancak bu durumun yalnızca Avrupa için değil, tüm dünya ekonomisi için de ağır sonuçları olabilir.

Üstelik bu yılı atlatsa bile, son on yıldır enerjide Rusya’ya olan bağımlığını azaltmaya çalışan ama rakamlara bakınca bunu başaramadığı anlaşılan Avrupa’nın yeraltı doğal gaz depolarının doluluk oranları Eylül ortası itibariyle yüzde 80’inin üzerine çıkmış olsa da bu miktar kış aylarında talebin karşılanması için tek başına yeterli değil. Üstelik, 2023 kışının sonrasında depoların 2024, 2025 ve 2026 kışları için nasıl doldurulacağı da meçhul.

Peki, hem ekonomik hem de siyasi açıdan ağır maliyetleri olabilecek bu duruma nasıl gelindi?

Avrupa, tüm çabalarına rağmen yıllardır neden Rusya’ya bağımlı?

Rusya’dan gelen gazın Ukrayna üzerinden Avrupa’ya taşınması sırasında 2005 yılından itibaren Kiev ve Moskova arasında doğal gaz konusunda yaşanan anlaşmazlıklar, Avrupa’nın arz güvenliği için ilk uyarı işaretlerini vermeye başlamıştı. Zira, bu anlaşmazlıklar nedeniyle Rusya zaman zaman gaz akışını durdurmuş, başta Doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere Avrupa kış ortasında gaz kesintileri yaşamıştı.

2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı işgali sonrasında da Avrupa, enerjide özellikle doğal gazda Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmaya yönelik tartışmalar yaptı. Fakat bu yönde açıklanan önlemler, stratejiler ve konulan hedefler kağıt üstünde kaldı. Zira, Almanya gibi bazı Avrupa ülkeleri Rusya ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini bozmak istemedi ve mevcut statükonun devamından yana tavır aldı, bu da AB içinde parçalı ve kararsız bir duruşa neden oldu.

Avrupa’nın politik hataları bununla sınırlı kalmadı.

Enerji fiyatlarının artışının arkasındaki politik hatalar

Birçok ülkede doğal gaz arama üretim faaliyetlerine son verilmesi veya yakın zamanda durdurulacağına yönelik beyanlar, yenilenebilir enerjide konulan hedeflerin gerisinde kalınması, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) terminallerin kapasitelerinin yükseltilmemesi gibi Rus gazına alternatif oluşturacak imkânların da yetersiz kalması, şimdi yaşanan enerji krizine giden yolun taşlarını döşedi.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin ardından, Baltık Denizi üzerinden Rusya’dan Almanya’ya doğalgaz taşıyan ve yeni tamamlanan Kuzey Akım 2 Boru Hattı Projesi iptal edildi. Rusya’nın doğalgaz şirketi olan Gazprom ve diğer Rus şirketlerine yönelik bir dizi yaptırım kararı da alındı.

Buna karşılık Rusya, çeşitli bahanelerle Avrupa’ya yolladığı gaz miktarlarını sürekli azalttı, en sonunda da durdurdu. Bu da hem Avrupa’da hem de uluslararası piyasalarda başta doğal gaz, LNG, kömür ve elektrik olmak üzere zaten yüksek seyreden enerji fiyatlarının daha da artmasına yol açtı.

Enerji krizi kısa vadede neden atlatılamaz?

2019 yılından itibaren önce Çin-ABD ticaret savaşı, ardından pandemi, arz talep dengesini ve tedarik zincirlerini zaten bozmuştu. Tüm dünyada bakırdan alüminyuma, petrolden kömüre, LNG’den buğdaya, mısırdan pamuğa kadar birçok emtia grubunun fiyatlarında artış süreci başlamıştı. Artan hammadde ve enerji fiyatlarının neticesinde küresel enflasyon endişeleri zaten vardı. Böyle bir dönemde başlayan Ukrayna’nın işgali de Avrupa için enerjide yeni bir krizin fitilini ateşlemiş oldu.

Bu krizi bu kış ağırlaştıran başka bir neden de, Avrupa’nın geçtiğimiz kış dönemine yer altı doğal gaz depolarında son 5 yılın en düşük gaz stok miktarı ile girmiş olması ve 2022 ilkbaharına gelindiğinde stok seviyelerinin kritik düzeye inmiş olması. Dolayısıyla önümüzdeki kışı atlatmak için her zamankinden fazla talep var ama ihtiyaç duyulan gazın tedarikinde alternatif kaynaklar da yetersiz. Bu kadar yoğun talebe karşın arz kıtlığı da doğalgaz fiyatlarının rekor seviyelere taşınmasına yol açıyor. Bu da aslında enerji ihtiyacının girdi olduğu her üretimin maliyetinin ve tabii doğal olarak da fiyatının artması anlamına geliyor.

Her ne kadar Avrupa ülkeleri elektrik ve doğal gaz tüketiminin düşürülmesi amacıyla konut ve iş yerlerinin ısıtma derecelerinin düşürülmesinden şehir aydınlatmalarının kapatılmasına, duş sürelerinin kısaltılmasından yemek pişirme sürelerinin kısılmasına kadar çeşitli tasarruf önlemleri açıklasalar da bu tür palyatif çözümlerle Avrupa’nın enerji krizini atlatması ve bu krize kalıcı bir çözüm bulması kısa ve orta vadede oldukça zor.

Tasarruf önlemlerinin, yaklaşık 10 milyar metreküp seviyelerinde bir katkı yapması umuluyor. Norveç, Azerbaycan ve Kuzey Afrika’dan boru hatlarıyla aktarılan gaz miktarının ve sıvılaştırılmış doğalgaz taşınmasının arttırılması en iyimser tahminle 60 milyar metreküp civarında tedarik sağlayacak. Bütün bunlarsa en iyimser tabloda bile Avrupa’nın Rusya’dan tedarik ettiği gazın yalnızca yarısı.

Tavan fiyat uygulaması neden yeni sorunlar doğurabilir?

Sorunun daha da derinleşmesine yol açabilecek başka bir gelişme de, AB içinde elektrik ve gaz fiyatlarına tavan fiyat uygulamasının getirilmesi ihtimali.

Bu durum tüketicilerin üzerindeki yükün artmasını engelleyebilir. Ancak, Avrupa enerji piyasalarında fiyat oluşumu, piyasa dinamikleri, yeni yatırımlar ve özellikle Avrupa kıtası dışından yapılan LNG ithalatını da etkileyerek işlerin daha da karışmasına yol açabilir.

Zira, her yıl kış mevsimiyle birlikte dünyanın birçok yerinde artan gaz talebi, uzun dönemli anlaşmalar dışında kalan doğalgaz ticaretinin yapıldığı piyasadaki fiyatların da yükselmesini beraberinde getirir. Avrupa tavan fiyat uygularsa, Çin’den Pakistan’a, Japonya’dan Güney Kore’ye kadar birçok büyük alıcı ülke bu tavan fiyatın üzerinde ödeme yapmaya hazır olduğundan, AB alacak gaz bulamayabilir. Bu da Avrupa için bir diğer risk unsuru olabilir.

Enerji krizinin mali yükü ne olacak?

Artan maliyetler ve geçen seneden bu yana tüketiciye verilen 500 milyar avroya ulaşmış destekler, bunlara ek olarak nakit akışı sıkıntısı çeken büyük enerji şirketlerinin hisselerinin mali destek sağlamak amacıyla hükümetler tarafından alınmasına mecbur kalınması, Avrupa ülkelerine giderek artan ve 100 milyarlarca doları bulan mali yük çıkartıyor.

Kışın Avrupa’da yaşanacak elektrik ve gaz kesintilerine, ticaret hayatı ve sanayide yaşanacak üretim kayıplarını da eklediğimizde Avrupa’nın enerji krizinden bir ekonomik krizi doğru evrilme riskiyle da karşı karşıya olduğu görülüyor.

Avrupa açısından doğal gaz sadece elektrik üretiminde değil, demir-çelik, cam, seramik, vb enerji yoğun sektörler, petrokimya ve gübre gibi diğer kritik sektörler açısından da oldukça önemli bir girdi. Bu nedenle gaz arzında yaşanacak olası kesinti/düşüş ve fiyatlardaki artışın devam etmesi sanayi sektörünün de derinden etkilemesine yol açabilir.

Enerji krizinin siyasi maliyeti ne olabilir?

Yüksek enflasyona ek olarak ekonomik daralma ve işsizlik oranlarında artış, birçok Avrupa ülkesinde siyasi iktidarların ve siyasi tablonun değişmesine yol açabilecek bir seçmen tepkisine de neden olabilir.

Bu durumda Putin enerji kozunu kullanarak sadece Avrupa’nın enerji arz güvenliğini değil, Avrupa ekonomisini ve kıtanın siyasi istikrarını da derinden etkileyebilecek bir dalgayı tetiklemiş olacak.

İklim hedeflerini sürdürmek mümkün mü?

Avrupa’nın kömür tedarikinde de Rusya’ya bağımlı olması ve artan kömür fiyatları tarihi rekorlara ulaştı, kömür santrallerinin yakıt tedarikine ve etkinliğin ilişkin bir diğer soru işaretini beraberinde getiriyor.

Avrupa’da nükleer enerji santralleri ve kömür santrallerinin krizin etkisiyle kapatılma tarihlerinin ertelenmesi ya da operatif halde acil durum amacıyla beklemeye alınması, Avrupa’nın hem enerji hem iklim politikaları ve hedeflerinin yeniden değerlendirilmesini ve belirlenmesini zorunlu kılıyor.

Yenilenebilir enerji çözüm olabilir mi?

Yaşanan bu krizin, yenilenebilir enerji, elektrik depolama ve hidrojen teknolojileri ile bu alanlardaki yatırımlar için uzun vadede önemli bir katalizör olacağı muhakkak.

Kısa ve orada vadede ise yenilenebilir enerji yatırımları için gerekli finansman imkânlarının sağlanması kolay değil. Yüksek talep nedeniyle rüzgâr türbini ve güneş paneli maliyetleri de artıyor, bunların tedariklerinde de sorunlar var. Yani Avrupa için yenilenebilir enerjide hızlı bir artış kolay değil.

Almanya başta olmak üzere son krizle birlikte yıldızı parlayacak bir diğer konu da yeşil hidrojen olacak. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen ve Ukrayna krizi öncesinde iklim politikalarıyla birlikte popüler hale gelen yeşil hidrojen üretiminin arttırılabilmesi için de hem ciddi bir yatırım gereksinimi var hem de maliyetlerin düşmesi için belli bir ölçeğe ulaşılması gerekiyor. Benzer şekilde biyometan üretiminin de arttırılması konusunda yoğun çalışmalar yapılıyor.

Rus gazına alternatif gaz kaynaklarını devreye almak mümkün mü?

Rus gazına alternatif olması için Azerbaycan’ın gaz üretiminin artırılarak bu ülkeden ilave gaz tedariki, Türkmenistan, Irak ve Doğu Akdeniz’deki gaz kaynaklarının Avrupa’ya ulaştırılması ise imkânsız değil ama çok zor.

Hazar’ın statü sorununun çözülememesi, İran ve Rusya’nın Türkmenistan gazının Trans-Hazar Boru Hattı Projesi ya da İran üzerinde yapılacak bir boru hattıyla Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmasına izin verme ihtimali oldukça düşük. Orta Asya’da artan gerilim ve istikrarsızlık da işleri zorlaştıran bir diğer etmen.

Aynı durum Kuzey Irak gazı için de geçerli. Ülkedeki istikrarsızlık, çatışmalar ve otorite boşluğu, Irak Merkezi Hükümeti ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki anlaşmazlık Kuzey Irak gazının da Avrupa için seçenek olmaktan çıkarıyor.

İsrail ve Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya boru hatlarıyla ulaştırılması da yeni bir boru hattı inşa edilmesi ve diğer yatırım süreçleri göz önüne alındığında şu an bir opsiyon olmaktan uzak.

Türkmenistan, Kuzey Irak ve Doğu Akdeniz gazının her şey yolunda gitse ve hiçbir sorun olmasa bile Avrupa piyasalarına ulaştırılması için en az 5 yıllık bir süreye ihtiyaç olduğu enerji çevrelerinde bilinen bir gerçek. Tabii ki bu yatırımların hayata geçmesi için gerekli finansmanı kimin sağlayacağı ise bir diğer önemli soru işaretini beraberinde getiriyor.

Azerbaycan’ın Şahdeniz haricindeki diğer gaz sahalarının geliştirilmesinde yaşanan gecikme ve sorunlar ile ülkenin kendi iç tüketimi ve mevcut üretim seviyeleri gibi parametreler dikkate alındığında bu ülkenin Avrupa’ya gaz tedarikinde kayda değer bir artış olması mümkün görünmüyor.

Avrupa’nın arz güvenliği açısından Türkiye ve Azerbaycan’ın işbirliğinde hayata geçirilen Güney Gaz Koridoru ile Avrupa’ya yılda 10 milyar metreküplük Azerbaycan gazı iletiliyor. Kısa ve orta vadede şu an için çok mümkün görünmemekle birlikte ilerleyen süreçte yeni kaynakların Güney Gaz Koridoru’nu oluşturan SCP, TANAP ve TAP üzerinde yapılacak yeni kompresör istasyonu yatırımları ile bu hat ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya gaz akışı için bir boru hattı seçeneği olması oldukça önemli.

Türkiye enerji krizinin neresinde?

Türkiye sahip olduğu LNG terminalleri ve Yüzer LNG Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi (FSRU tesisleri) ile kendi ihtiyacının yanında komşu ülkelerin arz güvenliği ve gaz ihtiyaçlarının karşılanmasında da önemli bir yol oynayabilir.

Türkiye’nin son yıllarda yapılan yatırımlarla büyüten LNG giriş kapasitesi 133 milyon metreküp/gün seviyesine yükselmiş durumda. Bu sonbahar döneminde tamamlanması planlanan Saros FSRU, Marmara Ereğlisi LNG terminali, İzmir’deki Egegaz LNG terminali ve yine İzmir’deki Etki FSRU tesisleri Bulgaristan, Romanya ve diğer Balkan ülkelerinin alternatif kaynak tedarikleri açısından önemli bir katkı sağlayabilir.

Türkiye, yenilenebilir enerjide Avrupa’ya destek olabilir mi?

Rüzgâr türbini ve güneş paneli tedarikinde sıkıntılar yaşandığını söylemiştim. Son yıllarda Türkiye’de güneş paneli üretimi, rüzgar türbini ve ekipman üretimi oldukça artmış durumda. Türkiye, bugün Avrupa’nın 5. büyük rüzgar ekipman üreticisi konumuna yükseldi. 2021 yılında yaklaşık 50 ülkeye 1,5 milyar Euro’luk rüzgâr türbin ve ekipmanı ihracatı gerçekleştirdi.

Sahip olduğu nitelikli insan kaynağı ve güçlü üretim altyapısı, rekabetçi fiyatları, ulaştırmada esnek süre ve düşük maliyetler, güçlü ve iyi eğitimli araştırmacı kaynağı ve bilimsel altyapısıyla hızlı bir şekilde gerçekleştirmeye hazır olduğu yeni yatırımlarla Türkiye, Avrupa’nın enerji krizinin çözümü, enerji arz güvenliği ve enerji dönüşümünde önemli bir rol oynayabilir. Bu rolünü önemli bir yeşil hidrojen üretici olma potansiyeliyle daha da artırabilir.

Türkiye’nin enerji güvenliği var mı?

Türkiye’nin yüksek LNG giriş kapasiteleri, Rusya’dan devam eden gaz akışı, yer altı doğal gaz depolarında eylül sonu itibariyle yüzde 100’e ulaşması beklenen doluluk oranı ile Avrupa’ya kıyasla tedarik güvenliği anlamında kış mevsiminde büyük bir sorun yaşaması beklenmiyor.

Son yıllarda Türkiye’nin elektrik üretiminde rüzgâr ve güneşin hızla artan payı, hem enerjide ithal kaynaklara bağımlılığın düşürülmesi, karbon emisyonlarının azaltılması hem de arz güvenliğine sağladığı katkılar açısından oldukça önemli. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde yenilenebilir enerji yatırımlarına hız kesmeden devam etmesi ve ivmeyi arttırması oldukça hayati bir öneme sahip.

Yeni doğalgaz kaynakları ne zaman devreye girecek?

2020 yılında Karadeniz’de keşfedilen Sakarya gaz sahasında ilk gaz üretiminin 2023 yılı ilk çeyreğinde başlaması planlanıyor.

İlk fazda günlük 10 milyon metreküplük doğal gaz üretiminin yapılması planlanan sahanın enerji krizinin ortasında devreye alınması oldukça büyük bir şans. 2026 yılı sonuna kadar plato seviyede günlük gaz üretiminin 40 milyon metreküpe, yıllık toplam üretim miktarının ise 14-15 milyar metreküpe çıkarılması planlanıyor. Bu da yılda ortalama 60 milyar metreküp doğalgaz tüketen Türkiye’nin yıllık ihtiyacının dörtte birine denk geliyor.

2028 yılına kadar Karadeniz’deki toplam gaz üretimininse yıllık 19-20 milyar metreküp seviyelerine kadar yükselebileceği tahmin ediliyor.

Türkiye de zorlanacak mı?

Fakat şu anda Türkiye doğal gazda yüzde 99, petrolde yaklaşık yüzde 92, birinci enerji tüketimi açısından ise yüzde yaklaşık 72’ye yakın bir oranda ithal kaynaklara bağımlı. Dolayasıyla Avrupa’yı enerjide en zor kış beklerken enerji ithalatçısı tüm ülkeler gibi Türkiye’yi de önemli zorluklar bekliyor.

Tüm dünyada artan doğal gaz, LNG, petrol ve kömür fiyatları Türkiye’nin enerji ithalat maliyetlerini de rekor seviye de arttırıyor. Yüksek sübvansiyonlara bu fiyat artışı tüketicilere de yansıyor.

Türkiye ne yapmalı?

Türkiye’nin enerji ithalat faturasının 2022 yılında 100 milyar doları geçmesi bekleniyor. Kamu kaynaklarının daha verimli kullanılarak sübvansiyon yükünün hafifletilmesi, enerji ithalat faturasının artışın sınırlandırılabilmesi, ülke kaynaklarının daha verimli kullanılabilmesi ve en önemlisi tüketicilerin yüksek enerji maliyetlerini düşürebilmesi açısından enerji verimliliğine ve özellikle enerji tasarrufuna odaklanılması gerekiyor.

Gelişmiş Avrupa ülkelerinin aksine enerjinin verimliğinin oldukça düşük olduğu Türkiye’de yaklaşan kış mevsimi ve derinleşen enerji krizi dikkate alındığında evlerdeki konfor sıcaklığından binaların yalıtımına, sanayide elektrik motorlarından kafe ve restoranların dış ısıtmalarına, evlerdeki aydınlatma ve elektronik eşyalardan sokak aydınlatmalarına kadar enerjiyi verimli kullanmaya dönük etkin adımlara ihtiyacımız var.

Avrupa enerjide en zor kışa hazırlanırken, Türkiye’nin ve tüketicilerin bu süreçten en düşük maliyetle çıkabilmesi için enerji verimliliğini acilen toplumun gündeminde üst sıralara çekmemiz gerekiyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 27 Eylül 2022’de yayımlanmıştır.

Emin Emrah Danış
Emin Emrah Danış
Emin Emrah Danış - MOBEN Danışmanlık ve Araştırma Kurucusu ve Enerji Uzmanı Lisans ve yüksek lisansını ekonomi alanında yaptı. Enerji piyasaları, enerji politikaları ve jeopolitiği, doğal gaz & LNG piyasaları, yenilenebilir enerji, hidrojen ve elektrik piyasaları üzerine çalışmalar yürütmektedir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x