Koronavirüs salgınıyla birlikte dünya da tüm dikkatini suni solunum cihazı, maske ve yoğun bakım yatağı konusundaki yetersizliklere vermiş durumda. Oysa salgın nedeniyle ufukta beliren ancak şimdilik dikkatlerden kaçan başka ihtimal de var: Gıda kıtlığı.
Salgınla birlikte ticarete getirilen sınırlamalar gıda tedarik zincirini de kırdı. Koronavirüs nedeniyle alınan karantina önlemleri de işçilerin tarlalarda çalışmasına izin vermiyor. Bütün bunlar da ufukta beliren gıda kıtlığının dünyayı paniğe sevk etmesine neden oluyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü baş ekonomisti Maximo Torero, Foreign Policy dergisi için olası gıda kıtlığının nedenlerini ele alan ve çözüm önerilerinde bulunan bir yazı kaleme aldı. Torero, sorunun çözümü için ülkelerin paniğe kapılmayı bırakıp sakin bir şekilde düşünmesinin şart olduğunu söylüyor ve içinde bulunduğumuz durumu 2008’de yaşanan krize benzetiyor:
“Yaklaşmakta olan gıda kıtlığı, 2008 finans krizi sürecinde yaşananları hatırlatıyor. O dönemde gıda arzı konusunda endişeye kapılan büyük çaplı ihracatçılar ihracata kısıtlama getirmiş ve gıda fiyatlarının dünya genelinde sıçrama yapmasına yol açmıştı. Bunun üzerine diğer ülkeler adeta yarın yokmuşcasına panik halde alım yapmaya başlayınca talep artmış, bu da fiyatların daha çok yükselmesine neden olmuştu.
Söz konusu fiyat artışının yoksul kesimler üzerindeki etkisi ise yıkıcı oldu. Yetersiz gıda alımı, başta çocuklar olmak üzere beslenme bozukluğuna neden olurken, zaten zor durumda olan bu kesimleri daha da yoksullaştırdı.
Dolayısıyla ticarete getirilen kısıtlamalar ve panik nedeniyle gıda vb. ihtiyaç maddelerinin stoklanması, bugün de aynı şekilde krizi daha beter hale getirip tedarik zincirlerini bozmaktan öteye gitmeyecektir. Dünyanın en büyük soya ürünleri ihracatçısı Arjantin’de, belediyeler, federal hükümetin emrini yok sayarak, başlıca soya üretim alanlarında yolları kapattı. Belediyeler yasakları kaldırana kadar, ülkenin soya arzı yarıya düştü. Öte yandan, uçuş yasakları da Kanada’nın ithalatını vurdu. Ülkenin Hindistan’dan yaptığı soğan ve patlıcan ithalatında son iki haftada ciddi bir düşüş yaşandı.”
Fakat Torero’ya göre, ufuktaki gıda krizi yine de geçmiştekilerden farklı olabilir çünkü bu sefer dünya genelinde hareketliliğin kısıtlanmış olması, bu krizin daha ağır yaşanmasına neden olabilir:
“Tarımda ve gıda üretiminde çalışan milyonlarca göçmen işçi, şu anda sınırların kapatılmış olmasından dolayı bir yere kıpırdayabilecek durumda değil. Bu yüzden de büyük ihtiyaç olduğu halde mahsul toplanamıyor, ürünler tarlalarda çürümeye terkediliyor. İspanya, Almanya, İtalya ve Fransa’daki tarlalar Doğu Avrupalı mevsimlik işçiler gelemediği için öylece duruyor. Tarım işçisine büyük ihtiyaç duyan İngiltere’de hükümet, ülkedeki işsiz kesimi çilek ve kuşkonmaz toplama işinde değerlendirmeye çalışırken, Hindistan, işçi kıtlığı nedeniyle pirinç ihracatına kısıtlama getirdi.
Buğday, mısır ve soya gibi temel tahılların hasadı büyük ölçüde makinelerle yapıldığından, bunların üretimi, seyahat yasaklarından daha az etkilenmiş durumda. Ancak taze sebze ve meyvenin toplanması, işlenmesi ve paketlenmesi için insana ihtiyaç var. Öte yandan, bu ürünler çabuk bozulduklarından, lojistik tarafındaki sıkıntılar tedariği daha da büyük tehlikeye atıyor.
Gıda ticareti de dâhil küresel ticaretin yüzde 90’ı deniz yoluyla gerçekleşiyor. Sınırların kapalı olmasından dolayı ticari gemiler de limanlara serbestçe ulaşamıyor, mürettebat değiştiremiyor. Ancak limanların da yasak kapsamında tutulması son derece mantıksız, çünkü buraları az sayıda personelle yönetmeye devam etmek mümkün. Oysa limanların kapalı kalması, ticari açıdan bir fekakete neden olabilir.”
Yazara göre, hiçbir ülke, bahsi geçen bu sorunlardan muaf değil, üstelik krizin olumsuz etkileri tüketici tarafında kendisini hissettirmeye başladı bile:
“Buğday fiyatları yüzde 8, pirinç fiyatları ise yüzde 25 arttı. Afrika’nın en büyük ekonomisi Nijerya’da pirinç fiyatı mart ayının son dört gününde yüzde 30’un üzerinde zam gördü. Bu artışlar yoksul ülkeleri elbette ağır şekilde vuracak, zira buralarda insanlar artan fiyatlar karşısında yiyecek alamayacak hale gelecek. Krizden en fazla etkilenenler ise, artan fiyatlar ve değer kaybeden para birimleri nedeniyle, gıda tedariği ağırlıklı olarak ithalata dayalı olan ülkeler olacak.”
Karamsar olmamak için nedenler
Bütün bu olumsuzluklara rağmen bardağın dolu tarafları da var. Yazar gıda kıtlığının henüz kaçınılmaz son haline gelmediğine de dikkat çekiyor:
“Bugünkü durum, 2008 yılındaki koşullara kıyasla oldukça farklı ve bu bağlamda, küresel bir gıda kıtlığı da kaçınılmaz bir son değil. Günümüzde temel gıda ürünlerinde dünya genelinde stok miktarı, o tarihtekine kıyasla iki kat daha yüksek, yani çok daha fazla stoğumuz mevcut. ABD Tarım Bakanlığı, bu yıl buğday hasadında rekor bekliyor. Çin, Rusya ve ABD, şu anda stok açısından iyi bir noktada. Dolayısıyla, gıda stoklamak, piyasada panik yaratmaktan öteye gitmez. Ülkeler ve yatırımcılar, üretimden tüketime, stoklardan fiyatlara çok daha şeffaf pazar koşullarında, çok daha fazla enformasyonla hareket ediyor. Bu da onları 2008 yılında olduğu gibi milliyetçi yaklaşımların peşinden gitme hatasına düşüp ‘komşunu zarara sok politikası’ gütmekten alıkoyacaktır.”
Yazara göre gıda kıtlığından kaçınmak için gıda ihracatçılarının ve ithalatçılarının üzerine düşen sorumluluklar da var:
“Bu süreçte ticaret kanallarının açık kalması da şart. Gıda ihracatçıları ve ithalatçıları, koronavirüs salgınına karşı tedbir mahiyetinde ticarete herhangi bir engel getirmeyecekleri konusunda mutabık kalmalı. İhracat vergileri ve yasakları dâhil olmak üzere, ihracat üzerindeki kısıtlamalar kaldırılmalı. Öte yandan, virüse karşı gerekli tedbirleri alıp, çalışanların sağlığını ve gıda taşıyan gemilerin emniyetini güvenceye aldıktan sonra, limanların ve küresel deniz taşımacılığının operasyonlarına devam etmemesi için de bir sebep yok.
Bunlara ek olarak, gümrük vergilerinin de geçici olarak düşürülmesinde fayda var. İthalat vergilerinin düşürülmesi, ithalatın önünü açabilir, ki bu da, örneğin, düşük gıda arzı ve para birimindeki dalgalanmalardan kaynaklanan fiyat artışlarının en azından şu süreçte bertaraf edilmesini sağlayabilir. Bölgesel ticaret ve taşımacılık konusunda belli kolaylıklar sağlanmasının da tam zamanı. Örneğin, Afrika ülkeleri ticaret akışının hız kesmesi nedeniyle uluslararası pazarlardan sebze ve meyve alamazsa, bunları kıtadaki diğer ülkelerden tedarik edebilirler. Aynısı Latin Amerika için de geçerli; burada da bölgenin ihtiyacı bizzat bölge ülkeleri tarafından karşılanabilir. Bölgesel ticarette son derece büyük bir potansiyel söz konusu.
Bu önlemler, dünya genelinde gıda pazarlarında istikrar sağlayıp büyük çaplı gıda kıtlıkları önleyecektir. İhracatçılar, hububatta vadeli işlemden fayda görebilir. İthalatçılar, fiyat artışlarının olumsuz etkilerini dengelemek için, ithalat ya da katma değer vergilerinde indirime gidebilir. Her ülke, sahip olduğu gelir ve dengeleri de hesaba katarak kendi kararını vermek durumunda.
Gıdanın üretim noktalarından ihtiyacın en yoğun olduğu noktalara ulaştırılması için hükümetler hızla iş birliğine gitmeli. Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü, 1 Nisan’da yaptığı bir açıklamada, ticaretin sekteye uğramaması için, gemicilerin, liman personellerinin ve diğer denizcilik çalışanlarının kritik personel sayılması çağrısında bulundu. ABD ve İngiltere’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkeler bu çağrıya uydu, ama maksimum etki için her ülkenin bir an önce aynısını yapması lazım. Tabii bunun yanında sağlık taramaları ve koruyucu ekipmanlarla kritik personelin sağlığı ve güvenliği de korunmalı.”
Gıda kıtlığından kaçınmak için yapılması gerekenleri böyle sıralayan yazar, söz konusu tedbirlerin hayata geçirilmesini sağlamak bakımından kilit önem taşıyan bir hususun da belirsizliklerin azaltılması olduğunun altını çiziyor:
“Ülkeler ticarete kısıtlamalar getiriyor, çünkü kendilerini neyin beklediğini bilemiyorlar. Stok, üretim ve lojistikle ilgili şeffaf ve gerçek zamanlı verilerle durumun daha net bir şekilde anlaşılması sağlanabilir. Yarardan çok zarar sağlayan geçmiş politikaları hatırlatmak da bu ülkelerin doğru yola sevk edilmesinde etkili olabilir.
Ülkeler, uyum içerisinde çalışmanın herkesin menfaatine olduğunu anladıklarında gerçekten bir araya geleceklerdir. Mesela bu ayın başında 25 Latin Amerika ve Karayip ülkesinin tarım bakanları, 620 milyon nüfuslu bölgede gıda tedariğini güvenceye almak için bir iş birliği anlaşması imzaladı.
Kuzey Yarımkürede ilkbahar dönemi mahsul yetiştirme çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Dolayısıyla, hükümetler de bir yandan koronavirüsü kontrol altına almaya çalışırken, diğer yandan da gıda üretiminin devamlılığını sağlamak için hızlı hareket etmek durumunda. ABD, tarım işçilerini kritik çalışan sınıfına aldı. Bu kesimin acil durumlarda çalışmaya devam etmek gibi özel bir sorumluluğu var. Meksikalı tarım işçilerinin ülkeye girişine ve seyahat etmesine izin veriliyor. Fakat bu işçilerin yerinde sağlık kontrolü hizmetine, koruyucu ekipmana, sosyal mesafe kuralına uygun çalışma ve barınma ortamlarına ve ücretsiz hastalık iznine de ihtiyacı var.
İnsanlar salgının ekonomiye ödeteceği ağır faturadan dolayı endişeli. Dünya genelinde işini kaybedenlerin sayısının yüz milyonları bulması bekleniyor. Son üç haftada sadece ABD’de 17 milyona yakın insan işini kaybetti. Koronavirüs nedeniyle ekonomik kriz yaşamaktansa çok sayıda insanın ölmesine izin verilmesi gerektiğini savunanlar bile var, ki bu korkunç bir şey. Fakat tüm bunlar, bir yandan gıda tedariğinin devamlılığını sağlarken, diğer yandan da halkın sağlığını koruyamayacağımız anlamına gelmiyor.
Gıda tedariği, COVID-19’a karşı alınan acil sağlık tedbirlerinin bir parçası. İşsizlik hızla artarken, savunmasız durumdaki kesimlerin besin değeri yüksek gıdalara erişiminin olması hayati önem taşıyor. Gıda bankalarının içinde bulunduğu güçlük, hükümetlerin gıda pazarında istikrar sağlamasını çok daha önemli hale getiriyor.
Dünya salgın ve halk sağlığı kriziyle uğraşırken en son ihtiyacımız olan şey gıda kıtlığı.”
Bu yazı ilk kez 27 Nisan 2020’de yayımlanmıştır.