Karadeniz’deki gaz keşfi, bir keşiften daha fazlası mı?

Tuna-1 kuyusunda keşfedilen doğal gaz rezervi, neden 320 milyar metreküpün çok daha ötesinde bir anlama ve öneme sahip? Orta ölçekteki bu keşfin etkisi hangi alanlarda görülebilir? Emin Emrah Danış yazdı.

Enerji talebi hızla artan, petrolde yaklaşık %92, doğal gazda ise %99 dışa bağımlı bir ülke konumundaki Türkiye’nin Karadeniz’deki gaz keşfi, yeni bir dönemin de başlangıcı olacak.

Türkiye’nin Tuna-1 kuyusunda keşfettiği 320 milyar metreküplük doğal gaz rezervi 2020 yılında dünyada yapılan en büyük keşif. Orta büyüklükte bir rezerv keşfi olarak sınıflandırılan keşif, Türkiye için 320 milyar metreküplük büyüklüğünün çok ötesinde bir anlam ve öneme sahip. Zira bundan sonraki doğal gaz kontrat müzakerelerinde Türkiye’nin pazarlık gücünü artırmaktan doğal gaz ticaret merkezi olma vizyonuna katkı vermeye, Doğu Akdeniz’deki paylaşım sorununu Türkiye lehine etkilemekten enerji sübvansiyonlarının azalacak olması nedeniyle sağlanacak tasarrufa kadar birçok alanda önemli avantajlar sağlayacak.

Enerjide dışa yüksek bağımlılık sorunu

Bu avantajlardan biri de doğal gazdaki dışa bağımlılığı olumlu yönde etkileyecek olması.

Türkiye’nin petrol ve doğal gazdaki dışa bağımlılığına rağmen arama üretim faaliyetleri uzun yıllar boyunca göz ardı edilmişti.[efn_note]Nitekim, 1934 – 2019 yılları arasını kapsayan 85 yıllık dönemde yapılan arama üretim faaliyetleri incelendiğinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) verilerine göre, toplam 1.950 adet arama kuyusu ve 938 adet tespit kuyusu açıldığı görülüyor. Bu rakam dünya ölçeğinde epey düşük sayılabilir.[/efn_note] Oysa ki Türkiye’nin petrol ve doğal gazda dışarıya olan yüksek bağımlılığı enerji arzı güvenliği üzerinde yarattığı riskler bir yana, artan enerji ithalat faturasıyla da birçok sorunu beraberinde getiriyor. Örneğin, doğal gaz ithalatında özellikle Rusya’ya olan bağımlılık 2008 yılında %62’ye kadar yükseldi ve Türkiye açısından ciddi bir arz güvenliği riski oluşturdu. 2008 ve 2009 yıllarında Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gaz gerilimi ve kesinti sonrası Türkiye için de alarm zilleri çaldı, bu ülke ile 2015 yılında yaşanan jet krizi ise enerjide dışa ve tek ülkeye bağımlılığının telafi edilmesi güç sonuçlar doğurabileceğini net bir şekilde gösterdi.

** Spot LNG ithalatının yapıldığı ülkeleri temsil etmektedir. Kaynak: EPDK

Türkiye ekonomisinin en önemli ve kronik sorunlarından birisi haline cari açık probleminin en temel nedenlerinden birisi de yine enerjide dışarıya olan yüksek bağımlılığın yol açtığı yüksek enerji ithalat faturası. Türkiye’nin 2012 yılında 60,1 milyar dolara kadar yükselen enerji ithalat faturası sonraki yıllarda petrol ve gaz fiyatlarındaki gerilemenin etkisiyle bir miktar düşüş sergilese de 2019 yılında 41,1 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Türkiye 2019 yılında sadece doğal gaz ithalatı için yaklaşık 13 milyar dolar ödedi.

Kaynaklar: TÜİK, Hazine ve Maliyet Bakanlığı, EIA

Kırılma noktası: Milli enerji ve maden politikası

Türkiye’nin enerjide artık sürdürülebilir olmaktan çıkan dışa bağımlılığı Türkiye’nin bu alanda sonuç alıcı ve gerçekçi temeller üzerine dayanan yeni bir enerji politikası geliştirmesini zorunlu hale getirdi.

Bu amaçla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 2017 yılında “Milli Enerji ve Maden Politikası” açıklandı ve hemen uygulamaya konuldu. Bu politikanın temelini iki unsur oluşturuyor: Güçlü ekonomi ve ulusal güvenlik. Stratejinin üç ana sacayağını arz güvenliği, yerlileştirme ve öngörülebilir piyasa oluştururken, başta denizler olmak üzere arama-üretim yatırımları da bu stratejinin ana hedeflerinin başında geliyor.

Türkiye’nin denizlerdeki petrol ve doğal gaz arama üretim yolculuğunda ilk önemli kilometre taşı, 2013 yılında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) tarafından satın alınan Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisi oldu. Ardından da derin deniz sondaj gemileri Fatih ve Yavuz, son olarak da 2020 yılında da üçüncü sondaj gemisi Kanuni satın alındı. Aynı dönemde Türkiye’nin ikinci sismik araştırma gemisi olan Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü’ne (MTA) ait Oruç Reis sismik araştırma gemisi de hizmete girdi.

Türkiye böylelikle Karadeniz ve Doğu Akdeniz’in en büyük sismik araştırma ve sondaj gemisi filosuna sahip oldu, denizlerdeki arama üretim seferberliğinde ne kadar ciddi ve kararlı olduğunu da açıkça ortaya koydu.

Ekim 2018 ve Temmuz 2020 arasındaki dönemde Türkiye Doğu Akdeniz’de Yavuz ve Fatih sondaj gemileri ile toplamda 8 derin deniz sondajı gerçekleştirdi. 29 Mayıs 2020 tarihinde İstanbul’dan Karadeniz’e uğurlanan Fatih sondaj gemisinin 20 Temmuz 2020 tarihinde Zonguldak açıklarında yer alan Tuna-1 isimli kuyuda başladığı sondajın ilk ayında, 2.117 metre su derinliği ve yaklaşık 1.500 metrelik kazının ardından 2 tane gaz rezervuarı keşfedildi.

21 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan 320 milyar metreküplük doğal gaz keşfi, Türkiye’nin kendi denizlerinde, kendi sismik araştırma gemileri ile belirlediği alanlarda, yine kendi milli sondaj gemisi yani kendi milli imkân ve kabiliyetleri ile yaptığı ilk ve bugüne kadar ülkemizde bulunan en büyük rezerv keşfi oldu.

Ülkemizin mühendis ve işçilerinin emeği ile bulunan bu rezerv ülkemizde uzun yıllardır toplumsal belleğe sinen “bizde petrol yok”, “petrol, gaz var ama biz çıkartamayız” gibi düşünceler ve güven eksikliğini ortadan kaldırarak, bulunan miktarın ötesinde bir anlam ifade ediyor.

Yapılan keşif neden önemli?

Son 5 yıllık dönemde gerçekleşen fiyatlar ile hesaplandığında keşfedilen gazın ekonomik değeri yaklaşık 65 milyar dolar.

Türkiye’nin 45-50 milyar metreküp bandında seyreden yıllık doğal gaz tüketimi göz önüne alınarak hesaplandığında ise keşfedilen gaz Türkiye’nin yaklaşık 7 yıllık tüketimine denk geliyor. Gazın yıllara sari olarak çıkarılacağı hesaplandığında sahadan yıllık 10 milyar metreküplük bir gaz üretimi yapılması durumunda Türkiye’nin toplam gaz tüketiminin yaklaşık %20’si karşılanabilecek. Türkiye’nin sadece 2019 yılında doğal gaz ithalatı için ödediği 13 milyar dolarlık maliyet dikkate alındığında ise, keşfedilen gazın 2023 yılından itibaren tüketime sunulması ile birlikte Türkiye’nin enerji ithalat faturasının yıllara sari olarak düşürülmesine katkı sağlayacağı aşikar.

Kaynak: EPDK
Kaynak: EPDK

Dışa bağımlılık ve enerji ithalatına etkisi

Karadeniz’de keşfin yapıldığı yeni adıyla Sakarya gaz sahasında mevcut rezervin altında bulunduğu tahmin edilen 2 rezervuar katmanı, çevresinde ve Karadeniz’deki diğer sahalarda yapılan sismik araştırmalar neticesinde güçlü hidrokarbon rezervuar emareleri görülüyor. Aynı şekilde Doğu Akdeniz’de devam eden sondaj faaliyetleri de göz önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda bulunması kuvvetle muhtemel yeni gaz ve petrol sahalarının üretime alınması, 2020’lerin sonlarından itibaren Türkiye’nin enerji ithalatında önemli düşüşlerin olabileceğini ve dışarıya olan bağımlılığın büyük oranda azalacağını öngörmek mümkün.

Türkiye’nin doğal gazda tüketicilere yönelik uyguladığı fiyat sübvansiyonlarının kamu maliyesi üzerindeki etkileri de dikkate alındığında, uzun dönemde sübvansiyonların düşen maliyetler neticesinde ortadan kalkması ve doğal gaz üretiminden elde edilecek gelirin Hazine’ye ve/veya kurulacak bir fona aktarılarak biriktirilmesi de mevcut ve muhtemel yeni keşiflerin sağlayacağı diğer ekonomik faydalar arasında olacak.

Kontrat müzakerelerinde pazarlık gücü

İran, Azerbaycan ve Rusya’dan uzun vadeli kontratla boru gazı, Nijerya ve Cezayir’den ise yine uzun vadeli kontrat ile LNG ithal eden Türkiye’nin bu ülkelerle olan kontratları 2021 yılından itibaren yıllara sari olacak sona erecek.

2021 yılında BOTAŞ’ın Nijerya ile olan 1,2 milyar metreküp ve Rusya ile olan 4 milyar metreküplük kontratı ile özel sektörün Rusya ile olan 4 milyar metreküplük kontratı sona erecek. 2026 yılında ise Türkiye’nin İran’la olan 10 milyar metreküplük uzun vadeli doğal gaz alım kontratı da bitecek.

Karadeniz’de keşfedilen mevcut rezerv ve önümüzdeki keşfedilmesi muhtemel diğer rezervler Türkiye’nin bu ülkelerle olan fiyat görüşmelerinde pazarlık gücünü arttıran önemli bir etken olacak. Türkiye’nin mevcut kontratlarının uzun vadeli, yüzde 80’lik ‘al ya da öde’ yükümlülüğü ve petrole endeksli olması, Türkiye’nin doğal gaz alım maliyetlerini artırırken, yarattığı bağımlılık nedeniyle elini de zayıflatıyor. Türkiye’nin rezerv keşifleri bu ülkelerle pazarlık görüşmelerine oturulması durumunda ülkenin pazarlık gücünü artıran ve kendisine daha uygun piyasa ve fiyat koşullarını elde etmesine imkan verecek.

Doğal gaz ticaret merkezi vizyonuna katkı verecek

Bölgenin en büyük doğal gaz pazarı ve en gelişmiş depolama, iletim ve LNG ithalat altyapısına sahip olan Türkiye uzun yıllardır bölgenin doğal gaz ticaret merkezi olma yolunda çalışmalarına devam etse de özellikle uzun vadeli kontratlar ve maliyet bazlı fiyatlamaya geçilememesi nedeniyle istediği ilerlemeyi sağlayamamıştı.

İstanbul’da kurulan ve bölgenin ilk enerji borsası olan Enerji Piyasaları İşletme A.Ş. (EPİAŞ) ile 2018 yılında doğal gaz piyasası açıldı ve bölgenin referans gaz fiyatının burada belirlenmesi amaçlandı.

Türkiye’nin kendi üreteceği gazın piyasaya sunulması ve burada özel sektörün önünün açılarak EPİAŞ üzerinden ticaretinin yapılabilmesi ve buna ek olarak boru hatları ve LNG ile ülkeye gelen gazın da yeni kontrat koşulları ile pazara sunulması durumunda, Türkiye bölgenin enerji ticaret merkezi olma yolunda önemli bir avantaj yakalayacak. Aynı zamanda ülke ekonomisi ve sektöre sağlanan katma değerin de artması sağlanacak.

İlk gaz üretimi için hedef 2023

Türkiye’nin Karadeniz’de keşfettiği gazın 2023 yılında iç piyasaya sunulacağı açıklandı.

Dünya üzerindeki benzer offshore saha geliştirme projeleri dikkate alındığında, bu tür sahaların test ve geliştirme süreçlerinin 6-8 yıllık bir döneme yayılabildiği görülmekle birlikte her projenin ve sahanın aynı olmadığı ve farklı özelliklere sahip olduğu göz ardı edilmemeli.

Karadeniz’deki keşfin devlet şirketi TPAO tarafından yapılması, sahanın geliştirme süreci ve nihai yatırım kararının yine TPAO tarafından alınacak olması, rezervin ekonomiye bir önce kazandırılması yönündeki güçlü irade ve devlet desteği yatırım süreçlerinin kısaltılması ve finansman maliyetlerinin düşürülmesi açısından önemli bir etken olacak.

Akçakoca açıklarında TPAO’nun 2007 yılında ilk gaz üretimine başladığı Akçakoca gaz sahası ve buradan çıkan gazın işlendiği TPAO Akçakoca Doğal Gaz İşleme Tesisleri, yeni keşfedilen Sakarya gaz sahasının yaklaşık 180-190 km güneyinde yer alıyor. Sakarya gaz sahasının geliştirilmesi sürecinde sahadan üretilecek gazın denizin altından inşa edilecek boru hattı ile TPAO Akçakoca Doğal Gaz İşleme Tesisleri’ne getirilmesi, yatırım süresi ve yatırım maliyetini düşüren önemli bir diğer etmen olacak. Tesisin halihazırda çalışır vaziyette olması ve BOTAŞ iletim hattına buradan gazın verilebilmesi önemli bir avantaj sağlarken, burada yapılacak ilave kapasite artış ihtiyacı ise çok kısa sürede daha az maliyetle yapılabilecek.

Türkiye’nin bu alandaki insan ve teknik bilgi birikimine ek olarak Türk şirketlerinin Azerbaycan ve yakın coğrafyalarda petrol ve gaz platformu üretiminin yanı sıra teknik bilgi ve beceri isteyen konularda yaptıkları başarılı çalışmalar, Sakarya gaz sahasının geliştirilme sürecinde yurtiçi imkan ve kabiliyetlerin kullanılarak süre ve maliyetin düşürülmesiyle 2023 hedefinin yakalanması için bir diğer önemli avantaj olarak görülebilir.

Akdeniz için kararlılık mesajı

Türkiye’nin denizlerinde yürüttüğü sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerine yönelik olarak özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs yönetimi tarafından oluşturulmak istenen “göstermelik çalışmalar” olduğu yönündeki kasıtlı algı da son keşifle birlikte ortadan kalktı.

Türkiye gerek Karadeniz gerekse Doğu Akdeniz’de kendi gemileri ve milli imkanları ile yürüttüğü sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerini dünya standartlarında ve başarılı bir şekilde yürüttüğünü de son rezerv keşfi ile kanıtlayarak bu yöndeki kararlılığını gösterdi.

Türkiye, Karadeniz’deki faaliyetlerini 80’li yıllarda belirlenen kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) içinde gerçekleştiriyor. Montrö Antlaşması ile Karadeniz’de kurulan denge ve kıyıdaş ülkelerle deniz yetki alanlarının belirlenerek güvence altına alınması, Türkiye’nin bugün bölgede yürüttüğü faaliyetleri herhangi bir gerilim olmadan yapabilmesine imkan veriyor. Karadeniz’deki denge, iyi komşuluk ilişkileri ve iş birliği Doğu Akdeniz ülkeleri için de bir örnek teşkil etmeli ve Doğu Akdeniz gazının ancak Türkiye ile iş birliği halinde dünya piyasalarına en uygun koşullarla sunulabileceği gerçeğini bir kere daha hatırlatmalı.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 24 Ağustos 2020’de yayımlanmıştır.

Emin Emrah Danış
Emin Emrah Danış
Emin Emrah Danış - MOBEN Danışmanlık ve Araştırma Kurucusu ve Enerji Uzmanı Lisans ve yüksek lisansını ekonomi alanında yaptı. Enerji piyasaları, enerji politikaları ve jeopolitiği, doğal gaz & LNG piyasaları, yenilenebilir enerji, hidrojen ve elektrik piyasaları üzerine çalışmalar yürütmektedir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Karadeniz’deki gaz keşfi, bir keşiften daha fazlası mı?

Tuna-1 kuyusunda keşfedilen doğal gaz rezervi, neden 320 milyar metreküpün çok daha ötesinde bir anlama ve öneme sahip? Orta ölçekteki bu keşfin etkisi hangi alanlarda görülebilir? Emin Emrah Danış yazdı.

Enerji talebi hızla artan, petrolde yaklaşık %92, doğal gazda ise %99 dışa bağımlı bir ülke konumundaki Türkiye’nin Karadeniz’deki gaz keşfi, yeni bir dönemin de başlangıcı olacak.

Türkiye’nin Tuna-1 kuyusunda keşfettiği 320 milyar metreküplük doğal gaz rezervi 2020 yılında dünyada yapılan en büyük keşif. Orta büyüklükte bir rezerv keşfi olarak sınıflandırılan keşif, Türkiye için 320 milyar metreküplük büyüklüğünün çok ötesinde bir anlam ve öneme sahip. Zira bundan sonraki doğal gaz kontrat müzakerelerinde Türkiye’nin pazarlık gücünü artırmaktan doğal gaz ticaret merkezi olma vizyonuna katkı vermeye, Doğu Akdeniz’deki paylaşım sorununu Türkiye lehine etkilemekten enerji sübvansiyonlarının azalacak olması nedeniyle sağlanacak tasarrufa kadar birçok alanda önemli avantajlar sağlayacak.

Enerjide dışa yüksek bağımlılık sorunu

Bu avantajlardan biri de doğal gazdaki dışa bağımlılığı olumlu yönde etkileyecek olması.

Türkiye’nin petrol ve doğal gazdaki dışa bağımlılığına rağmen arama üretim faaliyetleri uzun yıllar boyunca göz ardı edilmişti.[efn_note]Nitekim, 1934 – 2019 yılları arasını kapsayan 85 yıllık dönemde yapılan arama üretim faaliyetleri incelendiğinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) verilerine göre, toplam 1.950 adet arama kuyusu ve 938 adet tespit kuyusu açıldığı görülüyor. Bu rakam dünya ölçeğinde epey düşük sayılabilir.[/efn_note] Oysa ki Türkiye’nin petrol ve doğal gazda dışarıya olan yüksek bağımlılığı enerji arzı güvenliği üzerinde yarattığı riskler bir yana, artan enerji ithalat faturasıyla da birçok sorunu beraberinde getiriyor. Örneğin, doğal gaz ithalatında özellikle Rusya’ya olan bağımlılık 2008 yılında %62’ye kadar yükseldi ve Türkiye açısından ciddi bir arz güvenliği riski oluşturdu. 2008 ve 2009 yıllarında Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gaz gerilimi ve kesinti sonrası Türkiye için de alarm zilleri çaldı, bu ülke ile 2015 yılında yaşanan jet krizi ise enerjide dışa ve tek ülkeye bağımlılığının telafi edilmesi güç sonuçlar doğurabileceğini net bir şekilde gösterdi.

** Spot LNG ithalatının yapıldığı ülkeleri temsil etmektedir. Kaynak: EPDK

Türkiye ekonomisinin en önemli ve kronik sorunlarından birisi haline cari açık probleminin en temel nedenlerinden birisi de yine enerjide dışarıya olan yüksek bağımlılığın yol açtığı yüksek enerji ithalat faturası. Türkiye’nin 2012 yılında 60,1 milyar dolara kadar yükselen enerji ithalat faturası sonraki yıllarda petrol ve gaz fiyatlarındaki gerilemenin etkisiyle bir miktar düşüş sergilese de 2019 yılında 41,1 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Türkiye 2019 yılında sadece doğal gaz ithalatı için yaklaşık 13 milyar dolar ödedi.

Kaynaklar: TÜİK, Hazine ve Maliyet Bakanlığı, EIA

Kırılma noktası: Milli enerji ve maden politikası

Türkiye’nin enerjide artık sürdürülebilir olmaktan çıkan dışa bağımlılığı Türkiye’nin bu alanda sonuç alıcı ve gerçekçi temeller üzerine dayanan yeni bir enerji politikası geliştirmesini zorunlu hale getirdi.

Bu amaçla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 2017 yılında “Milli Enerji ve Maden Politikası” açıklandı ve hemen uygulamaya konuldu. Bu politikanın temelini iki unsur oluşturuyor: Güçlü ekonomi ve ulusal güvenlik. Stratejinin üç ana sacayağını arz güvenliği, yerlileştirme ve öngörülebilir piyasa oluştururken, başta denizler olmak üzere arama-üretim yatırımları da bu stratejinin ana hedeflerinin başında geliyor.

Türkiye’nin denizlerdeki petrol ve doğal gaz arama üretim yolculuğunda ilk önemli kilometre taşı, 2013 yılında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) tarafından satın alınan Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisi oldu. Ardından da derin deniz sondaj gemileri Fatih ve Yavuz, son olarak da 2020 yılında da üçüncü sondaj gemisi Kanuni satın alındı. Aynı dönemde Türkiye’nin ikinci sismik araştırma gemisi olan Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü’ne (MTA) ait Oruç Reis sismik araştırma gemisi de hizmete girdi.

Türkiye böylelikle Karadeniz ve Doğu Akdeniz’in en büyük sismik araştırma ve sondaj gemisi filosuna sahip oldu, denizlerdeki arama üretim seferberliğinde ne kadar ciddi ve kararlı olduğunu da açıkça ortaya koydu.

Ekim 2018 ve Temmuz 2020 arasındaki dönemde Türkiye Doğu Akdeniz’de Yavuz ve Fatih sondaj gemileri ile toplamda 8 derin deniz sondajı gerçekleştirdi. 29 Mayıs 2020 tarihinde İstanbul’dan Karadeniz’e uğurlanan Fatih sondaj gemisinin 20 Temmuz 2020 tarihinde Zonguldak açıklarında yer alan Tuna-1 isimli kuyuda başladığı sondajın ilk ayında, 2.117 metre su derinliği ve yaklaşık 1.500 metrelik kazının ardından 2 tane gaz rezervuarı keşfedildi.

21 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan 320 milyar metreküplük doğal gaz keşfi, Türkiye’nin kendi denizlerinde, kendi sismik araştırma gemileri ile belirlediği alanlarda, yine kendi milli sondaj gemisi yani kendi milli imkân ve kabiliyetleri ile yaptığı ilk ve bugüne kadar ülkemizde bulunan en büyük rezerv keşfi oldu.

Ülkemizin mühendis ve işçilerinin emeği ile bulunan bu rezerv ülkemizde uzun yıllardır toplumsal belleğe sinen “bizde petrol yok”, “petrol, gaz var ama biz çıkartamayız” gibi düşünceler ve güven eksikliğini ortadan kaldırarak, bulunan miktarın ötesinde bir anlam ifade ediyor.

Yapılan keşif neden önemli?

Son 5 yıllık dönemde gerçekleşen fiyatlar ile hesaplandığında keşfedilen gazın ekonomik değeri yaklaşık 65 milyar dolar.

Türkiye’nin 45-50 milyar metreküp bandında seyreden yıllık doğal gaz tüketimi göz önüne alınarak hesaplandığında ise keşfedilen gaz Türkiye’nin yaklaşık 7 yıllık tüketimine denk geliyor. Gazın yıllara sari olarak çıkarılacağı hesaplandığında sahadan yıllık 10 milyar metreküplük bir gaz üretimi yapılması durumunda Türkiye’nin toplam gaz tüketiminin yaklaşık %20’si karşılanabilecek. Türkiye’nin sadece 2019 yılında doğal gaz ithalatı için ödediği 13 milyar dolarlık maliyet dikkate alındığında ise, keşfedilen gazın 2023 yılından itibaren tüketime sunulması ile birlikte Türkiye’nin enerji ithalat faturasının yıllara sari olarak düşürülmesine katkı sağlayacağı aşikar.

Kaynak: EPDK
Kaynak: EPDK

Dışa bağımlılık ve enerji ithalatına etkisi

Karadeniz’de keşfin yapıldığı yeni adıyla Sakarya gaz sahasında mevcut rezervin altında bulunduğu tahmin edilen 2 rezervuar katmanı, çevresinde ve Karadeniz’deki diğer sahalarda yapılan sismik araştırmalar neticesinde güçlü hidrokarbon rezervuar emareleri görülüyor. Aynı şekilde Doğu Akdeniz’de devam eden sondaj faaliyetleri de göz önüne alındığında, önümüzdeki yıllarda bulunması kuvvetle muhtemel yeni gaz ve petrol sahalarının üretime alınması, 2020’lerin sonlarından itibaren Türkiye’nin enerji ithalatında önemli düşüşlerin olabileceğini ve dışarıya olan bağımlılığın büyük oranda azalacağını öngörmek mümkün.

Türkiye’nin doğal gazda tüketicilere yönelik uyguladığı fiyat sübvansiyonlarının kamu maliyesi üzerindeki etkileri de dikkate alındığında, uzun dönemde sübvansiyonların düşen maliyetler neticesinde ortadan kalkması ve doğal gaz üretiminden elde edilecek gelirin Hazine’ye ve/veya kurulacak bir fona aktarılarak biriktirilmesi de mevcut ve muhtemel yeni keşiflerin sağlayacağı diğer ekonomik faydalar arasında olacak.

Kontrat müzakerelerinde pazarlık gücü

İran, Azerbaycan ve Rusya’dan uzun vadeli kontratla boru gazı, Nijerya ve Cezayir’den ise yine uzun vadeli kontrat ile LNG ithal eden Türkiye’nin bu ülkelerle olan kontratları 2021 yılından itibaren yıllara sari olacak sona erecek.

2021 yılında BOTAŞ’ın Nijerya ile olan 1,2 milyar metreküp ve Rusya ile olan 4 milyar metreküplük kontratı ile özel sektörün Rusya ile olan 4 milyar metreküplük kontratı sona erecek. 2026 yılında ise Türkiye’nin İran’la olan 10 milyar metreküplük uzun vadeli doğal gaz alım kontratı da bitecek.

Karadeniz’de keşfedilen mevcut rezerv ve önümüzdeki keşfedilmesi muhtemel diğer rezervler Türkiye’nin bu ülkelerle olan fiyat görüşmelerinde pazarlık gücünü arttıran önemli bir etken olacak. Türkiye’nin mevcut kontratlarının uzun vadeli, yüzde 80’lik ‘al ya da öde’ yükümlülüğü ve petrole endeksli olması, Türkiye’nin doğal gaz alım maliyetlerini artırırken, yarattığı bağımlılık nedeniyle elini de zayıflatıyor. Türkiye’nin rezerv keşifleri bu ülkelerle pazarlık görüşmelerine oturulması durumunda ülkenin pazarlık gücünü artıran ve kendisine daha uygun piyasa ve fiyat koşullarını elde etmesine imkan verecek.

Doğal gaz ticaret merkezi vizyonuna katkı verecek

Bölgenin en büyük doğal gaz pazarı ve en gelişmiş depolama, iletim ve LNG ithalat altyapısına sahip olan Türkiye uzun yıllardır bölgenin doğal gaz ticaret merkezi olma yolunda çalışmalarına devam etse de özellikle uzun vadeli kontratlar ve maliyet bazlı fiyatlamaya geçilememesi nedeniyle istediği ilerlemeyi sağlayamamıştı.

İstanbul’da kurulan ve bölgenin ilk enerji borsası olan Enerji Piyasaları İşletme A.Ş. (EPİAŞ) ile 2018 yılında doğal gaz piyasası açıldı ve bölgenin referans gaz fiyatının burada belirlenmesi amaçlandı.

Türkiye’nin kendi üreteceği gazın piyasaya sunulması ve burada özel sektörün önünün açılarak EPİAŞ üzerinden ticaretinin yapılabilmesi ve buna ek olarak boru hatları ve LNG ile ülkeye gelen gazın da yeni kontrat koşulları ile pazara sunulması durumunda, Türkiye bölgenin enerji ticaret merkezi olma yolunda önemli bir avantaj yakalayacak. Aynı zamanda ülke ekonomisi ve sektöre sağlanan katma değerin de artması sağlanacak.

İlk gaz üretimi için hedef 2023

Türkiye’nin Karadeniz’de keşfettiği gazın 2023 yılında iç piyasaya sunulacağı açıklandı.

Dünya üzerindeki benzer offshore saha geliştirme projeleri dikkate alındığında, bu tür sahaların test ve geliştirme süreçlerinin 6-8 yıllık bir döneme yayılabildiği görülmekle birlikte her projenin ve sahanın aynı olmadığı ve farklı özelliklere sahip olduğu göz ardı edilmemeli.

Karadeniz’deki keşfin devlet şirketi TPAO tarafından yapılması, sahanın geliştirme süreci ve nihai yatırım kararının yine TPAO tarafından alınacak olması, rezervin ekonomiye bir önce kazandırılması yönündeki güçlü irade ve devlet desteği yatırım süreçlerinin kısaltılması ve finansman maliyetlerinin düşürülmesi açısından önemli bir etken olacak.

Akçakoca açıklarında TPAO’nun 2007 yılında ilk gaz üretimine başladığı Akçakoca gaz sahası ve buradan çıkan gazın işlendiği TPAO Akçakoca Doğal Gaz İşleme Tesisleri, yeni keşfedilen Sakarya gaz sahasının yaklaşık 180-190 km güneyinde yer alıyor. Sakarya gaz sahasının geliştirilmesi sürecinde sahadan üretilecek gazın denizin altından inşa edilecek boru hattı ile TPAO Akçakoca Doğal Gaz İşleme Tesisleri’ne getirilmesi, yatırım süresi ve yatırım maliyetini düşüren önemli bir diğer etmen olacak. Tesisin halihazırda çalışır vaziyette olması ve BOTAŞ iletim hattına buradan gazın verilebilmesi önemli bir avantaj sağlarken, burada yapılacak ilave kapasite artış ihtiyacı ise çok kısa sürede daha az maliyetle yapılabilecek.

Türkiye’nin bu alandaki insan ve teknik bilgi birikimine ek olarak Türk şirketlerinin Azerbaycan ve yakın coğrafyalarda petrol ve gaz platformu üretiminin yanı sıra teknik bilgi ve beceri isteyen konularda yaptıkları başarılı çalışmalar, Sakarya gaz sahasının geliştirilme sürecinde yurtiçi imkan ve kabiliyetlerin kullanılarak süre ve maliyetin düşürülmesiyle 2023 hedefinin yakalanması için bir diğer önemli avantaj olarak görülebilir.

Akdeniz için kararlılık mesajı

Türkiye’nin denizlerinde yürüttüğü sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerine yönelik olarak özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs yönetimi tarafından oluşturulmak istenen “göstermelik çalışmalar” olduğu yönündeki kasıtlı algı da son keşifle birlikte ortadan kalktı.

Türkiye gerek Karadeniz gerekse Doğu Akdeniz’de kendi gemileri ve milli imkanları ile yürüttüğü sismik araştırma ve sondaj faaliyetlerini dünya standartlarında ve başarılı bir şekilde yürüttüğünü de son rezerv keşfi ile kanıtlayarak bu yöndeki kararlılığını gösterdi.

Türkiye, Karadeniz’deki faaliyetlerini 80’li yıllarda belirlenen kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) içinde gerçekleştiriyor. Montrö Antlaşması ile Karadeniz’de kurulan denge ve kıyıdaş ülkelerle deniz yetki alanlarının belirlenerek güvence altına alınması, Türkiye’nin bugün bölgede yürüttüğü faaliyetleri herhangi bir gerilim olmadan yapabilmesine imkan veriyor. Karadeniz’deki denge, iyi komşuluk ilişkileri ve iş birliği Doğu Akdeniz ülkeleri için de bir örnek teşkil etmeli ve Doğu Akdeniz gazının ancak Türkiye ile iş birliği halinde dünya piyasalarına en uygun koşullarla sunulabileceği gerçeğini bir kere daha hatırlatmalı.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 24 Ağustos 2020’de yayımlanmıştır.

Emin Emrah Danış
Emin Emrah Danış
Emin Emrah Danış - MOBEN Danışmanlık ve Araştırma Kurucusu ve Enerji Uzmanı Lisans ve yüksek lisansını ekonomi alanında yaptı. Enerji piyasaları, enerji politikaları ve jeopolitiği, doğal gaz & LNG piyasaları, yenilenebilir enerji, hidrojen ve elektrik piyasaları üzerine çalışmalar yürütmektedir.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x