Yüksek gıda fiyatları uzun bir süreden beri ülkenin gündeminden düşmüyor. Cumhurbaşkanından sokaktaki yurttaşa kadar herkes aynı soruyu soruyor. “Üreticide kilosu 1 lira olan ürün markette nasıl 6-7 liraya satılıyor?”
Bu soruya verilen yaygın cevap, üreticilerle tüketiciler arasındaki zincirin diğer halkalarının yani aracıların fiyatları arttırdığı yönünde. Ama gerçekten öyle mi, aracılar olmasa her şey ucuzlar mı?
Tarladan sofraya kadar olan süreçte epey aşama var: Üretim, hasat, işleme, boylama, paketleme, ambalaj, üretim bölgesinden tüketim bölgesine ürünün taşınması yani lojistik, piyasaya arzı, market, manav ve pazarlarda satışa sunulması.
Bütün bu aşamalarda neler yaşanıyor, fiyatlar hangi noktada artıyor sorusuna yanıt bulmak için belki de bir örnek üzerinden konuyu incelemekte fayda var, mesela fiyatı en çok tartışılan ürünlerden biri olan domatesin Antalya’da tarladan İstanbul’da markete kadar olan yolculuğunu.
Türkiye domates üretiminde 3. sırada
Türkiye domates üretiminde ilk üç ülke arasında. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’nün 2019 verilerine göre, dünyada yaklaşık 181 milyon ton domates üretiliyor. Çin 62.8 milyon ton ile ilk sırada, Hindistan 19 milyon tonla ikinci, Türkiye 12.8 milyon ton üretimle üçüncü sırada. Amerika Birleşik Devletleri ise 10.9 milyon ton ile dördüncü.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ise, 2020 yılında Türkiye’nin domates üretimi 13.2 milyon ton. Bu, Türkiye’de en fazla üretilen sebze aynı zamanda. Toplam sebze üretiminin yüzde 42’sini domates oluşturuyor. Domatesin ortalama yüzde 65-70’i sofralık tüketiliyor. Geri kalanı sanayi tipi üretim olarak salça, kurutulmuş olarak değerlendiriliyor.
Bu verilere bakıldığında Türkiye’nin domates üretiminde miktar açısından önemli bir sorunu yok. Ülkenin ihtiyacı karşılandığı gibi, ihracat da yapılıyor. Akdeniz Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği verilerine göre, 2020 yılında 522 bin 695 ton sofralık domates ihracatı yapıldı. Karşılığında 313 milyon dolar döviz girdisi sağlandı. Ayrıca salça ihracatı ve son yıllarda hızla gelişen kurutulmuş domates ihracatı da ön plana çıkıyor.
Bolluğa rağmen domates neden ucuz değil?
Ayrıca domates, açık alanda ve serada olmak üzere yılın hemen her dönemi yetiştiriliyor, yani yokluğundan ya da azlığından söz etmek mümkün değil. Teorik olarak, bol bulunan bir ürünün de ucuz olması gerekir ama durum hiç de öyle değil. Peki neden?
Öncelikle domateste çok fazla çeşit olduğunu belirtmek gerekiyor. Fiyat karşılaştırması yapılırken de buna dikkat edilmeli. Standart, salkım, çeri, kokteyl, pembe, köy domatesi gibi çeşitler piyasaya arz ediliyor. Her birinin de fiyatı farklı. Standart domates genellikle fiyatı en ucuz olanıdır. Pembe veya çeri domates ise fiyatı en yüksek olan çeşitler arasında. Yani üreticideki standart domatesin fiyatını marketteki salkım domates fiyatı ile karşılaştırmamak gerekiyor.
Üretim için gerekli girdiler
Bu dönemde sera üretimi olduğu için seradan sofraya domatesin yolculuğuna bakalım. Çiftçi domatesi ya kendisine ait ya da kiraladığı serada üretir. Üretim yapabilmesi için sera malzemelerine, fide, gübre, ilaç gibi girdilere ve finansmana ihtiyaç var.
Çiftçi üretim için gerekli olan girdileri ekonomik durumu iyiyse kendisi alabilir. Fakat, çiftçiler serada üretim için girdileri, sebze ve meyve satışına aracılık eden hal komisyoncusundan alır. Ürettiği domatesi de komisyoncuya vererek satılmasını sağlar. Öyle bir sistem kurulmuş ki, sözünü ettiğimiz bu sebepler yüzünden özellikle küçük üreticiler, komisyoncular olmasa, üretim yapamayacak durumdalar.
Domates üretimi serada yapılacaksa öncelikle seraya yani üretim alanına ihtiyaç var. Üreticinin kendi serası da olsa, kiralık da olsa seranın üstünün kapatılması için sera örtüsü (naylon) kullanılıyor. Toprağın hazırlanması, işlenmesi, fidenin önceden sipariş verilerek yetiştirilmesi ve zamanı geldiğinde fidelerin dikilmesi, seranın ısıtılması (katı yakıt veya uygunsa jeotermalle ısıtılması), elektrik, enerji gideri, hayvan gübresi, ürün hasadında ve taşınmasında kullanılacak kasalar, ürünü sebze haline taşıma gideri, ürün sigortası gibi birçok gider kalemi var. Hasat sırasında oluşan fire ve kayıpları da hesaba katmak gerekiyor tabii. En önemlisi, üretim için gerekli olan finansman ve maliyeti. Kredi kullanıldıysa veya borç alındıysa bunun da maliyeti var. Serada, hasatta, taşımada çalıştırılan işçilerin emeği, işçilik maliyetleri de söz konusu.
Üretici bütün bu maliyetleri seradan elde ettiği dekar (1000 m²) başına 15-20 ton domatesten çıkarmak ve üstüne de kendi yaşamını ve üretimi sürdürmek için gerekli parayı kazanmak zorunda.
Domatesin yolculuğu
Çiftçi, hal komisyoncusundan aldığı girdiler ve finansman desteği ile ürettiği domatesi üretim bölgesindeki sebze meyve haline götürerek komisyoncuya teslim eder.
Komisyoncu, çiftçiden aldığı domatesi yasal olarak kendisine verilen yüzde 8 komisyon bedelini, yüzde 2 stopaj, yüzde 1 katma değer vergisi ve yüzde 1 oranında Hal Rüsumu ödeyerek domatesi tüccara, perakendeciye, market zincirlerine, ihracatçıya, tüketim bölgelerindeki hal komisyoncularına, daha geniş tanımıyla alıcıya satar.
Domatesi hal komisyoncusundan alan tüccar, ihracatçı, perakendeci veya tüketim bölgesindeki komisyoncu yani alıcı bu domatesi işletmesine götürür. Kalitesine, boyuna göre ayırarak istenilen ambalaja koyar. Bunun için işletme giderlerini hesaplayarak ve üzerine kendi kârını koyarak tüketim bölgesine gönderir.
Üreticinin elinden çıktıktan sonra yüzde 8 hal komisyoncusunun bedeli, rüsum ve vergilerle en az yüzde 12 civarında fiyat artar. Ürünü alan ve işleyen, boylamasını yapan, paketleyen kendi işletme giderlerini ve kârını eklediği için fiyat en az yüzde 40-50 oranında artar. Domates İstanbul veya diğer tüketim bölgelerine gönderilirken taşıma, lojistik bedeli ödenir. Paralı köprüden geçtiği için köprü parası bile fiyata yansıtılır. İşlenirken veya taşınırken bozulmalar olur. Kayıp ve fire oranı yüzde 25-30 civarında kabul edilir. Bu kayıplar da fiyat olarak kalan ürüne yansıtılır.
Antalya’da üreticiden kilosu 2 liraya alınan domates halden çıkıp İstanbul’a gidinceye kadar fiyat yaklaşık yüzde 70-80 oranında artar. Tüketim bölgesindeki sebze meyve haline girince tekrar komisyon bedeli, vergiler üzerine eklenir. Domatesin fiyatı üreticiden 2 liradan alındıysa en az 4 lira olur.
Tüketim bölgesindeki sebze meyve halinden son tüketiciye sunulmak üzere market, pazar veya manavlara satılır. Herkes kendisi gidip halden ürün almaz, orada da bir aracı ve onun da giderleri ve kârı fiyata eklenir.
Son satıcı olarak market, manav ve pazarcının da işletme giderleri, fire ve kayıpları, ödediği vergiler, çalışanların emeği, sigortası vs. en az yüzde 25-30 daha fiyat artışı olarak ürüne yansır. Onların kârları da eklenince fiyat bir kat daha artmış olur.
Böylece, Antalya’da üreticiden kilosu 2 lira olan domatesin fiyatı tüketiciye 6-7 liraya satılır.
Fiyat artışında marketlerin rolü
Yaş meyve ve sebzede fiyatı, büyük ölçüde bugün köylere kadar giren market zincirleri belirliyor. 2012 yılında kabul edilen Hal Yasası ile marketlere doğrudan üreticiden ürün alma istisnası getirildi. Yani üreticiden aldığı ürünü doğrudan tezgâha, rafa koyabiliyor. Dolayısıyla daha ucuza satması gerekirken daha pahalıya satıyor. Pazar ve manav esnafı da marketteki fiyatı baz alarak fiyat belirliyor.
Fiyatlar ürün hasat dönemi, miktarı, yurtiçi ve yurtdışı talep durumuna göre değişim gösterir. Yaz aylarında tarla üretimi ülkenin her yerinde yaygınlaşınca fiyat düşer; kış aylarında üretim sadece seralarda olduğu için ürün azalır, fiyat artar.
Aracıları kaldırırsak, fiyat düşer görüşüne gelince; mevcut sistemde hangi aracıları kaldıracaksınız? Antalya’daki komisyoncuyu kaldırsanız çiftçi üretim yapamaz. Tüccarı kaldırsanız domatesi üretim bölgesine ulaştıramazsınız. İstanbul’daki komisyoncuyu kaldırsanız kentteki ürün dağıtımını kime yaptıracaksınız? Pazarcıyı, manavı kaldırsanız ürünü kim satacak?
Meyve sebze fiyatı nasıl düşer?
- Öncelikle meyve ve sebze üretiminden ticaretine, ihracatından tüketimine bakış açısının silbaştan değiştirilmesi gerekiyor.
- Üretici, komisyoncu, aracı, tüccar, sanayici, ihracatçı, market, manav, pazarcı tanımı yapılmalı. Bir kişi hem üretici hem komisyoncu hem tüccar hem sanayici hem de son satıcı olabilir mi? Olursa fiyatı kontrol etmeniz mümkün olur mu?
- Tanımlamalar yapıldıktan sonra buna uygun fiziki altyapının oluşturulması gerekir. Çiftçiden başlamak üzere zincirin her halkası tek tek ele alınarak yaşanan sorunlar, aksaklıklar giderilmeli. Bu zincir ancak o zaman güçlü ve işleyebilir bir konuma gelir.
- Çiftçinin örgütlenmesi sağlanmalı. Çiftçi üretim yapabilmek için ihtiyaç duyduğu girdileri, finansmanı hal komisyoncusundan alıyor. Bu nedenle ürettiği üründe söz sahibi olamıyor. Komisyoncu olmasa çiftçi üretim yapamayacak. O zaman ciddi bir sorun var demektir. Çözüm, üreticinin komisyoncuya bağımlı olmadan üretim yapabilmesidir. Bunun için üreticiyi güçlü kılacak bir örgütlenmeye ihtiyaç var. Avrupa örneğinde olduğu gibi bu kooperatif olabilir. Çiftçinin ihtiyaç duyduğu girdi ve finansman kooperatif aracılığıyla sağlanmalı ve ürünün pazarlanmasını da kooperatif yapmalı. Yaş meyve ve sebze alacakların muhatabı tek tek çiftçiler değil, onların örgütü, kooperatif olmalı.
- Her üretici ürünü kalitesine göre sınıflandıramaz, kooperatifin sahip olacağı işleme tesisinde üreticinin ürünü sınıflandırılarak, paketlenerek satışa sunulmalı. O zaman fiyatın belirlenmesinde üretici söz sahibi olur. Ürünü değerinde satan çiftçi para kazanır ve üretimi sürdürülebilir olur.
- Meyve ve sebze ticaretini düzenleyen Hal Yasası’nda köklü değişiklikler yapılmalı. Mevcut uygulamada marketlere doğrudan ürün alma istisnası tanınıyor. Çok uygulanmasa da üreticiye pazar yerlerinde satış hakkı var. Böyle olunca en iyimser tahminle bugün toplam üretimin sadece yarısı kayıt sistemine giriyor. Üretimin yarısı kayıt dışı olan bir üründe fiyat kontrolü sağlanamıyor. Etkin bir kayıt sistemi olmalı.
- Fiyatın hallerde oluşması sağlanmalı. Bugünkü uygulamada fiyat hallerde değil, halleri by-pass eden market zincirleri tarafından belirleniyor. Üstelik bu market zincirleri yeterince denetlenmiyor. Dolayısıyla fiyat kontrol edilemiyor. Üreticide ucuza alınan ürün, tüketiciye pahalıya satılıyor.
- Kayıp ve fire oranını azaltacak çalışmalar yapılmalı. Böylece yaklaşık 51 milyon ton olan toplam yaş meyve ve sebze üretimindeki yüzde 25 kayıp-fire oranı büyük ölçüde azalır. Ürün değer kazanır. Kayıplar önlendiği oranda fiyat düşüşü sağlanabilir.
- Sebze ve meyve ticaretinde yerel yönetimler, belediyeler, özellikle de Tarım ve Orman Bakanlığı daha etkin rol üstlenmeli.
Özetle, yerine bir şey koymadan aracıları kaldırmak, market veya depoları denetleyerek ceza kesmek, tanzim satışlar kurmak, Gıda Komitesi oluşturmak, Erken Uyarı Sistemi getirmek, fiyatı artan ürünü ithal etmek ve daha birçok önlem sıralanabilir. Her birisi başlı başına bir önlemdir. Fakat tek başına gıda fiyatlarını düşürmeye yetmez. Tarladan sofraya kadar olan sürecin her aşaması iyi yönetilmeli.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 16 Şubat 2021’de yayımlanmıştır.