Afet döneminde iletişim nasıl olmalı?

Afet dönemlerinde iletişim nasıl olmalı? Hasarın en aza indirgenmesinde oynadığı anahtar rol ne? Afet iletişimi nasıl koordine edilmeli? Prof. Dr. İnci Çınarlı yazdı.

Hepimizin yüreğini derinden yaralayan, zaman zaman çaresiz hissettiren ve bazı durumlara da isyan ettiren günleri yaşıyoruz. Türkiye’mizin başı sağ olsun; 10 ilimizi etkileyen iki büyük depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılara acil şifalar diliyorum.

Aşağıdaki yazıyı ‘afet’, ‘kriz’ ve ‘risk’ kavramlarıyla ilgili kafa karışıklığımıza bir nebze de olsa ışık tutabilmek, ardından da afet, kriz ve risk yönetimi dâhilinde iletişimin rolünün ne olması gerektiğini ortaya koyabilmek amacıyla kaleme aldım.

Öncelikle iletişimin, o hani iletişim alanı dışındaki uzmanların medyada boy gösterip kendi uzmanlık alanları ile kıyasladıklarında “basit” gördükleri ve sıklıkla hakkında ahkâm kestikleri “iletişim”in bir disiplin olduğu, farklı uzmanlık alanlarına ayrıldığı (örn. sağlık iletişimi, kriz iletişimi gibi) ve yıllardır süregelen ampirik araştırmalar sonucunda üst üste konulan önemli bir bilgi birikimine sahip olduğu artık idrak edilmeli.

İletişimin, özellikle de doğru yürütülen iletişim sürecinin, deprem sonrası gibi dakikaların bile önemli olduğu anlardaki krizlerde koordinasyonun ve toplumsal psikolojinin yönetilmesinde, paniğe ve korkuya engel olmada hayati bir öneme sahip olduğunun altını çizmek gerekiyor.

Gelelim afet, kriz ve risk kavramlarının kesişim noktalarına ve farklılıklarına. Afet ve Acil Durum Başkanlığı (AFAD) tarafından afet şu şekilde tanımlanıyor:

“Toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan, etkilenen toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olay. Afet bir olayın kendisi değil, doğurduğu sonuçtur.” (Açıklamalı Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü)

Afet, kriz, risk

Afetler, kurbanların ortaya çıktığı geniş ölçekli durumlardır ve zayıflıkların yüzeye çıkmasına neden olurlar. Afetler farklı kurumların koordinasyonuna ihtiyaç gösterir ve en başta devlet tarafından yönetilmelidir. Afetlere yetersiz tepki verilir, kurbanlara gerekli ilgi gösterilmezse, kamunun güvenliğine ve mülkiyete tehdit varsa kriz haline gelir.

Kriz ise düzgün olmayan, reform gerektiren, istikrarsız bir durumdur ve yaşamsal bir dönüm noktasını ifade eder. Krizler paydaşların güçlü beklentilerini ihlâl eder, yüksek öncelikli amaçlara ulaşmayı da tehdit altında bırakır (Coombs, 2010). Öte yandan kriz ve afet kavramlarını birbirinden kesin çizgilerle ayırmanın zor olduğunu da belirtmek gerekir.

Risk ise “insanın gerçekleştirdiği eylemlerin ya da olayların sonuçlarının insanın değer atfettiği şeyleri etkileyebilmesi olasılığı” olarak tanımlanabilir (Renn, 1998). Riskler geleceğe yönelimli iken, kriz şimdiyi kapsar.

İletişim neden yaşamsal bir bileşen?

Afetlerin, krizlerin ve risklerin yönetimlerini ele aldığımızda ortak noktanın “en az hasar” amacıyla hareket edilmesi olduğunu görürüz. Başta insan unsuru olmak üzere maddi kayıp/hasarın en aza indirgenme amacı söz konusudur.

Kriz yönetiminin kökeninde acil durum ve afet yönetimleri vardır. Risk yönetimi ise proaktif bir kriz yönetimi olarak tanımlanabilir. Riski yönetmek, genellikle krizleri yönetmekten çok daha az maliyetlidir.

Afet, kriz ve risk yönetiminin en yaşamsal bileşeni ise hiç şüphesiz ki iletişimdir.

İletişim, hasarın en aza indirgenmesinde anahtar rol oynar. Kriz iletişimi ve afet iletişiminin ortak yanları, benzerlikleri varsa da aynı yapıya sahip değildirler. Her ikisi de halkın güvenliği üzerine yoğunlaşan öncül bir tepkiye ihtiyaç gösterir. Bu tepki bilgilendirici ve düzeltici enformasyon içermelidir.

Afet iletişimi de kriz iletişimi de paydaşların fiziksel ve psikolojik olarak stresli olaylarla başa çıkabilmelerine yardım etme ihtiyacını paylaşırlar. Ancak afetlere pek çok kurum tarafından tepki verilmesi ihtiyacı ve krizlerin sosyal meşruluk ve dolayısıyla da itibar endişesi aralarındaki önemli farktır.

Afet iletişimi koordine edilirken, bireyler ve özel sektör de devletle koordineli bir şekilde tepkilerinin yönetilmesine destek olabilir.

Kriz iletişimini risk iletişiminden ayırmamız gerekir. “Bir krizin iletişim talebi belirsizliği düzenlemek, krize tepki vermek, krizi çözümlemek ve ondan ders almak” olarak açıklanabilir. Kriz iletişiminde iletişimi gerçekleştiren krizin hasar verdiği taraf olup, mesajın amacı ise paydaşları bilgilendirmek ya da ikna etmektir. Risk iletişimi ise “karar vericiler ya da uzmanlar ile hedef kitleler/paydaşlar arasında riskin varlığı, çeşidi, biçimi, ciddiyeti ya da risk olarak kabul edilebilirliği hakkındaki iki yönlü iletişim süreci” olarak tanımlanabilir (Plough ve Krimsky, 1987) Öte yandan krize tepki verme aşamasında da- tıpkı yaşadığımız depremler sonrasında olması gerektiği gibi- risk iletişimine ihtiyaç duyulabilir.

Güven olmazsa sağlıklı iletişim olmaz

6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız iki depremin sonrasında kurum ve kuruluşların iletişim faaliyetlerini gözlemlerken gerek afet gerekse de kriz ve risk iletişiminde enformasyon elde etme hakkının ana öge olduğunun unutulduğu durumlara şahit oluyoruz.

Deprem gibi bir afetin ertesinde insan hakkı temelli yaklaşımın toplumdaki ayrımcı uygulamaların ve adil olmayan güç ilişkilerinin varlığının farkında olmayı gerektirdiğini unutmamamız gerekir. Bu yaklaşım dâhilinde en hassas grupların acil olarak belirlenmesi sağlanarak, risklerin (sağlık ve güvenlik başta olmak üzere) erkenden tespiti gerçekleştirilmeli ve bu doğrultuda ‘hedef odaklı risk iletişimi’ uygulanmalıdır.

Şu an içinde bulunduğumuz dönemde ve gelecekteki deprem risklerini göz önünde bulundurduğumuzda risk iletişiminde “Sosyal Güven Yaklaşımı”nı da hatırlamakta fayda var. Bu yaklaşıma göre bir kurum ya da kuruluşun riski yönetirken gözettiği değerlerinin benim sahip olduğum değerler ile aynı olması halinde onlara riski uygun şekilde yönetmeleri konusunda güvenirim (Cvetkovich ve Winter, 2001).

Güven ne kadar yüksek olursa risk beklentisi de o oranda düşecek ve yarar beklentisi de o denli yüksek olacaktır. Kendimizi risk altında algıladığımızda sadece güvenilir olarak algıladığımız kaynaklardan gelen mesajları anlar ve bu mesajlara göre uygulamaya geçeriz. Yani mesajı ne kadar dikkatle paketlerseniz paketleyin, eğer ilk başta güven sağlanamadıysa risk iletişimi hedefine ulaşamaz (Covello ve Sandman, 2011). Dolayısıyla, deprem konusunda risk iletişimi mesajlarını tasarlayacak olanların bu yaklaşımı göz önünde bulundurması yerinde olacaktır.

Kutuplaştırıcı söylem çok zarar verici

Afet, kriz ve risk iletişiminde en fazla zarar verici söylemin kutuplaştırıcı söylem olduğunun da altını çizmek gerekiyor.

Seçim arifesindeki Cumhur ve Millet ittifaklarının propaganda söylemleri afet ve kriz dönemlerinde aynı minvalde devam etmemeli, bu söylemler yerini sosyal dayanışmayı güçlendirmeye, afetzedelere kulak vermeye, eksik-hata varsa bunu şeffaf olarak ortaya koyabilmeye, kamunun güvenliğini ve sağlığını her şeyden üstün tutmaya yönelik “karşılığı olan” söylemlere bırakmalıdır.

Medyanın asıl görevi ne olmalı?

Yaşanan can ve mal kayıplarında sorumluluğu olanların cezalandırılmalarının lafta kalmadığının, bina denetimlerinin layıkıyla yapılmasının, deprem sonrasında nakdi ve ayni yardımların yerine ulaştığının takibinde ise medyaya önemli görev düşüyor.

Medya, dördüncü kuvvet olma vasfını “hatırlamalı”; afet, kriz ve risk iletişimlerindeki kamuyu bilgilendirme işlevini yerine getirirken “varlık sebebine” uygun davranmalıdır.

Bu hassas dönemde habercilik; başkalarının acılarının davetsiz misafiri olmadan, ama seslerini duyurmak isteyenlere de kulak tıkamadan, hassasiyetle, empati kurmaya çalışılarak yapılmadır. Sivil toplum kuruluşları ise bu dönemdeki iletişim faaliyetlerinde şeffaf; afet ve kriz yönetimi ile koordinasyonu elden bırakmadan hareket etmelidir.

Evet, biz akademisyenler derslerde olması gerekeni, ideal olanı anlatıyoruz, yeri geldiğinde de eleştiriyoruz, ama ilgili paydaşlarda vicdan ve sorumluluk anlayışı yoksa bunun yerinin nasıl doldurulması gerektiğine dair bir cevabımız yok…

Yararlanılan Kaynaklar:

AFAD Açıklamalı Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü, https://www.afad.gov.tr/aciklamali-afet-yonetimi-terimleri-sozlugu (Erişim 07.02.2023).

COOMBS, T. W. ve HOLLADAY, S. J. (Eds.) (2010). The Handbook of Crisis Communication, MA: Blackwell Publishing, 2010.

COVELLO, V. T. ve SANDMAN, P. (2001). “Risk communication: Evolution and Revolution”, İçinde A. WOLBARST (Ed.). Solution to an Environment Peril (ss.164-178), Baltimore, MD: John Hopkins University Press.

CVETKOVICH, G. ve WINTER, P. (2001). “Social Trust and the management of risks to threatened and endangered species”. Annual Meeting of the Society for Risk Analysis’da sunulmuş bildiri, Seattle, Washington, 2-5 Aralık.

FRANDSEN, F. ve JOHANSEN, W. (Eds.). (2020). Crisis Communication, Boston: De Gruyer/Mouton.

PLOUGH, A. ve KRIMSKY, S. (1987). “The emergence of risk communication studies: Social and political context”. Science, Technology and Human Values, 12(3-4): 4-10.

RENN, O. (1998). “Three decades of risk research: accomplishments and new challenges”. Journal of Risk Research, 1(1): 49-71.

ULMER, R. R., SELLNOW, T. L. ve SEEGER, M. W. (2011). Effective Crisis Communication: Moving from Crisis to Opportunity, 2. Baskı, CA: Sage.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Şubat 2023’te yayımlanmıştır.

İnci Çınarlı
İnci Çınarlı
Prof. Dr. İnci Çınarlı – Prof. Çınarlı 1968 yılında İstanbul’da doğdu. 1987 yılında Galatasaray Lisesi’nden mezun olan Çınarlı, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde tamamladı. Prof.Dr. Çınarlı, aynı Üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı Halkla İlişkiler ve Tanıtım Yüksek Lisans Programı’nı tamamladı ve ardından 2004 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Bilimleri Anabilim Dalı Halkla İlişkiler Bilim Dalından doktor unvanını aldı. 2004 yılında Doçent ve 2017 yılında da Profesör unvanını alan Çınarlı, lisans ve yüksek lisans düzeyinde "stratejik iletişim", "sağlık iletişimi", "kriz ve risk iletişimi yönetimi", "halkla ilişkiler kuramları ve modelleri" ile doktora düzeyinde "korku kültürü, risk toplumu ve medya" konularında dersler veriyor. Çınarlı’nın çalışma alanları ile ilgili uluslararası ve ulusal çapta yayınlanmış çeşitli kitapları, kitap bölümleri, ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış makaleleri ve konferans tebliğleri bulunuyor. Prof. Dr. İnci Çınarlı, 1994 yılından bu yana görev yapmakta olduğu Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne 2017-2021 yılları arasında Dekanlık görevinde bulundu. Çınarlı, halen GSÜ İletişim Fakültesi'nde Halkla İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Afet döneminde iletişim nasıl olmalı?

Afet dönemlerinde iletişim nasıl olmalı? Hasarın en aza indirgenmesinde oynadığı anahtar rol ne? Afet iletişimi nasıl koordine edilmeli? Prof. Dr. İnci Çınarlı yazdı.

Hepimizin yüreğini derinden yaralayan, zaman zaman çaresiz hissettiren ve bazı durumlara da isyan ettiren günleri yaşıyoruz. Türkiye’mizin başı sağ olsun; 10 ilimizi etkileyen iki büyük depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılara acil şifalar diliyorum.

Aşağıdaki yazıyı ‘afet’, ‘kriz’ ve ‘risk’ kavramlarıyla ilgili kafa karışıklığımıza bir nebze de olsa ışık tutabilmek, ardından da afet, kriz ve risk yönetimi dâhilinde iletişimin rolünün ne olması gerektiğini ortaya koyabilmek amacıyla kaleme aldım.

Öncelikle iletişimin, o hani iletişim alanı dışındaki uzmanların medyada boy gösterip kendi uzmanlık alanları ile kıyasladıklarında “basit” gördükleri ve sıklıkla hakkında ahkâm kestikleri “iletişim”in bir disiplin olduğu, farklı uzmanlık alanlarına ayrıldığı (örn. sağlık iletişimi, kriz iletişimi gibi) ve yıllardır süregelen ampirik araştırmalar sonucunda üst üste konulan önemli bir bilgi birikimine sahip olduğu artık idrak edilmeli.

İletişimin, özellikle de doğru yürütülen iletişim sürecinin, deprem sonrası gibi dakikaların bile önemli olduğu anlardaki krizlerde koordinasyonun ve toplumsal psikolojinin yönetilmesinde, paniğe ve korkuya engel olmada hayati bir öneme sahip olduğunun altını çizmek gerekiyor.

Gelelim afet, kriz ve risk kavramlarının kesişim noktalarına ve farklılıklarına. Afet ve Acil Durum Başkanlığı (AFAD) tarafından afet şu şekilde tanımlanıyor:

“Toplumun tamamı veya belli kesimleri için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal hayatı ve insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan, etkilenen toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olay. Afet bir olayın kendisi değil, doğurduğu sonuçtur.” (Açıklamalı Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü)

Afet, kriz, risk

Afetler, kurbanların ortaya çıktığı geniş ölçekli durumlardır ve zayıflıkların yüzeye çıkmasına neden olurlar. Afetler farklı kurumların koordinasyonuna ihtiyaç gösterir ve en başta devlet tarafından yönetilmelidir. Afetlere yetersiz tepki verilir, kurbanlara gerekli ilgi gösterilmezse, kamunun güvenliğine ve mülkiyete tehdit varsa kriz haline gelir.

Kriz ise düzgün olmayan, reform gerektiren, istikrarsız bir durumdur ve yaşamsal bir dönüm noktasını ifade eder. Krizler paydaşların güçlü beklentilerini ihlâl eder, yüksek öncelikli amaçlara ulaşmayı da tehdit altında bırakır (Coombs, 2010). Öte yandan kriz ve afet kavramlarını birbirinden kesin çizgilerle ayırmanın zor olduğunu da belirtmek gerekir.

Risk ise “insanın gerçekleştirdiği eylemlerin ya da olayların sonuçlarının insanın değer atfettiği şeyleri etkileyebilmesi olasılığı” olarak tanımlanabilir (Renn, 1998). Riskler geleceğe yönelimli iken, kriz şimdiyi kapsar.

İletişim neden yaşamsal bir bileşen?

Afetlerin, krizlerin ve risklerin yönetimlerini ele aldığımızda ortak noktanın “en az hasar” amacıyla hareket edilmesi olduğunu görürüz. Başta insan unsuru olmak üzere maddi kayıp/hasarın en aza indirgenme amacı söz konusudur.

Kriz yönetiminin kökeninde acil durum ve afet yönetimleri vardır. Risk yönetimi ise proaktif bir kriz yönetimi olarak tanımlanabilir. Riski yönetmek, genellikle krizleri yönetmekten çok daha az maliyetlidir.

Afet, kriz ve risk yönetiminin en yaşamsal bileşeni ise hiç şüphesiz ki iletişimdir.

İletişim, hasarın en aza indirgenmesinde anahtar rol oynar. Kriz iletişimi ve afet iletişiminin ortak yanları, benzerlikleri varsa da aynı yapıya sahip değildirler. Her ikisi de halkın güvenliği üzerine yoğunlaşan öncül bir tepkiye ihtiyaç gösterir. Bu tepki bilgilendirici ve düzeltici enformasyon içermelidir.

Afet iletişimi de kriz iletişimi de paydaşların fiziksel ve psikolojik olarak stresli olaylarla başa çıkabilmelerine yardım etme ihtiyacını paylaşırlar. Ancak afetlere pek çok kurum tarafından tepki verilmesi ihtiyacı ve krizlerin sosyal meşruluk ve dolayısıyla da itibar endişesi aralarındaki önemli farktır.

Afet iletişimi koordine edilirken, bireyler ve özel sektör de devletle koordineli bir şekilde tepkilerinin yönetilmesine destek olabilir.

Kriz iletişimini risk iletişiminden ayırmamız gerekir. “Bir krizin iletişim talebi belirsizliği düzenlemek, krize tepki vermek, krizi çözümlemek ve ondan ders almak” olarak açıklanabilir. Kriz iletişiminde iletişimi gerçekleştiren krizin hasar verdiği taraf olup, mesajın amacı ise paydaşları bilgilendirmek ya da ikna etmektir. Risk iletişimi ise “karar vericiler ya da uzmanlar ile hedef kitleler/paydaşlar arasında riskin varlığı, çeşidi, biçimi, ciddiyeti ya da risk olarak kabul edilebilirliği hakkındaki iki yönlü iletişim süreci” olarak tanımlanabilir (Plough ve Krimsky, 1987) Öte yandan krize tepki verme aşamasında da- tıpkı yaşadığımız depremler sonrasında olması gerektiği gibi- risk iletişimine ihtiyaç duyulabilir.

Güven olmazsa sağlıklı iletişim olmaz

6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız iki depremin sonrasında kurum ve kuruluşların iletişim faaliyetlerini gözlemlerken gerek afet gerekse de kriz ve risk iletişiminde enformasyon elde etme hakkının ana öge olduğunun unutulduğu durumlara şahit oluyoruz.

Deprem gibi bir afetin ertesinde insan hakkı temelli yaklaşımın toplumdaki ayrımcı uygulamaların ve adil olmayan güç ilişkilerinin varlığının farkında olmayı gerektirdiğini unutmamamız gerekir. Bu yaklaşım dâhilinde en hassas grupların acil olarak belirlenmesi sağlanarak, risklerin (sağlık ve güvenlik başta olmak üzere) erkenden tespiti gerçekleştirilmeli ve bu doğrultuda ‘hedef odaklı risk iletişimi’ uygulanmalıdır.

Şu an içinde bulunduğumuz dönemde ve gelecekteki deprem risklerini göz önünde bulundurduğumuzda risk iletişiminde “Sosyal Güven Yaklaşımı”nı da hatırlamakta fayda var. Bu yaklaşıma göre bir kurum ya da kuruluşun riski yönetirken gözettiği değerlerinin benim sahip olduğum değerler ile aynı olması halinde onlara riski uygun şekilde yönetmeleri konusunda güvenirim (Cvetkovich ve Winter, 2001).

Güven ne kadar yüksek olursa risk beklentisi de o oranda düşecek ve yarar beklentisi de o denli yüksek olacaktır. Kendimizi risk altında algıladığımızda sadece güvenilir olarak algıladığımız kaynaklardan gelen mesajları anlar ve bu mesajlara göre uygulamaya geçeriz. Yani mesajı ne kadar dikkatle paketlerseniz paketleyin, eğer ilk başta güven sağlanamadıysa risk iletişimi hedefine ulaşamaz (Covello ve Sandman, 2011). Dolayısıyla, deprem konusunda risk iletişimi mesajlarını tasarlayacak olanların bu yaklaşımı göz önünde bulundurması yerinde olacaktır.

Kutuplaştırıcı söylem çok zarar verici

Afet, kriz ve risk iletişiminde en fazla zarar verici söylemin kutuplaştırıcı söylem olduğunun da altını çizmek gerekiyor.

Seçim arifesindeki Cumhur ve Millet ittifaklarının propaganda söylemleri afet ve kriz dönemlerinde aynı minvalde devam etmemeli, bu söylemler yerini sosyal dayanışmayı güçlendirmeye, afetzedelere kulak vermeye, eksik-hata varsa bunu şeffaf olarak ortaya koyabilmeye, kamunun güvenliğini ve sağlığını her şeyden üstün tutmaya yönelik “karşılığı olan” söylemlere bırakmalıdır.

Medyanın asıl görevi ne olmalı?

Yaşanan can ve mal kayıplarında sorumluluğu olanların cezalandırılmalarının lafta kalmadığının, bina denetimlerinin layıkıyla yapılmasının, deprem sonrasında nakdi ve ayni yardımların yerine ulaştığının takibinde ise medyaya önemli görev düşüyor.

Medya, dördüncü kuvvet olma vasfını “hatırlamalı”; afet, kriz ve risk iletişimlerindeki kamuyu bilgilendirme işlevini yerine getirirken “varlık sebebine” uygun davranmalıdır.

Bu hassas dönemde habercilik; başkalarının acılarının davetsiz misafiri olmadan, ama seslerini duyurmak isteyenlere de kulak tıkamadan, hassasiyetle, empati kurmaya çalışılarak yapılmadır. Sivil toplum kuruluşları ise bu dönemdeki iletişim faaliyetlerinde şeffaf; afet ve kriz yönetimi ile koordinasyonu elden bırakmadan hareket etmelidir.

Evet, biz akademisyenler derslerde olması gerekeni, ideal olanı anlatıyoruz, yeri geldiğinde de eleştiriyoruz, ama ilgili paydaşlarda vicdan ve sorumluluk anlayışı yoksa bunun yerinin nasıl doldurulması gerektiğine dair bir cevabımız yok…

Yararlanılan Kaynaklar:

AFAD Açıklamalı Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü, https://www.afad.gov.tr/aciklamali-afet-yonetimi-terimleri-sozlugu (Erişim 07.02.2023).

COOMBS, T. W. ve HOLLADAY, S. J. (Eds.) (2010). The Handbook of Crisis Communication, MA: Blackwell Publishing, 2010.

COVELLO, V. T. ve SANDMAN, P. (2001). “Risk communication: Evolution and Revolution”, İçinde A. WOLBARST (Ed.). Solution to an Environment Peril (ss.164-178), Baltimore, MD: John Hopkins University Press.

CVETKOVICH, G. ve WINTER, P. (2001). “Social Trust and the management of risks to threatened and endangered species”. Annual Meeting of the Society for Risk Analysis’da sunulmuş bildiri, Seattle, Washington, 2-5 Aralık.

FRANDSEN, F. ve JOHANSEN, W. (Eds.). (2020). Crisis Communication, Boston: De Gruyer/Mouton.

PLOUGH, A. ve KRIMSKY, S. (1987). “The emergence of risk communication studies: Social and political context”. Science, Technology and Human Values, 12(3-4): 4-10.

RENN, O. (1998). “Three decades of risk research: accomplishments and new challenges”. Journal of Risk Research, 1(1): 49-71.

ULMER, R. R., SELLNOW, T. L. ve SEEGER, M. W. (2011). Effective Crisis Communication: Moving from Crisis to Opportunity, 2. Baskı, CA: Sage.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 10 Şubat 2023’te yayımlanmıştır.

İnci Çınarlı
İnci Çınarlı
Prof. Dr. İnci Çınarlı – Prof. Çınarlı 1968 yılında İstanbul’da doğdu. 1987 yılında Galatasaray Lisesi’nden mezun olan Çınarlı, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde tamamladı. Prof.Dr. Çınarlı, aynı Üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı Halkla İlişkiler ve Tanıtım Yüksek Lisans Programı’nı tamamladı ve ardından 2004 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Bilimleri Anabilim Dalı Halkla İlişkiler Bilim Dalından doktor unvanını aldı. 2004 yılında Doçent ve 2017 yılında da Profesör unvanını alan Çınarlı, lisans ve yüksek lisans düzeyinde "stratejik iletişim", "sağlık iletişimi", "kriz ve risk iletişimi yönetimi", "halkla ilişkiler kuramları ve modelleri" ile doktora düzeyinde "korku kültürü, risk toplumu ve medya" konularında dersler veriyor. Çınarlı’nın çalışma alanları ile ilgili uluslararası ve ulusal çapta yayınlanmış çeşitli kitapları, kitap bölümleri, ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış makaleleri ve konferans tebliğleri bulunuyor. Prof. Dr. İnci Çınarlı, 1994 yılından bu yana görev yapmakta olduğu Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne 2017-2021 yılları arasında Dekanlık görevinde bulundu. Çınarlı, halen GSÜ İletişim Fakültesi'nde Halkla İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x