Rusya – Ukrayna Savaşı’nın bir sonucu olarak Avrupa ülkelerine doğalgaz akışının kesilmesi ile Avrupa’da kış mevsimi arifesinde bir enerji krizi baş gösterdi. Rusya’nın fosil yakıt ihracatı, yaptırımlardan dolayı Hindistan ve Çin gibi ülkelere kayarken, Batılı ülkeler yeni petrol ve doğalgaz tedarikçileri arayışında. Peki, dünyada petrol ve doğalgaz üretiminin başını çeken Körfez ülkeleri piyasadaki bu sıkışıklıktan nasıl faydalanacak ve bu ülkeleri yakın gelecekte neler bekliyor? Bölgenin jeopolitik ve güvenlik dengeleri nasıl etkilenecek?
The Economist dergisinde yer alan bir makalede Rusya – Ukrayna Savaşı’ndan kaynaklanan enerji krizi sonucunda Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan gibi küresel petrol ve doğalgaz piyasasının en önemli aktörleri olan Körfez ülkelerinin önündeki fırsatlar ve bu ülkelerin planları ele alınıyor.
Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:
“Yaklaşık 1 milyon futbolsever sekiz hafta içinde Dünya Kupası için Katar’a akın edecek ve bunların çoğu Dubai ve Abu Dabi gibi komşu şehirler üzerinden seyahat edecek. Karşılarında Vladimir Putin’in Ukrayna’daki savaşı sayesinde 3,5 trilyon dolarlık bir enerji bolluğunun ortasında bir Körfez ile karşılaşacaklar.
Hayat pahalılığı kriziyle karşı karşıya olan Batılı siyasetçiler de bir kez daha fosil yakıt ekonomisini ellerinde bulunduran kraliyet ailelerine saygılarını sunuyorlar. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz yakın bir zamanda bölgeyi ziyaret etti. Temmuz ayında da ABD Başkanı Joe Biden, insan hakları ihlalleri nedeniyle parya ilan ettiği Suudi Arabistan’ın fiili yöneticisi Muhammed bin Salman (MBS) ile selamlaşmıştı.
Petrol ve doğalgaz üretimindeki patlama daha köklü değişimler ile birlikte gerçekleşiyor: Batı’nın yaptırımlarına ve iklim değişikliğine yanıt olarak küresel enerji akışının yeniden yapılandırılmasının yanı sıra, ABD’nin artık itimat edilebilir bir güvenlik garantörü olmadığı çok kutuplu bir dünyaya uyum sağlayan Orta Doğu’daki jeopolitik ittifaklar yeniden şekilleniyor. Sonuç, önümüzdeki on yıllar boyunca önemini koruyacak olan farklı bir Körfez. Yine de bunun bir istikrar kaynağı olup olmayacağı kesin değil.
Körfez’in ürkütücü başlangıç noktası
Körfez ülkeleri, son yirmi yılını korkunç bir şekilde geçirmiş olan bir bölgede yer alıyor. Savaşlar ve ayaklanmalar nedeniyle Orta Doğu’da bir milyon insan hayatını kaybetti ve bölgenin dünya gayrisafi hasılasındaki payı 2012’de %4’ten %3’e düştü.
ABD, Irak ve Afganistan’daki fiyaskoların ardından bölgedeki askerî varlığını azalttı ve Körfez ülkeleri de dâhil olmak üzere eski müttefiklerini İran ve İran bağlantılı silahlı gruplar tarafından doldurulacak bir güvenlik boşluğu ile karşı karşıya bıraktı.
Körfez’in üç enerji devi Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), iklim değişikliği nedeniyle daha düşük yağış ve daha yüksek sıcaklıklardan muzdarip, fosil yakıtlara yönelik küresel talepte yaşanan uzun vadeli bir düşüşle karşı karşıya olan otokrasiler.
Körfez ülkeleri için yeni fırsatlar
Bu ürkütücü bir başlangıç noktası, ancak iki yeni etken devreye giriyor. Bunlardan biri, enerji piyasasındaki değişimler. Bahreyn, Kuveyt ve Umman dâhil olmak üzere altı Körfez ülkesi mevcut petrol fiyatları ile önümüzdeki beş yıl içinde 3,5 trilyon dolar kazanabilir. Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar dünya genelinde enerji ticaretini yeniden şekillendiriyor. Rusya’nın ihracatı doğuya kaydıkça Körfez, Batı için daha büyük bir tedarikçi haline gelecektir.
Sıkışık enerji piyasalarına yanıt olarak Suudi Arabistan ve BAE, uzun vadede sektörde ayakta kalan son oyuncular olma, en düşük maliyetlerden ve nispeten temiz petrol çıkarma imkânından yararlanma hedefiyle petrol yatırımlarını artırıyor. Bu iki ülke, geçen yıl günlük 13 milyon varil olan petrol üretimini orta vadede 16 milyon varile çıkarmayı hedefliyor. Dünya çapında hükümetler emisyonları kıstıkça ve küresel petrol talebi düştükçe bu iki ülkenin pazar payları artacaktır.
Katar önümüzdeki birkaç yıl içinde Kuzey Sahası projesini genişlettikçe, Tayvan yarı iletken teknolojisi için neyse, Katar da sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) için o olacak. Katar’ın hedeflediği yıllık LNG üretimi 2021’de dünya çapında ticareti yapılan tüm LNG’nin %33’üne eşdeğer. Katar’a göre küresel doğal gaz piyasalarındaki sıkışıklığın ortasında zamanlama bundan daha iyi olamazdı.
Ortadoğu’da yeni güç dengeleri
Körfez bölgesi enerji kaynakları sayesinde zenginleşirken ve dünya iklimini istikrara kavuşturma çabalarına daha fazla yük bindirirken, ikinci bir etken olarak Orta Doğu’da yeni bir güç dengesinin oluşumu baş gösteriyor.
İran geçtiğimiz on yıl içinde Irak, Lübnan ve Suriye’yi de içine alan kuzey kuşağında bir nüfuz alanı oluşturdu. Buna karşı bir tepki meydana geliyor ve Körfez ülkelerinin büyük bir kısmı, Mısır, İsrail ve bölgedeki diğer ülkeler birbiriyle yakınlaşıyor. Bu durum, İsrail ve iki Arap devleti tarafından 2020 yılında imzalanan ve bölgedeki ilişkilerin normalleşmesine katkı sağlayan Abraham Mutabakatları’nda da kendini gösteriyor.
Ortaya çıkan bu bloğun bir amacı da İran’ın insansız hava araçları ve füzelerine karşı İsrail teknolojisini kullanarak ortak bir savunma geliştirmek. Ancak bu, aynı zamanda sınır ötesi bağlantıların zayıf olduğu bir bölgede ticaretin bu ülkeleri zenginleştirebileceğine dair bir tahmin. İsrailliler şimdiden BAE’ye yarım milyondan fazla seyahat gerçekleştirdi ve Körfez ülkeleri bu yıl Mısır’a 22 milyar dolar yatırım yaptı. Özellikle İsrail’in Filistinlileri de dâhil ederek bitişik bir ticaret bölgesi oluşturması halinde Suudi Arabistan ve Ürdün bir gün Abraham Mutabakatları’na katılabilir. Bu blok aynı zamanda dünyanın geri kalanıyla olan bağlantılarını arttırmayı umuyor. BAE, Şubat ayında Hindistan ile bir ticaret anlaşması imzaladı. Londra ve Hong Kong finans merkezleri olarak duraklamaya girmişken Dubai, herkesle iş yapılabilen dünyanın nihai ticaret merkezi olmaya çalışıyor.
Bazı ABD’li stratejistlerin öneminin azalacağı yönündeki umutlarına rağmen, Körfez bölgesinin önümüzdeki yıllarda da dünya meselelerinde 20. yüzyılda olduğu kadar önemli olmaya devam edeceği açık.
Bölgenin petrol ve doğal gaz sektörlerinde Avrupa’nın ithalatındaki payı bugün %10’un altında iken %20’nin üzerine çıkabilir. Körfez ülkelerinin Orta Doğu’daki ekonomik ağırlığı 1981’den bu yana en yüksek seviyesine ulaşarak bölgedeki gayrisafi milli hasılanın %60’ına ulaştı ve bu oran daha da artacak. Finans sektöründe ise Körfez bölgesinin 3 trilyon dolar değerindeki rezervi ve devlet varlıkları büyüyecek ve bu durum yurtdışında daha fazla yatırıma yol açacak. Diplomaside ise Körfez ülkelerinin bulunduğu bölgenin ötesinde daha etkili olması bekleniyor: BAE hâlihazırda Afrika Boynuzu bölgesinde etkin bir güç.
Yeni dönem istikrar getirir mi?
Ancak bu yeni dönemin getirmeyebileceği tek şey istikrar, çünkü bu fırsatların arkasındaki etkenler aynı zamanda istikrarsızlık da yaratıyor.
ABD’ye daha az bağımlı olan bir güvenlik ittifakı arayışları ters tepebilir. İran’ın saldırganlığı, tıpkı 1970’lerde petrol üretimindeki artışın askerî harcamaları da arttırdığı gibi, enerji rantlarıyla beslenen bölgesel bir silahlanma yarışına yol açabilir. İran nükleer silaha sahip olursa Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkeler de kendi nükleer silahlarına sahip olmak isteyebilir. Fosil yakıt çağının son evresi Çin ve Hindistan’ı bölgenin daha da içine çekebilir.
Ancak en büyük potansiyel istikrarsızlık kaynağı içeride yatıyor. Körfez ülkeleri şimdi akıl almaz bir ekonomik gidişatı takip etmeye çalışıyor. Fosil yakıt üretimini 20 yıl kadar artırmayı ve 2045’ten sonra azaltmayı planlıyorlar. Bunun teoride nasıl işleyeceğini görmek mümkün: Fosil yakıttan elde edilen devasa rant gelirinin yenilenebilir enerji, hidrojen ve deniz suyu arındırma sistemlerine dayalı, genç nüfus için milyonlarca istihdam fırsatı yaratmaya yetecek dinamizme sahip yüksek teknolojili bir ekonomiye yatırılması gerekiyor. Pratikte bu gerçekleştirmesi çok zor bir hedef. İşe yarasa bile, Paris Anlaşması iklim hedeflerini ulaşılamaz hale getirecektir.
Körfez’in otokratları bu değişim sürecini yönetmek için uzun vadeli bir perspektife sahip olduklarına inanıyor. Ancak bu liderler baskıya, kayırmacılığa ve gösteriş projelerine yatkınlar. Körfez bölgesi yeniden şekilleniyor, ancak bazı şeyler aynı kalıyor. Körfez, epey değişken ve dünyanın görmezden gelemeyeceği bir bölge olmaya devam edecek.”
Bu yazı ilk kez 3 Ekim 2022’de yayımlanmıştır.