İsrail’in 7 Ekim’den sonra Hamas’a karşı başlattığı orantısız saldırı bir aydan fazla sürede Gazze’nin yarısında hastaneler, okullar ve insani yardım depoları dâhil her şeyi yerle bir ederken yarıya yakını çocuk, 11 binden fazla can aldı. Buna rağmen İsrail ateşkes çağrılarına kulak asmıyor. ABD de her zaman olduğu gibi onlarla hem fikir.
Peki, bu düzeyde merhametsizlik neden? ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Hillary Rodham Clinton, The Atlantic için kaleme aldığı yazı bunu yaklaşımın düşünce tarzını ortaya seriyor.
Yazıdan bölümler aktarıyoruz:
“Kasım 2012’de Hamas, İsrailli sivillere ayrım gözetmeksizin saldırarak bir krize yol açmıştı. İsrail hava saldırılarıyla karşılık vermişti ve Gazze’nin karadan işgali yakın görünüyordu.
Başkan ve ben Asya’dan ayrılıp Ortadoğu’ya uçmam ve durum daha da tırmanmadan çatışmaları durdurmak için müzakere etmeye çalışmam gerekip gerekmediğini tartıştık. Gidersem şiddeti durdurmak hayat kurtaracak ve çatışmanın daha geniş bir bölgesel savaşa dönüşmesini engellemek mümkün olacaktı.
Gitmemek için daha hassas ama aynı zamanda ikna edici nedenler vardı. Başkan Obama da ben de İsrail’in kendini savunma hakkı ve sorumluluğu olmadığını söylemekten çekiniyorduk. Hamas, saldırılarının sonuçlarıyla yüzleşmezse, daha fazlasını düzenlemek için cesaretlenecekti. Ayrıca Hamas geçmişte anlaşmaları sık sık bozmuştu ve örgüte güvenilemeyeceğini biliyorduk. Bu nedenle her iki taraf da uçurumun kenarından dönmeye hazır görünmüyordu.
Diplomasi tamamen baskı ve zamanlamayla ilgilidir. Ateşkes için müzakere etmeyi deneseydim ve başarısız olsaydım, bu Amerika’nın bölgedeki güvenilirliğini azaltacak ve daha sonra başarılı bir şekilde yeniden devreye girme olasılığımızı düşürecekti.
Sonunda risklerin buna değer olduğuna karar verdik. Bölgeye gittim ve İsrail, Mısır ve Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi arasında yoğun bir mekik diplomasisi başlattım. Sonunda tüm tarafların bir ateşkes üzerinde anlaştığını duyurabildim. Daha fazla kan dökülmesini önlediğimiz için rahatlamıştım, ancak gerçekten başardığımız tek şeyin kaynayan bir kazanın üzerine bir kapak koymak olduğundan endişeliydim ve bu kazanın gelecekte tekrar taşması muhtemeldi.
Ne yazık ki bu endişemde haklı çıktım. 2014 yılında Hamas ateşkesi ihlal etti ve İsrailli rehineleri kaçırıp sivillere yönelik roket saldırıları düzenleyerek yeni bir savaş başlattı. İsrail buna şiddetle karşılık verdi ama Hamas Gazze’nin kontrolünü elinde tutmaya devam etti. Teröristler yeniden silahlandı ve 2021’de daha fazla sivilin öldürülmesiyle aynı durum tekrarlandı. Tüm bunlar geçtiğimiz ay İsrailli sivillere yönelik, soykırımdan bu yana Yahudilere yönelik en büyük saldırı olan o korkunç katliamla sonuçlandı.
Bölgenin geleceği için üç öngörü
Bu öykü, mevcut kriz ve bu karmaşık ve istikrarsız bölgenin geleceğine dair üç öngörü sunuyor.
Birincisi, 7 Ekim’de yaşananlar bu kanlı döngünün sona ermesi gerektiğini ve Gazze’deki insanları feda edilebilir canlı kalkanlar olarak kullanmaya devam eden Hamas’ın bir kez daha yeniden silahlanıp yeni saldırılar düzenlemek üzere geri çekilmesine izin verilmemesi gerektiğini açıkça ortaya koydu.
İkincisi, Hamas’ı iktidarda bırakacak bir ateşkes hata olacaktır. Şimdilik, yardımların girmesine, sivillerin ve rehinelerin çıkmasına izin veren daha sınırlı insani molalar vermek daha akıllıca bir yol olacaktır.
Üçüncüsü, İsrail’in uzun süredir uyguladığı kuşatma politikası başarısız oldu; yeni bir stratejiye ve yeni bir liderliğe ihtiyacı var.
Hamas neden gitmeli?
Benim için İsrail ve Gazze sadece harita üzerindeki isimlerden ibaret değil.
Sevdikleri kaçırılan ya da terörist saldırılarda öldürülen İsrailli ailelerle birlikte yas tuttum. Hastane yataklarında yaralıların ellerini tuttum. Kudüs’te bombalanmış bir pizzacıyı ziyaret ettim ve bunu asla unutmayacağım.
Gazze’de de bulundum. Geçtiğimiz on yıllarda yaşanan çatışmalardan büyük zarar gören ve barışın ve kendilerine ait bir devletin hayalini kuran Filistinlilerle konuştum. Hamas iktidarı ele geçirmeden önce, ABD’den aldıkları mikro kredilerle yeni iş kuran ve ailelerinin geçimini sağlayan kadınlarla tanıştım; aralarında sonunda bir dikiş makinesi alabildiği için iki kızını okula gönderebilen bir terzi de vardı. Bölgede onlarca yıllık deneyimim bana Filistinli ve İsrailli ebeveynlerin ibadetlerinde farklı dualar edebileceklerini ama çocukları için aynı umutları paylaştıklarını öğretti.
İşte bu yüzden Hamas’ın gitmesi gerektiğine inanıyorum. Bu teröristler 7 Ekim’de bebekleri öldürdü, kadınlara tecavüz etti ve masum sivilleri kaçırdı. Ellerinde 200’den fazla rehine tutmaya devam ediyorlar. Ateşkeslere uymayacaklarını, kalıcı bir barışın sağlanmasına yönelik her türlü çabayı sabote edeceklerini ve İsrail’e saldırmaktan asla vazgeçmeyeceklerini defalarca kanıtladılar.
Hamas, Filistin halkını temsil etmiyor. Hamas kasıtlı olarak hastanelerin ve mülteci kamplarının içine ve altına askerî tesisler yerleştiriyor çünkü kendi propaganda amaçları doğrultusunda Filistinli siviller üzerindeki olumsuz sonuçları en aza indirmeye değil, en üst düzeye çıkarmaya çalışıyor. Gazze’deki insani kriz yürekler acısı ve her ölüm Hamas’ın eline daha fazla kan bulaşması anlamına geliyor.
Dolayısıyla Biden yönetimi şu anda Hamas’a yeniden silahlanma ve şiddet döngüsünü devam ettirme şansı verecek tam bir ateşkes aramamakta haklıdır. Hamas kazandığını iddia edecek ve İran’ın sözde ‘direniş ekseninin’ önemli bir parçası olmaya devam edecektir.
Ateşkes hangi sonuçlara yol açar?
Ateşkesler çatışmaları çözmek yerine dondurur.
1999 yılında Sırp diktatör Slobodan Miloseviç, NATO hava saldırılarının acımasız etnik temizlik harekâtını durdurmaya çalıştığı Kosova’da ateşkes çağrısında bulundu. Bu, Sırbistan’ın Kosova üzerindeki kontrolünü korumaya yönelik sinsice bir girişimdi ve Clinton yönetimi Miloseviç’in güçleri geri çekilene kadar bombalamaya devam etti.
Bugün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dünya genelindeki müttefikleri Ukrayna’da ateşkes çağrısında bulunuyorlar çünkü çatışmanın dondurulmasının Rusları, gasp ettiği Ukrayna topraklarının büyük bölümünü kontrol etme hakkına sahip kılacağını biliyorlar. Putin, birliklerini takviye edebilir ve ardından istediği bir zamanda çatışmayı yeniden başlatabilir.
2012 yılında Gazze’deki çatışmanın dondurulması bizim ve İsraillilerin kabul etmeye hazır olduğu bir sonuçtu. Ancak İsrail’in 2009’dan bu yana Hamas’ı yok etmek yerine abluka altına almaya yönelik politikası başarısız oldu. Şimdi 7 Ekim öncesi statükoyu geri getirecek bir ateşkes, Gazze halkını teröristlerin egemenliği altında kuşatılmış bir bölgede yaşamak zorunda bırakacağı gibi İsraillileri sürekli saldırılara karşı savunmasız da bırakacaktır. Ayrıca yüzlerce rehinenin de esaretinin devam etmesine neden olacaktır.
Ateşkesler kalıcı bir barışa ulaşmayı amaçlayan müzakerelerin sürdürülmesini mümkün kılabilir, ancak sadece doğru zamanlama ve güç dengesi olduğunda…
1990’larda Bosna’da Clinton yönetiminin askerî müdahalesi tüm tarafları çatışmayı durdurmaya ve nihayetinde bir barış anlaşması müzakere etmeye sevk etmeden önce 34 kez ateşkes ilan edilmişti ve hepsi başarısız olmuştu.
Ortadoğu’da yeni bir barış süreci başlar mı?
İsrail’in Hamas’ın altyapısını ve askerî kapasitesini ortadan kaldırması ve terörizmin çıkmaz sokak olduğunu göstermesi halinde Ortadoğu’da yeni bir barış sürecinin başlaması mümkündür. Ancak Hamas’ı iktidarda ve İsrail’i vurmaya hevesli bırakacak bir ateşkes, imkânsız olmasa da, bunu zorlaştıracaktır.
Hamas on yıllardır yeni saldırılar düzenleyerek barışa yönelik her ciddi girişimi baltaladı. 7 Ekim katliamı da dâhil olmak üzere bu saldırılar en azından kısmen İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme sürecini sekteye uğratmak için tasarlanmış gibi görünüyor.
Buna karşılık, Biden yönetimi tarafından savunulan ve İsrailliler tarafından geçici olarak kabul edilen insani molalar Hamas’ı ödüllendirmeden hayat kurtarabilir. Ayrıca şu anda acil bir öncelik olan rehine müzakerelerinin önünü açabilir.
Erken bir ateşkesi reddetmek İsrail’in tüm taktiklerini savunmak anlamına gelmediği gibi İsrail’in savaş hukukuna uyma sorumluluğunu da azaltmaz. Sivil kayıpların en aza indirilmesi hem yasal hem de ahlaki açıdan gereklidir. Bu aynı zamanda stratejik bir zorunluluktur.
İsrail’in uzun vadeli güvenliği, varlığını ve güvenlik ihtiyacını kabul etmeye hazır olan komşularıyla barış içinde bir arada yaşamayı başarmasına bağlıdır. İsrail’in Hamas’ı kontrol altına alabileceği, Filistin halkının meşru isteklerini görmezden gelebileceği ve İsrail’in Filistinliler üzerindeki baskısını sonsuza kadar sürdürebileceği teorisi, 7 Ekim felaketiyle boşa çıkmıştır.
İsrail’in yeni bir liderliği ihtiyacı var
İleriye dönük olarak İsrail’in yeni bir stratejiye ve yeni bir liderliğe ihtiyacı var. Mevcut aşırı sağcı hükümet yerine, İsrail siyasetinin merkezinde yer alan ve önümüzdeki zor seçimleri yapabilecek bir ulusal birlik hükümetine ihtiyaç duyacaktır. İçeride, çalkantılı bir dönemin ardından İsrail demokrasisini yeniden tesis etmesi gerekecek.
Gazze’de, savaştan sonra bölgeyi yeniden işgal etme dürtüsüne direnmeli, Şeridi yönetmek için uluslararası yetkiye sahip bir geçici yönetimi kabul etmeli ve Gazze’nin kontrolünü yeniden ele geçirecek güvenilirliğe ve araçlara sahip olması için Filistin Yönetimini reformdan geçirme ve canlandırma yönündeki bölgesel çabaları desteklemelidir.
Batı Şeria’da ise aşırılık yanlısı İsrailli yerleşimcilerin uyguladığı şiddete son vermeli ve gelecekte bir Filistin devletini hayal etmeyi zorlaştıran yeni yerleşim yerleri inşa etmeyi durdurmalıdır. Nihayetinde İsrail’in güvenli, demokratik ve Yahudi bir devlet olarak geleceğini garanti altına almanın tek yolu, iki halk için iki devlete ulaşmaktır. Bölgede ise İsrail, Suudi Arabistan ve diğer ülkelerle ilişkilerini normalleştirmek ve İran’a karşı geniş bir koalisyon oluşturmak için ciddi müzakerelere yeniden başlamalıdır.
İsrail şimdilik rehineleri serbest bırakmaya, insani yardımları arttırmaya, sivilleri korumaya ve Hamas teröristlerinin artık aileleri katledememelerini, çocukları kaçıramamalarını, sivilleri canlı kalkan olarak kullanamamalarını ve yeni savaşlar başlatamamalarını sağlamaya odaklanmalıdır.
Ancak silahlar sustuğunda, barışın inşasına yönelik zorlu çalışmalar başlamalıdır. Başka bir seçenek yok.”
Bu yazı ilk kez 21 Kasım 2023’te yayımlanmıştır.