2025’te jeopolitikada neler olacak?

Küresel çaptaki gerginlikler ABD'de başkanlık seçim kampanyası boyunca “bekle-gör” politikasını benimseyen başkentlerce dondurulmuş gibiydi. Peki, 2025 nasıl geçecek? Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesiyle gerginlikler raftan indirilecek mi? Yeni sıcak noktalar belirleyecek mi?

2024’ün jeopolitik yıldızı ne ABD ne Rusya ne de Çin’di. Gazze’de soykırıma varan katliamlarla Türkiye dahil pek çok ülkede şimşekleri üzerine çekse ve hatta Batı ittifakı arasında da antipati dalgası yaratsa da İsrail, Ortadoğu’daki hasımlarını tek tek alt ederek bölgede oyun kuran pozisyonunu pekiştirdi. Küresel çaptaki gerginlikler ise ABD’de başkanlık seçim kampanyası boyunca “bekle-gör” politikasını benimseyen başkentlerce dondurulmuş gibiydi. Peki, 2025 nasıl geçecek? Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönmesiyle gerginlikler raftan indirilecek mi? Yeni sıcak noktalar belirleyecek mi? Foreign Policy‘nin baş editörü Ravi Agrawal, gazeteci-yazar-yorumcu Fareed Zakaria ile öngörüleri hakkında konuştu. Konuşmanın ekseninde Donald Trump’ın ABD başkanlık koltuğuna oturduktan sonra olası jeopolitik değişikler vardı. Öne çıkan bölümleri aktarıyoruz…

Trump 2.0 ile neler değişecek?

“ABD, 1945’ten bu yana dünyaya karşı cömert ve açık bir uluslararası düzen inşa etmeye çalıştığımızı söyleyen bir tutum sergiledi. Dolayısıyla, Donald Trump, ABD’nin sahip olduğu ticari ilişkilerin çoğunun asimetrik olduğunu söylerken haklıdır. Biz diğer ülkelerin mallarına, onların bizim mallarımıza olduğundan daha açığız. Bu 40’lı yılların sonunda planlı olarak yapıldı, çünkü Truman yönetimi dünya ekonomisini ayağa kaldırmak için dünyanın en büyük ekonomisine erişmeleri gerektiğine inanıyordu. Açıklar azalsa da Truman bunu sürdürdü, çünkü ABD’nin bu dünya ekonomisinden herkesin faydalanmasını sağlamaya çalıştığı hissi her zaman vardı. Bu, insanların işbirliği yapması için siyasi teşvikler yarattı ve daha fazla istikrar sağladı. Ayrıca Sovyetler Birliği’ne karşı Soğuk Savaş’ta bize yardımcı oldu.

Seksen yıl sonra ABD bu dünyada muazzam bir başarı elde etti. ABD ekonomisi 2008 yılında Avrupa ile aynı büyüklükteydi. Şimdi ise Euro Bölgesi ekonomisinin iki katı büyüklüğünde. ABD’de ücretler bugünlerde Avrupa’nın neredeyse iki katı. Ancak Trump bu konuya çok dar ve çıkarcı bir bakış açısı getiriyor. Örneğin, ABD Meksika ya da Kanada’yı sıkıştırıp daha iyi bir anlaşma elde edebilir mi? ABD Avrupalıları sıkıştırabilir mi? Bu konuda haklı. Muhtemelen yapabilirsin. Ancak iyi niyeti kaybedersiniz, herkesin yatırım yaptığını ve geliştiğini hissettiği bir sistem yaratmanın sistemik faydasını kaybedersiniz. Bunun dışında, gerçek şu ki o çok fırsatçı. Bunun altında yatan gerçek ise, eğer size acı çektirmediyse kazanmadığını düşünmesidir. Trump için kazan-kazan yok. Kazan yoksa kaybet var. O kazanmak istiyor ve kaybeden taraf İngiltere, Fransa ya da İsviçre olsa bile sizin kaybetmenizi istiyor.

Trump düşündüğü gümrük vergilerinin ABD ekonomisine zarar vereceğini görmüyor mu?

Trump aptal değil ve tüm bunlar hakkında sokağın sağduyusuna sahip. Açıkçası, bunların çoğu pazarlık konusu. İnsanların kendisiyle daha iyi anlaşmalar yapmasını sağlamaya çalışıyor. Ancak bazı gümrük vergilerinin uygulanacağını düşünüyorum, çünkü kısmen bu şeylere gerçekten inanıyor. Gümrük vergilerinin Amerika için iyi olduğuna ve tüketici üzerinde bir vergi olmadığına gerçekten inanıyor. Bunun göstermelik olduğunu düşünmüyorum. Tarifelerle ilgili geleneksel ekonomik argümanları gerçekten anlamıyor. Bu yüzden bazı uygulamaların olacağını düşünüyorum. İşin aslı, nasıl uygulandıklarına bağlı olarak gümrük vergileri kısa vadede o kadar da pahalıya mal olmuyor ve enflasyona yol açmıyor. Şu anda sanayileşmiş dünyada gümrük tarifeleri, yüzde 15-16 olduğu 1970’lere kıyasla ortalama yüzde 3 civarında. Eğer yüzde 3’ten yüzde 4’e çıkarsanız, ki ortalama olarak böyle olması muhtemeldir, bu bir deprem yaratmaz. Bu küresel ekonomide yapısal bir değişim değildir. Asıl tehlike, bu oranların artması ve bir kısasa kısas durumu görmeye başlamanızdır. 10-15 yıl içinde birdenbire eskisinden çok daha az serbest bir piyasada olduğunuzu fark edersiniz. Ancak, bir miktar gelir getirecek bu tarifelerden bir demet uygulamanız oldukça olası. Elde edeceğiniz gelir büyük vergi kesintileri yapmanıza yetecek gibi görünmüyor, ama bazı vergi kesintilerini karşılayacaktır. Eğer tarifeler ılımlı bir şekilde uygulanırsa, insanların düşündüğü kadar ekonomiyi sarsacak veya enflasyona yol açacak nitelikte olmayacaktır.

Peki, göçmenlere karşı tavrı ekonomiyi baltalamaz mı?

Trump yasadışı göçmenlerin sınır dışı edilmesi hakkında çok konuştu. Bu, özellikle bahsettiği seviyelere yakın bir yerde yapılırsa, muhtemelen enflasyona neden olacaktır. Kampanya sırasında 24 milyon kişiyi sınır dışı etmekten bahsetti, eğer yapabilirse bu ABD tarihindeki en büyük sınır dışı etme olacaktır. Bu zor olacak. ABD’nin son 40-50 yılın en düşük işsizlik oranına sahip olmasının nedenlerinden biri de çok sayıda kayıtsız işçinin çalışıyor olması. Enflasyonun bu kadar hızlı düşmesinin nedenlerinden biri de asgari ücretin altında ya da asgari ücret civarında çalışan çok sayıda kayıtsız işçiye sahip olmanızdır.

Trump, Ukrayna için nasıl bir çözüm düşünüyor?

Trump, Ukrayna’yı sevmiyor. Ukrayna ona karşı ilk azil sürecinin başlatılmasına neden olan konuydu. Ukrayna başkanına şantaj yapmaya çalışmıştı.

Bununla birlikte Trump’ın, savaşı bitirmek istiyorsa, kilit meselenin Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’i değil, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i durdurmak olduğunu anlayacak kadar akıllı olduğunu düşünüyorum. Zelensky’e karşı kozu var. Zelensky’e, “Sana silah göndermeyi durduracağım” diyebilir. Bu çok güçlü bir koz. Putin’e karşı nasıl bir kozu var? Bunu çözmesi gerekecek.

Önünde iki yol var: Birincisi, Putin’in hayatını daha da zorlaştıracak her türlü şeyi yapabilirsiniz. Yaptırımları arttırabilir ve Kiev’e daha fazla silah gönderebilirsiniz. Böylece Putin’i müzakere masasına getirirsiniz.

Bence mesele gayet açık: Kimse toprakların yeniden yapılandırılmasını hukuki açıdan kabul etmiyor. Ukraynalılar, Ukrayna’nın Rusya tarafından ilhak edilen kısımlarının yasadışı ilhak olduğunu söylüyor. Ruslar ise bunların yasal ilhak olduğunu söylüyor. Batı da dahil olmak üzere dünyanın geri kalanı ilhakı kabul etmeyecektir. Diğer bazı ülkeler kabul edebilir, ancak Hindistan’ın bile bu ilhakı kabul etmediğini vurgulamakta fayda var.

İkinci yol ülkesinin fiilen bölünmesini kabul etmesi karşılığında Zelensky’ye güvenlik garantileri vermektir. Ruslara bunun aslında farklı bir şey olduğunu, bunun NATO üyeliği değil, NATO’dan bir güvenlik garantisi almak olduğunu söyleyebilirsiniz. Diplomasi, işte böyle herkesin itibarını biraz olsun koruyabileceği formüller bulmaktır. Trump böyle bir şeyi gerçekleştirebilecek bir arabulucu olabilir. Ancak Ukrayna’ya olan nefretini bir kenara bırakmalı ve bunu herkesten daha fazla durdurabilecek olan Putin’e baskı yapmanın anahtar olduğunu anlamalı.

Trump’ın yeni yönetimi ABD dış politikasında nasıl bir değişim yaratabilir?

Trump’ın zaferi herkesin korkup boyun eğmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla kabinesinin herhangi bir üyesinden ya da Beyaz Saray çalışanlarından kahramanlık beklemiyorum. Trump’a kölece itaat edeceklerdir.

Bu çerçevede benim için çarpıcı olan, ekonomi politikası ve dış politikada çoğunlukla aklı başında, mantıklı insanlar olması. CIA direktörlüğü çok daha önemli ve bu pozisyonda büyük olasılıkla yine aklı başında, mantıklı bir kişi olan John Ratcliffe olacak.

İlginç olan, gerçek ideolojik savaşçıların bulunduğu yerlerin Adalet ve Savunma [Bakanlıkları] olması. Bazı açılardan, devletin sert gücünün kullanıldığı yer burası. Kanunlar ve silahlar. Ama belki de hukuk savaşında yaşadığı deneyimler nedeniyle en çok ideolojik kontrol istediği yer de burasıdır. İşte bu yüzden Demokratların bu hukuk savaşına girmelerinin her zaman korkunç bir fikir olduğunu düşünmüşümdür.

Çin, Trump yönetimi ile ilişkilerini nasıl yürütür?

Tarifelere ve çip yasaklarına yanıt vermeye başladılar bile. Bu konuda çok akıllıca davranıyorlar. Gümrük vergileriyle karşılık vermiyorlar. ABD’ye ihracat yapmak istiyorlar. Bazı Amerikan mallarının ithalatına da ihtiyaçları var. Yaptıkları şey, ABD’deki teknoloji sektöründe özellikle ihtiyaç duyulan belirli türden kritik malzeme ve mineralleri kısıtlayarak misillemede bulunuyorlar.

Çinliler muhtemelen iki şey yapacaklar. Baskıya baskıyla karşılık vermeye karar verebilirler. Ama aynı zamanda ikili anlaşmalar peşinde olacaklar. Trump, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile yapabileceği, Xi’nin bir sürü Amerikan ürünü almayı kabul edeceği ya da Çinli firmaların gümrük vergilerinden kaçınmak için ABD’de mağaza açacağı büyük bir anlaşma istiyor.

Trump ilginç bir şekilde fırsatçıdır, bu nedenle Demokratların yapmaktan çok korkacağı bir şeyi yapabilir, yani “Xi Jinping’i açılış törenime davet ediyorum” diyebilir. Başkan Joe Biden’ın bunu yaptığını hayal edin. Biden’ın ne kadar yumuşak olduğu ve Çin Komünist Partisini ne kadar sevdiği konuşulurdu. Trump tüm bunlardan muaf ve bunu kullanıyor.

Tüm bunlardaki X faktörü, Trump’ın Çin konusundaki bu pragmatizminin ne kadarının Elon Musk’ın bir ürünü olduğudur. Çünkü Musk, Çin’le olan ilişkilerinde sertlik yanlısı, şahin Cumhuriyetçi Parti’nin çoğundan çok farklı bir yerde duruyor. Çin, Musk’ın Tesla ve muhtemelen Neuralink gibi diğer bazı şirketleri için kesinlikle çok önemli. Bu nedenle Trump’ın Çin konusunda şaşırtıcı derecede pragmatik davranacağından ve bir tür anlaşma yapmaya çalışacağından kuşkulanıyorum. Bu arada bu, ilişkileri Amerika ve dünya için iyi olabilecek bir şekilde istikrara kavuşturacaktır.

Trump’ın iktidara gelmesiyle Ortadoğu’da neler değişecek?

Trump ve çevresi bariz biçimde İsrail yanlısı. Dolayısıyla İsrail’in, Gazze’de ve Suriye’de Golan Tepeleri çevresinde daha da fazla esnekliğe sahip olacak. Dolayısıyla İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya ateşkes için baskı yapmayacaktır. Ancak örneğin İran’ın nükleer tesislerini vurmaya karar vermesi halinde İsrail’e sığınak bombaları sağlayacağını da sanmıyorum. Bunu potansiyel olarak fazla provokatif bulacaktır, çünkü kendisi de bir arabulucu ya da barış yapıcı olma fikrini seviyor. Bunu sık sık dile getirir.

Trump için uzun vadede asıl zorluk İran ile ilişkilerin nasıl değiştirileceği. Trump’ın tüm yaklaşımı İran’a azami baskı uygulamaktan ibaret. Ancak İranlıların ılımlı olmak için bir nedene ihtiyacı var. Bunun bir getirisi olmalı. Trump’ın yaklaşımı ise İran’ın ılımlı hale gelmemesi halinde İsrail’in yaptırımlarına ve aşırı askeri baskısına maruz kalmaya devam edeceği ya da rejimin çökeceği varsayımına dayanıyor. Netanyahu’nun da İran rejiminin çökeceğini düşündüğünü açıkça görmek mümkün. Doğrudan İran halkına hitap eden birkaç video yayınladı. Ben şahsen bunun pek olası olmadığını düşünüyorum. Yanıldığımın kanıtlanmasından mutluluk duyarım. İran kötü, ama oldukça kurumsallaşmış bir rejime sahip. Rejimin çökmeye yaklaştığından emin değilim.

Çöküşe yakın değilse, İran’ın davranışlarını yumuşatmak için teşvike mi ihtiyacı var? Örneğin nükleer programlarına sınırlama getirmek için ne gibi bir teşviklerde bulunabilirler?

Bu Trump yönetimi için zor bir soru. Retoriğin ötesinde, kabadayılığın ötesinde, İran’a bir çıkış yolu vermelisiniz.

Suudi Arabistan ile İsrail’in normalleşmesi süreci yeniden başlayabilir mi?

Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşmeyi gerçekten istiyor. Muhammed bin Selman döneminde Suudi Arabistan’ın dış politikaya bakışında çok ilginç, sismik bir değişim yaşandı. İslam dünyasının lideri olmaya çalışmıyorlar. Arap dünyasının lideri olmaya çalışmıyorlar. Muhammed bin Selman Suudi Arabistan’ın lideri, Suudi Arabistan’ı modern bir ülkeye dönüştüren adam olmaya çalışıyor. Bu açıkça onun vizyonu. Bu bağlamda, Ortadoğu’nun en zengin ülkesiyle müttefik olmak, Ortadoğu’nun teknolojik, ekonomik ve askeri açıdan en dinamik ülkesiyle müttefik olmak onun için çok anlamlı. Ancak Filistinlilerin çektiği acılar arttıkça ve Suudi Arabistan’daki kamuoyu daha Filistin yanlısı ve İsrail karşıtı hale geldikçe bunun bedeli de arttı. Ama bence temelde anlaşmayı yapmak istiyor. Filistin sorunu hakkında şöyle düşünüyor: Bu anlaşmayı yapmak için yapmam gereken asgari şey nedir?

Trump yönetiminin yerinde olsaydım Bibi’ye gider ve şöyle derdim: “Bakın, rehineleri geri getirecek bir ateşkes anlaşması yapın. Suudi anlaşmasını çok hızlı bir şekilde gerçekleştireceğiz. Evet, hükümetin düşecek ama sandık başına Hamas ve Hizbullah’a karşı savaşı kazanan, İran’ın başını kesen ve Suudi anlaşmasını sağlayan adam olarak gideceksin.”

Bu oldukça güçlü bir kampanya zemini oluşturuyor. Eğer Trump yönetimi Bibi’yi bunu yapmaya ikna edebilirse, ki bu daha kolay olabilir çünkü Trump ve Bibi’nin ilişkisi Biden’ınkinden daha iyi, Ortadoğu’da gerçekten yeni bir barış olabilir.”

Bu yazı ilk kez 7 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.

Foreign Policy’nin baş editörü Ravi Agrawal’in Fareed Zakaria ile yaptığı söyleşiden bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrildi ve editoryal katkısı ile yayına hazırlandı. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://foreignpolicy.com/2025/01/01/what-to-expect-from-geopolitics-in-2025/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2025’te jeopolitikada neler olacak?

Küresel çaptaki gerginlikler ABD'de başkanlık seçim kampanyası boyunca “bekle-gör” politikasını benimseyen başkentlerce dondurulmuş gibiydi. Peki, 2025 nasıl geçecek? Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesiyle gerginlikler raftan indirilecek mi? Yeni sıcak noktalar belirleyecek mi?

2024’ün jeopolitik yıldızı ne ABD ne Rusya ne de Çin’di. Gazze’de soykırıma varan katliamlarla Türkiye dahil pek çok ülkede şimşekleri üzerine çekse ve hatta Batı ittifakı arasında da antipati dalgası yaratsa da İsrail, Ortadoğu’daki hasımlarını tek tek alt ederek bölgede oyun kuran pozisyonunu pekiştirdi. Küresel çaptaki gerginlikler ise ABD’de başkanlık seçim kampanyası boyunca “bekle-gör” politikasını benimseyen başkentlerce dondurulmuş gibiydi. Peki, 2025 nasıl geçecek? Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönmesiyle gerginlikler raftan indirilecek mi? Yeni sıcak noktalar belirleyecek mi? Foreign Policy‘nin baş editörü Ravi Agrawal, gazeteci-yazar-yorumcu Fareed Zakaria ile öngörüleri hakkında konuştu. Konuşmanın ekseninde Donald Trump’ın ABD başkanlık koltuğuna oturduktan sonra olası jeopolitik değişikler vardı. Öne çıkan bölümleri aktarıyoruz…

Trump 2.0 ile neler değişecek?

“ABD, 1945’ten bu yana dünyaya karşı cömert ve açık bir uluslararası düzen inşa etmeye çalıştığımızı söyleyen bir tutum sergiledi. Dolayısıyla, Donald Trump, ABD’nin sahip olduğu ticari ilişkilerin çoğunun asimetrik olduğunu söylerken haklıdır. Biz diğer ülkelerin mallarına, onların bizim mallarımıza olduğundan daha açığız. Bu 40’lı yılların sonunda planlı olarak yapıldı, çünkü Truman yönetimi dünya ekonomisini ayağa kaldırmak için dünyanın en büyük ekonomisine erişmeleri gerektiğine inanıyordu. Açıklar azalsa da Truman bunu sürdürdü, çünkü ABD’nin bu dünya ekonomisinden herkesin faydalanmasını sağlamaya çalıştığı hissi her zaman vardı. Bu, insanların işbirliği yapması için siyasi teşvikler yarattı ve daha fazla istikrar sağladı. Ayrıca Sovyetler Birliği’ne karşı Soğuk Savaş’ta bize yardımcı oldu.

Seksen yıl sonra ABD bu dünyada muazzam bir başarı elde etti. ABD ekonomisi 2008 yılında Avrupa ile aynı büyüklükteydi. Şimdi ise Euro Bölgesi ekonomisinin iki katı büyüklüğünde. ABD’de ücretler bugünlerde Avrupa’nın neredeyse iki katı. Ancak Trump bu konuya çok dar ve çıkarcı bir bakış açısı getiriyor. Örneğin, ABD Meksika ya da Kanada’yı sıkıştırıp daha iyi bir anlaşma elde edebilir mi? ABD Avrupalıları sıkıştırabilir mi? Bu konuda haklı. Muhtemelen yapabilirsin. Ancak iyi niyeti kaybedersiniz, herkesin yatırım yaptığını ve geliştiğini hissettiği bir sistem yaratmanın sistemik faydasını kaybedersiniz. Bunun dışında, gerçek şu ki o çok fırsatçı. Bunun altında yatan gerçek ise, eğer size acı çektirmediyse kazanmadığını düşünmesidir. Trump için kazan-kazan yok. Kazan yoksa kaybet var. O kazanmak istiyor ve kaybeden taraf İngiltere, Fransa ya da İsviçre olsa bile sizin kaybetmenizi istiyor.

Trump düşündüğü gümrük vergilerinin ABD ekonomisine zarar vereceğini görmüyor mu?

Trump aptal değil ve tüm bunlar hakkında sokağın sağduyusuna sahip. Açıkçası, bunların çoğu pazarlık konusu. İnsanların kendisiyle daha iyi anlaşmalar yapmasını sağlamaya çalışıyor. Ancak bazı gümrük vergilerinin uygulanacağını düşünüyorum, çünkü kısmen bu şeylere gerçekten inanıyor. Gümrük vergilerinin Amerika için iyi olduğuna ve tüketici üzerinde bir vergi olmadığına gerçekten inanıyor. Bunun göstermelik olduğunu düşünmüyorum. Tarifelerle ilgili geleneksel ekonomik argümanları gerçekten anlamıyor. Bu yüzden bazı uygulamaların olacağını düşünüyorum. İşin aslı, nasıl uygulandıklarına bağlı olarak gümrük vergileri kısa vadede o kadar da pahalıya mal olmuyor ve enflasyona yol açmıyor. Şu anda sanayileşmiş dünyada gümrük tarifeleri, yüzde 15-16 olduğu 1970’lere kıyasla ortalama yüzde 3 civarında. Eğer yüzde 3’ten yüzde 4’e çıkarsanız, ki ortalama olarak böyle olması muhtemeldir, bu bir deprem yaratmaz. Bu küresel ekonomide yapısal bir değişim değildir. Asıl tehlike, bu oranların artması ve bir kısasa kısas durumu görmeye başlamanızdır. 10-15 yıl içinde birdenbire eskisinden çok daha az serbest bir piyasada olduğunuzu fark edersiniz. Ancak, bir miktar gelir getirecek bu tarifelerden bir demet uygulamanız oldukça olası. Elde edeceğiniz gelir büyük vergi kesintileri yapmanıza yetecek gibi görünmüyor, ama bazı vergi kesintilerini karşılayacaktır. Eğer tarifeler ılımlı bir şekilde uygulanırsa, insanların düşündüğü kadar ekonomiyi sarsacak veya enflasyona yol açacak nitelikte olmayacaktır.

Peki, göçmenlere karşı tavrı ekonomiyi baltalamaz mı?

Trump yasadışı göçmenlerin sınır dışı edilmesi hakkında çok konuştu. Bu, özellikle bahsettiği seviyelere yakın bir yerde yapılırsa, muhtemelen enflasyona neden olacaktır. Kampanya sırasında 24 milyon kişiyi sınır dışı etmekten bahsetti, eğer yapabilirse bu ABD tarihindeki en büyük sınır dışı etme olacaktır. Bu zor olacak. ABD’nin son 40-50 yılın en düşük işsizlik oranına sahip olmasının nedenlerinden biri de çok sayıda kayıtsız işçinin çalışıyor olması. Enflasyonun bu kadar hızlı düşmesinin nedenlerinden biri de asgari ücretin altında ya da asgari ücret civarında çalışan çok sayıda kayıtsız işçiye sahip olmanızdır.

Trump, Ukrayna için nasıl bir çözüm düşünüyor?

Trump, Ukrayna’yı sevmiyor. Ukrayna ona karşı ilk azil sürecinin başlatılmasına neden olan konuydu. Ukrayna başkanına şantaj yapmaya çalışmıştı.

Bununla birlikte Trump’ın, savaşı bitirmek istiyorsa, kilit meselenin Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky’i değil, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i durdurmak olduğunu anlayacak kadar akıllı olduğunu düşünüyorum. Zelensky’e karşı kozu var. Zelensky’e, “Sana silah göndermeyi durduracağım” diyebilir. Bu çok güçlü bir koz. Putin’e karşı nasıl bir kozu var? Bunu çözmesi gerekecek.

Önünde iki yol var: Birincisi, Putin’in hayatını daha da zorlaştıracak her türlü şeyi yapabilirsiniz. Yaptırımları arttırabilir ve Kiev’e daha fazla silah gönderebilirsiniz. Böylece Putin’i müzakere masasına getirirsiniz.

Bence mesele gayet açık: Kimse toprakların yeniden yapılandırılmasını hukuki açıdan kabul etmiyor. Ukraynalılar, Ukrayna’nın Rusya tarafından ilhak edilen kısımlarının yasadışı ilhak olduğunu söylüyor. Ruslar ise bunların yasal ilhak olduğunu söylüyor. Batı da dahil olmak üzere dünyanın geri kalanı ilhakı kabul etmeyecektir. Diğer bazı ülkeler kabul edebilir, ancak Hindistan’ın bile bu ilhakı kabul etmediğini vurgulamakta fayda var.

İkinci yol ülkesinin fiilen bölünmesini kabul etmesi karşılığında Zelensky’ye güvenlik garantileri vermektir. Ruslara bunun aslında farklı bir şey olduğunu, bunun NATO üyeliği değil, NATO’dan bir güvenlik garantisi almak olduğunu söyleyebilirsiniz. Diplomasi, işte böyle herkesin itibarını biraz olsun koruyabileceği formüller bulmaktır. Trump böyle bir şeyi gerçekleştirebilecek bir arabulucu olabilir. Ancak Ukrayna’ya olan nefretini bir kenara bırakmalı ve bunu herkesten daha fazla durdurabilecek olan Putin’e baskı yapmanın anahtar olduğunu anlamalı.

Trump’ın yeni yönetimi ABD dış politikasında nasıl bir değişim yaratabilir?

Trump’ın zaferi herkesin korkup boyun eğmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla kabinesinin herhangi bir üyesinden ya da Beyaz Saray çalışanlarından kahramanlık beklemiyorum. Trump’a kölece itaat edeceklerdir.

Bu çerçevede benim için çarpıcı olan, ekonomi politikası ve dış politikada çoğunlukla aklı başında, mantıklı insanlar olması. CIA direktörlüğü çok daha önemli ve bu pozisyonda büyük olasılıkla yine aklı başında, mantıklı bir kişi olan John Ratcliffe olacak.

İlginç olan, gerçek ideolojik savaşçıların bulunduğu yerlerin Adalet ve Savunma [Bakanlıkları] olması. Bazı açılardan, devletin sert gücünün kullanıldığı yer burası. Kanunlar ve silahlar. Ama belki de hukuk savaşında yaşadığı deneyimler nedeniyle en çok ideolojik kontrol istediği yer de burasıdır. İşte bu yüzden Demokratların bu hukuk savaşına girmelerinin her zaman korkunç bir fikir olduğunu düşünmüşümdür.

Çin, Trump yönetimi ile ilişkilerini nasıl yürütür?

Tarifelere ve çip yasaklarına yanıt vermeye başladılar bile. Bu konuda çok akıllıca davranıyorlar. Gümrük vergileriyle karşılık vermiyorlar. ABD’ye ihracat yapmak istiyorlar. Bazı Amerikan mallarının ithalatına da ihtiyaçları var. Yaptıkları şey, ABD’deki teknoloji sektöründe özellikle ihtiyaç duyulan belirli türden kritik malzeme ve mineralleri kısıtlayarak misillemede bulunuyorlar.

Çinliler muhtemelen iki şey yapacaklar. Baskıya baskıyla karşılık vermeye karar verebilirler. Ama aynı zamanda ikili anlaşmalar peşinde olacaklar. Trump, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile yapabileceği, Xi’nin bir sürü Amerikan ürünü almayı kabul edeceği ya da Çinli firmaların gümrük vergilerinden kaçınmak için ABD’de mağaza açacağı büyük bir anlaşma istiyor.

Trump ilginç bir şekilde fırsatçıdır, bu nedenle Demokratların yapmaktan çok korkacağı bir şeyi yapabilir, yani “Xi Jinping’i açılış törenime davet ediyorum” diyebilir. Başkan Joe Biden’ın bunu yaptığını hayal edin. Biden’ın ne kadar yumuşak olduğu ve Çin Komünist Partisini ne kadar sevdiği konuşulurdu. Trump tüm bunlardan muaf ve bunu kullanıyor.

Tüm bunlardaki X faktörü, Trump’ın Çin konusundaki bu pragmatizminin ne kadarının Elon Musk’ın bir ürünü olduğudur. Çünkü Musk, Çin’le olan ilişkilerinde sertlik yanlısı, şahin Cumhuriyetçi Parti’nin çoğundan çok farklı bir yerde duruyor. Çin, Musk’ın Tesla ve muhtemelen Neuralink gibi diğer bazı şirketleri için kesinlikle çok önemli. Bu nedenle Trump’ın Çin konusunda şaşırtıcı derecede pragmatik davranacağından ve bir tür anlaşma yapmaya çalışacağından kuşkulanıyorum. Bu arada bu, ilişkileri Amerika ve dünya için iyi olabilecek bir şekilde istikrara kavuşturacaktır.

Trump’ın iktidara gelmesiyle Ortadoğu’da neler değişecek?

Trump ve çevresi bariz biçimde İsrail yanlısı. Dolayısıyla İsrail’in, Gazze’de ve Suriye’de Golan Tepeleri çevresinde daha da fazla esnekliğe sahip olacak. Dolayısıyla İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya ateşkes için baskı yapmayacaktır. Ancak örneğin İran’ın nükleer tesislerini vurmaya karar vermesi halinde İsrail’e sığınak bombaları sağlayacağını da sanmıyorum. Bunu potansiyel olarak fazla provokatif bulacaktır, çünkü kendisi de bir arabulucu ya da barış yapıcı olma fikrini seviyor. Bunu sık sık dile getirir.

Trump için uzun vadede asıl zorluk İran ile ilişkilerin nasıl değiştirileceği. Trump’ın tüm yaklaşımı İran’a azami baskı uygulamaktan ibaret. Ancak İranlıların ılımlı olmak için bir nedene ihtiyacı var. Bunun bir getirisi olmalı. Trump’ın yaklaşımı ise İran’ın ılımlı hale gelmemesi halinde İsrail’in yaptırımlarına ve aşırı askeri baskısına maruz kalmaya devam edeceği ya da rejimin çökeceği varsayımına dayanıyor. Netanyahu’nun da İran rejiminin çökeceğini düşündüğünü açıkça görmek mümkün. Doğrudan İran halkına hitap eden birkaç video yayınladı. Ben şahsen bunun pek olası olmadığını düşünüyorum. Yanıldığımın kanıtlanmasından mutluluk duyarım. İran kötü, ama oldukça kurumsallaşmış bir rejime sahip. Rejimin çökmeye yaklaştığından emin değilim.

Çöküşe yakın değilse, İran’ın davranışlarını yumuşatmak için teşvike mi ihtiyacı var? Örneğin nükleer programlarına sınırlama getirmek için ne gibi bir teşviklerde bulunabilirler?

Bu Trump yönetimi için zor bir soru. Retoriğin ötesinde, kabadayılığın ötesinde, İran’a bir çıkış yolu vermelisiniz.

Suudi Arabistan ile İsrail’in normalleşmesi süreci yeniden başlayabilir mi?

Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşmeyi gerçekten istiyor. Muhammed bin Selman döneminde Suudi Arabistan’ın dış politikaya bakışında çok ilginç, sismik bir değişim yaşandı. İslam dünyasının lideri olmaya çalışmıyorlar. Arap dünyasının lideri olmaya çalışmıyorlar. Muhammed bin Selman Suudi Arabistan’ın lideri, Suudi Arabistan’ı modern bir ülkeye dönüştüren adam olmaya çalışıyor. Bu açıkça onun vizyonu. Bu bağlamda, Ortadoğu’nun en zengin ülkesiyle müttefik olmak, Ortadoğu’nun teknolojik, ekonomik ve askeri açıdan en dinamik ülkesiyle müttefik olmak onun için çok anlamlı. Ancak Filistinlilerin çektiği acılar arttıkça ve Suudi Arabistan’daki kamuoyu daha Filistin yanlısı ve İsrail karşıtı hale geldikçe bunun bedeli de arttı. Ama bence temelde anlaşmayı yapmak istiyor. Filistin sorunu hakkında şöyle düşünüyor: Bu anlaşmayı yapmak için yapmam gereken asgari şey nedir?

Trump yönetiminin yerinde olsaydım Bibi’ye gider ve şöyle derdim: “Bakın, rehineleri geri getirecek bir ateşkes anlaşması yapın. Suudi anlaşmasını çok hızlı bir şekilde gerçekleştireceğiz. Evet, hükümetin düşecek ama sandık başına Hamas ve Hizbullah’a karşı savaşı kazanan, İran’ın başını kesen ve Suudi anlaşmasını sağlayan adam olarak gideceksin.”

Bu oldukça güçlü bir kampanya zemini oluşturuyor. Eğer Trump yönetimi Bibi’yi bunu yapmaya ikna edebilirse, ki bu daha kolay olabilir çünkü Trump ve Bibi’nin ilişkisi Biden’ınkinden daha iyi, Ortadoğu’da gerçekten yeni bir barış olabilir.”

Bu yazı ilk kez 7 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.

Foreign Policy’nin baş editörü Ravi Agrawal’in Fareed Zakaria ile yaptığı söyleşiden bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrildi ve editoryal katkısı ile yayına hazırlandı. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://foreignpolicy.com/2025/01/01/what-to-expect-from-geopolitics-in-2025/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x