ABD-Ukrayna nadir element anlaşmasının şifreleri

Trump nihayet Ukrayna ile güvenlik karşılığı nadir element anlaşmasını imzaladı. Peki, ABD gerçekten servete kavuşacak mı? Anlaşma Ukrayna’ya güvenlik garantisi sağlayacak mı?

Aylardır uluslararası kamuoyunun gündeminde olan ve Beyaz Saray’da ABD ve Ukrayna liderlerinin canlı yayında sert tartışmalara girmesine yol açan ABD-Ukrayna nadir element madenciliği anlaşması, nihayet 30 Nisan’da imzalandı. Anlaşmanın imzalanması, savaş sonrası Ukrayna’nın yeniden inşasına dair beklentileri yeniden alevlendirdi. Ancak şimdi gözler, tarafların bu anlaşmadan gerçekten ne beklediğine ve bu beklentilerin ne ölçüde karşılandığına çevrilmiş durumda.

The New York Times muhabiri Kim Baker, tartışmalı sürecin perde arkasını ve anlaşmanın olası etkilerini mercek altına alan kapsamlı bir haber analiz kaleme aldı.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“30 Nisan’da ABD ile Ukrayna arasında imzalanan maden anlaşması, savaş sona erdiğinde Ukrayna’nın yeniden inşasına katkı sağlayacak ortak bir yatırım fonuna iki ülke tarafından ciddi miktarda kaynak aktarılmasını mümkün kılabilir.

Ancak anlaşmanın konusu olan Ukrayna’daki atıl maden kaynaklarının çıkarılması ve gelir getirmesi yıllar alabilir. Bu nedenle söz konusu kaynaklar, Başkan Trump’ın vaat ettiği türden hızlı ve büyük bir ekonomik getiri sağlamayabilir.

Ukrayna hükümeti, 1 Mayıs’ta  kamuoyuyla paylaştığı dokuz sayfalık anlaşmanın nasıl hayata geçirileceğine dair birçok ayrıntının hâlâ belirsiz olduğunu belirtti. Anlaşma, Kiev ve Washington’un birlikte yöneteceği bir yatırım fonunun kurulmasını öngörüyor. Trump yönetimi geçmişte, Ukrayna’nın maden zenginliğini ABD’nin yaptığı askeri yardımları geri ödemek için kullanmasını istemişti. Ancak nihai anlaşma metni, bu yardımların bir “borç” olarak değerlendirilmesi fikrini içermiyor.

Belirsizlikler sürüyor

Anlaşma ayrıca, ne ABD’nin ne de Rusya’nın açıkça karşı çıktığı bir hedef olan Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne katılımına yönelik kapıyı açık bırakıyor gibi görünüyor.

Öte yandan, Ukrayna’nın uzun süredir talep ettiği ve Rusya’yla olası bir ateşkes sonrası toparlanmayı engellemeyi amaçlayan güvenlik garantilerine anlaşmada yer verilmemiş.

Yine de merakla beklenen bu anlaşmanın imzalanması, iki ay öncesine kadar neredeyse imkânsız görünen bir şeyi başarmış oldu: Sayın Trump’ı Ukrayna’nın geleceğine siyasi olarak bağladı.

Hazine Bakanı Scott Bessent, 30 Nisan’da yaptığı açıklamada “Bu anlaşma, Trump yönetiminin uzun vadede özgür, egemen ve müreffeh bir Ukrayna’yı merkezine alan bir barış sürecine bağlı olduğunu Rusya’ya açıkça gösteriyor,” dedi. Analistler ise bu anlaşmanın Trump’ın Ukrayna’ya olan ilgisini kalıcı hâle getirebileceği konusunda hemfikirdi.

Kiev’in önde gelen siyasi analistlerinden Volodymir Fesenko, “Trump bir iş insanı; her zaman maliyet-fayda hesabı yapar. İş dünyasındaki bakış açısı, siyasete yaklaşımını da belirliyor. Dolayısıyla bu anlaşmadaki motivasyonu, ABD’nin Ukrayna’ya olan ilgisini sürdürmeye yönelik olabilir. Ancak bunun pratikte nasıl sonuç vereceğini zaman gösterecek,” dedi.

İş insanı mı, stratejist mi?

Genel tabloya bakıldığında, Ukrayna her istediğini elde edemese de taleplerinin bir kısmını karşılamış görünüyor. Ancak metindeki en dikkat çekici eksiklik, Ukrayna’nın uzun süredir talep ettiği güvenlik garantilerinin yer almamasıydı.

Kurulacak yatırım fonunun finansmanı, mevcut projelerden değil; kritik mineraller, petrol ve doğalgaz gibi alanlardaki yeni yatırımlardan elde edilecek gelirlerle sağlanacak.

Ukrayna’nın kazancı ne olacak?

Anlaşmanın Trump’ın göreve başlamasından sonraki 100. günde imzalanması, Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya başlattığı geniş çaplı işgale yönelik ABD yaklaşımında son dönemdeki en önemli değişikliklerden biri oldu.

Trump, daha önce hatalı biçimde Kiev’i savaşın kışkırtıcısı olarak suçlamış ve Ukrayna’daki birçok kişiden çok Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yakınlık kurmuş gibi görünmüştü. Başkan Joe Biden döneminde ABD’nin neden Ukrayna’nın en büyük destekçisi olduğunu defalarca sorgulamış; Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’e ve Kiev’in askeri yardım taleplerine yönelik rahatsızlığını açıkça dile getirmişti.

İki ülke arasındaki ilişkilerin en gergin anı, 28 Şubat’ta Zelenskiy ile Trump’ın Oval Ofis’te bir maden anlaşması imzalamasının beklendiği gün yaşandı. Görüşme tam anlamıyla bir diplomatik krizle sonuçlandı. Başkan Trump ve Yardımcısı JD Vance, görüşme sırasında Zelenskiy’i kamuoyu önünde azarladı ve kendisinin Beyaz Saray’dan ayrılması istendi. Anlaşma imzalanmadı. Bu olayın ardından Trump yönetimi, Ukrayna’ya yönelik askeri yardım ve istihbarat paylaşımını geçici olarak durdurdu.

Buna karşın Trump, savaşın sona ermesini istediğini birçok kez dile getirdi ve seçim kampanyasında bunu “24 saat içinde başarabileceğini” vaat etti. Daha sonra bu vaadin gerçekçi olmadığını kabul etti.

Trump yönetimi hem Moskova’ya hem de Kiev’e bir barış anlaşmasını — ya da en azından 30 günlük bir ateşkesi — kabul etmeleri yönünde baskı uygularken, Ukrayna tarafı makul bir aktör izlenimi vermeye çalıştı. Oval Ofis’teki kriz sonrasında Trump yönetimiyle ilişkileri onarmak isteyen Zelenskiy, herhangi bir ön şart koşmadan 30 günlük ateşkes önerisini kabul etti. Ancak Rusya Devlet Başkanı Putin, bu öneriyi reddetti.

Fırsat mı, şantaj mı?

Nadir elementler anlaşması, bazı eleştirmenler tarafından “şantaj” olarak değerlendirilse de, Ukrayna’ya önemli bir pazarlık fırsatı sundu.

Ukrayna hükümeti, Trump yönetimini etkilemek amacıyla ülkenin maden zenginliğini öne çıkararak hem yatırım çekmeyi hem de iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi hedefliyordu. Ukraynalı yetkililere göre ülkede 20’den fazla kritik maden yatağı bulunuyor ve bu kaynaklara bir danışmanlık firmasınca birkaç trilyon dolar değer biçiliyor. Ancak bu madenlerin çıkarılması kolay görünmüyor; çünkü Sovyet döneminden kalma haritalar hâlâ güncellenmemiş durumda ve bu yatakların tam olarak nerede olduğu kesin olarak bilinmiyor.

Kiev, anlaşmanın ABD’den bir tür güvenlik garantisi içermesini de arzuluyordu. Yetkililer, bu tür bir garanti olmadan Rusya’nın herhangi bir ateşkesi rahatlıkla ihlal edebileceğinden kaygı duyuyordu ki Moskova geçmişte bunu birçok kez yapmıştı.

Ancak Trump, ABD ile kurulacak ortak yatırım fonunun başlı başına bir güvenlik unsuru olacağını savundu. ABD şirketlerinin ve hükümetinin Ukrayna’nın geleceğine yatırım yapmasının, Rusya açısından güçlü bir caydırıcılık oluşturacağını ifade etti.

Muğlaklıkları ortadan kaldırmadı

Tüm bu müzakerelere rağmen, 30 Nisan’da sessiz sedasız imzalanan anlaşma, Şubat ayında son anda rafa kalkan önceki anlaşmanın birçok yönünü taşıyordu.

Ancak 1 Mayıs itibarıyla anlaşma metnindeki ifadelerin muğlaklığı ve Ukraynalı yetkililerin verdikleri olası taahhütler hakkında sessiz kalmaları nedeniyle, tüm bu beklentilerin ne kadar gerçekçi olduğu hâlâ belirsizdi.

Anlaşmanın dili ise daha temkinliydi: Metin, iki ülke arasında “daha geniş ve uzun vadeli bir stratejik uyumun ifadesi” olarak tanımlanırken ABD’nin Ukrayna’nın güvenliği ve yeniden inşasına verdiği desteğin “somut bir göstergesi” olarak sunuldu.

Ayrıca, kimlerin bu yeniden inşadan yararlanamayacağının da hariç tutulacağı açıkça belirtildi. Anlaşmaya göre, ABD ve Ukrayna, barış sonrası sürecin “çatışma sırasında Ukrayna’nın aleyhine hareket eden ülkelerin, yani Rusya’nın, Ukrayna’nın yeniden inşasından faydalanmamasını” sağlayacaklarını taahhüt etti.”

Bu yazı ilk kez 9 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

Kim Baker’ın New York Times’da yayınlanan “With Minerals Deal, Trump Ties Himself to Future of Ukraine” başlıklı haber analizinden bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.nytimes.com/2025/05/01/world/europe/ukraine-trump-minerals-deal.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

ABD-Ukrayna nadir element anlaşmasının şifreleri

Trump nihayet Ukrayna ile güvenlik karşılığı nadir element anlaşmasını imzaladı. Peki, ABD gerçekten servete kavuşacak mı? Anlaşma Ukrayna’ya güvenlik garantisi sağlayacak mı?

Aylardır uluslararası kamuoyunun gündeminde olan ve Beyaz Saray’da ABD ve Ukrayna liderlerinin canlı yayında sert tartışmalara girmesine yol açan ABD-Ukrayna nadir element madenciliği anlaşması, nihayet 30 Nisan’da imzalandı. Anlaşmanın imzalanması, savaş sonrası Ukrayna’nın yeniden inşasına dair beklentileri yeniden alevlendirdi. Ancak şimdi gözler, tarafların bu anlaşmadan gerçekten ne beklediğine ve bu beklentilerin ne ölçüde karşılandığına çevrilmiş durumda.

The New York Times muhabiri Kim Baker, tartışmalı sürecin perde arkasını ve anlaşmanın olası etkilerini mercek altına alan kapsamlı bir haber analiz kaleme aldı.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“30 Nisan’da ABD ile Ukrayna arasında imzalanan maden anlaşması, savaş sona erdiğinde Ukrayna’nın yeniden inşasına katkı sağlayacak ortak bir yatırım fonuna iki ülke tarafından ciddi miktarda kaynak aktarılmasını mümkün kılabilir.

Ancak anlaşmanın konusu olan Ukrayna’daki atıl maden kaynaklarının çıkarılması ve gelir getirmesi yıllar alabilir. Bu nedenle söz konusu kaynaklar, Başkan Trump’ın vaat ettiği türden hızlı ve büyük bir ekonomik getiri sağlamayabilir.

Ukrayna hükümeti, 1 Mayıs’ta  kamuoyuyla paylaştığı dokuz sayfalık anlaşmanın nasıl hayata geçirileceğine dair birçok ayrıntının hâlâ belirsiz olduğunu belirtti. Anlaşma, Kiev ve Washington’un birlikte yöneteceği bir yatırım fonunun kurulmasını öngörüyor. Trump yönetimi geçmişte, Ukrayna’nın maden zenginliğini ABD’nin yaptığı askeri yardımları geri ödemek için kullanmasını istemişti. Ancak nihai anlaşma metni, bu yardımların bir “borç” olarak değerlendirilmesi fikrini içermiyor.

Belirsizlikler sürüyor

Anlaşma ayrıca, ne ABD’nin ne de Rusya’nın açıkça karşı çıktığı bir hedef olan Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne katılımına yönelik kapıyı açık bırakıyor gibi görünüyor.

Öte yandan, Ukrayna’nın uzun süredir talep ettiği ve Rusya’yla olası bir ateşkes sonrası toparlanmayı engellemeyi amaçlayan güvenlik garantilerine anlaşmada yer verilmemiş.

Yine de merakla beklenen bu anlaşmanın imzalanması, iki ay öncesine kadar neredeyse imkânsız görünen bir şeyi başarmış oldu: Sayın Trump’ı Ukrayna’nın geleceğine siyasi olarak bağladı.

Hazine Bakanı Scott Bessent, 30 Nisan’da yaptığı açıklamada “Bu anlaşma, Trump yönetiminin uzun vadede özgür, egemen ve müreffeh bir Ukrayna’yı merkezine alan bir barış sürecine bağlı olduğunu Rusya’ya açıkça gösteriyor,” dedi. Analistler ise bu anlaşmanın Trump’ın Ukrayna’ya olan ilgisini kalıcı hâle getirebileceği konusunda hemfikirdi.

Kiev’in önde gelen siyasi analistlerinden Volodymir Fesenko, “Trump bir iş insanı; her zaman maliyet-fayda hesabı yapar. İş dünyasındaki bakış açısı, siyasete yaklaşımını da belirliyor. Dolayısıyla bu anlaşmadaki motivasyonu, ABD’nin Ukrayna’ya olan ilgisini sürdürmeye yönelik olabilir. Ancak bunun pratikte nasıl sonuç vereceğini zaman gösterecek,” dedi.

İş insanı mı, stratejist mi?

Genel tabloya bakıldığında, Ukrayna her istediğini elde edemese de taleplerinin bir kısmını karşılamış görünüyor. Ancak metindeki en dikkat çekici eksiklik, Ukrayna’nın uzun süredir talep ettiği güvenlik garantilerinin yer almamasıydı.

Kurulacak yatırım fonunun finansmanı, mevcut projelerden değil; kritik mineraller, petrol ve doğalgaz gibi alanlardaki yeni yatırımlardan elde edilecek gelirlerle sağlanacak.

Ukrayna’nın kazancı ne olacak?

Anlaşmanın Trump’ın göreve başlamasından sonraki 100. günde imzalanması, Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya başlattığı geniş çaplı işgale yönelik ABD yaklaşımında son dönemdeki en önemli değişikliklerden biri oldu.

Trump, daha önce hatalı biçimde Kiev’i savaşın kışkırtıcısı olarak suçlamış ve Ukrayna’daki birçok kişiden çok Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yakınlık kurmuş gibi görünmüştü. Başkan Joe Biden döneminde ABD’nin neden Ukrayna’nın en büyük destekçisi olduğunu defalarca sorgulamış; Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’e ve Kiev’in askeri yardım taleplerine yönelik rahatsızlığını açıkça dile getirmişti.

İki ülke arasındaki ilişkilerin en gergin anı, 28 Şubat’ta Zelenskiy ile Trump’ın Oval Ofis’te bir maden anlaşması imzalamasının beklendiği gün yaşandı. Görüşme tam anlamıyla bir diplomatik krizle sonuçlandı. Başkan Trump ve Yardımcısı JD Vance, görüşme sırasında Zelenskiy’i kamuoyu önünde azarladı ve kendisinin Beyaz Saray’dan ayrılması istendi. Anlaşma imzalanmadı. Bu olayın ardından Trump yönetimi, Ukrayna’ya yönelik askeri yardım ve istihbarat paylaşımını geçici olarak durdurdu.

Buna karşın Trump, savaşın sona ermesini istediğini birçok kez dile getirdi ve seçim kampanyasında bunu “24 saat içinde başarabileceğini” vaat etti. Daha sonra bu vaadin gerçekçi olmadığını kabul etti.

Trump yönetimi hem Moskova’ya hem de Kiev’e bir barış anlaşmasını — ya da en azından 30 günlük bir ateşkesi — kabul etmeleri yönünde baskı uygularken, Ukrayna tarafı makul bir aktör izlenimi vermeye çalıştı. Oval Ofis’teki kriz sonrasında Trump yönetimiyle ilişkileri onarmak isteyen Zelenskiy, herhangi bir ön şart koşmadan 30 günlük ateşkes önerisini kabul etti. Ancak Rusya Devlet Başkanı Putin, bu öneriyi reddetti.

Fırsat mı, şantaj mı?

Nadir elementler anlaşması, bazı eleştirmenler tarafından “şantaj” olarak değerlendirilse de, Ukrayna’ya önemli bir pazarlık fırsatı sundu.

Ukrayna hükümeti, Trump yönetimini etkilemek amacıyla ülkenin maden zenginliğini öne çıkararak hem yatırım çekmeyi hem de iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirmeyi hedefliyordu. Ukraynalı yetkililere göre ülkede 20’den fazla kritik maden yatağı bulunuyor ve bu kaynaklara bir danışmanlık firmasınca birkaç trilyon dolar değer biçiliyor. Ancak bu madenlerin çıkarılması kolay görünmüyor; çünkü Sovyet döneminden kalma haritalar hâlâ güncellenmemiş durumda ve bu yatakların tam olarak nerede olduğu kesin olarak bilinmiyor.

Kiev, anlaşmanın ABD’den bir tür güvenlik garantisi içermesini de arzuluyordu. Yetkililer, bu tür bir garanti olmadan Rusya’nın herhangi bir ateşkesi rahatlıkla ihlal edebileceğinden kaygı duyuyordu ki Moskova geçmişte bunu birçok kez yapmıştı.

Ancak Trump, ABD ile kurulacak ortak yatırım fonunun başlı başına bir güvenlik unsuru olacağını savundu. ABD şirketlerinin ve hükümetinin Ukrayna’nın geleceğine yatırım yapmasının, Rusya açısından güçlü bir caydırıcılık oluşturacağını ifade etti.

Muğlaklıkları ortadan kaldırmadı

Tüm bu müzakerelere rağmen, 30 Nisan’da sessiz sedasız imzalanan anlaşma, Şubat ayında son anda rafa kalkan önceki anlaşmanın birçok yönünü taşıyordu.

Ancak 1 Mayıs itibarıyla anlaşma metnindeki ifadelerin muğlaklığı ve Ukraynalı yetkililerin verdikleri olası taahhütler hakkında sessiz kalmaları nedeniyle, tüm bu beklentilerin ne kadar gerçekçi olduğu hâlâ belirsizdi.

Anlaşmanın dili ise daha temkinliydi: Metin, iki ülke arasında “daha geniş ve uzun vadeli bir stratejik uyumun ifadesi” olarak tanımlanırken ABD’nin Ukrayna’nın güvenliği ve yeniden inşasına verdiği desteğin “somut bir göstergesi” olarak sunuldu.

Ayrıca, kimlerin bu yeniden inşadan yararlanamayacağının da hariç tutulacağı açıkça belirtildi. Anlaşmaya göre, ABD ve Ukrayna, barış sonrası sürecin “çatışma sırasında Ukrayna’nın aleyhine hareket eden ülkelerin, yani Rusya’nın, Ukrayna’nın yeniden inşasından faydalanmamasını” sağlayacaklarını taahhüt etti.”

Bu yazı ilk kez 9 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

Kim Baker’ın New York Times’da yayınlanan “With Minerals Deal, Trump Ties Himself to Future of Ukraine” başlıklı haber analizinden bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://www.nytimes.com/2025/05/01/world/europe/ukraine-trump-minerals-deal.html

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x