Gazze ve Suriye’deki mevcut durum, bölgede derin bir açmaza yol açmış durumda. Bu karmaşık tabloda, Washington ile Tel Aviv’in yeni bir strateji üzerinde çalıştığı iddiaları gündeme geliyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Bürosu’nun eski Arap Yarımadası kıdemli analisti ve Washington’daki Ulusal Çıkar Merkezi’nde (CFTNI) kıdemli araştırmacı Joshua Yaphe, National Interest dergisindeki makalesinde, ABD ve İsrail’in Gazzeli Filistinlileri Suriye’ye taşımayı tasarladığını ancak bunun çeşitli şartların yerine getirilmesine bağlı olacağını vurguluyor.
Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“ABD’de Başkan Donald Trump yönetimi, yüzbinlerce Filistinliyi Gazze’den çıkarmayı hedefleyen Barış için Refah planının güncellenmiş versiyonunu yeniden gündeme getirmek istiyor. Ancak Washington, planın uygulanabilirliğini sağlamak için İsrail’in Suriye’deki yeniden yerleşim stratejisine onay vererek, Şam yönetiminin istikrarını bozma ve ülkede iç savaşın yeniden alevlenmesi riskini üstlenmiş oluyor. Tasarlanan yaklaşım, Beyaz Saray’ın özellikle uzak durmak istediği türden karmaşık, uzun soluklu ve sorunlu bir süreci beraberinde getiriyor. Aynı zamanda, ABD ile İsrail arasında derinleşen politika farklılıklarının da göstergesi niteliği taşıyor.
Trump Nobel istiyor
Beyaz Saray, Filistinlilerin Gazze’den çıkarılmasını açıkça destekliyor. Düşünülen plan, bölgenin insansızken yeniden inşa edilmesini mümkün kılmayı hedefliyor. Böylece yeniden inşadan sonra bölgeden gönderilmiş bazı Gazzeliler, güvenlik kontrolünden geçirilip, bölgeye dönebilir.
Söz konusu plan, Filistinlilere tam anlamıyla devlet statüsü tanımaksızın, bölgeye istikrar ve güvenlik getirilmesini, aynı zamanda sürecin hukuki ve ekonomik açıdan normalleşmiş bir zeminde yürütülmesini öngörüyor. Ayrıca, bu süreç aracılığıyla ABD Başkanı’nın Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesi de hedefleniyor.
Tasarlanan barış vizyonu, İsrail’in merkez sağındaki siyasetçiler tarafından şekillendirildi. Bu isimler, sahadaki fiili durumu dikkate alarak, aynı zamanda İsrail halkının yaygın korku ve şüphelerini hafifletmeye çalıştı.
ABD ile İsrail’in bölgesel çıkarları, İsrail ve Filistin halklarının barış ve güvenlik temelinde geleceğe ulaşması gerektiği düşüncesinde örtüşüyor. Çıkış yolu bulunamayan mevcut açmazın sona erdirilmesi, her iki tarafın da öncelikleri arasında yer alıyor.
Sudan, Somali ve Endonezya bile düşünüldü
Bu çerçevede, İsrail hükümetinin, Filistinlilerin kabulü konusunda Güney Sudan ve Somali gibi Afrika ülkelerini ikna etmeye çalıştığına dair haberler medyada yer aldı.
Öte yandan, ABD’nin özel temsilcisi Witkoff, Ocak ayında Endonezya’yı içeren daha kapsamlı öneri sundu. Ancak teklif, ardında tutarlı müzakere süreci ve etkili kamuoyu stratejisi bulunmadığı için Endonezya tarafından kesin bir dille reddedildi.
Mart ortasında, Beyaz Saray’ın Suriye yönetimiyle Gazzelileri buraya göndermek için üçüncü ülke aracılığıyla temasa geçmeye çalıştığına dair kısa süreli söylentiler ortaya çıktı. Ancak Şam hükümeti, bu iddiaları resmî olarak yalanladı.
İsrail cephesinde değişen bir şey yok
Washington ile bazı çıkarları örtüşse de İsrail, konuya çok farklı bir perspektiften yaklaşıyor. 17 Mart gecesi ateşkesin sona ermesinden bu yana İsrail, Gazze topraklarının yaklaşık yüzde 30’unu tampon bölge ilan etti. İsrail Savunma Bakanlığı, planlanan tampon bölgenin, gelecekte yapılacak barış anlaşması kapsamında da İsrail’in denetiminde kalmasını istiyor.
Gazze Şeridi’nin büyük bölümü hâlihazırda yıkılmış durumda. Yeniden inşa maliyeti, uluslararası ortaklardan oluşan bir koalisyonun karşılayabileceği düzeyde olsa da, mevcut koşullarda hiçbir aktör yeniden inşa sürecine girmeye yanaşmıyor. İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, altı ay içinde Gazze sakinlerinin Mısır sınırına yakın dar bir alana sıkışacağını, burada “tam umutsuzluğa kapılarak başka yerlerde yeni hayat arayacaklarını” öngörüyor. Gidişat bu hızla sürerse, haklı çıkabilir.
Gazeteciler ve uzmanlar, İsrail’in savaş sonrasına dair net bir planı olmadığını uzun süredir savunuyor. Yahudi devleti, ya yerleşim inşaatlarını yeniden başlatarak kalıcı işgali ya da seçimleri ve cezai süreçleri ertelemek için süresiz savaşı tercih etmekle eleştiriliyor. Dış gözlemciler tarafından ortaya konan birçok öneri ya yönetim sorumluluğunu başka aktörlere devrediyor izlenimi veriyor ya da sahadaki gerçeklikleri (örneğin, İsrail’in onay verdiği herhangi bir yerel otoritenin Hamas suikastlarıyla karşı karşıya kalacağı olasılığı) göz ardı ediyor.
Ancak ‘strateji yoksunluğu’ iddiası, İsrail hükümetinin 8 Ekim’den itibaren yürüttüğü planlamayı göz ardı ediyor. Sadece en kötü senaryolara göre hareket edildiğini söylemek, durumu olduğundan daha basite indirgemek olur.
ABD ve İsrail, Suriye çözümüne sıcak bakıyor
İsrail’in Gazze’de çözüm için zemin hazırlama biçimini anlayabilmek için Suriye’deki hamlelerine bakmak gerekiyor. İsrail ordusu, Hermon Dağı ile Kuneytra çevresindeki geniş güvenlik kuşağını süresiz olarak kontrol altında tutacağını duyurdu. Netanyahu, Suriyeli Dürzi liderlerin İsrail’e gerçekleştirdiği tarihi ziyarete izin verdi, Dürzilerin İsrail hastanelerinde tedavi görmesini sağladı. Aynı dönemde, adem-i merkeziyetçilik ve bölgesel özerklik talep eden Kürtlere yardım teklifleriyle yöneldi.
ABD ile İsrail’in çıkarları burada bir kez daha örtüşüyor. Her iki taraf da Şam’daki olası yeni yönetimin, dışarıdan yumuşak görünse de zamanla terör destekli bir yapıya dönüşme potansiyelinden endişe duyuyor. Eski terör unsurlarının yer aldığı bir kadroya güven duyulmaması ve Ahmed el-Şara’nın çeşitli cephelerde somut adımlar atmasına dair beklenti bu endişeleri besliyor. İsrail, Şam üzerinde etkili olabilecek çeşitli baskı unsurlarını elinde bulunduruyor. ABD’nin tek taraflı yakınlaşması, bu baskı kapasitesini zayıflatabilir.
Öte yandan, Başkan Trump’ın ABD yaptırımlarını gevşetme yönündeki açıklaması ve Suudi Arabistan’da Şara ile görüşme kararı, Washington’un (İsrail’le uyum içinde olsun ya da olmasın) Şam’a yönelik sonraki adımlara hazırlandığını gösteriyor. Azerbaycan’da gerçekleştirilen İsrail-Türkiye temasları ve dolaylı İsrail-Suriye görüşmeleri muhtemelen ABD’nin koordinasyonuyla yürütülüyor. Beyaz Saray, Orta Doğu politikasında Türkiye ve Suudi Arabistan’ı daha fazla inisiyatif sahibi yapmayı, kısa vadeli somut kazanımlar uğruna İsrail ile kısmi uyumsuzluğu göze alarak ilerlemeyi tercih ediyor.
Büyük pazarlık
İsrail hükümetinin Ahmed el-Şara ile anlaşma seçeneğini masada tutması olası görünüyor. İsrail’in Suriye’deki adımlarını ve niyetlerini üst düzey açıklamalar ve resmî duyurularla kamuoyuna yansıtma çabası, elindeki kozları kullanmaya hazır olduğu mesajını diğer bölgesel aktörlere iletme isteğini yansıtıyor.
Olası bir anlaşma, Suriye’nin Gazze’den yüz binlerce Filistinli mülteciyi kabul etmesi ve Washington ile tam diplomatik ilişki için Şam’a yeşil ışık yakılması karşılığında İsrail’in şunları yapmasını öngörüyor: Güney Suriye’den kademeli olarak çekilme, etnik ve dinî azınlıklarla teması azaltma, Türkiye ile uzlaşma.
Suriye geçmişte de önemli sayıda Filistinli mülteciyi kabul etmişti. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), Suriye’de 438 bin Filistinliye destek sağlandığını belirtiyor. Bu nüfusun büyük kısmı yoksulluk içinde yaşıyor olsa da Suriye İç Savaşı öncesinde birçok birey, diğer bölge ülkelerindeki akranlarına kıyasla daha iyi yaşam koşullarına sahipti.
Yine de İsrail’in Gazze meselesini Şam’la çözme olasılığı Körfez’de ciddi kaygı yaratıyor. Nisan sonunda Körfez’e gerçekleştirdiğim ziyarette, birçok kişi böylesi anlaşmanın yaratabileceği riskleri dile getirdi.
Suriye hâlâ savaşın izlerini taşıyan bir ülke. Barınmaya uygun bölgeler sınırlı, özellikle de Avrupa hükümetlerinin Suriyelilerin iltica başvurularını askıya aldığı ve geri dönüş baskısını artırdığı bir dönemde. Şam’daki geçiş yönetimine açık destek veren Suudi Arabistan gibi bölgesel aktörler hem böyle bir mülteci anlaşmasını hem de Şam rejimini kınamaları yönünde yoğun kamuoyu baskısıyla karşı karşıya kalabilir. Bu durum, kaynaklara erişim ve yeni siyasi düzende yer edinme konusunda zaten zorluk yaşayan yerel gruplar arasında gerilimi artıracaktır.
Türkiye’nin tavrı kilit önem taşıyor
Gerilim potansiyelini azaltabilecek tek unsur, kapsamlı mali destek ve kamuoyunu şekillendiren olumlu medya mesajları eşliğinde güçlü bir Türk desteğidir.
Asıl mesele, Beyaz Saray’ın Filistinli nüfusun kitlesel yer değişiminin bölgede istikrarsızlığa yol açabileceğinin ve ABD’nin bu çatışma dinamiklerini önlemek ya da hafifletmek için müdahil olmak zorunda kalabileceğinin farkında olup olmadığıdır. Üst düzey Amerikalı yetkililer, İsrail ile Türkiye’nin farklılıklarını kenara bırakıp Suriye’deki sıkıntılardan ABD’yi uzak tutacak bir uzlaşma zemini oluşturmasını umuyor olabilir.
Ancak taraflardan hiçbiri, Suriye’de yeni bir iç savaşın patlak vermesi ihtimaline hazırlıklı görünmüyor. Başkan Trump, ABD dış politikasını İsrail’in bölgesel hedeflerine bağlarsa, yeni bir düzen umuduyla gerçekçilikten uzaklaşarak Orta Doğu’da kontrolü kaybetme riskini göze almış olabilir.”
Bu yazı ilk kez 22 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

https://nationalinterest.org/blog/middle-east-watch/a-grand-syria-gaza-bargain