ABD ve İsrail İran’dan ne istiyor?

İsrail ve ABD’nin asıl amacı İran’ın nükleer güç olmasını engellemek mi yoksa Ortadoğu’da istikrarsızlığı artırmak mı? Peki ama neden?

İsrail’in 13  Haziran’da İran’a saldırısıyla başlayan ve 12 gün sonra bir ateşkesle şimdilik sona ermiş görünen savaş, Batı’nın Orta Doğu’ya müdahalesinin gerçek nedenleri hakkındaki tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Calgary Mount Royal Üniversitesi Sosyoloji Profesörü Muhannad Ayyash, Al Jazeera için kaleme aldığı yazısında ABD ve İsrail’in İran’a yönelik gerçek emellerinin nükleer silahların yayılmasını önlemek veya İran halkına demokrasi getirmekten ziyade bölgedeki hakimiyetlerinin sürdürülmesi ve İsrail’in Filistin’de yürüttüğü yerleşimci-sömürgeci politikalarına karşı çıkan İran’ın zayıflatılması olduğunu, bunun ise istikrarsızlık ve kaos ile sonuçlanacağını belirtiyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“2002 yılında ABD Kongresi’nde verdiği ifadesinde, dönemin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD’li milletvekillerine Irak’ın işgalinin “terörle savaşı” kazanmak ve Irak ile terörist grupların kitle imha silahları edinmesini önlemek için gerekli olduğunu söylemişti. Netanyahu ayrıca savaşın kısa sürede biteceğini ve sadece Irak’ta değil, İran da dahil olmak üzere tüm bölgede Batı dostu bir demokrasi çağını başlatacağını iddia etmişti. Her iki iddia de doğru çıkmadı.

2003 işgali başlamadan önce birçok uzman ve yetkilinin bildiği gibi, Saddam Hüseyin’in rejimi kitle imha silahlarına sahip değildi ve El Kaide ile hiçbir bağı yoktu. Savaş, büyük çaplı yıkım, istikrarsızlık, güvenlik sorunları, tarif edilemez acılar, kaos ve idari çöküşe yol açacaktı. Nitekim öyle de oldu. Bugün Irak, en iyimser tabirle, büyük ekonomik ve siyasi sorunlarla boğuşan zayıf bir devlet.

Bu ayın başlarında İsrail ve ardından ABD’nin İran’a saldırmasının ardından, birçok analist, iki müttefik ülkenin Irak savaşından ders almadığını ve şimdi İran’da aynı hataları tekrarladığını iddia eden yorumlarda bulundu. 2003 işgalinin gerçek amacı kitle imha silahlarının yayılmasını durdurmak ve demokrasi kurmak olsaydı, bu analizler doğru olurdu. Ancak amaç bu değildi.

ABD ve İsrail için savaşın istenen sonucu, Filistin’deki İsrail yerleşimci-sömürgeci projesine ve bölgedeki ABD emperyal gücünün bir aracı olarak rolüne karşı herhangi bir direniş göstermeyecek bir Irak’tı. Bugün İran için de istenen sonuç bu.

Irak’taki kitle imha silahları hakkındaki iddiaların tamamen asılsız olduğu ortaya çıktığı gibi, İran’ın nükleer silah geliştirmenin “eşiğinde” olduğu iddiaları da hiçbir temele dayanmıyor. Tahran’ın nükleer kabiliyetler kazanmaya gerçekten yakın olduğuna dair hiçbir somut kanıt sunulmadı. Bunun yerine, eşi benzeri görülmemiş bir ikiyüzlülük ve yalanlarla karşı karşıya kaldık.

Burada, tarihte iki kez nükleer silah kullanan tek ülke olarak öne çıkan bir nükleer güç ile Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı imzalamayı reddeden ve kitlesel intihar türünde bir nükleer doktrine sahip başka bir nükleer gücün, nükleer silahların yayılmasını önleme bahanesiyle yasadışı “önleyici” saldırılar gerçekleştirdiği bir durum söz konusu.

İran’da rejim değişikliği arzusu

Açıkça görülüyor ki, ABD ve İsrail İran’ın nükleer programının peşinde değil. Onlar İran’ın bir bölgesel güç olmasını istemiyorlar ve işte bu yüzden rejim değişikliği açıkça gündeme getiriliyor.

Netanyahu, İsrail Savunma Bakanı Israel Katz ve diğer İsrailli yetkililerin çok sayıda açıklamasına ek olarak, ABD Senatörleri Lindsey Graham ve Ted Cruz da İran hükümetinin devrilmesi çağrısında bulundu. Pazar günü, ABD Başkanı Donald Trump da sosyal medyada yaptığı bir paylaşımla İran’da rejim değişikliği çağrılarına katıldı.

İran halkı şimdi “ayaklanmaya” ve “özgürlükleri” için savaşmaya teşvik ediliyor. Ancak İran’da özgürlük ve demokrasi, kesinlikle İsrail ve ABD’nin hedeflediği şey değil. Neden? Çünkü özgür ve demokratik bir İran, onların çıkarlarına hizmet etmeyecek ve komşusunda bir yerleşimci-sömürgeci projenin vahşetini kabul etmeyecektir.

Onlar, İran’ın 1979’da halk devrimiyle devrilen Pehlevi hanedanının şiddet dolu, zalim monarşisine veya kendi emirlerini yerine getirecek başka bir siyasi gücün eline geçmesini tercih ederler.

Bu olmazsa, İsrail ve ABD, iç savaşla parçalanmış, zayıf, kaotik ve istikrarsız bir İran’ı tercih ederler. Bu, savaşın yıkıma uğrattığı Irak gibi, onların çıkarlarına uygun olur.

İstikrarsızlığı yayma politikası

Orta Doğu’daki bölgesel güçleri zayıflatmak ve yıkım ve saldırganlık yoluyla istikrarsızlığı yaymak, 1990’lardan beri İsrail ve ABD’deki siyasi elitlerin ortaklaşa benimsediği köklü bir politika hedefidir.

1996 yılında eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perle ve diğer neokonservatifler tarafından yazılan “Clean Break” (Temiz Kopuş) adlı politika belgesi, İsrail’in stratejik çıkarlarını güvence altına almak için kitle imha silahlarının yayılmasını önleme bahanesiyle Orta Doğu devletlerine saldırma stratejisini özetliyor.

Ancak bu strateji risksiz değil. Irak devletinin çöküşünün şiddet eylemleri gerçekleştiren devlet dışı aktörlerin ortaya çıkmasına ve İran’ın ABD-İsrail çıkarlarına meydan okuyan bir bölgesel güç olarak konumunu sağlamlaştırmasına yol açtığı gibi, zayıflamış veya parçalanmış bir İran devleti de aynı dinamiklere yol açabilir.

Daha küresel ölçekte, ABD ve İsrail’in eylemleri daha fazla ülkenin nükleer silah arayışına girmesine neden oluyor. Devletlerin ABD-İsrail’in İran’a yönelik saldırısından çıkardığı ders, bu tür saldırıları önlemek için nükleer silahlara sahip olmanın gerekli olduğu. Dolayısıyla, bu savaşın sonucunda nükleer silahların yayılmasının önlenmesi değil, daha da yaygınlaşması muhtemel.

İsrail devleti, bölgede yaydığı kaos ve yıkım, Filistin mücadelesini bir kez ve sonsuza kadar ortadan kaldırmak ve yerleşimci sömürgecilik projesine karşı tüm direnişi sona erdirmek gibi stratejik hedeflerine ulaşmasına izin verdiği sürece, nükleer silahların yayılmasından endişe duymuyor gibi görünüyor. Kısacası İsrail, tüm bölgeyi diz çöktürmek istiyor ve bu hedefe ulaşmak için hiçbir engel tanımayacak. Bunun nedeni ise bölgesel istikrarsızlığın bedelini gerçekten ödemek zorunda olmaması.

Buna karşılık, Ortadoğu’nun kaosa sürüklenmesi ABD’nin çıkarlarını doğrudan etkiler. İşlevsiz bir Irak veya zayıflamış bir İran kısa vadede ABD’nin işine yarayabilir, ancak uzun vadede istikrarsızlık, ABD’nin küresel enerji pazarlarını kontrol etme ve Çin’i çevreleme planlarını bozabilir.

Dünyanın geri kalanı da, 2003 Irak işgalinden sonra olduğu gibi, bu haksız saldırının dalga dalga yayılan etkisini hissedecektir.

Bu savaşın on yıllardır süren acı sonuçları göz önüne alındığında, ABD-İsrail’in İran’a yönelik saldırısına küresel tepki, kendi kendini yenilgiye uğratacak şekilde zayıf kaldı; bazı Avrupa ülkeleri, bu savaşın yol açabileceği birçok olumsuz ekonomik etkiye rağmen saldırıyı destekliyor gibi görünüyor.

Devletler dünyayı gerçekten daha güvenli bir yer haline getirmek istiyorlarsa, emperyalist şiddete karşı bu kayıtsızlığı sona erdirmeliler. ABD ve İsrail’in ırkçı sömürgeci planları nedeniyle yıkım ve kaosun mimarları olduğu sonucuna varmalarının zamanı çoktan geldi.

İsrail’in yerleşimci sömürge projesi, yerinden etme, sürme ve soykırımdan oluşan gayrimeşru bir projedir. ABD emperyalizmi ise halkları kaynaklarından, onurlarından ve egemenliklerinden mahrum eden gayrimeşru bir projedir.

Ortadoğu’da barış ve istikrarın sağlanması için dünya, İsrail’e yerleşimci sömürge projesinden vazgeçmesi ve Filistinlilerle birlikte sömürgecilikten kurtulmuş bir Filistin’de sömürgecilikten arınmış bir coğrafyada barış içinde yaşaması için baskı yapmalı ve ABD’yi bölgedeki demir yumruğunu çekerek halkların özgürlük içinde yaşamasına izin vermesi için zorlamalıdır.

Sonu gelmeyen kaos, istikrarsızlık, acı ve ıstıraptan kurtulmanın tek yolu budur.”

Bu yazı ilk kez 26 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Muhannad Ayyash’ın, Al Jazeera haber sitesinde yayınlanan “What the US and Israel really want from Iran?” başlıklı yazıdan öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazıların orijinaline aşağıdaki linklerden erişebilirsiniz: https://www.aljazeera.com/opinions/2025/6/23/what-the-us-and-israel-really-want-from-iran

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

ABD ve İsrail İran’dan ne istiyor?

İsrail ve ABD’nin asıl amacı İran’ın nükleer güç olmasını engellemek mi yoksa Ortadoğu’da istikrarsızlığı artırmak mı? Peki ama neden?

İsrail’in 13  Haziran’da İran’a saldırısıyla başlayan ve 12 gün sonra bir ateşkesle şimdilik sona ermiş görünen savaş, Batı’nın Orta Doğu’ya müdahalesinin gerçek nedenleri hakkındaki tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Calgary Mount Royal Üniversitesi Sosyoloji Profesörü Muhannad Ayyash, Al Jazeera için kaleme aldığı yazısında ABD ve İsrail’in İran’a yönelik gerçek emellerinin nükleer silahların yayılmasını önlemek veya İran halkına demokrasi getirmekten ziyade bölgedeki hakimiyetlerinin sürdürülmesi ve İsrail’in Filistin’de yürüttüğü yerleşimci-sömürgeci politikalarına karşı çıkan İran’ın zayıflatılması olduğunu, bunun ise istikrarsızlık ve kaos ile sonuçlanacağını belirtiyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“2002 yılında ABD Kongresi’nde verdiği ifadesinde, dönemin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD’li milletvekillerine Irak’ın işgalinin “terörle savaşı” kazanmak ve Irak ile terörist grupların kitle imha silahları edinmesini önlemek için gerekli olduğunu söylemişti. Netanyahu ayrıca savaşın kısa sürede biteceğini ve sadece Irak’ta değil, İran da dahil olmak üzere tüm bölgede Batı dostu bir demokrasi çağını başlatacağını iddia etmişti. Her iki iddia de doğru çıkmadı.

2003 işgali başlamadan önce birçok uzman ve yetkilinin bildiği gibi, Saddam Hüseyin’in rejimi kitle imha silahlarına sahip değildi ve El Kaide ile hiçbir bağı yoktu. Savaş, büyük çaplı yıkım, istikrarsızlık, güvenlik sorunları, tarif edilemez acılar, kaos ve idari çöküşe yol açacaktı. Nitekim öyle de oldu. Bugün Irak, en iyimser tabirle, büyük ekonomik ve siyasi sorunlarla boğuşan zayıf bir devlet.

Bu ayın başlarında İsrail ve ardından ABD’nin İran’a saldırmasının ardından, birçok analist, iki müttefik ülkenin Irak savaşından ders almadığını ve şimdi İran’da aynı hataları tekrarladığını iddia eden yorumlarda bulundu. 2003 işgalinin gerçek amacı kitle imha silahlarının yayılmasını durdurmak ve demokrasi kurmak olsaydı, bu analizler doğru olurdu. Ancak amaç bu değildi.

ABD ve İsrail için savaşın istenen sonucu, Filistin’deki İsrail yerleşimci-sömürgeci projesine ve bölgedeki ABD emperyal gücünün bir aracı olarak rolüne karşı herhangi bir direniş göstermeyecek bir Irak’tı. Bugün İran için de istenen sonuç bu.

Irak’taki kitle imha silahları hakkındaki iddiaların tamamen asılsız olduğu ortaya çıktığı gibi, İran’ın nükleer silah geliştirmenin “eşiğinde” olduğu iddiaları da hiçbir temele dayanmıyor. Tahran’ın nükleer kabiliyetler kazanmaya gerçekten yakın olduğuna dair hiçbir somut kanıt sunulmadı. Bunun yerine, eşi benzeri görülmemiş bir ikiyüzlülük ve yalanlarla karşı karşıya kaldık.

Burada, tarihte iki kez nükleer silah kullanan tek ülke olarak öne çıkan bir nükleer güç ile Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı imzalamayı reddeden ve kitlesel intihar türünde bir nükleer doktrine sahip başka bir nükleer gücün, nükleer silahların yayılmasını önleme bahanesiyle yasadışı “önleyici” saldırılar gerçekleştirdiği bir durum söz konusu.

İran’da rejim değişikliği arzusu

Açıkça görülüyor ki, ABD ve İsrail İran’ın nükleer programının peşinde değil. Onlar İran’ın bir bölgesel güç olmasını istemiyorlar ve işte bu yüzden rejim değişikliği açıkça gündeme getiriliyor.

Netanyahu, İsrail Savunma Bakanı Israel Katz ve diğer İsrailli yetkililerin çok sayıda açıklamasına ek olarak, ABD Senatörleri Lindsey Graham ve Ted Cruz da İran hükümetinin devrilmesi çağrısında bulundu. Pazar günü, ABD Başkanı Donald Trump da sosyal medyada yaptığı bir paylaşımla İran’da rejim değişikliği çağrılarına katıldı.

İran halkı şimdi “ayaklanmaya” ve “özgürlükleri” için savaşmaya teşvik ediliyor. Ancak İran’da özgürlük ve demokrasi, kesinlikle İsrail ve ABD’nin hedeflediği şey değil. Neden? Çünkü özgür ve demokratik bir İran, onların çıkarlarına hizmet etmeyecek ve komşusunda bir yerleşimci-sömürgeci projenin vahşetini kabul etmeyecektir.

Onlar, İran’ın 1979’da halk devrimiyle devrilen Pehlevi hanedanının şiddet dolu, zalim monarşisine veya kendi emirlerini yerine getirecek başka bir siyasi gücün eline geçmesini tercih ederler.

Bu olmazsa, İsrail ve ABD, iç savaşla parçalanmış, zayıf, kaotik ve istikrarsız bir İran’ı tercih ederler. Bu, savaşın yıkıma uğrattığı Irak gibi, onların çıkarlarına uygun olur.

İstikrarsızlığı yayma politikası

Orta Doğu’daki bölgesel güçleri zayıflatmak ve yıkım ve saldırganlık yoluyla istikrarsızlığı yaymak, 1990’lardan beri İsrail ve ABD’deki siyasi elitlerin ortaklaşa benimsediği köklü bir politika hedefidir.

1996 yılında eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perle ve diğer neokonservatifler tarafından yazılan “Clean Break” (Temiz Kopuş) adlı politika belgesi, İsrail’in stratejik çıkarlarını güvence altına almak için kitle imha silahlarının yayılmasını önleme bahanesiyle Orta Doğu devletlerine saldırma stratejisini özetliyor.

Ancak bu strateji risksiz değil. Irak devletinin çöküşünün şiddet eylemleri gerçekleştiren devlet dışı aktörlerin ortaya çıkmasına ve İran’ın ABD-İsrail çıkarlarına meydan okuyan bir bölgesel güç olarak konumunu sağlamlaştırmasına yol açtığı gibi, zayıflamış veya parçalanmış bir İran devleti de aynı dinamiklere yol açabilir.

Daha küresel ölçekte, ABD ve İsrail’in eylemleri daha fazla ülkenin nükleer silah arayışına girmesine neden oluyor. Devletlerin ABD-İsrail’in İran’a yönelik saldırısından çıkardığı ders, bu tür saldırıları önlemek için nükleer silahlara sahip olmanın gerekli olduğu. Dolayısıyla, bu savaşın sonucunda nükleer silahların yayılmasının önlenmesi değil, daha da yaygınlaşması muhtemel.

İsrail devleti, bölgede yaydığı kaos ve yıkım, Filistin mücadelesini bir kez ve sonsuza kadar ortadan kaldırmak ve yerleşimci sömürgecilik projesine karşı tüm direnişi sona erdirmek gibi stratejik hedeflerine ulaşmasına izin verdiği sürece, nükleer silahların yayılmasından endişe duymuyor gibi görünüyor. Kısacası İsrail, tüm bölgeyi diz çöktürmek istiyor ve bu hedefe ulaşmak için hiçbir engel tanımayacak. Bunun nedeni ise bölgesel istikrarsızlığın bedelini gerçekten ödemek zorunda olmaması.

Buna karşılık, Ortadoğu’nun kaosa sürüklenmesi ABD’nin çıkarlarını doğrudan etkiler. İşlevsiz bir Irak veya zayıflamış bir İran kısa vadede ABD’nin işine yarayabilir, ancak uzun vadede istikrarsızlık, ABD’nin küresel enerji pazarlarını kontrol etme ve Çin’i çevreleme planlarını bozabilir.

Dünyanın geri kalanı da, 2003 Irak işgalinden sonra olduğu gibi, bu haksız saldırının dalga dalga yayılan etkisini hissedecektir.

Bu savaşın on yıllardır süren acı sonuçları göz önüne alındığında, ABD-İsrail’in İran’a yönelik saldırısına küresel tepki, kendi kendini yenilgiye uğratacak şekilde zayıf kaldı; bazı Avrupa ülkeleri, bu savaşın yol açabileceği birçok olumsuz ekonomik etkiye rağmen saldırıyı destekliyor gibi görünüyor.

Devletler dünyayı gerçekten daha güvenli bir yer haline getirmek istiyorlarsa, emperyalist şiddete karşı bu kayıtsızlığı sona erdirmeliler. ABD ve İsrail’in ırkçı sömürgeci planları nedeniyle yıkım ve kaosun mimarları olduğu sonucuna varmalarının zamanı çoktan geldi.

İsrail’in yerleşimci sömürge projesi, yerinden etme, sürme ve soykırımdan oluşan gayrimeşru bir projedir. ABD emperyalizmi ise halkları kaynaklarından, onurlarından ve egemenliklerinden mahrum eden gayrimeşru bir projedir.

Ortadoğu’da barış ve istikrarın sağlanması için dünya, İsrail’e yerleşimci sömürge projesinden vazgeçmesi ve Filistinlilerle birlikte sömürgecilikten kurtulmuş bir Filistin’de sömürgecilikten arınmış bir coğrafyada barış içinde yaşaması için baskı yapmalı ve ABD’yi bölgedeki demir yumruğunu çekerek halkların özgürlük içinde yaşamasına izin vermesi için zorlamalıdır.

Sonu gelmeyen kaos, istikrarsızlık, acı ve ıstıraptan kurtulmanın tek yolu budur.”

Bu yazı ilk kez 26 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Muhannad Ayyash’ın, Al Jazeera haber sitesinde yayınlanan “What the US and Israel really want from Iran?” başlıklı yazıdan öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazıların orijinaline aşağıdaki linklerden erişebilirsiniz: https://www.aljazeera.com/opinions/2025/6/23/what-the-us-and-israel-really-want-from-iran

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x