Eski Başkan Donald Trump’ın çok taraflılıktan uzaklaştırdığı ABD’yi yeniden bu yörüngeye taşımak isteyen Başkan Joe Biden, görevinin ilk aylarında bu konuda nasıl bir tablo çiziyor? ABD merkezli düşünce kuruluşu Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden (CSIS) Matthew P. Goodman, CSIS internet sitesinde yayımlanan yazısında, ABD’nin “değişken geometri” olarak adlandırdığı çok taraflılık yaklaşımını inceliyor.
Yazının öne çıkan bazı bölümlerini aktarıyoruz:
“Başkan Joe Biden, Beyaz Saray’ın bu ayın başlarında yayımladığı geçici ulusal güvenlik stratejisinin kısa önsözünde, ABD müttefikleri ve ortaklarıyla en az beş kez çalışmanın öneminden bahsediyordu. Başkan ve üst düzey dış politika yetkilileri, ilk konuşmaları ve açıklamalarında, yeni yönetimin çok taraflılığa retorik bağlılığı konusunda şüpheye hiç yer bırakmamıştı. Biden, bu taahhüde doğruluk kazandırmak için hızla harekete geçti. Selefinin ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan ve Dünya Sağlık Örgütü’nden (DSÖ) çekme kararlarını tersine çevirmenin yanı sıra şahsi zamanını ve sermayesini, çok taraflılık yaklaşımını yansıtacak iki küçük ülke gruplaşmasına vakfetti.
Başkan Biden, görevdeki ilk iki ayında, iki sanal küresel liderler ‘zirvesine’ katıldı. İlki, 19 Şubat’ta, bu yılki ev sahibi Birleşik Krallık’ın çağrısıyla COVID-19 salgınına kolektif müdahaleyi tartışmak üzere düzenlenen bir G7 toplantısıydı. Biden, bu toplantıda dünyanın en büyük gelişmiş piyasa ekonomilerinden meslektaşlarıyla buluştu. 12 Mart’ta da Hint Okyanusu’nda 2004 yılının sonlarında gerçekleşen yıkıcı tsunaminin ardından kurulan ve ‘Quad’ olarak bilinen Dörtlü Güvenlik Diyaloğu’nun liderler düzeyindeki ilk toplantısında Avustralya, Hindistan ve Japonya başbakanlarıyla bir araya geldi.
İki zirvenin sonunda kısa ortak açıklamalar yapıldı. Her iki açıklama da doğal olarak salgına kolektif müdahaleye odaklanıyor, iklim değişikliği konusunda ortak eylemin önemini vurguluyor, demokratik değerler ve normlar üzerinde durarak G7 ve Quad’ın dile getirilmemiş bir hedefini ortaya koyuyordu: Daha iddialı, otoriter bir Çin’in getirdiği zorluklara karşı ortak bir zemin oluşturmak. Quad toplantısı, grubun kurumsallaştırılmasına yönelik ilk adımları içerdiği için özellikle dikkate değerdi: Biri kritik teknolojilerle ilgili olmak üzere toplam üç çalışma grubu oluşturuldu ve düzenli aralıklarla yapılacak üst düzey toplantı programı açıklandı.
G7 ve Quad ülkeleri, küresel ekonominin yaklaşık yüzde 60’ını temsil ediyor; dünyanın önde gelen demokrasilerini, askeri güçlerini ve teknoloji liderlerini barındırıyor. Hepsi hem güvenlik hem de ekonomik alanlarda Çin’in politikaları, uygulamaları ve niyetleri konusunda artan endişelere sahip. Biden yönetimi perspektifinden bakıldığında tüm bunlar, uluslararası ilişkilerde ABD’nin tercih ettiği kurallar, standartlar ve normlara desteği güçlendirmek adına G7 ve Quad forumlarını cazip kılıyor. (…)
İdeal bir dünyada ABD, küresel kuralları ve normları savunmak için öncelikle Birleşmiş Milletler ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi geniş kapsamlı uluslararası kuruluşlara güvenirdi. Ancak bu kurumlar tasarlandıkları gibi çalışmıyor. Örneğin DTÖ, temel işlevlerinden birini yerine getirmekten, yeni anlaşmaları müzakere etmekten ve anlaşmazlıkları çözmekten fiilen alıkondu. Biden yönetimi, çok taraflı bir gündeme hareket kazandırmak istiyorsa, benzer fikirlere sahip ülkelerden oluşan çoklu gruplar ile çalışmanın ve onları bir tür ‘değişken geometri’ ile bir araya getirmenin, ilerlemenin en pratik yolu olduğu sonucuna varmakta haklı.”
Gruplaşmaların işlevi formundan daha önemli
Yazara göre ABD’li yetkililerin G7 ve Quad üzerinde durması, işleve formdan daha fazla önem verdiklerini gösteriyor. “Bu, ABD menfaatleriyle yola çıkıp hangi liderler topluluğunun fotoğrafta en iyi göründüğünü düşünmek yerine, hangi kuruluşun veya ülke gruplarının bu menfaatlerin ileri taşınmasına yardımcı olabileceğine karar vermek anlamına geliyor. Oysa demokrasilerin bir araya gelmesi için yapılan çeşitli öneriler (Biden’ın ‘demokrasi zirvesi’ çağrısı ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın ‘D10’ önerisi), hangi sorunların çözülmesi gerektiğinden ziyade kimlerin davet edeceğinin düşünüldüğü bir zihniyetten mustarip. ABD ve Birleşik Krallık yetkilileri, hangi küresel yönetişim forumlarını benimseyeceklerini seçerken iki önemli noktayı akılda tutmalıdır: Birincisi, çok taraflılık kendi başına bir amaç değil, amaca yönelik bir araçtır. İkincisi ise tüm sorunları çözebilecek tek bir ülke grubunun olmamasıdır.
Biden yönetimi, G7 ve Quad’a yatırım yaptıktan sonra ABD’nin tercih ettiği kurallar ve normlar konusunda nasıl küresel mutabakata varmalıdır? İlk görev, her grup içinde ulaşılabilir bir hedefler kümesi üzerinde iç mutabakatın sağlanması olmalıdır. Salgına müdahale konusunda işbirliği en kolay hedeftir ve haklı olarak G7 ve Quad çabalarının ana odak noktasıdır. Daha zor olan iklim değişikliği, her iki forumda da en önemli işbirliği önceliği olmalıdır. Her grup için karşılaştırmalı üstünlük alanlarında ilerleme peşinde olmak da mantıklıdır. G7’de ileriye dönük verimli bir yol, 19 Şubat bildirisinin son somut cümlesi olan ‘Pazar odaklı olmayan politika ve uygulamaları ele almada kolektif yaklaşımlar konusunda birbirimize danışacağız’ ifadesini temel almak ve ABD, Avrupa Birliği ve Japonya arasında, Çin’in devasa sübvansiyonlarına ve sanayi politikalarına ortak tepkiler geliştirmek için Trump yönetiminin başlattığı üçlü süreci yeniden canlandırmaktır.
Gevşek bir teknoloji ittifakı
Quad, salgının dışında işbirliği önceliklerinden birinin kritik teknolojiler olduğuna açıkça işaret etti. Belirli bir ülke grubuyla, kritik teknolojilerin rakiplere istenmeyen transferlerine karşı koruma amaçlı politikalar konusunda ortak tanıtım faaliyetlerinden ziyade daha fazla işbirliği alanı oluşturabilir. Bu, Biden yönetiminin diğer önemli teknoloji oyuncularını devreye sokmak için Quad’a eklemeler yapması ya da ayrı kanallarda çalışması anlamına gelecektir: Örneğin, gelişmiş yarı iletkenler konusunda Hollanda ve Güney Kore, yapay zekâ konusunda da Kanada ve İsrail. Nihai hedef, bu ülkelerin güvenliği için gerekli kritik teknolojilerin güvenilir tedarikini sağlamak amacıyla birlikte çalışmaya hazır, benzer fikirlere sahip ülkelerden oluşan gevşek bir ‘teknoloji ittifakı’ olabilir.
Bir sonraki hamle, ortak tutumları daha geniş çoklu gruplaşmalara yönlendirmek olacaktır. G7 ve yakın ortaklar, Çin, Rusya ve diğer büyük ekonomileri barındıran G20’de etkili bir grup oluşturabilir. G7 ülkeleri aynı zamanda, küresel ekonomik standartlar üzerinde önemli çalışmalar yürüten Paris merkezli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nde (OECD) ortak bir gündem oluşturmak için birlikte daha bilinçli hareket edebilir.
Quad da Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) forumu ve Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) gibi Asya’daki bölgesel kuruluşlara yönelik ortak tutum benimsemeye odaklanabilir. Örneğin APEC, sınır ötesi gizlilik kuralları da dahil olmak üzere veri yönetişimi ilkeleri ve normları üzerinde önemli çalışmalar yürüttü. Bu ve bölgedeki diğer çabalar, küresel bir veri rejimi kurmak için temel oluşturabilir. Hindistan’ın APEC üyesi olmaması bu çabaya engel teşkil etmemelidir.”
Değişken geometrinin esnekliği
Yazar, değişken geometrinin avantajının, esnek olması ve bir politika gündemini yönlendirmek için örtüşen birden fazla çabaya izin vermesi olduğunu belirtiyor.
“Bu çabaların nihai amacı, DTÖ gibi kapsamı oldukça geniş çok taraflı kuruluşlar ile çalışarak ve ülkelerin mevcut çok taraflı düzenlemelere katılmalarına yardımcı olarak diğer ülkelerin de küresel ölçekte kural koyma sürecine dahil edilmesidir. Bu yaklaşım, Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve İlerlemeye Açık Anlaşma’da (CPTPP) yer alan yüksek standartlı ticaret kuralları üzerine daha geniş kapsamlı bir anlaşma yapılmasını sağlayabilir. Eski Başkan Donald Trump’ın ABD’yi anlaşmadan çekmesine ve Biden yönetiminin yeniden katılma konusundaki isteksizliğine rağmen (ABD’nin Asya stratejisi için ciddi bir sorun), Birleşik Krallık, Tayland ve hatta Çin gibi CPTPP’ye katılmayı düşünen birçok ülke var.
Değişken geometrili birçok taraflılık yaklaşımı, Birleşmiş Milletler ve DTÖ gibi ABD’nin oluşturduğu ve on yıllardır savunduğu uluslararası kuruluşların terk edilmesi anlamına gelmiyor. Bunlar meşruiyet ve küresel sisteme zemin sağlamak adına önemlidir. Çoklu gruplaşmalar da dışlayıcı değil, grubun hedeflerine ve normlarına bağlı kalmaya istekli yeni üyelere açık olmalıdır. ABD’yi yeniden çok taraflılık yörüngesine sokmaya ve ABD’nin tercih ettiği kural ve normları ilerletmeye çalışan Biden yönetimi için G7 ve Quad gibi gruplara yatırım yapmak akla uygun bir başlangıçtır.
Bu yazı ilk kez 26 Mart 2021’de yayımlanmıştır.