27 Temmuz 2023’te, Nijer’de Cumhurbaşkanı Muhammed Bazum’u korumakla görevli başkanlık muhafızları iktidara el koyarak anayasanın askıya alındığını açıkladılar. Bu durum, askerî darbelerin Afrika siyasetinin ayrılmaz bir parçası olup olmadığı sorusunu bir kez daha akıllara getirdi. Nijer’deki darbenin akıllara getirdiği bir diğer soru ise özellikle eski Fransız sömürgelerindeki etkisini giderek artıran Rusya’nın Afrika darbelerinin arkasında olup olmadığı ya da bu darbelerin düzenlenmesinde doğrudan ya da dolaylı olarak bir rol oynayıp oynamadığı.
Afrika tarihi darbeler tarihi mi?
2022 tarihli bir rapora göre, 1950’li yıllardan itibaren Afrika ülkelerinde 106’sı başarılı 214 askeri darbe gerçekleşti. Aynı araştırma, Afrika ülkelerinin 45’inin en azından bir darbe ya da darbe girişimi yaşadığını göstermekte.
2020 yılında Mali, 2021 yılında Sudan, Çad ve Gine, 2022 yılında ise Burkina Faso’da yaşanan darbelerin ardından Nijer’de Bazum’un devrilmesi, Afrika ülkelerinde bağımsızlık sonrası dönemde gerçekleşen darbe silsilesinin sonuncusu. Öyle ki yakın dönem Afrika tarihi, darbeler tarihi gibi duruyor.
Nijer’deki darbenin akıllara getirdiği bir diğer soru ise özellikle eski Fransız sömürgelerindeki etkisini giderek artıran Rusya’nın bu darbelerin düzenlenmesinde doğrudan ya da dolaylı olarak bir rol oynayıp oynamadığı.
Darbe sonrasında bir grup göstericinin Rus bayrakları açarak “Çok yaşa Putin” ve “Kahrolsun Fransa” sloganlarıyla ülkedeki Fransa Büyükelçiliğini basmaya çalışması bu görüşü destekler nitelikte. Benzer durum, Fransa karşıtı gösterilerde yine Rus bayraklarının açıldığı Mali ve Burkina Faso’da gerçekleşen darbeler sonrasında da yaşanmıştı.
Nijer’in de aralarında yer aldığı Sahel bölgesi ülkelerinin çoğunun eski Fransız sömürgeleri olması nedeniyle bu bölge Fransız etki sahası olarak tanımlanmakta. Bu nedenle Fransa bölgedeki çok uluslu misyonlara en fazla katkı sağlayan kıta dışı aktör olmasının yanı sıra bölgedeki “varlığı” ya da “yokluğu” en fazla tepki çeken ülke.
Fransa liderliğindeki askerî operasyonların bölgedeki güvenlik sorunlarının çözülmesine katkı sunmadığı gibi, istikrarsızlığı daha da artırdığı ve “faydadan çok zarar getirdiği” söylenmekte. Öte yandan, Fransa’nın bölgedeki askerlerinin sayısını azaltması ya da bir kısmını AB misyonlarına aktarması, bölgeyi terk ettiği ve bu ülkeleri kendi sorunlarıyla baş başa bıraktığı gerekçesiyle hayal kırıklığı yarattı. Rusya’nın ise bu alanda ortaya çıkan güç boşluğunu doldurmaya aday bir ülke olarak karşımıza çıktığını görüyoruz.
Bölgedeki Rus etkisi abartılıyor mu?
Rusya’nın Afrika’daki varlığı ve bu anlamda Fransa’nın başını çektiği eski sömürgeci güçlerle arasındaki rekabet yeni bir olgu olmaktan ziyade, kökenleri Soğuk Savaş dönemine dayanıyor.
Daha çok ideolojik sebeplerle Afrika ülkelerinin bağımsızlık mücadelelerine finansal, askerî ve diplomatik destek sağlayan ve bu ülkelerin bağımsızlıklarını ilk olarak tanıyan ülkelerden biri olan Sovyet Rusya, Soğuk Savaş döneminde Afrika’daki en etkin ülkelerden biri idi. Ancak Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla halefi Rusya Federasyonu Afrika’dan neredeyse tamamen çekildi. Yine de Rusya ile Afrika ülkeleri arasında Soğuk Savaş döneminden kalan ve silah ticaretine dayanan bağımlılık ilişkisi sürüyor.
Rusya, Afrika ülkelerinin en önemli silah tedarikçisi. Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI) verileri, Rusya’nın son beş yılda Afrika pazarındaki payının daha da arttığını gösteriyor. Hatta Mali’nin 2017 ile 2022 yılları arasındaki silah tedarikinin yüzde 200’den fazla artış göstermesinde Rusya’dan satın aldığı silahların önemli rolü var.
Rusya’nın Afrika ülkelerindeki popülerliğinin artmasında, Wagner Grubu başta olmak üzere özel güvenlik şirketleri de önemli rol oynuyor. Hatta Sahel bölgesinde, özellikle de Mali ve Burkina Faso’da birer yıl arayla yaşanan askerî darbelerin ardında Wagner’in bulunduğu iddia ediliyor. Ancak bölgede sömürgeci bir geçmişi bulunan ve bağımsızlık sonrası dönemde de eski sömürgeleriyle her alanda yakın ilişkilerini devam ettiren Fransa’nın karşısında bölge ülkeleriyle sadece birkaç yıldır özellikle de paralı askerler aracılığıyla yakınlaşan Rusya’nın etkinliği ile ilgili görüşlere temkinli yaklaşmakta fayda var.
Rusya’nın veya Wagner’in Afrika ülkelerinde yaşanan darbelerde herhangi bir rolünün olup olmadığına ilişkin destekleyici bir bilgi bulunmazken, BM yetkilileri de ülkede Wagner de dâhil Rus paralı askerlerin varlığına ilişkin bir kanıt olmadığını belirttiler.
Gerek Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in gerekse Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un İkinci Rusya-Afrika Zirvesi sırasında darbeyi kınayarak, darbecilere iktidarı mevcut başkana iade etmeleri çağrısında bulunduğu biliniyor. Wagner lideri Yevgeni Prigojin’e ait olduğu iddia edilen ve “Nijer’de olan, Nijer halkının sömürgecilerle mücadelesinden başka bir şey değil” sözlerini ise gerçekten onun söyleyip söylenmediği henüz doğrulanmış değil.
Öte yandan, darbe sonrasında, Nijer’de hükümeti devralan Vatanı Koruma Ulusal Konseyi Başkan Yardımcısı General Salifou Mody’nin Mali’de Wagner temsilcileri ile görüşerek olası bir ECOWAS (Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu) müdahalesine karşı Wagner’den destek istediği de yine iddialar arasında.
Wagner ile Nijer’deki askerî cunta arasında herhangi bir bağın varlığı kanıtlanmamışken, birkaç protestocunun elindeki bayraklardan Rusya’nın Nijer halkı nezdinde büyük destek gördüğü şeklinde bir çıkarım yapmak oldukça basit bir yaklaşım olur. Dolayısıyla bölge halkı ya da darbeciler tarafından görünüşte Rusya’ya verilen desteğin önemli bir karşılığının olup olmadığı hakkında bir yorumda bulunmak darbe sonrası yaşanan belirsizlik ortamında pek mümkün değil.
Ancak Rusya’nın darbeye doğrudan müdahil olmaması, Batı yanlısı olduğu bilinen Bazum iktidarının değişmesinden ve ülkedeki Fransa karşıtı ortamdan yararlanmayacağı anlamına gelmiyor.
Fransa-Rusya mücadelesi ne anlama geliyor?
Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron, darbeyi sert bir şekilde kınayıp Nijer’e sağlanan insani yardımların askıya alındığını açıklamasının ardından, ülkedeki Fransız vatandaşlarına yönelik herhangi bir saldırıya karşı misilleme tehdidinde bulundu. Aslında bölgedeki ülkeleri Fransa’ya ve Batı’ya karşı bir alternatif aramaya iten faktörlerden biri de Fransa’nın Afrika ülkelerine bu üstten bakan tavrı.
Buna karşılık, Nijer’de yönetimi devralan askerî cuntanın Fransa’ya uranyum ve altın sevkiyatını durdurduğunu açıklaması, Fransa’nın bu eleştirel “baba” figürünün daha fazla destek bulmadığını gösteriyor.
Nijer, dünyanın en zengin uranyum rezervlerine sahip olmasının yanı sıra, Fransa’nın uranyum tedarikinin de önemli bir kısmını karşılamakta. Buna ek olarak, Sahel’de yükselişe geçen terör gruplarıyla savaşta ve Avrupa’ya yasadışı göçle mücadelede oynadığı önemli rol, Batı’nın son müttefiki olarak kabul edilmesine neden oldu. Üstelik askerî yönetimlerin iktidarda olduğu komşuları Mali ve Burkina Faso’nun Rusya ile yakınlaşmasına rağmen, Nijer, Batı yanlısı konumunu korudu.
Darbenin ardından Nijer’in de Rusya’yla yakınlaşma çabasına girmesi olası. Zira bölgede artan Fransız karşıtlığı Rusya lehine işliyor ve Rusya’ya yeni fırsatlar sağlıyor. Öte yandan, darbeciler de Fransız karşıtı söylemleri kendi iktidarlarını meşrulaştırmak için kullanıyor. Rusya’yı Sahel’de “uyanan dev” olarak tanımlamak ve Rus paralı askerlerinin bölgedeki faaliyetlerine yönelik öngörülerde bulunmak için henüz erken olsa da Wagner’in ilerleyen dönemlerde zengin doğal kaynaklara sahip Nijer’e daha fazla öncelik vereceğini söyleyebiliriz.
Ancak Wagner ile Rus hükümeti arasında haziran ayının sonunda başlayan gerginlik kısa süre sonra sona erse de ilerleyen dönemlerde Wagner’in kıtada Rus çıkarlarının gerçekleşmesinde nasıl bir rol oynayacağı konusu belirsizliğini sürdürüyor. Yine de Rusya, Fransa ve AB’nin konumunu zayıflatarak bölgedeki etkisini en azından kısa vadede artırmak için gerekli tüm araçları kullanacak gibi gözüküyor.
Darbe sonrası süreç
Alex Thomson, Afrika Politikası’na Giriş (An Introduction to African Politics) adlı kitabında Afrika’da darbelerin çoğunun “kansız” olduğundan bahsederek, bu darbelerin genellikle halktan destek bulduğunu belirtir. Zira darbeler, mevcut iktidarın ülkedeki sorunları çözmekten aciz olduğu, dolayısıyla meşru olmadığı tezi üzerinden gerçekleştirilir. Dolayısıyla çok az kişi gayri meşru olduğu söylenen hükümeti savunurken, halkın büyük kısmı da bu sorunların düzeleceği inancıyla darbecilere destek verir.
Nijer’de cunta lideri General Abdourahamane Tchiani de, devrik Devlet Başkanı Bazum’un ülkenin güvenliğini tehdit ettiğini ve mevcut ekonomik sıkıntıların ardındaki temel figür olduğunu darbeye gerekçe olarak gösterdi. Gerçekten de Nijer, sahip olduğu zengin doğal kaynaklara rağmen, halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk sınırının altında yaşadığı ve gelir eşitsizliğinin oldukça yüksek olduğu bir ülke. Bu sorunların varlığına rağmen, Nijer’deki darbenin ordu içindeki hiziplerin arasındaki rekabetten kaynaklandığı söylenebilir.
Devrik lider Bazum’un başkanlık muhafızlarına komuta eden General Tchiani’yi görevden almayı planladığı bilinmekte. Tchiani, bu durumun gerçekleşmesine fırsat vermeden kendisini yeni cuntanın lideri ilan etti. Yani Nijer’deki darbe Rusya da dâhil herhangi bir dış güçle ilgili olmaktan ziyade ülkenin iç dinamikleriyle alakalı. Yine de Nijer siyasetinden çok, darbenin ardında herhangi bir dış gücün olup olmadığını sorgulamamız ve ülkedeki küresel rekabeti konuşuyor olmamız bu hususu ne kadar ihmal ettiğimizin göstergesi niteliğinde.
Ancak daha önce de belirtildiği üzere, Rusya, kullandığı anti-kolonyal söylemle bölgede kendisine yeni alanlar açmaya devam edecek. Bu durumun Afrika ülkeleri için yeni bir tür bağımlılık ilişkisi yaratması muhtemel olmakla birlikte, eski sömürgeci güçlere karşı alternatif arayışında olan Afrikalıların yönelebilecekleri, kendilerine “koşulsuz” destek sağlayacak ya da silah satacak yeni bir aktör olarak destek göreceği muhakkak.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 21 Ağustos 2023’te yayımlanmıştır.