Son yıllarda Almanya, Avrupa Birliği sınırları içerisinde milyonlarca göçmene ev sahipliği yapan ülkelerin başında geliyor. II. Dünya Savaşı’ndaki yenilginin ardından ortaya çıkan ekonomik felaketin büyüklüğünü görmesiyle birlikte gerek zayıflayan sanayisini güçlendirmek gerekse işgücü açığını kapatabilmek adına dışarıdan genç ve dinamik bir nüfusa yönelen Almanya, karşılıklı ikili anlaşmalar çerçevesinde Portekiz, Tunus, Fas ve Türkiye gibi o dönemlerde popülasyonun yoğun olduğu ülkelerden yüzbinlerce göçmen işçi transfer etti. Böylelikle Almanya, 1960’lı yıllardan günümüze kadar olan süreçte zaman zaman ırkçı partilerin ve siyasi elitlerin tepkisini çekse de kozmopolit yapısını korumayı başardı.
Başlangıçta ne Almanya ne diğer menşei ülkelerden gelen göçmen işçiler; Almanya’da nesiller boyu devam edecek bir göç sürecini öngöremediler. “Gastarbeiter (misafir işçi)” olarak tanımlanan göçmen işçiler gelecek planlarını “bir miktar para biriktirip bir gün Türkiye’ye geri dönebilmek ve ailelerine bakabilmek” üzerine kurdular, Almanya ise sanayisinin gelişmesinin ardından çalışma izni biten işçilerin ülkelerine geri döneceğine yönelik planlar yaptı. Ancak göçmen kökenli aileler zamanla çoğalarak ve örgütlenerek Almanya toplumunun önemli bir parçası haline geldiler. İsviçreli yazar Max Frisch’in “Biz yalnızca işçi istemiştik, bir de baktık ki insan kitleleri geldi” sözü bu durumu gayet iyi açıklıyor.
Birinci ve ikinci nesil olarak tabir edilen göçmenler; dil yetersizliği, kültürel farklılıklar ve ekonomik haklardan yoksun bırakılma gibi sebeplerden ötürü entegrasyonda sorun yaşasalar da, 1970’li yıllarda Almanya Devleti tarafından çıkarılan “Aile Birleşimi Yasası” çerçevesinde hem ailelerini buraya getirdiler hem de topluma ve sisteme giderek entegre olmaya başladılar. 1980’ler, 1990’lar ve özellikle 2000’li yıllardan itibaren ise sivil toplumdan siyasete, ekonomiden spora birçok alanda güç, statü ve itibar kazandılar. 2015’ten sonra Avrupa genelinde yaşanan mülteci kriziyle beraber eski şansölye Angela Merkel’in kucaklayıcı tutumu ve “Açık Kapı Politikası”, Almanya’nın milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapmasına zemin hazırladı.
Göçmen Kökenliler Artık Daha Güçlüler
Şüphesiz ki Almanya günümüz itibariyle bir göçmen ülkesi ve ülkenin dörtte biri göçmen kökenlilerden oluşuyor. 25 milyona yakın yabancının yaşadığı ülke; Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Güneydoğu Asya gibi farklı coğrafyalardan ciddi bir göçmen nüfusa alan açıyor. Göçmen ve mülteci sayısındaki bu artışa paralel olarak da onları hukuksal, siyasal ve toplumsal zeminde temsil eden birçok sivil toplum örgütü, dernek ve hatta siyasi parti aktif olarak harekete geçti.
Türk kökenli milletvekillerin parlamentoda yer alması, Arap ve Türk Dernekleri’nin Kreuzberg, Neukölln ve Hermannplatz gibi bölgelerde faal olmaları, DİTİB (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) ve Yunus Emre Enstitüsü gibi devlet destekli derneklerin Türk diasporasına yönelik yoğun çalışmalar yapması, Berlin, Köln, Duisburg gibi şehirlerde Türk ve Arap Camilerin geniş bir Müslüman nüfusa ibadet alanı yaratması, tüm bunların dışında Hint, Meksika, Çin, İran restoranlarının hem Almanlara hem de farklı etnik kökenden insanlara gastronomi hizmeti vermesi göçmenlerin Almanya’da ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
Almanya’daki göçmen popülasyonu eskiden olduğu gibi yalnızca vasıfsız işlerde değil, artık üst düzey işlerde de ağırlığını hissettiriyor. Milletvekilliği, STK başkanlığı, İş adamları Derneği başkanlığı, Medya patronluğu gibi ciddi meslek kolları artık yabancı kökenliler tarafından yürütülüyor. Bu meslek gruplarından bazıları Alman Devleti tarafından da hem finansal hem manevi açıdan destek görüyor. Hal böyleyken üretime katkı sağlayan, kuralları benimseyen ve entegrasyon aşamasını fazlasıyla tamamlamış nitelikli yabancılar atalarının dedelerinin aksine Almanya’da itibar görüyorlar.
Askıya Alınan Aile Birleşimi
Fakat son zamanlarda Almanya göçmenlere yönelik sert bir tutum içine girmeye başladı. Bilhassa AfD (Almanya için Alternatif Partisi) gibi aşırı ırkçı partilerin göçmenleri hedef alarak etkili bir siyaset yapması ve toplum nezdinde kabul görmesi, 2025 Şubat seçimlerinden sonra koalisyon kuran Merkez Partileri (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) göç politikalarında da etkili oldu. CDU lideri ve şimdiki Şansölye Friedrich Merz, seçim öncesinde her ne kadar AfD ile aynı çizgide durmayacağını beyan etse de, yasadışı göçün önlenmesi ve sınırların kontrol altına alınması gibi hususlarda şahin politikalar izleyeceğinin sinyallerini vermişti. SPD ise göç konusunda daha ılımlı politikalar izliyordu. Hatta “Çifte vatandaşlık” yasasının getirilmesine öncülük yapmıştı.
Geçtiğimiz hafta Almanya Federal Meclisi (Bundestag) mülteci politikalarına yönelik çok tartışılacak bir karara imza attı. Alman milletvekilleri, yapılan oylamada “tam sığınma hakkı”na sahip olmayan göçmenlerin aile birleşimi hakkını askıya alma kararı aldı. Yani savaş bölgelerinden gelen ve kendilerine “geçici korunma statüsü” verilenlerin eş ve çocuklarını yanlarına almalarına 2 yıl süreyle izin verilmemesini planladıklarını açıkladı. Kabul edilen yasa, “birinci derece sığınma hakkı olan mülteci” olarak değil fakat ülkelerine geri dönmelerinin tehlike arz edebileceği ve ciddi insan hakları ihlali getirebileceği gerekçesiyle Almanya’da kalmasına izin verilen kişilere tanınan “ikincil koruma statüsüne” sahip göçmenleri kapsıyor. Bu da demek oluyor ki artık başta Türkler olmak üzere farklı etnik kökene mensup ve sınırlı koruma kapsamına giren kişiler kendi ülkelerinden ailelerini 2 yıl boyunca Almanya’ya getiremeyecekler.
Örneğin; 2024 Mart ayı sonu itibarıyla Almanya’da büyük çoğunluğu Suriyeli olan 388 binden fazla kişi bu statüde bulunuyordu. Yeni düzenlemeyle, 2018’de yürürlüğe giren ve her ay en fazla 1.000 birinci derece aile yakınının bu statüdeki kişilere katılmasına imkân tanıyan uygulama askıya alınmış oluyor. Peki bu hakkın ne tür bir avantajı vardı? Almanya’ya sığınan kişiler hem ailelerinden uzak kalmamış oluyordu, hem genç ve dinamik nüfusları sayesinde üretime daha fazla katkı sağlıyorlardı, hem de psikolojik bir zeminde sisteme ve topluma daha hızlı entegre olabiliyorlardı.
Bilhassa göçmenlere yakınlığı ile bilinen ve içinde Türk kökenli milletvekilleri de barındıran SPD, bu konuda eleştirilerini dile getiriyor. SPD’den bazı milletvekilleri ise bu kararı, “aile mefhumuna vurulmuş siyasi bir darbe” olarak nitelendirdi. Bazı insan hakları örgütlerine göre ise bu karar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil ediyor.[1]
Göçmenler Artık Almanya’yı Terk Ediyor
Bir taraftan Almanya göç konusunda böyle sert adımlar atarken, öte yandan göçmenlerin artık Almanya’yı tercih etme noktasında farklı düşündükleri de sayısal istatistiklerle birlikte ortaya çıkıyor. Alman İş Piyasası ve Meslek Araştırmaları Enstitüsü (IAB) tarafından yapılan araştırmada[2], Almanya’ya göç edenlerin dörtte birinin (tahminen 2,6 milyon) ülkeyi terk etmeyi düşündüğü ve özellikle yüksek eğitimli bireyler arasında yaygın olduğu ortaya konuluyor. Ülkeyi terk etme düşüncesi en yüksek olarak %39 ile bilgi ve iletişim teknolojileri alanında görülürken, bu oran finans sektöründe %30, sağlık ve sosyal hizmetler sektöründe ise %28 olarak cevaplanmış.
Özellikle raporda; siyasi memnuniyetsizlik, ekonomik sebepler, ağır bürokrasi, ayrımcılığa uğrama, dil öğrenmedeki zorluklar Almanya’yı terk etme noktasında başlıca gerekçeler olarak belirtiliyor.
Ayrıca son zamanlarda Almanya’da 2025 yılının ilk yarısında yapılan sığınma başvurularında ciddi bir düşüş yaşanıyor. AB Sığınma Ajansı’na (EUAA) verilerine göre, 2025 yılının ilk 6 aylık döneminde Almanya’ya ilk kez sığınma başvurusu yapan kişi sayısı geçen yıla kıyasla %50 azalarak 65.495 oldu. Yalnızca Haziran ayında yapılan yeni başvuru sayısı 7.000’in altına düştü. Bu, Haziran 2024’e göre %60, iki yıl öncesine göre ise %70’lik bir azalmaya karşılık geliyor.[3]
Hem IAB’ın hem de EUAA’nın rakamlarından anlıyoruz ki, Almanya artık sığınmacılar ve göçmenler için cazibesini kaybeden bir ülke konumuna geliyor. Burada hem ülke içinde göçmenlerin yaşam standartlarını zorlaştıran ekonomik ve sosyal sebepler, hem de Devlet olarak izlenilen rijit göç politikalarının tetikleyici etkisi olduğunu söyleyebiliriz.
Eğitim Alanında Şahinleşen Planlar
Almanya’nın göç politikalarınızı şahinleştiren bir başka gelişme de eğitim alanında yaşanıyor. Federal Eğitim Bakanı Karin Prien (CDU), göçmen kökenli çocukların okullardaki oranına kota konulmasını “düşünülebilir bir model” olarak değerlendirdi. Bu durumun arka planındaki mantık ise şu: “Almancayı bilmeyen öğrenci oranı yüksek olursa öğrenme süreci de sekteye uğrar. Bu yüzden Almanca bilmeyenleri okullara almamak ve kota koymak entegrasyon açısından daha iyi bir seçenek”. Ama böyle bir uygulama şayet hayata geçerse, bu durum eğitimde fırsat eşitliğinin yara alması ve göçmen kökenli öğrencilerin adeta bir izolasyona maruz kalması anlamına gelecektir.
Sonuç itibariyle Almanya, göç konusunda artık eskisi gibi çekim merkezi olan ve göçmenlere kucak açan ülke statüsünü yavaş yavaş kaybetmek üzere. Parlamentoda göçmenlerin işlerini zorlaştırmaya yönelik alınan kararlar, sığınma başvuru sayılarındaki düşüş ve göçmenlerin ülkeyi terk etme eğilimlerine baktığımızda bu durum hem göçmenler hem de Almanya’nın uluslararası imajı açısından hazin bir tablo yaratıyor. Bu noktada akıllara şu soru geliyor doğal olarak “Irkçı ve göçmen karşıtı partilerin söylemleri Almanya’nın göç politikasında belirleyici oluyor mu?” Şayet cevabımız “evet” ise, Almanya’nın multi-kültürel ve demokratik yapısının, aşırı sağ ve popülist politikalara kaydığını söylemek yanlış olmayacaktır. Aşırı sağ politikacılar tarafından uzun süredir dile getirilen göçmen karşıtı söylemlerin, karar vericiler tarafından dikkate alınıp pratiğe konulması, Almanya’yı eskisi gibi bir “göçmen ülkesi” olmaktan uzaklaştırmanın eşiğine getiriyor. Ne yazık ki göçmenlerin geleceği açısından umut, yerini endişeye bırakmış durumda.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 16 Temmuz 2025’te yayımlanmıştır.
[1] https://medyaberlin.com/a-8119
[2] https://www.dw.com/tr/g%C3%B6%C3%A7menler-almanyay%C4%B1-neden-terk-ediyor/a-73157906
[3] https://www.euronews.com/my-europe/2025/07/05/germany-sees-50-decline-in-asylum-application-in-first-half-of-2025