Almanya seçimleri: Berlin’in yeni dengeleri Türkiye’yi nasıl etkileyecek?

Almanya erken seçimleri, bir süreden beri Berlin’de devam eden istikrar arayışına çare olabilir mi? Adaylar ve taraflar neleri savunuyor? Koalisyon olasılıkları neler? Türkiye-Almanya ilişkilerinin seyri ne olabilir? Dr. Yaşar Aydın yazdı.

Almanya, Avrupa’nın en güçlü ve etkili ülkelerinden biri… Son yıllarda büyük ekonomisine rağmen yaşadığı ekonomik sarsıntı, aşırı sağın korkutucu yükselişi ve yıllarca ülkeyi yöneten Angela Merkel’den sonra bir türlü durulmayan dalgalı siyaset sularıyla gündemde… 23 Şubat’taki seçimler ise sadece Almanya için değil belki de tüm eski kıta için kritik önemi haiz.

Zira Sosyal Demokratlar, Liberaller ve Yeşillerden kurulu hükümet, Federal Almanya tarihinde ilk kez bir koalisyon hükümeti alternatifi oluşturulmadan sonlandı ve 20 yıl sonra Almanya yeniden erken seçimlere gidiyor. Üstelik aşırı sağcılar yükselişteyken.

Seçimlerin en önemli aşamasından biri sayılan Şansölye Düellosu’nda, Şansölye ve Sosyal Demokrat SPD Partisi lideri Olaf Scholz, rakibi ve Başbakanlık için en güçlü aday Hristiyan Demokrat CDU’dan Friedrich Merz’i oldukça sert bir şekilde eleştirdi. Merz’i “sözünü tutmamakla” suçladı.

Scholz’un atıfta bulunduğu “söz” Almanya’da siyasi partilerin, aşırı sağcılarla işbirliği yapmamaya, aşırı sağı siyasi bakımdan tecrit etmeye söz verdiği, Brandmauer (yangın koruma duvarı) olarak bilinen bir durum.

Scholz, rakibinin seçimden sonra radikal sağ milliyetçi AfD ile koalisyon kurabileceği endişesini taşıdığını da ekledi.

CDU/CSU’nun başbakan adayı Merz ise, AfD’nin güçlenmesinden Şansölye’yi sorumlu tutarak, “Scholz başbakan olduğunda AfD yüzde 10’lar seviyesindeydi, şimdi ise yüzde 20’nin üzerinde” diyerek yanıtladı.

Almanya’da gelenek olduğu üzere, seçimlere iki hafta kala başbakan ile en yakın rakibi televizyon düellosunda karşı karşıya gelerek moderatörlerin sorularını cevaplandırıyorlar. Düelloyu, seçim kampanyasından o zamana kadar henüz pek haberdar olmayan çok sayıda kişi izliyor. Televizyon düellosu, seçime katılımı net bir şekilde artırıyor ve düelloda bariz şekilde galip gelen taraf, o zamana kadar kararsız kalan seçmenleri kendi lehine hareketlendirebiliyor. 9 Şubat 2025 Pazar günü yapılan düelloda ise hem CDU/CSU hem de SPD kendi adaylarını kazanan olarak değerlendiriyor. Geriye dönüp baktığımızda, tartışmanın ne seçim sonuçlarını derinden etkileyeceğini ne de seçimlerin siyasi istikrar getireceğini söyleyebiliyoruz.

İstikrarsızlığın derinleşmesi ve zorlu gelecek

Siyasal çalkantıların ve istikrarsızlığın arkasında birçok faktör bulunuyor. Bunların başında Ukrayna-Rusya Savaşı yer alıyor; Rusya’dan yapılan doğalgaz ihracatının sonlandırılması ve nükleer enerjinin tasfiyesi, artan enerji fiyatlarıyla birlikte ekonomik durgunluğa yol açtı. Almanya ekonomisi, geride kalan üç yıl içinde Kovid-19 salgını döneminde içine düştüğü durgunluktan bir türlü çıkamadı. Örneğin, GSYH 2024 yılı üçüncü çeyreğinde yalnızca yüzde 0,2 oranında büyüdü. İkinci çeyrekte ise yüzde 0,3 oranında küçülmüştü. Ekonomik durgunluğa çare olarak düşünülen kalkınma paketinin, dijitalleşmenin ve yeşil dönüşümün vergilerle mi yoksa borçlanmayla mı finanse edileceği sorusu ise hükümet içinde en çok tartışılan konulardan biri oldu. Buna bir de düzensiz göçün yarattığı sorunlar eklenince çoktandır beklenen gerçekleşti, Yeşil-Sol-Liberal koalisyon hükümeti dağıldı.

Siyasi istikrarsızlık ve çalkantılar, birçok şekilde kendini gösterdi: Hükümet ortağı partilerin – Yeşiller hariç – oylarının erimesi, radikal sağ milliyetçi Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin ve sol popülist Sahra Wagenknecht Birliği (BSW) partisinin oylarını artırması, hükümet karşıtı çiftçi eylemleri ve bu eylemlerin radikalleşme eğilimleri, aşırı sağcı cunta yapılanmaları, Almanya’nın birçok kentinde mültecilerin dahil olduğu şiddet olaylarının meydana gelmesi vb. – liste kuşkusuz daha da uzatılabilir, ancak bu kadar bile net bir istikrarsızlık tablosu ortaya koyuyor. Bu tablonun başlıca sorumlusu, 16 yıllık Şansölye Angela Merkel döneminin politikaları – örneğin katı bütçe politikası ve borçlanma freninden dolayı altyapı yatırımlarının yapılmaması, dijitalleşmeye, yeşil dönüşüme ve Almanya’nın savunmasına yeterince kaynak ayrılmaması vb. – olmasına rağmen, fatura mevcut Şansölye Olaf Scholz ve partisine çıkarıldı.

Ocak 2025 başında yapılan, “Doğrudan seçebilseydiniz hangi başbakan adayına oy verirdiniz?” sorusunun sorulduğu bir ankete göre, Merz (CDU), yüzde 26 ile diğer başbakan adayı  Robert Habeck’i (Yeşiller, yüzde 22) ve Şansölye Scholz’ü (SPD, yüzde 16) açık ara geride bırakıyordu.

Elimizdeki 14 Şubat 2025 tarihli son ankete göre, Almanya Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partileri yüzde 30’luk bir destekle birinci sırada yer alıyordu. Onu sırasıyla yüzde 20 ile AfD, yüzde 16 ile Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD),yüzde 14 oyla Yeşiller ve yüzde 7 oyla Sol Parti’nin (LINKE) takip ediyordu . BSW’nin ve Hür Demokrat Parti’nin (FDP) oyları ise yüzde 4 seviyelerinde ve bu oranla meclis dışında kalıyorlar. Ancak seçim günü beklenenden farklı bir tabloyla karşılaşmamız da mümkün.

Olası koalisyon seçenekleri

Yukarıdaki anket sonuçlarına dayanarak, meclisteki olası sandalye dağılımına ve koalisyon olasılıklarına bir göz atalım. Bu tabloya göre, Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri 217, AfD 145, SPD 116, Yeşiller 101ve Sol Parti 51 sandalyeye sahip olacaklar 630 sandalyeli Federal Meclis’te (Bundestag). Bu durumda, iki koalisyon hükümetinin olasılığı öne çıkıyor:

·      Büyük Koalisyon: Friedrich Merz (CDU) başkanlığında, SPD ortaklığında kurulacak bir hükümet, mecliste 318 sandalyeye ulaşıyor. Hükümet kurmak için gereken sayı ise 316. Almanya’da hükümetin düşürülebilmesi, güvensizlik oylamasının yanı sıra milletvekillerinin yeni bir hükümet başkanı üzerinde anlaşmalarını gerektirir. Bu açıdan bakıldığında, söz konusu sayı hükümetin işleyişi için yeterli olabilir; ancak, önemli yasaların çıkarılması açısından çok güçlü bir konumda olmayacaktır bu hükümet.

·      Merkez ve Radikal Sağ Koalisyonu: Sayı bakımından en güçlü hükümet modeli bu olsa da toplumun geniş kesimlerinde, sivil toplumda ve bürokraside pek istenmiyor. Friedrich Merz de defalarca, AfD ile hükümet kurmayacaklarını ifade etti.

·      Azınlık Hükümeti: Merz başkanlığında bir azınlık hükümeti, AfD’nin desteğini alabilir. Diğer partiler yeni bir hükümet başkanı üzerinde anlaşarak çoğunluk sağlayamayacakları için, bu hükümet bir süre iktidarda kalabilir ve uygun bir zamanda erken seçimlere gidebilir. Şansölye Scholz, sürekli olarak bu olasılığa vurgu yapıyor. SPD ve Yeşiller, sol seçmeni mobilize etmek ve kararsızları etkilemek amacıyla, Hristiyan Birlik partilerinin çoğunluğu ve işbirliği “tehlikesi” üzerinde duruyor.

Görüldüğü gibi, seçim sonuçları Almanya’nın – toplumunun ve ekonomisinin – arzu ettiği istikrarı getirmeyebilir. Radikal sağ parti AfD’nin oylarının muhtemelen yüzde 20’lerin üzerine çıkarak ana muhalefet partisi konumuna geleceğini düşünürsek, Almanya ve Almanya’daki Türk toplumunu zor günlerin beklediğini söyleyebiliriz. Türkiye-Almanya ikili ilişkileri bağlamında nasıl bir gelecek tasavvur edilebilir?

Almanya-Türkiye ilişkilerinde yeni dönem: Karşılıklı çıkarlar ve pragmatizm

Friedrich Merz başkanlığında bir “Büyük Koalisyon”, olası senaryolar arasında Türkiye açısından en olumlu sonuçları içerebilecek olanı. CDU/CSU, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olsa da Türkiye’nin jeostratejik rolünün bilincinde. Bu nedenle, Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olmak, ticaretin geliştirilmesi ve güvenlik konularında daha yakın işbirliğine gidilmesi yönünde bir yaklaşım içinde olacaklardır muhtemelen. Merz, Esad rejiminin yıkılmasından sonra verdiği bir demeçte, Türkiye’nin Orta Doğu’da barış için önemli bir rol oynayacağına inandığını ve Almanya’nın Türkiye ile işbirliğine gitmesi gerektiğini açıklamıştı. SPD ise Türkiye’deki otoriter yapıyı eleştiriyor, ancak diyaloğun devamını savunuyor. Scholz, geride kalan üç yılda Türkiye’ye karşı pragmatik bir yaklaşım sergilemiş, geçen haftalarda da Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye ve işbirliği yapmaya açık olduğunu belirtmişti.

Büyük Koalisyon bağlamında tartışmalı bir konu ise göç ve vatandaşlık meselesidir. CDU/CSU, SPD’ye göre daha katı bir göç politikası savunuyor; bu da mülteci alımının durdurulması, aile birleşiminin sınırlanması ve sınırların kapatılması gibi önlemleri içeriyor. Merz, çifte vatandaşlığın kaldırılmasını ve ağır suç işlemeleri durumunda göçmen kökenli Almanların vatandaşlıklarının geri alınmasını savunuyor. Bu durum, Almanya Türk Toplumu ve Türkiye ile gerilim yaratabilir. Ancak SPD, bu tür katı yaklaşımlara karşı çıkarak, sınır dışı uygulamalarına ve sınır kontrollerinin yaygınlaştırılmasına karşı duruyor.

Göç ve vatandaşlık meselesi, AfD’nin desteklediği olası bir Merz azınlık hükümetinde, Almanya Türk Toplumu için ciddi endişelere yol açabilir. Dolayısıyla hem Almanya Türk Toplumu hem de Türkiye için en kaygı verici olasılık, Merz’in AfD destekli bir azınlık hükümeti kurması ve CDU’nun AfD’nin İslam ve göçmen karşıtı söylemini sahiplenerek bu yönde politikalar izlemesi.

Scholz hükümetinin işbaşında olduğu son üç yıl hem Türkiye hem de Almanya’daki Türkler için olumlu bir dönem oldu. Gerçekleşme olasılığı en yüksek senaryo çerçevesinde, Merz’in başkanlığındaki bir Büyük Koalisyon hükümetinde Türkiye-Almanya ilişkilerinin önümüzdeki dönemde de pragmatik bir çerçevede ve iş birliği temelinde devam edeceğini söylemek mümkün. Ancak belirsizlikler çağında Türkiye-Almanya ilişkilerini değerlendirirken, üç ana alana odaklanarak önemli adımların neler olduğunu ve politika oluştururken hangi noktalara dikkat edilmesi gerektiğini göz önünde bulundurmakta fayda var.

Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin, önümüzdeki dönemde ekonomik ilişkiler, güvenlik (savunma) ve göç politikaları olmak üzere üç ana sütun üzerinde şekillenmesi beklenebilir. Almanya, Türkiye’nin en büyük ihracat ortağı, iki ülke arasındaki ticaret hacmi hızla artıyor. Türk ve Alman şirketleri arasında çeşitli işbirlikleri devam ediyor, Türkiye’ye önemli Alman yatırımları yapılıyor. Ancak Almanya’daki ekonomik durgunluk ve küresel ticaret koşulları, ticaretin hızını etkileyebilir.

Savunma sanayi alanında ise, Türkiye’nin savunma kapasitesindeki artış, Alman şirketlerinin teknoloji transferine ilgi göstermesini sağladı. Ortadoğu ve Ukrayna’daki çatışmalar, Türkiye ve Almanya arasında savunma işbirliğinin artmasına yol açabilir. Ancak, Almanya’nın Kürt meselesine yaklaşımı ve silah ihracatı gibi konular, ilişkilerde gerilime neden olabilir.

Sonuç olarak, Almanya-Türkiye ilişkilerinin karşılıklı çıkarlar doğrultusunda, pragmatik bir şekilde, ekonomik ve güvenlik ağırlıklı bir seyir izleyeceğini söyleyebiliriz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 17 Şubat 2025’te yayımlanmıştır.

Yaşar Aydın
Yaşar Aydın
Yaşar Aydın - Sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamladı. Doktorasını Hamburg Üniversitesi’nden aldı. Uluslararası ilişkiler, jeopolitik, Türk ekonomisi ve dış politikası, milliyetçilik, göç ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunuyor. Halen, German Institute for International and Security Affairs (SWP)/ Centre for Applied Turkey Studies (CATS) bölümünde görev yapmakta, Alman ve Türk gazetelerine yorumlar yazmaktadır.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Almanya seçimleri: Berlin’in yeni dengeleri Türkiye’yi nasıl etkileyecek?

Almanya erken seçimleri, bir süreden beri Berlin’de devam eden istikrar arayışına çare olabilir mi? Adaylar ve taraflar neleri savunuyor? Koalisyon olasılıkları neler? Türkiye-Almanya ilişkilerinin seyri ne olabilir? Dr. Yaşar Aydın yazdı.

Almanya, Avrupa’nın en güçlü ve etkili ülkelerinden biri… Son yıllarda büyük ekonomisine rağmen yaşadığı ekonomik sarsıntı, aşırı sağın korkutucu yükselişi ve yıllarca ülkeyi yöneten Angela Merkel’den sonra bir türlü durulmayan dalgalı siyaset sularıyla gündemde… 23 Şubat’taki seçimler ise sadece Almanya için değil belki de tüm eski kıta için kritik önemi haiz.

Zira Sosyal Demokratlar, Liberaller ve Yeşillerden kurulu hükümet, Federal Almanya tarihinde ilk kez bir koalisyon hükümeti alternatifi oluşturulmadan sonlandı ve 20 yıl sonra Almanya yeniden erken seçimlere gidiyor. Üstelik aşırı sağcılar yükselişteyken.

Seçimlerin en önemli aşamasından biri sayılan Şansölye Düellosu’nda, Şansölye ve Sosyal Demokrat SPD Partisi lideri Olaf Scholz, rakibi ve Başbakanlık için en güçlü aday Hristiyan Demokrat CDU’dan Friedrich Merz’i oldukça sert bir şekilde eleştirdi. Merz’i “sözünü tutmamakla” suçladı.

Scholz’un atıfta bulunduğu “söz” Almanya’da siyasi partilerin, aşırı sağcılarla işbirliği yapmamaya, aşırı sağı siyasi bakımdan tecrit etmeye söz verdiği, Brandmauer (yangın koruma duvarı) olarak bilinen bir durum.

Scholz, rakibinin seçimden sonra radikal sağ milliyetçi AfD ile koalisyon kurabileceği endişesini taşıdığını da ekledi.

CDU/CSU’nun başbakan adayı Merz ise, AfD’nin güçlenmesinden Şansölye’yi sorumlu tutarak, “Scholz başbakan olduğunda AfD yüzde 10’lar seviyesindeydi, şimdi ise yüzde 20’nin üzerinde” diyerek yanıtladı.

Almanya’da gelenek olduğu üzere, seçimlere iki hafta kala başbakan ile en yakın rakibi televizyon düellosunda karşı karşıya gelerek moderatörlerin sorularını cevaplandırıyorlar. Düelloyu, seçim kampanyasından o zamana kadar henüz pek haberdar olmayan çok sayıda kişi izliyor. Televizyon düellosu, seçime katılımı net bir şekilde artırıyor ve düelloda bariz şekilde galip gelen taraf, o zamana kadar kararsız kalan seçmenleri kendi lehine hareketlendirebiliyor. 9 Şubat 2025 Pazar günü yapılan düelloda ise hem CDU/CSU hem de SPD kendi adaylarını kazanan olarak değerlendiriyor. Geriye dönüp baktığımızda, tartışmanın ne seçim sonuçlarını derinden etkileyeceğini ne de seçimlerin siyasi istikrar getireceğini söyleyebiliyoruz.

İstikrarsızlığın derinleşmesi ve zorlu gelecek

Siyasal çalkantıların ve istikrarsızlığın arkasında birçok faktör bulunuyor. Bunların başında Ukrayna-Rusya Savaşı yer alıyor; Rusya’dan yapılan doğalgaz ihracatının sonlandırılması ve nükleer enerjinin tasfiyesi, artan enerji fiyatlarıyla birlikte ekonomik durgunluğa yol açtı. Almanya ekonomisi, geride kalan üç yıl içinde Kovid-19 salgını döneminde içine düştüğü durgunluktan bir türlü çıkamadı. Örneğin, GSYH 2024 yılı üçüncü çeyreğinde yalnızca yüzde 0,2 oranında büyüdü. İkinci çeyrekte ise yüzde 0,3 oranında küçülmüştü. Ekonomik durgunluğa çare olarak düşünülen kalkınma paketinin, dijitalleşmenin ve yeşil dönüşümün vergilerle mi yoksa borçlanmayla mı finanse edileceği sorusu ise hükümet içinde en çok tartışılan konulardan biri oldu. Buna bir de düzensiz göçün yarattığı sorunlar eklenince çoktandır beklenen gerçekleşti, Yeşil-Sol-Liberal koalisyon hükümeti dağıldı.

Siyasi istikrarsızlık ve çalkantılar, birçok şekilde kendini gösterdi: Hükümet ortağı partilerin – Yeşiller hariç – oylarının erimesi, radikal sağ milliyetçi Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin ve sol popülist Sahra Wagenknecht Birliği (BSW) partisinin oylarını artırması, hükümet karşıtı çiftçi eylemleri ve bu eylemlerin radikalleşme eğilimleri, aşırı sağcı cunta yapılanmaları, Almanya’nın birçok kentinde mültecilerin dahil olduğu şiddet olaylarının meydana gelmesi vb. – liste kuşkusuz daha da uzatılabilir, ancak bu kadar bile net bir istikrarsızlık tablosu ortaya koyuyor. Bu tablonun başlıca sorumlusu, 16 yıllık Şansölye Angela Merkel döneminin politikaları – örneğin katı bütçe politikası ve borçlanma freninden dolayı altyapı yatırımlarının yapılmaması, dijitalleşmeye, yeşil dönüşüme ve Almanya’nın savunmasına yeterince kaynak ayrılmaması vb. – olmasına rağmen, fatura mevcut Şansölye Olaf Scholz ve partisine çıkarıldı.

Ocak 2025 başında yapılan, “Doğrudan seçebilseydiniz hangi başbakan adayına oy verirdiniz?” sorusunun sorulduğu bir ankete göre, Merz (CDU), yüzde 26 ile diğer başbakan adayı  Robert Habeck’i (Yeşiller, yüzde 22) ve Şansölye Scholz’ü (SPD, yüzde 16) açık ara geride bırakıyordu.

Elimizdeki 14 Şubat 2025 tarihli son ankete göre, Almanya Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) partileri yüzde 30’luk bir destekle birinci sırada yer alıyordu. Onu sırasıyla yüzde 20 ile AfD, yüzde 16 ile Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD),yüzde 14 oyla Yeşiller ve yüzde 7 oyla Sol Parti’nin (LINKE) takip ediyordu . BSW’nin ve Hür Demokrat Parti’nin (FDP) oyları ise yüzde 4 seviyelerinde ve bu oranla meclis dışında kalıyorlar. Ancak seçim günü beklenenden farklı bir tabloyla karşılaşmamız da mümkün.

Olası koalisyon seçenekleri

Yukarıdaki anket sonuçlarına dayanarak, meclisteki olası sandalye dağılımına ve koalisyon olasılıklarına bir göz atalım. Bu tabloya göre, Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri 217, AfD 145, SPD 116, Yeşiller 101ve Sol Parti 51 sandalyeye sahip olacaklar 630 sandalyeli Federal Meclis’te (Bundestag). Bu durumda, iki koalisyon hükümetinin olasılığı öne çıkıyor:

·      Büyük Koalisyon: Friedrich Merz (CDU) başkanlığında, SPD ortaklığında kurulacak bir hükümet, mecliste 318 sandalyeye ulaşıyor. Hükümet kurmak için gereken sayı ise 316. Almanya’da hükümetin düşürülebilmesi, güvensizlik oylamasının yanı sıra milletvekillerinin yeni bir hükümet başkanı üzerinde anlaşmalarını gerektirir. Bu açıdan bakıldığında, söz konusu sayı hükümetin işleyişi için yeterli olabilir; ancak, önemli yasaların çıkarılması açısından çok güçlü bir konumda olmayacaktır bu hükümet.

·      Merkez ve Radikal Sağ Koalisyonu: Sayı bakımından en güçlü hükümet modeli bu olsa da toplumun geniş kesimlerinde, sivil toplumda ve bürokraside pek istenmiyor. Friedrich Merz de defalarca, AfD ile hükümet kurmayacaklarını ifade etti.

·      Azınlık Hükümeti: Merz başkanlığında bir azınlık hükümeti, AfD’nin desteğini alabilir. Diğer partiler yeni bir hükümet başkanı üzerinde anlaşarak çoğunluk sağlayamayacakları için, bu hükümet bir süre iktidarda kalabilir ve uygun bir zamanda erken seçimlere gidebilir. Şansölye Scholz, sürekli olarak bu olasılığa vurgu yapıyor. SPD ve Yeşiller, sol seçmeni mobilize etmek ve kararsızları etkilemek amacıyla, Hristiyan Birlik partilerinin çoğunluğu ve işbirliği “tehlikesi” üzerinde duruyor.

Görüldüğü gibi, seçim sonuçları Almanya’nın – toplumunun ve ekonomisinin – arzu ettiği istikrarı getirmeyebilir. Radikal sağ parti AfD’nin oylarının muhtemelen yüzde 20’lerin üzerine çıkarak ana muhalefet partisi konumuna geleceğini düşünürsek, Almanya ve Almanya’daki Türk toplumunu zor günlerin beklediğini söyleyebiliriz. Türkiye-Almanya ikili ilişkileri bağlamında nasıl bir gelecek tasavvur edilebilir?

Almanya-Türkiye ilişkilerinde yeni dönem: Karşılıklı çıkarlar ve pragmatizm

Friedrich Merz başkanlığında bir “Büyük Koalisyon”, olası senaryolar arasında Türkiye açısından en olumlu sonuçları içerebilecek olanı. CDU/CSU, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olsa da Türkiye’nin jeostratejik rolünün bilincinde. Bu nedenle, Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olmak, ticaretin geliştirilmesi ve güvenlik konularında daha yakın işbirliğine gidilmesi yönünde bir yaklaşım içinde olacaklardır muhtemelen. Merz, Esad rejiminin yıkılmasından sonra verdiği bir demeçte, Türkiye’nin Orta Doğu’da barış için önemli bir rol oynayacağına inandığını ve Almanya’nın Türkiye ile işbirliğine gitmesi gerektiğini açıklamıştı. SPD ise Türkiye’deki otoriter yapıyı eleştiriyor, ancak diyaloğun devamını savunuyor. Scholz, geride kalan üç yılda Türkiye’ye karşı pragmatik bir yaklaşım sergilemiş, geçen haftalarda da Türkiye ile ilişkileri geliştirmeye ve işbirliği yapmaya açık olduğunu belirtmişti.

Büyük Koalisyon bağlamında tartışmalı bir konu ise göç ve vatandaşlık meselesidir. CDU/CSU, SPD’ye göre daha katı bir göç politikası savunuyor; bu da mülteci alımının durdurulması, aile birleşiminin sınırlanması ve sınırların kapatılması gibi önlemleri içeriyor. Merz, çifte vatandaşlığın kaldırılmasını ve ağır suç işlemeleri durumunda göçmen kökenli Almanların vatandaşlıklarının geri alınmasını savunuyor. Bu durum, Almanya Türk Toplumu ve Türkiye ile gerilim yaratabilir. Ancak SPD, bu tür katı yaklaşımlara karşı çıkarak, sınır dışı uygulamalarına ve sınır kontrollerinin yaygınlaştırılmasına karşı duruyor.

Göç ve vatandaşlık meselesi, AfD’nin desteklediği olası bir Merz azınlık hükümetinde, Almanya Türk Toplumu için ciddi endişelere yol açabilir. Dolayısıyla hem Almanya Türk Toplumu hem de Türkiye için en kaygı verici olasılık, Merz’in AfD destekli bir azınlık hükümeti kurması ve CDU’nun AfD’nin İslam ve göçmen karşıtı söylemini sahiplenerek bu yönde politikalar izlemesi.

Scholz hükümetinin işbaşında olduğu son üç yıl hem Türkiye hem de Almanya’daki Türkler için olumlu bir dönem oldu. Gerçekleşme olasılığı en yüksek senaryo çerçevesinde, Merz’in başkanlığındaki bir Büyük Koalisyon hükümetinde Türkiye-Almanya ilişkilerinin önümüzdeki dönemde de pragmatik bir çerçevede ve iş birliği temelinde devam edeceğini söylemek mümkün. Ancak belirsizlikler çağında Türkiye-Almanya ilişkilerini değerlendirirken, üç ana alana odaklanarak önemli adımların neler olduğunu ve politika oluştururken hangi noktalara dikkat edilmesi gerektiğini göz önünde bulundurmakta fayda var.

Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin, önümüzdeki dönemde ekonomik ilişkiler, güvenlik (savunma) ve göç politikaları olmak üzere üç ana sütun üzerinde şekillenmesi beklenebilir. Almanya, Türkiye’nin en büyük ihracat ortağı, iki ülke arasındaki ticaret hacmi hızla artıyor. Türk ve Alman şirketleri arasında çeşitli işbirlikleri devam ediyor, Türkiye’ye önemli Alman yatırımları yapılıyor. Ancak Almanya’daki ekonomik durgunluk ve küresel ticaret koşulları, ticaretin hızını etkileyebilir.

Savunma sanayi alanında ise, Türkiye’nin savunma kapasitesindeki artış, Alman şirketlerinin teknoloji transferine ilgi göstermesini sağladı. Ortadoğu ve Ukrayna’daki çatışmalar, Türkiye ve Almanya arasında savunma işbirliğinin artmasına yol açabilir. Ancak, Almanya’nın Kürt meselesine yaklaşımı ve silah ihracatı gibi konular, ilişkilerde gerilime neden olabilir.

Sonuç olarak, Almanya-Türkiye ilişkilerinin karşılıklı çıkarlar doğrultusunda, pragmatik bir şekilde, ekonomik ve güvenlik ağırlıklı bir seyir izleyeceğini söyleyebiliriz.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 17 Şubat 2025’te yayımlanmıştır.

Yaşar Aydın
Yaşar Aydın
Yaşar Aydın - Sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamladı. Doktorasını Hamburg Üniversitesi’nden aldı. Uluslararası ilişkiler, jeopolitik, Türk ekonomisi ve dış politikası, milliyetçilik, göç ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunuyor. Halen, German Institute for International and Security Affairs (SWP)/ Centre for Applied Turkey Studies (CATS) bölümünde görev yapmakta, Alman ve Türk gazetelerine yorumlar yazmaktadır.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x