Şansölye Olaf Scholz (SPD), Amerikan seçimleri sonrası, Donald Trump’ın başkanlığının kesinleşmesinin hemen ardından Maliye Bakanı Christian Lindner’i (FDP) görevden alarak, Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Liberallerden oluşan “Trafik Lambası Hükümetini” sonlandırdı. Bundan sonraki sürecin şu şekilde ilerlemesi bekleniyor: Scholz, Federal Parlamento’da (Bundestag) güvenoyu alamayacak ve Cumhurbaşkanı’ndan parlamentoyu feshedip seçim kararı almasını isteyecek. Seçim tarihi 23 Şubat 2025.
Hatırlatmakta fayda var: Almanya’da gensoru ile hükümet düşürülemiyor, ancak partiler yeni bir hükümet üzerinde anlaşıp güvenoyu aldıkları takdirde hükümet düşmüş oluyor. Dolayısıyla şu an Almanya’da hükümet – artık bir azınlık hükümeti olsa da – ve Şansölye görevinin başında. 2025 bütçesi meclisten geçmiş olsaydı ve mecliste onanması gereken birçok kritik yasa tasarısı olmasaydı mevcut hükümet– teorik olarak – 2025 Eylül sonuna kadar işbaşında kalabilirdi.
Trafik Lambası Hükümeti neden bozuldu?
Ekonominin durgunlukla boğuştuğu, başta otomotiv sanayii olmak üzere birçok sektörün varlıksal bir sınamaya maruz kaldığı ve Trump’ın yeniden seçilmesinden dolayı siyaset ve iş dünyasının tedirgin olduğu bir dönemde Şansölye Scholz neden böylesi kritik bir adım attı?
İşlerin bu noktaya gelmesinin temel sebebi ekonomik durgunlukla mücadele konusunda Liberal Maliye Bakanı Lindner ile koalisyonun diğer ortakları SPD ve Yeşillerin farklı yaklaşımlara sahip olması. Buna son dönemde bir de bütçe açığının nasıl kapatılacağı meselesi eklendi. Şansölye Scholz bütçe açığının borçlanma ile kapatılmasını savunurken, Lindner sosyal kısıtlamaya gidilmesi, yatırım projelerinin rafa kaldırılması yönünde bir tavır sergiledi.
Bir başka anlaşmazlık konusu ise ekonomik durgunluğa karşı ne tür önlemlerin alınacağı idi. Lindner bürokrasinin azaltılarak etkinleştirilmesini, vergi oranlarının düşürülmesini ve “istihdamı teşvik etmeyen” sosyal transfer ödemelerinin kısıtlanmasını talep ederken, Şansölye Scholz ve Ekonomi Bakanı Habeck (Yeşiller) borçlanma ve yeni sübvansiyonlardan yanaydılar.
Ancak bardağı taşıran son damla Maliye Bakanı’nın yayınladığı “Ekonomik Dönüşüm” başlıklı politika belgesi oldu. Eski Doğu Almanya eyaletlerinin yapısal ekonomik dönüşümünün finansmanı için alınan dayanışma vergisinin kaldırılması, iklim koruma hedeflerinden vaz geçilmesi, yeşil dönüşüm ve dijitalleşme projelerinin iptali gibi taleplerin dile getirildiği politika belgesini SPD ve Yeşiller hükümet programına sadakatsizlik ve savaş ilanı olarak algıladılar.
Ayrıca SPD ve Yeşiller partilerinin kurmaylarında son dönemde Maliye Bakanı ve FDP Genel Başkanı Lindner’in hükümetten ayrılmayı kafasına koyduğu, ancak hükümetin bozulmasının sorumluluğunu Şansölye Scholz’un üzerine yıkmak için formül aradığına dair bir kanaat hakimdi. Alman haftalık gazete Die Zeit’da çıkan bir haberde Lindner’in bu yöndeki çabaları ve partisini ikna etme yönündeki uğraşları en ince ayrıntısına kadar anlatıldı. Lindner’in planı Şansölye Scholz’u provoke ederek hükümeti bozmasını sağlamaktı.
Habere göre 8 Kasım akşamı Şansölye tarafından yemeğe davet edilen Lindner, Scholz’ün kendisini görevden alamayacağı kanısına vardı ve ikinci alternatif planı devreye soktu. Buna göre Scholz Budapeşte’de AB zirvesindeyken Lindner ve FDP’li bakanlar istifa edecekler, Şansölye Scholz ise hazırlıksız yakalanmış olacağı için Lindner ve ekibi Berlin’de planladıkları gibi kamuoyunu kendi lehlerine etkileyebileceklerdi. Böylece gelişmeler üzerinde “yorumlama egemenliği” elde edeceklerdi.
Basında yer alan haberlere göre Lindner bir gün önce de ana muhalefet lideri muhafazakâr Friedrich Merz’i planı hakkında bilgilendirerek desteğini aldı. Bütün bunlardan haberdar olan Scholz ise inisiyatifi ele alarak Lindner’i görevden uzaklaştırdı ve kamuoyunu lehine çevirmeyi başardı.
Almanya ekonomisi çöküyor mu?
Alman kamuoyu, Şansölye Olaf Scholz’un güven oylamasına gitmeden önce bir dizi önemli kararı parlamentodan geçirip geçiremeyeceğini merak ediyor. Örneğin özellikle dar gelirli haneleri etkileyecek olan; çocuk parası artışı, tüm Almanya’da geçerli olan toplu taşıma pasosunun devam edip etmeyeceği ve fiyatının ne olacağı gibi konularla ilgili mecliste karar alınabilecek mi? 2025 yılı bütçesi ile nasıl bir çözüm bulunacak?
Almanya ekonomisi durgunluk içerisinde. Covid-19 pandemisinin yol açtığı hasarları atlatmadan Ukrayna Savaşı’nın getirdiği enerji darboğazıyla karşılaştı. Rusya’dan doğalgaz alımının durdurulması enerji fiyatlarında artışa neden oldu. İklim değişikliği ile mücadelenin getirdiği maliyetler ve enflasyonla mücadele amacıyla faiz artışı da eklenince ekonomik durgunluk bir türlü aşılamadı. Enerji fiyatlarının artışı ihracat odaklı Alman sanayiinin mukayeseli avantajının ve küresel piyasalarda rekabet gücünün zayıflamasına yol açtı.
Almanya’da GSYH 2024 yılı üçüncü çeyreğinde sadece yüzde 0,2 oranında büyüdü. İkinci çeyrekte ise yüzde 0,3 oranında küçülmüştü. Başta otomotiv sanayii olmak üzere ihracat sektörü ciddi sınamalarla karşı karşıya. Trump’ın seçim kampanyasında sıkça dillendirdiği gibi Avrupa menşeli mallara yüksek gümrük tarifesi uygulaması, Almanya ekonomisini ciddi bir krize maruz bırakabilir.
Hükümet, ekonomiyi yeniden canlandırmak için istihdamın teşviki, vergilerin azaltılması gibi ve daha başka birçok maddeden oluşan bir destek paketi üzerinde duruyordu. Ancak artık mecliste çoğunluğa sahip değil ve ana muhalefet Hıristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) meclis grubunun hükümetin ekonomik paketine destek vermesi olası gözükmüyor. Yeni hükümetin kurulması ise en iyimser tahminle 2025 Mayıs’ına sarkacak. Bu süre içindeki belirsizliğin yatırım kararlarını olumsuz etkileyeceğini öngörmek için derin ekonomik analizlere gerek yok.
Yeni Başbakan Friedrich Merz olabilir mi?
Başbakanlık için en güçlü aday, anketlerin de işaret ettiği CDU lideri Friedrich Merz’. Uzun yıllar iş dünyasında görev yapmış muhafazakâr hukukçu Merz, daha uyumlu, dinamik ve cesur bir hükümet vaadinde bulunuyor.
“Bu pazar günü genel seçim olsa oyunuzu hangi partiye verirdiniz?” Bu soruya verilen cevapta CDU yüzde 33 ile il sırada. Onu sırasıyla yüzde 17 ile AfD, yüzde 16 ile SPD ve yüzde 11 oyla Yeşiller takip ediyor. FDP’nin oyları ise yüzde 4’lerde ve bu durumda meclis dışında kalıyor (RTL/n-tv trend barometresi).
Aynı şekilde CDU lideri Merz de anketlerde önde görünüyor. Bu ay yapılan bir ankette, “Şansölyelik için kime oy verirdiniz?” sorusuna yüzde 32 oranında Merz, yüzde 20 oranında Habeck ve sadece yüzde 16 oranında Scholz cevabı verilmiş.
Ancak bu oranlara rağmen birçok nedenden dolayı Merz’in başbakanlığına kesin gözüyle bakamıyoruz.
Birincisi, anketler gerçekleştirildikleri dönemde mevcut iktidarla ilgili hoşnutsuzluğu göstermekle birlikte, gerçek siyasi eğilimler ve seçimlerde nasıl davranılacağı hakkında çok fazla bilgi içermezler. Mevcut tablo seçimler yaklaştıkça değişecektir, bunun en son örneği 2021 seçimleri.
İkincisi, iktidarın büyük ortağı SPD’nin ve Şansölye Scholz’un anketlerde düşük destek almasının bir nedeni de basında koalisyon ortakları arasındaki fikir ayrılıklarına geniş yer verilmesi. Son dönemde Merz basında ve görsel medyada öne çıkmıştı, ancak seçim kampanyası sürecinde durum değişecek. Merz ve partisi muhtemelen rüzgârı sadece arkalarında değil yüzlerinde de hissedecekler. Bunun ilk işaretlerini gözlemliyoruz. Örneğin Neue Zürcher Zeitung, seçilmesi durumunda Friedrich Merz’in bile – müstakbel ortaklarının tamamen farklı görüşlere sahip olacağından dolayı – zor anlar yaşayacağına vurgu yaparken, Almanya’nın çok okunan siyasi magazini Stern ise bu hafta okurlarının karşısına Merz’in tam sayfa kapak resmi ve altında “Gerçekten daha iyisini yapabilir mi?” sorusuyla çıktı.
Üçüncü olarak Şansölye Scholz, Merz’e kıyasla daha deneyimli bir siyasetçi. Scholz Şansölye olmadan önce Çalışma Bakanlığı, Hamburg’da iki dönem Eyalet başbakanlığı ve Merkel’in kabinesinde de Başbakan yardımcılığı ve Maliye Bakanlığı yapmış, iki kez eyalet parlamentosu ve bir kez de federal genel seçimi kazanmış bir lider. Merz’in ise ne seçim başarısı ne de bu kadar tecrübesi var. Dolayısıyla seçim sürecinde hata yapma olasılığı daha fazla.
Kuşkusuz Şansölye Scholz seçimlerin favorisi değil. Ancak geçmiş gözlemlerimiz ışığında ve geçmişteki performansı göz önünde bulundurulduğunda hafife alınmaması gerekiyor.
Seçim sonuçları Türk–Alman ilişkilerini nasıl etkiler?
Kamuoyunda seçimlerden sol-popülist ve Putin yanlısı olarak tanımlanan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ve sağ popülist milliyetçi Almanya İçin Alternatif (AfD) partisinin kârlı çıkabileceği kaygısı hâkim. Böylesi bir denklemde Almanya’nın Rusya politikası ciddi bir değişikliğe uğrayabilir. Bu durumda Türkiye’de Ukrayna’ya vermiş olduğu desteği gözden geçirmek zorunda kalabilir. Ayrıca bu iki parti de Türkiye’ye karşı son derece eleştirel bir tutum içindeler. AfD’nin seçimlerden güçlenerek çıkması Almanya’daki Türkiyelileri de olumsuz yönde etkileyecektir; çünkü kültürel, dinî ve milliyetçi saiklerden ötürü Türkiye’ye ve Almanya’daki Türklere olumlu bakmıyor.
SPD ve Hıristiyan Birlik partileri arasında Almanya’nın Doğu Avrupa’nın güvenliğinde daha aktif bir rol oynaması gerektiği ve örneğin Litvanya’ya bir tugay konuşlandırılması konusunda farklı düşünmüyorlar. Hıristiyan Demokratlar Rusya’ya karşı herhangi bir taviz vermeyeceklerini de taahhüt ediyor. Hıristiyan Birlik partileri ve SPD’den oluşacak Büyük Koalisyonun Türkiye ile ilişkilerde daha pragmatik, ekonomik çıkar ve güvenlik odaklı bir yaklaşım içinde olacağı öngörülebilir.
Yazımızı şu değerlendirmeyle noktalayalım: SPD ile CDU ve Scholz ile Merz arasındaki büyük oy farkına rağmen, Federal Meclis seçimlerinin sonucu açık. Scholz 2021 seçimlerinde gidişatı değiştirip ipi göğüslemişti; parti tabanı kenetlenip arkasında durması durumunda aynı başarıyı yeniden gösterebilir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 20 Kasım 2024’te yayımlanmıştır.