Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD), Hür Demokratik Parti (FDP) ve Birlik 90/Yeşiller (Bündnis 90/Die Grünen) arasında bir aydır devam eden koalisyon müzakereleri sonuçlandı. 24 Kasım’da açıklanan, “İlerleme için daha fazla cesaret. Özgürlük, adalet ve sürdürülebilirlik için ittifak” başlıklı koalisyon anlaşmasıyla Olaf Scholz başkanlığında ‘trafik lambası koalisyonu’na bir adım daha yaklaşıldı.
Almanya’da SPD kırmızı, FDP sarı, Yeşiller ise yeşil renkle özdeşleşmiş durumda. Bu nedenle de SPD öncülüğünde kurulacak olan koalisyon halk arasında ve medyada trafik lambası renklerinden ilhamla trafik lambası koalisyonu olarak adlandırılıyor.
Hükümet dört aşamalı bir süreç sonunda göreve başlayacak: İlk olarak, koalisyon anlaşmaları SPD ve FDP parti kongrelerince ve Birlik 90/Yeşiller parti üyelerince onaylanacak. İkinci aşamada, Scholz Almanya federal parlamentosu Bundestag’da şansölyeliğe seçilecek. Bunun 6 ile 9 Aralık arasında gerçekleştirilmesi planlanıyor. Sonrasında ise bakanlar kurulu Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier tarafından atanacak ve Bundestag’da yemin töreni gerçekleştirilecek. Son olarak ise eski Şansölye Angela Merkel ile yeni Şansölye arasında, bir gün sonra ise eski ve yeni bakanlar arasında görev devir teslimi gerçekleştirilerek yeni hükümet ilk kabine toplantısıyla yeni çalışmalarına başlayacak.
Seçimin galibi olan partinin başbakan adayı Scholz seçim ertesi yaptığı açıklamada gönlünden geçen hükümetin “trafik lambası koalisyonu” olduğunu açıkladı. Deneyimli politikacıya göre seçmenler SPD, Yeşiller ve FDP partilerini güçlendirerek bu üç partiye “ortak bir koalisyon hükümeti kurma” görevini verdiler.[efn_note]ARD, » Scholz sieht Auftrag für Ampel«, 27.09.2021.[/efn_note]
Olaf Scholz kimdir?
Aralık ayının ilk haftası şansölye seçilecek olan Olaf Scholz, 1958 yılında tekstil sanayii çalışanı bir anne-babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Hamburg Üniversitesi’nde hukuk eğitimi gördü. 17 yaşından beri de siyasetin içinde.
1982–1988 yılları arasında SPD’nin gençlik örgütü olan Juso’ların (Jungsozialisten, genç sosyalistler) başkanlığını yaptı. 1987–1989 yılları arasında ise Uluslararası Sosyalist Gençlik Birliği (International Union of Socialists Youth) örgütünün ikinci başkanlığını üstlendi.
1980’li yılların sonlarından itibaren ise iş hukuku alanında avukatlık yapan Scholz, bu süre zarfında işten çıkarmalarla da mücadele etti. İş davalarında yüzlerce çalışanı temsil eden Scholz, iki Almanya’nın birleşmesi sürecinde de özelleştirme kapsamına alınan işyerleriyle ilgili müzakerelerde birçok işyeri konseyine danışmanlık hizmeti sundu.
Otomat mı yalnızca sakin bir yapıda mı?
1980’lerden beri beraber yaşadığı Britta Ernst ile 1998’de evlenen Olaf Scholz sporu, koşmayı, kürek çekmeyi, kır yürüyüşlerini ve kitap okumayı seviyor. Sağlam bir entelektüel yapıya sahip ve 2017’de yayınlanmış Umudun Ülkesi (Hoffnungsland) başlıklı bir kitabı var. Küreselleşmenin şekillendirilmesi, dijitalleşme, dünyaya açık bir toplumda karşılıklı saygı ve sosyal adaletin sağlanması ve göç gibi konularla yakından ilgileniyor.
Rakiplerinin ona duygusuz otomat-Scholz yakıştırması yaptığı Scholz’un, sakin ama mücadeleci bir karaktere, dünyaya açık bir zihin iklimine sahip olduğu söylenebilir. Örneğin Hamburg’da yetiştiği, siyasete atıldığı ve halen ikamet etmekte olduğu Altona ilçesinde çok sayıda göçmen ve Türk de yaşıyor. Türklerle yakın iletişim içinde olmuş, birçok Hamburglu Türkü siyasete kazandırmış bir isim.
1998’de ilk kez Hamburg-Altona ilçesinden milletvekili seçilen Scholz’u, 2001 yılında Hamburg Eyalet İçişleri Bakanlığı görevinde, 2005 yılında ise SPD’nin federal meclis grubunun parlamenter genel müdürlüğü yaparken görüyoruz. 2007–2009 yılları arasında ise Federal Hükümette Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı görevinde bulunan Scholz, hazırlanmasında önemli katkıları olan 2010 reform paketinden dolayı hem kamuoyunda hem de parti tabanının – özellikle de sol kanadın – sert eleştirilerine maruz kaldı. Reformların içerdiği sosyal kısıtlamalar partiyi bölünmeye götürmüş, sendikalara yakın duran sol kanattan bir kesim ayrılarak Sol Partiyi kurmuştu.
2009 yılında Şansölye Merkel FDP ile ortaklık kurunca kabine dışında kalan Scholz, bir süre sonra SPD’nin Hamburg Eyaleti Genel Başkanlığına seçildi. SPD’yi 2011 yılında Hamburg’da birinci parti yaparak tek başına iktidara taşıdı. 2015 yılında ise ikinci kez seçim zaferi kazandı, ancak partisi Hamburg Eyalet Meclisi’nde salt çoğunluğu sağlayamayınca Yeşillerle koalisyon hükümeti kurdu.
Sosyal adalet vurgusu kazandırdı
Olaf Scholz eyalet başbakanlığı döneminde modern sosyal adalet vurgulu bir politika izledi. Ücretsiz kreş ve tam gün ilkokul uygulamasını başlattı, sosyal konut inşasını hızlandırdı, altyapı yatırımlarına yeniden ivme kazandırdı ve vatandaşlık kampanyası başlattı. Bu kampanya ile gerekli şartları yerine getiren göçmenleri Alman vatandaşlığına geçmeye davet etti. Gerek ücretsiz kreş ve tam gün ilkokul uygulaması gerekse de vatandaşlık kampanyası birçok Hamburglu Türk göçmenin de yaşamını olumlu etkiledi.
Ancak Scholz’un düz bir kariyeri yok; inişli çıkışlı hem başarılar hem de yenilgiler içeren bir siyasal yaşamı oldu. Her yenilgi sonrası yeniden doğrulan deneyimli politikacı adeta bir Anka kuşu gibi kendini küllerinden yeniden yaratmasını bildi.
SPD’nin yarışı önde tamamlamasında da en büyük pay sahibi partinin başbakan adayı Scholz. 19 yıl sonra gelen bu seçim başarısının mimarı olmasa da en başat aktörü. Sosyal demokratlar bundan önceki dört genel seçimde de tarihlerinin en kötü sonuçlarını alarak yüzde 20’lerde seyreden bir parti konumuna gerilemişlerdi. Aylardır anketlerde yüzde 20’nin altındaydılar, hatta Mayıs 2021’de yüzde 14’lere kadar gerilemişlerdi. Scholz ise partisinin aksine anketlerde seçmenlerin yüzde 40 civarında desteğini alıyordu. Seçim kampanyasının başlaması ile seçmen desteği yüzde 48’lere kadar çıktı. Bunu gören parti yöneticileri doğru bir kararla seçim kampanyasını tamamen başbakan adayı Scholz üzerine odakladılar. Merkel sonrası dönemde Scholz’u şansölye olarak görmek isteyen seçmen kitlesine SPD yönetimi şu mesajı veriyordu: “Scholz’un başbakan olmasını istiyorsanız SPD’yi seçmelisiniz.” Bu söylem etkili olurken, SPD’nin anketlerdeki oyları da her hafta gittikçe artıyordu.
Scholz’un öne çıkmasında ve ipi göğüslemesinde rakiplerinin de payı vardı kuşkusuz. Örneğin Yeşillerin başbakan adayı Annalena Baerbock hata yapıyor, sayısız pot kırıyor, yanlış mesajlar veriyordu. Baerbock’un sempatik bir kişiliği olsa da deneyimsizdi ve herhangi ciddi bir başarısı yoktu. Scholz’un aksine ne partisinin başında bir seçim kazanmış ne eyalet başbakanlığı ne de federal hükümette bakanlık yapmıştı. Hristiyan Birliği partilerinin adayı Laschet de yaptığı gaflarla seçmen desteğini kaybediyor, kamuoyunda Scholz her geçen gün biraz daha öne çıkıyordu.
SPD’nin başarısında partinin seçim programı da etkili oldu. 2021 seçim bildirgesinde geçmişteki neo-liberal politikalara mesafe koyularak sosyal adalet vurgulu, değişim vaatli, Almanya’yı geleceğe taşıma iddialı bir hedef ortaya konuldu. Geçen yıllarda gerçekleştirilen kadro değişimi de sosyal adalet vurgusu ile örtüştü.
Yenilgiler ve eleştiri okları
Aralık 2019’daki parti kongresindeki genel başkanlık yarışında delegelerin oy çokluğunu sağlayamayıp seçilememesi, Scholz’un partideki ilk yenilgisi değildi. 2010 reform sürecinde parti genel sekreterliğinden, sosyal kısıtlamalara karşı oluşan tepkilerden dolayı 2004 yılında istifa etmek zorunda kalmıştı. 2009 yılından itibaren partinin federal düzlemde genel başkan yardımcılığı görevini de yapan Scholz, 2013 ve 2017 seçimlerinde tüm genel başkan yardımcılarının içinde en az oyu, 2011 ve 2015 seçimlerinde ise ikinci en az oyu almıştı. Bu Scholz’un arkasında güçlü bir delege desteğinin olmadığını gösteriyordu. Parti tabanında 2010 reform paketinin hazırlanmasında oynadığı rolden dolayı popülaritesi çok yüksek değildi.
Scholz Eyalet Başkanlığı döneminde de Hamburg’da gerçekleşen 2017 yılı G-20 zirvesinde çıkan şiddet olaylarından dolayı yoğun eleştirilere maruz kaldı. Zirve öncesi güvenliği sağlayacağına dair söz veren Scholz, çıkan isyanlar ve yağma olaylarından dolu bir hayli zor anlar yaşadı. Ancak istifa çağrılarına da aldırmadı, polisin orantısız şiddet uyguladığı yönündeki eleştirileri de reddetti.
Son olarak da 2019 yılında bir ödeme hizmet sağlayıcısı olan “wirecard” yolsuzluk soruşturmasının ucu kendisine dokunduğu için eleştirildi. Wirecard dolandırıcılık şüphesiyle özel mali denetime tabii tutulmuş, hesaplarda 1,9 milyar Euro’luk bir açığın tespit edilmesi nedeniyle iflas etmişti. Wirecard çalışanlarına bankalardan ve diğer yatırımcılardan kredi almak için bilançolarda satış icat ettikleri şüphesi ile dava açıldı. Kamuoyunda Federal Mali Denetleme Kurumu’nun (BaFin) suiistimal içinde olduğu kanısı oluştu. BaFin’den Federal Maliye Bakanlığı sorumlu olduğundan Maliye Bakanı Olaf Scholz da eleştirilerden payını aldı. Bunun üzerine BaFin başkanını görevden aldı ve 2021 başında kurumda bazı düzenlemeler gerçekleştirdi.
Fakat aynı Scholz, bakanlık performansıyla uzman çevrelerin takdirini de aldı. Örneğin Koronavirüs sürecinde işletmeleri ve işçileri salgının etkilerinden koruma amaçlı çıkarılan 750 milyar Euro’luk acil yardım paketinin mimarıydı.
Türk-Alman ilişkilerine olası etkileri
Scholz, şansölye seçildiğinde sadece Almanya’nın değil, Avrupa Birliği’nin hatta dünyanın da geleceğini etkileyen kararların altına imza atacak. Almanya’da yaşayan birçok Türk göçmen ve Türkiyeli aydın, hatta siyasetçi de Scholz başkanlığındaki bir Federal Hükümetten beklentiler içinde.
Koalisyon anlaşmasında göçün Almanya’ya katkılarının vurgulanması ve bu bağlamda Almanya-Türkiye arasındaki işçi alımı sözleşmesine değinilmesi ve çifte ve çoklu vatandaşlığı olanaklı kılan yeni bir vatandaşlık yasasının hedeflendiğinin deklare edilmesi, Almanya’daki Türkler açışından son derece önemli. Almanya’daki Türklerin iki ülke arasında yakınlık yarattığı ve Alman toplumunun bir parçası olduğu vurgulanıyor.
Metinde ayrıca Almanya’daki “Müslüman yaşamının çeşitliliğinden” olumlu söz edilmesi, ırkçılıkla, ayrımcılıkla ve aşırı sağ şiddet ile daha etkin mücadele sözünün verilmesi de son derece kıymetli, çünkü gerçekleştirilmesi durumunda sadece Almanya’daki Türkleri hoşnut kılmayacak, Türkiye–Almanya ilişkilerini de daha olumlu bir gündeme taşıyacaktır mutlaka.
Yeni hükümet döneminde Türk-Alman ilişkilerinin daha sağlam bir zemine oturtulacağını söyleyebiliriz.
Scholz, Türkiye ile ilişkilerin önemini kavramış bir politikacı. Bir mülakatta Türkiye’deki gelişmeler hakkında ne düşündüğü sorusuna “Türkiye gitgide otoriterleşiyor, muhalefetin eleştiri hakkı kısıtlanıyor” şeklinde cevap vermişti. “Türkiye’ye silah satışının durdurulmasını düşünür müsünüz” sorusunu ise, Türkiye’nin bir NATO ülkesi olduğu ve güvenlik alanındaki işbirliğinin devam ettirilmesi gerektiğini vurgulayarak cevaplandırmıştı.
Koalisyon anlaşmasında Türkiye’deki iç siyasi gelişmelerden ve dış politikasındaki gerilimlerinden “endişe verici” olarak söz edilmekle birlikte, “Türkiye’nin AB’nin önemli bir komşusu ve NATO’nun önemli bir ortağı” olduğunun altı çiziliyor. Ayrıca AB ile Türkiye arasındaki diyalog gündeminin içeriğinin hayatla doldurulacağı, sivil toplum ve gençlik değişim program ve paylaşımlarının geliştirileceği sözü de veriliyor.
Scholz’un başbakanlık koltuğuna oturması Almanya’daki Türkler açısından avantajlı olacaktır. Ancak Almanya’nın Türkiye’ye dönük politikasında köklü bir değişiklik de beklenmemeli. Tıpkı Scholz gibi pragmatik bir liderden Türkiye’nin “demokratikleşmesine katkı sunmasının” beklenemeyeceği gibi.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 26 Kasım 2021’de yayımlanmıştır.