Azerbaycan–Rusya gerilimi: Görünen, görünmeyen sebepler ve olası etkileri

Azerbaycan-Rusya geriliminin ardında ne var? Restleşme nereye varabilir? Diplomatik ve bölgesel yansımaları neler olabilir? Zeynep Gizem Özpınar yazdı.

Azerbaycan ile Rusya arasında uzun zamandır sürdürülen “kontrollü mesafe” politikası, 2024 sonundan itibaren yerini hızla sert bir diplomatik krize bırakmıştı.

Aralık 2024’te Azerbaycan’a ait bir yolcu uçağının Kazakistan’da düşmesi ve Bakü’nün uçağın Rus hava savunma sistemleri tarafından hedef alındığını açıklamasıyla başlayan kırılma, 27 Haziran 2025’te Rusya’nın Yekaterinburg kentinde Azerbaycan vatandaşı Seferov kardeşlerin Rus güvenlik güçleri tarafından işkenceyle öldürülmesiyle daha da derinleşti.

Bu gelişmelerin ardından tarafların karşılıklı olarak diplomatik nota vermesi, medya ofislerine yönelik operasyonlar düzenlemesi ve kültürel faaliyetleri askıya alması, ikili ilişkilerin yapısal bir kriz eşiğine geldiğini ortaya koyuyor.

Rusya’nın eylemleri

27 Haziran 2025’te Azerbaycan kökenli iki kardeşin gözaltında hayatını kaybetmesi, Bakü’de derin bir toplumsal infial yarattı.

Seferov kardeşler, Rusya’nın Yekaterinburg kentinde Hazar adlı restoranın ortakları ve Azerbaycan kökenli bir ailenin üyeleri. Rus yetkililer, kardeşleri etnik temelli organize suç örgütü faaliyetleri (uyuşturucu, kaçakçılık, cinayet ve sahte içki satışı gibi) nedeniyle gözaltına aldığını belirtti. Lakin Azerbaycan olayın “etnik temelli bir şiddet eylemi” olduğunu belirtiyor.

Otopsi raporları, kurbanların travmatik şok ve aşırı kan kaybı (hemorajik şok) sonucu öldüğünü ortaya koyarken, bu durum, ölümün doğal değil dış müdahale sonucu gerçekleştiği şüphesini güçlendiriyor. Olayın adli değil, politik nitelik taşıdığı yönünde kamuoyunda ve uluslararası gözlem çevrelerinde güçlü kanaatler oluştu.

Kremlin’in bu vakayı ‘cezai bir soruşturmanın parçası olan sıradan bir operasyon’ olarak sunması, yaşananların toplumsal ve diplomatik etkisini minimize etmeye dönük klasik bir devlet refleksi olarak değerlendirilmeli.

Rusya’da Sovyet sonrası dönemde azınlık kimliklerinin bastırılması veya sistematik şekilde “güvenlikleştirilmesi” zaman zaman gündeme gelmişse de özellikle 2022 Ukrayna işgalinden bu yana Moskova’nın iç güvenlik politikaları ciddi bir ideolojik dönüşüme uğradı.

Bu dönüşüm, etnik, dinî ve kültürel aidiyetleri “güvenlik tehdidi” olarak kodlayan ve yerel düzeyde ayrımcı güvenlik pratiklerine zemin hazırlayan yeni bir güvenlik paradigmasını da beraberinde getiriyor.

İçişleri Bakanlığı’na bağlı kolluk kuvvetlerinin, belirli etnik grupları hedef alarak gerçekleştirdiği operasyonlar çok kültürlü federal yapı iddiasına sahip Rusya’nın, aslında tek tip ve merkezden denetimli bir toplum mühendisliğine yöneldiğini gösteriyor.

Bu bağlamda Seferov kardeşlerin ölümü, farklı etnik kökenden bireylere yönelik uygulanan baskıların tesadüfi değil, yapısal bir ayrımcılığın sonucu olduğunu gösteriyor.

Özellikle olayın gerçekleştiği bölge, daha önce de Kuzey Kafkasyalılar ve Orta Asya kökenlilere yönelik güvenlik operasyonlarıyla gündeme gelmişti. Bu da bölgesel güvenlik aktörlerinin, etnik profilleme üzerinden operasyon yürüttüğüne ve Moskova’nın bu uygulamalara zımni destek sunduğuna işaret ediyor.

Azerbaycan-Rusya restleşmesi

Azerbaycan için yurtdışındaki vatandaşlarına yönelik sistematik şiddet olayları hem insan hakları hem de devletin uluslararası yükümlülükleri açısından ciddi bir soruna işaret ediyor. Bu nedenle gelişmelerin diplomatik düzleme taşınması kaçınılmaz.

Azerbaycan kamuoyunun tepkisiyle birlikte hükümetin Moskova’ya nota vermesi, Bakü’nün meseleyi iç politika malzemesi olarak kullanmaktan ziyade, uluslararası normlar ve devlet egemenliği ilkeleri çerçevesinde ele aldığını gösteriyor.

Kremlin’in süreci yatıştırmak yerine Sputnik haber ajansı üzerinden kamu diplomasisi yürütmeye çalışması ise krizi derinleştiren bir unsur olarak öne çıkarken, Azerbaycan’ın tepkisi gecikmiyor.

Ajansın Bakü ofisine yönelik düzenlenen operasyon, yalnızca basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmemeli. Operasyon kapsamında gözaltına alınan bazı çalışanların Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) ile bağlantılı olduğuna dair iddialar, Azerbaycan’ın bu adımı bir ulusal güvenlik meselesi olarak değerlendirdiğini gösteriyor.

Moskova ise bu operasyona yanıt olarak, Azerbaycan’ın Moskova Büyükelçisi’ni Rus Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak protesto notası iletiyor.

Buna karşılık Bakü de Rus güvenlik güçlerinin etnik temelli keyfi şiddet uygulamalarını gerekçe göstererek nota verdi. Mevcut karşılıklı restleşme sirkülasyonu, iki ülke arasındaki ilişkilerin hızla güvensizlik sarmalına sürüklendiğini ortaya koyuyor.

Azerbaycan’ın Sputnik’e yönelik müdahalesinin aynı zamanda Rusya’nın bölgede yürüttüğü bilgi ve etki operasyonlarına yönelik stratejik bir yanıt mahiyetinde olduğu anlaşılmalı.

Bu doğrultuda Bakü, ülkede faaliyet gösteren Rus menşeli medya organları, dernekler ve kültürel kurumlara karşı daha kapsamlı bir temizlik süreci başlatmış görünüyor.

Bunun üzerine Rusya da yalnızca diplomatik kanallarla yetinmedi, Azerbaycanlı bazı sivil toplum temsilcilerini gözaltına almak gibi doğrudan caydırıcı yöntemlere yöneldi. Özellikle Azerbaycan diasporasının en etkili isimlerinden biri olarak tanınan iş insanı Şahin Shykhlinski’nin sokak ortasında gözaltına alınması, Moskova’nın baskı politikalarının Sovyet sonrası dönemde de şekil değiştirerek sürdüğünü ortaya koyuyor.

Krizin jeopolitik ve askerî boyutu ise 2024 aralık ayında düşen Azerbaycan yolcu uçağına ilişkin yeni belgelerin kamuoyuna yansımasıyla derinleşti.

Ses kayıtları ve belgeler, Rus hava savunma sistemlerinin doğrudan emirle saldırı gerçekleştirdiğini öne sürmekte, bu olayda 38 Azerbaycan vatandaşının hayatını kaybetmiş olması, Bakü açısından hâlâ açık kalmış bir dosya niteliğinde.

Azerbaycan kültürel anlamda da Rusya’dan kopuyor mu?

Kültürel alanda atılan adımlar da bu stratejik yönelimi tamamlayıcı nitelikte. Azerbaycan Kültür Bakanlığı’nın, Rusya’ya ait tüm kültürel etkinlikleri iptal etmesi, klasik diplomatik araçların ötesinde, yumuşak gücün alanını sınırlayan sembolik ama etkili bir karar.

Sovyet sonrası dönemde, Rusya’nın Kafkasya ve Orta Asya’da sürdürdüğü kültürel nüfuz politikası, uzun yıllar boyunca hem medya hem de kültür alanı üzerinden yürütülmüştü. Ancak Bakü, bu alanlarda Moskova’ya tanıdığı stratejik serbestiyi artık sınırlandırmakta ve kendi kamu alanını dış müdahalelere karşı daha korunaklı hale getirme yolunda ciddi adımlar atıyor.

Bu bağlamda, kültürel ve medyatik alanların egemenliğin yeni sınırları olarak yeniden tanımlandığı ve bu sınırların sert araçlarla değil bilinçli kurumsal reflekslerle çizildiği görülüyor.

Azerbaycan’ın bu süreçte yürüttüğü diplomatik dil de dikkat çekici. Operasyonlara dair açıklamalar, Azerbaycan’ın iç hukukuna ve uluslararası yükümlülüklerine uygunluk vurgusuyla yapılıyor. Uluslararası kamuoyu karşısında haklılık zemini oluşturma amacı, Azerbaycan’ın Batı ile ilişkilerini de dikkate alan çok yönlü bir dış politika yürüttüğünü teyit ediyor.

Son dönemdeki gerilimin temelinde ise Güney Kafkasya’daki güç dengesinin Bakü lehine değişmesi yatıyor. 2020 Karabağ Savaşı sonrası askerî ve diplomatik üstünlük elde eden Azerbaycan, Rusya’nın bölgedeki geleneksel etkisine daha az bağımlı hale geldi. Ukrayna savaşıyla zayıflayan Moskova karşısında, Bakü artık kendi çıkarlarını daha net savunuyor ve vatandaşlarının hedef alındığı durumlarda sessiz kalmıyor. Bu da iki ülke arasında alışılmışın dışında, daha açık bir gerginlik düzeyine işaret ediyor.

Diplomatik ve bölgesel yansımalar

Azerbaycan ile Rusya arasında yaşanan son gerilim, diplomatik ilişkilerde geçici bir kırılmanın ötesinde, Avrasya jeopolitiğinde yeni fay hatlarının oluşabileceğine dair ciddi bir işaret.

Karşılıklı nota verilmesi, büyükelçilerin dışişleri bakanlıklarına çağrılması, Rusya’nın Bakü Büyükelçisi Yevdokimov ile Azerbaycan’ın Moskova Büyükelçisi Mustafayev’in resmî uyarılara muhatap olması gibi gelişmeler diplomatik nezaketin ötesinde, iki ülke arasında güven zemininde derin bir çatlağın ortaya çıktığını gösteriyor.

Bu çatlak, stratejik ortaklık söyleminden, karşılıklı kuşkuya ve hatta bölgesel ittifakların yeniden konumlanmasına yol açabilecek potansiyele sahip.

Azerbaycan’ın yaşanan hadiseleri uluslararası platformlara taşıma gayreti, krizi yalnızca ikili düzlemde tutmama niyetini açıkça ortaya koyuyor. Birleşmiş Milletler’e yapılan çağrılar ve hukuk devleti normları üzerinden inşa edilen söylem, Bakü’nün uluslararası meşruiyet zeminini güçlendirme stratejisinin bir parçası.

Bu yaklaşım aynı zamanda Azerbaycan’ın Rusya karşısında yalnız kalmamak için çok taraflı diplomatik reflekslere yöneldiğini, krizi geniş güvenlik normları ve insan hakları söylemi çerçevesinde ele alarak küresel kamuoyunu kendi lehine mobilize etmeye çalıştığını gösteriyor.

Krizin bölgesel düzlemdeki yansımaları ise en az diplomatik boyutu kadar stratejik önemde. Özellikle Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) bağlamında Azerbaycan’ın rolü, sadece sembolik bir “Türk dünyası köprüsü” olmakla sınırlı değil.

Azerbaycan, hem enerji koridorlarının düğüm noktası olması hem de Güney Kafkasya’daki jeopolitik dengeyi temsil etmesi bakımından TDT’nin en kritik aktörlerinden biri. Bu bağlamda, Moskova ile yaşanan gerilimin TDT’nin iç dayanışmasını sınayacağı, diğer üye devletleri de pozisyon almaya zorlayacağı öngörülebilir.

Nitekim Özbekistan ve Kazakistan gibi ülkeler, bir yandan Rusya ile tarihsel ve ekonomik bağlarını sürdürürken, diğer yandan Türk kimliği ekseninde Azerbaycan ile stratejik yakınlık kurma çabasında. Bu ikilem, söz konusu ülkelerin Moskova-Bakü gerilimine nasıl yaklaşacakları konusunda belirleyici olacak gibi görünüyor.

Kriz aynı zamanda Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) gibi çok aktörlü Avrasya platformlarında da kırılmalara neden olabilir.

Hem Rusya hem de Azerbaycan’ın gözlemci ya da aktif üye olduğu bu tür yapılar, çoğu zaman bölgesel istikrarı önceleyen fakat Batı dışı düzen arayışlarını destekleyen yapılar olarak öne çıkıyor. Ancak ŞİÖ içinde yaşanan bu tarz ikili krizler, örgütün konsensüs yapısında sarsıntılara neden olabilir.

Son olarak, bu kriz diasporalar düzeyinde de yeni gerilim alanları yaratmakta. Rusya’da yaşayan Azerbaycan kökenli vatandaşların durumu, insani boyutunun ötesinde siyasi bir güvenlik meselesi haline geliyor. Bu gruplar üzerinden gelişebilecek yeni etnik gerilimler, Rusya iç siyasetinde ve dış ilişkilerinde baskı unsuru olarak kullanılabilir.

Gelinen noktada Azerbaycan, yalnızca Rusya’nın yumuşak gücüne değil aynı zamanda sahadaki sert güvenlik aparatına karşı da daha hazırlıklı bir refleks geliştiriyor.

Rusya’nın Kafkasya’da giderek azalan prestijine rağmen eski alışkanlıklarını sürdürmesi, Bakü’nün daha bağımsız ve Batı ile dengeli bir dış politika izlemesine zemin hazırlıyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Temmuz 2025’te yayımlanmıştır.

Zeynep Gizem Özpınar
Zeynep Gizem Özpınar
ZEYNEP GİZEM ÖZPINAR - Karabük Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu’nda başladığı ön lisans eğitimini 2015-2017 yılları arasında tamamladı. 2017-2019 yılları arasında Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden lisansını aldı. 2019 yılında Karabük Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölge Çalışmaları Anabilim Dalı’nda başladığı yüksek lisans eğitimini, “Ermeni Meselesi’nde Son Kırılma Noktası: II. Karabağ Savaşı” başlıklı teziyle tamamladı. Hâlihazırda Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi (TUDPAM) ve Uluslararası Ekonomik, Sosyal, Siyasal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (ULESAM) yönetim kurulu üyesi olan Özpınar, aynı zamanda Politik Stratejiler Araştırma Merkezi (POLSAM) bünyesinde dış politika uzmanı olarak görev yapıp, TUDPAM’ın dijital yayın organı Dış Bakış dergisinin editörlüğünü de yürütmekte. Özpınar’ın yayımlanmış bilimsel makaleleri, analiz yazıları, tez çalışması ve uluslararası kongrelerde sunulmuş bildirileri bulunuyor. Türk dış politikası, uluslararası siyaset ve güvenlik çalışmaları üzerine uzmanlaşan Özpınar’ın analiz ve değerlendirmeleri Daily Sabah, Al Jazeera gibi muhtelif yayın organlarında yayımlanıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Azerbaycan–Rusya gerilimi: Görünen, görünmeyen sebepler ve olası etkileri

Azerbaycan-Rusya geriliminin ardında ne var? Restleşme nereye varabilir? Diplomatik ve bölgesel yansımaları neler olabilir? Zeynep Gizem Özpınar yazdı.

Azerbaycan ile Rusya arasında uzun zamandır sürdürülen “kontrollü mesafe” politikası, 2024 sonundan itibaren yerini hızla sert bir diplomatik krize bırakmıştı.

Aralık 2024’te Azerbaycan’a ait bir yolcu uçağının Kazakistan’da düşmesi ve Bakü’nün uçağın Rus hava savunma sistemleri tarafından hedef alındığını açıklamasıyla başlayan kırılma, 27 Haziran 2025’te Rusya’nın Yekaterinburg kentinde Azerbaycan vatandaşı Seferov kardeşlerin Rus güvenlik güçleri tarafından işkenceyle öldürülmesiyle daha da derinleşti.

Bu gelişmelerin ardından tarafların karşılıklı olarak diplomatik nota vermesi, medya ofislerine yönelik operasyonlar düzenlemesi ve kültürel faaliyetleri askıya alması, ikili ilişkilerin yapısal bir kriz eşiğine geldiğini ortaya koyuyor.

Rusya’nın eylemleri

27 Haziran 2025’te Azerbaycan kökenli iki kardeşin gözaltında hayatını kaybetmesi, Bakü’de derin bir toplumsal infial yarattı.

Seferov kardeşler, Rusya’nın Yekaterinburg kentinde Hazar adlı restoranın ortakları ve Azerbaycan kökenli bir ailenin üyeleri. Rus yetkililer, kardeşleri etnik temelli organize suç örgütü faaliyetleri (uyuşturucu, kaçakçılık, cinayet ve sahte içki satışı gibi) nedeniyle gözaltına aldığını belirtti. Lakin Azerbaycan olayın “etnik temelli bir şiddet eylemi” olduğunu belirtiyor.

Otopsi raporları, kurbanların travmatik şok ve aşırı kan kaybı (hemorajik şok) sonucu öldüğünü ortaya koyarken, bu durum, ölümün doğal değil dış müdahale sonucu gerçekleştiği şüphesini güçlendiriyor. Olayın adli değil, politik nitelik taşıdığı yönünde kamuoyunda ve uluslararası gözlem çevrelerinde güçlü kanaatler oluştu.

Kremlin’in bu vakayı ‘cezai bir soruşturmanın parçası olan sıradan bir operasyon’ olarak sunması, yaşananların toplumsal ve diplomatik etkisini minimize etmeye dönük klasik bir devlet refleksi olarak değerlendirilmeli.

Rusya’da Sovyet sonrası dönemde azınlık kimliklerinin bastırılması veya sistematik şekilde “güvenlikleştirilmesi” zaman zaman gündeme gelmişse de özellikle 2022 Ukrayna işgalinden bu yana Moskova’nın iç güvenlik politikaları ciddi bir ideolojik dönüşüme uğradı.

Bu dönüşüm, etnik, dinî ve kültürel aidiyetleri “güvenlik tehdidi” olarak kodlayan ve yerel düzeyde ayrımcı güvenlik pratiklerine zemin hazırlayan yeni bir güvenlik paradigmasını da beraberinde getiriyor.

İçişleri Bakanlığı’na bağlı kolluk kuvvetlerinin, belirli etnik grupları hedef alarak gerçekleştirdiği operasyonlar çok kültürlü federal yapı iddiasına sahip Rusya’nın, aslında tek tip ve merkezden denetimli bir toplum mühendisliğine yöneldiğini gösteriyor.

Bu bağlamda Seferov kardeşlerin ölümü, farklı etnik kökenden bireylere yönelik uygulanan baskıların tesadüfi değil, yapısal bir ayrımcılığın sonucu olduğunu gösteriyor.

Özellikle olayın gerçekleştiği bölge, daha önce de Kuzey Kafkasyalılar ve Orta Asya kökenlilere yönelik güvenlik operasyonlarıyla gündeme gelmişti. Bu da bölgesel güvenlik aktörlerinin, etnik profilleme üzerinden operasyon yürüttüğüne ve Moskova’nın bu uygulamalara zımni destek sunduğuna işaret ediyor.

Azerbaycan-Rusya restleşmesi

Azerbaycan için yurtdışındaki vatandaşlarına yönelik sistematik şiddet olayları hem insan hakları hem de devletin uluslararası yükümlülükleri açısından ciddi bir soruna işaret ediyor. Bu nedenle gelişmelerin diplomatik düzleme taşınması kaçınılmaz.

Azerbaycan kamuoyunun tepkisiyle birlikte hükümetin Moskova’ya nota vermesi, Bakü’nün meseleyi iç politika malzemesi olarak kullanmaktan ziyade, uluslararası normlar ve devlet egemenliği ilkeleri çerçevesinde ele aldığını gösteriyor.

Kremlin’in süreci yatıştırmak yerine Sputnik haber ajansı üzerinden kamu diplomasisi yürütmeye çalışması ise krizi derinleştiren bir unsur olarak öne çıkarken, Azerbaycan’ın tepkisi gecikmiyor.

Ajansın Bakü ofisine yönelik düzenlenen operasyon, yalnızca basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmemeli. Operasyon kapsamında gözaltına alınan bazı çalışanların Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) ile bağlantılı olduğuna dair iddialar, Azerbaycan’ın bu adımı bir ulusal güvenlik meselesi olarak değerlendirdiğini gösteriyor.

Moskova ise bu operasyona yanıt olarak, Azerbaycan’ın Moskova Büyükelçisi’ni Rus Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak protesto notası iletiyor.

Buna karşılık Bakü de Rus güvenlik güçlerinin etnik temelli keyfi şiddet uygulamalarını gerekçe göstererek nota verdi. Mevcut karşılıklı restleşme sirkülasyonu, iki ülke arasındaki ilişkilerin hızla güvensizlik sarmalına sürüklendiğini ortaya koyuyor.

Azerbaycan’ın Sputnik’e yönelik müdahalesinin aynı zamanda Rusya’nın bölgede yürüttüğü bilgi ve etki operasyonlarına yönelik stratejik bir yanıt mahiyetinde olduğu anlaşılmalı.

Bu doğrultuda Bakü, ülkede faaliyet gösteren Rus menşeli medya organları, dernekler ve kültürel kurumlara karşı daha kapsamlı bir temizlik süreci başlatmış görünüyor.

Bunun üzerine Rusya da yalnızca diplomatik kanallarla yetinmedi, Azerbaycanlı bazı sivil toplum temsilcilerini gözaltına almak gibi doğrudan caydırıcı yöntemlere yöneldi. Özellikle Azerbaycan diasporasının en etkili isimlerinden biri olarak tanınan iş insanı Şahin Shykhlinski’nin sokak ortasında gözaltına alınması, Moskova’nın baskı politikalarının Sovyet sonrası dönemde de şekil değiştirerek sürdüğünü ortaya koyuyor.

Krizin jeopolitik ve askerî boyutu ise 2024 aralık ayında düşen Azerbaycan yolcu uçağına ilişkin yeni belgelerin kamuoyuna yansımasıyla derinleşti.

Ses kayıtları ve belgeler, Rus hava savunma sistemlerinin doğrudan emirle saldırı gerçekleştirdiğini öne sürmekte, bu olayda 38 Azerbaycan vatandaşının hayatını kaybetmiş olması, Bakü açısından hâlâ açık kalmış bir dosya niteliğinde.

Azerbaycan kültürel anlamda da Rusya’dan kopuyor mu?

Kültürel alanda atılan adımlar da bu stratejik yönelimi tamamlayıcı nitelikte. Azerbaycan Kültür Bakanlığı’nın, Rusya’ya ait tüm kültürel etkinlikleri iptal etmesi, klasik diplomatik araçların ötesinde, yumuşak gücün alanını sınırlayan sembolik ama etkili bir karar.

Sovyet sonrası dönemde, Rusya’nın Kafkasya ve Orta Asya’da sürdürdüğü kültürel nüfuz politikası, uzun yıllar boyunca hem medya hem de kültür alanı üzerinden yürütülmüştü. Ancak Bakü, bu alanlarda Moskova’ya tanıdığı stratejik serbestiyi artık sınırlandırmakta ve kendi kamu alanını dış müdahalelere karşı daha korunaklı hale getirme yolunda ciddi adımlar atıyor.

Bu bağlamda, kültürel ve medyatik alanların egemenliğin yeni sınırları olarak yeniden tanımlandığı ve bu sınırların sert araçlarla değil bilinçli kurumsal reflekslerle çizildiği görülüyor.

Azerbaycan’ın bu süreçte yürüttüğü diplomatik dil de dikkat çekici. Operasyonlara dair açıklamalar, Azerbaycan’ın iç hukukuna ve uluslararası yükümlülüklerine uygunluk vurgusuyla yapılıyor. Uluslararası kamuoyu karşısında haklılık zemini oluşturma amacı, Azerbaycan’ın Batı ile ilişkilerini de dikkate alan çok yönlü bir dış politika yürüttüğünü teyit ediyor.

Son dönemdeki gerilimin temelinde ise Güney Kafkasya’daki güç dengesinin Bakü lehine değişmesi yatıyor. 2020 Karabağ Savaşı sonrası askerî ve diplomatik üstünlük elde eden Azerbaycan, Rusya’nın bölgedeki geleneksel etkisine daha az bağımlı hale geldi. Ukrayna savaşıyla zayıflayan Moskova karşısında, Bakü artık kendi çıkarlarını daha net savunuyor ve vatandaşlarının hedef alındığı durumlarda sessiz kalmıyor. Bu da iki ülke arasında alışılmışın dışında, daha açık bir gerginlik düzeyine işaret ediyor.

Diplomatik ve bölgesel yansımalar

Azerbaycan ile Rusya arasında yaşanan son gerilim, diplomatik ilişkilerde geçici bir kırılmanın ötesinde, Avrasya jeopolitiğinde yeni fay hatlarının oluşabileceğine dair ciddi bir işaret.

Karşılıklı nota verilmesi, büyükelçilerin dışişleri bakanlıklarına çağrılması, Rusya’nın Bakü Büyükelçisi Yevdokimov ile Azerbaycan’ın Moskova Büyükelçisi Mustafayev’in resmî uyarılara muhatap olması gibi gelişmeler diplomatik nezaketin ötesinde, iki ülke arasında güven zemininde derin bir çatlağın ortaya çıktığını gösteriyor.

Bu çatlak, stratejik ortaklık söyleminden, karşılıklı kuşkuya ve hatta bölgesel ittifakların yeniden konumlanmasına yol açabilecek potansiyele sahip.

Azerbaycan’ın yaşanan hadiseleri uluslararası platformlara taşıma gayreti, krizi yalnızca ikili düzlemde tutmama niyetini açıkça ortaya koyuyor. Birleşmiş Milletler’e yapılan çağrılar ve hukuk devleti normları üzerinden inşa edilen söylem, Bakü’nün uluslararası meşruiyet zeminini güçlendirme stratejisinin bir parçası.

Bu yaklaşım aynı zamanda Azerbaycan’ın Rusya karşısında yalnız kalmamak için çok taraflı diplomatik reflekslere yöneldiğini, krizi geniş güvenlik normları ve insan hakları söylemi çerçevesinde ele alarak küresel kamuoyunu kendi lehine mobilize etmeye çalıştığını gösteriyor.

Krizin bölgesel düzlemdeki yansımaları ise en az diplomatik boyutu kadar stratejik önemde. Özellikle Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) bağlamında Azerbaycan’ın rolü, sadece sembolik bir “Türk dünyası köprüsü” olmakla sınırlı değil.

Azerbaycan, hem enerji koridorlarının düğüm noktası olması hem de Güney Kafkasya’daki jeopolitik dengeyi temsil etmesi bakımından TDT’nin en kritik aktörlerinden biri. Bu bağlamda, Moskova ile yaşanan gerilimin TDT’nin iç dayanışmasını sınayacağı, diğer üye devletleri de pozisyon almaya zorlayacağı öngörülebilir.

Nitekim Özbekistan ve Kazakistan gibi ülkeler, bir yandan Rusya ile tarihsel ve ekonomik bağlarını sürdürürken, diğer yandan Türk kimliği ekseninde Azerbaycan ile stratejik yakınlık kurma çabasında. Bu ikilem, söz konusu ülkelerin Moskova-Bakü gerilimine nasıl yaklaşacakları konusunda belirleyici olacak gibi görünüyor.

Kriz aynı zamanda Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) gibi çok aktörlü Avrasya platformlarında da kırılmalara neden olabilir.

Hem Rusya hem de Azerbaycan’ın gözlemci ya da aktif üye olduğu bu tür yapılar, çoğu zaman bölgesel istikrarı önceleyen fakat Batı dışı düzen arayışlarını destekleyen yapılar olarak öne çıkıyor. Ancak ŞİÖ içinde yaşanan bu tarz ikili krizler, örgütün konsensüs yapısında sarsıntılara neden olabilir.

Son olarak, bu kriz diasporalar düzeyinde de yeni gerilim alanları yaratmakta. Rusya’da yaşayan Azerbaycan kökenli vatandaşların durumu, insani boyutunun ötesinde siyasi bir güvenlik meselesi haline geliyor. Bu gruplar üzerinden gelişebilecek yeni etnik gerilimler, Rusya iç siyasetinde ve dış ilişkilerinde baskı unsuru olarak kullanılabilir.

Gelinen noktada Azerbaycan, yalnızca Rusya’nın yumuşak gücüne değil aynı zamanda sahadaki sert güvenlik aparatına karşı da daha hazırlıklı bir refleks geliştiriyor.

Rusya’nın Kafkasya’da giderek azalan prestijine rağmen eski alışkanlıklarını sürdürmesi, Bakü’nün daha bağımsız ve Batı ile dengeli bir dış politika izlemesine zemin hazırlıyor.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 8 Temmuz 2025’te yayımlanmıştır.

Zeynep Gizem Özpınar
Zeynep Gizem Özpınar
ZEYNEP GİZEM ÖZPINAR - Karabük Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu’nda başladığı ön lisans eğitimini 2015-2017 yılları arasında tamamladı. 2017-2019 yılları arasında Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden lisansını aldı. 2019 yılında Karabük Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölge Çalışmaları Anabilim Dalı’nda başladığı yüksek lisans eğitimini, “Ermeni Meselesi’nde Son Kırılma Noktası: II. Karabağ Savaşı” başlıklı teziyle tamamladı. Hâlihazırda Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi (TUDPAM) ve Uluslararası Ekonomik, Sosyal, Siyasal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (ULESAM) yönetim kurulu üyesi olan Özpınar, aynı zamanda Politik Stratejiler Araştırma Merkezi (POLSAM) bünyesinde dış politika uzmanı olarak görev yapıp, TUDPAM’ın dijital yayın organı Dış Bakış dergisinin editörlüğünü de yürütmekte. Özpınar’ın yayımlanmış bilimsel makaleleri, analiz yazıları, tez çalışması ve uluslararası kongrelerde sunulmuş bildirileri bulunuyor. Türk dış politikası, uluslararası siyaset ve güvenlik çalışmaları üzerine uzmanlaşan Özpınar’ın analiz ve değerlendirmeleri Daily Sabah, Al Jazeera gibi muhtelif yayın organlarında yayımlanıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x