Azerbaycan-Türkiye: Doğası gereği soğumayacak bir ilişki

Ankara - Bakü ilişkilerinin son günlerde sorunlu olduğu iddiaları ne kadar gerçekçi? İki ülkenin ilişkileri nereden nereye geldi? Türkiye ve Azerbaycan ilişkileri Türk Dünyası’nın geleceği açısından neden çok önemli? Doç. Dr. Ramin Sadık yazdı.

Son dönemde Türkiye ile Azerbaycan arasında soğukluk mu var, sorusu epeydir soruluyor ve olduğuna dair yorumlar da yapılıyor ama sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: iki ülke arasında herhangi bir soğukluk yok.

Doğrudur, zaman zaman bazı “doğru anlaşılamayan” hususlar olabilir, bu da gayet doğaldır. Sonuçta iki ülke de bağımsız, kendi iç ve dış siyasetlerini organize eden devletler. Dünyada yaşanan son gelişmelere kendi özgür iradeleriyle reaksiyon gösterir ya da göstermez, buna kendileri karar verirler. Hatta genel olarak bakıldığında hem özgür bir şekilde dış politikalarını belirledikleri gibi, hem de dünyadaki gelişmelere ilişkin siyasetlerini zaman zaman paralel olarak şekillendirdiklerini de görüyoruz.

Bu durum iki ülkenin tarihlerine bakınca da görülüyor.

Peki, neden sorun olduğu iddiaları yayılıyor? Neden şimdi? İki ülke arasında sorun olmasından kimlerin çıkarı ne? Bunlara değineceğiz ama önce geçmişe bir göz atalım.

İki ülke ilişkilerinin tarihine dair kısa bir hatırlatma

Samimiyete, kardeşliğe ve ahde vefaya dayanan Azerbaycan-Türkiye ilişkileri tarihin her döneminde sadece bölgesi için değil, dünya için de örnek oldu.

Mesela, I. Dünya Savaşı yıllarında Doğu Anadolu Rus işgaline uğrayınca yetim kalan çocuklara Bakü zenginleri kucak açtı. Osmanlı’ya yardım amacıyla Azerbaycanlı müteşebbisler “Kardeş Kömeği” adlı bir yardım derneği kurdu. Çanakkale cephesinde Azerbaycan’dan gelen yüzlerce gönüllü savaştı. Anadolu Türkleriyse 28 Mayıs 1918’de ilan edilen bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yaşaması için bütün gayretiyle çalıştı, Anadolu’dan Kafkasya’ya giden binlerce Türk askeri Kafkas İslam Ordusu çatısı altında 15 Eylül 1918’de Bakü’nün Bolşevik-Ermeni ve İngiliz işgalinden kurtarılması için fedakârca yardım elini uzattı. Nuri Paşa komutasındaki ordu ayrıca Karabağ’daki ayrılıkçı Ermenilerin de silahsızlandırılması operasyonlarına katıldı.

Anadolu Türkü sadece askerî olarak değil, eğitim anlamında da bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’ne destek oldu, öğretmenler ve ders kitapları yolladı.

Azerbaycan 1920’de Bolşevik orduları tarafından işgal edildikten sonra bile iki ülke arasındaki bağlar kopmadı. Hatta Azerbaycan’ın işgalinin ilk dönemlerinde devrik hükümetin askerî birliklerinin büyük çoğunluğu Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Mücadelesi’ne katıldı.

Bunun yanı sıra Azerbaycan’da yönetimi üstlenen yerli Sovyet idaresi, Anadolu’da emperyalistlere karşı büyük bir mücadele yürüten Gazi Mustafa Kemal liderliğindeki TBMM hükümetine maddi desteklerde bulundu. Bunu “karşılıksız kardeş yardımı” diye niteleyen Azerbaycan insanı da Kurtuluş Harbi’ne elinden geldiği kadar destek sağladı.

70 yıllık Sovyet dönemi Azerbaycan ile Türkiye arasına ciddi duvarlar örmeye çalıştı fakat bir yandan futbol müsabakaları, bir yandan siyasilerin ziyaretleri, bir yandan da sanatçıların kültürel faaliyetleri neticesinde kardeş ülkeler arasında belli düzeyde olsa bile etkileşimler devam etti.

1991’de Azerbaycan’ı ilk tanıyan ülke Türkiye

1991 yılında Azerbaycan bağımsızlığını ikinci kez kazandığı zaman onu ilk tanıyan ülke Türkiye oldu. Türkiye aynı zamanda Azerbaycan’ın bağımsızlığının diğer ülkeler tarafından kabul edilmesi için de yoğun bir çaba sarf etti, Karabağ ve çevresinde yaşanan Ermeni işgallerine karşı çıktı. Dahası 1993 yılında Kelbecer şehrinin işgal edilmesi üzerine Ermenistan ile sınırlarını kapattı, Azerbaycan’ın hassasiyetine saygısından sınırlarını hâlâ açmadı.

Karabağ’da ateşkes yıllarında Türkiye, Azerbaycan’a siyasi, askerî, mali ve kültürel destekler sağladı. İşgal altındaki topraklarını kurtarması için Azerbaycan ordusunun eğitilmesi en önemli konu olarak görüldü, Azerbaycan’dan getirilen binlerce genç Türkiye’nin kara, hava ve deniz kuvvetlerinde eğitimden geçti. Türkiye aynı zamanda Azerbaycan’ın güvenliği konusunda da gerekli adımları attı, 2001 yılında İran’dan Azerbaycan’a yönelik tehditler karşısında Türk uçaklarını Bakü semalarında uçurarak Azerbaycan’ın yalnız olmadığını gösterdi.

Azerbaycan topraklarının işgal altında bulunmasını kendi sorunu gibi gören Türkiye, uluslararası toplantılarda ve ikili ilişkilerde her zaman Azerbaycan’ın haklılığını dile getirdi, Ermeni işgalinin bir an önce sona ermesi için gerekli girişimlerde bulundu. 2010 yılında iki ülke arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi mekanizması kuruldu. Bununla enerjiden siyasete, askeriyeden kültürel ortaklığa kadar pek çok konuda ilişkileri daha da geliştirmek için yoğun çaba harcadı.

2020 Azerbaycan 44 günlük II. Karabağ Savaşı ile topraklarını Ermenistan işgalden kurtardı. 44 günlük savaş boyunca da Türkiye Azerbaycan’ın yanında durdu, hükümetinden partilerine, halkından ve sivil toplum örgütlerine kadar Azerbaycan askerinin başarılı olması için maddi ve manevi destek sağladı. Azerbaycan da Türkiye’de meydana gelen depremler ve yangınlar gibi afetlerde Türkiye’nin yardımına koştu.

Dolayısıyla buraya kadar anlatılanlardan çıkan sonuç şudur: tarih boyunca her iki ülke birbirilerine destek konusunda “davete gerek duymadan” koşmuş, bundan sonra da koşmaya devam edecektir. Azerbaycan ile Türkiye yüz yılı aşkındır santim-santim ördükleri kardeşlik bağını her ne olursa olsun koparmayacak, metre metre döşedikleri dostluk köprüsünü yıkmayacak, denizde yüzen aynı gemide yol aldıklarının bilinciyle birlikte olmaya çalışacaklardır. Bunun aksini düşünmek mümkün de değildir. Dahası özellikle Türk Dünyası ile ilgili görülecek daha büyük işler varken iki ülke daha da kenetlenecektir.

Bağımsız dış politika

Kuşkusuz Azerbaycan ile Türkiye bağımsız birer devlettirler. Bağımsız devletler, doğal olarak dış politikalarında da bağımsızca hareket ederler.

Son dönemlerde Türkiye’nin hem bölgesinde hem de dünyanın farklı coğrafyalarında güçlü bir “oyun kurucu” ve “sorun çözücü” ülke olduğu kabul ediliyor. Dış politikadaki tecrübe ve geçmişi oldukça zengin.

Azerbaycan da, her ne kadar 106 yıllık bir bağımsızlık tarihi olsa da dış politikadaki tecrübesini neredeyse 1991’den sonra elde etmeye başladı. Dolayısıyla bu alanda genç bir devlet sayılır, lakin buna rağmen geride kalınan sürede dış politikada bağımsızca kararlar alarak varlığını ve güvenliğini daha da pekiştirdi.

Azerbaycan özellikle son 30 yılda dış politikasında denge siyasetine önem veriyor. Bu siyaset, ülkenin bulunduğu coğrafyadan dolayı zorunlu bir tercihtir, denebilir. Bu kapsamda Azerbaycan hem bölgesel güçler hem de dünyanın büyük devletleri ile ikili ilişkiler geliştirir, bunu ülke güvenliği açısından lüzumlu görür. Denge siyasetinin doğru bir yöntem olduğu, işgal altında bulunan toprakların kurtarılmasına yönelik attığı adımlarda Azerbaycan’ın haklılığını ortaya koydu. Nitekim 2020 yılındaki Karabağ Savaşı öncesinde Ermenistan’ın Rusya tarafından açıkça silahlandırmasına yönelik tavrını Rusya başkanına ileterek ve diplomasiyi kullanmaya öncelik vererek ve haklı pozisyonunu bölgeyle yakından ilgilenen taraflara ileterek gösterdi. Diğer yandan Karabağ’da geçici olarak konuşlandığı dönemde Rus Barış Gücü’nün Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı aleyhine yaptığı faaliyetleri de doğrudan Rusya hükümetine şikâyet etti. Genelde girdiği bölgelerden çıkmayan Rus Barış güçleri, diplomasinin etkisiyle Azerbaycan’ı terk etti. Bu örneklerden de yola çıkarak dünyanın daha fazla kutuplaştığı son yıllarda Azerbaycan kendi varlığı ve güvenliği açısından önemsediği dengeli dış politikasını sürdürmeye devam edeceği, kendi menfaatine uygun adımları atmaktan geri durmayacağı anlaşılıyor.

Azerbaycan’ın dengeli dış politikası, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, İsrail’in Gazze’ye saldırıları ve Fransa’nın Yeni Kaledonya’ya yönelik politikaları özelinde de gözlemleniyor. Azerbaycan, Rusya ile ilişkilere zarar vermeden, uluslararası hukuka dayanarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü her ortamda savunuyor, Ukrayna halkına gereken insani yardımları sağlamaya devam ediyor. İsrail ile iyi ilişkileri olmasına karşın İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları hususunda, saldırıların derhal durdurulmasını talep ediyor, Filistin Devleti konusunda Türkiye ile aynı çizgide duruyor iki devletli çözümü dile getirerek Filistin halkına da maddi yardımlar sağlamayı sürdürüyor. Dolayısıyla her ne kadar güvenlik politikası bağlamında İsrail ile ilişkilerine önem verse de, genel olarak İsrail-Gazze meselesinin çözümünde Arap Birliği’nin çok daha etkin olması gerektiğinin altını çiziyor.[1]

Fransa’nın kendi topraklarından 17.000 km. uzağındaki sömürgesi Yeni Kaledonya’da konusunda yaşanan sorunlarda da Azerbaycan sessiz kalmıyor. 21. yüzyılda sömürgeciliğe yer olmaması gerektiğini belirten Azerbaycan, Fransa’yı Kaledonya halkının taleplerine kayıtsız kalmamaya çağırıyor, bu politikasıyla da Paris’in Ermeniler üzerinden Azerbaycan’a yönelik baskıcı siyaseti karşısında bir pozisyon alıyor.

Son dönemde Azerbaycan dış politikasının en yoğun ilgilendiği alansa Türk Devletleri ile ilişkileri geliştirmek. Yakınlarda Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev Türk Dünyası’nı “bir aile olarak” gördüğünü ifade etti. Bunun yanı sıra Azerbaycan, dünyada haksızlığa uğrayan Türklerin durumunu diplomatik kanallar vasıtasıyla ilgili ülkeler nezdinde dile getireceği mesajlarını da zaman zaman açıkça beyan ediyor. Bu örneklerden de görüldüğü gibi, Azerbaycan dış politikasında dengeli bir siyaset izlemekle beraber dünyadaki haksızlıklara yalnız ve yalnız diplomatik kanallar vasıtasıyla çözüm bulmaya çalışan bir yaklaşım sergiliyor.

İki ülke ilişkilerinin arasında sorun olduğu iddialarının arkasında ne var?

Kuşkusuz hem Türkiye’nin hem de Azerbaycan’ın son dönemde aktif dış politika yürütmesi, hatta genelde dış politikada birlikte adım atmaları ve Türk Devletleri Teşkilatı’na daha ziyade önem atfetmeleri bu durumdan rahatsız olan çevreleri harekete geçirdi. Türkiye ile Azerbaycan’ın arasına fitne sokmak için türlü senaryolar üretmelerine sebep oldu.

Güney Kafkasya’da ortaya çıkan mevcut denklemden rahatsız olanlar, Zengezur Koridoru’na şiddetle karşı çıkanlar, Azerbaycan’ın Türkiye ile birlikte hareket etmesini stratejik çıkarlarına aykırı görenler, Türk Dünyası’nın bütünleşmesinin hakları çiğnenen, özgürlükleri kısıtlanan ve varlıkları yok edilmeye çalışılan diğer Türklerin de uyanmasına vesile olacağından endişe duyanlar iki ülke arasında sorun çıkarmak için uğraşıyorlar. Dahası bu iddialar alıcı da buluyor.

İsrail ve İran’ın yukarıda sözünü ettiğimiz tüm unsurlardan rahatsız olduğunu biliyoruz. Fakat sadece ikisi değil tabii, başka devletler de var.

Kuşkusuz her iki devletin üst düzey yetkilileri bu durumun farkında ve gerekli önlemleri alıyorlar. Bu minvalde iki ülke arasında kimi zaman “doğru anlaşılamayan” hususlar anında ortadan kaldırılıyor, cüzi anlaşmazlıklar derhal gideriliyor. Çünkü hiçbir taraf yıllardır atılan adımları, dahası bin bir güçlükle elde edilen kazanımları heba etmek niyetinde değil.

Türkiye ve Azerbaycan’ın, bugün, “bir millet iki devlet” anlayışı çerçevesinde 2021 yılında imzalanan Şuşa Beyannamesi ile ilişkilerini müttefiklik düzeyine çıkardığı bir dönem söz konusu.

Türkiye ve Azerbaycan’ın önemli görevi

Öte yandan Hazar Denizi’nin doğusundaki Türkistan coğrafyası ile Anadolu arasındaki etkileşimi daha da kuvvetlendirmek için Azerbaycan ile Türkiye ilişkilerinin her zaman en üst düzeyde olması gerekiyor. Zira Azerbaycan, Hazar’ın doğusu ile batısı arasında köprü rolünü oynayan, Türk Dünyası’nın “oyun kurucu” devletlerinden biri. Azerbaycan-Türkiye müttefikliği, Türk Dünyası’nın birliğine giden sürecin somut bir “örnek modeli” olarak dikkat çekiyor.

İlerde Türk birliğinin gerçekleşmesi amacıyla Azerbaycan ile Türkiye’nin üstlendiği önemli görevler var. Bunlardan ilki, Türkistan’daki kardeş ülkelerin doğal kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması, böylece ülkelerin iç refahına destek olmak. İkincisi Şuşa Beyannamesi gibi “müttefiklik anlaşması” örneklerinin kardeş ülkelerle de imzalanmasında öncü rol oynamak. Üçüncüsü de, Azerbaycan-Türkiye örneğinde görüldüğü gibi birlikte hareket edildiğinde kesinlikle başarılar elde edileceği, “birlikten güç doğar” anlayışıyla Türk Dünyası’nın bir birlik şeklinde olması hususunu kardeşlerine somut örnek olarak göstermek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Kasım 2024’te yayımlanmıştır.

[1] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/azerbaycan-cumhurbaskani-aliyev-filistin-devleti-kurulmali-ve-dogu-kudus-bu-devletin-baskenti-olmalidir/3280966

Ramin Sadık
Ramin Sadık
Doç. Dr. Ramin Sadık - 1977’de Azerbaycan’da doğdu. 1999’da İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. 2003’de Marmara Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde yüksek lisansını, yine aynı üniversitede 2009’da doktorasını tamamladı. 2010-2014 yıllarında Azerbaycan Muallimler Enstitüsü’nde öğretim üyeliği ve Azerbaycan Bilimler Akademisi’ne bağlı Şeki Regional Merkezi’nde bilim sekreterliği görevinde bulundu. 2014’te Türkiye’ye dönen Ramin Sadıgov halen Bayburt Üniversitesi’nde doktor öğretim üyesi olarak çalışıyor. Rusça ve İngilizce bilen Sadıgov, daha çok Kafkasya tarihi, Osmanlı-Rusya, Rusya-Azerbaycan, Rusya-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri üzerine, aynı zamanda Bolşevik Devrimi ile Rusya’nın 20. Yüzyıl başlarındaki askeri ve siyasi tarihi üzerine çalışmalar yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Azerbaycan-Türkiye: Doğası gereği soğumayacak bir ilişki

Ankara - Bakü ilişkilerinin son günlerde sorunlu olduğu iddiaları ne kadar gerçekçi? İki ülkenin ilişkileri nereden nereye geldi? Türkiye ve Azerbaycan ilişkileri Türk Dünyası’nın geleceği açısından neden çok önemli? Doç. Dr. Ramin Sadık yazdı.

Son dönemde Türkiye ile Azerbaycan arasında soğukluk mu var, sorusu epeydir soruluyor ve olduğuna dair yorumlar da yapılıyor ama sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: iki ülke arasında herhangi bir soğukluk yok.

Doğrudur, zaman zaman bazı “doğru anlaşılamayan” hususlar olabilir, bu da gayet doğaldır. Sonuçta iki ülke de bağımsız, kendi iç ve dış siyasetlerini organize eden devletler. Dünyada yaşanan son gelişmelere kendi özgür iradeleriyle reaksiyon gösterir ya da göstermez, buna kendileri karar verirler. Hatta genel olarak bakıldığında hem özgür bir şekilde dış politikalarını belirledikleri gibi, hem de dünyadaki gelişmelere ilişkin siyasetlerini zaman zaman paralel olarak şekillendirdiklerini de görüyoruz.

Bu durum iki ülkenin tarihlerine bakınca da görülüyor.

Peki, neden sorun olduğu iddiaları yayılıyor? Neden şimdi? İki ülke arasında sorun olmasından kimlerin çıkarı ne? Bunlara değineceğiz ama önce geçmişe bir göz atalım.

İki ülke ilişkilerinin tarihine dair kısa bir hatırlatma

Samimiyete, kardeşliğe ve ahde vefaya dayanan Azerbaycan-Türkiye ilişkileri tarihin her döneminde sadece bölgesi için değil, dünya için de örnek oldu.

Mesela, I. Dünya Savaşı yıllarında Doğu Anadolu Rus işgaline uğrayınca yetim kalan çocuklara Bakü zenginleri kucak açtı. Osmanlı’ya yardım amacıyla Azerbaycanlı müteşebbisler “Kardeş Kömeği” adlı bir yardım derneği kurdu. Çanakkale cephesinde Azerbaycan’dan gelen yüzlerce gönüllü savaştı. Anadolu Türkleriyse 28 Mayıs 1918’de ilan edilen bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yaşaması için bütün gayretiyle çalıştı, Anadolu’dan Kafkasya’ya giden binlerce Türk askeri Kafkas İslam Ordusu çatısı altında 15 Eylül 1918’de Bakü’nün Bolşevik-Ermeni ve İngiliz işgalinden kurtarılması için fedakârca yardım elini uzattı. Nuri Paşa komutasındaki ordu ayrıca Karabağ’daki ayrılıkçı Ermenilerin de silahsızlandırılması operasyonlarına katıldı.

Anadolu Türkü sadece askerî olarak değil, eğitim anlamında da bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’ne destek oldu, öğretmenler ve ders kitapları yolladı.

Azerbaycan 1920’de Bolşevik orduları tarafından işgal edildikten sonra bile iki ülke arasındaki bağlar kopmadı. Hatta Azerbaycan’ın işgalinin ilk dönemlerinde devrik hükümetin askerî birliklerinin büyük çoğunluğu Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Mücadelesi’ne katıldı.

Bunun yanı sıra Azerbaycan’da yönetimi üstlenen yerli Sovyet idaresi, Anadolu’da emperyalistlere karşı büyük bir mücadele yürüten Gazi Mustafa Kemal liderliğindeki TBMM hükümetine maddi desteklerde bulundu. Bunu “karşılıksız kardeş yardımı” diye niteleyen Azerbaycan insanı da Kurtuluş Harbi’ne elinden geldiği kadar destek sağladı.

70 yıllık Sovyet dönemi Azerbaycan ile Türkiye arasına ciddi duvarlar örmeye çalıştı fakat bir yandan futbol müsabakaları, bir yandan siyasilerin ziyaretleri, bir yandan da sanatçıların kültürel faaliyetleri neticesinde kardeş ülkeler arasında belli düzeyde olsa bile etkileşimler devam etti.

1991’de Azerbaycan’ı ilk tanıyan ülke Türkiye

1991 yılında Azerbaycan bağımsızlığını ikinci kez kazandığı zaman onu ilk tanıyan ülke Türkiye oldu. Türkiye aynı zamanda Azerbaycan’ın bağımsızlığının diğer ülkeler tarafından kabul edilmesi için de yoğun bir çaba sarf etti, Karabağ ve çevresinde yaşanan Ermeni işgallerine karşı çıktı. Dahası 1993 yılında Kelbecer şehrinin işgal edilmesi üzerine Ermenistan ile sınırlarını kapattı, Azerbaycan’ın hassasiyetine saygısından sınırlarını hâlâ açmadı.

Karabağ’da ateşkes yıllarında Türkiye, Azerbaycan’a siyasi, askerî, mali ve kültürel destekler sağladı. İşgal altındaki topraklarını kurtarması için Azerbaycan ordusunun eğitilmesi en önemli konu olarak görüldü, Azerbaycan’dan getirilen binlerce genç Türkiye’nin kara, hava ve deniz kuvvetlerinde eğitimden geçti. Türkiye aynı zamanda Azerbaycan’ın güvenliği konusunda da gerekli adımları attı, 2001 yılında İran’dan Azerbaycan’a yönelik tehditler karşısında Türk uçaklarını Bakü semalarında uçurarak Azerbaycan’ın yalnız olmadığını gösterdi.

Azerbaycan topraklarının işgal altında bulunmasını kendi sorunu gibi gören Türkiye, uluslararası toplantılarda ve ikili ilişkilerde her zaman Azerbaycan’ın haklılığını dile getirdi, Ermeni işgalinin bir an önce sona ermesi için gerekli girişimlerde bulundu. 2010 yılında iki ülke arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi mekanizması kuruldu. Bununla enerjiden siyasete, askeriyeden kültürel ortaklığa kadar pek çok konuda ilişkileri daha da geliştirmek için yoğun çaba harcadı.

2020 Azerbaycan 44 günlük II. Karabağ Savaşı ile topraklarını Ermenistan işgalden kurtardı. 44 günlük savaş boyunca da Türkiye Azerbaycan’ın yanında durdu, hükümetinden partilerine, halkından ve sivil toplum örgütlerine kadar Azerbaycan askerinin başarılı olması için maddi ve manevi destek sağladı. Azerbaycan da Türkiye’de meydana gelen depremler ve yangınlar gibi afetlerde Türkiye’nin yardımına koştu.

Dolayısıyla buraya kadar anlatılanlardan çıkan sonuç şudur: tarih boyunca her iki ülke birbirilerine destek konusunda “davete gerek duymadan” koşmuş, bundan sonra da koşmaya devam edecektir. Azerbaycan ile Türkiye yüz yılı aşkındır santim-santim ördükleri kardeşlik bağını her ne olursa olsun koparmayacak, metre metre döşedikleri dostluk köprüsünü yıkmayacak, denizde yüzen aynı gemide yol aldıklarının bilinciyle birlikte olmaya çalışacaklardır. Bunun aksini düşünmek mümkün de değildir. Dahası özellikle Türk Dünyası ile ilgili görülecek daha büyük işler varken iki ülke daha da kenetlenecektir.

Bağımsız dış politika

Kuşkusuz Azerbaycan ile Türkiye bağımsız birer devlettirler. Bağımsız devletler, doğal olarak dış politikalarında da bağımsızca hareket ederler.

Son dönemlerde Türkiye’nin hem bölgesinde hem de dünyanın farklı coğrafyalarında güçlü bir “oyun kurucu” ve “sorun çözücü” ülke olduğu kabul ediliyor. Dış politikadaki tecrübe ve geçmişi oldukça zengin.

Azerbaycan da, her ne kadar 106 yıllık bir bağımsızlık tarihi olsa da dış politikadaki tecrübesini neredeyse 1991’den sonra elde etmeye başladı. Dolayısıyla bu alanda genç bir devlet sayılır, lakin buna rağmen geride kalınan sürede dış politikada bağımsızca kararlar alarak varlığını ve güvenliğini daha da pekiştirdi.

Azerbaycan özellikle son 30 yılda dış politikasında denge siyasetine önem veriyor. Bu siyaset, ülkenin bulunduğu coğrafyadan dolayı zorunlu bir tercihtir, denebilir. Bu kapsamda Azerbaycan hem bölgesel güçler hem de dünyanın büyük devletleri ile ikili ilişkiler geliştirir, bunu ülke güvenliği açısından lüzumlu görür. Denge siyasetinin doğru bir yöntem olduğu, işgal altında bulunan toprakların kurtarılmasına yönelik attığı adımlarda Azerbaycan’ın haklılığını ortaya koydu. Nitekim 2020 yılındaki Karabağ Savaşı öncesinde Ermenistan’ın Rusya tarafından açıkça silahlandırmasına yönelik tavrını Rusya başkanına ileterek ve diplomasiyi kullanmaya öncelik vererek ve haklı pozisyonunu bölgeyle yakından ilgilenen taraflara ileterek gösterdi. Diğer yandan Karabağ’da geçici olarak konuşlandığı dönemde Rus Barış Gücü’nün Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı aleyhine yaptığı faaliyetleri de doğrudan Rusya hükümetine şikâyet etti. Genelde girdiği bölgelerden çıkmayan Rus Barış güçleri, diplomasinin etkisiyle Azerbaycan’ı terk etti. Bu örneklerden de yola çıkarak dünyanın daha fazla kutuplaştığı son yıllarda Azerbaycan kendi varlığı ve güvenliği açısından önemsediği dengeli dış politikasını sürdürmeye devam edeceği, kendi menfaatine uygun adımları atmaktan geri durmayacağı anlaşılıyor.

Azerbaycan’ın dengeli dış politikası, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, İsrail’in Gazze’ye saldırıları ve Fransa’nın Yeni Kaledonya’ya yönelik politikaları özelinde de gözlemleniyor. Azerbaycan, Rusya ile ilişkilere zarar vermeden, uluslararası hukuka dayanarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü her ortamda savunuyor, Ukrayna halkına gereken insani yardımları sağlamaya devam ediyor. İsrail ile iyi ilişkileri olmasına karşın İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları hususunda, saldırıların derhal durdurulmasını talep ediyor, Filistin Devleti konusunda Türkiye ile aynı çizgide duruyor iki devletli çözümü dile getirerek Filistin halkına da maddi yardımlar sağlamayı sürdürüyor. Dolayısıyla her ne kadar güvenlik politikası bağlamında İsrail ile ilişkilerine önem verse de, genel olarak İsrail-Gazze meselesinin çözümünde Arap Birliği’nin çok daha etkin olması gerektiğinin altını çiziyor.[1]

Fransa’nın kendi topraklarından 17.000 km. uzağındaki sömürgesi Yeni Kaledonya’da konusunda yaşanan sorunlarda da Azerbaycan sessiz kalmıyor. 21. yüzyılda sömürgeciliğe yer olmaması gerektiğini belirten Azerbaycan, Fransa’yı Kaledonya halkının taleplerine kayıtsız kalmamaya çağırıyor, bu politikasıyla da Paris’in Ermeniler üzerinden Azerbaycan’a yönelik baskıcı siyaseti karşısında bir pozisyon alıyor.

Son dönemde Azerbaycan dış politikasının en yoğun ilgilendiği alansa Türk Devletleri ile ilişkileri geliştirmek. Yakınlarda Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev Türk Dünyası’nı “bir aile olarak” gördüğünü ifade etti. Bunun yanı sıra Azerbaycan, dünyada haksızlığa uğrayan Türklerin durumunu diplomatik kanallar vasıtasıyla ilgili ülkeler nezdinde dile getireceği mesajlarını da zaman zaman açıkça beyan ediyor. Bu örneklerden de görüldüğü gibi, Azerbaycan dış politikasında dengeli bir siyaset izlemekle beraber dünyadaki haksızlıklara yalnız ve yalnız diplomatik kanallar vasıtasıyla çözüm bulmaya çalışan bir yaklaşım sergiliyor.

İki ülke ilişkilerinin arasında sorun olduğu iddialarının arkasında ne var?

Kuşkusuz hem Türkiye’nin hem de Azerbaycan’ın son dönemde aktif dış politika yürütmesi, hatta genelde dış politikada birlikte adım atmaları ve Türk Devletleri Teşkilatı’na daha ziyade önem atfetmeleri bu durumdan rahatsız olan çevreleri harekete geçirdi. Türkiye ile Azerbaycan’ın arasına fitne sokmak için türlü senaryolar üretmelerine sebep oldu.

Güney Kafkasya’da ortaya çıkan mevcut denklemden rahatsız olanlar, Zengezur Koridoru’na şiddetle karşı çıkanlar, Azerbaycan’ın Türkiye ile birlikte hareket etmesini stratejik çıkarlarına aykırı görenler, Türk Dünyası’nın bütünleşmesinin hakları çiğnenen, özgürlükleri kısıtlanan ve varlıkları yok edilmeye çalışılan diğer Türklerin de uyanmasına vesile olacağından endişe duyanlar iki ülke arasında sorun çıkarmak için uğraşıyorlar. Dahası bu iddialar alıcı da buluyor.

İsrail ve İran’ın yukarıda sözünü ettiğimiz tüm unsurlardan rahatsız olduğunu biliyoruz. Fakat sadece ikisi değil tabii, başka devletler de var.

Kuşkusuz her iki devletin üst düzey yetkilileri bu durumun farkında ve gerekli önlemleri alıyorlar. Bu minvalde iki ülke arasında kimi zaman “doğru anlaşılamayan” hususlar anında ortadan kaldırılıyor, cüzi anlaşmazlıklar derhal gideriliyor. Çünkü hiçbir taraf yıllardır atılan adımları, dahası bin bir güçlükle elde edilen kazanımları heba etmek niyetinde değil.

Türkiye ve Azerbaycan’ın, bugün, “bir millet iki devlet” anlayışı çerçevesinde 2021 yılında imzalanan Şuşa Beyannamesi ile ilişkilerini müttefiklik düzeyine çıkardığı bir dönem söz konusu.

Türkiye ve Azerbaycan’ın önemli görevi

Öte yandan Hazar Denizi’nin doğusundaki Türkistan coğrafyası ile Anadolu arasındaki etkileşimi daha da kuvvetlendirmek için Azerbaycan ile Türkiye ilişkilerinin her zaman en üst düzeyde olması gerekiyor. Zira Azerbaycan, Hazar’ın doğusu ile batısı arasında köprü rolünü oynayan, Türk Dünyası’nın “oyun kurucu” devletlerinden biri. Azerbaycan-Türkiye müttefikliği, Türk Dünyası’nın birliğine giden sürecin somut bir “örnek modeli” olarak dikkat çekiyor.

İlerde Türk birliğinin gerçekleşmesi amacıyla Azerbaycan ile Türkiye’nin üstlendiği önemli görevler var. Bunlardan ilki, Türkistan’daki kardeş ülkelerin doğal kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaştırılması, böylece ülkelerin iç refahına destek olmak. İkincisi Şuşa Beyannamesi gibi “müttefiklik anlaşması” örneklerinin kardeş ülkelerle de imzalanmasında öncü rol oynamak. Üçüncüsü de, Azerbaycan-Türkiye örneğinde görüldüğü gibi birlikte hareket edildiğinde kesinlikle başarılar elde edileceği, “birlikten güç doğar” anlayışıyla Türk Dünyası’nın bir birlik şeklinde olması hususunu kardeşlerine somut örnek olarak göstermek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 6 Kasım 2024’te yayımlanmıştır.

[1] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/azerbaycan-cumhurbaskani-aliyev-filistin-devleti-kurulmali-ve-dogu-kudus-bu-devletin-baskenti-olmalidir/3280966

Ramin Sadık
Ramin Sadık
Doç. Dr. Ramin Sadık - 1977’de Azerbaycan’da doğdu. 1999’da İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. 2003’de Marmara Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde yüksek lisansını, yine aynı üniversitede 2009’da doktorasını tamamladı. 2010-2014 yıllarında Azerbaycan Muallimler Enstitüsü’nde öğretim üyeliği ve Azerbaycan Bilimler Akademisi’ne bağlı Şeki Regional Merkezi’nde bilim sekreterliği görevinde bulundu. 2014’te Türkiye’ye dönen Ramin Sadıgov halen Bayburt Üniversitesi’nde doktor öğretim üyesi olarak çalışıyor. Rusça ve İngilizce bilen Sadıgov, daha çok Kafkasya tarihi, Osmanlı-Rusya, Rusya-Azerbaycan, Rusya-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri üzerine, aynı zamanda Bolşevik Devrimi ile Rusya’nın 20. Yüzyıl başlarındaki askeri ve siyasi tarihi üzerine çalışmalar yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x