ABD istihbaratı şubatın son haftası malumu ilan etti ve bir raporla Suudi asıllı Amerikalı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2018’de İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürülmesi emrinin Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman (MBS) tarafından verildiği sonucuna ulaştığını duyurdu. Raporda MBS’nin hem Kaşıkçı’dan kurtulmak istediği hem de iktidarını eleştirenlere gözdağı vermeyi amaçladığı belirtildi.
Çağımızın en korkunç cinayetlerinden biri olarak hafızalara kazınan Kaşıkçı suikastı, İran’a karşı müttefik ve ülkesinin silah üreticilerine hazır müşteri arayan eski başkan Donald Trump’ın Suudi Arabistan ve onun yöneticilerine yönelik tavrını değiştirmemişti. Yeni başkan Joe Biden ise uluslararası ilişkilerinde insan haklarını ön planda tutacağını söylüyor. Biden, Kaşıkçı raporu açıklanmadan bir gün önce Suudi Arabistan Kralı Salman’ı arayarak ülkesinin MBS’ye mesafeli olmakla birlikte Suudi Krallığı ile iyi ilişkileri sürdürme kararlılığında olduğunu söyledi.
Peki, ABD-Suudi Arabistan ilişkileri, MBS’den ayrı tutulabilir mi? ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass bunun pek mümkün olmadığını düşünüyor. Haass, The Project Syndicate için kaleme aldığı yazıda Biden yönetimine bu sürdürülemez tavır yerine MBS’yi uzun süre Washington’dan uzak tutarak diplomatik koz elde etmesini tavsiye ediyor. Yazıdan öne çıkan bazı bölümleri aktarıyoruz:
“(…) Biden’in doğrudan MBS ile iletişim kurmayıp yerine hasta Kral Salman’ı araması, Biden’ın ABD ile İngiltere arasındaki ilişkiyi Veliaht Prens ile olan ilişkisinden ayırma arzusunu vurguluyor.
Ancak bu ayrılığın sürdürülmesi muhtemelen imkansız olacaktır. ABD, babası ölünce MBS’nin tahta çıkmasını engelleyebilecek konumda değil. Bunu yapmaya yönelik herhangi bir girişim milliyetçi bir tepkiyi ve/veya iç istikrarsızlığı tetikleyeceği için neredeyse kesinlikle başarısız olacaktır. Dünya enerji fiyatlarını belirlemek, İran’ı kontrol altına almak, terörizmi hüsrana uğratmak ve (…) Ortadoğu’da barışı teşvik etmek istiyorsa ABD’nin ülkesini muhtemelen on yıllarca yönetecek bir kişiyle iyi ilişkiler sürdürmek için pek çok nedeni var.”
Dış politika ‘duyar kasılacak’ alan değil
“Suudi Arabistan, ABD’nin uğraşmak zorunda olduğu kusurlu bir liderin yönettiği dünyadaki tek ülke değil. Biden yönetimi Rusya ile önemli bir nükleer silah kontrol anlaşması imzaladı. Ancak Başkan Vladimir Putin başlıca siyasi rakibini öldürmeye çalıştı ve şimdi de hapse attı. Bu durumda Suudi Veliaht Prensi ile onun arasındaki temel fark, rakiplerini ortadan kaldırmadaki becerisi…
Ya da Çin’i düşünün: Biden yönetimi yetkilileri Çin yönetimini Uygurlu azınlığa karşı soykırım yapmakla suçladı. Eğer öyleyse, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping’i de soykırımla suçluyorlar çünkü Sincan eyaletinde olup bitenlerin onun onayı olmadan gerçekleşmesi mümkün değil. Buna rağmen Biden, kısa süre önce Şi ile konuştu ve Kuzey Kore, ticaret, iklim değişikliği ve daha pek çok şeyi tartışmak için onunla düzenli olarak görüşeceğinden emin.
Beni yanlış anlamayın. Biden, Putin ve Şi ile anlaşma yapmakta haksız değildi. ABD’nin stratejik ve ekonomik çıkarları bunu gerektiriyor. Ayrıca Amerika’nın Rusya veya Çin yönetimlerinin kendi ülke kamuoylarına karşı davranışlarını etkileme kabiliyeti sınırlı. ABD eleştirebilir ve yaptırım uygulayabilir ve bunu yapmalıdır. Ancak Rusya ya da Çin ile tüm ikili ilişkileri onların iç politikalarına tutsak etmek sorumsuzluktur ve kendi bacağına kurşun sıkmaktır. Dış politika ‘duyar kasılacak’ değil, çıkarların geliştirileceği alandır. (…)
ABD’ye “pragmatik olun” tavsiyesi
Richard Haass, ABD’nin MBS’ye karşı nasıl bir tavır sergilemesi gerektiğini şöyle açıklıyor:
“MBS vakasında, böyle bir gerçekçilik beraberinde fırsat getirebilir. Biden yönetimi yetkilileriyle görüşme vaadi, bir daha asla siyasi bir rakibi bu şekilde hedeflemeyeceğine ve tutuklu insan hakları savunucularını serbest bırakacağına dair kesin bir taahhüt karşılığında verilmelidir.
Suudileri diplomasi koridoruna almak, İsrail-Filistin çatışmasına iki devletli bir çözüm olasılığını koruyabilir. Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye ancak İsrail işgal altındaki Filistin topraklarını en az üç yıl boyunca ilhak etmemeyi kabul ettiğinde ikna oldu. MBS’nin İsrail ile köprüler kurmaya hazır olduğu ancak babasının aynı görüşte olmadığı ve Suudi nüfusunun büyük bir kısmının da bu hamleye direnebileceği öne sürülüyor. İşgal Altındaki Topraklardaki Yahudi yerleşimlerini genişletme vaadine sarsılmaz biçimde bağlı bir İsrail hükümeti bile, Suudi Arabistan ile barış ve diplomatik ilişki karşılığında bundan vazgeçebilir.
Şimdi yaptıkları ifşa olan MBS’nin Oval Ofis’i ziyaret etmek için ABD’ye davet edilmesi çok uzun zaman almalı. Ama onunla uğraşmayı reddetmek çözüm değil. Onunla olan pragmatik, şartlı ilişkiler birçok Suudi Arabistan vatandaşına koruma ve özgürlük getirebilir, İran’ın nükleer hırslarını engellemek için işbirliğini mümkün kılabilir, Yemen’deki savaşı durdurabilir ve İsrail-Filistin barışının umutlarını artırabilir. Bunların hiçbiri Kaşıkçı’yı hayata döndürmeyecek ama ölümüne anlam katacaktır.”
Bu yazı ilk kez 3 Mart 2021’de yayımlanmıştır.
https://www.project-syndicate.org/commentary/us-saudi-relations-after-khashoggi-intelligence-report-by-richard-haass-2021-02