Çin ticaret savaşlarının yeni raunduna hazır

Trump, ticaret savaşlarının ikinci raunduna sert bir şekilde başladı. Eskiden küresel ekonomik düzen için tehdit olarak görülen Çin’e artık başka gözlerle bakılıyor. Trump ne yapmaya çalışıyor? Çin kendini nasıl konumlandırıyor? Pekin’in önündeki seçenekler neler? Dr. Altay Atlı yazdı.

Küresel ekonomi, Beyaz Saray merkezli ve yüksek şiddetli depremlerle sarsılamaya devam ediyor. 2 Nisan gününü “Kurtuluş Günü” ilan eden Trump yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) yapılan tüm ithalata yüzde 10 genel tarife getirdi. Üstüne, ülkenin başlıca dış ticaret ortaklarına da ikili açığı karşılaması amacı (ya da iddiası) ile, misilleme niteliğinde gümrük vergileri getirdi. Böylece, Trump’ın ilk döneminden beri gündemde olan “ticaret savaşları”, ikinci dönemle birlikte artık ABD ile Çin arasındaki bir mesele olmaktan çıktı, küresel ekonomik entegrasyonun tersine çevrilmesine, küresel ekonominin artık hiç de küresel olmayan bir şekilde, tabir yerindeyse “her koyun kendi bacağından asılır” şiarıyla, yeniden dizayn edilmesine yönelik bir proje haline geldi.

Yıllardır dünyada ve özellikle de Batı’da “Çin, küresel ekonomik düzen için bir Küresel tehdit mi?” tartışmaları varken, bugün bu tartışma “Trump Amerikası dünya ekonomisi için bir tehdit mi” şeklini aldı. Konu artık sadece Çin ile ilgili değil, tüm dünyayı ilgilendiriyor, ancak sürecin ana eksenini de yine dünyanın en büyük iki ekonomisi olan ABD ile Çin arasındaki ticaret oluşturuyor.

ABD, Trump’ın ikinci dönemine başladığı 20 Ocak gününden itibaren Çin’e iki kerede yüzde 10’arlık vergi artırımları uygulamış ve Çin de bunlara orantılı karşılıklar vermişti. “Kurtuluş Günü”nde Çin’in payına mevcut olanın üzerinde yüzde 34’lük bir ek vergi düştü. Çin de buna ABD’den yaptığı ithalata yüzde 34’lük bir ek vergi getirerek, bazı ABD şirketlerinin ihracat kontrolü ya da “güvenilmez kuruluşlar” listelerine eklenmesi gibi önlemleri de içeren bir karşılık verdi. Bunun akabinde Trump ise 7 Nisan’da sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada Çin’in derhal bu önlemleri geri çekmesini, kendilerine bir gün mühlet verildiğini, bu isteğin yerine getirilmemesi durumunda Çin’e 9 Nisan itibariyle yüzde 50’lik bir ek vergi daha uygulanacağını bildirdi.

Bu makalenin kaleme alındığı saatler itibariyle Trump’ın Çin’e verdiği süre verdiği devam ediyor, ancak Pekin’den bir geri adım gelmeyeceği belli.

Trump istediğini alıyor mu?

Trump bu tarife artışlarıyla neyi hedefliyor? Sonuçta tüm bu vergi artışları dönüp dolaşıp Amerikan üreticisine ve tüketicisine de zarar verecek, hatta hâlihazırda veriyor. ABD’nin Çin’le hatırı sayılır bir ticaret açığı var, ancak bunu bu şekilde kapatmanın mümkün olmadığı da ortada. Trump, kısa vadede Amerikan ekonomisinin göreceği zararı da göze alarak, ilgili ülkelerle bir anlaşma zemini yaratmak, ama esas olarak da bu masaya güçlü taraf olarak oturmak ve istediğini almak gibi bir beklenti içerisinde görünüyor. Aslında bir ölçüde başarılı olduğu da söylenebilir.

2 Nisan’da yüzde 46’yla en yüksek vergi oranlarından birine maruz kalan Vietnam, hemen ertesinde kendisinin ABD’ye uyguladığı tarifeleri sıfıra indireceğini açıkladı. Buna karşılık Trump yönetiminin tepkisi ise “güzel, ama yetmez” mealinde oldu. Beyaz Saray’ın Ticaret Danışmanı Peter Navarro, Vietnam’ın bu kararının iyi bir başlangıç olduğunu, ancak esas olarak Vietnam’ın ABD’ye tarife dışı engeller uyguladığını ve bu anlamda bu ülkenin ABD ürünlerine karşı fikri mülkiyet hakları ve katma değer vergisi gibi uygulamalarda iyileştirmeler yapılması gerektiğini dile getirdi.

Çin’den de bu tür bir yaklaşım mı bekleniyor? Eğer öyleyse bu çok gerçekçi bir beklenti değil. 7 Nisan’a Trump’ın yaptığı açıklamaya Çin Ticaret Bakanlığı’nın ilk tepkisi “ABD’nin bu şekilde devam etmesi halinde kendilerinin de sonuna kadar savaşacakları” şeklinde oldu. Son açıklanan yüzde 50’lik vergilerle birlikte ABD’nin Çin’e uygulamakta olduğu gümrük tarifeleri yüzde 120’lere çıkmış olacak. Bununla birlikte Çin’den ABD’ye gelen küçük (değeri 800 dolar altında olan) paketlere de kısıtlamalar geliyor; örneğin bir Çin sitesinden 20 dolarlık bir alışveriş yapan ABD’li tüketici bunun için 25 dolar vergi ödeyecek. Tüm bunlar Çinli üreticileri ve ihracatçıları şüphesiz ki olumsuz etkileyecek. Ancak buna rağmen Çin’in burada geri adım atması ve “tehditlere boyun eğmesi” olası değil. Sebebi ise Çin’in kısa vadeli ticaret rakamlarında değil, uzun vadeli bir dünya düzeni tahayyülünde yatıyor.

Çin’in küreselleşme vurgusu

Trump’ın ABD’yi dışarıya kapattığı, küreselleşmeyi tersine çevirmeye çalıştığı bir dönemde Çin bunu bir fırsat olarak görüyor ve kendisini küresel ekonomik entegrasyonun ve serbest ticaretin savunucusu olarak konumlandırıyor. ABD’nin “mütekabiliyet ve adil ticaret kisvesi altında tek taraflılık, korumacılık ve ekonomik zorbalık yaptığını” ve “kendi çıkarlarını uluslararası toplumun genel faydasının önünde tutarak, hegemonik ihtiraslarını diğer tüm ülkelerin meşru beklentilerinin pahasına sürdürdüğünü”  ifade eden Çin tarafı, kendisinin ise “ticaret ve yatırım liberalizasyonu için yüksek standartlı politikalar uygulayacağını; piyasa odaklı, hukuk temelli ve uluslararasılaşan bir iş ortamının yaratılması için çalışacağını; ortak fayda doğrultusunda kendi kalkınma fırsatlarını diğer ülkelerle paylaşacağını” bildiriyor. Hatta Çin hükümetinin resmî beyanlarında şu ifadeler kullanılıyor: “Ekonomik küreselleşme insan gelişimi için tek yoldur… Açıklık ve işbirliği tarihsel bir trenddir. Dünya karşılıklı izolasyon ve bölünmeye dönmeyecektir, dönmemelidir… Biz, ülkeleri çoğunluğunun, adalet ilkesine bağlı kalarak, tarihin doğru tarafında yer alacağına inanıyoruz.”

Çin, bugün dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahipse ve her anlamda dünyada başat bir aktör haline gelmişse, bunu küresel ekonomi ile eklemlenerek, küreselleşmenin nimetlerinden faydalanarak sağladı. Şimdi de Trump’ın tarifeleri karşısında sadece kendi ticaretini korumaya çalışmıyor, mevcut durum karşısında kendisini açık bir küresel ekonominin ve serbest ticaretin savunucusu olarak konumlandırıyor ve Trump’ın tarifelerinden mağdur olan tüm ülkeleri (yani az ya da çok ABD dışındaki dünyanın tamamını) yanına çağırıyor.

Çin’in önündeki iki yol

Bu bağlam içerisinde, Çin için artık iki yol var ve hangisinden gidileceği ise aslında büyük ölçüde Trump’a bağlı. Ya Trump tarifeleri artırmaya devam edecek, Çin de buna karşılık verecek, hatta ABD ile arasındaki ticaretin sıfıra kadar inmesini bile göze alacak; ya da Trump tehditleri sona erdirecek ve müzakere masasına oturmak için ilk ışığı yakacak, Çin de buna olumlu karşılık verecek.

Trump’ın Çin’le anlaşma yoluna gitmesi, her ne kadar giderek zorlaşsa da hâlâ mümkün. ABD Başkanı, yüzde 50 vergiyi açıkladığı sosyal medya paylaşımında birçok ülkeye müzakereye başlanacağını, ancak Çin kendi tarifelerine geri çekmese Pekin ile müzakere olmayacağını bildirmişti. Aynı gün ABD ile müzakere edilip edilmeyeceğine yönelik kendisine sorulan bir soru üzerine Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian ise “Çin ile iletişim kurmanın doğru yolunun baskı uygulamak ya da tehdit etmek olmadığını” söylemişti. Şu anda iki taraf arasında diyalog kolay değil; karşılıklı güven dibi görmüş durumda; bunun yeniden inşa edilmesi ise karşılıklı bir niyeti ve bu doğrultuda adımlar atılmasını gerektiriyor.

Çin’in atacağı adımlar

Kısa vadede diyalog kolay görünmezken, Çin’in bu süreçte tarifelere tarifelerle karşılık vereceğini, kendi güçlü olduğu alanlarda (nadir metal elementleri gibi) ABD firmalarına kısıtlamaları artıracağını öngörmek mümkün. Bu süreç tabii ki ABD’ye de Çin’e de zarar verecek, küresel ekonominin bütününe olduğu gibi, ancak diğer yandan Çin bugün bunu göze alabilecek durumda. Çin’in Trump’ın ilk döneminden beri süren ticaret savaşlarında deneyim kazandığı ve bu anlamda bir çok alanda dışa bağımlılığı azaltarak kendi kapasitesini artırdığı (örneğin mikroçip alanında); esas olarak Çin’in ABD’ye değil, ABD’nin birçok yatırım malı ve tüketici ürününde Çin’e bağımlı olduğu; Çin’in ihracatında ABD’nin payının 2018’de yüzde 19,2 iken 2024’te yüzde 14,7’ye düşmüş olduğu; ihracat Çin için çok önemliyse de ihracat yapan Çinli firmaların yüzde 85’inin iç pazarda da aktif oluğu ve aslında bu firmaların cirosunun yüzde 75’inin de iç pazardan sağlandığı, Çin basınında sıklıkla paylaşılıp iç ve dış kamuoyuna yansıtılan bilgiler arasında yer alıyor. Başka bir deyişle Çin “savaş isteniyorsa buna hazır olduğu, zayıf bir konumda olmadığı” mesajını veriyor.

Bu süreçte, ABD ile Çin arasında yeniden bir diyalog ortamına orta ve uzun vadede girilebileceğini de unutmadan, Çin’in kendi önlemlerini güçlendirerek sürdüreceğini öngörebiliriz. En büyük pazarlarından biri olan ABD’yi artık gözden çıkartmak noktasına gelen Çin bir taraftan iç tüketimi güçlendirmek amacıyla talep tarafındaki yapısal reformlara devam ederken (her ne kadar bu alanda bugünden yarına büyük değişiklikler olması beklenemezse de), diğer taraftan ihracat pazarlarını çeşitlendirmeye de hız verecek, bunu da kendisini “ABD’nin korumacılığı ve tek taraflılığına karşı küresel entegrasyonu ve çok taraflılığı savunan taraf olarak” konumlandırdığı bir çerçeve içerisinde yapacaktır. Burada Avrupa Birliği de Çin için yeniden bir hamle yapılacak bir pazar olabilir. ABD’nin tarifeleri Avrupa ülkelerini de ağır bir şekilde etkilerken ve yakın bir geçmişe kadar Avrupa başkentlerinde dile getirilen “Çin tehdidi” söylemleri yerini büyük ölçüde “Trump tehdidine” bırakmışken karşılıklı faydalar doğrultusunda bu alanda gelişmeler sağlanabilir ve buna karşılık Çin’in Avrupalı firmalara da kendi pazarına erişim için daha fazla imkân sağlaması olumlu bir etki yaratabilir. Trump’ın ilk döneminin sonlarında gündemde olan, tüm hazırlıkları yapılan, ancak Biden’ın “Çin’in ekonomik uygulamalarına müttefiklerimizle birlikte karşı koyacağız” söylemiyle birlikte rafa kaldırılan AB-Çin Yatırım Anlaşması yeniden masaya getirilebilir.

Trump, ticaret savaşlarının ikinci raunduna sert bir şekilde başladı, Çin ise bu raunda ilk raunda nazaran daha hazırlıklı. Ticaret savaşları artık bir ABD-Çin çekişmesi değil, küresel ekonominin belirleyici unsuru; ancak buna rağmen bu belirsiz sularda nereye doğru yol alındığını da hâlâ büyük ölçüde Washington-Pekin eksenindeki gelişmeler belirliyor.

Her sabaha yeni bir gelişmeyle uyandığımız şu hareketli günlerde, küresel ekonominin nereye yol alacağını, sıfır toplamlı oyundan gerçek anlamda bir kazan-kazan’a dönülüp dönülmeyeceğini, sadece Trump’ın iki dudağının arasından çıkanlar ya da kameralara doğru gösterdiği kararnameler değil, Pekin yönetiminin kendisini konumlandırdığı küresel ekonominin ve ortak faydanın savunucusu rolünün içini ne kadar doldurabileceği de gösterecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 9 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.

Altay Atlı
Altay Atlı
Dr. Altay Atlı - Küresel ekonomik ilişkiler ve uluslararası piyasalar üzerine danışmanlık hizmetleri veren Atlı Global firmasının kurucu direktörü. Aynı zamanda Koç Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları yüksek lisans programında dersler veriyor. İstanbul Özel Alman Lisesi mezunu olan Atlı, lisans derecesini Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nde tamamladı, Avustralya’nın Melbourne kentindeki Deakin University’de Uluslararası İşletme üzerine master yaptı ve doktorasını da yine Boğaziçi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden aldı. Daha önce Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde çalışan Atlı, bir dönem Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda (DEİK) araştırma koordinatörü olarak görev yaptı ve hâlen Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) Çin Network’ü uzman üyesi. Torino World Affairs Institute tarafından, German Marshall Fund of the United States, Australian National University ve Stiftung Mercator işbirliğiyle düzenlenen bir program kapsamında “Global Emerging Voices Fellow” olarak seçilen Atlı, eski bir hentbolcu ve spor alanındaki çalışmalarını da Türkiye Hentbol Federasyonu yönetim kurulu üyesi olarak devam ettiriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Çin ticaret savaşlarının yeni raunduna hazır

Trump, ticaret savaşlarının ikinci raunduna sert bir şekilde başladı. Eskiden küresel ekonomik düzen için tehdit olarak görülen Çin’e artık başka gözlerle bakılıyor. Trump ne yapmaya çalışıyor? Çin kendini nasıl konumlandırıyor? Pekin’in önündeki seçenekler neler? Dr. Altay Atlı yazdı.

Küresel ekonomi, Beyaz Saray merkezli ve yüksek şiddetli depremlerle sarsılamaya devam ediyor. 2 Nisan gününü “Kurtuluş Günü” ilan eden Trump yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) yapılan tüm ithalata yüzde 10 genel tarife getirdi. Üstüne, ülkenin başlıca dış ticaret ortaklarına da ikili açığı karşılaması amacı (ya da iddiası) ile, misilleme niteliğinde gümrük vergileri getirdi. Böylece, Trump’ın ilk döneminden beri gündemde olan “ticaret savaşları”, ikinci dönemle birlikte artık ABD ile Çin arasındaki bir mesele olmaktan çıktı, küresel ekonomik entegrasyonun tersine çevrilmesine, küresel ekonominin artık hiç de küresel olmayan bir şekilde, tabir yerindeyse “her koyun kendi bacağından asılır” şiarıyla, yeniden dizayn edilmesine yönelik bir proje haline geldi.

Yıllardır dünyada ve özellikle de Batı’da “Çin, küresel ekonomik düzen için bir Küresel tehdit mi?” tartışmaları varken, bugün bu tartışma “Trump Amerikası dünya ekonomisi için bir tehdit mi” şeklini aldı. Konu artık sadece Çin ile ilgili değil, tüm dünyayı ilgilendiriyor, ancak sürecin ana eksenini de yine dünyanın en büyük iki ekonomisi olan ABD ile Çin arasındaki ticaret oluşturuyor.

ABD, Trump’ın ikinci dönemine başladığı 20 Ocak gününden itibaren Çin’e iki kerede yüzde 10’arlık vergi artırımları uygulamış ve Çin de bunlara orantılı karşılıklar vermişti. “Kurtuluş Günü”nde Çin’in payına mevcut olanın üzerinde yüzde 34’lük bir ek vergi düştü. Çin de buna ABD’den yaptığı ithalata yüzde 34’lük bir ek vergi getirerek, bazı ABD şirketlerinin ihracat kontrolü ya da “güvenilmez kuruluşlar” listelerine eklenmesi gibi önlemleri de içeren bir karşılık verdi. Bunun akabinde Trump ise 7 Nisan’da sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada Çin’in derhal bu önlemleri geri çekmesini, kendilerine bir gün mühlet verildiğini, bu isteğin yerine getirilmemesi durumunda Çin’e 9 Nisan itibariyle yüzde 50’lik bir ek vergi daha uygulanacağını bildirdi.

Bu makalenin kaleme alındığı saatler itibariyle Trump’ın Çin’e verdiği süre verdiği devam ediyor, ancak Pekin’den bir geri adım gelmeyeceği belli.

Trump istediğini alıyor mu?

Trump bu tarife artışlarıyla neyi hedefliyor? Sonuçta tüm bu vergi artışları dönüp dolaşıp Amerikan üreticisine ve tüketicisine de zarar verecek, hatta hâlihazırda veriyor. ABD’nin Çin’le hatırı sayılır bir ticaret açığı var, ancak bunu bu şekilde kapatmanın mümkün olmadığı da ortada. Trump, kısa vadede Amerikan ekonomisinin göreceği zararı da göze alarak, ilgili ülkelerle bir anlaşma zemini yaratmak, ama esas olarak da bu masaya güçlü taraf olarak oturmak ve istediğini almak gibi bir beklenti içerisinde görünüyor. Aslında bir ölçüde başarılı olduğu da söylenebilir.

2 Nisan’da yüzde 46’yla en yüksek vergi oranlarından birine maruz kalan Vietnam, hemen ertesinde kendisinin ABD’ye uyguladığı tarifeleri sıfıra indireceğini açıkladı. Buna karşılık Trump yönetiminin tepkisi ise “güzel, ama yetmez” mealinde oldu. Beyaz Saray’ın Ticaret Danışmanı Peter Navarro, Vietnam’ın bu kararının iyi bir başlangıç olduğunu, ancak esas olarak Vietnam’ın ABD’ye tarife dışı engeller uyguladığını ve bu anlamda bu ülkenin ABD ürünlerine karşı fikri mülkiyet hakları ve katma değer vergisi gibi uygulamalarda iyileştirmeler yapılması gerektiğini dile getirdi.

Çin’den de bu tür bir yaklaşım mı bekleniyor? Eğer öyleyse bu çok gerçekçi bir beklenti değil. 7 Nisan’a Trump’ın yaptığı açıklamaya Çin Ticaret Bakanlığı’nın ilk tepkisi “ABD’nin bu şekilde devam etmesi halinde kendilerinin de sonuna kadar savaşacakları” şeklinde oldu. Son açıklanan yüzde 50’lik vergilerle birlikte ABD’nin Çin’e uygulamakta olduğu gümrük tarifeleri yüzde 120’lere çıkmış olacak. Bununla birlikte Çin’den ABD’ye gelen küçük (değeri 800 dolar altında olan) paketlere de kısıtlamalar geliyor; örneğin bir Çin sitesinden 20 dolarlık bir alışveriş yapan ABD’li tüketici bunun için 25 dolar vergi ödeyecek. Tüm bunlar Çinli üreticileri ve ihracatçıları şüphesiz ki olumsuz etkileyecek. Ancak buna rağmen Çin’in burada geri adım atması ve “tehditlere boyun eğmesi” olası değil. Sebebi ise Çin’in kısa vadeli ticaret rakamlarında değil, uzun vadeli bir dünya düzeni tahayyülünde yatıyor.

Çin’in küreselleşme vurgusu

Trump’ın ABD’yi dışarıya kapattığı, küreselleşmeyi tersine çevirmeye çalıştığı bir dönemde Çin bunu bir fırsat olarak görüyor ve kendisini küresel ekonomik entegrasyonun ve serbest ticaretin savunucusu olarak konumlandırıyor. ABD’nin “mütekabiliyet ve adil ticaret kisvesi altında tek taraflılık, korumacılık ve ekonomik zorbalık yaptığını” ve “kendi çıkarlarını uluslararası toplumun genel faydasının önünde tutarak, hegemonik ihtiraslarını diğer tüm ülkelerin meşru beklentilerinin pahasına sürdürdüğünü”  ifade eden Çin tarafı, kendisinin ise “ticaret ve yatırım liberalizasyonu için yüksek standartlı politikalar uygulayacağını; piyasa odaklı, hukuk temelli ve uluslararasılaşan bir iş ortamının yaratılması için çalışacağını; ortak fayda doğrultusunda kendi kalkınma fırsatlarını diğer ülkelerle paylaşacağını” bildiriyor. Hatta Çin hükümetinin resmî beyanlarında şu ifadeler kullanılıyor: “Ekonomik küreselleşme insan gelişimi için tek yoldur… Açıklık ve işbirliği tarihsel bir trenddir. Dünya karşılıklı izolasyon ve bölünmeye dönmeyecektir, dönmemelidir… Biz, ülkeleri çoğunluğunun, adalet ilkesine bağlı kalarak, tarihin doğru tarafında yer alacağına inanıyoruz.”

Çin, bugün dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahipse ve her anlamda dünyada başat bir aktör haline gelmişse, bunu küresel ekonomi ile eklemlenerek, küreselleşmenin nimetlerinden faydalanarak sağladı. Şimdi de Trump’ın tarifeleri karşısında sadece kendi ticaretini korumaya çalışmıyor, mevcut durum karşısında kendisini açık bir küresel ekonominin ve serbest ticaretin savunucusu olarak konumlandırıyor ve Trump’ın tarifelerinden mağdur olan tüm ülkeleri (yani az ya da çok ABD dışındaki dünyanın tamamını) yanına çağırıyor.

Çin’in önündeki iki yol

Bu bağlam içerisinde, Çin için artık iki yol var ve hangisinden gidileceği ise aslında büyük ölçüde Trump’a bağlı. Ya Trump tarifeleri artırmaya devam edecek, Çin de buna karşılık verecek, hatta ABD ile arasındaki ticaretin sıfıra kadar inmesini bile göze alacak; ya da Trump tehditleri sona erdirecek ve müzakere masasına oturmak için ilk ışığı yakacak, Çin de buna olumlu karşılık verecek.

Trump’ın Çin’le anlaşma yoluna gitmesi, her ne kadar giderek zorlaşsa da hâlâ mümkün. ABD Başkanı, yüzde 50 vergiyi açıkladığı sosyal medya paylaşımında birçok ülkeye müzakereye başlanacağını, ancak Çin kendi tarifelerine geri çekmese Pekin ile müzakere olmayacağını bildirmişti. Aynı gün ABD ile müzakere edilip edilmeyeceğine yönelik kendisine sorulan bir soru üzerine Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian ise “Çin ile iletişim kurmanın doğru yolunun baskı uygulamak ya da tehdit etmek olmadığını” söylemişti. Şu anda iki taraf arasında diyalog kolay değil; karşılıklı güven dibi görmüş durumda; bunun yeniden inşa edilmesi ise karşılıklı bir niyeti ve bu doğrultuda adımlar atılmasını gerektiriyor.

Çin’in atacağı adımlar

Kısa vadede diyalog kolay görünmezken, Çin’in bu süreçte tarifelere tarifelerle karşılık vereceğini, kendi güçlü olduğu alanlarda (nadir metal elementleri gibi) ABD firmalarına kısıtlamaları artıracağını öngörmek mümkün. Bu süreç tabii ki ABD’ye de Çin’e de zarar verecek, küresel ekonominin bütününe olduğu gibi, ancak diğer yandan Çin bugün bunu göze alabilecek durumda. Çin’in Trump’ın ilk döneminden beri süren ticaret savaşlarında deneyim kazandığı ve bu anlamda bir çok alanda dışa bağımlılığı azaltarak kendi kapasitesini artırdığı (örneğin mikroçip alanında); esas olarak Çin’in ABD’ye değil, ABD’nin birçok yatırım malı ve tüketici ürününde Çin’e bağımlı olduğu; Çin’in ihracatında ABD’nin payının 2018’de yüzde 19,2 iken 2024’te yüzde 14,7’ye düşmüş olduğu; ihracat Çin için çok önemliyse de ihracat yapan Çinli firmaların yüzde 85’inin iç pazarda da aktif oluğu ve aslında bu firmaların cirosunun yüzde 75’inin de iç pazardan sağlandığı, Çin basınında sıklıkla paylaşılıp iç ve dış kamuoyuna yansıtılan bilgiler arasında yer alıyor. Başka bir deyişle Çin “savaş isteniyorsa buna hazır olduğu, zayıf bir konumda olmadığı” mesajını veriyor.

Bu süreçte, ABD ile Çin arasında yeniden bir diyalog ortamına orta ve uzun vadede girilebileceğini de unutmadan, Çin’in kendi önlemlerini güçlendirerek sürdüreceğini öngörebiliriz. En büyük pazarlarından biri olan ABD’yi artık gözden çıkartmak noktasına gelen Çin bir taraftan iç tüketimi güçlendirmek amacıyla talep tarafındaki yapısal reformlara devam ederken (her ne kadar bu alanda bugünden yarına büyük değişiklikler olması beklenemezse de), diğer taraftan ihracat pazarlarını çeşitlendirmeye de hız verecek, bunu da kendisini “ABD’nin korumacılığı ve tek taraflılığına karşı küresel entegrasyonu ve çok taraflılığı savunan taraf olarak” konumlandırdığı bir çerçeve içerisinde yapacaktır. Burada Avrupa Birliği de Çin için yeniden bir hamle yapılacak bir pazar olabilir. ABD’nin tarifeleri Avrupa ülkelerini de ağır bir şekilde etkilerken ve yakın bir geçmişe kadar Avrupa başkentlerinde dile getirilen “Çin tehdidi” söylemleri yerini büyük ölçüde “Trump tehdidine” bırakmışken karşılıklı faydalar doğrultusunda bu alanda gelişmeler sağlanabilir ve buna karşılık Çin’in Avrupalı firmalara da kendi pazarına erişim için daha fazla imkân sağlaması olumlu bir etki yaratabilir. Trump’ın ilk döneminin sonlarında gündemde olan, tüm hazırlıkları yapılan, ancak Biden’ın “Çin’in ekonomik uygulamalarına müttefiklerimizle birlikte karşı koyacağız” söylemiyle birlikte rafa kaldırılan AB-Çin Yatırım Anlaşması yeniden masaya getirilebilir.

Trump, ticaret savaşlarının ikinci raunduna sert bir şekilde başladı, Çin ise bu raunda ilk raunda nazaran daha hazırlıklı. Ticaret savaşları artık bir ABD-Çin çekişmesi değil, küresel ekonominin belirleyici unsuru; ancak buna rağmen bu belirsiz sularda nereye doğru yol alındığını da hâlâ büyük ölçüde Washington-Pekin eksenindeki gelişmeler belirliyor.

Her sabaha yeni bir gelişmeyle uyandığımız şu hareketli günlerde, küresel ekonominin nereye yol alacağını, sıfır toplamlı oyundan gerçek anlamda bir kazan-kazan’a dönülüp dönülmeyeceğini, sadece Trump’ın iki dudağının arasından çıkanlar ya da kameralara doğru gösterdiği kararnameler değil, Pekin yönetiminin kendisini konumlandırdığı küresel ekonominin ve ortak faydanın savunucusu rolünün içini ne kadar doldurabileceği de gösterecek.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 9 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.

Altay Atlı
Altay Atlı
Dr. Altay Atlı - Küresel ekonomik ilişkiler ve uluslararası piyasalar üzerine danışmanlık hizmetleri veren Atlı Global firmasının kurucu direktörü. Aynı zamanda Koç Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları yüksek lisans programında dersler veriyor. İstanbul Özel Alman Lisesi mezunu olan Atlı, lisans derecesini Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü’nde tamamladı, Avustralya’nın Melbourne kentindeki Deakin University’de Uluslararası İşletme üzerine master yaptı ve doktorasını da yine Boğaziçi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden aldı. Daha önce Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde çalışan Atlı, bir dönem Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nda (DEİK) araştırma koordinatörü olarak görev yaptı ve hâlen Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) Çin Network’ü uzman üyesi. Torino World Affairs Institute tarafından, German Marshall Fund of the United States, Australian National University ve Stiftung Mercator işbirliğiyle düzenlenen bir program kapsamında “Global Emerging Voices Fellow” olarak seçilen Atlı, eski bir hentbolcu ve spor alanındaki çalışmalarını da Türkiye Hentbol Federasyonu yönetim kurulu üyesi olarak devam ettiriyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x