Çin’de ‘yeni normal’ ama nasıl?

Koronavirüsün ilk ortaya çıktığı Çin’de hayat gerçekten normale döndü mü? Çin ekonomisi salgından nasıl etkilendi? Koronavirüsün kaynağı hangisi Çin mi ABD mi? Çin’de Afrika karşıtlığı neden yükselişte?

Koronavirüsün ilk göründüğü Çin’in Wuhan kentinde 23 Ocak’tan beri uygulanan karantinanın 76 gün sonra 8 Nisan’da kaldırılması ile Çin’de hayat ‘yeni normale’ dönmeye başladı. Ancak artık pek çok şey koronavirüs öncesindeki gibi değil. Mesela Çin ekonomisi salgının etkisiyle 2020’nin ilk çeyreğinde yüzde 6.8 daraldı. 1992 yılından beri bu bir ilk…

Çinlilerin günlük yaşamı da tamamen normale dönmüş değil. Çin yaklaşık 10 yıldır sürdürdüğü dijitalleşmeyi salgın ile mücadelede de etkin bir şekilde kullanıyor. Sarı, kırmızı ve yeşil artık sadece bir renk değil Çinliler için… Ülkedeki vakalar, “yeşil” (sağlıklı), “sarı” (şüpheli) ve “kırmızı” (sağlıksız) şeklinde ayrılan “Sağlık Kodu” uygulaması ile kontrol ediliyor. Bu uygulama, Çin’de bir süre önce kullamaya başlanan ve vatandaşlarını puanlamayı öngören ‘sosyal kredi sisteminin’ bir üst aşaması. İlk defa birkaç yıl önce Uygur Özerk Bölgesi’ndeki faaliyetleri takip amacıyla kullanılmaya başlanmıştı. Covid-19 ile mücadele vesilesiyle de bütün ülkede yaygınlaştırıldı.

Sağlık kodu ‘yeşil’ olanlar için hayatın normale dönmeye başladığı söylenebilir. Ama ülkenin neredeyse her yerinde ateş ölçümü hayatın rutini olmuş durumda.

Sağlık kodu ‘yeşil’ olan Wuhanlılar başka bir şehre seyahatleri durumunda gittikleri şehirde kesinlikle 14 günlük karantina sürecine tekrar girmek zorundalar. Farklı şehirlerde yaşayanların başka şehirlere seyahatleri durumunda eyaletten eyalete şehirden şehre değişen uygulamalar var. Şehir içinde de, sağlık kodu yeşil olmayanların restoran, kafe gibi mekanlara gibi girmesi mümkün değil.

Çin’in salgının başından beri üzerinde çok durduğu sokakta maske zorunluluğu sürüyor. Ancak sosyal mesafe kuralı uygulanmaya çalışılsa da bu duruma çok dikkat edilebildiğini söylemek zor. Sosyal mesafe kuralının en çok ihmal edildiği yerler kuşkusuz toplu taşımalar.

Üniversite sınavları nedeniyle eğitime başlayan lise son sınıflar hariç ara verilen eğitime ne zaman başlanacağı hâlâ belirsiz. Bu şartlarda Çin’de yetkililerin yürüttükleri süreci ‘temkinli normalleşme” olarak adlandırmak mümkün. Ayrıca 1996’dan beri beşinci salgını yaşayan halkın da ikinci dalga konusundaki tereddütleri nedeniyle temkini elden bırakmadıkları anlaşılıyor.

Çin’deki ‘yeni normal’leşme süreci ülke medyasında da merkezi yönetimin gücünü artıracak şekilde milliyetçilik dozu artmış şekilde görülüyor. Ülke medyası ağırlıklı olarak salgını merkeze alan sosyal, sağlık, ekonomik, vb. konulara ek olarak özellikle Çin’in sistemde ‘izole’ edilmesinin yanlışlığı ile ilgili haberler yapıyordu. Salgının merkezinin Çin dışına kayması ve ülke içerisinde kontrol altına alınması ile haber ağırlığı da Çin’deki Covid-19 vakalarıyla birlikte diğer ülkelerdeki vakalara kaymaya başladı. Çin Sağlık Bakanlığı verilerine göre 6 Mart itibariyle Çin’de rapor edilen günlük vaka sayısı 100’ün altına düştü, vakaların zirveye ulaştığı 17 Şubat’tan 22 Mart’a kadar geçen sürede vaka sayısı yüzde 91 oranında da azaldı. Mart ayı ortalarından itibaren de vaka sayısı tekli rakamlara inerken salgın literatürüne yeni bir kavram da kazandırdılar: ‘İthal vaka’ yani ülke içinden değil de yurt dışı teması olanlardan gelen vakalar.

Ekonomide “yeni normal” nasıl olacak?

Koronavirüsün Çin’de derinden etkilediği bir alan da şüphesiz ekonomi. Koronavirüs öncesinde ülke ekonomik büyümesinin artık doyuma ulaştığı ve büyümenin kademeli olarak ‘yeni normal’e gelmesi bekleniyordu. Beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan bu salgın ile birlikte 1976’dan bu yana Çin ekonomisi ilk defa bu ölçüde küçüldü. Verilere göre Çin ekonomisi 2020’nin ilk çeyreğinde yüzde 10-20 arasında bir daralma yaşadı.

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Nisan 2020’de yayınladığı rapora göre, Çin ekonomisi 2020’de yüzde 1,2 oranında büyürken dünya ekonomisi de yüzde 3 oranında daralacak. Çin ekonomisinin daralması aynı zamanda küresel tedarik zincirinin de kesintiye uğraması anlamına geliyor. Ancak küresel tedarik zincirinin kesintiye uğraması, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri kısa vadede olumsuz etkilese de, orta ve uzun vadede küresel üretimin daha dengeli bir şekilde dağılmasına neden olması açısından olumlu karşılanabilir. Çin’de bulunan yabancı yatırımcıların riskleri azaltmak için yatırımlarının bir kısmını Vietnam, Endonezya, Bangladeş, Türkiye gibi gelişmekte olan dinamik ülkelere kaydırması bekleniyor. Diğer bir ifadeyle ‘yeni normal’ tanımı hem Çin hem de küresel ekonomi için geçerli.

Çin’de üretim yeniden başladı ama insanların işini kaybetmesi, kaybetme korkusu ve psikolojik etkenler talebin düşmesine neden oluyor. Pekin merkezli finansal bir şirketin yaptığı araştırmaya göre, ankete katılanların yüzde 65’i virüs sonrası harcamalarını azaltacağını ifade etmiş. Ülke içerisinde özellikle son 10 yılda büyük bir pazar oluşmasına rağmen Çin ekonomisinin ihracata bağımlılığı hâlâ çok yüksek. Bu durum Çin’de bütün fabrikaların tam kapasite ile çalışmasının önünde de bir engel, hem dünyada talep düşerken Çin ürettiklerini kime satacak? Dolayısıyla küresel ekonomide beklenen durgunluk ihracata dayalı Çin ekonomisini ve “Kuşak-Yol Girişimi” kapsamındaki denizaşırı yatırımlarını doğrudan etkileyecektir. Bu durum, Pekin’in denizaşırı yatırımları mı yoksa ülke içerisindeki yatırım ve subvansiyonları mı devam ettirmesi gerektiği ikilemini beraberinde getirebilir. Tabii ki bunun ülke içerisinde siyasi sonuçlarının da olması muhtemel…

Maske diplomasisi, sinofobi ve yabancı düşmanlığı

Çin’de görülen koronavirüs vakaları dünya kamuoyuyla ilk defa paylaşılmaya başladığında ve Çin diğer ülkeler tarafından izole edilmeye çalışıldığında Pekin yönetimi ‘sinofobi’ (Çin ve Çin düşmanlığı) konusuna dikkatleri çekmiş, Batı’yı sinofobik ve ırkçı olmakla eleştirmişti. Çinlilerin yemek kültürüyle ilişkilendirilen ama konuyla ilgisi dahi olmayan fotoğraf ve videoların sosyal medyada çokça paylaşılması, farklı ülkelerde Çinlilere ve hatta Doğu Asyalılara karşı olumsuz bir tavrı da beraberinde getirdi.

Fakat Çin’in salgını ülke içerisinde kontrol almaya başlaması ve virüsün İran ve İtalya merkezli olarak küresel bir salgın haline gelmesi Pekin üzerindeki iç ve dış baskıları da büyük ölçüde azalttı. Sonrasında salgının merkezinin Çin’den Avrupa ve ABD’ye kayması ile Pekin yönetimi dünyanın farklı bölgelerine özellikle Avrupa’ya gönderdiği tıbbi malzemelerle maske diplomasisini başlattı. Çin maske diplomasisi ile salgının bütün dünya için sorun olduğu ve salgın nedeniyle kendilerinin suçlanamayacağı mesajını verdi. Çin uluslararası alanda kötüleşen imajını düzeltmek için başlattığı reaktif maske diplomasisine paralel olarak, aynı zamanda pro-aktif ‘ithal vaka’ söylemini de artırdı.

Çinli yetkililer ‘ithal vaka’ söylemleri ve maske diplomasisi ile halkın yönetime güvenini arttırmaya çalışıyor, virüsün çıkış noktasının ‘artık’ Çin olmadığı vurgusunu yapıyorlar. Ocak ve şubat aylarında diğer ülkelerin Çin’e uyguladığı uçuş yasaklarını ülkenin izole edilmesi olarak görürken, kendisi oturum izni ve vizesi olan yabancılar dahil ülkeyi yabancıların girişine kapattı. Bu adımlar Çin’deki yabancı düşmanlığını körüklüyor, dışarda da salgın nedeniyle artan ‘sinofobi’yi…

Özellikle Çin’in güneyindeki ticaret merkezi Guangzhou’da Afrikalıların virüs yaydıkları gerekçesi ile ev sahipleri tarafından evlerinden atılması ve Afrikalılara yönelik bazı ırkçı saldırıların yapılması, Afrika Birliği ile Nijerya ve Gana gibi birçok Afrika ülkesinde tepki ile karşılandı. Afrikalıların yanı sıra Çin’de diğer yabancıların da ayrımcılığa maruz kaldığı, bazı insanların restoran ve kafelere yabancı oldukları gerekçesiyle alınmamaları durumuyla sıklıkla karşılaşıldığı bildiriliyor.

Çin’in yardımları ve kaygılar

Çin’in maske diplomasisi çerçevesindeki medikal uzman ve uzman ekip yardımları her ülkede aynı şekilde iyi karşılanmayabiliyor. Bir yandan Çin’den gelen kimi testlerin işe yaramadığı bilgileri paylaşılırken Afrika’da da farklı bir huzursuzluk yaşanıyor.

Çin’in koronavirüs ile mücadele kapsamında bazı Afrika ülkelerine uzman ekip göndermesinin, kendilerinin kobay olarak kullanılabileceği endişesi nedeniyle halk tarafından şüpheyle karşılandığı yönünde haberler de zaman zaman göze çarpıyor.

Nijerya Sağlık Bakanı Dr. Osagie Ehanire bakanlığının daveti üzerine 18 kişilik Çinli sağlık uzmanının Covid-19 ile mücadelede yardım için geleceğini açıkladı. Bu açıklama üzerine Nijerya Gazeteciler Birliği (NGB) Çinli sağlık ekibinin ülkeye gelmesinin faydadan çok zarar getireceği yönünde bir açıklama yaptı. Ayrıca NGB Çinli sağlık ekibinin İtalya’ya yardım için gitmesiyle Covid-19 ölümlerinde artışın olduğu iddiasında bulundu.

Koronavirüsün sıfır noktası Çin mi, ABD mi?

Koronavirüs ile mücadeleye küresel boyutta devam edilirken, salgının şu anki merkezi ABD ile ilk merkezi Çin arasında konunun karşılıklı açıklamalar ve tartışmalarla siyasi boyuta da taşındığı görülüyor. Çin’de koronavirüs salgını patlak verdiğinde Trump Yönetimi Çin’i eleştirmeye çoktan başlamıştı. Şimdi ise rollerin değiştiği ve Xi Yönetimi’nin salgını büyük ölçüde kontrol altına almasıyla ABD’yi eleştirmeye başladığı görülüyor.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lijian Zhao’nın virüsün ABD kaynaklı olabileceği yönündeki ifadeleri ve ABD’nin bir açıklama yapmak zorunda olduğunu ifade etmesi de Çin-ABD hibrit savaşının yeni bir aşamaya taşınması anlamına geliyor. Çinli yetkililer başından beri resmi ağızdan virüsün kökeninin tespit edilemediğini ve dışardan Çin’e gelmiş olabileceğini belirtiyorlardı. Aslında Çin-ABD arasındaki ‘Çin virüsü’ ve Amerikan askerlerinin Wuhan’a virüsü taşıdığı tartışması, iki ülke arasında Xi-Trump ikilisinin iktidara gelmesi ile yoğunlaşan rekabetin yeni fakat en kritik yüzü.

İki ülke de “virüs laboratuvarda üretildi” ya da “virüs ABD kaynaklı” tezlerini dil getiren haberler, uzman görüşleri havada uçuşuyor. Bu siyasi mücadele için de iki taraf da iddialarını bilimsel olduğunu öne sürdükleri araştırmalar, verilerle güçlendirmeye çalışıyor. Siyasi motivasyonlu bilimselliğin bilimsel gerçeklerin önüne geçtiği tespitini yapmak yanlış olmaz.

Hem Pekin hem de Washington yönetimlerinin birbirine karşı yaptıkları bu eleştirilerin bir amacı da, kendi hatalarını diğeri üzerinden örtmeye çalışma yöntemi. Şayet dünyanın bu iki en büyük ekonomisi ve gücü küresel salgına karşı ortak bir mücadelede buluşamazsa, salgının küresel düzeyde kontrol altına alınması, yok edilmesi ve küresel ekonominin yeniden rayına oturtulması zor görünüyor. Her şeyden önce, bu salgın ulusal bir sorundan öte küresel bir sorun. Fakat ABD-Çin arasında artan karşılıklı suçlamalar ve Avrupa’nın bu mücadelede iyi bir şekilde organize olamaması, küresel boyuttaki endişeleri de beraberinde getiriyor.

Twitter: @AlperenUmit

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Nisan 2020’de yayımlanmıştır.

Ümit Alperen
Ümit Alperen
Dr. Ümit Alperen - Peking Üniversitesi’nde Misafir Araştırmacı, Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara Politikalar Merkezi’nde de Doğu Asya Uzmanı. Lisans eğitimini 2006 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlayan Dr. Ümit Alperen, yüksek lisans eğitimini 2010 yılında Şanghay Fudan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yazdığı “Harmonious World: Hu Jintao Doctrine and Chinese Foreign Policy” başlıklı teziyle tamamladı. 2014 yılında bir yıl süreyle Peking Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. Halen akademisyen olarak çalışmakta olduğu Süleyman Demirel Üniversitesi’nden de “Çin Dış Politikasında İran” başlıklı doktora tezi ile 2016 yılında doktor ünvanını aldı. Alperen araştırmalarında Çin Dış Politikası, Çin İç Politikası, Doğu Asya, Çin-İran İlişkileri, Çin-Ortadoğu İlişkileri üzerine yoğunlaşıyor. Ulusal Chengchi Üniversitesi, Doğu Asya Çalışmaları Enstitüsü, Taipei, Tayvan. Misafir Öğretim Üyesi.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Çin’de ‘yeni normal’ ama nasıl?

Koronavirüsün ilk ortaya çıktığı Çin’de hayat gerçekten normale döndü mü? Çin ekonomisi salgından nasıl etkilendi? Koronavirüsün kaynağı hangisi Çin mi ABD mi? Çin’de Afrika karşıtlığı neden yükselişte?

Koronavirüsün ilk göründüğü Çin’in Wuhan kentinde 23 Ocak’tan beri uygulanan karantinanın 76 gün sonra 8 Nisan’da kaldırılması ile Çin’de hayat ‘yeni normale’ dönmeye başladı. Ancak artık pek çok şey koronavirüs öncesindeki gibi değil. Mesela Çin ekonomisi salgının etkisiyle 2020’nin ilk çeyreğinde yüzde 6.8 daraldı. 1992 yılından beri bu bir ilk…

Çinlilerin günlük yaşamı da tamamen normale dönmüş değil. Çin yaklaşık 10 yıldır sürdürdüğü dijitalleşmeyi salgın ile mücadelede de etkin bir şekilde kullanıyor. Sarı, kırmızı ve yeşil artık sadece bir renk değil Çinliler için… Ülkedeki vakalar, “yeşil” (sağlıklı), “sarı” (şüpheli) ve “kırmızı” (sağlıksız) şeklinde ayrılan “Sağlık Kodu” uygulaması ile kontrol ediliyor. Bu uygulama, Çin’de bir süre önce kullamaya başlanan ve vatandaşlarını puanlamayı öngören ‘sosyal kredi sisteminin’ bir üst aşaması. İlk defa birkaç yıl önce Uygur Özerk Bölgesi’ndeki faaliyetleri takip amacıyla kullanılmaya başlanmıştı. Covid-19 ile mücadele vesilesiyle de bütün ülkede yaygınlaştırıldı.

Sağlık kodu ‘yeşil’ olanlar için hayatın normale dönmeye başladığı söylenebilir. Ama ülkenin neredeyse her yerinde ateş ölçümü hayatın rutini olmuş durumda.

Sağlık kodu ‘yeşil’ olan Wuhanlılar başka bir şehre seyahatleri durumunda gittikleri şehirde kesinlikle 14 günlük karantina sürecine tekrar girmek zorundalar. Farklı şehirlerde yaşayanların başka şehirlere seyahatleri durumunda eyaletten eyalete şehirden şehre değişen uygulamalar var. Şehir içinde de, sağlık kodu yeşil olmayanların restoran, kafe gibi mekanlara gibi girmesi mümkün değil.

Çin’in salgının başından beri üzerinde çok durduğu sokakta maske zorunluluğu sürüyor. Ancak sosyal mesafe kuralı uygulanmaya çalışılsa da bu duruma çok dikkat edilebildiğini söylemek zor. Sosyal mesafe kuralının en çok ihmal edildiği yerler kuşkusuz toplu taşımalar.

Üniversite sınavları nedeniyle eğitime başlayan lise son sınıflar hariç ara verilen eğitime ne zaman başlanacağı hâlâ belirsiz. Bu şartlarda Çin’de yetkililerin yürüttükleri süreci ‘temkinli normalleşme” olarak adlandırmak mümkün. Ayrıca 1996’dan beri beşinci salgını yaşayan halkın da ikinci dalga konusundaki tereddütleri nedeniyle temkini elden bırakmadıkları anlaşılıyor.

Çin’deki ‘yeni normal’leşme süreci ülke medyasında da merkezi yönetimin gücünü artıracak şekilde milliyetçilik dozu artmış şekilde görülüyor. Ülke medyası ağırlıklı olarak salgını merkeze alan sosyal, sağlık, ekonomik, vb. konulara ek olarak özellikle Çin’in sistemde ‘izole’ edilmesinin yanlışlığı ile ilgili haberler yapıyordu. Salgının merkezinin Çin dışına kayması ve ülke içerisinde kontrol altına alınması ile haber ağırlığı da Çin’deki Covid-19 vakalarıyla birlikte diğer ülkelerdeki vakalara kaymaya başladı. Çin Sağlık Bakanlığı verilerine göre 6 Mart itibariyle Çin’de rapor edilen günlük vaka sayısı 100’ün altına düştü, vakaların zirveye ulaştığı 17 Şubat’tan 22 Mart’a kadar geçen sürede vaka sayısı yüzde 91 oranında da azaldı. Mart ayı ortalarından itibaren de vaka sayısı tekli rakamlara inerken salgın literatürüne yeni bir kavram da kazandırdılar: ‘İthal vaka’ yani ülke içinden değil de yurt dışı teması olanlardan gelen vakalar.

Ekonomide “yeni normal” nasıl olacak?

Koronavirüsün Çin’de derinden etkilediği bir alan da şüphesiz ekonomi. Koronavirüs öncesinde ülke ekonomik büyümesinin artık doyuma ulaştığı ve büyümenin kademeli olarak ‘yeni normal’e gelmesi bekleniyordu. Beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan bu salgın ile birlikte 1976’dan bu yana Çin ekonomisi ilk defa bu ölçüde küçüldü. Verilere göre Çin ekonomisi 2020’nin ilk çeyreğinde yüzde 10-20 arasında bir daralma yaşadı.

Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Nisan 2020’de yayınladığı rapora göre, Çin ekonomisi 2020’de yüzde 1,2 oranında büyürken dünya ekonomisi de yüzde 3 oranında daralacak. Çin ekonomisinin daralması aynı zamanda küresel tedarik zincirinin de kesintiye uğraması anlamına geliyor. Ancak küresel tedarik zincirinin kesintiye uğraması, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri kısa vadede olumsuz etkilese de, orta ve uzun vadede küresel üretimin daha dengeli bir şekilde dağılmasına neden olması açısından olumlu karşılanabilir. Çin’de bulunan yabancı yatırımcıların riskleri azaltmak için yatırımlarının bir kısmını Vietnam, Endonezya, Bangladeş, Türkiye gibi gelişmekte olan dinamik ülkelere kaydırması bekleniyor. Diğer bir ifadeyle ‘yeni normal’ tanımı hem Çin hem de küresel ekonomi için geçerli.

Çin’de üretim yeniden başladı ama insanların işini kaybetmesi, kaybetme korkusu ve psikolojik etkenler talebin düşmesine neden oluyor. Pekin merkezli finansal bir şirketin yaptığı araştırmaya göre, ankete katılanların yüzde 65’i virüs sonrası harcamalarını azaltacağını ifade etmiş. Ülke içerisinde özellikle son 10 yılda büyük bir pazar oluşmasına rağmen Çin ekonomisinin ihracata bağımlılığı hâlâ çok yüksek. Bu durum Çin’de bütün fabrikaların tam kapasite ile çalışmasının önünde de bir engel, hem dünyada talep düşerken Çin ürettiklerini kime satacak? Dolayısıyla küresel ekonomide beklenen durgunluk ihracata dayalı Çin ekonomisini ve “Kuşak-Yol Girişimi” kapsamındaki denizaşırı yatırımlarını doğrudan etkileyecektir. Bu durum, Pekin’in denizaşırı yatırımları mı yoksa ülke içerisindeki yatırım ve subvansiyonları mı devam ettirmesi gerektiği ikilemini beraberinde getirebilir. Tabii ki bunun ülke içerisinde siyasi sonuçlarının da olması muhtemel…

Maske diplomasisi, sinofobi ve yabancı düşmanlığı

Çin’de görülen koronavirüs vakaları dünya kamuoyuyla ilk defa paylaşılmaya başladığında ve Çin diğer ülkeler tarafından izole edilmeye çalışıldığında Pekin yönetimi ‘sinofobi’ (Çin ve Çin düşmanlığı) konusuna dikkatleri çekmiş, Batı’yı sinofobik ve ırkçı olmakla eleştirmişti. Çinlilerin yemek kültürüyle ilişkilendirilen ama konuyla ilgisi dahi olmayan fotoğraf ve videoların sosyal medyada çokça paylaşılması, farklı ülkelerde Çinlilere ve hatta Doğu Asyalılara karşı olumsuz bir tavrı da beraberinde getirdi.

Fakat Çin’in salgını ülke içerisinde kontrol almaya başlaması ve virüsün İran ve İtalya merkezli olarak küresel bir salgın haline gelmesi Pekin üzerindeki iç ve dış baskıları da büyük ölçüde azalttı. Sonrasında salgının merkezinin Çin’den Avrupa ve ABD’ye kayması ile Pekin yönetimi dünyanın farklı bölgelerine özellikle Avrupa’ya gönderdiği tıbbi malzemelerle maske diplomasisini başlattı. Çin maske diplomasisi ile salgının bütün dünya için sorun olduğu ve salgın nedeniyle kendilerinin suçlanamayacağı mesajını verdi. Çin uluslararası alanda kötüleşen imajını düzeltmek için başlattığı reaktif maske diplomasisine paralel olarak, aynı zamanda pro-aktif ‘ithal vaka’ söylemini de artırdı.

Çinli yetkililer ‘ithal vaka’ söylemleri ve maske diplomasisi ile halkın yönetime güvenini arttırmaya çalışıyor, virüsün çıkış noktasının ‘artık’ Çin olmadığı vurgusunu yapıyorlar. Ocak ve şubat aylarında diğer ülkelerin Çin’e uyguladığı uçuş yasaklarını ülkenin izole edilmesi olarak görürken, kendisi oturum izni ve vizesi olan yabancılar dahil ülkeyi yabancıların girişine kapattı. Bu adımlar Çin’deki yabancı düşmanlığını körüklüyor, dışarda da salgın nedeniyle artan ‘sinofobi’yi…

Özellikle Çin’in güneyindeki ticaret merkezi Guangzhou’da Afrikalıların virüs yaydıkları gerekçesi ile ev sahipleri tarafından evlerinden atılması ve Afrikalılara yönelik bazı ırkçı saldırıların yapılması, Afrika Birliği ile Nijerya ve Gana gibi birçok Afrika ülkesinde tepki ile karşılandı. Afrikalıların yanı sıra Çin’de diğer yabancıların da ayrımcılığa maruz kaldığı, bazı insanların restoran ve kafelere yabancı oldukları gerekçesiyle alınmamaları durumuyla sıklıkla karşılaşıldığı bildiriliyor.

Çin’in yardımları ve kaygılar

Çin’in maske diplomasisi çerçevesindeki medikal uzman ve uzman ekip yardımları her ülkede aynı şekilde iyi karşılanmayabiliyor. Bir yandan Çin’den gelen kimi testlerin işe yaramadığı bilgileri paylaşılırken Afrika’da da farklı bir huzursuzluk yaşanıyor.

Çin’in koronavirüs ile mücadele kapsamında bazı Afrika ülkelerine uzman ekip göndermesinin, kendilerinin kobay olarak kullanılabileceği endişesi nedeniyle halk tarafından şüpheyle karşılandığı yönünde haberler de zaman zaman göze çarpıyor.

Nijerya Sağlık Bakanı Dr. Osagie Ehanire bakanlığının daveti üzerine 18 kişilik Çinli sağlık uzmanının Covid-19 ile mücadelede yardım için geleceğini açıkladı. Bu açıklama üzerine Nijerya Gazeteciler Birliği (NGB) Çinli sağlık ekibinin ülkeye gelmesinin faydadan çok zarar getireceği yönünde bir açıklama yaptı. Ayrıca NGB Çinli sağlık ekibinin İtalya’ya yardım için gitmesiyle Covid-19 ölümlerinde artışın olduğu iddiasında bulundu.

Koronavirüsün sıfır noktası Çin mi, ABD mi?

Koronavirüs ile mücadeleye küresel boyutta devam edilirken, salgının şu anki merkezi ABD ile ilk merkezi Çin arasında konunun karşılıklı açıklamalar ve tartışmalarla siyasi boyuta da taşındığı görülüyor. Çin’de koronavirüs salgını patlak verdiğinde Trump Yönetimi Çin’i eleştirmeye çoktan başlamıştı. Şimdi ise rollerin değiştiği ve Xi Yönetimi’nin salgını büyük ölçüde kontrol altına almasıyla ABD’yi eleştirmeye başladığı görülüyor.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lijian Zhao’nın virüsün ABD kaynaklı olabileceği yönündeki ifadeleri ve ABD’nin bir açıklama yapmak zorunda olduğunu ifade etmesi de Çin-ABD hibrit savaşının yeni bir aşamaya taşınması anlamına geliyor. Çinli yetkililer başından beri resmi ağızdan virüsün kökeninin tespit edilemediğini ve dışardan Çin’e gelmiş olabileceğini belirtiyorlardı. Aslında Çin-ABD arasındaki ‘Çin virüsü’ ve Amerikan askerlerinin Wuhan’a virüsü taşıdığı tartışması, iki ülke arasında Xi-Trump ikilisinin iktidara gelmesi ile yoğunlaşan rekabetin yeni fakat en kritik yüzü.

İki ülke de “virüs laboratuvarda üretildi” ya da “virüs ABD kaynaklı” tezlerini dil getiren haberler, uzman görüşleri havada uçuşuyor. Bu siyasi mücadele için de iki taraf da iddialarını bilimsel olduğunu öne sürdükleri araştırmalar, verilerle güçlendirmeye çalışıyor. Siyasi motivasyonlu bilimselliğin bilimsel gerçeklerin önüne geçtiği tespitini yapmak yanlış olmaz.

Hem Pekin hem de Washington yönetimlerinin birbirine karşı yaptıkları bu eleştirilerin bir amacı da, kendi hatalarını diğeri üzerinden örtmeye çalışma yöntemi. Şayet dünyanın bu iki en büyük ekonomisi ve gücü küresel salgına karşı ortak bir mücadelede buluşamazsa, salgının küresel düzeyde kontrol altına alınması, yok edilmesi ve küresel ekonominin yeniden rayına oturtulması zor görünüyor. Her şeyden önce, bu salgın ulusal bir sorundan öte küresel bir sorun. Fakat ABD-Çin arasında artan karşılıklı suçlamalar ve Avrupa’nın bu mücadelede iyi bir şekilde organize olamaması, küresel boyuttaki endişeleri de beraberinde getiriyor.

Twitter: @AlperenUmit

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 20 Nisan 2020’de yayımlanmıştır.

Ümit Alperen
Ümit Alperen
Dr. Ümit Alperen - Peking Üniversitesi’nde Misafir Araştırmacı, Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, Ankara Politikalar Merkezi’nde de Doğu Asya Uzmanı. Lisans eğitimini 2006 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlayan Dr. Ümit Alperen, yüksek lisans eğitimini 2010 yılında Şanghay Fudan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yazdığı “Harmonious World: Hu Jintao Doctrine and Chinese Foreign Policy” başlıklı teziyle tamamladı. 2014 yılında bir yıl süreyle Peking Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. Halen akademisyen olarak çalışmakta olduğu Süleyman Demirel Üniversitesi’nden de “Çin Dış Politikasında İran” başlıklı doktora tezi ile 2016 yılında doktor ünvanını aldı. Alperen araştırmalarında Çin Dış Politikası, Çin İç Politikası, Doğu Asya, Çin-İran İlişkileri, Çin-Ortadoğu İlişkileri üzerine yoğunlaşıyor. Ulusal Chengchi Üniversitesi, Doğu Asya Çalışmaları Enstitüsü, Taipei, Tayvan. Misafir Öğretim Üyesi.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

2
0
Would love your thoughts, please comment.x