Diplomasi artık önce mideye hitap ediyor

Ülkeler artık kendi mutfaklarını, yabancı liderleri etkilemek ve halkların dostluklarını kazanmak için kullanıyor. Hatta Amerikalı bir profesöre göre diplomaside ‘Gastrodiplomasi’ ana akım haline geldi. Peki, amaç ne ve ne kadar etkili oluyor?

Geçmişte uluslararası temasları az, lider sofraları daha az kurulurken, ev sahibi ülkenin konuk devlet veya hükümet başkanlarına sunduğu, çoğunlukla yerel lezzetlerden oluşan mönüler mutlaka medyaya yansırdı. Liderlere verilen resepsiyonlar diplomasi ile yemek kültürünün buluştuğu tek fırsattı. Ancak dünyada milyarlarca dolarlık bir pazar haline gelen gastronomi sektöründen pay kapma yarışı yemeği, hem bir diplomasi hem de ekonomik yumuşak güç haline getirdi. Artık ülke mutfakları marka pazarlaması stratejileri ve türlü kampanyalarla tanıtılıyor. Peki, amaçlarına ulaşıyorlar mı?

Temmuz ayında “Gastronativism: Food, Identity, Politics” başlıklı kitabı yayınlanan New York Üniversitesi’nde gıda çalışmaları profesörü olan Fabio Paracelli, Foreign Policy için kaleme aldığı yazıda, bu girişimlerden ilginç örnekler sunuyor, ama girişimlerin etkisinin sınırlı olduğunu belirtiyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“İspanya’yı ye bitir!”

“Washington’daki eski İspanya Büyükelçiliği’nin giriş katındaki fuayesi insan doluydu. Etkinlik, İspanya’yı Ye Bitir! (Eat Spain Up!) başlıklı etkinlikler dizisinin bir parçasıydı ve etkinliğin ana organizatörleri Gloria ile Luis Miguel Rodriguez, bunu yabancıların ülkeye ilgisini artırmak amacını taşıyan bir kültürel diplomasi biçimi olarak düşünmüşlerdi.

2013’te etkinlikler dizisine başladıklarında İspanya en kötü ekonomik krizinin ortasındaydı ve Rodriguez çifti etkinlik bütçesinin nasıl karşılanacağını bulmak zorundaydı. Nihayetinde İspanya Turizm Bakanlığı’nın sağladığı bir hibe ile İspanya’nın çeşitli bölgelerinin ve bunların yemeklerinin tanıtıldığı etkinlik Stockholm, Oslo, New York ve Washington’da düzenlendi. Etkinlikleri sabit bir düzeni bulunmuyor, belli katılımcıların ve ortakların ihtiyaçlarına göre şekilleniyordu. Bazen mutfak sanatları öğrencileri için usta şeflerden ders almaları sağlanıyor, bazen de açık oturumlar, fuarlar ve İspanya’nın yemeklerine ilişkin film gösterimleri yapılıyordu.

“İspanya’yı ye bitir!” gastrodiplomasi adı verilen özel sektör-kamu işbirliğinin mükemmel bir örneğiydi. Bu terim ilk olarak 2002 yılında The Economist dergisi tarafından, Küresel Tayland inisiyatifini tanımlamak için kullanılmıştı. Bu inisiyatif, dünya genelinde Tayland yemekleri sunan restoranların sayısını 5 bin 500’den 8 bine çıkarmak için başlatılmıştı. İnisiyatif, hem Taylandlı hem de yabancı restoran sahiplerinin Tayland’dan gıda ithalini, Taylandlı aşçı işe almalarını ve hatta düşük faizli kredi alabilmelerini kolaylaştırıyordu. Tayland hükümeti, ülkenin bir seks turizmi rotası olarak kötü imajını dengelemek istiyordu.

Sonrasında çok sayıda ülke benzeri stratejileri benimsedi. 2009 yılında Güney Kore’nin Gıda, Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık Bakanlığı ile Kültür, Spor ve Turizm Bakanlığı dünya çapında bir Kore mutfağı kampanyası başlattı. Hükümet, yeni kurulan Kore Yemekleri Vakfı aracılığıyla ve özel sektör şirketlerinin desteğiyle, “Hansik” adı verilen Kore yemeklerinin Kore televizyon dizileri, filmleri ve Kore pop müziğinin (K-Pop) başarısının ardından Kore kültürüne yönelik yükselen ilgi dalgasını yakalayabilirdi. Dünya genelinde Kore mutfak sanatına ilişkin etkinlikler düzenlemenin yanı sıra, kampanya Kore’nin ünlü şeflerini tanıtmayı da amaçlıyordu. Kampanyada doğal ve sağlıklı olduğu kadar geleneksel hazırlama yöntemiyle kalpleri kazanan “Kimchi”ye odaklanıldı ve böylece Kimchi Dünya Enstitüsü doğdu.

Kraliçe II. Elizabeth, Belize’de ne yedi?

Gastrodiplomasi terimi, bir ülkenin mutfak sanatlarına ve ürünlerine olan ilgiyi artırmak, profilini yükseltmek, iyi niyet yaratmak ve ekonomik ve ticari beklenmedik kazançlarından yararlanmak için küresel yumuşak diplomasi kampanyalarını tanımlamak için kullanılıyor. Gastrodiplomasi, çeşitli şekillerde “hükümetin ulusal mutfak mirasını kamu diplomasisi çabasının bir parçası olarak ihraç etme uygulaması”, “bir ülkenin kültürel mirasını yemek yoluyla paylaşma pratiği” veya daha basitçe “mideye hitap ederek kalpleri ve zihinleri kazanma” olarak tanımlanıyor.

Son zamanlarda küresel olarak ortaya çıkmasına rağmen, gastrodiplomasi aslında yeni değil. Yemek, uluslararasındaki resmî buluşmalarda, müzakerelerde ve kültürel alışverişlerde tarihsel olarak önemli bir rol oynadı. İngiltere Başbakanı Winston Churchill, “masaüstü diplomasisi”ni uluslararası karar vericilerle yapılan görüşmelerde güç ve nüfuzu göstermenin çok önemli bir aracı olarak görüyordu. ABD Başkanı Richard Nixon’ın 1972’de Çin Başbakanı Zhou Enlai ile yaptığı ve ABD başkanının o zamanlar Batılılar arasında son derece nadir görülen bir beceri olan yemek çubuklarıyla yemek yediği akşam yemeği, iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasında meşhur pinpon diplomasisi kadar önemliydi.

Ne var ki yemek, diplomatik mahcubiyetlere de neden olabiliyor. İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, 1981’de İngiltere’den bağımsızlığını ilan eden Belize’yi 1985’te ziyaret ettiğinde ona, geceleri ortaya çıkan bir tür kemirgen küçük hayvan olan ‘gibnut’ yemeği sundu. Yerel halk için bu bir incelik sembolüydü ve kraliçe şefleri övdü. Ama İngiliz bulvar gazeteleri “Majesteleri Kraliçe’ye sıçan yedirildi” diye haberler yapması havayı değiştirdi. Belizeliler, İngiliz basınını ırkçılık ve duyarsızlıkla suçladı. Ama bu vakadan sonra gibnut, sadece Belize’de değil, bütün Orta Amerika’da “statü sembolü” haline geldi.

Benzeri bir olay ABD Başkan Donald Trump’ın Şubat 2020’de Hindistan’a yaptığı resmî ziyarette yaşandı. Hintli usta aşçılar ülkenin geleneksel yemeklerinin malzemeleri değiştirerek vatandaşlarının tepkisini çekme pahasına özel bir mönü hazırladı. Ama sebzeden hiç hoşlanmayan Trump ve Melania Trump çifti, kendilerine özel olarak hazırlanan vejetaryen ağırlıklı (sığır eti yoktu, ama keçi eti vardı) mönüden hiçbir şey denemedi.

Bir yumuşak güç olarak yemek

Artan sayıda gastrodiplomasi girişimi, diplomatik ilişkilerde yemeğin değerinin, yabancı konukları ağırlamadaki avantajının ötesine geçtiğini gösteriyor. Yemek meraklılarının ve mutfak profesyonellerinin giderek daha takıntılı halde benzersizliğe ve özgünlüğe yöneldiği uluslararası bir ortamda, yetkililer bir ülkeyi daha görünür kılmak için yemeği kullanabilir.

Mutfak diplomasisi kampanyaları, sınırlı siyasi veya ekonomik güçleri nedeniyle, aksi takdirde kendilerini küresel sahnede fark ettirmekte zorlanacak olan orta ölçekli ülkelere bilhassa çekici geliyor. Yiyeceklerin, bu tür ülkelerin uluslararası kamuoyunda kendilerine yönelik algıyı değiştireceğine inanıyorlar. Bir ülkeyi kolayca tanınabilir özelliklerle daha görünür kılmak amacıyla uluslararası ilişkilere marka pazarlama pratikleri uygulanıyor. Bu tür stratejilerin hedefleri sadece diğer hükümetler değil, aynı zamanda yabancı tüketiciler, şirketler ve yatırımcılardır.

Gastsrodiplomasi işe yarıyor mu?

Gastrodiplomasi girişimlerinin ortaya çıkması, kendi içinde, malzemelerin, ürünlerin, fikirlerin ve mutfak profesyonellerinin dünya çapında zahmetsizce dolaşmasına izin veren yemeğin küreselleşmesinin doğrudan bir sonucudur. Yoğun bir şekilde sosyal medyaya ve internete dayanan günümüzün gastrodiplomasisi, özellikle ortak değerleri ve öngörülebilir tat kategorilerini paylaşan, ithal ürünleri satın almak için finansal olanakların yanı sıra ilgili ve yurtdışına seyahat edebilen kozmopolit gurmelere yöneliktir. Gastrodiplomasi, ilgili ülkeler arasında yemek konusunda bir birlik duygusu yaratabilir ve ulusal gururu pekiştirebilir.

Gastrodiplomasinin hem yurtiçinde hem de yurtdışında sonuçlarını ölçmek zordur. Çünkü bu girişimin başarısını güvence altına almak için gerekli olan çeşitli paydaşların katılımı ve işbirliği gereklidir. Hedeflenen yabancı kitleler Çin restoranlarını, Meksika “taco” tezgâhlarını veya Türk döneri dükkânlarını düzenli ziyaret edebilirler. Ama birçoğu bu yiyeceklerin geldiği kültürler hakkında daha fazla bilgi edinmekle ilgilenmezler veya onları keşfetmeye değer gelenekler olarak görmezler. Daha az bilinen mutfak gelenekleri, özellikle göçmenlerin sınırlı sayıları veya onlarla bağlantılı görece görünmezlikleri nedeniyle radarlarına bile girmeyebilir.

Tayland, Güney Kore ve Peru gibi birçok orta ölçekli ülkenin kaderi bu. Gastrodiplomasi, bu durumda, seçkinci bir fenomen olarak kalacaktır. En iyi ihtimalle, küçük bir yemek meraklısı ve profesyoneller arasında etkili olacaktır.

Hiç değilse turizmi canlandırabilir

Gastrodiplomasi, Tayvan örneğinde olduğu gibi mutfak turizmi ile de bağlantılı. 2010 yılında, Turizm Bürosu ve Ekonomik İşler Bakanlığı, ülkeyi Çin yemeği sevenler için alternatif bir seyahat rotası olarak sunmak için bir tanıtım kampanyası başlattı. Hükümet, yurt dışında etkinlikler düzenleme, bir gıda vakfı kurma ve “Tayvan köpüklü çayı”nın küresel popülaritesini artırma çabalarını desteklerken, özel restoran zincirleri dolaylı olarak Tayvan yemeklerini tanıtmak için çalışmalarını sürdürdü. Tayvan örneği bu ülkenin Çin tarafından tanınmaması ve nüfusunun büyük bölümü Çinli olmasından ötürü bilhassa ilginç. Ülke kendini ön plana çıkarmak için turizme ve yemeğe yöneldi.

Diğer ülkeler, varlıklı turistleri çekmek için restoran sektörlerine, şeflerinin ününe ve mutfaklarının benzersizliğine odaklandı. Yemek tutkunlarına farklı şekillerde hitap eden Peru ve Danimarka için de durum böyle. Peru mutfağının UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne dahil edilmesi için başvuruda bulundu. Peru hükümeti, kamu ve özel kuruluşlarla birlikte Marca Peru markasını oluşturdu ve ulusal mutfak sanatlarını yurtdışında tanıtmaya girişti. Uluslararası etkinlikler düzenlendi, filmler ve belgeseller çekildi. Hatta ünlü şeflerin ABD’nin Nebraska kasabası Peru’ya yaptığı otobüs yolculuğunun büyüleyici bir videosu çekildi. Peru markasını tanıtmanın ve vatandaşların kendi ülkelerindeki gururunu artırmanın yanı sıra, mutfağa odaklanmanın, özellikle And Dağları ve Amazon havzasındaki daha az gelişmiş bölgelere ekonomik ve sosyal kalkınma fırsatı sağlaması bekleniyor.

Danimarka’da ise Yeni İskandinav mutfağı fikri, ülkenin şeflerini uluslararası sahneye itti. Yerel ve küresel medyada yankı uyandıran özgünlük, sürdürülebilirlik ve yaratıcılık gibi moda söylemlerle sarıldılar ve yok olmanın eşiğinde olan yerel malzemeler, yemekler ve uygulamaları geri getirdiler. Bu yaklaşım Danimarka’ya özgü değil, ama ülke yakın zamana kadar düşünülemez bir alaka düzeyi elde etmek için şeflerinin ve restoranlarının küresel itibarı üzerine inşa etmeyi başardı ve dünyanın her yerinden gurmeler için bir cazibe merkezi haline geldi.

UNESCO listesi etkisi

Son yıllarda, ulusal mutfakları bir gastrodiplomasi biçimi olarak sergilemek için yeni bir uluslararası platform ortaya çıktı. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), mutfak geleneklerinin tanınmasını ve takdir edilmesini isteyen ülkelerden gelen talepler üzerine var olan bir somut olmayan kültürel miras listesini, tarımsal uygulamaları, gıda üretimini ve gastronomik gelenekleri içerecek şekilde genişletti.

Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne bir mutfak geleneğinin dâhil edilmesi, bir topluluğun kültürünün takdir edilmesini teşvik ediyor. Bu da üyelerinin aidiyet ve gurur duyguları kadar bu pratikleri canlı tutma çabalarını pekiştiriyor. Bazen listeye alınmak, bir topluluğun kendi ürünlerine olan ilgisini yeniden ateşler. Bu, basit, heyecan verici ve hatta gerici görülebilir. Ama listeye girmek bir ülkenin uluslararası statüsünü ve küresel sahnede görünürlüğünü iyileştirme potansiyeline sahiptir. UNESCO listesine dahil olmak, turizm (gastronomik rotalar, etkinlikler, altyapı iyileştirmeleri) ve ürün pazarlaması için dolaylı ekonomik avantajlar da sunuyor.

Fransız yemeği, Akdeniz beslenme biçimi (İtalya, İspanya, Fas ve Yunanistan tarafından önerildi, daha sonra Kıbrıs, Portekiz ve Hırvatistan da katıldı) ve geleneksel Meksika mutfağı, 2010 yılında UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne dahil edilen ilk üç yemekle ilgili gelenektir. Liste o zamandan beri uzuyor. Ekşi mayalı bir gözleme olan Malta’nın il-Ftira’sı; Cezayir, Moritanya, Fas ve Tunus’ta sevilen kuskus; Polonya ve Beyaz Rusya’da ağaç üstü arıcılık kültürü; ve Singapur’un yiyecek satıcı tezgahları 2020’de listeye eklenenler arasında bulunuyor. 2021’de Haiti’nin joumou çorbası ve İtalya’nın trüf mantarı toplayıcılığı, 2022’de Ukrayna’nın pancar çorbası da listeye eklendi.

2013 yılında Güney Kore, Kimchi’nin yapımı ve paylaşımı olan kimjang’ı UNESCO listesine ekletmeyi başardı. Ancak Kimchi, Kore Yarımadası’nın her yerinde yapılıyor. Bu yüzden BM örgütü, Kuzey Kore Kimchi yapımını da listeye eklemek zorunda kaldı. Güney Kore’nin gastrodiplomasi girişimlerinin bir parçası olarak, yazı sadece Kimchi’nin ulusal kimlik için merkeziliğini teyit etmekle kalmadı, aynı zamanda ülkenin ürün üzerindeki ticari iddiaları için bir gerekçe sağladı. Güney Kore, Çin ve Japonya’dan benzer şekilde fermente edilmiş lahanalar piyasaya sunulduğunda alarma geçti. Adı bile tartışmalara neden oldu: 2020’de Çin, Kimchi’nin de dâhil edilebileceği tuzlanmış fermente sebzeleri olan “Poachi” için standardizasyon oluşturulması amacıyla Uluslararası Standardizasyon Örgütü nezdinde lobi yürüttü. Elbette, diğer ulusların gıda ürünlerine karşı yürütülen boykotlar ve korumacı adımlar, uluslararası ilişkilerde temel dayanak noktası olmuştur. Gastrodiplomasinin tatlıya bağlayabileceğinden çok daha fazla mesele var.”

Bu yazı ilk kez 25 Ağustos 2022’de yayımlanmıştır.

 

Fabio Paracelli’nin Foreign Policy’de yayınlanan “Ülkeler dost ve nüfuz kazanmak için gıdayı nasıl kullanıyor başlıklı yazısından bazı bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://foreignpolicy.com/2022/08/20/food-diplomacy-countries-identity-culture-marketing-gastrodiplomacy-gastronativism/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Diplomasi artık önce mideye hitap ediyor

Ülkeler artık kendi mutfaklarını, yabancı liderleri etkilemek ve halkların dostluklarını kazanmak için kullanıyor. Hatta Amerikalı bir profesöre göre diplomaside ‘Gastrodiplomasi’ ana akım haline geldi. Peki, amaç ne ve ne kadar etkili oluyor?

Geçmişte uluslararası temasları az, lider sofraları daha az kurulurken, ev sahibi ülkenin konuk devlet veya hükümet başkanlarına sunduğu, çoğunlukla yerel lezzetlerden oluşan mönüler mutlaka medyaya yansırdı. Liderlere verilen resepsiyonlar diplomasi ile yemek kültürünün buluştuğu tek fırsattı. Ancak dünyada milyarlarca dolarlık bir pazar haline gelen gastronomi sektöründen pay kapma yarışı yemeği, hem bir diplomasi hem de ekonomik yumuşak güç haline getirdi. Artık ülke mutfakları marka pazarlaması stratejileri ve türlü kampanyalarla tanıtılıyor. Peki, amaçlarına ulaşıyorlar mı?

Temmuz ayında “Gastronativism: Food, Identity, Politics” başlıklı kitabı yayınlanan New York Üniversitesi’nde gıda çalışmaları profesörü olan Fabio Paracelli, Foreign Policy için kaleme aldığı yazıda, bu girişimlerden ilginç örnekler sunuyor, ama girişimlerin etkisinin sınırlı olduğunu belirtiyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“İspanya’yı ye bitir!”

“Washington’daki eski İspanya Büyükelçiliği’nin giriş katındaki fuayesi insan doluydu. Etkinlik, İspanya’yı Ye Bitir! (Eat Spain Up!) başlıklı etkinlikler dizisinin bir parçasıydı ve etkinliğin ana organizatörleri Gloria ile Luis Miguel Rodriguez, bunu yabancıların ülkeye ilgisini artırmak amacını taşıyan bir kültürel diplomasi biçimi olarak düşünmüşlerdi.

2013’te etkinlikler dizisine başladıklarında İspanya en kötü ekonomik krizinin ortasındaydı ve Rodriguez çifti etkinlik bütçesinin nasıl karşılanacağını bulmak zorundaydı. Nihayetinde İspanya Turizm Bakanlığı’nın sağladığı bir hibe ile İspanya’nın çeşitli bölgelerinin ve bunların yemeklerinin tanıtıldığı etkinlik Stockholm, Oslo, New York ve Washington’da düzenlendi. Etkinlikleri sabit bir düzeni bulunmuyor, belli katılımcıların ve ortakların ihtiyaçlarına göre şekilleniyordu. Bazen mutfak sanatları öğrencileri için usta şeflerden ders almaları sağlanıyor, bazen de açık oturumlar, fuarlar ve İspanya’nın yemeklerine ilişkin film gösterimleri yapılıyordu.

“İspanya’yı ye bitir!” gastrodiplomasi adı verilen özel sektör-kamu işbirliğinin mükemmel bir örneğiydi. Bu terim ilk olarak 2002 yılında The Economist dergisi tarafından, Küresel Tayland inisiyatifini tanımlamak için kullanılmıştı. Bu inisiyatif, dünya genelinde Tayland yemekleri sunan restoranların sayısını 5 bin 500’den 8 bine çıkarmak için başlatılmıştı. İnisiyatif, hem Taylandlı hem de yabancı restoran sahiplerinin Tayland’dan gıda ithalini, Taylandlı aşçı işe almalarını ve hatta düşük faizli kredi alabilmelerini kolaylaştırıyordu. Tayland hükümeti, ülkenin bir seks turizmi rotası olarak kötü imajını dengelemek istiyordu.

Sonrasında çok sayıda ülke benzeri stratejileri benimsedi. 2009 yılında Güney Kore’nin Gıda, Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık Bakanlığı ile Kültür, Spor ve Turizm Bakanlığı dünya çapında bir Kore mutfağı kampanyası başlattı. Hükümet, yeni kurulan Kore Yemekleri Vakfı aracılığıyla ve özel sektör şirketlerinin desteğiyle, “Hansik” adı verilen Kore yemeklerinin Kore televizyon dizileri, filmleri ve Kore pop müziğinin (K-Pop) başarısının ardından Kore kültürüne yönelik yükselen ilgi dalgasını yakalayabilirdi. Dünya genelinde Kore mutfak sanatına ilişkin etkinlikler düzenlemenin yanı sıra, kampanya Kore’nin ünlü şeflerini tanıtmayı da amaçlıyordu. Kampanyada doğal ve sağlıklı olduğu kadar geleneksel hazırlama yöntemiyle kalpleri kazanan “Kimchi”ye odaklanıldı ve böylece Kimchi Dünya Enstitüsü doğdu.

Kraliçe II. Elizabeth, Belize’de ne yedi?

Gastrodiplomasi terimi, bir ülkenin mutfak sanatlarına ve ürünlerine olan ilgiyi artırmak, profilini yükseltmek, iyi niyet yaratmak ve ekonomik ve ticari beklenmedik kazançlarından yararlanmak için küresel yumuşak diplomasi kampanyalarını tanımlamak için kullanılıyor. Gastrodiplomasi, çeşitli şekillerde “hükümetin ulusal mutfak mirasını kamu diplomasisi çabasının bir parçası olarak ihraç etme uygulaması”, “bir ülkenin kültürel mirasını yemek yoluyla paylaşma pratiği” veya daha basitçe “mideye hitap ederek kalpleri ve zihinleri kazanma” olarak tanımlanıyor.

Son zamanlarda küresel olarak ortaya çıkmasına rağmen, gastrodiplomasi aslında yeni değil. Yemek, uluslararasındaki resmî buluşmalarda, müzakerelerde ve kültürel alışverişlerde tarihsel olarak önemli bir rol oynadı. İngiltere Başbakanı Winston Churchill, “masaüstü diplomasisi”ni uluslararası karar vericilerle yapılan görüşmelerde güç ve nüfuzu göstermenin çok önemli bir aracı olarak görüyordu. ABD Başkanı Richard Nixon’ın 1972’de Çin Başbakanı Zhou Enlai ile yaptığı ve ABD başkanının o zamanlar Batılılar arasında son derece nadir görülen bir beceri olan yemek çubuklarıyla yemek yediği akşam yemeği, iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasında meşhur pinpon diplomasisi kadar önemliydi.

Ne var ki yemek, diplomatik mahcubiyetlere de neden olabiliyor. İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, 1981’de İngiltere’den bağımsızlığını ilan eden Belize’yi 1985’te ziyaret ettiğinde ona, geceleri ortaya çıkan bir tür kemirgen küçük hayvan olan ‘gibnut’ yemeği sundu. Yerel halk için bu bir incelik sembolüydü ve kraliçe şefleri övdü. Ama İngiliz bulvar gazeteleri “Majesteleri Kraliçe’ye sıçan yedirildi” diye haberler yapması havayı değiştirdi. Belizeliler, İngiliz basınını ırkçılık ve duyarsızlıkla suçladı. Ama bu vakadan sonra gibnut, sadece Belize’de değil, bütün Orta Amerika’da “statü sembolü” haline geldi.

Benzeri bir olay ABD Başkan Donald Trump’ın Şubat 2020’de Hindistan’a yaptığı resmî ziyarette yaşandı. Hintli usta aşçılar ülkenin geleneksel yemeklerinin malzemeleri değiştirerek vatandaşlarının tepkisini çekme pahasına özel bir mönü hazırladı. Ama sebzeden hiç hoşlanmayan Trump ve Melania Trump çifti, kendilerine özel olarak hazırlanan vejetaryen ağırlıklı (sığır eti yoktu, ama keçi eti vardı) mönüden hiçbir şey denemedi.

Bir yumuşak güç olarak yemek

Artan sayıda gastrodiplomasi girişimi, diplomatik ilişkilerde yemeğin değerinin, yabancı konukları ağırlamadaki avantajının ötesine geçtiğini gösteriyor. Yemek meraklılarının ve mutfak profesyonellerinin giderek daha takıntılı halde benzersizliğe ve özgünlüğe yöneldiği uluslararası bir ortamda, yetkililer bir ülkeyi daha görünür kılmak için yemeği kullanabilir.

Mutfak diplomasisi kampanyaları, sınırlı siyasi veya ekonomik güçleri nedeniyle, aksi takdirde kendilerini küresel sahnede fark ettirmekte zorlanacak olan orta ölçekli ülkelere bilhassa çekici geliyor. Yiyeceklerin, bu tür ülkelerin uluslararası kamuoyunda kendilerine yönelik algıyı değiştireceğine inanıyorlar. Bir ülkeyi kolayca tanınabilir özelliklerle daha görünür kılmak amacıyla uluslararası ilişkilere marka pazarlama pratikleri uygulanıyor. Bu tür stratejilerin hedefleri sadece diğer hükümetler değil, aynı zamanda yabancı tüketiciler, şirketler ve yatırımcılardır.

Gastsrodiplomasi işe yarıyor mu?

Gastrodiplomasi girişimlerinin ortaya çıkması, kendi içinde, malzemelerin, ürünlerin, fikirlerin ve mutfak profesyonellerinin dünya çapında zahmetsizce dolaşmasına izin veren yemeğin küreselleşmesinin doğrudan bir sonucudur. Yoğun bir şekilde sosyal medyaya ve internete dayanan günümüzün gastrodiplomasisi, özellikle ortak değerleri ve öngörülebilir tat kategorilerini paylaşan, ithal ürünleri satın almak için finansal olanakların yanı sıra ilgili ve yurtdışına seyahat edebilen kozmopolit gurmelere yöneliktir. Gastrodiplomasi, ilgili ülkeler arasında yemek konusunda bir birlik duygusu yaratabilir ve ulusal gururu pekiştirebilir.

Gastrodiplomasinin hem yurtiçinde hem de yurtdışında sonuçlarını ölçmek zordur. Çünkü bu girişimin başarısını güvence altına almak için gerekli olan çeşitli paydaşların katılımı ve işbirliği gereklidir. Hedeflenen yabancı kitleler Çin restoranlarını, Meksika “taco” tezgâhlarını veya Türk döneri dükkânlarını düzenli ziyaret edebilirler. Ama birçoğu bu yiyeceklerin geldiği kültürler hakkında daha fazla bilgi edinmekle ilgilenmezler veya onları keşfetmeye değer gelenekler olarak görmezler. Daha az bilinen mutfak gelenekleri, özellikle göçmenlerin sınırlı sayıları veya onlarla bağlantılı görece görünmezlikleri nedeniyle radarlarına bile girmeyebilir.

Tayland, Güney Kore ve Peru gibi birçok orta ölçekli ülkenin kaderi bu. Gastrodiplomasi, bu durumda, seçkinci bir fenomen olarak kalacaktır. En iyi ihtimalle, küçük bir yemek meraklısı ve profesyoneller arasında etkili olacaktır.

Hiç değilse turizmi canlandırabilir

Gastrodiplomasi, Tayvan örneğinde olduğu gibi mutfak turizmi ile de bağlantılı. 2010 yılında, Turizm Bürosu ve Ekonomik İşler Bakanlığı, ülkeyi Çin yemeği sevenler için alternatif bir seyahat rotası olarak sunmak için bir tanıtım kampanyası başlattı. Hükümet, yurt dışında etkinlikler düzenleme, bir gıda vakfı kurma ve “Tayvan köpüklü çayı”nın küresel popülaritesini artırma çabalarını desteklerken, özel restoran zincirleri dolaylı olarak Tayvan yemeklerini tanıtmak için çalışmalarını sürdürdü. Tayvan örneği bu ülkenin Çin tarafından tanınmaması ve nüfusunun büyük bölümü Çinli olmasından ötürü bilhassa ilginç. Ülke kendini ön plana çıkarmak için turizme ve yemeğe yöneldi.

Diğer ülkeler, varlıklı turistleri çekmek için restoran sektörlerine, şeflerinin ününe ve mutfaklarının benzersizliğine odaklandı. Yemek tutkunlarına farklı şekillerde hitap eden Peru ve Danimarka için de durum böyle. Peru mutfağının UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne dahil edilmesi için başvuruda bulundu. Peru hükümeti, kamu ve özel kuruluşlarla birlikte Marca Peru markasını oluşturdu ve ulusal mutfak sanatlarını yurtdışında tanıtmaya girişti. Uluslararası etkinlikler düzenlendi, filmler ve belgeseller çekildi. Hatta ünlü şeflerin ABD’nin Nebraska kasabası Peru’ya yaptığı otobüs yolculuğunun büyüleyici bir videosu çekildi. Peru markasını tanıtmanın ve vatandaşların kendi ülkelerindeki gururunu artırmanın yanı sıra, mutfağa odaklanmanın, özellikle And Dağları ve Amazon havzasındaki daha az gelişmiş bölgelere ekonomik ve sosyal kalkınma fırsatı sağlaması bekleniyor.

Danimarka’da ise Yeni İskandinav mutfağı fikri, ülkenin şeflerini uluslararası sahneye itti. Yerel ve küresel medyada yankı uyandıran özgünlük, sürdürülebilirlik ve yaratıcılık gibi moda söylemlerle sarıldılar ve yok olmanın eşiğinde olan yerel malzemeler, yemekler ve uygulamaları geri getirdiler. Bu yaklaşım Danimarka’ya özgü değil, ama ülke yakın zamana kadar düşünülemez bir alaka düzeyi elde etmek için şeflerinin ve restoranlarının küresel itibarı üzerine inşa etmeyi başardı ve dünyanın her yerinden gurmeler için bir cazibe merkezi haline geldi.

UNESCO listesi etkisi

Son yıllarda, ulusal mutfakları bir gastrodiplomasi biçimi olarak sergilemek için yeni bir uluslararası platform ortaya çıktı. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), mutfak geleneklerinin tanınmasını ve takdir edilmesini isteyen ülkelerden gelen talepler üzerine var olan bir somut olmayan kültürel miras listesini, tarımsal uygulamaları, gıda üretimini ve gastronomik gelenekleri içerecek şekilde genişletti.

Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne bir mutfak geleneğinin dâhil edilmesi, bir topluluğun kültürünün takdir edilmesini teşvik ediyor. Bu da üyelerinin aidiyet ve gurur duyguları kadar bu pratikleri canlı tutma çabalarını pekiştiriyor. Bazen listeye alınmak, bir topluluğun kendi ürünlerine olan ilgisini yeniden ateşler. Bu, basit, heyecan verici ve hatta gerici görülebilir. Ama listeye girmek bir ülkenin uluslararası statüsünü ve küresel sahnede görünürlüğünü iyileştirme potansiyeline sahiptir. UNESCO listesine dahil olmak, turizm (gastronomik rotalar, etkinlikler, altyapı iyileştirmeleri) ve ürün pazarlaması için dolaylı ekonomik avantajlar da sunuyor.

Fransız yemeği, Akdeniz beslenme biçimi (İtalya, İspanya, Fas ve Yunanistan tarafından önerildi, daha sonra Kıbrıs, Portekiz ve Hırvatistan da katıldı) ve geleneksel Meksika mutfağı, 2010 yılında UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne dahil edilen ilk üç yemekle ilgili gelenektir. Liste o zamandan beri uzuyor. Ekşi mayalı bir gözleme olan Malta’nın il-Ftira’sı; Cezayir, Moritanya, Fas ve Tunus’ta sevilen kuskus; Polonya ve Beyaz Rusya’da ağaç üstü arıcılık kültürü; ve Singapur’un yiyecek satıcı tezgahları 2020’de listeye eklenenler arasında bulunuyor. 2021’de Haiti’nin joumou çorbası ve İtalya’nın trüf mantarı toplayıcılığı, 2022’de Ukrayna’nın pancar çorbası da listeye eklendi.

2013 yılında Güney Kore, Kimchi’nin yapımı ve paylaşımı olan kimjang’ı UNESCO listesine ekletmeyi başardı. Ancak Kimchi, Kore Yarımadası’nın her yerinde yapılıyor. Bu yüzden BM örgütü, Kuzey Kore Kimchi yapımını da listeye eklemek zorunda kaldı. Güney Kore’nin gastrodiplomasi girişimlerinin bir parçası olarak, yazı sadece Kimchi’nin ulusal kimlik için merkeziliğini teyit etmekle kalmadı, aynı zamanda ülkenin ürün üzerindeki ticari iddiaları için bir gerekçe sağladı. Güney Kore, Çin ve Japonya’dan benzer şekilde fermente edilmiş lahanalar piyasaya sunulduğunda alarma geçti. Adı bile tartışmalara neden oldu: 2020’de Çin, Kimchi’nin de dâhil edilebileceği tuzlanmış fermente sebzeleri olan “Poachi” için standardizasyon oluşturulması amacıyla Uluslararası Standardizasyon Örgütü nezdinde lobi yürüttü. Elbette, diğer ulusların gıda ürünlerine karşı yürütülen boykotlar ve korumacı adımlar, uluslararası ilişkilerde temel dayanak noktası olmuştur. Gastrodiplomasinin tatlıya bağlayabileceğinden çok daha fazla mesele var.”

Bu yazı ilk kez 25 Ağustos 2022’de yayımlanmıştır.

 

Fabio Paracelli’nin Foreign Policy’de yayınlanan “Ülkeler dost ve nüfuz kazanmak için gıdayı nasıl kullanıyor başlıklı yazısından bazı bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://foreignpolicy.com/2022/08/20/food-diplomacy-countries-identity-culture-marketing-gastrodiplomacy-gastronativism/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x