Dünyanın siyaset, iş, akademik ve sanat dünyasının ileri gelenlerini buluşturan Davos 2023 Zirvesi 16 Ocak’ta başladı. Zirveyi düzenleyen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) her yıl olduğu gibi bu yıl da zirve öncesi Küresel Risk Raporu’nu açıkladı. Dünya genelinden 1200’den fazla akademisyen, iş dünyası temsilcisi, siyasi karar alıcı, uluslararası kuruluş yetkilisi ve sivil toplum örgütü temsilci ile Eylül-Ekim 2022’de yapılan anketin sonuçlarına dayanan Küresel Riskler 2023 raporu, dünyada risk algısına ilişkin en geniş kapsamlı ve etkili raporlardan biri. Rapordan öne çıkan kısımları aktarıyoruz:
“2020’li yılların ilk yılları insanlık tarihinde oldukça yıkıcı bir dönemin habercisi oldu. COVID-19 pandemisinin ardından “yeni normale” dönüş, Ukrayna’da savaşın patlak vermesiyle derhal kesintiye uğradı. Savaş, gıda ve enerjide bir dizi yeni krize yol açtı.
2023 başlarken dünya hem tamamen yeni hem de ürkütücü biçimde tanıdık gelen bir dizi eski riskle karşı karşıya. Şimdiki girişimci neslin ve siyasi karar alıcıların çok azının maruz kaldığı enflasyon, yaşam maliyeti krizi, ticaret savaşları, gelişmekte olan piyasalardan sermaye çıkışları, yaygın sosyal huzursuzluk, jeopolitik çatışma ve nükleer savaş hayaletinin geri döndüğünü gördük.
Bu sıkıntılara sürdürülemez borç düzeyi, düşük büyüme hızı, küreselleşmeden uzaklaşma, insani gelişmede geriye gidiş, sivil ve askerî çift kullanımlı teknolojiler, iklim değişikliğinin artan baskısı gibi yenileri eklenerek belirsiz ve bol çalkantılı bir on yılı şekillendiriyor.
2025’e kadar hayat pahalılığı sonraki 10 yıl iklim krizi
Küresel risk anketine göre gelecek iki yılda ilk 10 küresel risk şöyle sıralandı:
1. Yaşam maliyeti krizi
2. Doğal felaketler ve aşırı iklim olayları
3. Jeo-ekonomik çatışmalar
4. İklim krizi ile mücadelede başarısızlık
5. Toplumsal uyumun bozulması ve toplumsal kutuplaşma
6. Büyük ölçekli çevre zararına yol açan olaylar
7. İklim değişikliği uyumda başarısızlık
8. Yaygın siber suçlar ve siber güvensizlik
9. Doğal kaynaklar krizleri
10. Büyük ölçekli istemsiz göç
Gelecek on yılda en önemli 10 küresel risk olarak ise aşağıdakiler ortaya çıktı:
1. İklim krizi ile mücadelede başarısızlık
2. İklim değişikliğine uyumda başarısızlık
3. Doğal felaketler ve aşırı iklim olayları
4. Biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekosistemin çöküşü
5. Büyük çaplı istemsiz göç
6. Doğal kaynaklar krizleri
7. Toplumsal uyumun bozulması ve toplumsal kutuplaşma
8. Yaygın siber suçlar ve siber güvensizlik
9. Jeo-ekonomik çatışmalar
10. Büyük ölçekli çevre zararına yol açan olaylar
Bu listelerin gösterdiği gibi bir sonraki 10 yıla jeopolitik ve ekonomik eğilimlerin yön verdiği çevresel ve toplumsal krizler damgasını vuracak. Ancak önümüzdeki iki yılda “Yaşam maliyeti krizi” en ciddi küresel risk olarak ortaya çıkıyor.
Biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistem çöküşü”, önümüzdeki on yılda en hızlı kötüleşen küresel risklerden biri olarak görülüyor ve altı çevresel riskin tümü, önümüzdeki 10 yıl içinde ilk 10 risk arasında yer alıyor.
Bir ekonomik dönem sona eriyor
Covid-19’un ekonomik yan etkileri ve Ukrayna’daki savaş enflasyonun hızla yükselmesine para politikalarının hızla normalleşmesine ve düşük büyüme, düşük yatırım döneminin başlamasına yol açtı.
Pandeminin devam etmesi ve savaşın uzaması ihtimali hükümetler ve merkez bankalarını önümüzdeki iki yıl boyunca enflasyonist baskılarla karşı karşıya bırakabilir. Para ve maliye politikaları arasındaki dengenin bozulması likidite şoku olasılığını artıracak ve borç krizini ağırlaştıracaktır. Enflasyon ve yüksek kamu borçları stagflasyona ve ciddi sosyoekonomik sonuçlara neden olabilir. Küresel ekonominin parçalara ayrılması, jeopolitik gerilimler önümüzdeki 10 yılda borç krizinin ağırlaşmasına neden olabilir.
Bazı ekonomiler daha yumuşak bir iniş gösterse de düşük faiz oranları döneminin sona ermesinin herkes için önemli sonuçları olacak. Zincirleme etkiler, toplumun en savunmasız kesimleri ve zaten kırılgan olan devletler tarafından en şiddetli şekilde hissedilecek ve artan yoksulluğun, açlığın, şiddetli protestoların, siyasi istikrarsızlığın ve hatta devletlerin çöküşünün nedenleri arasında yer alacaktır.
Ekonomik baskılar aynı zamanda orta gelirli hane halklarının elde ettiği kazanımları aşındıracak, dünya çapındaki ülkelerde hoşnutsuzluğu, siyasi kutuplaşmayı ve daha iyi sosyal güvenlik sistemleri çağrılarını körükleyecektir. Hükümetler, vatandaşlarının geniş bir kesimini enflasyonu artırmadan uzayan bir yaşam maliyeti krizinden korumak ile gelirler ekonomik gerilemenin baskısı altına girerken borç ödeme maliyetlerini karşılamak arasında tehlikeli bir denge kurma ile karşı karşıya kalacak. Ortaya çıkan yeni ekonomik çağ, zengin ve fakir ülkeler arasında büyüyen bir ayrışmaya neden olabilir.
Çok kutuplu dünya çok kutuplu çatışmalara yol açabilir
Önümüzdeki iki yıl içinde küresel güçler arasında çatışmaların arttığı ve devletlerin piyasalara daha fazla müdahale ettiği bir ekonomik savaş kaide haline gelecek.
Ekonomi politikalarına, kendi kendine yeterlilik ve rakip güçler üzerinde üstünlük kurmak için savunma amacıyla başvurulacak. Bu politikalar aynı zamanda diğerlerinin yükselişini engellemek için de giderek saldırgan biçimde kullanılacak. Ekonomik savaş küresel güvensizlik ve ayrışmaları artıracak. Jeopolitika, ekonomiyi gölgede bıraktıkça üretim verimsizleşecek ve daha uzun süre fiyat artışı yaşanmasına neden olacak. Bilhassa küresel finansal ve ekonomi sisteminin etkili biçimde işlemesi için kritik öneme sahip Asya-Pasifik bölgesi giderek artan bir endişe kaynağı olacak.
Ankete katılanlar önümüzdeki 10 yıl boyunca devletler arası çatışmaların ekonomik alanda kalacağını tahmin ediyor. Bununla birlikte, son zamanlarda askerî harcamalardaki artış ve yeni teknolojilerin daha geniş bir aktör yelpazesine yayılması küresel çapta bir silahlanma yarışına neden olabilir. Daha uzun vadede yeni yıkıcı silahların kullanılmasıyla pek çok alanda çatışmalar yaşanabilir.
Teknoloji eşitsizlikleri artıracak
Teknoloji sektörü, daha güçlü sanayi politikalarının ve güçlendirilmiş devlet müdahalesinin ana hedefleri arasında yer alacak. Devlet yardımı ve askerî harcamaların yanı sıra özel yatırımların teşvikiyle, gelişmekte olan teknolojilere yönelik araştırma ve geliştirme çalışmaları önümüzdeki on yılda hızlanarak devam edecek. Bu yapay zeka, kuantum hesaplama ve biyoteknoloji gibi alanlarda ilerlemelere yol açacak. Bu teknolojilere gücü yeten ülkeler, yeni sağlık tehditleriyle başa çıkabilme, gıda güvenliğini sağlama ve iklimi değişikliğiyle mücadele kapasitelerini arttırabilecek. Bunu yapamayanları ise daha fazla eşitsizlik bekliyor.
Ancak yeni teknolojilerin daha fazla kullanılması bir dizi tehdidi de beraberinde getiriyor. Siber suçlardaki artışın yanı sıra, tarımdan sulamaya, enerjiden iletişim altyapısına kadar kritik altyapıya yönelik siber saldırılar daha yaygın hale gelecek. Teknolojik riskleri yaratanlar sadece haydut aktörler olamayacak devlet aktörleri de risk yaratmaya devam edecek.
Büyük veri analizi, kişisel bilgilerin meşru yasal mekanizmalar aracılığıyla kötüye kullanılmasına olanak tanıyacak, iyi düzenlenmiş demokratik rejimlerde bile bireysel dijital mahremiyet hakkını zayıflatacak.
İklim değişikliği ile mücadele risk altında
İklim değişikliği ve çevre riskleri, önümüzdeki on yılda küresel risk algılamalarının temel odak noktası olacak.
İklim nötrlüğe ulaşmak için bilimsel olarak gerekli olan ile politik olarak mümkün olan arasında bir fark ortaya çıktı. Diğer krizlerden kamu ve özel sektör kaynaklarına yönelik artan talep, önümüzdeki iki yıl içinde hafifletme çabalarının hızını ve ölçeğini azaltacak.
Mevcut krizler, kaynakları orta ve uzun vadeli risklerden uzaklaştırdı. Biyolojik çeşitlilik kaybı ile iklim değişikliği birbiriyle bağlantılı; bir alandaki başarısızlık diğerine kademeli olarak yansıyacak.
Önemli bir politika değişikliği veya yatırım olmaksızın, iklim değişikliğinin etkileri, biyolojik çeşitlilik kaybı, gıda güvenliği ve doğal kaynak tüketimi arasındaki etkileşim, ekosistemin çöküşünü hızlandıracak, iklim açısından savunmasız ekonomilerde gıda arzını ve geçim kaynaklarını tehdit edecek, doğal afetlerin etkilerini artıracak ve daha fazla ilerlemeyi sınırlayacak.
Krizler toplumsal zafiyetleri pekiştiriyor
Üst üste gelen krizler etkilerini tüm toplumlarda genişletirken, nüfusun büyük bölümünün geçim kaynaklarını ve daha sonra geleneksel olarak savunmasız topluluklar ve kırılgan devletleri vuruyor.
“Enerji arzı krizi”, “yükselen enflasyon” ve “Gıda arzı krizi” dahil olmak üzere 2023’te etkilemesi beklenen en ciddi riskler, küresel bir yaşam maliyeti krizinin şimdiden hissedilmesine yol açıyor. Ekonomik gücü olan ülkeler bunun etkilerini hafifletti. Ama çoğu düşük gelirli ülke borç krizi, gıda krizi ve iklim değişikliği başta olmak üzere birçok krizle karşı karşıya. İthalata bağımlı birçok ülkede devam eden arz yönlü baskılar nedeniyle mevcut hayat pahalılığı krizini, önümüzdeki iki yıl içinde daha geniş bir insani krize dönüştürme riski taşıyor.
Siyaset nasıl değişebilir?
Ekonomik baskılar orta gelirli kesimin daralmasına neden olduğu için bağlantılı toplumsal huzursuzluk ve siyasi istikrarsızlık gelişmekte olan ülkelerle sınırlı kalmayabilir. İnsani gelişimdeki kayıplar ve azalan sosyal hareketlilik yurttaşlardaki hayal kırıklığını artırıyor. Değerler arasındaki fark açıldıkça ve eşitsizlikler arttıkça dünyanın dört bir yanındaki siyasi sistemlere varoluşsal bir tehdit oluşturuyor.
Önümüzdeki iki yıl içinde ılımlı politikalar izleyen liderler daha az seçilebilir. Ekonomik süper güçler arasında kutuplaşmanın artmasıyla birlikte siyasetteki bu yönde bir değişim, sorunların hep birlikte çözülmesi alanını daraltabilir.
Kamu sektörü finansmanındaki daralma ve güvenlik kaygılarındaki artış, bir sonraki küresel şoka karşı direnç kapasitemizi azaltıyor.
Önümüzdeki 10 yıl içinde, daha az ülke gelecekteki büyümeye, yeşil teknolojilere, eğitime, yaşlı bakımına ve sağlık sistemlerine yatırım yapmak için yeterli mali kaynağa sahip olacak. Bu kalkınmanın itici gücü olan insani sermayenin aşınmasına neden olabilir.
Çoklu kriz çağı mı?
Eşzamanlı şoklar, birbirine derinden bağlı riskler ve aşınan dayanıklılık, farklı krizlerin etkileştiği çoklu kriz riskine yol açıyor.
Aşınan jeopolitik işbirliği, iklim değişikliği ile mücadelede başarısız olma riski ve sosyoekonomik riskler orta vadede küresel riskler manzarasında dalgalanmalara yol açabilir. Gelecekte gıda, su, metal ve mineral kıtlığının neden olabileceği insani ve ekolojik krizler de öngörülüyor. Su savaşları çıkabilir, açlık yaygınlaşabilir, doğal kaynaklar aşırı tüketilebilir ve iklim değişikliği ile mücadele yavaşlayabilir. Hazırlıklı olmak, çoklu krizlerin ölçeğini ve kapsamını daha ortaya çıkmadan en aza indirebilir.
Önümüzdeki yıllarda eş zamanlı krizler ekonomik ve jeopolitik manzarada yapısal değişiklikler yaratabilir ve riskleri artırabilir. Ancak ankete katılanlar genellikle uzun vadede daha iyimser. Gerçekten de daha etkili hazırlık yoluyla daha güvenli bir geleceği şekillendirmek için hâlâ fırsat var.
Çok taraflı süreçlerde güven erozyonunun giderilmesi, ortaya çıkan sınır ötesi krizleri önleme ve bunlara yanıt verme konusundaki kolektif yeteneğimizi geliştirecek ve yerleşik riskleri ele almak için uyguladığımız korkulukları güçlendirecektir.
Kötüleşen bir ekonomik görünüm, rekabet halindeki sosyal, çevresel ve güvenlik kaygılarıyla karşı karşıya kalan hükümetler, istikrarı sağlamak için insan kaynaklarına, yeteneklerin geliştirilmesine, iklim değişikliği ile mücadeleye daha fazla yatırım yapmalı. Daha olumlu, kapsayıcı ve istikrarlı bir dünyaya giden yolu şekillendirmek için kolektif, kararlı ve uzun vadeli bir bakış açısıyla hareket etme zamanı geldi.”
Bu yazı ilk kez 19 Ocak 2023’te yayımlanmıştır.