Suriye rejimi ülkenin büyük kısmında askeri olarak kontrolü sağlasa da şu an muazzam bir iktisadi krizle, hatta çöküşle karşı karşıya. Bu durum şimdiye kadar rejime karşı silahlı isyana girişmemiş bölgelerde dahi kitlelerin muhalefete kayışını ve gösterileri tetikliyor.
Bundan 11 ay evvel, “Esed kazandı, Suriye’de savaş sona doğru yaklaşıyor” sözlerinin sıkça dillendirildiği bir dönemde Suriye uzmanı Charles Lister, Foreign Policy dergisi için “Esed aslında hiçbir şey kazanmadı” başlığıyla önemli bir analiz kaleme almıştı.
Ortadoğu Enstitüsü kıdemli araştırmacısı ve aynı enstitüde Terörle Mücadele ve Aşırıcılık programlarının direktörü olan Lister, 11 Haziran tarihinde bu defa Politico dergisinde “Esed düşmek üzere mi?” başlıklı bir makale yayımlayarak iktisadi krizle köşeye sıkışan rejimin içinde bulunduğu duruma ışık tuttu.
Lister, Suriye’nin güneyindeki Süveyda bölgesinde üç gün süren yoğun protestoların ardından 9 Haziran’da Beşşar Esed’in bölgedeki Dürzi cemaatine yönelik çarpıcı mesajıyla yazısına başlıyor: ‘Biz işleri barışçıl yürütme sözü vermiştik… ama istediğiniz kurşunsa onu da yersiniz.’
Bundan sonra Esed rejimine yönelik muhalefetin daha da sertleştiğini, protestocuların ‘Lanet olasıca, seni almaya geliyoruz’ sloganıyla Esed’i doğrudan hedef aldığını ve muhaliflerin son kalesi 3 milyon nüfuslu İdlib’e desteklerini dillendirdiklerini anlatan Lister, Dürzilerin 9 yıldır çatışmaların büyük ölçüde dışında kalsa da, giderek büyüyen iktisadi kriz nedeniyle sokağa döküldüklerini belirtiyor.
Lister’a göre, Süveyda’daki protestolar, Esed rejimini ve onun hayatta kalma beklentilerini tam kalbinden vuran çok daha büyük bir krizin sadece bir belirtisi. Esed’in Başbakan İmad Hamis’i 11 Haziran’da görevden alma kararı, gerek iktisadi çöküşün gerekse lafını sakınmayan yeni muhalefetin rejimin meşruiyetine gerçek bir meydan okuma teşkil ettiğinin açık bir göstergesi.
Esed’i Suriye’deki savaşın muzafferi ilan eden açıklamalar yaygınlaşsa da, yazara göre, bu hiçbir zaman isabetli bir bakış değildi:
“Esed, diktatör yönetimine karşı muhalefeti ülkenin %60’ında ezmiş olabilir; ancak 2020’ye gelindiğinde, 2011 isyanının temel nedenlerinden her biri varlığını sürdürmekle kalmadı, çok daha kötüleşti. Rejimin refahına, güvenilirliğine ve bekasına yönelik meydan okumalar ülkenin her köşesinde devam ediyor. On yıldır neredeyse ilk kez, Esed’i açıkça destekleyen veya yönetimine sessizce sadık kalan milyonlarca Suriyeli, duydukları öfke ve bıkkınlığı fısıldamaya başladı. Çoğu için 2020’deki hayat, silahlı çatışmanın ülke çapında zirveye çıktığı 2014-2015’tekinden çok daha kötü. Esed, iktidarı elinde tutarken ülkesini ve ekonomisini bilfiil -ve bile bile- yok etti.”
Suriye için üç senaryo
Yazara göre mevcut tüm koşullar dikkate alındığında Suriye için ufukta üç senaryo görünüyor:
“Birincisi, Esed ülkesini -küresel ekonomiden tecrit ederek, küresel parya statüsünü sağlamlaştırarak ve kendisine sadık nüfusu mağduriyet altında dayanışma duygusuyla birleştirmeye çalışarak- Kuzey Kore rotasına çekebilir. Esed, başta Suriye’nin azınlık grupları olmak üzere kendisine sadık tabanını, geçtiğimiz 9 yıllık çatışmada tam da bu senaryo için hazırladı; ancak yönetimi etrafında gerçek ve sarsılmaz bir kişi kültünün ne ölçüde tesis edildiği tartışmaya açık.
İkincisi, Suriye -ülkenin tüm katmanlarını hallaç pamuğu gibi atarak iyice zayıflatan bir krize düşerek ve 2020’de tahayyülü zor bir şekilde, çok daha büyük bir fakruzarurete, kıtlığa ve daha feci suçluluğa ve yağmacı davranışa yol açarak- kelimenin tam anlamıyla eşi benzeri görülmemiş şekilde kötüye gidebilir. Bu senaryoda rejime sadık olanların birlik beraberlik hali tamamen çözülecek ve ardında, hem bir insan hakları felaketi hem de tehlikeli aşırıcıların ve bölgesel istikrarsızlığın yeşerdiği bir alan olan Somali tarzı bir başarısız devlet bırakacak.
Ya da üçüncüsü, uzun süre rejime sadık kalanların son günlerde bana özel olarak söylediği gibi, bu olağanüstü iç kriz en üstte bir değişimin kıvılcımını ateşleyebilir. Onlara göre halihazırdaki durum, Esed’in iktidarda kalmasına yönelik -muhalefetin zirvede olduğu geçmiş yıllardakine kıyasla- çok daha büyük bir tehdit teşkil ediyor. Bu senaryoda Esed’in ülkesi için çizdiği yol Suriyelilerin birçoğuna o denli nahoş gelebilir ki sonunda istikrarsızlık, öfke, hayal kırıklığı ve belki de bir Rus hamlesiyle müesses nizamdan başka bir isim onu koltuğundan edebilir.”
Bir ihtimal daha var
Lister’a göre bu senaryoları sindirmek kolay değil; ancak ABD’nin Avrupa ve bizzat Ortadoğu’daki birçok müttefikiyle anlamlı bir rol oynayabileceği başka bir senaryo da olabilir:
“Suriye’deki durum, -İran ile birlikte Esed’in başlıca dış destekçisi olan- Rusya için zaten büyük bir endişe kaynağı. Moskova’da Esed’e yönelik -gerek açıktan gerekse örtülü- dillendirilen eleştirel söylem hiç bu denli belirgin ve güçlü olmamıştı. Suriye’nin hızlı ve muhtemelen geri döndürülemez bir şekilde iktisaden felce uğraması, uluslararası toplumdan sürekli ve agresif bir soyutlanma politikasıyla birleştiğinde, Rusya ve İran’da -eğer hâlâ başlamadıysa- derin bir rahatsızlığı tetikleyerek -tedrici bir yeniden angajman ve yaptırımların hafifletilmesi şartıyla- bir çeşit uluslararası çözümün düşünülmesinin önünü açabilir.”
Bu noktada Lister, Trump yönetiminin Suriye’ye ilişkin kararlarında öngörülemez ve tutarsız biçimde davranmasına rağmen, ABD’nin hâlâ bölgede ve dünyada önem taşıdığını ve Esed’in şu anki zayıflığı karşısında -diplomatik çabalarla ve Amerikan müttefikleriyle de iş birliği içinde- sonucu şekillendirme şansı bulunduğunu vurguluyor.
Bir aylık maaşa bir karpuz
Yazar, Suriye’deki iktisadi durumu şöyle özetliyor:
“Son aylarda Suriye ekonomisi çöktü ve bu da aşırı enflasyona, işletmelerin toplu kapanmasına, yaygın gıda kıtlığına ve artan işsizliğe yol açtı. Tek bir Amerikan dolarının 2400 ila 3000 Suriye Lirası arasında dalgalanmasıyla birlikte şu an Suriye’deki ortalama bir aylık maaşla kabaca bir karpuz ya da iki kilo limon alınıyor. Suriyelilerin en az %85’i yoksulluk içinde; rejim 2020’nin geri kalanı için yeterli miktarda buğday temin edebilmiş değil ve bu da demek oluyor ki ekmek kıtlığı artık an meselesi. Sivil toplum sektöründeki bazı kişiler bu yıl içinde ya da 2021’de ortaya çıkabilecek kıtlık konusunda sessizce uyarılarda bulunuyorlar. Ve bütün bunların üzerinde bir de COVID-19 vakalarının yavaş yavaş yükselişi var.”
Bazı bölgeler hızla Türk Lirası’na geçiyor
“Bu arada son dönemde Türkiye’nin (…) kontrolü altında bulunan kuzey Halep’in ekonomisini Türk Lirası’na çevirme kararı, Suriye nüfusunun yaklaşık %10’unu Suriye para birimini kullanmaz hale getirdi ve Suriyelilerin %18’inin ikamet ettiği İdlib’de de aynı şeyi yapma planı işliyor. Halkın yaklaşık üçte birinin milli para birimlerinden ayrılması, Suriye ekonomisinin tabutuna çakılmış son çivi olabilir. Esed’in iki ana müttefiki olan Rusya ve İran’ın Suriye’yi bu krizden kurtarmak için iktisaden yapabileceği veya yapacağı neredeyse hiçbir şey yok.”
Lister, Esed’in para bulmakta zorlandığı bir dönemde kendi iç politikasında kaotik yeni cepheler açtığı kanaatinde. Bu bağlamda 9 yıldır sağladığı finansmanla rejimi ayakta tutan ana aktör olan kuzeni, kadim yoldaşı ve Suriye’nin en zengin iş adamı olan Alevi (Nusayri) milyarder Rami Mahluf’un -ülkenin başlıca cep telefonu şebekesi olan SyriaTel de dahil- en değerli varlıklarının Suriye istihbarat servislerinin eşgüdümlü bir çabasıyla ele geçirildiği ve ev hapsine alındığını hatırlatıyor. Suriye’nin mali çöküşü altında ayakta kalmaya çalışan Esed’in iktidar hırsının Mahluf gibi başka hedefleri de olacağını öngörüyor.
ABD ve Avrupa tarafından bilhassa savaş suçuna karıştığı değerlendirilen şahıslara ve işletmelere yönelik uygulamaya konan geniş yaptırımlar Suriye’nin yaşadığı iktisadi krizi şiddetlendirse de, yazara göre krizin ana kaynağı, rejim ile hükümet yapılarını felç edici düzeyde yolsuzluklar ve beceriksizlikler ile komşu Lübnan’daki mali kriz.
Lister’a göre, Esed rejiminin eski muhalefet bölgelerini istikrara kavuşturmayı başaramaması ve devam edegelen vahşi ve yozlaşmış uygulamaları da istikrarsızlığın artmasına neden oluyor:
“Süveyda’daki ayaklanmanın yanı sıra, [2018 yazında rejimin yeniden ele geçirdiği] Deraa’daki ‘devrimin beşiği’, son bir yıldır yüzlerce saldırıya ve yüzlerce kişinin ölümüne yol açan bir silahlı isyana şahit oldu. IŞİD, rejimin kontrolündeki çöl bölgelerinde yeniden diriliyor. Türkiye, mart ayında Suriye ordusuna karşı benzeri görülmemiş bir hava harekâtına girişerek, kuzeybatıdaki muhalefet topraklarından geriye kalanları savunma noktasında bahsi ikiye katladı. Bu arada İsrail, bilinçli bir şekilde İran hedeflerini vurarak Suriye’nin egemenliğiyle dalga geçmeye devam ediyor ve Türkiye’nin de Halep’in kuzeyindeki kalıcı varlığını pekiştirdiği neredeyse kesin.”
Lister’a göre Suriye’nin sorunlarından birçoğunun sihirli bir çözümü yok; eğer olsaydı da ABD bunu sağlayacak konumda olmazdı. Ancak Suriye, ABD’nin Ortadoğu ve ötesindeki ulusal güvenliği ve çıkarları açısından önemli. Nitekim “Suriye krizinden kaynaklanan ve son on yılda dünyayı dönüştüren istikrarsızlaştırıcı etkilerin olağanüstü listesi de Suriye’nin öneminin apaçık delilleri. Avrupa’ya kitlesel göçmen akışı, bir yandan Brexit’e ve Avrupa Birliği’nin zayıflamasına, diğer yandan dünya çapında popülizm ve aşırı sağ politikalarda ani artışa yol açtı. IŞİD’in patlayıcı yükselişi ve buna karşı muazzam uluslararası askeri mukabele de Suriye iç savaşının bir sonucuydu. Trump’ın 2016’da dramatik şekilde seçilmesinin -kısmen- Suriye’deki kaos nedeniyle gerçekleşebildiğini söylemek, fazla abartı olmasa gerek.
350’yi aşkın kimyasal silah saldırısı da dahil uzun bir savaş suçları listesiyle Esed, modern tarihte başka hiçbir aktörün yapmadığı kadar uluslararası normları geriletti. Rusya, meydan okurcasına Ortadoğu’ya geri döndü ve NATO’nun ikinci en büyük daimi ordusunu (Türkiye’yi) neredeyse ittifaktan çekti ve ABD’nin bölge çapında nüfuzunu ve güvenilirliğini baltaladı. İran, on yıllardır var olan -bölgesel güç dinamiklerini bilfiil resetleyerek- Tahran’dan Beyrut ve Filistin’e uzanan bir nüfuz yayı oluşturma yönündeki bölgesel hedefini başarmak için Suriye’nin sorunlarından faydalandı. Ve son olarak, dünyanın Esed’in rekor kıran savaş suçları listesinin yanı sıra 700.000 kişinin can vermesine ve yaklaşık 12 milyon kişinin yerinden edilmesine karşı boğuk tepkisi, diktatörlerin gelişip serpilmesinin muhtemel olduğu bir uluslararası tecrit dönemine ilham veriyor gibi görünüyor.”
ABD’nin önündeki Suriye fırsatı
Yazar, bu şekilde Suriye’nin mevcut fotoğrafını çektikten sonra bu ülkenin krizlerini çözme noktasında ABD’nin nadir bir fırsatla karşı karşıya olduğunu savunuyor. Suriye’nin bu yeni yoğunlaşan krizden çıkışı için tek yolun uluslararası diplomasi ve yeniden iktisadi bağlantı kapılarının açılması olduğunu düşünüyor.
Bugün sımsıkı kapalı olan bu kapılardaki kilidi açmanın yakında Sezar Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle çok daha fazla zorlaşacağı görüşünde. Zira bu yasa, Suriye’ye şimdiye kadar uygulanan yaptırımlar rejiminin en önemlisi olup dünyada herhangi bir aktörün Esed rejimiyle herhangi bir iktisadi bağlantısını yasaklıyor. Yazar bunu önemli ve yerinde bir adım olarak görse de ciddi bir diplomatik eylem rotası olmamasını eleştiriyor. Lister ayrıca, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın son haftalarda kapalı kapılar ardında Moskova’yla yeni bir Suriye diplomatik sürecinin imkanı konusunda istişarelerde bulunduğunu belirtiyor, ancak mevcut girişimleri yetersiz görüyor.
Yazara göre Washington’ın ültimatomu basit olmalı: Şam’dan gelecek anlamlı siyasi tavizler karşılığında Esed rejimine yönelik iktisadi tecridin hafifletilmesi… Verilmesi gereken siyasi tavizlerden birkaçını da sıralıyor: Bir çeşit iktidar paylaşımına, ülke çapında ateşkese, binlerce siyasi mahkumun serbest bırakılmasına, anayasa reformuna, adem-i merkeziyetin kabulüne ve -uluslararası gözlemcilerin müdahil olduğu- bölgeye yayılan Suriyelileri de kapsayan seçimlere yol açacak gerçek bir siyasi süreç.
Lister, “Eğer ki bu elverişli anda müttefiklerimizle uyum içinde iddialı bir şekilde hareket etmeyi başaramazsak ileride pişman olacağız,” uyarısıyla yazısını bitiriyor.
Bu yazı ilk kez 16 Haziran 2020’de yayımlanmıştır.