Aralık 2018’den bu yana, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna harekât başlatmasının çok yakın olduğu tartışıldı. Bu tartışmaların ateşi 7 Ağustos’ta Türkiye ile ABD arasında varılan mutabakattan sonra sönmüş olsa da, son günlerde yeniden harlandı.Tansiyonun doruğa ulaştığı bir sırada ise Başkan Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir telefon görüşmesi yapıldı. Tam, görüşmeden sonra operasyon ertelendi düşüncesi yayılırken, Beyaz Saray kaynaklı açıklamalar harekatın hâlâ gündemde olduğunu gösterdi. Ancak bu sefer farklı bir biçimde. Eğer ABD Başkanı Donald Trump kararını uygulamaya koyabilirse Türkiye’nin yapacağı operasyona ABD karşı koymayacak, fakat destek de olmayacak. Buna karşılık, harekat kısa vadede YPG’ye odaklanırken uzun vadede IŞİD’in de dâhil olacağı farklı bir hal alabilir.
Belki daha önce de çok sık duyduğunuz bir cümle olacak ama bu sefer Fırat’ın doğusundaki dengeyi değiştirecek askeri harekât olasılığı, her zamankinden çok daha yüksek, çünkü bu sefer önceki örneklerin tamamından farklı bir biçimde çok alametler belirdi. Belki bu yazı okunduğu sıralarda harekât çoktan başlamış dahi olabilir.
Operasyonu gerekli kılan faktörler
Esad Yönetimi’nin Suriye’nin kuzeyinde üç yerleşim birimini YPG’nin denetimine bıraktığı 2012 yılından itibaren kalıcı bir dönüşüm yaşanıyor. ABD’nin bu bölgeye desteği 2014 sonbaharından itibaren açık hale gelse de, ilgisinin önceki dönemi de kapsadığı unutulmamalı. ABD, bölgede YPG ve SDG ile işbirliğini IŞİD’le mücadele çerçevesinde bir terörle mücadele operasyonu olarak gördüğünü iddia ediyor. IŞİD’in yenilmesinden sonraki desteğini ise IŞİD’in yeniden canlanmasının engellenmesine dayandırıyor.
Fakat, Suriye’nin kuzeydoğusundaki tablo IŞİD ile mücadele operasyonunu çoktan aşmış durumda. Suriye’nin kuzeydoğusunda ABD, Fransa, İngiltere ve Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı bölge ülkeleri ve pek çok bölge dışı devletin desteğini alan idari, siyasi, ekonomik ve askeri olarak örgütlenen yeni “bir devlet(çiğ)in” temelleri hızla atılıyor.
Türkiye ise, uzun bir süredir Fırat’ın doğusunda ulusal güvenliğine yönelik stratejik bir tehdidin ortaya çıktığını belirtiyor. Bu tehdit, sadece PKK/YPG’nin bölgeyi bir üslenme ve örgütlenme alanı haline getirmesiyle sınırlı değil. Eğer öyle olsaydı, bu stratejik bir tehdit değil, bir terörle mücadele sorunu olarak nitelenebilirdi. Fırat’ın doğusunun stratejik tehdit olarak nitelendirilmesi, ABD’nin koruması altında PKK/YPG güdümünde bir “embriyo devlet(çiğ)in” kurulma sürecinde olması ve bunun hem Türkiye’nin hem de bölgenin güvenliğini tehdit edecek olmasından kaynaklanıyor.
Operasyon neden şimdi bu kadar gerekli hale geldi? Neden, daha önce yapılmadı? Ya da ABD ile mutabakat süreci başlamasına rağmen neden belli bir aşamaya ulaşması beklenmiyor? Operasyonun zamanlamasını belirleyen faktörler üç kategoride ele alınabilir.
Bu durumda akla ilk gelen soru şu; operasyon neden şimdi bu kadar gerekli hale geldi? Neden, daha önce yapılmadı? Ya da ABD ile mutabakat süreci başlamasına rağmen neden belli bir aşamaya ulaşması beklenmiyor?
Operasyonun zamanlamasını belirleyen faktörler üç kategoride ele alınabilir.
‘Operasyon neden şimdi?’ sorusu ve üç yanıt
Siyasi süreç kritik dönemeçte
Bunlardan ilki, Suriye’nin içinde bulunduğu genel denklem.
Üst üste gerçekleşen Astana ve Ankara toplantılarından sonra Suriye’de İdlib konusunda çözümsüzlük hâkim hale gelirken, Rusya’nın siyasi çözüm için diretmesi sonuç vermiş görünüyor. Görünen o ki; Beşar Esad’ın en azından geçiş sürecinde varlığını koruyacağı bir siyasi çözüm süreci başlayacak ve yeni kurulan Anayasa Komitesi de siyasi sürecin bir parçası haline gelecek.
Aslında 4 Ekim Cuma günü Urfa’da ÖSO’nun Milli Ordu çatısı altında toplanarak muhaliflerin denetimindeki Suriye Geçici Hükümeti’ne bağlanması sadece Türkiye’nin askeri operasyonu ile ilgili değildi. Toplantı, muhaliflerin masada güçlü olabilmesi için sahada karşılığı olduğunu göstermeyi de hedefliyordu.
Suriye’de siyasi çözüme yönelik ağır, ancak devam eden güçlü adımlar bölgede YPG denetimindeki bölgeye ilişkin sorunların çözümlenmesini de gerekli kılıyor. Doğru, SDG siyasi çözüm sürecine dâhil edilmedi ve Anayasa toplantılarına da çağrılmıyor. Ancak, bu sonsuza kadar sürmeyebilir. YPG denetimindeki bir alanın devre dışı kalması Türkiye için stratejik bir gereklilik olduğu kadar Rusya’nın ABD’yi devre dışı bırakması açısından da kritik bir hamle olabilir. Ancak ABD’nin devre dışı kalmayı nasıl gördüğü de önemli. Bu konuda ABD Başkanı ile politika yapımında etkin konumda olan diğer karar vericiler arasında belirgin farklılıklar olduğu ortada.
Üstelik, muhtemelen kısa vadede İdlib’te Suriye Ordusu yeni bir operasyon başlatacak. Bu operasyonda Suriye ordusunun ilerlemesinin İdlib kaynaklı yeni bir göç dalgasına neden olması kaçınılmaz gibi görünüyor. Bu dalganın Türkiye’ye ya da hâlihazırda kapasitesinin sınırlarına ulaşmış olan Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Operasyon bölgelerine yönelik bir demografik baskıya dönüşmesi Türkiye için yönetilmesi son derece güç bir risk yaratabilir. Bu nedenle, aslında Astana Mutabakatı’nın hem siyasi hem de askeri eksende devam edebilmesi için YPG’nin temelinde oluşmakta olan yapının dağılması öncül şart gibi görünüyor.
SDG siyasi çözüm sürecine dâhil edilmedi ve Anayasa toplantılarına da çağrılmıyor. Ancak, bu sonsuza kadar sürmeyebilir. YPG denetimindeki bir alanın devre dışı kalması Türkiye için stratejik bir gereklilik olduğu kadar Rusya’nın ABD’yi devre dışı bırakması açısından da kritik bir hamle olabilir. Ancak ABD’nin devre dışı kalmayı nasıl gördüğü de önemli.
Ortadoğu’daki dengeler değişiyor
İkinci faktör, Ortadoğu’daki genel dengelerle ilişkili.
Bir süredir Suudi Arabistan-İran gerginliği Basra Körfezi’ni çoktan aştı. Irak, Yemen, Suriye ve Lübnan’da yoğun olarak hissediliyor. Birden çok çatışma veya gerginlik eş zamanlı olarak yaşanıyor. Irak’ta son günlerde yaşanan olaylar ülkenin iç dinamikleriyle açıklanamayacak kadar ileri gitmiş durumda. İran ve Rusya’nın Suudi Arabistan-ABD ikilisine güçlü bir yanıt üretmesi gerekiyor. Yemen’deki İran hamleleri Irak’ı dengelemeye yetmez. Ancak, ABD’nin Suriye’de kurduğu ileri karakolu kaybetmek zorunda kalması bu ikiliye büyük bir darbe olur. Bu gerginlik bölge dinamikleri açısından da Türkiye’ye inanılmaz bir fırsat sağlıyor. Dikkat edilirse, son dönemde Moskova, Şam ve Tahran’ın Suriye’nin kuzeydoğusuna ilişkin söylemlerinde ciddi bir değişim gözlemlenebilir.
ABD ve Türkiye mutabakatı istenileni vermekten çok uzak
Üçüncü faktör ise Türkiye ile ABD arasındaki mutabakatın istenilen sonucu vermekten çok uzak olması.
Yaklaşık bir ay önce başlayan devriyelerin Türkiye’nin güvenliğine katkıda bulunacağı ileri sürülüyordu. Aslında devriyeler bir dereceye kadar güven inşası açısından tamamen yararsız sayılmayabilirdi. Fakat, ortak devriyeler gerçekleşirken diğer yandan ABD’nin mutabakatı “YPG için güvenli bölge” oluşturma amaçlı zaman kazanma çabası devam etti.
Bölgeye IŞİD’e karşı yeni operasyonlar yapılacağı gerekçesiyle silah ve mühimmat akıtılmaya devam ederken, YPG güdümünde siyasi ve toplumsal bir taban oluşturmak amacıyla yapılan projeler hız kesmedi. Bu mutabakat süreci uzadıkça Türkiye’nin oyalandığı düşüncesini güçlendirdi. Sürecin uzamasının Türkiye’yi daha zor koşullar altında bir operasyon yapmaya zorlaması olasılığı operasyonun yapılması kararını hızlandırıyor.
ABD’nin Suriye’de kurduğu ileri karakolu kaybetmek zorunda kalması ABD-Suudi Arabistan ikilisine büyük bir darbe olur. Bu gerginlik bölge dinamikleri açısından da Türkiye’ye inanılmaz bir fırsat sağlıyor. Dikkat edilirse, son dönemde Moskova, Şam ve Tahran’ın Suriye’nin kuzeydoğusuna ilişkin söylemlerinde ciddi bir değişim gözlemlenebilir.
Nasıl bir operasyon bekleniyor?
Her askeri operasyonun en az bir siyasi hedefi ve bir de sonlandırma planı olmalı. Bu nedenle, gerçekleşecek operasyon, sadece yapılmış olmak için yapılmayacaktır. Yukarıda belirtilen nedenler ve gerekçeler çerçevesinde Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda hiç de küçük çaplı bir operasyon yürütmeyeceği anlaşılabilir.
Olası harekâtın detaylarını askeri uzmanlara bırakmak daha doğru. Fakat, sahada TSK’nın konuşlanma biçim ve yerleri, konuşlanan asker sayısı, silah ve mühimmatın niteliği, destek mahiyetinde harekete geçirilen ÖSO’nun sayı ve bileşenleri ile Türkiye’nin güvenliğini kalıcı olarak sağlayabilmesi için YPG’nin büyük bir darbe alması gerekliliği bir araya geldiğinde, olası bir operasyonun sınır hattının büyük bir kısmını kapsayacak şekilde gerçekleşmesini beklemek daha doğru görünüyor.
Sınırın Suriye tarafından bakıldığında Ayn Al Arap, Tal Abyad, Ras Al Ayn, Dirbesiyeh ve hatta Kamışlı’ya kadar geniş bir hat üzerinde askeri olarak kritik bölgeler dikkate alınarak küçük cepler açılması ihtimali yabana atılmamalı. Bu tür bir operasyon sırasında çatışma kaçınılmaz olabilir.
ABD bazı bölgelerde YPG’nin tahkimatını kaldırdığını ve YPG’lilerin sınırdan çekildiğini ileri sürüyor. Ancak YPG Yerel Askeri Meclisler adı altında hem şehir merkezleri hem de önemli kırsal bölgelerde askeri varlığını eskisi gibi sürdürüyor. Bu nedenle, her ne kadar TSK sivil zayiatı engellemek için meskûn mahal çatışmalarından kaçınacak bir biçimde ilerlemeyi öngörüyor olsa da çatışmanın doğası muharebe alanlarını kâğıt üstündeki hedeflerden başka yerlere çekebilir.
Bu noktada önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeleri bekleyen temel dinamiklerden birisi ABD’nin tavrı olacak. ABD, şu ana kadar sıcak çatışmadan uzak duracağı ancak YPG’yi korumaktan da geri durmayacağına dair bir izlenim veriyor. Bu konuda ABD Yönetimi’nde çelişkili bir tutum var. Başkan Trump, Türkiye’nin operasyon yapacağını ve ABD’nin buna dahil olmayacağını söylerken karşı koyacağına dair bir işaret de vermedi. Fakat, Amerikan Yönetimi’nde bu açıklamalara karşı açık hoşnutsuzluklar olduğuna dair görüşler de var.
Eğer ABD, Türkiye’nin yapacağı operasyona yönelik gerçekten Başkan Trump’ın tavrını sürdürürse bunun iki anlamı olabilir: İlki, YPG’ye koruma sağlamak için herhangi bir sorumluluğu açıktan üstlenmeyeceği. Elbette bu el altından ona verdiği desteği kesmesi anlamına gelmiyor. Olası bir çatışma durumunda YPG’nin elinde bulunacak silah ve mühimmatın kaynağını kestirmek hiç de güç değil. İkincisi ise, ABD bu hamle ile “sorun sadece YPG değil IŞİD de var; onunla mücadele etme sorumluluğu da senindir” yaklaşımını sergiliyor. Bu bağlamda Suriye’nin kuzeyinde Türkiye asli tehdit olarak gördüğü YPG kaynaklı “devlet(çik)” sorununa ek olarak, el yordamıyla yeniden canlandırılmaya çalışılan bir IŞİD’le mücadele problemi ile de mücadele etmek zorunda kalabilir.
Başkan Trump, Türkiye’nin operasyon yapacağını ve ABD’nin buna dahil olmayacağını söylerken karşı koyacağına dair bir işaret de vermedi. Fakat, Amerikan Yönetimi’nde bu açıklamalara karşı açık hoşnutsuzluklar olduğuna dair görüşler de var. Eğer ABD, Türkiye’nin yapacağı operasyona yönelik gerçekten Başkan Trump’ın tavrını sürdürürse bunun iki anlamı olabilir.
YPG’nin olası dört karşı hamlesi ne olabilir?
Bu süreçte YPG’nin karşı hamlesini kestirebilmek ise daha kolay. YPG temelde 4 girişimde bulunabilir. Birincisi, askeri olarak karşılık vermek. Bu noktada birkaç yıldır elde ettiği “modern” tank savar silahları başta olmak üzere elde ettiği çeşitli araç gereçlerle TSK’yı yavaşlatmayı ve terörist unsurlarını sivil görünümle, yerleşim merkezlerinde tutarak TSK’yı meskûn mahale çekmeyi hedefleyebilir. Açık alanda TSK’ya karşı herhangi bir muharebe kabiliyeti bulunmadığı, IŞİD’e karşı muzaffer grup olarak resmedilmesinin ABD’nin hava kuvvetleri ve özel kuvvetlerinin neden olduğu bir yanılsama olduğunu en iyi YPG biliyor. Bu nedenle, kırsal arazi ve yerleşim merkezlerinde gerilla savaşının gerektirdiği yöntemleri kullanması ihtimali ağır basıyor.
YPG’nin yapacağı ikinci şey, mümkün olduğunca Batı devletlerinin bölgedeki askeri varlığını kendisine kalkan yaparak zayiatı en aza indirmek. Bunun için yabancı ülke bayrağı kullanmaktan tutun da bazı kritik YPG tesislerine yabancı asker yerleştirmeye kadar pek çok yola başvurabilir.
Üçüncü olarak YPG, bu operasyonu uluslararası kamuoyunun önüne “saldırı”ya uğradığı biçiminde yansıtabilir. Hâlihazırda, YPG’ye batı ülkelerindeki bakışın ne olduğunu tekrarlamak anlamsız. Operasyon başladığı andan itibaren propaganda çarklarının YPG lehine dönmeye başlayacağından hiç şüphe olmasın. Bu nedenle Türkiye’nin muharebe alanı kadar uluslararası kamuoyunu ikna etmede de büyük bir mücadele vermesi gerekebilir.
Son olarak, operasyonun başlamasıyla birlikte PKK’nın Türkiye’nin farklı bölgelerinde terör eylemleri gerçekleştirmesi ihtimali son derece güçlü. Bu terör saldırılarının illa ki sınır bölgelerinde olmasına gerek yok, ülkedeki mevcut siyasi ve toplumsal hassasiyetleri derinleştirmeye yönelik eylemler yapması olasılığı ciddiye alınmalı.
Operasyon başladığı andan itibaren propaganda çarklarının YPG lehine dönmeye başlayacağından hiç şüphe olmasın. Bu nedenle Türkiye’nin muharebe alanı kadar uluslararası kamuoyunu ikna etmede de büyük bir mücadele vermesi gerekebilir.
Operasyon nasıl sonuçlanır?
Elbette, henüz başlamayan ve biçimi dahi belli olmayan bir operasyonun nasıl sonuçlanacağını öngörmek çok zor. Ancak tetikleyebileceği kısa ve uzun vadeli dinamiklerin altını çizebiliriz.
Öncelikle harekâtın kapsamına bağlı olarak Suriye’nin kuzeydoğusundaki “devlet(çik)” projesi ya tam anlamıyla tarihe karışır; ya da Ortadoğu’da İsrail’den beri görülmemiş bir batı desteği kazanabilir. Bu nedenle, Operasyon’un icrasının sadece askeri bağlamda yürümeyeceği, diplomatik ve siyasi boyutlarının harekat kadar önemli olduğu unutulmamalı. Bu bağlamda biz analizcilere düşen görev de çatışmanın detaylarına odaklanmaktan ziyade (onu yapacak askeri uzmanlar elbette var) tetikleyebileceği bölgesel dinamikler üzerine kafa yormak olmalı.
Kaba bir değerlendirme ile önümüzdeki iki aşırı uçta gelişme yaşanması beklenebilir. Bunlardan ilki, geniş çaplı bir operasyon başlamasından sonra YPG’nin üst üste aldığı darbelerle içeriden çatırdaması. Hâlihazırda Orta Fırat Vadisi’nin önemli bir kısmını baskı ve zora dayalı ikna ile kontrol altında tutmaya çalışan YPG’nin aldığı askeri yenilgilerle komuta kontrol mekanizmasına büyük darbeler alması geniş bir alanda hâkimiyetini orta vadede kaybetmesi ile sonuçlanabilir. Diğer uç ise çok sınırlı bir alana sıkışacak TSK Operasyonu’nun sadece küçük bir bölgeyi YPG’den kurtarması. Bu durum sadece o alanı etkileyebilir ve dahası bölgede kurulmaya çalışılan “devlet(çik) projesi”nin kalıcı hale gelmesine neden olabilir. Çünkü, bölgesel şartlar ile sahadaki şartların bir daha bu biçimde kesişmesi pek de mümkün olmayabilir. Açıkçası, 3-6 ay aralıklarla yeni operasyonlar yapılabileceğini beklemek çok da gerçekçi değil.
Ancak muhtemelen, bu iki ucun arasında bir yerlerde bir süreç yaşanacak. Çünkü her ne kadar Türkiye’de karar alıcılar risklerin ve fırsatların farkında olsalar da gözetmek zorunda oldukları dengeler bulunuyor. Bundan sonrası ancak harekâtın başlaması ve gidişatının takip edilmesi ile mümkün olacak.
Twitter: @SerhatErkmen
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 6 Ekim 2019’da yayımlanmıştır.