Fransa yalnızca bir denizaltı ihalesi mi kaybetti?

Avustralya, İngiltere ve ABD’den uluslararası politikayı karıştıran bir hamle geldi: Avustralya’nın bir nükleer denizaltı filosuna sahip olacağı ilan edildi. Bunun anlamı ne? Fransa’da neden deprem etkisi yarattı? Sırada NATO’nun yapısını değiştirecek yeni bir ittifak arayışı mı var? Mehmet Kancı yazdı.

Uluslararası toplum, ABD ve NATO üyelerinin Afganistan’dan çekilmesi esnasında ortaya çıkan manzaranın travmasını hazmetmeye çalışırken, 15 Eylül 2021 tarihinde küresel jeopolitik mücadelenin yeni rotasını belirleyen bir hamle Washington-Londra ortaklığıyla resmiyet kazandı. ABD’nin Hint-Pasifik bölgesi için 2018 yılında ısıtmaya başladığı plan, “AUKUS Güvenlik Paktı” (Australia-United Kingdom-United States Security Pact) adıyla ete kemiğe büründü. Dünya denizlerine hükmetmek için bir Anglo-Sakson donanmasının teşkil edilmesi hedefiyle İngiltere ve ABD’nin yeni nesil uçak gemileri inşasına ilave olarak, Avustralya’nın da bir nükleer denizaltı filosuna sahip olacağı ilan edildi. “AUKUS İttifakı”nın ilanı yalnızca Avustralya’nın nükleer denizaltıları ile doğrudan hedeflediği Çin Halk Cumhuriyeti’nde değil, kendisini Avrupa’nın başat askeri gücü olarak gören, Hint-Pasifik bölgesinde 1,5 milyon vatandaşı bulunan Fransa’da da deprem etkisi yarattı.

AUKUS İttifakı, Çin ve Fransa üzerinde yarattığı etkiler bakımından iki ayrı başlıkta değerlendirilmesi gereken bir adım. Bir yönüyle ABD ve yanına aldığı Anglo-Sakson ülkelerinin Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı yürürlüğe koyduğu ekonomik ve askeri kuşatmayı temsil ediyor. Diğer yönüyle ise Fransa’nın şahsında ABD’nin yaşlı kıta Avrupa, Avrupa Birliği ve NATO ile kuracağı yeni ilişki anlayışının başlangıcını ifade ediyor. Biz bu makalede “AUKUS İttifakı”nın Fransa, AB ve NATO’nun geleceği üzerindeki potansiyel etkilerine odaklanacağız.

“AUKUS İttifakı” denizaltı ihalesinden mi ibaret?

“AUKUS İttifakı”nın hedefleri, uluslararası toplumun kahir ekseriyeti tarafından henüz yeterince analiz edilememiş olduğundan, mesele yalnızca Fransa’nın kaybettiği bir denizaltı ihalesi düzeyinde değerlendiriliyor. Fransa, 2016 yılında imzaladığı anlaşma ile Avustralya’ya 12 adet Attack Sınıfı konvansiyonel dizel-elektrik motorlu denizaltı tedarik edecekti. Anlaşmanın imzalandığı tarihten itibaren artan maliyetlerle sözleşmenin tutarı 60 milyar Euro’ya yaklaştı.

ABD’nin 2018 yılından itibaren el altından yürüttüğü anlaşılan ve Avustralya’nın da açık etmediği “AUKUS” operasyonuyla Fransız ekonomisine büyük katkı yapması beklenen bu proje bir anda yön değiştirdi. Eldeki bilgiler Fransız hükümetinin 15 Eylül günü “AUKUS İttifakı” ilan edilene kadar başlarına geleceklerden habersiz olduğunu gösteriyor. ABD ve İngiltere’nin Fransa’yı bertaraf etmesinde, nükleer denizaltı teknolojilerini paylaşmaktaki cömertlikleri ve 8 nükleer denizaltının Avustralya’nın güneyinde Adelaide’daki tersanelerde inşa edilecek olması önemli rol oynadı.

Dışişleri Bakanı Yves Le Drian aracılığıyla sırtlarından bıçaklandıklarını ilan eden Fransa, nasıl olmuştu da yaklaşan tehlikeyi görememişti? Üstelik bu Fransız endüstrisi ve siyasi karar vericilerinin ABD tarafından ilk aldatılışı da değildi.

Zoraki müttefiklerin gölge savaşı

2. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sına karşı aynı safta yer alsalar da Fransa’nın kurtarıcısı, 4’üncü ve 5’inci Cumhuriyet’in ilk lideri General Charles de Gaulle’ün Washington ile ilişkilerinin merkezinde hep şüphe ve güvensizlik vardı. Kendisine yönelik suikast tertipleri ve Paris’i kasıp kavuran 1968 Mayısındaki öğrenci olaylarının arkasında CIA olduğuna inanıyordu. 1966 yılında NATO’nun karargahını Paris’ten tasfiye etti, ülkesini ittifakın askeri kanadından çıkardı. Bu ayrılık 2009’a kadar sürdü. Fransa ve Avrupa Birliği’nin ekonomik ve askeri çıkarlarını hedef alan ilk Anglo-Sakson casusluk operasyonu ise 1990’larda Soğuk Savaş’ın hemen ardından tespit edildi. ABD-İngiltere-Avustralya-Kanada ve Yeni Zelanda’nın “Beş Göz” kod adıyla oluşturduğu ve “Echelon” adlı uydu destekli olarak hasım ülkelerin iletişimlerini takip eden sistemin Avrupa’daki müttefikler üzerinde kullanıldığı anlaşıldı. SSCB ve Varşova Paktı’nın ortadan kalkmasıyla, “Echelon”un üstlendiği yeni misyon 1998 yılında Avrupa Parlamentosu gündemine taşındı. Soruşturma neticesinde Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki şirketlere karşı ABD ve Anglo-Sakson mütteffiklerin ticari casusluk amacıyla “Echelon”u kullandıkları açığa çıktı. AB ülkelerindeki şirketler milyarlarca dolar kayba uğramışlar, ABD şirketlerine karşı girdikleri her ihalede “Echelon”un ABD’ye sağladığı bilgiler nedeniyle mağlup olmuşlardı.

Alman enerji şirketi Enercon’un ABD’li rakibi Kenetech karşısında patent yarışında mağlup olmasının en önemli sebebinin “Echelon”du. Fransız-Alman ortaklığı Airbus’un da resmen kabul edilmese de Boeing karşısında kaybettiği pazar payında “Echelon”un önemli rol oynadığı ifade ediliyor.

Hint-Pasifik bölgesinde Fransa’nın karşısına dikilen Anglo-Sakson ittifakı, aslında 25 yıl önce harekete geçmişti. Bu ittifak 2014 yılında bu kez Rusya-Ukrayna krizini gerekçe göstererek Fransız savunma sanayinin karşısına bir kez daha çıktı. Moskova’nın, Ukrayna’nın Donbass bölgesindeki Rusya yanlısı ayrılıkçıları desteklemesi ve Kırım’ın ilhakı, Paris üzerinde yeni bir baskı kurulmasına zemin hazırladı.

Fransa’nın Rusya’ya satmaya hazırlandığı 1 milyar Euro değerindeki Mistral sınıfı iki amfibi savaş gemisi hedef tahtasındaydı. Satış gerçekleşmiş olsa, Rusya’nın tarihte bir Batı ve NATO ülkesinden yaptığı en yüksek meblağlı silah sistemi alımı olacaktı. Ancak Ukrayna-Rusya krizine bağlı olarak Moskova’ya uygulanan yaptırımlar bu satışı imkânsız kıldı. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın kişisel çabaları Fransız savunma sanayinin karşı karşıya kaldığı krizi kontrol altına aldı. Rusya’ya yaptığı ödemeler iade edildi, iki savaş gemisinin Mısır’a satışı için 2015 yılında anlaşma sağlandı.

Her iki örnek ABD’nin Soğuk Savaş’ın bitimiyle beraber Anglo-Sakson ülkelerden oluşan, NATO harici bir istihbarat-askeri ittifakı yürürlüğe koyduğunu, yeri geldiğinde ekonomik çıkarları uğruna müttefiklerini dahi hasım ülke olarak değerlendirdiğini gösteriyor.

ABD-İngiltere cephesiyle Fransa-Almanya-AB cephesinde gölgelerde yaşanan ve geçmişi 1990’lara dayanan savaş, günümüzde üzeri örtülmesi mümkün olmaya bir safhaya ulaştı. Şimdi sıradaki soru, Çin’e karşı Hint-Pasifik bölgesinde yeni askerî yapı ve ittifaklar kuran ABD, Fransa-Almanya ikilisini by-pass edecek benzer bir yapıyı Rusya’ya karşı Avrupa’da uygulayabilir mi? Sırada NATO’nun yapısını değiştirecek yeni bir ittifak arayışı olabilir mi?

NATO cephesinde değişen bir şeyler olacak mı?

Yukarıdaki soruların cevaplarını bulmak için “AUKUS İttifakı”nın izini geriye doğru sürmekte yarar var. ABD, Hint-Pasifik bölgesinde yeni bir yapılanmaya gideceğinin ilk somut işaretini 30 Mayıs 2018 günü dönemin Savunma Bakanı Jim Mattis’in Hawaii’deki Pearl Harbor deniz üssüne yaptığı ziyarette verdi. Mattis, ABD donanması Pasifik Filosu’nun isminin “Hint-Pasifik Filosu” olarak değiştirildiğini ilk olarak burada duyurdu. Mattis’in yalnızca iki gün sonra Singapur’da organize edilen “Shangri-La Diyalog Toplantısı”nda, Çin Halk Cumhuriyeti’ni hedef alan suçlamaları, Pearl Harbor’da yapılan açıklamanın bir tabela değişikliğinden öte anlamlar içerdiğini netleştirdi.

Ancak, 2018 yılında İngiltere’nin inşa ettiği yeni nesil HMS Queen Elizabeth sınıfı uçak gemisinin misyonu ve vizyonuna kafa yormayıp, Brexit sürecini bir referandum kazası olarak değerlendiren uluslararası toplum, Hint Okyanusu’na doğru bir Anglo-Sakson ittifak donanmasının yaklaştığının farkında değildi.
ABD’nin, Avrupa’ya dair yeni tasarımları olup olmadığını anlamak için ise 2020 yılının Şubat ayına, Almanya’nın Münih kentine gitmek gerekli. O tarihte 56’ıncısı düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nın gündemi “Westlessness-Batısızlık” olarak belirlenmiş ve Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, Avrupa ve ABD’nin artık “iki farklı Batı”yı temsil ettiğini dile getirmişti. Steinmeier’in konferansın açılış konuşmasındaki tespitinin somutlaşmış hali olarak AUKUS’u işaret etmemiz yanlış olmayacaktır.

İşte, ABD’nin NATO’ya alternatif, Rusya ile mücadeleye daha istekli ve Rusya sınırının yanı başında yeni bir istihbarat-savunma yapısı inşa etmek istediğinin emareleri de Münih’te ortaya çıktı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çin’in teknoloji, Rusya’nın ise enerji silahıyla Avrupa’da nüfuz elde etme girişimine karşı “Üç Deniz İnisiyatifi”ni sahaya sürdü. Baltık, Adriyatik ve Karadeniz ile ilişkili olan 12 ülkeyi kapsayan bu yapı, 11’i NATO üyesi, 12 AB ülkesini içeriyor. Avusturya, Bulgaristan, Çekya, Estonya, Hırvatistan, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya Baltık Denizi’den Karadeniz ve Akdeniz istikametine kuzeyden güneye Rusya’ya karşı bir duvar örüyor.

Çoğunluğu eski Varşova Paktı üyeleri olmaları sebebiyle Rusya’ya karşı potansiyel hasım kimliğindeki bu ülkeler bugün dahi Moskova’nın yeni bir işgal girişimi paranoyasıyla alarmdalar. Bu ekipteki ülkelerin bir özelliği de İtalya ve Almanya gibi enerji alanında Rusya ile işbirliğine sıcak bakan ülkelerden ayrışmaları.
Nitekim Pompeo da 2020 yılındaki konferans esnasında, bu ülkelerin Rus petrol ve doğalgazına bağımlılıklarına son vermek için 1 milyar dolarlık altyapı yatırımlarına hazır olduklarını ilan etmişti.

ABD, Kuzey Akım 2 hattının hayata geçmesini engelleyemese de, Avrupa’da kurmayı tasarladığı yeni ittifak sistemi için bir tür “Enerjide Marshall Planı”nı yürürlüğe koydu. “Üç Deniz İnisiyatifi” adı altında şekillenen bu enerji ittifakının yakın bir gelecekte Hint-Pasifik bölgesindeki “AUKUS” benzeri bir yapıyı doğurması sürpriz olmaz. Özellikle Polonya’nın ABD silahlı kuvvetlerine topraklarını açmasındaki cömertliği ve Rusya’ya karşı hem diplomatik hem askeri alanlarda yürüttüğü agresif savunma taktikleri, bu ülkeyi Avrupa’nın Avustralyası olmaya müsait kılıyor.

Yeni bir dünya kurulursa orada kimler yer alır?

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un 2019 yılının Kasım ayında Economist dergisine verdiği mülakatta, “NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini” söylemesi, Elize Sarayı ile Beyaz Saray ilişkilerindeki kırılma noktalarından biriydi. Macron’un bu sözlerini takiben hem Trump hem Biden yönetimleri, “beyin ölümü gerçekleşenin” NATO değil, Fransa’nın olduğunu ispat etme yarışına girdi. Bu yarış 2022 yılında Fransa’daki Cumhurbaşkanı seçimi süreciyle birleşerek, Paris’in Transatlantik ilişkilerden tamamen soyutlanması sonucunu getirebilir.

ABD ve İngiltere’nin, Fransa’yı “geleceğe götürmeme” yönünde Hint-Pasifik bölgesinde kullandıkları inisiyatifin Avrupa’ya sirayet etme ihtimali de güçlenebilir. NATO ittifakı ve Avrupa Birliği içerisinde ya da Akdeniz havzasında kendisine güçlü bir pozisyon edinmek isteyen ülkelerin öncelikle ABD’nin İngiltere ile beraber yazmakta olduğu “Büyük Strateji”yi analiz etmeye çalışması ve “AUKUS İttifakı”nın amacını kavraması gerekiyor.
Hint-Pasifik bölgesinde yaşanan gelişmeleri kendi nüfuz alanının dışı olarak değerlendirerek burada sahneye konan yeni oyunu anlama çabası göstermeyen ülkelerin, yakın zamanda Avrupa’da yürürlüğe konacak tasarım için de söz ve fikir üretmesi mümkün olmayacaktır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 27 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

Mehmet Kancı
Mehmet Kancı
Mehmet A. Kancı – Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 1994 yılında ATV Siyaset Meydanı ile başladığı meslek hayatını sırasıyla ATV’de Haberci, NTV Haber Merkezi, CNN Türk’te Editör programı ve Haber Merkezi, TRT Türk ve TRT Haber’de sürdürdü. TRT’de görevine devam eden Kancı dış politika analizleri de kaleme alıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

Fransa yalnızca bir denizaltı ihalesi mi kaybetti?

Avustralya, İngiltere ve ABD’den uluslararası politikayı karıştıran bir hamle geldi: Avustralya’nın bir nükleer denizaltı filosuna sahip olacağı ilan edildi. Bunun anlamı ne? Fransa’da neden deprem etkisi yarattı? Sırada NATO’nun yapısını değiştirecek yeni bir ittifak arayışı mı var? Mehmet Kancı yazdı.

Uluslararası toplum, ABD ve NATO üyelerinin Afganistan’dan çekilmesi esnasında ortaya çıkan manzaranın travmasını hazmetmeye çalışırken, 15 Eylül 2021 tarihinde küresel jeopolitik mücadelenin yeni rotasını belirleyen bir hamle Washington-Londra ortaklığıyla resmiyet kazandı. ABD’nin Hint-Pasifik bölgesi için 2018 yılında ısıtmaya başladığı plan, “AUKUS Güvenlik Paktı” (Australia-United Kingdom-United States Security Pact) adıyla ete kemiğe büründü. Dünya denizlerine hükmetmek için bir Anglo-Sakson donanmasının teşkil edilmesi hedefiyle İngiltere ve ABD’nin yeni nesil uçak gemileri inşasına ilave olarak, Avustralya’nın da bir nükleer denizaltı filosuna sahip olacağı ilan edildi. “AUKUS İttifakı”nın ilanı yalnızca Avustralya’nın nükleer denizaltıları ile doğrudan hedeflediği Çin Halk Cumhuriyeti’nde değil, kendisini Avrupa’nın başat askeri gücü olarak gören, Hint-Pasifik bölgesinde 1,5 milyon vatandaşı bulunan Fransa’da da deprem etkisi yarattı.

AUKUS İttifakı, Çin ve Fransa üzerinde yarattığı etkiler bakımından iki ayrı başlıkta değerlendirilmesi gereken bir adım. Bir yönüyle ABD ve yanına aldığı Anglo-Sakson ülkelerinin Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı yürürlüğe koyduğu ekonomik ve askeri kuşatmayı temsil ediyor. Diğer yönüyle ise Fransa’nın şahsında ABD’nin yaşlı kıta Avrupa, Avrupa Birliği ve NATO ile kuracağı yeni ilişki anlayışının başlangıcını ifade ediyor. Biz bu makalede “AUKUS İttifakı”nın Fransa, AB ve NATO’nun geleceği üzerindeki potansiyel etkilerine odaklanacağız.

“AUKUS İttifakı” denizaltı ihalesinden mi ibaret?

“AUKUS İttifakı”nın hedefleri, uluslararası toplumun kahir ekseriyeti tarafından henüz yeterince analiz edilememiş olduğundan, mesele yalnızca Fransa’nın kaybettiği bir denizaltı ihalesi düzeyinde değerlendiriliyor. Fransa, 2016 yılında imzaladığı anlaşma ile Avustralya’ya 12 adet Attack Sınıfı konvansiyonel dizel-elektrik motorlu denizaltı tedarik edecekti. Anlaşmanın imzalandığı tarihten itibaren artan maliyetlerle sözleşmenin tutarı 60 milyar Euro’ya yaklaştı.

ABD’nin 2018 yılından itibaren el altından yürüttüğü anlaşılan ve Avustralya’nın da açık etmediği “AUKUS” operasyonuyla Fransız ekonomisine büyük katkı yapması beklenen bu proje bir anda yön değiştirdi. Eldeki bilgiler Fransız hükümetinin 15 Eylül günü “AUKUS İttifakı” ilan edilene kadar başlarına geleceklerden habersiz olduğunu gösteriyor. ABD ve İngiltere’nin Fransa’yı bertaraf etmesinde, nükleer denizaltı teknolojilerini paylaşmaktaki cömertlikleri ve 8 nükleer denizaltının Avustralya’nın güneyinde Adelaide’daki tersanelerde inşa edilecek olması önemli rol oynadı.

Dışişleri Bakanı Yves Le Drian aracılığıyla sırtlarından bıçaklandıklarını ilan eden Fransa, nasıl olmuştu da yaklaşan tehlikeyi görememişti? Üstelik bu Fransız endüstrisi ve siyasi karar vericilerinin ABD tarafından ilk aldatılışı da değildi.

Zoraki müttefiklerin gölge savaşı

2. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sına karşı aynı safta yer alsalar da Fransa’nın kurtarıcısı, 4’üncü ve 5’inci Cumhuriyet’in ilk lideri General Charles de Gaulle’ün Washington ile ilişkilerinin merkezinde hep şüphe ve güvensizlik vardı. Kendisine yönelik suikast tertipleri ve Paris’i kasıp kavuran 1968 Mayısındaki öğrenci olaylarının arkasında CIA olduğuna inanıyordu. 1966 yılında NATO’nun karargahını Paris’ten tasfiye etti, ülkesini ittifakın askeri kanadından çıkardı. Bu ayrılık 2009’a kadar sürdü. Fransa ve Avrupa Birliği’nin ekonomik ve askeri çıkarlarını hedef alan ilk Anglo-Sakson casusluk operasyonu ise 1990’larda Soğuk Savaş’ın hemen ardından tespit edildi. ABD-İngiltere-Avustralya-Kanada ve Yeni Zelanda’nın “Beş Göz” kod adıyla oluşturduğu ve “Echelon” adlı uydu destekli olarak hasım ülkelerin iletişimlerini takip eden sistemin Avrupa’daki müttefikler üzerinde kullanıldığı anlaşıldı. SSCB ve Varşova Paktı’nın ortadan kalkmasıyla, “Echelon”un üstlendiği yeni misyon 1998 yılında Avrupa Parlamentosu gündemine taşındı. Soruşturma neticesinde Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki şirketlere karşı ABD ve Anglo-Sakson mütteffiklerin ticari casusluk amacıyla “Echelon”u kullandıkları açığa çıktı. AB ülkelerindeki şirketler milyarlarca dolar kayba uğramışlar, ABD şirketlerine karşı girdikleri her ihalede “Echelon”un ABD’ye sağladığı bilgiler nedeniyle mağlup olmuşlardı.

Alman enerji şirketi Enercon’un ABD’li rakibi Kenetech karşısında patent yarışında mağlup olmasının en önemli sebebinin “Echelon”du. Fransız-Alman ortaklığı Airbus’un da resmen kabul edilmese de Boeing karşısında kaybettiği pazar payında “Echelon”un önemli rol oynadığı ifade ediliyor.

Hint-Pasifik bölgesinde Fransa’nın karşısına dikilen Anglo-Sakson ittifakı, aslında 25 yıl önce harekete geçmişti. Bu ittifak 2014 yılında bu kez Rusya-Ukrayna krizini gerekçe göstererek Fransız savunma sanayinin karşısına bir kez daha çıktı. Moskova’nın, Ukrayna’nın Donbass bölgesindeki Rusya yanlısı ayrılıkçıları desteklemesi ve Kırım’ın ilhakı, Paris üzerinde yeni bir baskı kurulmasına zemin hazırladı.

Fransa’nın Rusya’ya satmaya hazırlandığı 1 milyar Euro değerindeki Mistral sınıfı iki amfibi savaş gemisi hedef tahtasındaydı. Satış gerçekleşmiş olsa, Rusya’nın tarihte bir Batı ve NATO ülkesinden yaptığı en yüksek meblağlı silah sistemi alımı olacaktı. Ancak Ukrayna-Rusya krizine bağlı olarak Moskova’ya uygulanan yaptırımlar bu satışı imkânsız kıldı. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın kişisel çabaları Fransız savunma sanayinin karşı karşıya kaldığı krizi kontrol altına aldı. Rusya’ya yaptığı ödemeler iade edildi, iki savaş gemisinin Mısır’a satışı için 2015 yılında anlaşma sağlandı.

Her iki örnek ABD’nin Soğuk Savaş’ın bitimiyle beraber Anglo-Sakson ülkelerden oluşan, NATO harici bir istihbarat-askeri ittifakı yürürlüğe koyduğunu, yeri geldiğinde ekonomik çıkarları uğruna müttefiklerini dahi hasım ülke olarak değerlendirdiğini gösteriyor.

ABD-İngiltere cephesiyle Fransa-Almanya-AB cephesinde gölgelerde yaşanan ve geçmişi 1990’lara dayanan savaş, günümüzde üzeri örtülmesi mümkün olmaya bir safhaya ulaştı. Şimdi sıradaki soru, Çin’e karşı Hint-Pasifik bölgesinde yeni askerî yapı ve ittifaklar kuran ABD, Fransa-Almanya ikilisini by-pass edecek benzer bir yapıyı Rusya’ya karşı Avrupa’da uygulayabilir mi? Sırada NATO’nun yapısını değiştirecek yeni bir ittifak arayışı olabilir mi?

NATO cephesinde değişen bir şeyler olacak mı?

Yukarıdaki soruların cevaplarını bulmak için “AUKUS İttifakı”nın izini geriye doğru sürmekte yarar var. ABD, Hint-Pasifik bölgesinde yeni bir yapılanmaya gideceğinin ilk somut işaretini 30 Mayıs 2018 günü dönemin Savunma Bakanı Jim Mattis’in Hawaii’deki Pearl Harbor deniz üssüne yaptığı ziyarette verdi. Mattis, ABD donanması Pasifik Filosu’nun isminin “Hint-Pasifik Filosu” olarak değiştirildiğini ilk olarak burada duyurdu. Mattis’in yalnızca iki gün sonra Singapur’da organize edilen “Shangri-La Diyalog Toplantısı”nda, Çin Halk Cumhuriyeti’ni hedef alan suçlamaları, Pearl Harbor’da yapılan açıklamanın bir tabela değişikliğinden öte anlamlar içerdiğini netleştirdi.

Ancak, 2018 yılında İngiltere’nin inşa ettiği yeni nesil HMS Queen Elizabeth sınıfı uçak gemisinin misyonu ve vizyonuna kafa yormayıp, Brexit sürecini bir referandum kazası olarak değerlendiren uluslararası toplum, Hint Okyanusu’na doğru bir Anglo-Sakson ittifak donanmasının yaklaştığının farkında değildi.
ABD’nin, Avrupa’ya dair yeni tasarımları olup olmadığını anlamak için ise 2020 yılının Şubat ayına, Almanya’nın Münih kentine gitmek gerekli. O tarihte 56’ıncısı düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nın gündemi “Westlessness-Batısızlık” olarak belirlenmiş ve Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier, Avrupa ve ABD’nin artık “iki farklı Batı”yı temsil ettiğini dile getirmişti. Steinmeier’in konferansın açılış konuşmasındaki tespitinin somutlaşmış hali olarak AUKUS’u işaret etmemiz yanlış olmayacaktır.

İşte, ABD’nin NATO’ya alternatif, Rusya ile mücadeleye daha istekli ve Rusya sınırının yanı başında yeni bir istihbarat-savunma yapısı inşa etmek istediğinin emareleri de Münih’te ortaya çıktı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çin’in teknoloji, Rusya’nın ise enerji silahıyla Avrupa’da nüfuz elde etme girişimine karşı “Üç Deniz İnisiyatifi”ni sahaya sürdü. Baltık, Adriyatik ve Karadeniz ile ilişkili olan 12 ülkeyi kapsayan bu yapı, 11’i NATO üyesi, 12 AB ülkesini içeriyor. Avusturya, Bulgaristan, Çekya, Estonya, Hırvatistan, Letonya, Litvanya, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya Baltık Denizi’den Karadeniz ve Akdeniz istikametine kuzeyden güneye Rusya’ya karşı bir duvar örüyor.

Çoğunluğu eski Varşova Paktı üyeleri olmaları sebebiyle Rusya’ya karşı potansiyel hasım kimliğindeki bu ülkeler bugün dahi Moskova’nın yeni bir işgal girişimi paranoyasıyla alarmdalar. Bu ekipteki ülkelerin bir özelliği de İtalya ve Almanya gibi enerji alanında Rusya ile işbirliğine sıcak bakan ülkelerden ayrışmaları.
Nitekim Pompeo da 2020 yılındaki konferans esnasında, bu ülkelerin Rus petrol ve doğalgazına bağımlılıklarına son vermek için 1 milyar dolarlık altyapı yatırımlarına hazır olduklarını ilan etmişti.

ABD, Kuzey Akım 2 hattının hayata geçmesini engelleyemese de, Avrupa’da kurmayı tasarladığı yeni ittifak sistemi için bir tür “Enerjide Marshall Planı”nı yürürlüğe koydu. “Üç Deniz İnisiyatifi” adı altında şekillenen bu enerji ittifakının yakın bir gelecekte Hint-Pasifik bölgesindeki “AUKUS” benzeri bir yapıyı doğurması sürpriz olmaz. Özellikle Polonya’nın ABD silahlı kuvvetlerine topraklarını açmasındaki cömertliği ve Rusya’ya karşı hem diplomatik hem askeri alanlarda yürüttüğü agresif savunma taktikleri, bu ülkeyi Avrupa’nın Avustralyası olmaya müsait kılıyor.

Yeni bir dünya kurulursa orada kimler yer alır?

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un 2019 yılının Kasım ayında Economist dergisine verdiği mülakatta, “NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini” söylemesi, Elize Sarayı ile Beyaz Saray ilişkilerindeki kırılma noktalarından biriydi. Macron’un bu sözlerini takiben hem Trump hem Biden yönetimleri, “beyin ölümü gerçekleşenin” NATO değil, Fransa’nın olduğunu ispat etme yarışına girdi. Bu yarış 2022 yılında Fransa’daki Cumhurbaşkanı seçimi süreciyle birleşerek, Paris’in Transatlantik ilişkilerden tamamen soyutlanması sonucunu getirebilir.

ABD ve İngiltere’nin, Fransa’yı “geleceğe götürmeme” yönünde Hint-Pasifik bölgesinde kullandıkları inisiyatifin Avrupa’ya sirayet etme ihtimali de güçlenebilir. NATO ittifakı ve Avrupa Birliği içerisinde ya da Akdeniz havzasında kendisine güçlü bir pozisyon edinmek isteyen ülkelerin öncelikle ABD’nin İngiltere ile beraber yazmakta olduğu “Büyük Strateji”yi analiz etmeye çalışması ve “AUKUS İttifakı”nın amacını kavraması gerekiyor.
Hint-Pasifik bölgesinde yaşanan gelişmeleri kendi nüfuz alanının dışı olarak değerlendirerek burada sahneye konan yeni oyunu anlama çabası göstermeyen ülkelerin, yakın zamanda Avrupa’da yürürlüğe konacak tasarım için de söz ve fikir üretmesi mümkün olmayacaktır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 27 Eylül 2021’de yayımlanmıştır.

Mehmet Kancı
Mehmet Kancı
Mehmet A. Kancı – Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 1994 yılında ATV Siyaset Meydanı ile başladığı meslek hayatını sırasıyla ATV’de Haberci, NTV Haber Merkezi, CNN Türk’te Editör programı ve Haber Merkezi, TRT Türk ve TRT Haber’de sürdürdü. TRT’de görevine devam eden Kancı dış politika analizleri de kaleme alıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x