إذا لم تكن مطراً يا حبيبي
كن شجراً
مشبعاً بالخصوبة … كن شجرا
وإن لم تكن شجراً يا حبيبي
فكن حجراً
مشبعاً بالرطوبة.. كن حجراً
وإن لم تكن حجراً يا حبيبي
فكن قمراً
في منام الحبيبة… كن قمراً
(هكذا قالت امرأة
لابنها في جنازته )
Eğer yağmur değilsen aşkım, ağaç ol.
Bereket dolu…
Bir ağaç ol
Ağaç olmasan bile aşkım
Taş ol
Rutubete doymuş…
Taş ol
Taş olmasan bile aşkım
Ay ol
Aşkının rüyasında…
Ay ol
(Böyle dedi bir kadın oğlunun cenaze töreninde)
diyor Mahmud Derviş Kuşatma Hali kitabındaki şiirde. Çocuklarının mezarlarında ağıt okumaktan yorulmuş bir coğrafyanın evladı olarak.
Trump’ın iktidara gelişiyle uluslararası sistemin sözüm ona kurallarla inşa edilmiş sisteminin değişeceğinden endişelenen dünya, neredeyse bir buçuk yıldır, vahşetin ve acımasızlığın her türünü kalpleri kuruturcasına seyrediyor.
Hemen başlarken şiddeti şiddetle karşılaştırmayı, acıyı acıyla kıyaslamayı reddettiğimi söylemek istiyorum. Gazze’de yaşayan her 50 kişiden biri öldürüldü. Toplamda kabaca 47 bin kişi hayatını kaybetti, 110 bin kişi yaralandı.
Kimse, koca koca binaların yıkıntıları altında kalıp çıkarılmayan cesetlerden bahsetmiyor. Yapılan ateşkes anlaşmasının gereği olarak akaryakıtın ve iş makinelerinin gelmesiyle can kayıplarının sayısının daha doğru tespit edileceği ve 60 bine çıkacağı varsayılıyor.
20 Ocak 2025’i sabah 09.30 itibariyle uzun süreden beri devam müzakereleri devam eden ateşkes anlaşması yürürlüğe girdi. İlk 42 günlük döneme başladık. Şimdilik İsrail’in Çelik Kılıçlar Operasyonu durdu. Batı Şeria’da 28 Ağustos 2024’te başlayan Yaz Kampları Operasyonu hâlâ devam ediyor. Hepimiz nefesimizi tutmuş şekilde Gazze’ye odaklandığımız için Batı Şeria’da olanları görmüyoruz.
Ateşkesin ilk 42 gününün nasıl tamamlanacağı, sürecin devamının nasıl olacağının habercisi olacak.
Ateşkes de hiç kolay olmadı
Ateşkese ulaşmak da hiç kolay olmadı. İsrail, 1 Ekim 2024’te savaşı Güney Lübnan’a taşıdı. 5 Kasım’da Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle İsrail hükümeti epey rahatlamıştı ama 21 Kasım 2024’te Netanyahu ve İsrail Savunma Bakanı Galant için Uluslararası Adalet Divanı’ndan gelen tutuklanma talebi bu rahatı bozdu. Netanyahu’nun muhtemel hesabı, Trump yönetimi 20 Ocak’ta göreve başlayıncaya kadar alanını genişletmek ve stratejik hedeflerine ulaşmaktı.
Katar, Mısır ve ABD garantörlüğünde sürdürülen görüşmeler İsrail’in dış istihbarat teşkilatı Mossad’ın başkanı David Barnea, İsrail’in yurtiçi istihbarat teşkilatı ShinBet’in başkanı Ronen Bar, ABD’nin önceki başkanı Joe Biden’ın Orta Doğu Başdanışmanı Brett McGurk, Trump Orta Doğu özel temsilcisi Steve Witkoff, Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman El-Sani, Mısır Muhaberat Başkanı Hasan Raşad, Hamas Siyasi Kanadı başkanı ve baş arabulucusu Halil El-Hayya tarafından yürütüldü.
Nihayet uzlaşma süreci 20 Ocak 2025’te başlayacak şekilde gerçekleşti.
İsrail hükümetinin ateşkesi onaylamasındaki gecikmeler ağızları yüreklere getirdi. Yahudi Gücü (Otzma Yehudit) Partisi Başkanı Ben Gvir’in eğer ateşkes olursa istifa edeceğini iddia etmesi, Netanyahu’nun aklına hükümetin yıkılması ihtimalini getirdiği için ateşkesi onaylamakta geciktiği tahmin ediyorum. Onaylanan ateşkes sonrasında Gvir sadece kendisi istifa ederken partiyi koalisyonda tutması ve muhalefet lideri Yair Lapid’in desteği Netanyahu’yu biraz rahatlattı.
Öte yandan Finans Bakanı Bezalel Smotrich’in, eğer çatışmaya dönülmezse istifa edeceğini yönelik iddiaları hâlâ yerinde duruyor.
Netanyahu’nun hayali
Netanyahu’nun Trump ABD’sinin desteğiyle 64 İsrailli esiri alıp, sonrasında operasyonları sürdürmeyi hayal ettiğini düşünüyorum.
Trump, başkanlık açılış konuşması sonrasında gazetecilere “Gazze havası ve iklimi çok güzel bir yer ve çok farklı düzenlemeler yapılabilir” diyerek, Filistinlileri yerleştirmekten ziyade bir tatil beldesi inşa etmeyi hayal ettiğini gösteren sinyaller verdi.
Bu hamlesini destekler mahiyette Biden hükümetinin yerleşimcileri kısıtlayan hükümet kararını ilk dakikada iptal etti. Artık yerleşimcilerin ve İsrail hükümetinin Gazze’ye yerleşmelerini önleyecek hiçbir engel kalmadı.
Hamas’ın canlanma ritüeli
20 Ocak 2024’te Hamas ilk üç esiri teslim için Kızıl Haç yetkilileri ile buluşmayı bir canlanma ritüeli haline dönüştürdü. Telegram’da yayınlanan El-Kassam Tugayları kanalındaki videoda, Emily Damari, Romi Gonen ve Doron Steinbrecher’e Hamas’ın askerî kanadı İzzettin El-Kassam Tugayı’nın bırakma kararını içeren İbranice bir sertifikanın ve esarette geçirdikleri günlerini gösteren hatıra albümünün olduğu bir çanta teslim edildi. Böylece, kendilerinin devlet yöneten bir aktör olduğunun altını çizmiş oldular. Ardından gözleri bile görünmeyecek şekilde kamuflaj giymiş, tam teçhizatlı grup üyeleri esirleri Kızıl Haç’a teslim etti.
Esirlerin İsrail’e ulaşması sonrasında Filistinli mahkumların teslim edilmesi beklenildi. Uzunca süren bekleyiş sonrası ertesi günün ilk saatlerinde esir değişimi gerçekleşti. Ynet haber sitesi, güvenlik yetkililerinin saatler süren gecikmeden Kızılhaç’ı sorumlu tuttuğunu yazdı. Habere göre, İsrail güvenlik görevlileri, Kızılhaç personelinin İsrail’i anlaşmanın şartlarına uymuyormuş gibi göstermek istediğini, bu amaçla süreci kasıtlı olarak geciktirdiğini düşünüyordu.
Oysa, İsrail’in böyle esir değişimlerinde kendi elindekileri gece yarısından sonra bırakarak psikolojik gerilim yaratması bütün benzer süreçlere rastlanan bir durum.
Sonuçta, anlaşmanın şartlarına uygun olarak, İsrail Hapishane Hizmetleri 90 Filistinli mahkumu serbest bıraktı, bu kişilerin birçoğunun hüküm giymemiş olduğunun altını çizmek gerekir. Serbest bırakılanların arasında, Ynet’e göre 69 kadın, biri küçük olmak üzere sekiz erkek çocuk bulunuyordu. Kışkırtma, terörizmle özdeşleşme ve asayişsizlik gibi nispeten küçük suçlardan hüküm giymiş 12 de erkek vardı. Serbest bırakılanlar arasında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) yöneticilerinden, eski milletvekili ve direnişin sembol isimlerinden Halide Cerrar’ın da yer aldığı kaydedildi.
Serbest bırakılanların büyük bir çoğunluğu Hamas ile özdeşleşen Gazze’den değil, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’tendi. Hamas’ın bu listesi esasında Gazze’nin Filistin davası için söz sahibi olduğunu gösteren bir yaklaşımdı.
25 Ocak’taki esir değişimi sırasında Hamas sürecin bir psikolojik savaşa dönüştürülebileceğinden emin şekilde Gazze şehrindeki Filistin Meydanı’nda bir sahne kurdu. Amerikan istihbaratının haberlerine göre, Hamas İsrail saldırıları sırasındaki kayıplarını telafi etmek için yeni 15 bin savaşçıyı saflarına katmıştı. Bütün bu savaşçılar, askerî nizamda asayişi temin etmek üzere düzen aldıktan sonra esirler sahneye çıktı: İsrail Ordusu’nda görev yapan 4 kadın asker Liri Albag, Karine Ariev, Danielle Gilboa ve Naama Levy sahnede poz verdiler ve gülücükler dağıttılar. Önceki esir değişiminin aksine bir tür askerî üniforma giymişlerdi. Arkalarındaki brandada, “Gazze, suçlu siyonizmin mezarı olacaktır” yazıyordı, bazı pankartlarda da Nazi siyonizmi ifadeleri vardı. Esirler yine ellerinde hatıra albümleriyle sahneden inip, Kızılhaç araçlarına binip İsrail’e doğru yola çıktılar.
Ateşkes anlaşmasının bu aşamasında yaklaşık iki bin Filistinli mahkûmun serbest bırakılması planlanıyordu. Son esir değişimi sonrasında Gazzelilerin kuzeydeki evlerine gidişine izin verileceği de düşünülüyordu ama Netanyahu başka türlü bir beyanat yayınladı:
“İsrail bugün Hamas terör örgütü tarafından rehin tutulan dört kadın askeri aldı ve karşılığında güvenlik tutuklularını belirlenen düzenlemeye göre serbest bırakacak. Anlaşmaya göre İsrail, bugün serbest bırakılması gereken sivil Arbel Yehud’un serbest bırakılması ayarlanana kadar Gazzelilerin Şerid’in kuzeyine geçişine izin vermeyecek.”
Bu açıklama, daha ikinci esir değişiminden birtakım pürüzlerin olduğu izlenimi verdi. Sosyal medyada yayınlanan görüntülerde, kuzeye geçmek için Netzarim Koridoru’nda bekleyen sivillerin üzerine kurşun sıkıldığı da görülüyordu.
Anlaşmada göremedikleriniz
Anlaşmanın genelde medyada görmediğiniz en önemli kısmı, Gazze’deki açlığın, susuzluğun ve temel ihtiyaçların giderilmesi olacaktır.
7 Ekim öncesinde günlük olarak 580 kamyonun girdiği bölgeye ateşkesin hemen öncesinde sadece 18 kamyon girebilmişti.
Gazze’deki temel ihtiyaçların en önemlisinin akaryakıt olduğunu söylemeliyim. Elektrik üretimi ve fırınların çalışması gibi birçok unsur akaryakıta bağımlı. Anlaşmaya göre 50’si akaryakıt taşımak üzere maksimum 600 kadar kamyonun girişine izin verilecek olması, yaşamın normalleşmesi için hayati.
İkinci önemli husus, bu akaryakıtların molozların kaldırılması için çalışan iş makinalarında kullanılması. Birçok ailenin bir parçası yıkıntıların altında kaldı. Bir kısmını eldeki imkanlarla çıkarmanın mümkün olmadığı ifade ediliyor.
Molozları tamamen kaldırılması ve yeniden inşa süreci için başka iş makinaları da gerekli. Anlaşmanın 10. maddesinde, altyapının (elektrik, su, kanalizasyon, iletişim ve yollar) rehabilitasyonuna başlanmasına, sivil savunma için gerekli belirli miktarda ekipmanın girişine izin verilmesi şartları var ama ortada bir de gerçek var: Gazzeli Filistinliler uzunca bir süre evlerini inşa edemeyecek. Yarım ya da tam yıkılmış evlerin tamamen yıkılması için iş makinaları lazım. Ama son haberler gösterdi ki İsrail güvenliği bu konuda karar verebilmiş değil. Araçlar için yakıt, inşaat için beton ve demir lazım. Bütün bunların devasa miktarda temin edilmesi ve gerekli iş gücünün bulunarak yeniden şehirlerin inşa edilmesi zannedilenden daha güç olacaktır. Her şey temin edilse bile İsrail’in bu sürecin başlamasına ve devam etmesine izin vermesi gerekiyor.
Yine anlaşmanın parçası olarak evinden edilenlere “en az 60 bin geçici konut-karavan- ve 200 bin çadır” verilmesi öngörülüyor. Bu miktarın hayatı düzene sokmak konusunda yetersiz kalacağını söylemek için sayılara bakmak yeterli. Anlaşmada gayet gerçekçi bir şekilde 471 günde yapılan yıkımın kısa sürede inşa edilemeyeceği öngörülerek, bu dönemin 3 ila 5 yıl süreceği belirtiliyor. Aynı maddede ayrıca şunlar da var: “…evlerin, sivil tesislerin ve altyapının yeniden inşasını kapsayacaktır. Ayrıca, etkilenen tüm bireylere destek sağlanacaktır. Plan, Mısır, Katar ve Birleşmiş Milletler gibi ülkeler ve kuruluşların gözetiminde yürütülecektir.”
Netzarim Koridoru
İsrail operasyonu sırasında Kuzey Gazze’de yaşayan Filistinliler evlerini terk ederek canlarını kurtarmak için Güney Gazze’ye doğru akın ettiler. İkinci esir değişimi sonrasında, Güney Gazze’ye geçen bu Filistinliler evlerine dönmek ve orada kalan akrabalarına kavuşma heyecanıyla Netzarim Koridoru’nda yığılmaya başladılar. İsrail’in oluşturduğu Netzarim Koridoru gittikçe daha sık duyacağımız bir yer olmaya başladı. Zira, yaklaşık bir milyon Filistinlinin Kuzey Gazze’ye geri döneceği, bunu da Netzarim Koridoru’ndan geçerek yapacağı askerî mahfillerde sıkça dile getiriliyor. Bu yüzden anlaşmada Netzarim Koridoru’nun altı sıkça çiziliyor. Geri dönen bir milyon kişinin silahsız olduklarından emin olarak kuzeye gönderilmesi anlaşmasının önemli noktalarından biri.
Anlaşmanın garantörlüğünü yapan Katar, ABD ve Mısır bu konuda iki Amerikan ve bir Mısır özel güvenlik firmasıyla anlaştılar. ABD menşeili Safe Reach Solution ve UG Solutions adlı firmalar ve Mısır’dan Muhabarat’la bağlantısı olduğu tahmin edilen üçüncü bir firma kuracakları kontrol noktaları ile geçişleri kontrol edecekler. İsrail’in ilk defa kendi kontrolü dışında aktörlere güvenmek zorunda kalacak olması süreci izlenmeye değer hale getiriyor.
ABD’nin Gazze’de böyle bir misyonu sürdürmek istemesinin sürecin kırılganlığının bir göstergesi olduğunu düşüyorum. Bu yükleniciler Filistin araçlarını sıkıca kontrol ederek roketlerin ve diğer ağır silahların taşınmadığından emin olacaklar.
İsrail’i yakından takip edenler Netanyahu’nun daha önce Gazze sınırını korumak üzere NATO’dan ya da Türkiye’den birliklerin gelmesi gibi teklifler yaptığını hatırlayacaklardır.
İsrail’in aklında ne var?
Ateşkes anlaşması İsrail’de hükümete karşı iç baskıyı biraz azalttı, ülkede ilk etap tamamladıktan sonra hükümetin ne yapacağı konuşuluyor. Politikacıların konuşmalarına bakılırsa, bir noktada anlaşmanın çökeceğinden neredeyse emin gözüküyorlar. İsrail, uluslararası maliyetler ve protestolar düşünüldüğünde Gazze’yi işgal ve ilhak etmenin götürüsünün getirisinden çok olacağını tahmin ettiği için bu hamleyi gerçekleştirmiyor.
Öte yandan İsrail, Hamas ideolojisinin yerine ne koyacağını da bilemiyor.
Netzarim Kontrol Noktası Konsorsiyumu umutlandırsa da İsrail, uluslararası toplum destekli ya da herhangi bir Arap (ya da Müslüman) devletin Gazze’de yönetimi üstlenmeye istekli olmayacağını tahmin ediyor. Bu noktada İsrail Ordusu’nun yoğun yerleşimli, ekonomik olarak nispeten sınırlı imkanları olan ve yıkımdan dolayı kendilerine kızgın bir bölgenin yönetimini üstlenmek istediğini de sanmıyorum.
Fakat, ilk esir değişiminde Hamas’ın yönetici olarak sahada olması, ister istemez gelen yardımları taraftar kitlesine dağıtacağı ve bunun da yeniden güçlenmesine vesile olacağı da düşünülüyor. İkinci esir değişimindeki Hamas’ın boy gösterisi ve yeni savaşçıları ordusuna eklediği yönündeki istihbarat sahayı daha da zorlaştırıyor.
Üçüncü esir değişiminde İslami Cihad ile Hamas’ın ortak organizasyonu büyük bir kaosla gerçekleşti. Kızıl Haç esirleri çıkarabilmek için büyük bir özveri gösterdi. Han Yunus’taki değişimde (31 Ocak 2025’de) esirleri elinde tutan İslami Cihad’la İzzeddin El-Kassam arasındaki koordinasyon zafiyeti farklı açılardan saha hakkında fikir veriyordu. Özellikle o günkü İsrailli esirlerin yüzündeki ifade daha önceki değişimlere göre sürecin ne derece farklı olduğunun dikkate değer bir kanıtıydı. 1Şubat 2025’deki değişim İsrail tarafının uyarısının da etkisiyle daha az sivilin katılımıyla ve çok daha disiplinli bir şekilde gerçekleşti. Bu sefer İzzeddin El-Kassam özel kuvvetleri sahadaydı.
Etkili ama yetkisiz bir yönetim aranıyor
Diğer yandan İsrail Ordusu Gazze’den çekildiğinde bölgeyi kim yönetecek sorusu hâlâ masamızda duruyor. İkinci esir değişim anlaşmasına bakıldığında ve yardımların dağıtılması süreci düşünüldüğünde eğer yeni bir sivil yönetim ihdas edilemez ise düzenin tekrar Hamas lehine başa döneceği öngörülebilir. Hamas güçlenecek ve idareyi tekrar ele alacaktır.
Bütün paydaşlar Gazze’nin yönetiminin Hamas dışında sivil bir aktöre devredilmesini istiyor. Hayal edilen sivil yönetim tabii ki, İsrail Ordusu’nun (IDF) ve ShinBet’in operasyonları için her türlü izni vermeyi de kabul etmeli. Yani, hem etkili hem de yetkisiz bir aktör lazım. Esas problem de bunu gerçekleştirecek bir aktörün olmaması.
İsrail’in elindeki tek seçenek, Filistin Özerk Yönetimi’ni yani Batı Şeria’nın yönetimini sürece dahil etmek. İsrail içinde bu fikre karşı çıkanlar var. Öte yandan sahayı bilenler Filistin Özerk Yönetimi’nin de Gazze’yi yönetmek istemeyeceğine emin. Trump’ın uygulayacağı baskıların durumu değiştirip, Filistin Özerk Yönetimini Gazze’nin yönetimini devralmaya ikna edebileceği tartışılıyor.
Hamas, esir takasında sunduğu listeyle sadece Gazzelilerin değil bütün Filistinlilerin kalbini fethetti. Bu tavrıyla Filistin davası üstünde büyük bir prestij sağlama konusunda emin adımlarla ilerliyor. Bu yüzden Gazze’yi düşünürken Batı Şeria’yı ihmal etmek tutarlı olmayacaktır. İlaveten, İsrail Ordusu’nun (IDF) Çelik Kılıç Operasyonu’nun sadece Gazze’yi etkilemediğini hemen belirtmeliyim.
Ateşkesle birlikte saldırılar, tutuklamalar da sürüyor
Batı Şeria’da süren Yaz Kampı Operasyonu da bütün hızıyla devam ediyor. Hatta Gazze ateşkesinin gerçekleştiği günlerde 90 mahkumu salan İsrail aynı gün 64 Filistinliyi tutukladı. Bu bitmeyen döngü kızgınlığı ve çözümsüzlüğü körüklüyor. Anlaşmanın gerçekleştiği günlerde ise İsrail Ordusu korumasındaki yerleşimcilerin Filistin köylerinde yaptıkları saldırılarda evleri ve araçları ateşe verdiklerine şahit olduk. Bütün bunların üstüne Cenin’de devam eden çatışma ve keskin nişancı ateşi yaşamı derinden etkilemeye devam ediyor.
7 Ekim sonrasında iptal edilen çalışma izinleri ekonomik olarak Batı Şeria’da işsizliği arttırdı. Yerleşimcileri cesaretlendirdi. Trump’ın Başkan olur olmaz geri çektiği yürütme emirlerinden birisi, Biden’ın Batı Şeria’daki yerleşimciler için yürürlüğü koyduğu yaptırımlar idi.
Böylece Batı Şeria’nın da Gazzeleşmesinin yolu tekrar açıldı. Lübnan’ın ve Golan’ın tampon bölgelerine yerleşme hayalini kuran yerleşimcileri dizginleyen bütün bağlar koparılmış oldu. Bütün bu hamlelerin sahadan yankısının gelmesi çok uzun sürmedi. Batı Şeria’daki Ma’aleh Adumim Belediyesi, ABD Başkanı Donald Trump’ı anmak ve orada bir yerleşim bölgesi için inşaat planlarını ilerletmek umuduyla E1 alanının adını Trump 1 olarak değiştirme planlarını duyurdu. Bu bölge Ma’aleh Adumim ve Kudüs arasında yaklaşık olarak 12 bin dönümlük bir alanda yer alıyor.
Bu örnek, İsrail’in Trump’ın ikinci dönemini neden fırsat olarak gördüğünü anlamamızı kolaylaştıran olaylardan birisi. Öte yandan Trump’ın dünürü Kushner ailesinin bu yerleşimlerin inşasındaki önemli destekçilerden birisi olduğu göz önüne alındığında bu hamlelerin artması da şaşırtıcı olmayacak.
İsrail endişeli
Özetle, ekonomik olarak %20 küçülen ve kredi notu düşen bir İsrail var. İçeride hem ateşkesin yapılması için yapılan protestolar hem de operasyonun son bulmasına kızgın dindar grupların varlığı hükümeti yormaya devam ediyor. İsrail insani kapasite olarak yedek askerler konusunda sınırlara gelmişken Gazze’de, Lübnan’da ve Suriye’de operasyon yürütmeye çalışıyor. Hükümet dindar partilerin “Savaş devam etmezse koalisyonu çökertiriz” tehditleri altında devam ediyor. Netanyahu Trump’ın seçilmesinin verdiği kısmi rahatlık içindeyken, şapkadan gelecekte nelerin çıkabileceğinin endişesini yaşıyor.
İsrail, Trump’ın İran operasyonu konusunda ikna edildiğinden emin değilken, Rusya ile İran’ın imzaladığı büyük stratejik ortaklık anlaşmasının mürekkebi çoktan kurudu. Gazze’deki ateşkesle esirlerini almaya devam etmeyi ümit ederken bir yandan da Hamas yerine alternatif sivil yönetimler üzerine düşünüyor.
İsrail, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerini sürece dahil edebilmek için Trump yönetiminin desteğini ümit ediyor. Şimdilik Suudi Arabistan daha çok Suriye’ye odaklanmış gözüküyor. Suudi Arabistan’ın İbrahimi Anlaşması’na dahil olup olmaması Gazze içinde bir sinyal niteliğinde ipuçları içerecek. İsraillerin önceki operasyon sırasındaki hayallerinde Suudi Arabistan’ın Gazze’nin inşası için gereken meblağı ödeyeceği düşünülüyordu.
ABD Trump yönetiminin Orta Doğu Özel Temsilcisi Wittkof’un Gazzelilerin bir kısmını Endonezya’ya gönderme planı başka bir sorundan kurtulma stratejisi gibi gözüküyor. Hatırlarsanız çatışmanın ilk zamanlarında aynı planlar, Netanyahu tarafından Gazzelilerin Sina Yarımadası’na gönderilmesi şeklinde dile getirilmişti. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi de “Netanyahu Gazzeliler için bir çöl arıyorsa Necef tarafına gönderebilir” diye Beersheva’yı işaret etmişti.
Trump da yaptığı son açıklamada, Mısır’ın ve Ürdün’ün Gazzelileri alması gerektiğini belirterek, ABD’nin kafasındaki ve belki de İsrail’in hayalindekileri söyledi. Ayrıca Biden hükümetinin askıya aldığı askerî mühimmat sevkiyatına izin verdiğini belirtti.
Hamas’ta bundan sonra ne olabilir?
Hamas’ın bu süreçten büyük zarar aldığı konusunda ortak bir kanaat var.
Asimetrik savaştan tüm cephe savaşına geçmek ve asli müttefiklerinin süreç içinde etkisizleşmesi Hamas’ı yıprattı. Öte yandan üst düzey yöneticilerin tek tek öldürülmesi de yapıda büyük boşluklar açtı.
Yeni bilgiler ışığında bakınca, İzzeddin El-Kassam Tugayı’nın bütün operasyonu kendi başına organize ettiğini bugün anlıyoruz. Operasyon boyunca büyük kayıplar gördü. İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Cevad Zarif’in Davos mülakatına bakılırsa kimse böyle bir hamlenin olacağını bilmiyormuş, hatta siyasi kanat bile.
Hamas liderlik krizinin daha da derinleşeceğini tahmin ediyorum. Eğer Hamas yardımları ve süreci yönetirse yeniden güçlenebilir ama kendi organizasyonel problemlerini aşması kolay olmayacaktır. Hamas’ın bölgeden göreceği desteğin de geçmişte azalacağını tahmin etmek güç değil. Son gelen teyide muhtaç haberler içinde Hamas’ın işbirlikçi diye tanımladığı insanları sokaklarda infaz etmeye başladığı da var. Filistin’i yakından izleyenler, işbirlikçi meselesinin toplumdaki derin ve ağır izlerini yakından bilirler.
Peki Hamas yeni gelen bir sivil yönetimle uzlaşabilir mi? Batı Şeria temelli bir yönetim oluşursa 2006’da denendiği gibi iç çatışma çıkar mı? Bütün bu soruların cevaplarını ancak bekleyip göreceğiz.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 3 Şubat 2025’te yayımlanmıştır.