Amerika Birleşik Devletleri’nin seçilmiş yeni başkanı Donald Trump’ın yaptığı “Ulusal savunmamız ve ekonomimiz için Grönland Amerika’ya katılmalı” açıklaması ve Danimarka’yı yeni gümrük vergisi ile tehdit etmesi sonrasında tüm gözler yeniden kuzeye çevrildi.
Yeniden diyorum, çünkü aynı olay 2019 yılında da yaşanmıştı. Trump’ın Grönland’ı satın almak istemesinin gazete manşetlerine çıkmasıyla fikir birçok şakaya konu olmuş ve uzun bir süre saçma bir düşünce olarak görülmüştü. Biden döneminde ise Arktik ve Grönland unutulmuştu.
Trump, küresel ısınmaya inanmıyor, ama küresel ısınmanın bir sonucu olarak Arktik ticaret ağının aktifleşmesi, küresel ticaret ağı içerisindeki öneminin artması ve kuzeyde enerji çıkarma maliyetlerinin düşmesi sonucunda Grönland’ın önemini anlayıp, bu konuda jeopolitik politikalar öneriyor.
Trump’ın dış politikası bağlamında bu ikilem nasıl okunmalı? Peki, Trump’ın ikinci döneminde en önemli başlıklardan birisi olarak açıkladığı Grönland’ı bu kadar önemli yapan nedir?
Temelde jeopolitik ve ekonomik nedenlere dayanan ilgiyi Arktik Bölgesi’nin artan önemiyle birlikte düşünmemiz gerekiyor.
Grönland neden önemli?
Kısaca Grönland’a bakarsak ada hem dünyanın en büyük adası hem de en seyrek nüfuslu yerleşim yeri. Sadece %20’sinin insan yaşamına elverişli olduğu Ada’da 57.000’e yakın kişi yaşıyor. Ada özellikle sahip olduğu yer altı kaynakları ve jeostratejik konumuyla öne çıkıyor.
Amerika’nın Grönland’ı topraklarına katma isteği ise sanılanın aksine 19. yüzyıla Monroe Doktrini’ne kadar uzanan bir geçmişe dayanıyor. Doktrinde Ada isim olarak geçmese de Avrupa sömürgeciliğine karşı Kuzey toprakları genişletilmeli fikri ortaya atılıyor ve ilk satın alma girişimi de 1868’te Danimarka ile gerçekleşen fakat sonuç alınamayan 5,5 milyon dolarlık müzakereler ile başlıyor. 1910’da bu teklif yineleniyor. 1941’de ise 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Ada, Amerika’nın askerî varlığı haline dönüşüyor.
Grönland’ı alan, nereyi alır?
İlk olarak adanın ABD ile olan güvenlik merkezli ilişkisine bakalım.
1940’ta Danimarka’nın Almanya tarafından işgal edilmesi üzerine 1941’de ABD’nin askerî korumasına geçen Grönland, özellikle NATO’nun kuruluş yıllarında birçok ülkeye göre daha öncelikli hâle geldi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra devam eden Soğuk Savaş dönemi boyunca da adanın askerî güvenliği ABD tarafından sağlandı. Amerika’nın kuzey savunma hattı olarak kullanılan ada, özellikle Soğuk Savaş’ın en kritik dönemlerinde ABD askerleri için operasyon merkezi işlevi gördü. Fakat 2000’li yıllarla birlikte SSCB’nin dağılması sonucu ABD dış politikasının güneye odaklanması Kuzey’e olan ilgiyi de azalttı.
ABD’nin Grönland’a ve Arktik’e azalan ilgisinin tam tersi yönde dünyanın ekonomik gücü Çin’e ilgisi artmaya başladı. Hem Grönland’a hem de bölgedeki diğer ülkelere ekonomik yatırımlar uygulayan Çin, aynı zamanda kendisini Arktik’e komşu/yakın ülke olarak da tanımlayarak kuzeyin önemini çok erken fark eden ülkelerden birisi.
Çin’in Grönland’a yaptığı yatırımlardan öne çıkanlardan ilki Çinli inşaat devi olarak da bilinen China Communications Construction Company (CCCC) tarafından 2018 yılında üç yeni havaalanı ve toprak elementleri madencilik projesi başlatıldı. Fakat projeler ABD’nin baskısıyla bir yıl sonra durduruldu. CCCC tarafından üstlenilen iki yeni liman inşası ise hâlâ devam ediyor.
Amerika’nın Sibirya’sı: Grönland’ın ekonomik potansiyeli
ABD’nin kuzeye olan ilginin tekrar arttığının ilk işareti 2019’da Trump’ın Grönland’ı satın almak istemesiyle oldu. Bunun ardından NATO Finlandiya ve İsveç’in katılımıyla bölgede genişleyerek Trump’ın kararının şaka ya da absürt olmadığını gösterdi. Fakat burada tek etken şüphesiz ki Amerika’nın ulusal güvenliği değil. Belirtildiği gibi ada dünyadaki nadir elementler ve enerji kaynakları bakımından eşsiz bir kaynak ve şimdiye kadar bu kaynaklar çıkarılmadı. Bu sebeple eğer Ada Amerika’ya katılırsa Amerika’nın Sibirya’sı olacağını düşünebiliriz.
Yaşam şartları zor, nüfus az, fakat yeraltı kaynakları olarak hazine niteliğindeler. Grönland’da 220’den fazla farklı yeraltı kaynağı olduğu tahmin ediliyor. Fakat teknoloji çağında nadir toprak elementleri ve uranyum ön plana çıkıyor. Bunlar elektrikle çalışan her şey ve çip üretimi için zorunlu madenler. Hatırlayacağınız üzere 2020’de pandemiyle birlikte üretimlerinin azalmasıyla dünya “çip krizi” yaşadı ve üretim etkilendi. Çip krizi aslında bitmedi ve devam ediyor. ABD üretim konusunda Çin’in gerisinde ikinci sırada ve eğer Grönland’ı topraklarına katması, bu alanda Çin’e karşı stratejik üstünlük sağlayabilir.
Kuzey Deniz Yolu’nun önlenemez yükselişi
Grönland’ı önemli kılan bir diğer etken ise hiç şüphesiz bölgedeki yeni deniz yolları.
Artık herkes tarafından bilinen geleneksel deniz yollarının en önemli alternatifi Kuzey Deniz Yolu ve tamamı Rusya karasularından geçiyor. Bu da Kuzey Deniz Yolu’nu ABD’nin ya da müttefiki bir ülkenin kontrolünde olmayan dünyadaki tek deniz yolu yapıyor.
Ayrıca Süveyş ya da Panama Kanallarına kıyasla uygun buz koşullarında Çin ile Avrupa ticaretindeki en kısa mesafeyi sunuyor. Bölgede deniz korsanları ya da savaş tehdidinin olmaması da güzergahın artılarından birisi. ABD ise Rusya’nın ve özellikle Çin’in Avrupa ile olan deniz ticaretini Grönland’la kontrol etmek istiyor.
Amerika Arktik rekabetinde geride kaldı
Arktik’te aktörleri kıyaslamak için başvurulan en kolay yöntem bölgedeki ulaşım ve ticaret için zorunlu olan buzkıran filolarının karşılaştırılmasıdır. Bu alanda Rusya 3 tanesi nükleer enerji ile çalışan toplam 44 buzkıranla tüm dünyanın lideri konumunda.
Amerika’nın ise çalışır vaziyette sadece bir buzkıranı bulunuyor. Rusya’nın ABD’nin açık ara önünde olduğu tek bölge olarak Arktik’te Kuzey Deniz Yolu’nun kullanımının da yaygınlaşmasıyla birlikte şüphesiz ki küresel jeopolitik keskin bir dönüşüm yaşayacak.
ABD her ne kadar NATO’nun bölgeye dahil olmasıyla güvenlik dengesi kurmaya çalışsa da Rusya’nın askerî olarak bölgedeki en önemli güç olduğunu unutmamak gerekiyor.
AB ve NATO krizi
Trump’ın Grönland’ın ABD’ye katılması için gerekirse askerî güç dahi kullanılabileceği açıklaması üzerine Avrupa Birliği ve NATO üyesi ülkelerin tepkileri de merak konusu oldu. Danimarka başta olmak üzere Avrupa’dan çoğu lider Trump’ı eleştiren açıklamalar yaptı. Ama en sert tepki Fransa’dan geldi. Macron, “Biz (Avrupa) güçlü bir kıtayız. Sınırlardaki değişikliklere sessiz kalmayız” açıklamasını yaptı. Almanya Başbakanı Scholz ise “sınırların dokunulmazlığı ilkesi ister büyük olsun, ister küçük olsun her ülke için geçerlidir. NATO üyesi bir ülke diğerini tehdit edemez” sözleriyle tepkisini belirtti.
Öte yandan Trump’ın, “Gerekirse NATO’dan çıkarız” açıklaması da göz önünde bulundurulduğunda Grönland konusunun da ciddiyeti artıyor. Birçok uzman Trump’ın Rusya Ukrayna Savaşı yerine toprak genişletme ile ilgili açıklamalar yapmasını hem NATO hem de Avrupa için Rusya ya da Çin’den daha tehlikeli olabileceği konusunda liderleri uyarıyor.
Grönlandlılar ne düşünüyor?
Ada sakinleri Trump’ın açıklaması ve oğlu Donald Trump Jr’ın Ada’yı ziyaretiyle ikiye ayrılmış durumda. Ada halkıyla yapılan röportajlardan gördüğümüz kadarıyla çok ciddi oranda Grönlandlı uzun yıllardır sömürge oldukları için bağımsız bir ülke olmak istiyorlar. Özellikle Danimarka tarafından uzun yıllar ayrımcılığa uğradıkları, gerekli yatırımların yapılmadığı ve kültürlerini yok saydıklarıyla ilgili açıklama sayısı çok fazla.
Diğer taraftan adadaki zorlu yaşam koşulları ve işsizlik göz önünde bulundurulduğunda gençlerin büyük bir kısmı ABD’ye dahil olma fikrine sıcak bakıyor. “Make Greenland Great Again” sloganı Twitter’ın sahibi iş insanı Elon Musk’ın da desteğiyle sosyal medyada büyük ses getirdi. Bu sebeple eğer Ada’da ABD’ye katılma ya ile ilgili bir referandum yapılırsa sonucun ne çıkacağı belirsizliğini koruyor.
Sonuç olarak, Trump’ın “Grönland, ulusal güvenliğimiz için kritik bir öneme sahip” açıklaması, ABD’nin Arktik Bölgesi’nde yıllarca süren ihmallerinin ardından yeniden güç kazanma çabasını gözler önüne seriyor. Kuzey Deniz Yolu gibi stratejik güzergâhlar ve bölgedeki yer altı kaynakları, ABD’nin küresel güç mücadelesinde üstünlük sağlama planlarının temel taşları. Ancak bölgedeki Rusya ve Çin varlığı, ABD için ciddi bir rekabet ortamı yaratıyor. Grönland’ın ABD’ye katılımı yönünde yapılacak olası bir referandumun sonucu ise belirsizliğini koruyor. Bu koşullarda, Arktik Bölgesi’ndeki rekabetin küresel dengeler üzerindeki etkisi önümüzdeki yıllarda daha da belirgin hale gelecek.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 15 Ocak 2025’te yayımlanmıştır.