Hindistan’ın Cammu Keşmir bölgesindeki Baisaran Vadisi’ne yakın turistik bir gezi lokasyonu olan Phalgam’da 22 Nisan’da meydana gelen terör saldırısında çoğu yerli turist olmak üzere en az 26 kişi hayatını kaybetti. 20 kişi de yaralandı, Hindistan saldırıyı gerçekleştiren 3 teröristten 2’sinin Pakistanlı olduğunu tespit ettiklerini iddia ederken Pakistan olayın aydınlatılması için yapılacak tarafsız bir soruşturmaya destek vermeye hazır olduğunu bildirdi.
Saldırıyı, Birleşmiş Milletler tarafından terör örgütü olarak tanınan, Pakistan merkezli Lashkar-e-Taiba’nın bir uzantısı olan The Resistance Front (TRF) üstlendi.
Bu saldırının ardından Hindistan ve Pakistan arasında ipler yeniden gerildi. Hindistan, saldırıyı Pakistan’ın desteklediğini iddia ederken Pakistan bunun bir sahte bayrak operasyonu (False Flag Operation) olduğu yönünde açıklamalarda bulundu. Bu ağır bir itham zira, sahte bayrak terimi, bir ülkenin başka bir ülkeye saldırmak için yasal gerekçe üretmek amacıyla çeşitli hileler uygulayarak düzenlediği siyasi ve askerî eylemler olarak tanımlanıyor.
Pakistan Savunma Bakanı Hoca Asif Sky News kanalına verdiği mülakatta “Pakistan’ın terörizmi destekleyen bir geçmişi olduğunu kabul eder misiniz?” sorusuna, ülkesinin 30 yılı aşkın süredir bu kirli işleri Amerika ve Batı için yaptığını, bunun bir hata olduğunu ve bunun bedelini ödediklerini söyledi. Pakistan’ın bugün yaşadığı suçlamaların asıl sebebinin Batı olduğunu ifade ettiği devam eden sözlerinden anlaşılsa da bu sözler sosyal medyada tartışma konusu oldu.
Keşmir sorunu nedir?
Hindistan 1947 yılında İngilizlerden ayrılırken Pakistan da Hindistan’dan ayrılıp müstakil bir devlet halini almıştı. İki devletin arasında kalan ve yöneticileri Hindu, halkı büyük çoğunlukla Müslüman olan Keşmir bölgesi üzerindeyse hem Hindistan hem Pakistan hak iddia ediyor. Bölgenin %20’lik kısmı Çin yönetiminde, Hindistan %43, Pakistan (Azad Keşmir) %37’lik kısmı kontrolü altında tutuyor.
Hindistan ve Pakistan Taraflar bağımsızlıkları sonrası dört kez savaştı, bu dört savaşının üçünün nedeni Keşmir oldu. Hindistan Keşmir içerisinde bulunan çeşitli ayrılıkçı savaşçıları terörist olarak görüp son saldırıyı yapanlar da dahil olmak üzere bu grupların Pakistan tarafından desteklediğini iddia ediyor. Pakistan ise en büyük eyaleti Belucistan’daki ayrılıkçı Belucistan Kurtuluş Ordusu’nun Hindistan tarafından desteklendiğini öne sürüyor.
Belucistan Kurtuluş Ordusu 11 Mart 2025 de Keta’dan Peşaver’e giden bir treni kaçırmış ve 36 saatin ardından Pakistan Özel Kuvvetleri kontrolü ele alırken en az 33 örgüt üyesi ve 31 Pakistan vatandaşı olaylar sonucunda hayatını kaybetmişti.
Bu seferki saldırı neden farklı?
Tarafların yaşanan saldırılarda birbirilerine cephe alması ve çeşitli operasyonlar ile karşılık vermesi alışılageldik bir durum. Ancak Keşmir’de meydana gelen bu saldırıyı diğerlerinden ayıran en büyük özellik ilk defa sivillere yönelik yapılmış bir saldırı olması. Daha önce Uri (2016) ve Pulvama’da (2019) yaşanan benzer saldırılar askerî birlik ve konvoylara yönelikti. 22 Nisan’daki saldırının kurbanlarının çoğunun Hindu yerli turistlerden oluşması alışılmışın dışında bir durum olarak öne çıktı.
Bölge halkının en büyük gelir kaynağının turizm olduğu düşünülünce bu saldırının en büyük zararı yine Keşmirlilere olacaktır. Ancak Hindistan’daki Müslümanlar da Hinduların özel olarak seçilip öldürüldüğü yönünde haberler yayınlandığı için durumdan olumsuz yönde etkileneceklerdir. Zira ilk günden itibaren Keşmirli ve Müslüman öğrenciler ülkede pek çok noktada tehdit ve saldırılara maruz kaldı, bu saldırıların artması da şaşırtıcı olmaz.
Saldırı sonrası Bihar eyaletinde yaklaşan seçimler için çalışmalar yürüten Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin programına devam etmesi muhalefettin tepkisini topladı. 2019 yılında yine bir seçim vaktine denk gelen Pulwama terör saldırısında da 40 kişi ölmüş, ve ardından seçimlerde başarı sağlayan Modi’ muhalefet tarafından pek çok kez saldırıyı politika malzemesi yapmakla ve bu durumdan oy elde etmeye çalışmakla suçlanmıştı
Keşmir yüksek askerî yoğunluğu ile bilinirken saldırının olduğu bölgede turistlere yönelik bu kadar kolay bir saldırı gerçekleştirilmiş olması ve geç müdahale edilmesi de muhalefette kuşkular meydana getirdi. Ancak bu kez çok daha sert diplomatik ve askerî adımların atılması sebebiyle olayın iç politikada bir çıkar hesabı olarak izin verilmiş veya göz yumulmuş bir terör saldırısı olarak yorumlanması pek mümkün değil.
Pakistan’a yaptırım
23 Nisan 2025’te Modi, üst düzey bakanlardan oluşan güvenlikten sorumlu kabine komitesi toplantısı sonrası Pakistan’a karşı sert yaptırımlar uygulanacağı açıklandı.
Hindistan, iki ülke arasında ticaretin yapılabildiği tek kapı olan ve yıllık 500 Milyon dolar Pakistan ekonomisine katkısı olan Attari-Wagah sınır kapısının derhal kapatıldığını, Pakistan vatandaşlarının vizelerinin iptal edildiğini ve Pakistanlı diplomatların ülkeden gönderilip, Hintli diplomatlarının geri çağırılması için harekete geçildiğini duyurdu.
Askıya alınan stratejik anlaşma
Aslında buraya kadar yaşanan diplomatik adımlar Hindistan ve Pakistan arasında daha önce de yaşanan sorunlar düşünüldüğünde alışılageldik bir tablo olarak görünüyordu, ancak Hindistan’ın her iki ülke için de stratejik önemdeki İndus Suları Anlaşması’nı askıya aldığını duyurması problemin bu defa daha ciddi bir noktaya evrilmesi ihtimalini güçlendiriyor.
Bu anlaşma 1960 yılında Dünya Bankasının aracılığında iki ülke arasında Indus Nehri ve yan kollarının iki ülke arasında paylaşımını düzenlemişti. Bu anlaşma ile Hindistan, üç doğu nehrinden (Sutlej, Beas ve Ravi) su kullanma hakkına sahipken, Pakistan ise üç batı nehrinin çoğunu (İndus, Jhelum ve Chenab) kullanma hakkına sahip oldu. Tarafların anlaşmayı tek taraflı feshetmesine dair bir madde de bulunmuyor. Pakistan Hidroelektrik ve sulamada çok büyük ölçüde bu nehir sisteminden taşınan sulara bağımlı. Suyun kesilmesi Pakistan’ın varlığını tehdit edecek sorunlarla karşı karşıya kalmasına sebebiyet verebilir. Bu anlaşma 1960 sonrası dönemde Hindistan ile Pakistan arasında yaşanan iki savaştan dahi etkilenmemiş taraflar anlaşmaya bağlı kalmışlardı.
İlk defa anlaşmanın bozulması ihtimali gündeme geldi. Pakistan tarafı suyun engellenmesi halinde bunun “savaş nedeni” olacağını açıkça belirtti. Ayrıca, Hindistan’ın attığı adımlara misliyle karşılık verip; Pakistan’daki Hindistan vatandaşlarının vizelerini iptal etti, Hintli diplomatların ülkeden ayrılmasını istedi ve diplomatlarını geri çağırdı. Bunların yanı sıra Pakistan hava sahası Hindistan’a kapatıldı.
İndus Suları Anlaşması’nın askıya alınmasına karşılık olarak da Pakistan tarafı Şimla Anlaşması’nı askıya aldığını duyurdu. Bu anlaşma 1972 yılında Hindistan ile Pakistan arasındaki savaşı bitirmiş, fiili sınırları belirlemişti. Anlaşma, tarafların üçüncü ülkeleri araya sokmadan kendi sorunlarını kendi aralarında çözmeyi kararlaştırdıkları da bir anlaşmaydı.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, şu andaki durumun sonuncusu 1999 yılında olmak üzere dört defa savaşmış iki ülke arasında tansiyonun en çok yükseldiği dönemlerden biri olarak nitelendirilebilir.
22 Nisan’dan önceki ve sivilleri hedef almayan saldırılarda Hindistan sınır hattı olarak belirlenen bölgenin ötesine hava harekatları düzenlemişti. Ancak bu defa hem sivillerin öldürülmesi hem din temelli bir katliam yapıldığı iddiaları Hindu milliyetçilerinin eskiye nazaran çok daha güçlü bir cevap verilmesi yönünde beklentilerini arttırdı. Bu durum medyada geniş şekilde tartışmaya açıldı.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump Çin karşısında müttefik olarak gördüğü Hindistan’ı terörizme karşı desteklediklerini belirten bir açıklama yaptı. Ayrıca Modi yönetiminin başa geldiği 2014 yılı sonrası ilişkilerinin çok kuvvetlendiği İsrail’den de Hindistan’a destek mesajı gecikmedi. Birleşmiş Milletler, nükleer silah sahibi olan iki ülkeden de ‘azami itidal’ gösterilmesini istedi.
Türkiye ile tarihi ve kültürel anlamda derin bağları olan Pakistan’ın Başbakanı Şahbaz Şerif, saldırının yaşandığı 22 Nisan günü temaslarda bulunmak üzere Türkiye’deydi. Yapılan görüşmelerde ikili ilişkilere değinilmiş, savunma alanında ortak projeler başlatılmak istendiğine ve küresel konularda uyum içinde olunduğuna dikkat çekilmişti.
Saldırı sonrasında Türkiye Dışişleri Bakanlığı kınama ve başsağlığı mesajı yayınladı.
Türkiye ve Hindistan ilişkilerinin gerek Keşmir meselesi ve gerekse Hindistan’ın iç politikalarında Müslümanlara yönelik tutumu sebebiyle çok iyi olmadığı bilinirken tarafların uzun vadede iyi ilişkiler kurması ekonomik ve politik anlamda pek çok sahada katkı sağlayabilir.
Şimdi ne olacak?
Pakistan ve Hindistan arasındaki gerilimde savaş ihtimali telaffuz edilmiş olsa da Pakistan ekonomisi bir savaşı kaldırabilecek durumda değil. Hindistan ise Çin ile Amerika’nın ticaret savaşları yürüttüğü bir dönemde kendini zora sokmak istemeyecektir. Ancak saldırı karşısında kuvvetli bir cevap vermesi kaçınılmaz görülüyor. Tarafların zaman içerisinde uygun zemin yakalanınca anlaşmalara geri dönülmesi yönünde adım atmaları ihtimali geçmişten günümüze örnekleri göz önüne alınınca muhtemel. Kötü ihtimalle bile nükleer silahların kullanımına gidilmeyecek ve 1999’da Kargil Savaşı’nda olduğu gibi daha çok sınır hattında gerçekleşecek bir savaş olasılığıysa göz ardı edilmemeli.
Hintli Müslümanlar Modi yönetimi boyunca çeşitli seviyelerde ayrımcılığa maruz kalıyor. 2019 yılında çıkarılan yeni vatandaşlık yasasında göçmen Müslümanların kimliksiz kaldığı düşünüldüğünde ve Hintli Müslümanların vakıf mallarını tehlikeye atan yeni vakıf yasası hesaba katıldığında halihazırda zorluklar yaşayan Hindistan’daki Müslüman toplumuna yönelik baskıların artacağı söylenebilir. Keşmir halkının hem ekonomik kaynaklarının zarar gördüğü hem de üzerlerindeki güvenlikçi baskıların artacağına da kuşku yok Özellikle Hindu dinini temel alan bir milliyetçilik yapan ve Hindu olmayanları-bilhassa Müslümanları- eski işgalcilerin artıkları kabul eden ve bir Hindu devleti kurmayı amaç edinmiş Hindutvacılar’ın daha çok hedefine oturtulacağı ve Hindistan tarihinin yabancı olmadığı küçük çaplı ve din temelli kıyım hareketlerine yol açma riski de mevcut.
Hindistan olaylar sonrası sınırda ‘Aakraman’ (Saldırı) ismini verdiği geniş çaplı askerî tatbikatlar yaparken, fiili sınır bölgesinin çeşitli noktalarında can kaybına sebep olmayan, hafif silahların kullanıldığı çatışmalar yaşanmaya başladı. Bu tarz küçük çaplı çatışmalar bölgede normal karşılanırken Narendra Modi’nin “Dünyanın sonuna kadar da gitseler teröristleri takip edeceğiz” söylemi büyük bir operasyon ile cevap verilmesi beklentilerinin arttığı bu günlerde bu küçük çatışmaların kontrolden çıkması ihtimalini de arttırıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 28 Nisan 2025’te yayımlanmıştır.