Önümüzdeki birkaç günün İdlib’e dair en önemli soruları “Şimdi ne oldu? Savaş bitti mi?” gibi görünüyor. Kısaca yanıtlayalım; çatışma tırmandı, tırmandı, tırmandı ve büyük bir savaşa dönüşmeden donduruldu. Sanırım, olan biteni en kısa biçimde anlatmanın yolu bu. Ya da daha teknik bir ifadeyle şöyle de söyleyebiliriz: Suriye Ordusu’nun 14 Kasım 2019’da ilk hamlesini başlattığı, 19 Aralık’ta resmen ilan ettiği İdlib Operasyonu’nun ikinci ayağı 5 Mart 2020’da sona erdi.
İdlib’de nereden nereye?
Nereden nereye geldiğimizi anlamak için teker teker notlarla ilerleyelim. Astana Mutabakatı’ndan sonra Şam Yönetimi’nin İdlib’de askeri operasyon yaparak ilerlemeye başlama tarihi Aralık 2017. Zeytin Dalı Operasyonu’nun hemen öncesinde, Halep’in batı kırsalında bulunan kritik bir askeri havaalanı olan Ebu Zuhur ve civarını kontrol etmeye yönelik olan bu operasyon 2018 Ocak’ının ilk haftalarında sona ermişti.
Aynı yılın ilerleyen günlerinde yeni bir operasyonun gündeme gelmesiyle Ankara-Moskova-Tahran üçgeninde bir uzlaşıyla Eylül 2018’de Soçi Mutabakatı yapıldı. Buna göre İdlib’deki Gerginliği Azaltma Bölgesi üç devletin oluşturacağı askeri gözlem noktaları ile denetlenecek; Birleşmiş Milletler’in tanımladığı terör listesinde bulunanlarla mücadele edilecek; M4 ve M5 yolu ulaşıma açılacak ve çevresi silahlı gruplardan arındırılacaktı. Bu uzlaşı, İdlib’deki olası çatışmayı bir süre erteledi.
Ancak, Mayıs 2019’da Suriye Ordusu ve müttefikleri İdlib’i kontrol altına almak üzere yeniden bir harekat başlattı. Bu harekat ağustos sonunda bir ateşkes ile sona erdi. Aralık ayında ise aynı operasyonun ikinci ayağı başladı. Bu safha ise Mart 2020’de bitti. Yani, İdlib’de üç yıldır bir askeri operasyon başlıyor, sonra ateşkes yapılıyor, sonra yeniden çatışmaya dönüşüyor. “Eh, süreç böyle olunca da konuyu yakından izleyen herkes için son mutabakat da geçici bir ateşkes” olarak yorumlanıyor.
Açıkçası, varılan noktayı şöyle tanımlamak çok da yanış olmayacak: İdlib’de savaş bir süreliğine durdu. Savaş durmuş olabilir ama çatışma bitmedi; her bir tarafı farklı, daha yerel ve küçük çatışmalar bekliyor.
Ateşkes ile kim ne aldı?
Biraz metne bakalım. Bir kere metin Türkiye ve Rusya arasında hazırlanmış ve imzalanmış. Ama bir saniye, İran ve Suriye Hükümeti yok mu? İran çatışmanın bir parçası iken bir şekilde anlaşmanın dışında kalmayı başarıyor ya da tutuluyor. Bu ateşkeste de adı geçmiyor. Aslında Şam Yönetimi’nin adı neden geçmiyorsa İran’ın da ondan geçmiyor. Sahada çatışan iki ana ittifak vardı. Bunların liderleri Türkiye ve Rusya idi. Onlar uzlaşıya vardı. Yani, herkes kendi sorumluluğunda olanlardan sorumlu. Rusya, Şam, İran, her tür rejim yanlısı milisten, Türkiye de tüm silahlı gruplardan. Metni böyle okumak geleceğe dair daha çok anlam barındırır.
Dikkat çekici ikinci nokta, Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu (BMGK) tarafından terörist olarak tanımlanan tüm grupların ortadan kaldırılmasına yönelik kararlılığın altının çizilmesi. İdlib’de kimin terörist olduğu taraflara göre farklılık arz ediyor. Rusya ve Şam’a göre neredeyse “herkes terörist”, Türkiye’ye göre ise “radikaller” ve “ülke dışından gelen mezhepçi milis gruplar” terörist. Fakat metin, BMGK’nın terörist tanımına atıfta bulunuyor. Yani, HTŞ, Huraseddin ve türevleri hâlâ hedefte. Şimdilik not edelim, sonra bu farklılığa tekrar bakacağız.
Metinde ilginç olan üçüncü nokta, Türkçe ve İngilizce versiyonlarda ateşkes kelimesi geçmemesi. Bunun yerine “tüm askeri faaliyetlerin durdurulması” ifadesi yer alıyor. Peki, bunlar aynı şeyler mi? Büyük ölçüde aynı. Fakat özünde sanki ateşkesten daha geniş bir kavram kullanılmış. Yani, sadece karşılıklı atışlar dursun demiyor; yeni askeri tahkimatların yapılmasını da durduruyor. Fakat bu durum önümüzdeki hafta heyetler arası görüşmeye kadar devam eder, sonrasında yeni gözlem noktaları dahil olmak üzere bir çok askeri faaliyet yaşanacak. Ancak o zamana kadar “tüm askeri faaliyetler dondurulmuş” görünüyor.
Haritalar ne söylüyor?
Gelelim, işin harita kısmına. Doğu-batı yönündeki M4’e odaklanalım. Çünkü kuzey – güney yönündeki M5’e ilişkin hiçbir düzenleme yok. M5 çatışmayla Suriye Yönetimi’nin kontrolüne girmişti ve öyle de kaldı. M4’te ise Suriye Ordusu’nun kontrol ettiği bölge Serakib’in batısında dar bir alanla sınırlıydı. İşte o sınırlı alandan batıya doğru kuzey ve güneyde 6 kilometrelik bir alanda güvenli koridor tesis edilmiş durumda. Bu koridorun neye benzeyeceği, iki ülke arasında Savunma Bakanlıklarının yapacağı görüşmelere bırakılmış. Şu an için kesin olarak bildiğimiz tek şey, 15 Mart’tan itibaren Türk-Rus devriyelerin başlayacağı. Fakat, satır araları bize ne olduğuna dair büyük işaretler veriyor.
Yolun batısından başlayarak Ayn El Bayda, Cisr El Sughr, Muhambel, Ariha ve Sermin bu güvenlik koridorunda kalıyor. Yani, HTŞ ve onun en güçlü destekçisi olan gruplar yol üzerindeki bütün kritik kalelerinden çekilmek zorunda. Evet, bu bölgeleri Şam kontrol etmeyecek. Ancak muhalif gruplar da içeri çekilmek zorunda kalacak. Üstelik, çekilme alanları bununla sınırlı değil. Yolun bu şekilde kesilmesiyle, güvenli koridorun güneyinde kalan ve Suriye Ordusu’nun savaşarak ele geçiremediği alandan da muhalifler çekilmek zorunda kalır.
Peki, burası neresi? Önceki yazımda belirttiğim Cebel Zaviye ve Gab Düzlükleri yani Suriye Ordusu’nun 25 Şubat’ta ele geçirmek için operasyon başlattığı ancak tamamlayamadığı bölge.
Kim ne elde etti?
Türkiye’den başlayalım. Türkiye’nin bu anlaşma sonucunda elde ettiği en önemli kazanç, ülkemize yönelik göç akınının durdurulması. Şu anda resmi olarak ilan edilmedi fakat pratikte haritanın yeni hali, adı konulmamış bir güvenli bölgeye doğru gidiyor. Yine önceki yazılarda söylediğim gibi İdlib merkez, kuzey ve batısı Türkiye’nin koruması altında muhaliflerde kalırken, geri kalan bölgede doğrudan ya da dolaylı olarak Şam’ın istediği sonuç ortaya çıktı.
Fakat göç akınının engellenmesinin bir bedeli olacak. Bu bedel, İdlib’deki TSK varlığının en azından bir süreliğine kalıcı hale gelmesi ve İdlib’in “teröristlerden temizlenmesi”.
Rusya ve Şam ne kazandı?
2019 Mayıs’ında İdlib ve civarındaki muhaliflerin kontrol ettiği bölge yaklaşık 6000 kilometrekare idi. Esad Yönetimi, 2019 yılında bunun yaklaşık 1200 kilometrekarelik bir alanını denetimine aldı. 2020’de ise operasyonlarla yaklaşık 1700 kilometrekarelik bir alan daha ekledi. Üstelik, bu bölgeler ‘İdlib’in dağı taşı’ değil, Halep’in batısındaki büyük yerleşimler, İdlib -Halep arasındaki tarım bölgeleri, Serakib ve Maarat El Numan gibi İdlib merkezden sonra en büyük iki ilçe. Ayrıca M5 yolunun tamamı da artık Şam Rejimi’nin. Bu mutabakat ile de güvenli koridoru saymazsak, M4’ün güneyinde kalan yaklaşık 300 kilometrekarelik bir araziyi daha çatışmaksızın denetimine alacak. Yani, yaklaşık 10 ayda İdlib’in yarısını filli olarak kontrol altına alırken kritik M4 yolunu da denetleyebilecek. Bu şartlar altında daha iyisini anlaşma ile elde etmeleri mümkün değildi.
Son olarak, bu anlaşmayla Rusya kritik üslerini tamamen güvenceye aldı. M4’ün 6 km kuzeyi ve güneyi demek, Humeym ve Hama’daki Rus üslerinin drone saldırılarından korunması demek. Halen muhaliflerin elindeki bazı füzelerin menzili Rus üslerine yetişse de onlara çözüm bulmak drone saldırılarından daha kolay.
Anlaşma gerçekten kırılgan ve uygulanamaz mı?
Çatışmanın dinamiklerine ve anlaşmanın içeriğine bakıldığında, anlaşma ilan edilir edilmez tartışma programlarında en çok duyduğumuz kavram “kırılgan”, “uygulanamaz” ve “saha gerçekleri ile örtüşmüyor” oldu. Hatırlarsanız aynı sözleri, Barış Pınarı Harekatı’ndan sonra da duymuştuk. Evet, bu anlaşma tüm tarafları memnun etmekten uzak. Her bir aktör daha fazlasını isterdi. Ancak, orada bir savaş yürüyordu. Ve savaşlar ateşkeslerle durduğunda, hiç kimse masadan tam olarak memnun ayrılmaz. Bu işin doğası bu.
Ben genelin dışında duracağım. Elbette kolay bir ateşkes olmayacak, pek çok kez ihlal edilecek. Zaman zaman tansiyon yükselecek, hatta ufak tefek çatışmalar da olabilir. Bu anlaşma Türkiye ile Suriye’yi en azından uzun bir süre çatışma olasılığından uzaklaştırdı. Altını çizeyim, İdlib’de olası gerginliği tamamen durdurdu demiyorum. Karşımıza yeni gündemler çıkacak. Fakat iki devletin doğrudan müdahil olacağı büyük bir çatışma olasılığı, güçlü bir provokasyon olmazsa, çok azaldı.
Gözlem noktaları yeniden inşa edilebilir
Alınan bu karardan sonra bölgede kısa vadede neler olabilir?
İlk olarak, önümüzdeki günlerde yapılacak düzenlemeler ile muhtemelen 2018 tarihli Soçi Anlaşması ile oluşturulan 12 Gözlem Noktası’nın sahanın yeni şartlarına göre gözden geçirilerek farklı sayı, yer ve biçimlerde yeniden inşa edileceğini düşünüyorum. İdlib’de sınırlar açık bir biçimde yeniden çizildi. Yeni saha gerçekliği bu. Anlaşma saha gerçekliğine uymuyorsa, saha anlaşmaya göre yeniden dizayn olur. Böyle olduğunu daha önce İdlib, Halep, Hama, Homs, Deraa, Tel Abyad, Ras Al Ayn’da da gördük.
Bu nedenle, özellikle M5 ‘in doğusu ve güneyi ile M4’ün güneyinde kalan bölgelerdekiler yeni “ateşkes” hattına göre gözlem noktaları yeni yerlere konuşlanacaktır. Yani heyetler arasındaki görüşmede sadece güvenli koridorun durumu değil, yeni “sınırlarda” ateşkesin nasıl gözlemleneceği meselesi de gündeme gelebilir.
İdlib’i kim yönetecek?
Zirvenin ikinci kısa vadeli sonucunu, İdlib’i kim yönetecek tartışmasının başlaması olarak tahmin edebiliriz. Bölgede çatışma yaşandıkça alan küçülüyor. Bir yıl içinde yaklaşık yarısı Şam’ın kontrolüne geçti. Yeni bir çatışmayı muhaliflerin kaldırması mümkün değil. Üstelik çatışma sürecinde muhalif gruplar ile HTŞ arasında büyük bir dostluk ve iş birliği de yaşanmadı. Bundan sonra İdlib’de konuşacağımız başlıca konu HTŞ’ye ne olacağı. Hazırlanınız, HTŞ’den “ılımlı ve yeni” bir örgüte dönüşerek ve diğer grupları da içine alarak “radikaller”i ortadan kaldıracağı iddiasıyla ortaya çıkacak yeni bir yapı hikayesi duyacağız. Bu hikaye çok güçlenecek. Belki de İdlib’i nihayetinde asli unsuru bu olacak.
Neden mi? Alan daraldı, nüfus büyük, gruplar birbiriyle kavgalı, yolların kaybıyla kaynak da tükendi. Bundan sonra olası bir radikalizm ihracını durduracak, gerektiğinde Şam ile de anlaşmaya hazır ve diğer tüm grupların ötesinde güce sahip olan yapı hangisi ise o muhatap alınmak istenecektir; özellikle de Batı tarafından. Peki, Rusya’nın buna tepkisi ne olabilir? İşte düğüm burada.
İdlib’de uzun vadede neler olabilir?
Son olarak uzun vadeye bakalım. İdlib bir süre durulur. Beşar Esad, Fırat’ın doğusuna göz kırpmaya başladı, çatışma ya da anlaşmayla su, verimli tarım arazileri ve petrolün bulunduğu bölgeyi istiyor. İdlib’de karmaşa sürerken, Fırat’ın doğusuna dair Şam ile PYD birçok görüşme yaptı ancak bunlardan anlaşma çıkmadı. Şimdi Rejim siyasi olarak güçlenmiş bir biçimde yüzünü doğuya çevirecektir. Fakat askeri olarak çok yıprandı. O nedenle, biraz zamana (en az 3-4 ay) ihtiyacı var.
Birkaç haftadır Rusya ile Suriye’deki gerginliğimizi konuşuyorduk. Kimbilir belki de bir süre sonra tekrar yakınlaşabiliriz. Şam, Fırat’ın doğusuna doğru hamle yaptığında eğer bu PYD’yi etkisiz hale getirmeyi hedeflerse, ABD’nin güçlü bir tepki vereceği açık. Suriye’de aynı şeyleri yaşayıp duruyoruz. 3-4 ay sonra tekrar Rusya ile iş birliğinin meyvelerini konuşurken, ABD-YPG ilişkilerinin Türk-ABD ilişkileri üzerinde yaratığı gerilimi ve Şam ile yakınlaşmayı tartışırsak kimse şaşırmasın.
Twitter: @SerhatErkmen
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 6 Mart 2020’de yayımlanmıştır.