İdlib yine ve yeniden büyük bir krizde. Esed rejimi güçleri, muhaliflerin son kalesi İdlib’de ilerliyor, en büyük ilçe merkezini kuşattı. Binlerce insan Türkiye sınırına yığılmış durumda. Ama artık Türkiye için “kriz kapıda” demenin bir anlamı yok, kriz çoktan başladı.
Daha birkaç hafta önce Rus ve Türk liderler bir araya gelmiş ve ateşkesten söz ederken, nasıl bu noktaya geldik? Aslında hiçbir şey sürpriz değil. Muhaliflerin iç kırılmaları, rejimin aldığı destekler, bölgesel dengeler bugünlerin işaretini açıkça veriyordu.
Yaklaşık 1 ay önce İdlib’deki durumu analiz eden yazımda Suriye rejiminin büyük bir ekonomik ve stratejik değeri olan iki yolu (M4 ve M5) kontrol etmeyi amaçladığını ve hedefinin Maarrat El Numan ve Serakib kasabaları olduğunu belirtmiştim. 28 Ocak 2020’de Rejim Maarrat El Numan’ı ele geçirdi, İdlib’deki çatışmalar yeni bir boyut kazandı. Artık kısa ve uzun vadeli yeni değerlendirmelere ihtiyaç var.
Gelinen noktayı şöyle özetlemek mümkün: Suriye Ordusu, Batı Halep ve Güney İdlib cephelerine odaklanarak muhaliflere karşı açık bir üstünlük sağladı. Böylece (M4 ve M5) şimdilik kesti ve bir süre sonra denetimine alacak. Peki, bundan sonra neler olacak? Bölge hangi gelişmelere ve risklere gebe?
Muhalefetteki değişiklikler neler?
Son döneme bakıldığında ilk tespitler aslında önceden yapılanlarla benzer. Muhalifler arasındaki dağınıklık, cephelerdeki dağılıma açık bir biçimde yansıyor.
HTŞ’nin operasyon sonrasına ilişkin beklentileri, Milli Ordu bileşenlerine ilişkin tavır ve yaklaşımlarının temel belirleyicisi olmaya devam etti. Örneğin 23 Aralık’ta, Milli Ordu İdlib konusunda seferberlik ilan ettikten bir gün sonra yaklaşık 1000 kişilik bir grubu Maarat El Numan’a göndermek üzere İdlib’e sokmaya çalıştı. HTŞ ise bunların cephe hattına değil, kasabadaki kritik bölgelere yayılacağını ve böylece kendi altını oyacağını düşünerek reddetti. Çok sonraları bazı grupların Kuzeybatı Halep’teki cepheye gelmesine izin verdi. Ancak bunun nedeni bu grupların elindeki anti tank silahlara (ATS) duyduğu acil ihtiyaçtı. Bu durumdan istifade eden rejim güçleri sonunda Maarat El Numan’a girdi.
Öte yandan Suriye Ordusu küçük hamlelerle ele geçirdiği yerleri tahkim edip savunmaya odaklanırken, muhaliflerin ATS kullanımı arttı. Oysa, önceki analizimde, muhaliflerin en kritik silahı olan ATS’lerin pek görünmediğinin altını çizmiştim. Fakat, mayıs-ağustos arasında silah, adam ve kontrol ettikleri bölgeleri kaybettikleri için kuzeye çekilen ılımlı muhaliflerin bir kısmı aralık ayının son günlerinde eski güçlerine yakın bir biçimde çatışma sahasına dönmeye başladı. HTŞ ise birkaç intihar saldırısıyla rejimi zorlamaya çalıştı. Fakat, Suriye Ordusu Serakib’e açılan kapıyı kontrol etmek için Ebu Cureyf’i aldı ve hava durumunun da etkisiyle savunma pozisyonuna döndü.
Özetle Suriye Ordusu, operasyon için hayati öneme sahip hava desteğini sürekli olarak almak ve ağır darbeler vurabilmek için kontrol ettiği yerleri tahkim etmeye, havanın düzelmesini beklemeye ve cephe gerisindeki sivil yerleşimleri hedef almaya devam etti.
Suriye Ordusu yenilgiden taarruza nasıl geçti?
Altı çizilmesi gereken bir diğer nokta ise, çatışma alanının tamamen Batı Halep’e ve Güney İdlib’e kayması oldu. 2019’da 4 cephede operasyon yaparak sıklet merkezi oluşturamayan Suriye Ordusu, ağustos sonunda bazı cephelerde üstünlük sağlayınca cephe hattını daraltmıştı. Fakat, Kürt Dağı’nı kontrol etme planından uzun süre vazgeçmemişti. 30 Aralık bu konuda bir milat sayılabilir.
Çünkü Suriye Ordusu, yaklaşık 8 ay süren ve 1000’den fazla kayıp verdiği Kıbbene cephesindeki birliklerini çekmeye başladı. Aslında bu Suriye Ordusu açısından bu bölgedeki yenilginin açık bir itirafıydı. Ancak 30 Aralık – 13 Ocak tarihleri arasında Halep cephesinin değişik bölgelerine 4. Tümen’e bağlı ağır silahların da gelmesiyle buradaki birliklerin kapasitesi ciddi ölçüde arttı.
Rusya – İran rekabeti sahaya nasıl yansıyor?
Bu durum bir yandan Suriye Ordusu’nu muhalifler karşısında askeri olarak üstün hale getirirken, diğer yandan Şam’daki dengeler konusunda da fikir veriyordu.
Kaydırılan askeri birlik, İran’ın etki sahasında olduğu düşünülen bir birim. Bu birimin asli görev sahasını terk ederek Rusya’nın hakimiyetindeki alana kaydırılması, Şam’daki Rus-İran rekabetinde kazanan tarafı ortaya koyması açısından da önemli olabilir.
Sivillere karşı yeni silahlar
Bir diğer gelişme de Suriye Ordusu’nun sivil yerleşimlere yönelik saldırılarının her zamankinin daha yoğun olmasıydı.
Uçak, helikopterler ve topçularla sivil alanlar yıkılırken, sivil yerleşimlere yönelik taktik balistik füzelerin de kullandığı görüldü. En azından son 2 ayda 12 tanesini sayabildiğimiz bu füzeler sivil hedeflere belki varil bombaları kadar zarar vermeyebilir. Ancak havanın kapalı olduğu günlerde uçamayan Suriye uçakları için baskıyı sürekli kılmanın önemli bir aracı oldu.
3,5 gün süren ateşkesin etkisi ne oldu?
Geçen ayın son önemli gelişmesi ise, Suriye Ordusu’nun yine bir ateşkesi zaman kazanma amacıyla kullanması oldu.
Türkiye ve Rusya arasında görüşülen ve 12 Ocak’tan itibaren geçerli olacağı ilan edilen ateşkes sadece 3,5 gün sürdü. Üstelik bu süre zarfında da sivil yerleşimler vurulmaya devam etti.
30 Aralık’ta başlayan ve 13 Ocak’ta büyük ölçüde tamamlanan yeniden konuşlanmadan 2,5 gün sonra Suriye Ordusu 15 Ocak gecesi ateşkesi bozdu. Sabaha karşı kara operasyonu yeniden başladı. Her ne kadar 20 Ocak’a kadar hava koşulları nedeniyle süreklilik arz edemese de bu tarihten sonra havanın düzelmesiyle birlikte 25 Ocak’ta Maarrat El Numan’ın doğusunu tam olarak tuttu. 28 Ocak’ta da son dönemin en kritik zaferi ile bu kasabayı kontrol etti.
Bundan sonra ne olabilir? Rejim’in hedefindeki 3 bölge neresi?
Öncelikle belirtelim askeri operasyon bir süre daha devam edecek. Suriye Ordusu 3 koldan yürüttüğü operasyon ile 3 ana bölgeyi hedefliyor.
İlki, Maarat El Numan üzerinden Ariha’ya ve oradan becerebilirse Cisr As Sughr’a doğru bir hat gibi duruyor. Bu hat, M4 yolunun denetimi ve İdlib şehir merkezini topçu menziline almak için stratejik öneme sahip. Ancak yol zorlu ve içeri doğru girdikçe Suriye Ordusu hareket kabiliyetini yitirebilir. Bu nedenle eğer buna kalkışırlarsa operasyonun aralıklarla 2020 boyunca devam edeceği öngörülebilir.
Bir diğer kol ise Serakib’e yönelmiş durumda. M5 ve M4’ün kesişimindeki bu kasaba Rejim için olmazsa olmaz nitelikte. Birkaç gün içinde bu cephede önemli gelişmeler olabilir.
Son olarak, Rejim’in kuzey batı Halep’te Han Tuman ve Raşidin kısa vadede, orta vadede ise Anadan, Kfar Hamra ve Haritan gibi yerleşimleri hedef alacağı söylenebilir.
Suriye Ordusu’nun hangi hedefine ne zaman ulaşacağı konusunda bir takvim öngörmek güç. Ancak ilk hat için birkaç ay gerekli olduğu kadar, ikinci hat için birkaç gün yetebilir. Son hat için ise birkaç hafta sürecek yeni bir süreç yaşanabilir.
Peki, bu bölgelerde yaşanabilecek gelişmeler nelere yol açabilir?
Kriz zaten başladı
Öncelikle “kriz geliyor”, “büyük bir mülteci akını olacak” gibi beklentileri bir kenara koymanın zamanı geldi çünkü artık kriz başladı. Sadece son 1 ayda 350 binden fazla insan yaşadığı yeri terk etmek zorunda kaldı. BM verilerine göre, mayıs-ağustos arasındaki hareketlilik düşünüldüğünde 15 Ocak’a kadar 750 binden fazla insan göç etti. Yerel kaynaklara göre ise bu sayı çok daha fazla.
Suriye’de konuyla ilgili çalışan kuruluşlara göre sadece kasımdan bu yana 541 bin kişi yerlerinden olurken, daha önce yaptığım bir saha çalışmasında mayıs-ağustos arasında yaklaşık 770 bin kişinin kuzeye doğru geldiği aktarılmıştı. Son birkaç günde yaşanan çatışmaların sonucunda bu verilere eklenen 20 bin kişi de dikkate alındığında farklı kuruluşlara göre 770 bin ila 1 milyon 300 bin kişinin yerinden olduğu anlaşılıyor.
Suriye’de, kasımdan bu yana 770 bin ila 1 milyon 300 bin kişinin yerinden olduğu anlaşılıyor. Uzun süredir beklenen kriz ciddi olarak başladı. Sadece yaşamın idame ettirilmesini sağlayacak gerekli malzemeler için milyonlarca liralık kaynak gerekiyor. Eğer bu kaynak sağlanamazsa, kaçak yollardan Türkiye’ye ve Suriye’nin kuzeyindeki diğer bölgelere büyük bir nüfus akışı yaşanabilir.
Binlerce insan nereye gidiyor?
Suriye Ordusu’nun bombardımanları İdlib içine taşıması nedeniyle güvenli bölge sayısı çok azaldı. Nitekim, sahadan veri aktaran kaynaklar en az 45 bin kişinin Afrin’e geldiğini ileri sürüyor. Ayrıca, İdlib merkeze yakın kalabalık yerlerde yaşayan insanların Suriye Ordusu’nun yakınlaşmasıyla harekete geçtiği de görülüyor. Yani, kötü hava koşulları ve saldırılar altında yüzbinlerce kişi ya Türkiye sınırına dayandı ya da Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Operasyon bölgelerini zorluyor.
Uzun süredir beklenen kriz ciddi olarak başladı. Sadece yaşamın idame ettirilmesini sağlayacak gerekli malzemeler için milyonlarca liralık kaynak gerekiyor. Eğer bu kaynak sağlanamazsa, kaçak yollardan Türkiye’ye ve Suriye’nin kuzeyindeki diğer bölgelere büyük bir nüfus akışı yaşanabilir.
Yeni dengeler nasıl oluşabilir? HTŞ neyi tercih edecek?
Önümüzdeki dönemde yaşanabilecek önemli gelişmelerden biri de muhalifler hakkında. İdlib’in iç bölgelerine sığınmak zorunda kalacak muhalifler arasında yeni dengeler ortaya çıkabilir.
Birkaç yerleşim yeri dışında Rejim’in ele geçirdiği yerlerin çoğu ılımlı muhaliflere taban oluşturan yerler. Kalan bölgelerde HTŞ’nin tabanı daha güçlü. Muhalifler yerel desteklerini kaybettikçe İdlib’in geri kalanının bir süre sonra tamamen HTŞ’nin denetimine geçmesi mümkün. Elbette bazı küçük kasaba ve köylerde HTŞ’yi ideolojik olarak kabul etmeye hazır olmayan kitleler var ancak sayıları azaldıkça etkinliğini yitiren bu gruplar kendilerine İdlib’in geleceğinde bir yer bulamayabilir.
İşte bu süreçte HTŞ’nin nasıl bir tercih yapacağı önemli. Son birkaç yılda “ılımlılaşma” adı altında görüntü değiştiren HTŞ’nin İdlib’i kontrol etmesiyle birlikte daha pragmatik bir hal alması ve kendisi için bir çeşit ‘emirlik’ kurması arayışında olması ihtimali küçümsenmemeli. Bu abartılı bir senaryo olabilir. Ancak ele geçirmesi son derece maliyetli, getirisi ise düşük olacak olan iç bölgelerde yeni dengelerin sağlayacağı yeni yapının uzun süre yaşaması ihtimali bulunuyor.
İdlib operasyonu ve ekonominin uçuruma sürüklenme ihtimali
Operasyonun diğer bir sonucu ise bölgedeki ekonomik dengeler üzerindeki etkisi.
Son aylarda büyük değer kaybeden Suriye Pound’u ülke genelinde ekonomik sorunları artırdı. Fakat, zaten sınırlı geçim kaynağı olan İdlib halkı için hayat pahalılığı gittikçe artacak. Bölgenin doğusundaki verimli tarım arazileri Şam’ın kontrolüne geçerken, iç bölgelerde üretim yapılabilecek yerler sürekli bombardıman altında tutularak bu yıl için üretimi büyük ölçüde kısıtladı. Güvenli bölgelerin azalması nedeniyle kiralar inanılmaz yükseldi. Kötü koşullardaki evlerin fiyatları Türkiye’nin birçok büyük şehrindeki kiralardan yüksek. Bunlara bir de bölge ekonomisinin can damarı olan ticaret yollarının kaybı da eklenince İdlib’de ekonomik hayat kısa vadede uçuruma sürüklenebilir.
Öte yandan Suriye Hükümeti için Halep’in yeniden inşası ve ekonomik hayatın canlanması için M4 ve M5 çok önemli. İdlib’deki ekonomik sıkıntılar, yerel halkı daha fazla Şam ile iş birliğine de teşvik edebilir. Ancak, bunun için Esad Yönetimi ile hiçbir biçimde anlaşamayacak olan ve bu nedenle ülkenin diğer yerlerinden kaçarak İdlib’e gelen insanların bölgeden gitmesi gerekiyor. Bu bağlamda bakıldığında Suriye Ordusu’nun sivil yerleşimleri sürekli hedef almasının arkasındaki tek neden askeri olmayabilir. Şam, nüfusun bileşenlerinin değişmesini sağlayarak iş birliği yapabileceği bir yeni demografik yapıyı askeri operasyonlar yoluyla inşa etmeye çalışıyor olabilir.
Operasyonunun Türkiye’ye etkisi ne olacak?
Operasyonun Türkiye açısından en doğrudan sonucu, sınıra yığılan yüzbinlerce insanın geleceğine dair çözümler üretmek olacak.
Her ne kadar İdlib içinde göreli güvenli bölgelerde kamplar inşa edilme süreci başlasa da, bu kamplar mevcut nüfus hareketliliğinin çok küçük bir kısmına ev sahipliği yapabilecek durumda. Milyonların yer değiştirdiği bir coğrafya büyük bir maddi kaynak gerektiriyor. Bu noktada Batı’nın sürece dahil olması insani dramı en azından azaltabilir.
Operasyonun ikinci etkisi, Türkiye’nin Askeri Gözlem Noktaları’nın (GN) geleceği üzerinde olacak. Son birkaç gündeki gelişmeler sonucunda mevcut 12 noktaya dahil olmayan ancak Morek’e yapılan takviye sırasında Hiş civarında yeniden kurulan geçici noktaya bağlantı yolları Suriye Ordusu tarafından kesildi. Suriye Ordusu yukarıda aktarılan hedeflerine ulaşırsa zamanla 5’den 11 no’lu GN’ye kadar tüm noktalar Suriye Ordusu tarafından bypass edilmiş olacaktır.
Türkiye bu durumu görerek herhangi bir taciz durumunda karşılık vereceğini ilan etti. Eğer Suriye Ordusu bir provokasyona kalkışırsa o zaman İdlib’deki çatışmanın taraflarına yenileri eklenebilir. Ancak bunun dışındaki hallerde Gözlem Noktaları nihai çözüm bulununcaya kadar bölgede kalmaya devam edecek gibi görünüyor.
Operasyon Fırat Doğusu’da neleri değiştirebilir?
Son olarak, İdlib’i Fırat’ın doğusundan ayrı düşünmenin imkansız olduğu günlere daha hızla sürükleniyoruz.
Muhtemelen Suriye Ordusu’nun İdlib’de ilerlemesinden en rahatsız olan aktörlerin başında ABD ve YPG terör örgütü geliyor. Bunun temel nedeni, Suriye Ordusu’nun İdlib Operasyonu’nu sona erdirmesi ve buradan başarıyla çıkması halinde Fırat’ın doğusunda yaşanacak denge değişimidir. Suriye Ordusu’nun Fırat’ın doğusundaki varlığı son derece sınırlı ve zayıf. Çoğunluğu Rejim’e bağlı ve hafif silahlı milis gruplardan oluşan bir varlığı bulunuyor.
Oysa, Şam’ın en büyük ihtiyacı, ülkenin zaten dar olan kaynaklarını kontrol etmek. Bunun için de ABD desteğindeki YPG’nin fiili hamiyetinde olan petrol alanlarına ihtiyaç duyuyor.
İlerleyen safhalarda Rusya destekli Suriye Ordusu’nun Rakka, Deir Ez Zor, Haseke vilayetlerinde kritik bölgelere yerleşmeye çalışacağını görürsek şaşırmayalım. Şimdiden ABD ve Rus askerleri arasındaki itiş kakış, ileride yaşanacakların zayıf sinyallerini veriyor.
İdlib Sorunu’nu çözmüş Suriye Ordusu’nun Fırat’ın doğusuna yönelmesi ABD oradayken hemen ve acil bir etki yaratmasa da uzun vadede bölgeyi yeni bir gerginlik alanına çevirebilir. Kim bilir belki de bu yüzden ABD’den geçmişte yardım almasıyla bilinen bazı muhalif gruplar İdlib’de Suriye Ordusu ile çatışmayı geçen ay yeniden hatırladı.
Twitter: @SerhatErkmen
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 30 Ocak 2020’de yayımlanmıştır.