İki ateş arasında sıkışmış Gürcistan

Gürcistan nasıl AB, Rusya ve Çin arasında kaldı? Gürcistan’daki iktidar Batı ile neden restleşiyor? Rusya ve Çin Gürcistan’dan ne istiyor? Tiflis’in ekseni mi kayıyor? Ülkenin geleceğinde ne var? Doç. Dr. Ramin Sadık yazdı.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşan Gürcistan’da son bir haftada politik gerilim yine had safhaya çıktı. Yeniden sokaklara çıkan muhalefetin talebi, 26 Ekim 2024 tarihinde yapılan ve onlara göre şaibeli olan parlamento seçimlerinin iptali ve iktidarın Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerinin 2028 yılına kadar askıya alması kararından vazgeçmesi yönünde.

Bu, buzdağının görünen tarafı. İşin diğer tarafında ise bir süredir Gürcistan üzerinde yaşanan jeopolitik kavganın giderek büyümesi yatıyor.

26 Ekim’deki parlamento seçimlerinden birkaç gün sonra ilan edilen sonuçlara göre seçimleri iktidardaki Gürcü Rüyası Partisi kazandı. Fakat Gürcistan Seçim Bürosu’nun sonuçlara ilişkin kararı muhalefet tarafından reddedildi. Nitekim 150 sandalyeli Meclis’te 61 milletvekili alan muhalefet partileri Değişim İçin Koalisyon, Birlik-Ulusal Hareket, Güçlü Gürcistan Koalisyonu ve Gürcistan İçin Gakharia, seçim sonuçlarını tanımadıklarını açıkladılar. Muhalefete göre seçimlerde kitlesel usulsüzlük yapılmıştı ve tekrar seçim yapılması gerekirdi. Bu yüzden muhalefet yeni oluşan parlamentonun ilk oturumuna katılmadı. Parlamento binasının içinde ilk oturum yapılırken, parlamento binasının dışında ise muhalefetin protestoları başladı.

Rusya ve Batı arasında sıkışmış Gürcistan

Kasım sonundan beri Tiflis sokakları muhaliflerin gösterilerine sahne. Seçimin iptalini ve yeniden yapılmasını isteyen muhalifler zaman zaman polisle çatışıyor, haliyle iktidar ile muhalefet arasında artan gerilim Gürcü toplumunu adeta ikiye bölüyor.

Tabii Gürcistan’daki bu siyasi gerilim sadece ülkenin iç sorunu olarak görülemez. Nitekim sorunun dış boyutu, içerdeki gerilimin de artmasına neden oluyor. Daha önce Gürcistan ile ilgili yazımızda söylediğimiz gibi Gürcistan son yıllarda Batılı devletler ile Rusya arasında sıkışıp kalmış durumdaydı.

Bugün aynı sıkışık durum devam ediyor. Batılı devletler, Gürcü iktidarını ülkede ifade özgürlüğünü yasaklamakla ve insan haklarını kısıtlamakla suçluyor. Rusya ise Gürcistan’ın içişlerine dışarıdan müdahale edilmemesini istiyor. Bu yüzden dış baskı, Gürcistan’ı adeta “iki ateş arasında” bırakıyor.

Dahası, “ateşin” bir tarafı olan Batılı ülkeler Gürcistan ile ilgili çok daha sert bir retorik kullanırken, Rusya daha sakin bir tavırla dikkat çekiyor. Zira Moskova son yıllarda Gürcistan’ın mevcut iktidarını hem Batı’ya bakışı açısından hem de iki ülke arasındaki ilişkiler konusunda daha olumlu buluyor.

Çin’in Güney Kafkasya denkleminde ağırlığını hissettirmesi

Fakat Gürcistan özelindeki jeopolitik çekişmeye son aylarda yeni bir katılımcı daha eklendi: Ekonomik gücüyle dünyanın büyüyen devlerinden Çin.

Öyle ki Karabağ Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Güney Kafkasya’daki yeni denkleme dahil olan Çin’in, son aylarda Gürcistan ile ilişkilerinde ciddi gelişmeler dikkati çekiyor. Hatta iki ülke arasındaki ilişkiler “stratejik ortaklık” düzeyine kadar yükseldi. Dolayısıyla Çin’in denkleme girmesiyle Güney Kafkasya’da jeopolitik çekişmenin daha da alevlendiğini söylemek mümkün. Haliyle Gürcü hükümetinin son yıllarda Rusya ve Çin ile ikili ilişkileri daha da geliştirmesi Batılı devletleri ciddi bir şekilde rahatsız ediyor. Bu jeopolitik çekişme ise doğal olarak Tiflis sokaklarına yansıyor.

Karabağ Savaşı’nın sona ermesinden sonra Güney Kafkasya’nın sorunlarını çözmek ve işbirliğini geliştirmek amacıyla Azerbaycan ve Türkiye’nin önerdiği 3+3 Platformu’na Gürcistan’ın başından beri sıcak bakmadığı biliniyor.  Bu platform üç bölge ülkesi Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ile bölgedeki üç gücü Türkiye, Rusya ve İran’ı bir araya getirmeyi hedefliyor.

Her ne kadar Gürcistan, 2008 savaşından dolayı Rusya ile aynı platformda yer almak istemediğini açıklamış olsa da işin aslının Zengezur Koridoru’na çok sıcak bakmamasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Zira Tiflis’e göre, Zengezur Koridoru’nun açılması Gürcistan’ı yıllardır sahip olduğu “transit koridor” olma durumundan çıkarabilir. Bunu arzu etmeyen Gürcü hükümeti, ülkesinin Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin eşsiz paydaşı olduğunu göstermek adına Çin ile ilişkilerini geliştirme gayreti içerisinde. Tabii iki tarafı yaklaştıran diğer bir husus ise karşılıklı olarak birbirilerinin toprak bütünlüğüne vurgu yapmalarıdır. Gürcistan’daki ayrılıkçı bölgeleri tanımayan Çin’e, Gürcü hükümeti “Tek Çin” vurgusuyla destek veriyor.

Bu gerçeklerden yola çıkan Gürcistan’ın eski başbakanı İrakli Garibaşvili geçtiğimiz yıl Çin’e resmî ziyarette bulunarak Cumhurbaşkanı Şi Jinping ile görüştü. Görüşmeden sonra yapılan açıklamada iki ülke arasında ilişkilerin “Stratejik Ortaklık” düzeyine yükseltildiği vurgulandı. Akabinde iki ülke vatandaşlarının vizesiz seyahat etmeleri kararı verildi. Böylece Çin ile Gürcistan arasında birçok başka anlaşmalar da yapılarak iki ülke ilişkileri geliştirilmeye başlandı.

Fakat bu anlaşmalar içerisinde olan ve Karadeniz kıyısındaki Anaklia Limanı inşasının bir Çin şirketine verilmesi bir anda Gürcü hükümetinin tepki almasına neden oldu. Zira söz konusu limanın inşası projesi eskilere dayanıyordu, hatta bir ara Azerbaycan bile liman inşasına ilgi duymuştu. Lakin sonradan inşaat hakkını Amerikan-Gürcü ortaklığı bir şirket kazanmıştı.

Gürcistan’da eksen kayması mı?

Oysa Gürcistan’daki iktidar değişikliği liman inşaatının da yeniden gözden geçirilmesi durumunu ortaya çıkarttı. İktidardaki Gürcü Rüyası Partisi’nin Batılı ülkeler ile son yıllarda gerilim yaşaması Gürcistan’da “eksen kayması” diye nitelendirilen gelişmelerin yaşanmasına neden oldu. Haliyle Gürcü hükümetinin fonlarının yüzde 20’sinden fazlasını yurt dışından alan tüm kuruluşların yabancı etki ajanı olarak kayıt yaptırması ve buna uymayanların para cezasına çarptırılmasını öngören “yabancı ajan yasası” nedeniyle Batı’yla ilişkileri gerginleşirken, Çin ile ticari ilişkilere önemi daha da arttı.

Küresel ticarette yeni merkez olma niyetindeki Gürcistan, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi sonrasında “alternatif yollar” arayan Çin ile ilişkilerini bundan dolayı geliştirmeye başladı. Ayrıca Çin ile Avrupa arasında Türkiye üzerinden bir transit demiryolu inşasını öngören “Orta Koridor”un gerçekleşmesi halinde söz hakkını kaybedeceği endişesine kapıldığından bir süredir Anaklia Limanı’nın inşasına ilgi duyan Çin şirketine inşaat izni verdi. Gürcü hükümetinin bu girişimi özellikle ABD tarafından çok ciddi bir şekilde eleştirilmeye başlandı. Zira uzun zamandır Çin’e karşı “ticaret savaşı” yürüten ABD, Çin karşısında Gürcistan’da jeopolitik kayba uğradığını düşündü.

Olup bitenlere Rusya’nın yaklaşımı

Esasında Rusya, Gürcü hükümetinin Batı’yla ilişkilerinin kötüleşmesinden memnun gibi görünüyor. Zira Batı’yla ilişkileri kötüleşen Gürcistan’ın, gün geçtikçe daha ziyade Rusya-Çin eksenine doğru yaklaştığını düşünüyor.

Dahası, ABD ile sorunlar yaşayan Gürcistan’ın Çin ile ilişkileri geliştirmesi Rusya’yı şimdilik pek endişelendirmiyor. Aslında son dönemde Rusya Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT coğrafyasında etkinliğini yeniden arttırmaya çalışıyor. BDT’yi daha da aktif hale getirerek etrafına eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden (SSCB) ayrılan ülkeleri toplamak istiyor. Bu bağlamda Gürcistan’ın iç işlerine karışmak istemediğini gösterirken Batılı ülkelere kıyasla protesto eylemlerine sahne olan ülkeyle ilgili açıklamalarında oldukça “kapsayıcı” bir dil kullanıyor.

Bunun farkında olan Gürcü hükümetini öncelikle Rusya gibi büyük ekonomik pazar ilgilendiriyor. Son yıllarda ülkeye Rusya’dan gelen çok sayıda turistten elde edilen gelirin miktarı milyarca doları bulduğundan hükümet bu fırsatı kaçırmak istemiyor. Diğer yandan Gürcü hükümeti ihracat çeşitliliği bağlamında Rusya’ya önem veriyor. Bilindiği üzere Gürcü şarabı ülkenin en fazla ihraç edilen kalemleri arasında yer alıyor. Avrupa pazarına çıkmakta zorlanan Gürcü şarabı, son dönemde Rusya’ya büyük oranda ihracat gerçekleştiriyor. Bu durum ülke ekonomisine ciddi bir katkı sağlıyor ki, hükümet bu gelir kaynağından mahrum kalmak istemiyor.

Gürcü hükümeti ayrıca politik olarak artık Rusya’nın karşısında durma taraftarı değil. Nitekim önceki Devlet Başkanlarından Mihail Saakaşvili yönetimi esnasında Rusya’ya düşmanlığın bedelinin ülke için ağır olduğunun bilincinde. Dolayısıyla ülke bütünlüğünü sağlamak yolunda ilerlemenin, Rusya’yı karşısına almakla değil, onunla müzakereler yapmakla elde edebileceğini düşünüyor. Bu konuda Azerbaycan’ın yöntemini başarılı buluyor. Nitekim Azerbaycan’ın Rusya’yı karşısına almadan, diplomasiyi kullanarak Karabağ’daki Rus Barış Güçleri’ni tamamen çıkarmasını iyi bir örnek olarak algılıyor. Haliyle Batı’dan gelen “Rus yanlısı” benzeri eleştirileri umursamıyor, politik olarak Rusya’yı karşısına almadan onunla ekonomik etkileşimi geliştiriyor.

Batı ve Gürcistan’ın restleşmesi

Böyle bir jeopolitik çekişme ortamında parlamento seçimlerinin ardından çıkan gösteriler, ülkenin geleceğiyle ilgili endişeleri arttırıyor. Batılı ülkeler seçim üzerinden muhalifleri ciddi bir şekilde desteklerken, Rusya ve Çin daha sakin ve genelde hükümetin tutumundan yana tavır takınıyorlar. Dahası, Avrupa Birliği ve NATO’nun seçimlerdeki usulsüzlük iddialarının soruşturulmasını talep etmeleri, Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili’nin seçimleri Rusya’nın “özel operasyonu” diye nitelemesi Batılı devletlerin Gürcü hükümeti üzerindeki baskıları olarak nitelendiriliyor.

Fakat Gürcü hükümeti muhalefetin ve Batılı ülkelerin taleplerine rağmen seçimler konusunda geri adım atmayı düşünmüyor. Hatta Batı’dan gelen tehditlere de boyun eğmeyeceğini gösteriyor. Nitekim hükümet, 27 Kasım’da Avrupa Parlamentosu’nun Gürcistan’da seçimlerin yeniden yapılmasını talep ederek Başbakan Kobahidze dâhil üst düzey Gürcü yetkililere yaptırım uygulanması ve Gürcistan hükümetiyle resmî temasların sınırlandırılması kararına oldukça sert tepki göstererek AB’yi “şantaj” yapmakla suçladı. Ayrıca karşılık olarak AB ile müzakerelerin başlatılması sürecini 2028 yılına kadar askıya almayı kararlaştırdı.

Bunun üzerine Gürcü muhalifleri hem seçimlerin yenilenmesi hem de AB sürecinin askıya alınmasını protesto etmek için yeniden sokaklara çıktılar. Dolayısıyla Avrupa Parlamentosu’nun kararı kadar Gürcü hükümetinin sert karşılığı da Tiflis sokaklarının ateşinin yeniden yükselmesine neden oldu.

Görüldüğü gibi Gürcülere yönelik Batılı ülkelerin emrivaki ve üst perdeden davranışı, Gürcü iktidarı tarafından kızgınlıkla karşılanıyor. Zira hükümet dış ülkelerle ilişkilerde eşitlik ve saygınlık çerçevesinde bir siyaseti tercih ediyor. Dahası Batılı ülkelerden gelen açıklamaların sertliği ölçüsünde Gürcistan doğal olarak Batı’dan uzaklaşıyor. Hal böyle iken hem seçimlerden önce “yabancı ajan yasasının” parlamentoda kabul edildiği zaman, hem de seçimlerin ardından Batı’dan gelen açıklamaları “üst perdeden” ve art niyetli buluyor, uyarılarını anti demokratik olarak görüyor ve o yüzden “mütekabiliyet” ilkesi doğrultusunda beyanlarda bulunmaktan kaçınmıyor. Zira Gürcü hükümeti, olası bir zor durumla karşılaşması halinde tıpkı 2008 yılında olduğu gibi “yalnız” kalacağını düşünüyor, endişeleniyor.

Gürcistan’ı neler bekliyor?

Kuşkusuz Gürcü hükümeti Batılı ülkelerle ve değerleriyle etkileşime sıcak bakmaya devam ettiğini açıklıyor, hatta ülkenin geleceğini Avrupa Birliği’nde görmek istediğini ifade ediyor, ancak aynı zamanda Batı’nın ülkenin iç işlerine karışmasına da müsaade etmeyeceğini vurguluyor. Hükümet bu bağlamda sokağa çıkan muhalifleri Batı’nın ülkeyi karıştıran “elleri” ve “ajanları” olarak görüyor ve bu yüzden tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi “meydan olaylarına” geçit vermeyeceğini ifade ediyor. Dolayısıyla hükümet protestolar karşısında geri çekilmeyeceğini açıkça deklare ediyor.

Diğer yandan hükümet sokağa çıkan göstericileri makul karşıladığını, onlarla konuşulabileceğini, fakat Batılıların ülkeyi karıştırmaya çalışmalarından ötürü olayların durulmadığını ifade ederek hedef tahtasına Batı’yı koyuyor. Böylece Ukrayna’nın durumuna düşmek istemediğini, dış politikada “üst perdeden” konuşulmasını kabul etmediğini, iç işlerinde aldığı kararların başka ülkeleri ilgilendirmediğini anlatmaya çalışıyor. Diğer yandan dış politik tercihinde de tamamen serbest olduğunu ve ülkenin çıkarlarına uygun adımlar atmaya devam edeceğini gösteriyor.

Fakat kararlı duruş sergilemesine rağmen Batı’nın baskılarına ve taleplerine karşı hükümetin ne kadar direnç gösterebileceğini kestirmek oldukça zor. Nitekim gösterilerle birlikte ABD ve AB’den gelen yaptırım kararları şimdiden ekonomiyi etkilemiş durumda. Son günlerde Gürcü para birimi Lari %2,5 oranında değer kaybetti. Dahası ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in Gürcistan’a ilave yaptırımlar uygulayacaklarını söylemesi Gürcistan ekonomisi adına olumsuz sinyaller olarak yorumlanabilir. Böyle bir ortamda ise “güvenli liman” arzusunda olan yabancı yatırımcılar ülkeden ayrılabilir.

Batı’nın baskılarına paralel olarak içte de ülkenin Batı’dan uzaklaşmasını istemeyen kitlelerin seslerini giderek yükseltmesi pek tahmin edilmese bile hükümeti ilerleyen günlerde bazı noktalarda geri adım atmak zorunda bırakabilir. Diğer yandan ABD’de Trump’ın seçilmiş olması da Gürcü hükümetini ileride zorlayacak muhtemel gelişmelerden biri. Nitekim seçimlere tepki olarak Gürcistan ile “stratejik ortaklığı” askıya almış ABD, Trump’lı dönemde Gürcistan’ı Çin ve Rusya’dan uzaklaştırmaya çalışacak, bu bağlamda Tiflis üzerinde baskıyı arttıracaktır. Dolayısıyla muhtemelen Gürcistan bir süre daha Güney Kafkasya’da büyük güçlerin jeopolitik kavgasının ana adresi olmayı sürdürecektir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 9 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.

Ramin Sadık
Ramin Sadık
Doç. Dr. Ramin Sadık - 1977’de Azerbaycan’da doğdu. 1999’da İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. 2003’de Marmara Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde yüksek lisansını, yine aynı üniversitede 2009’da doktorasını tamamladı. 2010-2014 yıllarında Azerbaycan Muallimler Enstitüsü’nde öğretim üyeliği ve Azerbaycan Bilimler Akademisi’ne bağlı Şeki Regional Merkezi’nde bilim sekreterliği görevinde bulundu. 2014’te Türkiye’ye dönen Ramin Sadıgov halen Bayburt Üniversitesi’nde doktor öğretim üyesi olarak çalışıyor. Rusça ve İngilizce bilen Sadıgov, daha çok Kafkasya tarihi, Osmanlı-Rusya, Rusya-Azerbaycan, Rusya-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri üzerine, aynı zamanda Bolşevik Devrimi ile Rusya’nın 20. Yüzyıl başlarındaki askeri ve siyasi tarihi üzerine çalışmalar yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İki ateş arasında sıkışmış Gürcistan

Gürcistan nasıl AB, Rusya ve Çin arasında kaldı? Gürcistan’daki iktidar Batı ile neden restleşiyor? Rusya ve Çin Gürcistan’dan ne istiyor? Tiflis’in ekseni mi kayıyor? Ülkenin geleceğinde ne var? Doç. Dr. Ramin Sadık yazdı.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığına kavuşan Gürcistan’da son bir haftada politik gerilim yine had safhaya çıktı. Yeniden sokaklara çıkan muhalefetin talebi, 26 Ekim 2024 tarihinde yapılan ve onlara göre şaibeli olan parlamento seçimlerinin iptali ve iktidarın Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerinin 2028 yılına kadar askıya alması kararından vazgeçmesi yönünde.

Bu, buzdağının görünen tarafı. İşin diğer tarafında ise bir süredir Gürcistan üzerinde yaşanan jeopolitik kavganın giderek büyümesi yatıyor.

26 Ekim’deki parlamento seçimlerinden birkaç gün sonra ilan edilen sonuçlara göre seçimleri iktidardaki Gürcü Rüyası Partisi kazandı. Fakat Gürcistan Seçim Bürosu’nun sonuçlara ilişkin kararı muhalefet tarafından reddedildi. Nitekim 150 sandalyeli Meclis’te 61 milletvekili alan muhalefet partileri Değişim İçin Koalisyon, Birlik-Ulusal Hareket, Güçlü Gürcistan Koalisyonu ve Gürcistan İçin Gakharia, seçim sonuçlarını tanımadıklarını açıkladılar. Muhalefete göre seçimlerde kitlesel usulsüzlük yapılmıştı ve tekrar seçim yapılması gerekirdi. Bu yüzden muhalefet yeni oluşan parlamentonun ilk oturumuna katılmadı. Parlamento binasının içinde ilk oturum yapılırken, parlamento binasının dışında ise muhalefetin protestoları başladı.

Rusya ve Batı arasında sıkışmış Gürcistan

Kasım sonundan beri Tiflis sokakları muhaliflerin gösterilerine sahne. Seçimin iptalini ve yeniden yapılmasını isteyen muhalifler zaman zaman polisle çatışıyor, haliyle iktidar ile muhalefet arasında artan gerilim Gürcü toplumunu adeta ikiye bölüyor.

Tabii Gürcistan’daki bu siyasi gerilim sadece ülkenin iç sorunu olarak görülemez. Nitekim sorunun dış boyutu, içerdeki gerilimin de artmasına neden oluyor. Daha önce Gürcistan ile ilgili yazımızda söylediğimiz gibi Gürcistan son yıllarda Batılı devletler ile Rusya arasında sıkışıp kalmış durumdaydı.

Bugün aynı sıkışık durum devam ediyor. Batılı devletler, Gürcü iktidarını ülkede ifade özgürlüğünü yasaklamakla ve insan haklarını kısıtlamakla suçluyor. Rusya ise Gürcistan’ın içişlerine dışarıdan müdahale edilmemesini istiyor. Bu yüzden dış baskı, Gürcistan’ı adeta “iki ateş arasında” bırakıyor.

Dahası, “ateşin” bir tarafı olan Batılı ülkeler Gürcistan ile ilgili çok daha sert bir retorik kullanırken, Rusya daha sakin bir tavırla dikkat çekiyor. Zira Moskova son yıllarda Gürcistan’ın mevcut iktidarını hem Batı’ya bakışı açısından hem de iki ülke arasındaki ilişkiler konusunda daha olumlu buluyor.

Çin’in Güney Kafkasya denkleminde ağırlığını hissettirmesi

Fakat Gürcistan özelindeki jeopolitik çekişmeye son aylarda yeni bir katılımcı daha eklendi: Ekonomik gücüyle dünyanın büyüyen devlerinden Çin.

Öyle ki Karabağ Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Güney Kafkasya’daki yeni denkleme dahil olan Çin’in, son aylarda Gürcistan ile ilişkilerinde ciddi gelişmeler dikkati çekiyor. Hatta iki ülke arasındaki ilişkiler “stratejik ortaklık” düzeyine kadar yükseldi. Dolayısıyla Çin’in denkleme girmesiyle Güney Kafkasya’da jeopolitik çekişmenin daha da alevlendiğini söylemek mümkün. Haliyle Gürcü hükümetinin son yıllarda Rusya ve Çin ile ikili ilişkileri daha da geliştirmesi Batılı devletleri ciddi bir şekilde rahatsız ediyor. Bu jeopolitik çekişme ise doğal olarak Tiflis sokaklarına yansıyor.

Karabağ Savaşı’nın sona ermesinden sonra Güney Kafkasya’nın sorunlarını çözmek ve işbirliğini geliştirmek amacıyla Azerbaycan ve Türkiye’nin önerdiği 3+3 Platformu’na Gürcistan’ın başından beri sıcak bakmadığı biliniyor.  Bu platform üç bölge ülkesi Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ile bölgedeki üç gücü Türkiye, Rusya ve İran’ı bir araya getirmeyi hedefliyor.

Her ne kadar Gürcistan, 2008 savaşından dolayı Rusya ile aynı platformda yer almak istemediğini açıklamış olsa da işin aslının Zengezur Koridoru’na çok sıcak bakmamasından kaynaklandığı anlaşılıyor. Zira Tiflis’e göre, Zengezur Koridoru’nun açılması Gürcistan’ı yıllardır sahip olduğu “transit koridor” olma durumundan çıkarabilir. Bunu arzu etmeyen Gürcü hükümeti, ülkesinin Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin eşsiz paydaşı olduğunu göstermek adına Çin ile ilişkilerini geliştirme gayreti içerisinde. Tabii iki tarafı yaklaştıran diğer bir husus ise karşılıklı olarak birbirilerinin toprak bütünlüğüne vurgu yapmalarıdır. Gürcistan’daki ayrılıkçı bölgeleri tanımayan Çin’e, Gürcü hükümeti “Tek Çin” vurgusuyla destek veriyor.

Bu gerçeklerden yola çıkan Gürcistan’ın eski başbakanı İrakli Garibaşvili geçtiğimiz yıl Çin’e resmî ziyarette bulunarak Cumhurbaşkanı Şi Jinping ile görüştü. Görüşmeden sonra yapılan açıklamada iki ülke arasında ilişkilerin “Stratejik Ortaklık” düzeyine yükseltildiği vurgulandı. Akabinde iki ülke vatandaşlarının vizesiz seyahat etmeleri kararı verildi. Böylece Çin ile Gürcistan arasında birçok başka anlaşmalar da yapılarak iki ülke ilişkileri geliştirilmeye başlandı.

Fakat bu anlaşmalar içerisinde olan ve Karadeniz kıyısındaki Anaklia Limanı inşasının bir Çin şirketine verilmesi bir anda Gürcü hükümetinin tepki almasına neden oldu. Zira söz konusu limanın inşası projesi eskilere dayanıyordu, hatta bir ara Azerbaycan bile liman inşasına ilgi duymuştu. Lakin sonradan inşaat hakkını Amerikan-Gürcü ortaklığı bir şirket kazanmıştı.

Gürcistan’da eksen kayması mı?

Oysa Gürcistan’daki iktidar değişikliği liman inşaatının da yeniden gözden geçirilmesi durumunu ortaya çıkarttı. İktidardaki Gürcü Rüyası Partisi’nin Batılı ülkeler ile son yıllarda gerilim yaşaması Gürcistan’da “eksen kayması” diye nitelendirilen gelişmelerin yaşanmasına neden oldu. Haliyle Gürcü hükümetinin fonlarının yüzde 20’sinden fazlasını yurt dışından alan tüm kuruluşların yabancı etki ajanı olarak kayıt yaptırması ve buna uymayanların para cezasına çarptırılmasını öngören “yabancı ajan yasası” nedeniyle Batı’yla ilişkileri gerginleşirken, Çin ile ticari ilişkilere önemi daha da arttı.

Küresel ticarette yeni merkez olma niyetindeki Gürcistan, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi sonrasında “alternatif yollar” arayan Çin ile ilişkilerini bundan dolayı geliştirmeye başladı. Ayrıca Çin ile Avrupa arasında Türkiye üzerinden bir transit demiryolu inşasını öngören “Orta Koridor”un gerçekleşmesi halinde söz hakkını kaybedeceği endişesine kapıldığından bir süredir Anaklia Limanı’nın inşasına ilgi duyan Çin şirketine inşaat izni verdi. Gürcü hükümetinin bu girişimi özellikle ABD tarafından çok ciddi bir şekilde eleştirilmeye başlandı. Zira uzun zamandır Çin’e karşı “ticaret savaşı” yürüten ABD, Çin karşısında Gürcistan’da jeopolitik kayba uğradığını düşündü.

Olup bitenlere Rusya’nın yaklaşımı

Esasında Rusya, Gürcü hükümetinin Batı’yla ilişkilerinin kötüleşmesinden memnun gibi görünüyor. Zira Batı’yla ilişkileri kötüleşen Gürcistan’ın, gün geçtikçe daha ziyade Rusya-Çin eksenine doğru yaklaştığını düşünüyor.

Dahası, ABD ile sorunlar yaşayan Gürcistan’ın Çin ile ilişkileri geliştirmesi Rusya’yı şimdilik pek endişelendirmiyor. Aslında son dönemde Rusya Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT coğrafyasında etkinliğini yeniden arttırmaya çalışıyor. BDT’yi daha da aktif hale getirerek etrafına eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden (SSCB) ayrılan ülkeleri toplamak istiyor. Bu bağlamda Gürcistan’ın iç işlerine karışmak istemediğini gösterirken Batılı ülkelere kıyasla protesto eylemlerine sahne olan ülkeyle ilgili açıklamalarında oldukça “kapsayıcı” bir dil kullanıyor.

Bunun farkında olan Gürcü hükümetini öncelikle Rusya gibi büyük ekonomik pazar ilgilendiriyor. Son yıllarda ülkeye Rusya’dan gelen çok sayıda turistten elde edilen gelirin miktarı milyarca doları bulduğundan hükümet bu fırsatı kaçırmak istemiyor. Diğer yandan Gürcü hükümeti ihracat çeşitliliği bağlamında Rusya’ya önem veriyor. Bilindiği üzere Gürcü şarabı ülkenin en fazla ihraç edilen kalemleri arasında yer alıyor. Avrupa pazarına çıkmakta zorlanan Gürcü şarabı, son dönemde Rusya’ya büyük oranda ihracat gerçekleştiriyor. Bu durum ülke ekonomisine ciddi bir katkı sağlıyor ki, hükümet bu gelir kaynağından mahrum kalmak istemiyor.

Gürcü hükümeti ayrıca politik olarak artık Rusya’nın karşısında durma taraftarı değil. Nitekim önceki Devlet Başkanlarından Mihail Saakaşvili yönetimi esnasında Rusya’ya düşmanlığın bedelinin ülke için ağır olduğunun bilincinde. Dolayısıyla ülke bütünlüğünü sağlamak yolunda ilerlemenin, Rusya’yı karşısına almakla değil, onunla müzakereler yapmakla elde edebileceğini düşünüyor. Bu konuda Azerbaycan’ın yöntemini başarılı buluyor. Nitekim Azerbaycan’ın Rusya’yı karşısına almadan, diplomasiyi kullanarak Karabağ’daki Rus Barış Güçleri’ni tamamen çıkarmasını iyi bir örnek olarak algılıyor. Haliyle Batı’dan gelen “Rus yanlısı” benzeri eleştirileri umursamıyor, politik olarak Rusya’yı karşısına almadan onunla ekonomik etkileşimi geliştiriyor.

Batı ve Gürcistan’ın restleşmesi

Böyle bir jeopolitik çekişme ortamında parlamento seçimlerinin ardından çıkan gösteriler, ülkenin geleceğiyle ilgili endişeleri arttırıyor. Batılı ülkeler seçim üzerinden muhalifleri ciddi bir şekilde desteklerken, Rusya ve Çin daha sakin ve genelde hükümetin tutumundan yana tavır takınıyorlar. Dahası, Avrupa Birliği ve NATO’nun seçimlerdeki usulsüzlük iddialarının soruşturulmasını talep etmeleri, Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili’nin seçimleri Rusya’nın “özel operasyonu” diye nitelemesi Batılı devletlerin Gürcü hükümeti üzerindeki baskıları olarak nitelendiriliyor.

Fakat Gürcü hükümeti muhalefetin ve Batılı ülkelerin taleplerine rağmen seçimler konusunda geri adım atmayı düşünmüyor. Hatta Batı’dan gelen tehditlere de boyun eğmeyeceğini gösteriyor. Nitekim hükümet, 27 Kasım’da Avrupa Parlamentosu’nun Gürcistan’da seçimlerin yeniden yapılmasını talep ederek Başbakan Kobahidze dâhil üst düzey Gürcü yetkililere yaptırım uygulanması ve Gürcistan hükümetiyle resmî temasların sınırlandırılması kararına oldukça sert tepki göstererek AB’yi “şantaj” yapmakla suçladı. Ayrıca karşılık olarak AB ile müzakerelerin başlatılması sürecini 2028 yılına kadar askıya almayı kararlaştırdı.

Bunun üzerine Gürcü muhalifleri hem seçimlerin yenilenmesi hem de AB sürecinin askıya alınmasını protesto etmek için yeniden sokaklara çıktılar. Dolayısıyla Avrupa Parlamentosu’nun kararı kadar Gürcü hükümetinin sert karşılığı da Tiflis sokaklarının ateşinin yeniden yükselmesine neden oldu.

Görüldüğü gibi Gürcülere yönelik Batılı ülkelerin emrivaki ve üst perdeden davranışı, Gürcü iktidarı tarafından kızgınlıkla karşılanıyor. Zira hükümet dış ülkelerle ilişkilerde eşitlik ve saygınlık çerçevesinde bir siyaseti tercih ediyor. Dahası Batılı ülkelerden gelen açıklamaların sertliği ölçüsünde Gürcistan doğal olarak Batı’dan uzaklaşıyor. Hal böyle iken hem seçimlerden önce “yabancı ajan yasasının” parlamentoda kabul edildiği zaman, hem de seçimlerin ardından Batı’dan gelen açıklamaları “üst perdeden” ve art niyetli buluyor, uyarılarını anti demokratik olarak görüyor ve o yüzden “mütekabiliyet” ilkesi doğrultusunda beyanlarda bulunmaktan kaçınmıyor. Zira Gürcü hükümeti, olası bir zor durumla karşılaşması halinde tıpkı 2008 yılında olduğu gibi “yalnız” kalacağını düşünüyor, endişeleniyor.

Gürcistan’ı neler bekliyor?

Kuşkusuz Gürcü hükümeti Batılı ülkelerle ve değerleriyle etkileşime sıcak bakmaya devam ettiğini açıklıyor, hatta ülkenin geleceğini Avrupa Birliği’nde görmek istediğini ifade ediyor, ancak aynı zamanda Batı’nın ülkenin iç işlerine karışmasına da müsaade etmeyeceğini vurguluyor. Hükümet bu bağlamda sokağa çıkan muhalifleri Batı’nın ülkeyi karıştıran “elleri” ve “ajanları” olarak görüyor ve bu yüzden tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi “meydan olaylarına” geçit vermeyeceğini ifade ediyor. Dolayısıyla hükümet protestolar karşısında geri çekilmeyeceğini açıkça deklare ediyor.

Diğer yandan hükümet sokağa çıkan göstericileri makul karşıladığını, onlarla konuşulabileceğini, fakat Batılıların ülkeyi karıştırmaya çalışmalarından ötürü olayların durulmadığını ifade ederek hedef tahtasına Batı’yı koyuyor. Böylece Ukrayna’nın durumuna düşmek istemediğini, dış politikada “üst perdeden” konuşulmasını kabul etmediğini, iç işlerinde aldığı kararların başka ülkeleri ilgilendirmediğini anlatmaya çalışıyor. Diğer yandan dış politik tercihinde de tamamen serbest olduğunu ve ülkenin çıkarlarına uygun adımlar atmaya devam edeceğini gösteriyor.

Fakat kararlı duruş sergilemesine rağmen Batı’nın baskılarına ve taleplerine karşı hükümetin ne kadar direnç gösterebileceğini kestirmek oldukça zor. Nitekim gösterilerle birlikte ABD ve AB’den gelen yaptırım kararları şimdiden ekonomiyi etkilemiş durumda. Son günlerde Gürcü para birimi Lari %2,5 oranında değer kaybetti. Dahası ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’in Gürcistan’a ilave yaptırımlar uygulayacaklarını söylemesi Gürcistan ekonomisi adına olumsuz sinyaller olarak yorumlanabilir. Böyle bir ortamda ise “güvenli liman” arzusunda olan yabancı yatırımcılar ülkeden ayrılabilir.

Batı’nın baskılarına paralel olarak içte de ülkenin Batı’dan uzaklaşmasını istemeyen kitlelerin seslerini giderek yükseltmesi pek tahmin edilmese bile hükümeti ilerleyen günlerde bazı noktalarda geri adım atmak zorunda bırakabilir. Diğer yandan ABD’de Trump’ın seçilmiş olması da Gürcü hükümetini ileride zorlayacak muhtemel gelişmelerden biri. Nitekim seçimlere tepki olarak Gürcistan ile “stratejik ortaklığı” askıya almış ABD, Trump’lı dönemde Gürcistan’ı Çin ve Rusya’dan uzaklaştırmaya çalışacak, bu bağlamda Tiflis üzerinde baskıyı arttıracaktır. Dolayısıyla muhtemelen Gürcistan bir süre daha Güney Kafkasya’da büyük güçlerin jeopolitik kavgasının ana adresi olmayı sürdürecektir.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 9 Aralık 2024’te yayımlanmıştır.

Ramin Sadık
Ramin Sadık
Doç. Dr. Ramin Sadık - 1977’de Azerbaycan’da doğdu. 1999’da İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. 2003’de Marmara Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde yüksek lisansını, yine aynı üniversitede 2009’da doktorasını tamamladı. 2010-2014 yıllarında Azerbaycan Muallimler Enstitüsü’nde öğretim üyeliği ve Azerbaycan Bilimler Akademisi’ne bağlı Şeki Regional Merkezi’nde bilim sekreterliği görevinde bulundu. 2014’te Türkiye’ye dönen Ramin Sadıgov halen Bayburt Üniversitesi’nde doktor öğretim üyesi olarak çalışıyor. Rusça ve İngilizce bilen Sadıgov, daha çok Kafkasya tarihi, Osmanlı-Rusya, Rusya-Azerbaycan, Rusya-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri üzerine, aynı zamanda Bolşevik Devrimi ile Rusya’nın 20. Yüzyıl başlarındaki askeri ve siyasi tarihi üzerine çalışmalar yapıyor.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x