İran için PKK’nın feshi

PKK’nın fesih kararı İran için ne demek? Zamanında PKK’yı koruyan, kollayan ve son döneme değin teçhizatlandıran İran neye hazırlanmalı? PKK’nın bırakacağı silahlar PJAK’a gider mi? İran açısından en büyük üç risk ne? Dr. M. Çağatay Abuşoğlu yazdı.

Kürtçü ayrılıkçı hareketler farklı ideolojik temellerde örgütlenmişseler de odak ülkelerde birlikleri söz konusudur. Bu odaklardan birisi de şüphesiz İran’dır. İran nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan Kürtler, ülkenin batı bölgelerinde yoğunluk gösterir.

Kürtçü ayrılıkçılık için İran’ın ayrı bir önemi vardır. İkinci Dünya Savaşı sona ermeden önce, günümüzde varlığını sürdüren KDP-İ (Kürdistan Demokratik Partisi-İran) kurulmuştur. Bu parti çatısı altındaki örgütlenme ve büyük güçler arasındaki rekabet, Kürtçü ayrılıkçılık tarihindeki ilk kazanımını emperyal güce dayanarak da olsa elde etmiştir. SSCB’nin petrol imtiyazı konusunda Tahran yönetimiyle anlaşamaması, Ocak-Aralık 1946 arasında var olacak Mahabad Cumhuriyeti’nin kuruluşuna yol açmıştır. Moskova-Tahran hattında uzlaşı sağlandığında ise SSCB gücü çekilmiş ve İran egemenliğini yeniden tesis ederek Mahabad Cumhuriyeti’ne son vermiştir.

Örnekten anlaşılacağı üzere İran’da Kürtçü ayrılıkçılık için belirgin bir temel söz konusudur. Bu yönüyle bakıldığında Tahran yönetiminin egemenliği ve bağımsızlığı için Kürtçü ayrılıkçı hareketlere engel olması beklenebilecektir. Öte yandan İran’ın devrim sonrası süreçteki dış politika ve tehdit algısı bazı değişimler gösterdiğinden terör örgütü PKK ile olan ilişkisi de farklı bir boyut kazanmıştır.

İran-PKK arasındaki karmaşık ilişki

İran İslam Devrimi ve akabinde cereyan eden Irak’la savaş, uzun süren bir istikrarsızlık ortamı oluşturmuştur. Bu süreçte taraflar birbirlerinin güç merkezlerini hedef almıştır. İran için hedef alınması gereken merkezlerin başında Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı gelmiştir. Bu boru hattı sebebiyle Tahran yönetimi, Türkiye’yi savaşta Irak’tan yana olarak kodlamıştır. İran nezdinde gelişen Türkiye ile uyumsuzluk, terör örgütü PKK’nın desteklenmesine olanak sağlamıştır.

İran’ın PKK’ya verdiği destek terör örgütünün Irak’ın kuzeyine sıkışmasını engellemiş ve hareket imkanı ve kabiliyeti sunmuştur. İran, PKK terör örgütüne Türkiye’nin doğu sınırı boyunca güvenli alanlar oluşturma olanağı tanımıştır. Böylece Irak’ın kuzeyindeki operasyonlarla zor duruma düşen PKK, İran desteğiyle toparlanma şansı bulmuştur. 1987-90 arasında terör örgütü PKK, Van’dan Hakkari’ye kadar olan Türk sınırına yakın noktalarda kamplar elde etmiştir. Türkiye’ye yönelik terör saldırılarının ardından militanların İran sınırına doğru kaçtıkları ve bu güvenli alanı kullandıkları tespit edilmiştir. Bu durum dönemin Türkiye-İran ilişkilerinde öncelikli konulardan birisi olmuştur.

İran, terör örgütü PKK’yı destekleyerek bölgesel rakibi Türkiye’yi yıpratma hususunun ötesinde istihbarat edinme imkanı da bulmuştur. Terör örgütü PKK, askerî noktalarla ilgili olarak İran’a istihbarat sağlarken İran da PKK militanlarının eğitimine katkı vermiştir.

SSCB’nin dağılması ve Azerbaycan’ın bağımsızlığıyla birlikte Güney Azerbaycan’ın ayrılığı konusunda stres yaşayan İran, bu kez PKK’ya Türkiye ile Azerbaycan arasında tampon oluşturma misyonu yüklemiştir. Kars-Ağrı hattında terör örgütü PKK bu sayede yapılanma imkanı bulmuştur. İran’ın kuzeyinde sağladığı yapılanma imkanı terör örgütü PKK’ya Erzurum’u, Tunceli’yi, Bingöl’ü hedef alma olanağı yaratmıştır.

İran ile PKK arasındaki ilişkiler, bölge tarihinin en büyük kırılmalarından birisi olan Irak’ın ABD tarafından işgaliyle değişim yaşamıştır. Terör örgütü PKK için Büyük Ortadoğu Projesi’yle de ilişkili olarak ABD teması doğmuştur. Bu durum İran ile PKK’yı karşı karşıya getirmiştir. 2002 yılında İran, PKK’yı terör örgütü olarak tanırken 1990’larda örgütlenmesi başlayan PJAK da 2004 yılında silahlı eyleme geçmiştir. İran ile PKK arasındaki bu değişim Ankara-Tahran ilişkilerinde yakınlaşma fırsatı yaratmıştır.

PJAK’la birlikte İran’a karşı başlatılan saldırganlık PKK için güvenli alan yaratan bir anlaşmayı bozmuştur. Terörist elebaşı Öcalan tarafından “güvenli evler” olarak adlandırılan İran’ın batısındaki yapılanma böylece kaybedilmiştir. İran’ın Türkiye ile birlikte hareket etmesi Irak’ın kuzeyinde de PKK’ya darbe indirmiştir. Bu durumun sürdürülebilir olmadığını gören PKK, İran karşısında geri adım atmış ve 2011 yılında PJAK tek taraflı ateşkes ilan etmiştir. Bu ateşkes büyük ölçüde devam etmektedir. Öte yandan PJAK, İran içerisindeki propagandasını ve örgütlenmesini sürdürmüştür.

“PKK’ın feshi” ve İran’ı ilgilendiren boyut

İran’ın terör örgütü PKK’nın fesih konusuna dair ilk açıklaması, dışişleri sözcüsü Bekayi’den “Bu sürecin tamamlanmasıyla, Türkiye ve bölgedeki istikrar ile huzurun artmasını ümit ediyoruz” ifadeleriyle gelmiştir. Görece geç ve düşük düzeyde gelen değerlendirme karşısında Tahran yönetiminin hazırlıksız olduğu anlaşılabilir.

Şüphesiz İran’ın bu fesih meselesini ele alırken değerlendirmesi gereken belli başlı konular vardır. Bunlardan ilki, fesih konusunun PJAK’ı içermemesidir. Türkiye’deki beklenti ve propaganda tümüyle PKK/KCK yapısının feshi yönünde olsa da bunun örgütlenmenin Türkiye ayağı olan PKK ile ilgili olduğu anımsanmalıdır. Türkiye’deki beklenti İran tarafından da paylaşılmaktadır. İran’ın BM Daimi Temsilcisi Amir Said İravani, “PJAK’ın da bu yolu (fesih) izlemesini umuyoruz” ifadesini kullanmıştır. Bunun aksine terör örgütü PJAK’ın elebaşlarından Emir Kerimi de fesih konusunun kendileri için geçerli olmadığını belirtmiştir. Rudaw’da yer alan haberde paylaşılan röportajda, terörist elebaşı Kerimi “Ne silahlarımızı bırakıyoruz ne de örgütlenmemizi dağıtıyoruz” açıklamasında bulunmuştur.

PKK’nın bıraktığı silahlar PJAK’a gider mi?

Bu yönüyle bakıldığında İran için terör örgütü PJAK’ın potansiyeli sürmektedir. Potansiyele binaen akla gelmesi gereken hususlardan birisi ise “silah” konusudur. Bilindiği üzere Türk kamuoyunda da “fesih” sonrasına dair başta gelen soru işaretlerinden birisi terör örgütünün silahlarını devretmesi/terk etmesi ile ilgilidir.

Terör örgütü PKK’nın silah bırakırken/terk ederken elindeki gücü doğrudan Türkiye’ye mi devredeceği yoksa başka bir formül mü var olduğu mevzusu gizemini korumaktadır. Öte yandan anımsanmalıdır ki PKK/KCK çatısı altındaki örgütler arasında bir geçirgenlik söz konusudur. Birçok akademik yayında tespit edildiği üzere girift bir yapı olarak görebileceğimiz terör örgütlerinin mevcut ağları ve bağları, PKK’nın elindeki silahlar konusunda kuşku oluşturmaktadır. ABD’nin amansız desteği sebebiyle PYD/SDG böyle bir ihtiyaç içerisinde değilse de PJAK için silah edinimi hayati önemde olabilecektir. Bu yönüyle bakıldığında terör örgütü PKK’nın “kendini feshederken” silahlarını kolayca Türkiye’ye teslim etmesi hayalcilik olur. Bu noktada PJAK’ın silahlandırılması, Kürtçü ayrılıkçı hareket açısından İran’ın yeni büyük hedef olarak tespit edilmesine uyumlu bir hamle olacaktır. Öyleyse zamanında PKK’yı koruyan, kollayan ve son döneme değin teçhizatlandıran İran, kendi silahıyla ve eğitimini üstlendiği militanlarla karşı karşıya gelme ihtimaline hazırlanmalıdır.

PJAK’ın meşrulaşması riski

İran’ı ilgilendiren bir diğer konu PKK/KCK yelpazesinin gittikçe meşru zeminde kabul görmesidir. İlk olarak IŞİD’e karşı mücadele propagandası eşliğinde örgütlenmenin Suriye kolu PYD meşruiyet kazanmıştır. “Cihatçılara karşı Kürt savaşçılar” olarak yansıtılan terör örgütü PYD kısa süre sonra SDG kisvesi altında pirüpak şekilde korunmuştur. Nihayetinde bugün terör örgütü PYD/SDG, Suriye’de Esad sonrası sürecin meşru parçalarından birisi olmuştur.

“PKK’nın feshi” ile birlikte örgütün siyasi ve meşru bir yapı olarak kabul görmesi başarılırsa İran için aynı durumun PJAK için de belirmesi muhtemeldir. Şubat ayından bu yana nükleer gerekçesiyle İran’ı odağına özellikle İsrail merkezli olarak alan bir operasyon/savaş söylemi bulunmaktadır. ABD ile İran arasındaki görüşmeler tıkanıp da İsrail’in öngörülemez bir biçimde çatışmaya yol açması halinde PJAK’ın benzer propagandalarla Devrim Muhafızları’na karşı savaşan “özgürlük” savunucuları olarak Tahran yönetimi karşısına çıkarılmaları muhtemeldir. ABD emperyalizminin ve İsrail saldırganlığının lejyoneri olarak görev alan PKK, aynı rolü İran’a karşı PJAK olarak sürdürebilecektir.

Türkiye’nin nüfuzu

İran için PKK’nın “fesih” konusu Türkiye’nin nüfuzu olarak da ayrıca değerlendirilebilecektir. Örgütü mücadeleden vazgeçirmek ve komuta kademesini etkisine alacak düzeyde bir nüfuzun oluşması İran için Türkiye faktörünü ortaya çıkaracaktır.

Tahran ve Ankara Irak başta olmak üzere birçok bölgesel konuda rekabet halindedir. PKK’nın “kendini feshi”nin yanı sıra Irak’ın kuzeyindeki yapıyla kurulan ilişki de hesaba katıldığında Kürtçü ayrılıkçı potansiyelin bütünüyle Türkiye’yle uyumlu saf tuttuğu anlaşılmaktadır.

O halde İran açısından gözlemlendiğinde PKK’nın “kendisini feshetmesi” Türkiye’nin sadece savunma yükünü azaltan bir kazanım değil ayrıca bölge siyasetinin başat unsurlarından birisine hakim olmasıdır. Bu durum İran için daha açık bir kayıp oluşturacaktır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 28 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

Mehmet Çağatay Abuşoğlu
Mehmet Çağatay Abuşoğlu
DR. MEHMET ÇAĞATAY ABUŞOĞLU - Doktora derecesini Anadolu Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler üzerine alan Abuşoğlu'nun başlıca çalışma alanları Grand Strateji, ABD Dış Politikası, Ortadoğu ve Orta Asya'dır.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İran için PKK’nın feshi

PKK’nın fesih kararı İran için ne demek? Zamanında PKK’yı koruyan, kollayan ve son döneme değin teçhizatlandıran İran neye hazırlanmalı? PKK’nın bırakacağı silahlar PJAK’a gider mi? İran açısından en büyük üç risk ne? Dr. M. Çağatay Abuşoğlu yazdı.

Kürtçü ayrılıkçı hareketler farklı ideolojik temellerde örgütlenmişseler de odak ülkelerde birlikleri söz konusudur. Bu odaklardan birisi de şüphesiz İran’dır. İran nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan Kürtler, ülkenin batı bölgelerinde yoğunluk gösterir.

Kürtçü ayrılıkçılık için İran’ın ayrı bir önemi vardır. İkinci Dünya Savaşı sona ermeden önce, günümüzde varlığını sürdüren KDP-İ (Kürdistan Demokratik Partisi-İran) kurulmuştur. Bu parti çatısı altındaki örgütlenme ve büyük güçler arasındaki rekabet, Kürtçü ayrılıkçılık tarihindeki ilk kazanımını emperyal güce dayanarak da olsa elde etmiştir. SSCB’nin petrol imtiyazı konusunda Tahran yönetimiyle anlaşamaması, Ocak-Aralık 1946 arasında var olacak Mahabad Cumhuriyeti’nin kuruluşuna yol açmıştır. Moskova-Tahran hattında uzlaşı sağlandığında ise SSCB gücü çekilmiş ve İran egemenliğini yeniden tesis ederek Mahabad Cumhuriyeti’ne son vermiştir.

Örnekten anlaşılacağı üzere İran’da Kürtçü ayrılıkçılık için belirgin bir temel söz konusudur. Bu yönüyle bakıldığında Tahran yönetiminin egemenliği ve bağımsızlığı için Kürtçü ayrılıkçı hareketlere engel olması beklenebilecektir. Öte yandan İran’ın devrim sonrası süreçteki dış politika ve tehdit algısı bazı değişimler gösterdiğinden terör örgütü PKK ile olan ilişkisi de farklı bir boyut kazanmıştır.

İran-PKK arasındaki karmaşık ilişki

İran İslam Devrimi ve akabinde cereyan eden Irak’la savaş, uzun süren bir istikrarsızlık ortamı oluşturmuştur. Bu süreçte taraflar birbirlerinin güç merkezlerini hedef almıştır. İran için hedef alınması gereken merkezlerin başında Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı gelmiştir. Bu boru hattı sebebiyle Tahran yönetimi, Türkiye’yi savaşta Irak’tan yana olarak kodlamıştır. İran nezdinde gelişen Türkiye ile uyumsuzluk, terör örgütü PKK’nın desteklenmesine olanak sağlamıştır.

İran’ın PKK’ya verdiği destek terör örgütünün Irak’ın kuzeyine sıkışmasını engellemiş ve hareket imkanı ve kabiliyeti sunmuştur. İran, PKK terör örgütüne Türkiye’nin doğu sınırı boyunca güvenli alanlar oluşturma olanağı tanımıştır. Böylece Irak’ın kuzeyindeki operasyonlarla zor duruma düşen PKK, İran desteğiyle toparlanma şansı bulmuştur. 1987-90 arasında terör örgütü PKK, Van’dan Hakkari’ye kadar olan Türk sınırına yakın noktalarda kamplar elde etmiştir. Türkiye’ye yönelik terör saldırılarının ardından militanların İran sınırına doğru kaçtıkları ve bu güvenli alanı kullandıkları tespit edilmiştir. Bu durum dönemin Türkiye-İran ilişkilerinde öncelikli konulardan birisi olmuştur.

İran, terör örgütü PKK’yı destekleyerek bölgesel rakibi Türkiye’yi yıpratma hususunun ötesinde istihbarat edinme imkanı da bulmuştur. Terör örgütü PKK, askerî noktalarla ilgili olarak İran’a istihbarat sağlarken İran da PKK militanlarının eğitimine katkı vermiştir.

SSCB’nin dağılması ve Azerbaycan’ın bağımsızlığıyla birlikte Güney Azerbaycan’ın ayrılığı konusunda stres yaşayan İran, bu kez PKK’ya Türkiye ile Azerbaycan arasında tampon oluşturma misyonu yüklemiştir. Kars-Ağrı hattında terör örgütü PKK bu sayede yapılanma imkanı bulmuştur. İran’ın kuzeyinde sağladığı yapılanma imkanı terör örgütü PKK’ya Erzurum’u, Tunceli’yi, Bingöl’ü hedef alma olanağı yaratmıştır.

İran ile PKK arasındaki ilişkiler, bölge tarihinin en büyük kırılmalarından birisi olan Irak’ın ABD tarafından işgaliyle değişim yaşamıştır. Terör örgütü PKK için Büyük Ortadoğu Projesi’yle de ilişkili olarak ABD teması doğmuştur. Bu durum İran ile PKK’yı karşı karşıya getirmiştir. 2002 yılında İran, PKK’yı terör örgütü olarak tanırken 1990’larda örgütlenmesi başlayan PJAK da 2004 yılında silahlı eyleme geçmiştir. İran ile PKK arasındaki bu değişim Ankara-Tahran ilişkilerinde yakınlaşma fırsatı yaratmıştır.

PJAK’la birlikte İran’a karşı başlatılan saldırganlık PKK için güvenli alan yaratan bir anlaşmayı bozmuştur. Terörist elebaşı Öcalan tarafından “güvenli evler” olarak adlandırılan İran’ın batısındaki yapılanma böylece kaybedilmiştir. İran’ın Türkiye ile birlikte hareket etmesi Irak’ın kuzeyinde de PKK’ya darbe indirmiştir. Bu durumun sürdürülebilir olmadığını gören PKK, İran karşısında geri adım atmış ve 2011 yılında PJAK tek taraflı ateşkes ilan etmiştir. Bu ateşkes büyük ölçüde devam etmektedir. Öte yandan PJAK, İran içerisindeki propagandasını ve örgütlenmesini sürdürmüştür.

“PKK’ın feshi” ve İran’ı ilgilendiren boyut

İran’ın terör örgütü PKK’nın fesih konusuna dair ilk açıklaması, dışişleri sözcüsü Bekayi’den “Bu sürecin tamamlanmasıyla, Türkiye ve bölgedeki istikrar ile huzurun artmasını ümit ediyoruz” ifadeleriyle gelmiştir. Görece geç ve düşük düzeyde gelen değerlendirme karşısında Tahran yönetiminin hazırlıksız olduğu anlaşılabilir.

Şüphesiz İran’ın bu fesih meselesini ele alırken değerlendirmesi gereken belli başlı konular vardır. Bunlardan ilki, fesih konusunun PJAK’ı içermemesidir. Türkiye’deki beklenti ve propaganda tümüyle PKK/KCK yapısının feshi yönünde olsa da bunun örgütlenmenin Türkiye ayağı olan PKK ile ilgili olduğu anımsanmalıdır. Türkiye’deki beklenti İran tarafından da paylaşılmaktadır. İran’ın BM Daimi Temsilcisi Amir Said İravani, “PJAK’ın da bu yolu (fesih) izlemesini umuyoruz” ifadesini kullanmıştır. Bunun aksine terör örgütü PJAK’ın elebaşlarından Emir Kerimi de fesih konusunun kendileri için geçerli olmadığını belirtmiştir. Rudaw’da yer alan haberde paylaşılan röportajda, terörist elebaşı Kerimi “Ne silahlarımızı bırakıyoruz ne de örgütlenmemizi dağıtıyoruz” açıklamasında bulunmuştur.

PKK’nın bıraktığı silahlar PJAK’a gider mi?

Bu yönüyle bakıldığında İran için terör örgütü PJAK’ın potansiyeli sürmektedir. Potansiyele binaen akla gelmesi gereken hususlardan birisi ise “silah” konusudur. Bilindiği üzere Türk kamuoyunda da “fesih” sonrasına dair başta gelen soru işaretlerinden birisi terör örgütünün silahlarını devretmesi/terk etmesi ile ilgilidir.

Terör örgütü PKK’nın silah bırakırken/terk ederken elindeki gücü doğrudan Türkiye’ye mi devredeceği yoksa başka bir formül mü var olduğu mevzusu gizemini korumaktadır. Öte yandan anımsanmalıdır ki PKK/KCK çatısı altındaki örgütler arasında bir geçirgenlik söz konusudur. Birçok akademik yayında tespit edildiği üzere girift bir yapı olarak görebileceğimiz terör örgütlerinin mevcut ağları ve bağları, PKK’nın elindeki silahlar konusunda kuşku oluşturmaktadır. ABD’nin amansız desteği sebebiyle PYD/SDG böyle bir ihtiyaç içerisinde değilse de PJAK için silah edinimi hayati önemde olabilecektir. Bu yönüyle bakıldığında terör örgütü PKK’nın “kendini feshederken” silahlarını kolayca Türkiye’ye teslim etmesi hayalcilik olur. Bu noktada PJAK’ın silahlandırılması, Kürtçü ayrılıkçı hareket açısından İran’ın yeni büyük hedef olarak tespit edilmesine uyumlu bir hamle olacaktır. Öyleyse zamanında PKK’yı koruyan, kollayan ve son döneme değin teçhizatlandıran İran, kendi silahıyla ve eğitimini üstlendiği militanlarla karşı karşıya gelme ihtimaline hazırlanmalıdır.

PJAK’ın meşrulaşması riski

İran’ı ilgilendiren bir diğer konu PKK/KCK yelpazesinin gittikçe meşru zeminde kabul görmesidir. İlk olarak IŞİD’e karşı mücadele propagandası eşliğinde örgütlenmenin Suriye kolu PYD meşruiyet kazanmıştır. “Cihatçılara karşı Kürt savaşçılar” olarak yansıtılan terör örgütü PYD kısa süre sonra SDG kisvesi altında pirüpak şekilde korunmuştur. Nihayetinde bugün terör örgütü PYD/SDG, Suriye’de Esad sonrası sürecin meşru parçalarından birisi olmuştur.

“PKK’nın feshi” ile birlikte örgütün siyasi ve meşru bir yapı olarak kabul görmesi başarılırsa İran için aynı durumun PJAK için de belirmesi muhtemeldir. Şubat ayından bu yana nükleer gerekçesiyle İran’ı odağına özellikle İsrail merkezli olarak alan bir operasyon/savaş söylemi bulunmaktadır. ABD ile İran arasındaki görüşmeler tıkanıp da İsrail’in öngörülemez bir biçimde çatışmaya yol açması halinde PJAK’ın benzer propagandalarla Devrim Muhafızları’na karşı savaşan “özgürlük” savunucuları olarak Tahran yönetimi karşısına çıkarılmaları muhtemeldir. ABD emperyalizminin ve İsrail saldırganlığının lejyoneri olarak görev alan PKK, aynı rolü İran’a karşı PJAK olarak sürdürebilecektir.

Türkiye’nin nüfuzu

İran için PKK’nın “fesih” konusu Türkiye’nin nüfuzu olarak da ayrıca değerlendirilebilecektir. Örgütü mücadeleden vazgeçirmek ve komuta kademesini etkisine alacak düzeyde bir nüfuzun oluşması İran için Türkiye faktörünü ortaya çıkaracaktır.

Tahran ve Ankara Irak başta olmak üzere birçok bölgesel konuda rekabet halindedir. PKK’nın “kendini feshi”nin yanı sıra Irak’ın kuzeyindeki yapıyla kurulan ilişki de hesaba katıldığında Kürtçü ayrılıkçı potansiyelin bütünüyle Türkiye’yle uyumlu saf tuttuğu anlaşılmaktadır.

O halde İran açısından gözlemlendiğinde PKK’nın “kendisini feshetmesi” Türkiye’nin sadece savunma yükünü azaltan bir kazanım değil ayrıca bölge siyasetinin başat unsurlarından birisine hakim olmasıdır. Bu durum İran için daha açık bir kayıp oluşturacaktır.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 28 Mayıs 2025’te yayımlanmıştır.

Mehmet Çağatay Abuşoğlu
Mehmet Çağatay Abuşoğlu
DR. MEHMET ÇAĞATAY ABUŞOĞLU - Doktora derecesini Anadolu Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler üzerine alan Abuşoğlu'nun başlıca çalışma alanları Grand Strateji, ABD Dış Politikası, Ortadoğu ve Orta Asya'dır.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x