İsrail artık Batı’yı Gazze konusunda ikna edemiyor

İsrail hükümetine yönelik uluslararası kınama neden artıyor? Batı kamuoyunun İsrail'e olan desteği neden düşüşe geçti? Bu gelişmeler, Gazze'deki yıkımı sona erdirecek mi?

İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım ve bölgeyi yeniden tamamıyla işgale hazırlanması, Binyamin Netanyahu hükümetine yönelik kınama ve kamuoyu tepkisinin artmasına neden oluyor. Daha önce İsrail’in en sadık müttefikleri olarak bilinen Batılı ülkelerde bile, kamuoyu desteği önemli ölçüde azaldı. Bu durum, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin Filistin devletini tanıma yönünde adımlar atmasına ve Almanya’nın İsrail’e silah ihracatını durdurma kararı almasına yol açtı.

Stimson Center’ın Reimagining U.S. Grand Strategy programının kıdemli üyesi Emma Ashford, Foreign Policy dergisindeki köşe yazısında, İsrail’e karşı değişen uluslararası havanın nedenlerini ve potansiyel sonuçlarını derinlemesine inceliyor. Öne çıkan bölümleri aktarıyoruz.

“Temmuz ayında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinin Filistin devletini tanıyacağını açıkladı. Böylece Fransa, Filistin’i tanıyan çoğu Avrupa dışındaki 100’den fazla ülkenin arasına katıldı. Macron’un kararı, İsrail’in Gazze’deki tutumuna karşı Başbakan Benjamin Netanyahu’ya açık bir uyarıydı. Ertesi gün, İngiltere’nin de ateşkes sağlanmadığı takdirde Filistin’i tanımayı planladığı yönündeki haberler bu mesajı daha da güçlendirdi.

Fransa ve İngiltere için bu karar sembolik bir jest gibi görünebilir. Ancak Netanyahu üzerindeki baskıyı artırması bakımından önem taşıyor. Aynı zamanda, haftalarca süren küresel kararsızlık ve kayıtsızlığın ardından, dünya kamuoyunun ve hükümetlerin Gazze konusunda daha sert bir çizgiye geçtiğini gösteriyor. Halkın İsrail’e yönelik öfkesi ve eleştirisi artık açıkça görülüyor. İsrail yanlısı görüşleriyle bilinen Amerikalı gazeteci Bari Weiss’in kurduğu The Free Press isimli medya kuruluşu bile, “kesin kanıt olmadığını” vurgulamakla birlikte, Gazze’de insanlığa karşı suç işlendiğini öne süren bir makale yayımladı.

Batı’da kamuoyu desteği tepetaklak

İsrail vatandaşlarını potansiyel suçlardan peşinen aklama çabaları bile tartışmanın yön değiştirdiğinin bir göstergesi. İsrail’in en sadık Batılı destekçileri bile artık ülkenin uluslararası imajına uzun vadeli zarar verileceğinden endişe ediyor. Haziran ayında Batı Avrupa’daki tüm büyük ülkelerde İsrail’e verilen kamuoyu desteği yüzde 40’ın altına düştü. Fransa, Almanya ve İngiltere’de halkın sadece yüzde 15’i, İsrail’in Gazze’deki operasyonlarını Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırılarına orantılı ya da makul bir yanıt olarak görüyor. İsrail’in en güçlü kalesi sayılan ABD’de bile anketler, Amerikalıların yaklaşık üçte ikisinin İsrail’in savaşı yürütme biçimini onaylamadığını gösteriyor.

Yine de, bu değişimin Netanyahu hükümetinin politikasını köklü biçimde etkileyeceği ya da Gazze’deki yıkımı hafifleteceği kesin değil. Daha kritik olan, kamuoyundaki tepkinin ötesine geçerek hükümetlerin giderek artan kınamalarına dönüşmesi. Filistin’i tanıyacağını açıklayan ülkelerin sayısı artarken Almanya da İsrail’e tepki gösteren ülkeler listesine eklendi. Almanya Başbakanı Friedrich Merz, ülkesinin İsrail’e silah ihracatını durduracağını açıkladı. Bu karar, sadece altı ay önce İsrail’in varlığını modern Almanya’nın temel bir yükümlülüğü olarak tanımlamasının ardından geldi. Avrupa Birliği ile İsrail arasındaki ortaklık anlaşmasının tamamen askıya alınmasına hâlâ karşı çıkan Avrupa Komisyonu da söylemini sertleştirdi ve kısmi askıya alma seçeneğini tartışmaya açtı.

Neden şimdi?

Tüm bunlar şu soruyu akla getiriyor: Neden şimdi? Sonuçta Gazze’deki katliam neredeyse iki yıldır sürüyor.

Bu dönüm noktasına gelinmesinin birkaç nedeni var.

Birincisi, İsrail’in saldırılarını haklı çıkarmak için öne sürdüğü gerekçeler giderek ikna edici olmaktan çıkıyor. Hamas hâlâ Gazze’deki sivil toplumun bir bölümünü kontrol ediyor. Hamas’ın Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı kayıp rakamları her zaman yüksek bulunmuştu. Ancak bölgede can kayıplarının arttığını gösteren çok sayıda bağımsız kanıt var. Bu veriler zamanla, sahte katliamlar ya da uluslararası medyayı manipüle eden fotoğrafçılar gibi yarı komplocu teorilerle iç içe geçirilerek değersizleştirilmeye çalışıldı.

Uluslararası gazetecilerin Gazze’ye girip durumu yerinde görmeleri ideal olurdu. Fakat İsrail hükümetinin bunu sistematik biçimde engellediği biliniyor. Ağustos ayında Sky News ekibinin Gazze’ye havadan yardım bırakma operasyonunu görüntülemesine izin verildi, ancak çekim yapmaları yasaklandı ve görüntü kaydedilmesi halinde gelecekteki yardımların kesileceği açıkça söylendi.

Böylesi kısıtlamalar olmasa bile Gazze’deki insani felaket artık inkâr edilemez boyutta. Uluslararası yardım kuruluşlarından doktorlar, çocukların kasıtlı olarak hedef alındığını ve hastanelerde en basit ağrı kesicilerin dahi bulunmadığını bildiriyor. İspanyol asıllı ünlü şef ve insani yardım gönüllüsü José Andrés’in kurduğu World Central Kitchen gibi kuruluşlar ise İsrail’in ablukası nedeniyle bölgeye yeterli gıda ulaştıramıyor. Yardımların yer yer çalındığı ya da en muhtaçlara ulaşmadığı doğru olabilir, ancak bu durum İsrail’in en güçlü savunucularının öne sürdüğü gibi Filistinlilerin kendine özgü bir “insanlık dışı” tutumunun değil, artık tüm dünyanın tanık olduğu bir çaresizliğin göstergesidir.

Küresel algıyı değiştiren bir başka etken de İsrail hükümetinin inkâr politikaları ve Batı Şeria ile Kudüs’te yerleşimcilerin giderek artan şiddeti oldu. En aşırı bakanlardan Bezalel Smotrich, defalarca Gazze’nin ilhakını ve Gazze ile Batı Şeria’daki Filistinlilerin “gönüllü göç” yoluyla sınır dışı edilmesini savundu. Bir diğer bakan, Amichai Eliyahu ise “Filistinlileri beslemek zorunda olmadıklarını” ve “bu insanların bölgeden çıkarılması gerektiğini” açıkladı. Buna karşılık Dünya Gıda Programı gibi uluslararası saygın kuruluşlar artık açıkça “halkın acı çektiğini”, “açlık” ve “akut kıtlık” yaşandığını raporluyor. Bu da İsrailli bakanların argümanlarını gerçeklerle bağdaştırmayı giderek imkânsız hale getiriyor.

ABD’de Filistin karşıtı hava dağıldı

Bu değişimin bir diğer boyutu, ABD’de kampüs protestolarının ve antisemitizm tartışmalarının büyük ölçüde sönümlenmesi oldu. 2024’teki öğrenci eylemlerinin çoğu başlangıçta iyi niyetliydi; ancak taleplerin radikalliği ve kampüslerdeki kaos görüntüleri, birçok Amerikalı tarafından olumsuz algılandı. Yaz tatilinin başlamasıyla eylemler zaten zayıflamıştı; ardından üniversite yönetimlerinin, polisin ve hatta Trump yönetiminin doğrudan baskısıyla daha da geri çekildi.

İronik biçimde, bu protestoların sönmesi, ABD’de ana akım ve muhafazakâr yorumcuların İsrail’i eleştirmesini kolaylaştırdı. Çünkü artık aşırı bulunabilecek görüşlerle özdeşleştirilme riski kalmadı. Bu durum, MAGA hareketine yakın televizyon sunucusu Tucker Carlson gibi isimler de dahil olmak üzere bazı Cumhuriyetçilere, ABD’nin İsrail’in savaşını desteklemekten ne kazandığını açıkça sorgulama fırsatı veriyor.

Neler değişebilir?

Asıl mesele, tüm bu gelişmelerin Gazze’deki yıkımı gerçekten sona erdirip erdirmeyeceği. İsrail’de ve dünyadaki destekçileri arasında ülkenin imajının bozulduğu yönündeki kaygılar büyüyor. İsrailli siyasetçiler ve entelektüellerin bir bölümü, Gazze’nin topyekûn işgaline itiraz ediyor. Son yapılan bir ankete göre, İsraillilerin yüzde 74’ü rehinelerin serbest bırakılması karşılığında savaşın bitirilmesini destekliyor.

Ancak bu tablo, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun çatışmayı sürdürme ve aşırı sağcı koalisyon ortaklarını memnun etme kararlılığını değiştirmiş görünmüyor. Netanyahu, Gazze’nin yıkıcı işgaline devam etmeye istekli. Bu tavır ne rehinelerin eve dönmesine ne de İsrail’in güvenlik sorunlarının çözülmesine katkı sağlıyor. Fransa ve İngiltere’nin Filistin devletini tanıma yönündeki adımları da İsrail’e daha somut baskılar olmadığı sürece sonuç yaratmayacak.

Cumhuriyetçi Parti’de çatlak

Burada kilit mesele ABD’nin, özellikle de Cumhuriyetçi Parti’nin tavrı. Demokratlar uzun süredir İsrail konusunda ikircikli bir pozisyon alsa da son dönemde Kongre’de silah satışlarının engellenmesi gibi somut adımlarla eleştirilerini daha açık dile getiriyor. Cumhuriyetçilerde ise yeni yeni bir çatlak beliriyor.

Örneğin Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, Kudüs’teki Ağlama Duvarı’nda dua ederek “Amerika’nın her zaman İsrail’in yanında olmasını” diledi. Buna karşılık aşırı sağcı Milletvekili Marjorie Taylor Greene, “Gazze’deki soykırım, insani kriz ve açlık” ifadeleriyle İsrail’i eleştirdi. İki isim de Evanjelik inançlarını ve eski Başkan Donald Trump’a olan bağlılıklarını vurgulasa da İsrail konusundaki yaklaşımlarının farklılaşması Cumhuriyetçi Parti’deki gerilimi yansıtıyor. Yine de bu kırılmanın yapısal olup olmayacağı belirsiz.

Asıl soru: Trump ne yapacak?

Tüm gözler Donald Trump’ın tavrında. Trump, Gazze’nin yeniden inşasında ABD’nin rolünü düşündüğünü söylerken, Netanyahu’nun ABD’yi İsrail’in bataklığına çekmek istediğini de dile getirdi. Medyaya yansıyan haberlere göre, İsrail’in Gazze’yi işgaline karşı değil; ancak açlık çeken Filistinlilerin görüntülerini gördükten sonra Tel Aviv yönetimine daha fazla yardım yapılmasına izin vermesi için baskı yaptı.

En büyük risk, Trump’ın ABD’nin Gazze’yi işgal ve yeniden inşa sürecinde doğrudan rol alması gerektiğine karar vermesi. Bu, hem Washington’un İsrail’in yıkıcı savaşının maliyetini üstlenmesi hem de ülkenin uluslararası yalnızlığını artırması anlamına gelir. Daha da önemlisi, ABD’yi insanlığa karşı suçlara ortak etme riski taşır.

Daha akılcı bir yol, İsrail’e silah tedarikini durdurmak, ablukanın hafifletilmesi için baskı yapmak ve barış görüşmeleri konusunda ısrarcı olmaktır. Şimdilik Trump bu kadar ileri gitmeye yanaşmıyor. Ancak kendi tabanında İsrail’e verilen koşulsuz desteği sorgulayan sesler arttıkça, Trump da bu desteğin sandığı kadar popüler olmadığını fark edebilir.”

Bu yazı ilk kez 20 Ağustos 2025’te yayımlanmıştır.

Emma Ashford’un, Foreign Policy’de yayınlanan “What Was the Tipping Point on Gaza?” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://foreignpolicy.com/2025/08/11/gaza-tipping-point-israel-trump/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İsrail artık Batı’yı Gazze konusunda ikna edemiyor

İsrail hükümetine yönelik uluslararası kınama neden artıyor? Batı kamuoyunun İsrail'e olan desteği neden düşüşe geçti? Bu gelişmeler, Gazze'deki yıkımı sona erdirecek mi?

İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım ve bölgeyi yeniden tamamıyla işgale hazırlanması, Binyamin Netanyahu hükümetine yönelik kınama ve kamuoyu tepkisinin artmasına neden oluyor. Daha önce İsrail’in en sadık müttefikleri olarak bilinen Batılı ülkelerde bile, kamuoyu desteği önemli ölçüde azaldı. Bu durum, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin Filistin devletini tanıma yönünde adımlar atmasına ve Almanya’nın İsrail’e silah ihracatını durdurma kararı almasına yol açtı.

Stimson Center’ın Reimagining U.S. Grand Strategy programının kıdemli üyesi Emma Ashford, Foreign Policy dergisindeki köşe yazısında, İsrail’e karşı değişen uluslararası havanın nedenlerini ve potansiyel sonuçlarını derinlemesine inceliyor. Öne çıkan bölümleri aktarıyoruz.

“Temmuz ayında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinin Filistin devletini tanıyacağını açıkladı. Böylece Fransa, Filistin’i tanıyan çoğu Avrupa dışındaki 100’den fazla ülkenin arasına katıldı. Macron’un kararı, İsrail’in Gazze’deki tutumuna karşı Başbakan Benjamin Netanyahu’ya açık bir uyarıydı. Ertesi gün, İngiltere’nin de ateşkes sağlanmadığı takdirde Filistin’i tanımayı planladığı yönündeki haberler bu mesajı daha da güçlendirdi.

Fransa ve İngiltere için bu karar sembolik bir jest gibi görünebilir. Ancak Netanyahu üzerindeki baskıyı artırması bakımından önem taşıyor. Aynı zamanda, haftalarca süren küresel kararsızlık ve kayıtsızlığın ardından, dünya kamuoyunun ve hükümetlerin Gazze konusunda daha sert bir çizgiye geçtiğini gösteriyor. Halkın İsrail’e yönelik öfkesi ve eleştirisi artık açıkça görülüyor. İsrail yanlısı görüşleriyle bilinen Amerikalı gazeteci Bari Weiss’in kurduğu The Free Press isimli medya kuruluşu bile, “kesin kanıt olmadığını” vurgulamakla birlikte, Gazze’de insanlığa karşı suç işlendiğini öne süren bir makale yayımladı.

Batı’da kamuoyu desteği tepetaklak

İsrail vatandaşlarını potansiyel suçlardan peşinen aklama çabaları bile tartışmanın yön değiştirdiğinin bir göstergesi. İsrail’in en sadık Batılı destekçileri bile artık ülkenin uluslararası imajına uzun vadeli zarar verileceğinden endişe ediyor. Haziran ayında Batı Avrupa’daki tüm büyük ülkelerde İsrail’e verilen kamuoyu desteği yüzde 40’ın altına düştü. Fransa, Almanya ve İngiltere’de halkın sadece yüzde 15’i, İsrail’in Gazze’deki operasyonlarını Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırılarına orantılı ya da makul bir yanıt olarak görüyor. İsrail’in en güçlü kalesi sayılan ABD’de bile anketler, Amerikalıların yaklaşık üçte ikisinin İsrail’in savaşı yürütme biçimini onaylamadığını gösteriyor.

Yine de, bu değişimin Netanyahu hükümetinin politikasını köklü biçimde etkileyeceği ya da Gazze’deki yıkımı hafifleteceği kesin değil. Daha kritik olan, kamuoyundaki tepkinin ötesine geçerek hükümetlerin giderek artan kınamalarına dönüşmesi. Filistin’i tanıyacağını açıklayan ülkelerin sayısı artarken Almanya da İsrail’e tepki gösteren ülkeler listesine eklendi. Almanya Başbakanı Friedrich Merz, ülkesinin İsrail’e silah ihracatını durduracağını açıkladı. Bu karar, sadece altı ay önce İsrail’in varlığını modern Almanya’nın temel bir yükümlülüğü olarak tanımlamasının ardından geldi. Avrupa Birliği ile İsrail arasındaki ortaklık anlaşmasının tamamen askıya alınmasına hâlâ karşı çıkan Avrupa Komisyonu da söylemini sertleştirdi ve kısmi askıya alma seçeneğini tartışmaya açtı.

Neden şimdi?

Tüm bunlar şu soruyu akla getiriyor: Neden şimdi? Sonuçta Gazze’deki katliam neredeyse iki yıldır sürüyor.

Bu dönüm noktasına gelinmesinin birkaç nedeni var.

Birincisi, İsrail’in saldırılarını haklı çıkarmak için öne sürdüğü gerekçeler giderek ikna edici olmaktan çıkıyor. Hamas hâlâ Gazze’deki sivil toplumun bir bölümünü kontrol ediyor. Hamas’ın Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı kayıp rakamları her zaman yüksek bulunmuştu. Ancak bölgede can kayıplarının arttığını gösteren çok sayıda bağımsız kanıt var. Bu veriler zamanla, sahte katliamlar ya da uluslararası medyayı manipüle eden fotoğrafçılar gibi yarı komplocu teorilerle iç içe geçirilerek değersizleştirilmeye çalışıldı.

Uluslararası gazetecilerin Gazze’ye girip durumu yerinde görmeleri ideal olurdu. Fakat İsrail hükümetinin bunu sistematik biçimde engellediği biliniyor. Ağustos ayında Sky News ekibinin Gazze’ye havadan yardım bırakma operasyonunu görüntülemesine izin verildi, ancak çekim yapmaları yasaklandı ve görüntü kaydedilmesi halinde gelecekteki yardımların kesileceği açıkça söylendi.

Böylesi kısıtlamalar olmasa bile Gazze’deki insani felaket artık inkâr edilemez boyutta. Uluslararası yardım kuruluşlarından doktorlar, çocukların kasıtlı olarak hedef alındığını ve hastanelerde en basit ağrı kesicilerin dahi bulunmadığını bildiriyor. İspanyol asıllı ünlü şef ve insani yardım gönüllüsü José Andrés’in kurduğu World Central Kitchen gibi kuruluşlar ise İsrail’in ablukası nedeniyle bölgeye yeterli gıda ulaştıramıyor. Yardımların yer yer çalındığı ya da en muhtaçlara ulaşmadığı doğru olabilir, ancak bu durum İsrail’in en güçlü savunucularının öne sürdüğü gibi Filistinlilerin kendine özgü bir “insanlık dışı” tutumunun değil, artık tüm dünyanın tanık olduğu bir çaresizliğin göstergesidir.

Küresel algıyı değiştiren bir başka etken de İsrail hükümetinin inkâr politikaları ve Batı Şeria ile Kudüs’te yerleşimcilerin giderek artan şiddeti oldu. En aşırı bakanlardan Bezalel Smotrich, defalarca Gazze’nin ilhakını ve Gazze ile Batı Şeria’daki Filistinlilerin “gönüllü göç” yoluyla sınır dışı edilmesini savundu. Bir diğer bakan, Amichai Eliyahu ise “Filistinlileri beslemek zorunda olmadıklarını” ve “bu insanların bölgeden çıkarılması gerektiğini” açıkladı. Buna karşılık Dünya Gıda Programı gibi uluslararası saygın kuruluşlar artık açıkça “halkın acı çektiğini”, “açlık” ve “akut kıtlık” yaşandığını raporluyor. Bu da İsrailli bakanların argümanlarını gerçeklerle bağdaştırmayı giderek imkânsız hale getiriyor.

ABD’de Filistin karşıtı hava dağıldı

Bu değişimin bir diğer boyutu, ABD’de kampüs protestolarının ve antisemitizm tartışmalarının büyük ölçüde sönümlenmesi oldu. 2024’teki öğrenci eylemlerinin çoğu başlangıçta iyi niyetliydi; ancak taleplerin radikalliği ve kampüslerdeki kaos görüntüleri, birçok Amerikalı tarafından olumsuz algılandı. Yaz tatilinin başlamasıyla eylemler zaten zayıflamıştı; ardından üniversite yönetimlerinin, polisin ve hatta Trump yönetiminin doğrudan baskısıyla daha da geri çekildi.

İronik biçimde, bu protestoların sönmesi, ABD’de ana akım ve muhafazakâr yorumcuların İsrail’i eleştirmesini kolaylaştırdı. Çünkü artık aşırı bulunabilecek görüşlerle özdeşleştirilme riski kalmadı. Bu durum, MAGA hareketine yakın televizyon sunucusu Tucker Carlson gibi isimler de dahil olmak üzere bazı Cumhuriyetçilere, ABD’nin İsrail’in savaşını desteklemekten ne kazandığını açıkça sorgulama fırsatı veriyor.

Neler değişebilir?

Asıl mesele, tüm bu gelişmelerin Gazze’deki yıkımı gerçekten sona erdirip erdirmeyeceği. İsrail’de ve dünyadaki destekçileri arasında ülkenin imajının bozulduğu yönündeki kaygılar büyüyor. İsrailli siyasetçiler ve entelektüellerin bir bölümü, Gazze’nin topyekûn işgaline itiraz ediyor. Son yapılan bir ankete göre, İsraillilerin yüzde 74’ü rehinelerin serbest bırakılması karşılığında savaşın bitirilmesini destekliyor.

Ancak bu tablo, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun çatışmayı sürdürme ve aşırı sağcı koalisyon ortaklarını memnun etme kararlılığını değiştirmiş görünmüyor. Netanyahu, Gazze’nin yıkıcı işgaline devam etmeye istekli. Bu tavır ne rehinelerin eve dönmesine ne de İsrail’in güvenlik sorunlarının çözülmesine katkı sağlıyor. Fransa ve İngiltere’nin Filistin devletini tanıma yönündeki adımları da İsrail’e daha somut baskılar olmadığı sürece sonuç yaratmayacak.

Cumhuriyetçi Parti’de çatlak

Burada kilit mesele ABD’nin, özellikle de Cumhuriyetçi Parti’nin tavrı. Demokratlar uzun süredir İsrail konusunda ikircikli bir pozisyon alsa da son dönemde Kongre’de silah satışlarının engellenmesi gibi somut adımlarla eleştirilerini daha açık dile getiriyor. Cumhuriyetçilerde ise yeni yeni bir çatlak beliriyor.

Örneğin Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, Kudüs’teki Ağlama Duvarı’nda dua ederek “Amerika’nın her zaman İsrail’in yanında olmasını” diledi. Buna karşılık aşırı sağcı Milletvekili Marjorie Taylor Greene, “Gazze’deki soykırım, insani kriz ve açlık” ifadeleriyle İsrail’i eleştirdi. İki isim de Evanjelik inançlarını ve eski Başkan Donald Trump’a olan bağlılıklarını vurgulasa da İsrail konusundaki yaklaşımlarının farklılaşması Cumhuriyetçi Parti’deki gerilimi yansıtıyor. Yine de bu kırılmanın yapısal olup olmayacağı belirsiz.

Asıl soru: Trump ne yapacak?

Tüm gözler Donald Trump’ın tavrında. Trump, Gazze’nin yeniden inşasında ABD’nin rolünü düşündüğünü söylerken, Netanyahu’nun ABD’yi İsrail’in bataklığına çekmek istediğini de dile getirdi. Medyaya yansıyan haberlere göre, İsrail’in Gazze’yi işgaline karşı değil; ancak açlık çeken Filistinlilerin görüntülerini gördükten sonra Tel Aviv yönetimine daha fazla yardım yapılmasına izin vermesi için baskı yaptı.

En büyük risk, Trump’ın ABD’nin Gazze’yi işgal ve yeniden inşa sürecinde doğrudan rol alması gerektiğine karar vermesi. Bu, hem Washington’un İsrail’in yıkıcı savaşının maliyetini üstlenmesi hem de ülkenin uluslararası yalnızlığını artırması anlamına gelir. Daha da önemlisi, ABD’yi insanlığa karşı suçlara ortak etme riski taşır.

Daha akılcı bir yol, İsrail’e silah tedarikini durdurmak, ablukanın hafifletilmesi için baskı yapmak ve barış görüşmeleri konusunda ısrarcı olmaktır. Şimdilik Trump bu kadar ileri gitmeye yanaşmıyor. Ancak kendi tabanında İsrail’e verilen koşulsuz desteği sorgulayan sesler arttıkça, Trump da bu desteğin sandığı kadar popüler olmadığını fark edebilir.”

Bu yazı ilk kez 20 Ağustos 2025’te yayımlanmıştır.

Emma Ashford’un, Foreign Policy’de yayınlanan “What Was the Tipping Point on Gaza?” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz. https://foreignpolicy.com/2025/08/11/gaza-tipping-point-israel-trump/

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x