Gazze’de gündeme bomba gibi düşen bir skandal söz konusu: İsrail’in, Gazze’ye insani yardım taşıyan konvoyları gasp eden bir çeteyi silahlandırdığı ortaya çıktı. Oysa İsrail, aylardır Hamas’ı yardımları çalmakla suçluyordu. Guardian muhabirleri Lorenzo Tondo ve Jamal Risheq’in araştırmacı gazetecilik haberi, İsrail’in Yaser Ebu Şebab’ın çetesini silahlandırdığını ve bu grubun Filistin’e gönderilen yardımları gasp ettiğini tanıklıklarla ortaya koydu. Filistinli siyasi analist ve oyun yazarı Ahmed Najar ise Al Jazeera için kaleme aldığı yorumunda, İsrail-Ebu Şebab bağlantısının Netanyahu’nun “kirli savaşının” maskesini düşürdüğünü savunuyor.
Bu iki önemli yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:
Kim bu Yaser Ebu Şebab?
“7 Ekim 2023’te, Yaser Ebu Şebab Gazze’de, Hamas yönetimindeki bir hapishanede uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla tutukluydu. Savaşın patlak vermesiyle birlikte cezaevinden çıkan Refahlı Ebu Şebab’ın serbest bırakılma koşulları hâlâ netlik kazanmadı.
Bir süre ortadan kaybolan Ebu Şebab, geçtiğimiz hafta İsrailli savunma yetkililerinin, “Terörle Mücadele Servisi” adını taşıyan bir gruba silah temin ettiklerini kabul etmesiyle yeniden gündeme geldi. Sosyal medyada “hain” ve “İsrail ajanı” olarak anılan Ebu Şebab’ın yaklaşık 100 silahlı adamdan oluşan grubu, Refah’ın doğusunda faaliyet gösteriyor.
İsrail Savunma Kuvvetleri’nin bu yapıyı desteklemesinin amacının, Hamas’ı zayıflatırken kendi asker kayıplarını en aza indirmek olduğu belirtiliyor. Ancak eleştirmenler, bu çetenin Gazze’yi iç savaşın eşiğine getirebileceği uyarısında bulunuyor.
32 yaşındaki Ebu Şebab, stratejik öneme sahip Kerem Ebu Salim Sınır Kapısı yakınındaki yardım yollarını kontrol eden etkili bir figür olarak öne çıktı. Grubu, yardım kamyonlarını yağmalamak ve cihatçı gruplarla bağlantı kurmakla suçlanıyor.
Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin (OCHA) Filistin topraklarındaki yetkilisi Jonathan Whittall, geçen ay yaptığı açıklamada, savaşın başından bu yana Gazze’deki yardım hırsızlığının İsrail güçlerinin gözetiminde gerçekleştiğini ve Kerem Ebu Salim yakınında bu çetelerin faaliyet göstermesine göz yumulduğunu söyledi. Whittall, Guardian’a yaptığı açıklamada kastettiği çetelerden birinin Ebu Şebab’ın grubu olduğunu belirtti.
İsrail askerleriyle yan yana görüntülendiler
Guardian’a yazılı açıklama yapan Ebu Şebab ise suçlamaları reddetti.. Hamas’ı savaşın asıl sorumlusu ilan eden Ebu Şebab, yardım kamyonlarını koruduklarını savundu: “Faaliyetlerimiz insani amaçlı. Ulusal güçlerin denetimindeki bölgelerde güvenliği sağlıyoruz. Yüzlerce aileye yardım ulaştırıyoruz.”
Facebook’ta paylaşılan ve Guardian tarafından doğrulanan videolarda, Ebu Şebab’ın adamlarının Gazze’nin güneyinde İsrail askerleriyle birlikte görev yaptığı görülüyor. Ancak doğrudan İsrail’le çalışıp çalışmadığı sorulduğunda, “İsrail ordusuyla doğrudan çalışmıyoruz” yanıtını verdi.
Times of Israel’in savunma kaynaklarına dayandırdığı haberine göre, İsrail bu gruba, Hamas’tan ele geçirilen silahlar da dahil olmak üzere Kalaşnikof tüfekleri sağladı. Yardım ablukasının gevşetilmesinden bu yana, her gün onlarca yardım kamyonu Kerem Ebu Salim’den geçerek Refah’a ulaşıyor. Ebu Şebab bu bölgede bir dizi kontrol noktası kurmuş durumda.
CNN’e konuşan bir diplomatik kaynak, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın (GHF), doğrudan ya da dolaylı olarak Ebu Şebab’la temas halinde olduğunu öne sürdü. GHF ise bu iddiayı yalanladı: “Kendi güvenliğimizi sağlıyoruz. Kamyonlarımızı hiçbir yerel güç, Ebu Şebab dahil, korumadı.”
Hamas’ı yardım kamyonlarını yağmalamakla suçlayan Ebu Şebab, “Biz kamyonlardan hiçbir şey almıyoruz” dedi. Ancak Kasım 2024’te New York Times’a verdiği bir röportajda, adamlarının savaşın başından bu yana en az altı yardım kamyonuna el koyduğunu kabul etmişti. Gerekçesi ise “Satmak için değil, karnımızı doyurmak için alıyoruz” şeklindeydi.
Hamas, medyada adı geçmeye başladığından beri Ebu Şebab’ı öldürmekle tehdit ediyor. Ebu Şebab’ın da Hamas’a yönelik kişisel hesapları var: Grubun geçen yıl kardeşini öldürdüğü, kendisini ise iki kez suikastla hedef aldığı belirtiliyor. “Hamas tutumunu değiştirmediği sürece bu savaş bitmez” diyor.
İsrail’in i24 haber kanalına göre, İsrail askerleri geçtiğimiz günlerde Ebu Şebab’ı korumak için Hamas üyeleriyle çatışmaya girdi. Çatışmalarda iki taraftan da can kaybı yaşandığı bildirildi.
Ailesi dışlarken Netanyahu sahip çıktı
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Ebu Şebab’ın adını vermeden, Gazze’de bazı aşiretleri Hamas’a karşı harekete geçirdiklerini doğruladı. Ancak muhalefet, hükümeti “IŞİD benzeri gruplara” silah vermekle suçladı.
Geçtiğimiz hafta ailesi de Ebu Şebab’la arasına mesafe koydu. Yayımladıkları açıklamada, “Yaser’in aileye dönmesini kabul etmiyoruz. Etrafındakilerin onu etkisiz hale getirmesine karşı çıkmayacağız” ifadeleri yer aldı.
İsrail’le açık işbirliği yaptığı bilinen ilk Filistinli olarak Ebu Şebab’ın yükselişi, birçok analiste göre çatışmayı tehlikeli bir dönemece sokabilir. İsrail basını, Ebu Şebab’ın kabilesinin yakın zamanda rakip çetelerle ve Gazze’nin halk komiteleriyle çatışabileceğini yazıyor. Uzmanlar ise bu ortamda en büyük bedeli yine sivillerin ödeyeceğini vurguluyor.
İsrail neden çeteleri silahlandırıyor?
İsrail hükümeti ve destekçileri aylardır Hamas’ın Gazze’de insani yardımları çaldığını öne sürüyor. Bu iddia, yardım konvoylarını durdurmanın, fırınları bombalamanın ve ekmek kuyruklarında bekleyen sivilleri hedef almanın bahanesi haline geldi. Kamuoyuna bunun Hamas’a karşı bir savaş olduğu ve sivillerin yalnızca arada kaldığı söylendi.
Ancak son günlerde ortaya çıkan bilgiler, bu anlatıyı sorgulatıyor. Gazze’de yardım dağıtım hatlarını kontrol eden silahlı grupların, doğrudan İsrail’den destek aldığı belirtiliyor. İsrail basınına yansıyan haberlere göre, suç bağlantıları bulunan ve aşırılık yanlısı gruplarla ilişkili olduğu ifade edilen bir grubun lideri Yaser Ebu Şebab, İsrail hükümetinden silah temin ediyor.
Bu iddialar, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun açıklamalarıyla da doğrulandı. Netanyahu, kendisine yöneltilen soruya “Bunda ne yanlış var? Bu, askerlerimizin hayatını kurtarıyor” diyerek yanıt verdi.
Uzmanlara göre bu, sadece taktiksel bir tercih değil; asıl niyetin açık bir itirafı. İsrail’in amacı, Filistinli sivilleri korumak değil, onları yıpratmak, aç bırakmak ve birbirine düşürmek. Ardından ortaya çıkan kaosun sorumluluğunu yine Filistinlilere yüklemek.
Sömürgecilik 101 taktiği
Bu yaklaşım yeni değil. Bu, sömürgeci yönetimlerin klasik stratejisidir: Önce kaos yarat, sonra bunu yönetilemezliğin kanıtı olarak sun. Geçmişte de benzer bir strateji izlendi. 1980’lerde laik Filistin Kurtuluş Örgütü’nün gücünü kırmak için Hamas’ın sessizce yükselmesine zemin hazırlandı. Amaç, Filistin siyasetini bölmek ve ulusal birlik çabalarını zayıflatmaktı. Bugün de benzer taktikler hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da sürüyor.
İsrail, Filistin Yönetimi’nin mali kaynaklarını kesiyor, askeri baskınlarla yönetimini zayıflatıyor, yerleşimci saldırılarına göz yumuyor. Aynı zamanda Filistinli vatandaşların yaşadığı İsrail kentlerinde de altyapı hizmetlerini ihmal ederek suç ve yoksulluğu körüklüyor. Tüm bunlar, Filistin kimliğini ve toplum yapısını sistematik olarak zayıflatmayı hedefleyen bir stratejinin parçası.
Bu politikalar askeri olduğu kadar bir algı operasyonu da içeriyor. İsrail, Filistinlileri sürekli tehdit olarak gösterirken, onların kendi kendilerini yönetemeyecekleri algısını güçlendirmeye çalışıyor. Kaosun devamı, bu anlatının temel taşı haline geliyor.
Batı neden sessiz?
Yine de bu gelişmelere karşı Batı’dan ciddi bir tepki gelmiş değil. ABD ve İngiltere gibi ülkeler, yardımların çalındığı iddiasını aylarca delilsiz şekilde tekrar etti. Birleşmiş Milletler, bu iddiaları destekleyecek bir kanıt olmadığını defalarca açıklamasına rağmen bu söylem sürdü. Şimdi, yardım hatlarını sabote edenlerin İsrail destekli gruplar olduğu ortaya çıkmasına rağmen, sessizlik hâkim.
Netanyahu’nun bu açık itirafı sadece küstahça bir açıklama değil; aynı zamanda cezasızlığa duyduğu özgüvenin yansıması. İsrail’in uluslararası hukuku çiğnese bile cezalandırılmayacağını bildiğini gösteriyor. Bu da dünyadaki cezasızlık sisteminin geldiği noktayı gözler önüne seriyor.
Filistinliler neden geri kaldı?
Gazze ve Batı Şeria, başarısız devletler değil. Onlara hiçbir zaman başarılı olma şansı tanınmadı. Sürekli baskı, abluka, askeri müdahaleler ve ekonomik çökertme politikalarıyla bir gelecek inşa etmeleri engellendi.
Gazze birilerinin deneme laboratuvarı değil. Orada hâlâ hayatta kalmaya çalışan milyonlarca insan var. Onlar daha iyisini hak ediyor — yardımlarını çalan, şehirlerini bombalayan ve aç bırakan bir rejimin gölgesinde yaşamaktan daha iyisini.
Eğer bir ülkenin başbakanı suç çetelerine silah verdiğini açıkça itiraf edebiliyor ve hâlâ uluslararası toplumda kabul görebiliyorsa, burada sorun sadece o ülke değil. Sessiz kalan ve bu uygulamaları ödüllendiren dünya da sorunun bir parçası.
Artık somut adımlar atmanın zamanı. Filistinlilerin yaşam hakkını korumak ve devlet olma haklarını yok olmadan önce güvence altına almak gerekiyor. Artık sadece tehditler değil; kararlı, gerçek ve etkili adımlar şart. Aksi takdirde, yalnızca Filistin değil, insan hakları, uluslararası hukuk ve evrensel etik değerler de tarih sahnesinden silinme tehlikesiyle karşı karşıya.”
Bu yazı ilk kez 19 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.
