7 Ekim’den beri, Hamas’ın İsrail’i “sürpriz” bir saldırıyla ağır bir kayba uğratmasına ilişkin bir çatışma süreci izliyoruz.
Saldırının nedenleri, zamanlaması ve arka planı üzerine pek çok değerlendirme yapıldı. Ancak ilk andan itibaren değerlendirmelerin içinde “saklı bir şaşırma” ifadesi bulunuyordu: “Nasıl olur da İsrail, Hamas’ın bu çapta bir saldırısını fark edemez, mümkün değil….”
İki komplo teorisi
Bu şaşırma duygusunun ardından iki temel açıklamayla karşılaştık: Birincisi ve en yaygını komplo teorilerini içeriyor.
Bu komplo teorilerinden birisi, İsrail’in bu saldırıyı bildiği ve saldırıyı bahane ederek Gazze’yi yıkmak için müdahale etmediği tezi üzerine inşa ediliyor.
Diğer bir komplo teorisi ise İsrail Başbakan’ı Benyamin Netanyahu’nun iç siyasette köşeye sıkışmasının üzerine kurulu. Buna göre iki yıldır büyük protestolarla karşılaşan ve ülkeyi yönetmekte güçlük çeken Netanyahu, bu saldırıyı kullanarak siyaseti güvenlikleştirecek. Böylece tüm barış yanlısı çıkışlar veya Netanyahu’ya karşı olan oluşumlar devre dışı bırakılacak.
Bu komplo teorilerinin başka versiyonları da olabilir. Fakat bir süre sonra izlemeyi ve dinlemeyi bıraktım.
İstihbaratta başarısızlık sanıldığından daha yaygın
İkinci açıklama biçimiyse İsrail’in bir istihbarat zafiyeti içinde olduğu ve “istihbaratta başarısızlık” kavramı üzerine inşa edildi. Ben bu açıklama biçimini daha gerçekçi buluyorum. İstihbarat Çalışmaları literatürüne aşina olanlar bilirler, “istihbaratta başarısızlık” aslında sanılandan çok daha yaygın bir durum. İstihbarat olgusunun temeli olan gizlilik kavramı nedeniyle işin başarısızlık kısmı pek tartışılmaz.
Fakat savaşların, harekâtların, operasyonların ve hatta barış anlaşmalarının tarihi, “istihbaratta başarısızlık” öyküleriyle doludur. Hatta pek çok istihbarat teşkilatı kendi yanlışlarını başarısızlıkları üzerinden düzeltir. Diğer istihbarat teşkilatları da muadillerinin başına gelenlerden dersler çıkarmaya çalışırlar.
Bu noktada, İsrail’in Hamas’ın saldırısını neden öngöremediğini “başarısızlık” kavramı çerçevesinde inceleyeceğim üç temel başlıkta açıklamaya çalışacağım:
Hamas’ın kendi istihbarat kapasitesini geliştirmesi, İsrail’in güvenlik tehdidinin değerlendirilmesindeki hatalar ve İsrail’deki uzun süreli siyasi krizin kurumsal kapasite üzerine yansımaları.
Hamas’ın gelişen istihbarat kapasitesi
İlk faktörden başlayalım. İstihbarat başarısızlıkları örneklerinin çoğunda sadece taraflardan birisi hata yapmaz. Diğer tarafın “başarılı” uygulamaları, rakibin başarısızlığının temel taşlarını döşer.
Son olayda Hamas ve İran’ın en önemli “başarısı” niyetlerini ve kapasitelerini saklama konusundaki becerisi gibi görünüyor. İran nereden çıktı, sorusunu sormayın. Bu soru bu yazının konusu değil. Bir çırpıda kanaatimi yazayım, bu saldırının planlanmasında, lojistiğinde ve icrasında İran’ın büyük bir rol oynadığı açık. Zaten Hamas’ın askerî kanadı olarak kabul edilen İzzettin El Kassam’ın sözcüsü Ebu Ubeyde açık açık İran’a teşekkür etti. Bu yüzden İran’ın rolünü uzun uzun tartışmaya gerek yok. Ben şu kapasite meselesine geri döneyim.
Güvenlik konularında çalışanlar genellikle devletlerin istihbarat servisleri üzerine odaklanırlar. Çoğunlukla A ya da B devletinin bir meseleyi nasıl incelediğini, bir teröristi nasıl yakaladığını, diğer bir devletin faaliyetini nasıl durdurduğu konuşulur.
Fakat terör örgütleri ve diğer devlet dışı aktörler de kendi istihbarat birimlerine sahip olabilir. Hatta bu birimler, devletlerin yürüttüğü faaliyetlerin çoğunu kendi imkân ve kabiliyetleri çerçevesinde gerçekleştirebilirler. Örneğin Hamas’ın açık kaynak istihbaratı yaparak İsrail’in niyet, imkan ve kabiliyetleri konusunda pek çok bilgi edindiği uzun zamandır biliniyor.
İsrail’i takip edenler bilir; İsrail medyasında eski istihbaratçıların, askerî uzmanların ve güvenlik konusunda çalışan akademisyenlerin görüşlerine sık sık yer verilir. Doğrusu, demokratik toplumlarda kamuoyunun doğru bir biçimde bilgilendirilmesi için bu tür uzman kişilerin görüş ve değerlendirilmesine başvurulması yaygın ve doğru bir uygulama.
Ancak İsrail’deki uzmanlar bu değerlendirme işini galiba biraz abartmışlar. 2006’daki İsrail-Hizbullah Savaşı’ndan sonra İsrail’in başarısızlığının nedenlerini araştırmak için kurulan Winograd Komisyonu’nun raporunda belirtildiği gibi Hamas ve Hizbullah medyadaki değerlendirmelerden İsrail’in genel ve taktik yaklaşımlarını anlamak için pek çok çıkarım yapabilmiş.
Hamas’ın açık kaynaktan bilgi toplama kapasitesi elbette uzman değerlendirmeleriyle sınırlı değil. Hamas’ın kilit bir ismi, bir bombalı saldırıdan sonra bir polis müfettişinin “şu kadar daha bomba kullansalardı etkisi engellenemez olurdu” biçimindeki cümlelerinden de öğrenilecek çok şeyin olduğunu tavsiyelerinde belirtmiş.
Diyelim ki, Hamas, İsrail’in genel yaklaşımını, stratejisini ve hatta bazı operasyonel hedeflerini TV’den radyodan gazeteden öğreniyor. Bu İsrail’i bu şekilde zayıf yakalamasını açıklar mı? Bence evet. Çünkü iki yıldır İsrail’de eskisi kadar önemli bir tehdit kaynağı olarak görülmediğini fark etmek çeşitli gizleme faaliyetlerini kolaylaştırır. Fakat bu bize ancak Hamas’ın değerlendirme ve analiz kabiliyeti hakkında bir fikir verebilir.
İsrail saldırıyı neden haber alamadı?
Asıl soru şu; İsrail saldırıyı nasıl haber alamadı?
Ben biraz daha genişleteyim bu soruyu. Hadi İsrail öğrenemedi, ABD, Ürdün, Mısır, Suudi Arabistan gibi birçok ülkenin daha Hamas’ın içinde güçlü haber kaynakları ve hatta haber şebekeleri var. Söylendiği gibi aylardır planlanan ve yüzlerce kişinin hazırlandığı bir operasyon, neden diğer devletlerin dikkatini çekmedi?
İşte bu noktada az sonra uygulayacağımız bir analiz tekniğini şimdi kullanmaya başlayalım.
Bence, Hamas’ın bu saldırıya aylardır hazırlandığı varsayımı doğru değil. Gelişen teknoloji ve iyi bir komuta kontrol mekanizması varsa bu tür bir operasyonun aylarca planlanmasına gerek yok. Plan, keşif ve detaylı eğitim evreleri ne kadar uzarsa tespit edilme olasılığı o kadar artar. Bu operasyon ile farklı kabiliyetlerini birleştiren bir hamle yaptı. Yoksa daha önce yapıp şimdi yapmadığı çok az şey var. Hamas’ın birbirinden ayrı yeteneklerinin geliştiğini herkes biliyor ve değerlendiriyordu. Fakat istediğiniz kadar bilgiye sahip olun “düşmanın niyetini bilmiyorsanız eldeki detay bilginin anlamı azalır.” Niyeti bilmenin yolu insan istihbaratına sahip olmaktan geçer.
İsrail, Hamas’ın attığı her adımı bilmiyor mu? Bu noktada bir ön yargıyı kırmak, en azından sorgulamak lazım. Ya İsrail’in Hamas içindeki insan istihbaratı kapasitesinde bir zafiyet varsa?
Hamas’ın karşı istihbaratı
2022 yılında dünyaca ünlü bir İstihbarat Çalışmaları dergisinde Hamas’ın uzun bir süredir kendi içine sokulmuş ajanları tespit edip, bu kişileri iki taraflı çalışmaya yönlendirdiğini; böylece hem karşı taraftan bilgi topladığını hem de karşı tarafı yanlış yönlendirdiğini detaylı bir biçimde anlatan bir makale yayımlanmıştı.
Yani, İstihbarata Karşı Koyma yöntemlerini sadece devletler uygulamıyor. Örgütler de uygulayabiliyor. Operasyonel planlama ve icra süresi kısalırsa gizliliği korumak hatta karşı tarafı başka hedefleriniz olduğuna ikna etmeniz daha kolay olabilir. Sanırım, İsrail’in bu operasyonu neden öğrenemediğinin birinci ve İsrail dışındaki açıklamasını böyle yapabiliriz. Şimdi gelelim ikinci maddeye.
İsrail’in kendisine yönelik tehditleri neden değerlendiremedi?
Elbette yanılıyor olabilirim ancak İsrail bir süredir kendi ülkesine yönelik tehdit değerlendirmesinde temel bir varsayım hatası yapıyordu. Bu hatanın bedelini de ağır ödüyor. Bu varsayım hatasını anlamak için bir analiz tekniğine başvurduğumu söyleyebilirim.
Yaklaşık 20 yıldır İstihbarat Çalışmaları’nda bilinen bazı analiz teknikler vardır. Bu teknikler, istihbarat analizinin daha iyi yapılabilmesi için disiplinler arası yöntemler kullanılarak geliştirilmiş ve istihbarat çalışmaları alanında yaygınlaştırılmıştır. Söz konusu analiz tekniklerinin çoğu ABD’deki uzmanlar geliştirmiş olsa da elbette başka ülkelerden de çok önemli katkılar geliyor.
Bu analiz tekniklerinden basit ama en etkin olanlarından birisi bir stratejik istihbarat analizinin başlangıcında temel varsayımların gözden geçirilmesidir. Detaylı ve uzun süren bir analize girişmeden önce uzun süredir doğru kabul edilen temel varsayımların doğruluğunun testine dayalı olan bu teknik bir sürü çalışmada karşımıza çıkıyor.
Ben de İsrail’in en azından açık kaynaklardaki tehdit değerlendirmelerine baktığımda bir süredir devam eden önemli bir zafiyet bulduğumu söyleyebilirim.
Son birkaç yılda İsrail’e yönelik güvenlik tehditlerinin sıralandığı ve analiz edildiği çok sayıda çalışma bulabilirsiniz. Bunlardan önemli bir kısmı geçmişte İsrail ordusu ve istihbarat servislerinde çalışmış olan kişilere ait. Bu kişiler kariyerlerini tamamlayınca akademiye veya araştırma merkezlerine geçmişler.
Onlar tarafından yazılan tehdit değerlendirmelerinin çoğunda İran’ın öncelikli yer tuttuğu görülebilir. Fakat İran’dan gelebilecek stratejik tehdidin ilk maddesi olarak İran’ın nükleer silah elde etme çabası ön plana çıkıyor. Hizbullah ve Hamas’tan gelebilecek tehditlerin başında ise roket saldırıları geliyor.
Her iki örgütün ucuz ve hedefi vurma kabiliyeti düşük binlerce roket ürettiği, İsrail’in hava savunma sistemlerinin bu roketlerin tamamını vuramayacağı, bu nedenle bu örgütlerin bu kabiliyetlerine karşı tedbir geliştirilmesi gerektiği düşüncelerine neredeyse hepsinde rastlanıyor.
Hatta biraz daha detaylı bir inceleme yaptığınızda İsrail’in güvenliğine tehditlerin; roketler, silahlı insansız hava araçları (gelişmiş olanlar değil üzerine patlayıcı yüklenip hedefe fırlatılanlar), terör gruplarının faaliyetleri, yalnız aktör eylemleri, siber saldırılar, İran’ın vekil olarak kullandığı örgütlerin faaliyetleri ve kitle imha silahları gibi başlıklar çerçevesinde toplandığı görülebiliyor.
“Saldırıların ilk iki gününde bunların hepsini gördük. Demek ki, İsrail kendisine yönelik tüm tehditleri öngörebiliyormuş” diyebilirsiniz. Fakat durum tam olarak böyle değil. Yapılan değerlendirmelerin büyük bir kısmında Hamas veya benzeri örgütlerin İsrail içlerine kısa süreli baskınlar yapıp, İsrail’i çatışmaya çekmekle yetineceği bulunuyor. Bunu yaparken de roketleri kullanarak zarar vermeye çalışacağı değerlendirmeleri de hâkim. Yani madde madde tespitler yapılmış. Peki sorun nerede?
Özgüven
Buradaki temel sorun sanırım özgüven.
Bizim gibi olan biteni dünyanın diğer bölgelerinden izleyenler gibi, İsrail’deki analizciler de kısa süreli bir baskından sonra çatışmanın Gazze’de devam edeceğini düşünüyorlar. İsrail’in uzun süreli bir baskın altında kalabileceği pek öngörülmüyor.
“…Saldırır, çekilir, içeride tuzağa çekerler. Buna hazırlıklı olmalıyız…” yaklaşımı hakim. Bu yaklaşımın ise galiba üç temel nedeni var: Aşırı özgüven, yakın geçmişte yaşananlar ve Hamas’ın uzun vadede belli bir bölgenin yönetiminden sorumlu olarak Ortadoğu’daki dengenin bir parçası olduğu düşüncesi.
Bu maddeleri azıcık açayım. Aşırı özgüven, İsrail’in 1967 Savaşı’ndan beri rakiplerine karşı üstünlük kurduğu düşüncesine dayanıyor. Aslında İsrail’in konvansiyonel bir güç olarak komşularının tamamından daha güçlü bir orduya sahip olduğuna hiçbirimiz itiraz edemeyiz. Fakat 1973 Savaşı’ndan beri girdiği çatışmaların veya yürüttüğü harekâtların hiçbirinden net bir kazanç sağlayamadığı da ortada.
1982’de işgal ettiği Lübnan’dan çıkmak zorunda kaldı; 2006’da Hamas ve Hizbullah ikilisinden çok ağır bir darbe yedi. 2014’te Hamas’a karşı Gazze’ye girdi ama hiçbir sonuç alamadan çıkmak zorunda kaldı. Dolayısıyla komşu devletlere karşı sahip olduğu konvansiyonel gücün devlet dışı aktörlere karşı aynı etkiyi yaratmadığı açık. Yine de geçmişin zaferlerinin getirdiği büyük bir özgüven var.
Diğer madde yakın geçmişte yaşananlar.
İsrail’in 2006’dan beri Hizbullah, Hamas ve Filistin İslami Cihadı ile girdiği çatışmaların niteliği birbirine çok benziyor. Bu aktörler İsrail’e bir saldırı yapıp sonrasında “gel gel” yapıyor, İsrail Ordusu da gidip ne var ne yok yıkıp çıkıyor. Değişen tek şey örgütlerin roket kapasitesi. O da stratejik bir tehdit değil, ancak operasyonel bir sorun diye görülüyordu.
Hamas’ın bölge denkleminin bir parçası haline geldiği düşüncesi ise yıkıcı bir hata oldu. 2023 Mayıs’ında İslami Cihat liderliğine karşı Gazze’de düzenlediği operasyon sonrası değerlendirmelerde bile bu hissediliyordu.
Özetle İsrail’in bu saldırıyı öngörememesinde en temel nedeninin tehdidi yanlış değerlendirmekten kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Ben İsrail istihbarat servislerinin Hamas’ın yapmış olduğu hazırlıkları tek tek bilgi düzeyinde tespit etmediğini düşünmüyorum. Bunca insan istihbaratı, elektronik izleme ve dinleme, sinyal kestirme ve benzeri kapasiteye sahip bir devletin Hamas’ın yaptıklarını görmemesi pek mümkün değil. Fakat olanı biteni görmekle onu analiz etmek arasındaki ayrım burada başlıyor.
İsrail Askerî İstihbaratı gibi “multi disipliner istihbarat” çerçevesinde toplama ve analizi entegre eden yeni bir istihbarat analizi süreci geliştirmiş olsanız da eski alışkanlıklar yeni sürprizler karşısında sürekli uyanık olmayı gerektiriyor.
İsrail’deki iç kavga kapasitesini de etkiledi
Üçüncü faktör ise tehdit değerlendirmesiyle birlikte düşünülebilecek fakat daha çok iç siyasi gelişmeler çerçevesinde anlamlandırılabilecek bir faktör.
Birçoğumuzun bildiği gibi İsrail siyasi hayatı son iki yılı son derece çalkantılı geçirdi. 2023 boyunca İsrail’de toplum ve siyaset öylesine gerildi ki kurumların bundan etkilenmemesi olanaksız.
Hatırlayınız bir süre önce İsrail Ordusu’nun sürekli hazır tutulmasının anahtarı olan rezerv güçlerinden bazılarının hükümete tepki olarak eğitimlere katılmak istemediği ortaya çıkmıştı. Fakat güvenlik güçlerinin kapasitesini etkileyen tek şey halkın tepkileri olmayabilir.
Sanırım, İsrail güvenlik güçlerinin uyarıları ve tehdit değerlendirmeleri bir kısım karar verici veya üst düzey lider tarafından siyasal nedenlerle reddedilmeye başladı.
Örneğin bir süre önce yazılan bir analizde, İsrail güvenlik güçlerinin Filistin ve İran kaynaklı tehdit değerlendirmelerinin veya kısa bir süre sonra tekrar savaş başlaması ihtimalinin hükümetin kendisini kurtarmak ve toplumun dikkatini başka bir yöne kaydırmakla ilişkili olduğu yazılıyordu. Bunun üzerine daha ağır yazılar ve değerlendirmeler de eklendi.
İlginç bir biçimde son altı ay içinde Washington Post, The Economist, Le Monde ve Haaretz gibi gazetelerde İsrail’in güvenliğine yönelik temel tehdidin İran, Hizbullah veya Hamas değil İsrail’in kendi hükümeti olduğu; hükümetin aldığı siyasi kararların İsrail’in güvenliğini kalıcı biçimde tehdit ettiğine dair yazılar çıkmaya başladı. Üstelik bu yazıların yazarları sadece siyasiler değil aynı zamanda eski güvenlik güçleri çalışanlarıydı.
2023 Mart’ında yeni Genelkurmay Başkanı göreve başladıktan sonra ise bakanlıklar arasındaki güç mücadelesinin komuta zincirinde zafiyet yarattığına ilişkin değerlendirmeler görüldü. Üstelik başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere görevdeki yetkililerin son derece tecrübeli isimler olduğu da özgeçmişler kabaca incelenince görülüyor.
Bu noktayı şöyle toparlayabiliriz: İsrail siyasetindeki derin kutuplaşma, göz önünde duran dış tehdidin yerine iç siyasi çekişmelerin geçmesine neden olmuş olabilir. Dünyanın en iyi analizcilerini toplasanız, en iyi bilgilerini elde etseniz, en muhteşem uyarılarını yapsanız da istihbaratın ve güvenliğin siyasallaştığı bir ortamda tedbir almanın zorlaşacağını söylemek için yüzlerce sayfa okumaya gerek yok.
İşin özeti
Özetle, İsrail’in Hamas’ın Gazze’deki diğer gruplar ve İran’la (muhtemelen İran’ın diğer vekilleriyle koordineli bir biçimde) hazırladığı bu operasyonu ön görememesini üç ana başlıkta açıklayabiliriz.
Hamas (akıl hocası İran) İsrail’in zayıf noktalarını çok iyi tespit etti; İsrail geçmişteki alışkanlıklarının ve tecrübelerinin esiri oldu; güvenlik alanı kısır siyasal çekişmelerin parçası haline getirildi.
Çıkarılacak dersler
Buradan ne dersler çıkarılabilir? Yukarıda yazmıştım; “istihbaratta başarısızlık” kavramı hem o başarısızlığın aktörleri hem de onu izleyenler için öğreticidir. Biz izleyenler olarak bazı dersler çıkarabiliriz.
Ders bir: “Bir örgüt bir bölgeyi kontrol etti, gelecekte siyasal denklemlerin içinde yer alabilirim diye uysallaşmıyormuş”. Hamas 17 yıldır Gazze’yi kontrol ediyor. Birçok kez İsrail Filistin Barış sürecinin parçası olabilir mi diye tartışıldı. Ancak son iki gündür yaşananlardan sonra bu olasılık en az 20 yıl için sıfırlandı.
Ders iki: Tehdit değerlendirmeleri sıklıkla gözden geçirilmeli. Yüzlerce bilgi kaynağına sahip olsanız da analiz olmaksızın bilgi sahibi olmak bugünü ve geleceği anlamanızı sağlamıyor.
Ders üç: Tüm örgütler öğreniyor. Küçümsemek en büyük hata. Şu anda dünyada kaç örgüt acaba Hamas’ın kullandığı silahlardan, baskın yöntemlerinden, siber saldırılarından, sivilleri kaçırmasından ve benzeri yaptıklarından kendisine dersler çıkarıyordur?
Ders dört: Televizyonu sadece biz seyretmiyoruz, radyoyu sadece biz dinlemiyoruz, gazeteleri sadece biz okumuyoruz. Her tür gereksiz bilgi, yorum ve değerlendirme karşımızdakine operasyonel, taktik ve stratejik seviyede katkı sağlıyor olabilir. Siz hiç TV’ye çıkıp imkan ve kabiliyet tartışan, binaya şöyle girseydi daha fazla zarar verirdi diyen eski örgüt üyesi gördünüz mü? Doğru bilgi edinme hakkı demokrasinin olmazsa olmazı. Fakat bir dengeyi gözetmek hepimizi daha güvenli kılabilir.
Ders beş: Hiçbir çatışma artık tek taraflı olmuyor. Güçlü ya da zayıf taraf yok. Göreli avantajını daha iyi kullanan taraf var.
Bunlar benim ilk aklıma gelen dersler.
Kim bilir dünyanın farklı yerlerinde daha ne dersler çıkarılıyordur. Biraz zaman geçsin, bizler de oturur yeni değerlendirmeler yaparız. Yeter ki komploları bir kenara bırakalım.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Bu yazı ilk kez 9 Ekim 2023’te yayımlanmıştır.