Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın ölümü, İsrail’in Lübnan’ı işgali ve İran’ın İsrail’e balistik füze saldırısı ile bir hafta içinde tüm Orta Doğu değişti. Üçüncü Dünya Savaşı korkularının pekiştiği bir dönemde herkes İsrail ve İran’ın atacağı bir sonraki adımı merak ediyor.
New Yorker dergisinin Pulitzer ödüllü yazarı Dexter Filkins, konunun uzmanlarıyla görüşerek sorulara yanıt aradı.
Yazının ön çıkan bölümlerini aktarıyoruz:
“Hizbullah’ın uzun süredir liderliğini yapan Hasan Nasrallah, 27 Eylül’de Beyrut’un güneyinde İsrail tarafından düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldü. Nasrallah, Hizbullah’ı yönettiği 32 yıl boyunca onu hem Lübnan Ordusu’ndan hem de devletten daha güçlü, dünyanın en güçlü milis gücü haline getirmişti. Hizbullah İran tarafından kuruldu ve İsrail’i yok etmek amacıyla İran tarafından finanse ediliyor, silahlandırılıyor ve destekleniyor. Hizbullah, İsrail açıklarında duran bir İran uçak gemisine benzetilebilir. Nasrallah, Arap dünyasının bir tür Che Guevara’sı gibi davranıyordu, düşmanlarıyla alay ediyordu ve çoğunlukla yeraltında yaşıyordu.
Ancak 27 Eylül’de Nasrallah’ın ölümünden sonra tüm Orta Doğu değişti. 30 Eylül’de İsrail karadan Lübnan’a girdi; bir gün sonra ise İran, İsrail’e yaklaşık iki yüz balistik füze fırlatarak bölgeyi potansiyel olarak bölgesel bir savaşa ve ABD’yi de içine çekebilecek bir savaşa doğru itti.
Lübnanlılar İsrail’i bela ettiği için Hizbullah’a kızgın
Hizbullah’ın gücünün en açık göstergesi, Hizbullah’ın onayını almayan hiçbir cumhurbaşkanı adayının Lübnan parlamentosu tarafından seçilememesidir. Gerçek anlamda Hizbullah Lübnan’ı rehin tutuyor. (1 Ekim Salı günü) Daha önce Lübnan Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilen ve uluslararası bir avukat olan Chibli Mallat ile görüştüm. Beyrut’un büyük bölümünün harabeye döndüğünü tanık olan Mallat bana, “Pek çok Lübnanlı gibi ben de Bibi’den yaptıklarından dolayı nefret ediyorum, ama Hizbullah’a da bizi bu işe bulaştırdığı için çok kızgınım.” dedi.
Hizbullah tekrar ayağa kalkabilir mi?
Hizbullah hâlâ İsrail’deki herhangi bir hedefi vurabilecek yüzlerce uzun menzilli, hassas güdümlü füze de dahil olmak üzere devasa bir cephaneliğe sahip. Muhtemelen İran’la işbirliği halinde; yeterli sayıda fırlatılması halinde bu füzeler İsrail’in füze savunma sistemlerini alt edebilir, binlerce insanın ölümüne yol açabilir ve ülkenin büyük bir bölümünü yerle bir edebilir. Geçen haftaki hava saldırılarından önce İsrailli yetkililer bir savaş durumunda Hizbullah’ın haftalar boyunca günde üç bin füze atabileceğine inanıyordu. Basına yansıyan haberlere göre, yetkililer saldırıların Hizbullah’ın füze ve roket sayısını yarı yarıya azalttığını söylüyor.
Ancak şimdi İsrail’e bu şekilde saldırmak Hizbullah’ın yıkımına davetiye çıkarabilir. Belki de grup hayatta kalmayı ve yeniden yapılanmayı seçecektir. Eski bir CIA İran hedefleri subayı olan Reuel Marc Gerecht bana, “Hizbullah liderliğinden geriye ne kaldıysa, hiçbirinin güvende olmadığını düşünüyor olmalılar. Bu duygu onları felç edecektir” dedi.
İsrail daha önce Lübnan’a girdiğinde 18 yıl kaldı
Görünüşe göre İsrail ve İran için daha zor seçenekler var. İsrail’in kuvvetlerini Güney Lübnan’a gönderme kararı, gerekli olsa bile çok riskli. Geçtiğimiz yıl boyunca kuzey İsrail’de yaşayan yaklaşık altmış bin kişi Hizbullah’ın bombardımanları nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldı. Netanyahu bu insanların geri dönmelerini sağlamanın savaşın temel amaçlarından biri olduğunu açıkladı. Ne var ki İsrailliler, roketatarlarıyla sınırın hemen ötesinde mevzilenmiş olan Hizbullah’ın kurbanı olmayacaklarından emin olmadıkça evlerine dönemezler ve dönemeyecekler. Bu bahar İsrail sınırından birkaç mil ötedeki evinde bir Hizbullah komutanını ziyaret ettiğimde ona İsraillilere güven vermek için adamlarını geri çekmeye razı olup olmayacağını sordum. Güldü ve sınırı işaret etti. “Gideceğim tek yön o taraf,” dedi.
Bu yılın başlarında İsrail hükümetinden kişilerle konuştuğumda, bir kara harekâtı başlatılması konusundaki görüşlerin karışık olduğunu gördüm. İsrail’in eski ulusal güvenlik danışmanı ve Demokrasileri Savunma Vakfı’nda (F.D.D.) araştırmacı olan Eyal Hulata bana Lübnan’a asker göndermeden İsrail’in kuzey sınırını güvence altına almanın makul bir yolu olmadığını söyledi.
Yine de İsrail’in Lübnan’a yönelik önceki girişimleri zor ve hatta felaketle sonuçlanmıştı. İsrail birlikleri 1982’de geçici bir operasyon için Lübnan’ı işgal etmiş ama 18 yıl boyunca orada bataklığa saplanmıştı. Bu istila ve ardından gelen işgal, savaşçıları çoğunlukla güneydeki Şii kasabalarından gelen Hizbullah’ın doğmasına neden oldu.
2006’da İsrailliler tekrar işgal ettiğinde Hizbullah ile yenişemedi. İsrailliler bir aydan biraz daha uzun bir süre sonra çekip gitti. İsrail, geçen 18 yılını savaşmaya hazırlanarak geçirdi.
2006’daki savaşın ortaya çıkardığı bir gerçek de Hizbullah’ın tünel ağlarının gücü ve karmaşıklığıydı. Savaşın sona ermesinden birkaç yıl sonra, örgütün kullandığı bir sığınağın G.P.S. koordinatlarını elde ettim. Sığınak Naim Vadisi’nde, sınırdan yaklaşık üç mil uzakta, bir vadi duvarının içine gizlenmişti ve içi yarasa doluydu.
Bu yılın başlarında Lübnan’dayken üst düzey Hizbullah komutanları bana tünel ağlarının artık daha büyük ve güçlü olduğunu söylemişlerdi. “Arabalar için tünellerimiz, kamyonlar için tünellerimiz, vagonlar için tünellerimiz var” demişti biri.
İran liderleri ne yapabilir?
İsrail’e yapılan füze saldırısından sonra İran liderlerinin nasıl bir yol izleyeceği büyük bir soru işareti. Saldırı İsrail’in füze savunma sistemleri tarafından büyük ölçüde engellendi ancak İsrail misilleme yapmaya yemin etti.
İran son on yılda milyarlarca dolar harcayarak Lübnan ve Irak’tan Suriye ve Yemen’e uzanan bir vekil ordular ağı olan Direniş Ekseni’ni kurdu. Bu ağın baş tacı Hizbullah ve İsrail onu sistematik olarak yok ediyor. İranlılar onları durdurabilir mi? Son çatışmalar İran ve Hizbullah’ın güç ve kabiliyetlerinin ne kadar abartıldığını, İsrail’in ise ne kadar hafife alındığını ortaya koydu. Nisan ayında İsrail’in Suriye’de üst düzey bir İranlı generale suikast düzenlemesinin ardından İran doğrudan İsrail’e üç yüz kadar füze ve insansız hava aracı fırlattı ve neredeyse her biri önlendi ya da düşürüldü.
Ancak İran Hizbullah’ı koruyamıyorsa, İran liderleri için daha büyük soru şu: Kendilerini koruyabilirler mi? Geçtiğimiz birkaç yıl boyunca Hizbullah’ı İsrail saldırısına karşı bir tür sigorta poliçesi olarak gördüler, özellikle de nükleer silah inşa etmek için gerekli altyapıyı geliştirirken. Ne de olsa Tahran Tel Aviv’den binlerce mil uzakta; Lübnan ise hemen yanı başlarında. Daha önce İsrailli liderler İran’a saldırmaya karar verselerdi, Hizbullah’tan büyük bir füze yağmuru beklemek zorunda kalırlardı. Şimdi böyle bir karşılık söz konusu gibi görünüyor.
Carnegie Barış Vakfı’nda araştırmacı olan Karim Sadjadpour bana “İran sistemi şu anda muazzam bir paranoyaya kapılmış olmalı. İsrail’i vurmaya kalkarlarsa büyük bir misillemeyle karşılaşırlar. Hiçbir şey yapmazlarsa, vekillerinin ve kendi halklarının gözünde zayıf görünürler ki bu da bir diktatörlük için iyi bir görüntü değildir.” dedi.
İran nükleer bomba üretebilir mi?
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde Hizbullah’ın kalkan görevi görmesiyle İran nükleer silah edinmeye daha da yaklaştı. ABD Ulusal İstihbarat Direktörü’nün yakın tarihli bir raporuna göre, Tahran’daki rejim son zamanlarda “eğer isterse nükleer bir cihaz üretmek için kendisini daha iyi konumlandıracak faaliyetler” yürütmeye başlamıştı.
Amerikalı uzmanların çoğu İran’ın yaklaşık üç nükleer silah yapmaya yetecek kadar uranyumu yüzde altmış saflıkta zenginleştirdiğine inanıyor; İranlılar nükleer silah yapmaya karar verirlerse bu uranyumu yüzde 90 saflıkta zenginleştirmeleri gerekecek ki bu da birkaç hafta içinde yapılabilecek bir işlem. Ardından rejimin cihaz için bir tetikleyici inşa etmesi gerekecektir. Bazı ABD’li uzmanlar İranlıların henüz bu kapasiteye sahip olmadığını savunurken, diğerleri en azından bu kapasiteye eskisinden çok daha yakın olduklarını düşünüyor. Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü’nden David Albright ve Sarah Burkhard Ağustos ayında yayınladıkları bir raporda, Tahran’ın bir bomba elde etmek için gereken “patlama” süresini altı aydan daha kısa bir süreye indirmiş göründüğünü yazdılar. “İran ham bir nükleer silahı genel olarak değerlendirilenden çok daha hızlı bir şekilde yapabilir” yorumunda bulundular.
Bu da bizi Hizbullah’a geri götürüyor: İran’ın Lübnan’daki sigorta poliçesi azalırsa, Hamaney nükleer silah konuşlandırma zamanının geldiğine karar verebilir. Bu da ona son olayların ortadan kaldırdığı bir güvenlik hissi verebilir. Eski CIA görevlisi Gerecht, “Hamaney’in yapabileceği en basit şey bir bomba yapmak,” diyor.
İsrail tek başına İran’ın nükleer tesislerini yıkabilir mi?
Konuştuğum Amerikalı ve İsrailli yetkililerin çok azı İsrail’in tek başına hareket ederek İran’ın nükleer altyapısını, özellikle de Tahran’ın güneyindeki Fordo’da yeraltı nükleer zenginleştirme tesisini yok edebileceğine inanıyor. Bu reaktörü imha edebilecek tek hava gücü ABD’ninkidir. Joe Biden, kendisinden öncekiler gibi, İran’a askerî güç kullanmayı hiçbir zaman göz ardı etmedi ama eyleme geçme konusunda istek de göstermedi. Biden, İran’ın nükleer tesislerine yönelik bir İsrail saldırısını desteklemeyeceğini söyledi. Bu, İsraillilerin böyle bir girişimde bulunmayacağı anlamına gelmiyor. Ama saldırı kısmen başarılı olursa gerişini ABD bitirmek zorunda kalabilir.
İsrail İran’a doğrudan saldırabilir mi?
İsrail’in Hizbullah’a karşı başarısı, İsraillileri İran rejimine karşı ülke içinde muhalefeti teşvik etmek ve hatta doğrudan saldırmak da dahil olmak üzere daha agresif eylemlerde bulunmaya teşvik edebilir. İran’ın liderlerine, petrol ihraç tesislerine ya da askerî üslerine yönelik saldırılar olabilir. Netanyahu, İran halkına yönelik videosunda bunun işaretlerini verdi: “İran nihayet özgürlüğüne kavuştuğunda (ki o an insanların düşündüğünden çok daha erken gelecek) her şey farklı olacak.”
Bu yazı ilk kez 3 Ekim 2024’te yayımlanmıştır.