İsrail-İran savaşı: Savaş gerçekten sona erdi mi?

İsrail kamuoyu, İran’a açılan savaş hakkında ne düşündü? İsrail’in ayrımcı politikaları güvenlik tedbirlerine nasıl yansıdı? İran füzeleri zarar verdi mi? İsrail’deki sığınaklar kimler için? İsrail-İran savaşı boyunca, İsrail’in çeşitli kentlerinde bulunan Emre Karaca izlenimlerini yazdı.

İlk raunt sona erdi.

İsrail’in 13 Haziran’da İran’a saldırmasıyla başlayan ve 12 gün süren füze savaşının ardından özellikle Yahudi İsrail vatandaşlarının baskın duygusu bu boks metaforuyla da anlatılabilir. Zira, yalnızca hamasi söylemleri kullanan politikacılar değil, onlar da İran’ın kendileri için tehdit unsuru olmaya devam edeceğine inanıyor. Halkın yalnızca yüzde 9’u İran’ın nükleer tehdidinin sona erdiğine inanıyor.[1] Yakın, orta ya da uzun vadede yeni bir çatışmanın farklı formlarda da olsa devam edeceğini düşünüyorlar.

Füze savaşının başladığı 13 Haziran’dan iki gün sonra medya mensubu olarak İsrail’deydim. Tel Aviv, Beerşeba, Hayfa gibi kentlerde sokaktaki insanlarla yaptığım konuşmalarda bir kez daha ne kadar kompleks bir ülke sosyolojisiyle karşı karşıya olduğumuzu anladım. Kendi iç çelişkileri epey yoğun, seküler-dindar; sağcı-solcu; Avrupa kökenli Yahudi-Ortadoğu kökenli Yahudi gibi keskin ayrımlar yaşayan toplumun ortak bir dili yalnızca çatışma zamanları yakaladığına tanıklık ettim.

Devam etmeden önce, bir konunun altını çizmek isterim. Bu yazıda aktarmaya çalışacağım gözlem ve analizlerim, İran-İsrail savaşının İsrail toplumdaki yansımaları üzerine. Gazze’de devam eden soykırım konumuzdan çok da ırak olmayan ancak farklı bir başlık, İsrail’in oradaki gayri insani karnesini odak almadan toplumsal panoramayı aktarmaya çalışacağım.

Siren sesleri bu kez korkuttu

İsrail’in 13 Haziran günü İran’a saldırması sürpriz değildi; yıllardır dillendirilen, bugüne kadar ABD’den beklenen yeşil ışık gelmediği için ertelenen bir hamleydi.

İsrail ve İran arasında aslında yıllardır devam eden gölge savaşları vardı. İran, İsrail’i kendisine bağlı vekil güçlerle vuruyor, İsrail ise nokta operasyonlarıyla yanıt veriyordu. Fakat Nisan 2024’te İsrail, Şam’daki İran büyükelçiliğine saldırınca İran, İsrail’e misilleme yapmış ve füze saldırısı düzenlemişti. Ekim 2024’te de Hamas lideri İsmail Haniye, Tahran’da öldürülünce, yine İran misillemesi gelmişti.[2] Bir seferlik olan bu saldırılar, ABD’nin de desteğiyle savuşturulmuştu.

Ancak bu sefer, İran’ın, İsrail’in saldırısına yanıt olarak 15 Haziran’da başlattığı balistik füze saldırı dalgası, İsrail kamuoyunda başka türlü yankılandı.

Türkiye’ye dönünce pek çok kişinin sorduğu soruların ortak vurgusu; “Gerçekten İran’dan atılan füzeler İsrail’e zarar verdi mi?” yönündeydi. Cevap; “Evet, bu kez tesiri hiç olmadığı kadar yüksek oldu.”

28 İsrail vatandaşı hayatını kaybetti, iki binden fazla kişi yaralandı. Petrol rafineleri kapatıldı, hava ulaşımı istisnai durumlar dışında sıfırlandı, eğitim faaliyetleri durdu, füzeler şehrin kalbini ve stratejik noktaları hedef aldı. 10 binden fazla kişi evlerinden tahliye edilerek devletin gözetiminde otellere ya da akrabalarının yanına yerleşti.[3] Tüm bu sonuçların yanı sıra günlük rutinleri de kesintiye uğratan tedirginlik hali de dikkat çekti. Temel gereksinim maddeleri satılan dükkanlar hariç, iş hayatı durdu. Konuştuğumuz birçok kişi geçmişteki deneyimlerden farklı olarak uyarı sistemleri sonrasında sığınaklara gitme eğiliminin çok daha güçlü olduğunu anlattı.

Nitekim bu güvenlik endişesi anketlere de yansındı. Nüfusun yaklaşık yüzde 70’i gelecekte fiziksel güvenlikleri ve ailelerinin güvenliği konusunda endişe duyduğunu söylüyor. Yahudi nüfusun siyasi dağılımına bakıldığında, sol kesimin yüzde 77’sinin, merkez kesimin yüzde 74’ünün ve sağ kesimin yüzde 61’inin endişeli ya da epey endişeli olduğu kayıtlara geçti.[4]

Daha önceki gerilim süreçlerinde Lübnan Hizbullah’ı ya da Gazze’den Hamas’ın attığı füzelerden farklı olarak tesir kapasitesi çok daha büyük ölçekli olan İran füzelerinin toplumdaki karşılığı, önlem setinin güncellenmesi oldu.

İsrail’de tedbir bağlamında en güvenilen iki parametre; erken uyarı sistemi ve hava savunma sistemleri.

İran’dan füze ateşlendiği an hedef alınan bölgedeki vatandaşlara sesli bir mesaj geliyor. Acil uyarı sistemi başlığıyla tiz bir ses eşliğinde gelen mesajları duymamak mümkün değil. Bu mesaj sonrasında yaklaşık 10 ile 12 dakika içinde sığınağa gitmeniz gerektiğini biliyorsunuz. Hemen ardından ikinci aşamaya geçiliyor ve sokaklarda siren sesleri yankılanıyor. Bu füzenin yaklaşık iki dakika içinde bulunduğunuz alana geleceği uyarısı anlamına geliyor.

Ayrıca İsrail’in hava savunma sistemleri (Demir Kubbe, Davut’un Sapanı, Arrow 2-3) gelen füzeleri imha etmek için yönlendiriliyor. Ancak hiçbir sistem mükemmel değil ve savunma sistemlerinden seken füzelerin yerleşim alanlarına düşme ihtimali var. Her ne kadar İran, stratejik hedefleri gözettiğini açıklasa da savunma sistemini aşan füzenin yerleşim alanlarına düşme ihtimali de bulunuyor. Bu safhada füzelerin yarattığı tahribat gözlemlenebiliyor. Onlarca bina tamamen kullanılamaz hale geliyor. 100 metre genişliğinde bir çevrede cam, moloz, şarapnel parçalarıyla karşılaşmak mümkün.

Bombalar altındaki sığınak adaletsizliği

Güvenlik mimarisinin temel dayanak noktalarından biri sığınaklar. İsrail’de farklı stillerde sığınaklar inşa ediliyor.

Yeni inşa edilen binalarda her dairenin orta kısmında güvenli odalar bulunuyor. (İbranice’de “Mamad “olarak biliniyor). Bu özel korumalı odalar 1993 yılından bu yana yasa gereği zorunlu olarak inşa ediliyor. Ancak yüzde 100 korunma sağlamıyor. Bir ihtimal füze ya da füze parçası odaya çok yakın olarak düşerse ölüm tehlikesi bulunuyor. Nitekim ateşkesin ilan edildiği 24 Haziran sabahı İran’ın attığı son füzeler sonucunda 4 kişi bu odalarda olduğu sırada hayatını kaybetti.[5]

İsrail İnşaatçılar Birliği’nin verilerine göre, 2024 yılı sonu itibariyle İsrail genelinde tahmini 2,96 milyon evin yüzde 56’sında (1,67 milyon) Mamad bulunmuyor. Mamadlar yeni şehir ve mahallelerin yanı sıra kentsel dönüşüm geçiren evlerde mevcut. Fakat bunların dışındaki bina sakinlerinin özel bir sığınağa erişimi yok. [6]

Özel odası olmayan İsrail vatandaşları binalardaki ortak kullanım alanlarında saklanıyor.

Konut binalarının çoğunda, 1969 yılında yürürlüğe giren bina yönetmelikleri uyarınca, genellikle bodrum katında olmak üzere ortak konut sığınakları bulunuyor. 1970’lerde ve 1980’lerde yapılan birçok yüksek binanın her katında, İbranice’de Mamak kısaltmasıyla bilinen, sığınaklar yapılmaya başlandı.

İsrail İç Cephe Komutanlığı’na göre, bu tip bir sığınağa erişim yoksa, bir sonraki en iyi seçenek okullarda, belediye binalarında ve yeraltı tren istasyonlarında bulunan ortak kamu sığınakları. Bu sığınaklar Miklat olarak adlandırılıyor.

Fakat herhangi bir sığınağa erişimi olmayan kesimler de var. Örneğin, özellikle inşaat sektörünün çok canlı olduğu Tel Aviv’deki yabancı işçiler. Bir kısmı kayıt dışı olan bu işçiler şehrin merkezine yakın banliyölerde, benzetmek gerekirse gecekondu şartlarında yaşıyor. Neve Sha’anan bölgesinde yoğunlaşan işçiler Sudan, Eritre, Filipinler, Tayland gibi ülkelerden gelerek bu banliyölerde yaşam mücadelesi veriyor.[7] Bu toplumsal grupların yaşadıkları binalarda herhangi bir sığınak imkânı bulunmuyor.

Sığınaklara erişimi olmayanlar yalnızca yabancı işçiler değil. İsrail vatandaşı Bedevi Arapların yaşadığı yerlerde de sığınak bulunmuyor. Filistinli Arapların yaşadığı Doğu Kudüs’te de halka açık sığınak sayısı yetersiz. (60 adet) Özetle, Yahudi olmayan İsrail vatandaşları sığınak mimarisinden yoksun yaşam alanlarında yaşıyor.[8]

Nitekim, İsrail vatandaşı Filistinlilerin yoğun olduğu Hayfa’ya yakın Tamra kentinde sığınak bulunmayan bir evde yaşayan İsrail vatandaşı bazı Araplar hayatlarını kaybetti. İran füzelerinin en ölümcül sonuçlar doğurduğu yerler arasında Arapların yaşadığı haneler yer alıyor.[9]

İsrail halkı İran geriliminde nerede konumlandı?

İsrail vatandaşlarıyla yaptığım sohbetlerde, farklı yelpazede ve duyarlılık seviyesinde cevaplarla karşılaştım. Ayrımı en fazla hissettiğim yerse, metropol ve aynı zamanda tatil beldesi olarak konumlanan deniz kenarındaki Tel Aviv ile taşra diyebileceğimiz, iç kesimlerde ve çöle yakın Beerşeba arasındaki farklılık oldu.

Tel Aviv gibi kentli- kozmopolit dokunun yoğun hissedildiği yerlerde Netanyahu’ya duyulan güvensizlik dile getiriliyor ve İran’a yönelik tepki daha mutedil bir çerçevede aktarılıyor. Buna karşılık Tel Aviv periferisindeki kentlerde (Beerşeba, Holon, Ramat Gan) tepkilerin dozu daha keskin ve Netanyahu’ya destek belirgin bir şekilde hissediliyor.

İsrail kamuoyunda çok ezici bir çoğunlukla desteklenen ortak kanı, İran’a yönelik saldırının doğru olduğu yönünde şekilleniyor. İran’ın 1979 İslam Devrimi’nden bu yana İsrail’i yok etmek istediğine olan inanış mutlak. Anketlerde savaşa olan destek yüzde 70 ve 73 arasında değişiyor.[10] Anketlerin alt kırılımlarına inildiğindeyse sosyolojik kırılmalar da su yüzüne çıkıyor. İsrail vatandaşı Yahudilerin yüzde 80’inin İsrail saldırılarına destek verdiği görülüyor.[11] Kimi anketlerde bu oran yüzde 90 civarında. İsrail vatandaşı Araplarınsa yalnızca üçte biri savaştan yana.

İran’a açılan savaş İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da gücünü tahkim etti. Yıllardır ona karşı ciddi muhalefet yürüten ve bir an önce istifa etmesini isteyen aktörler bile İran’a saldırılmasına destek verici bir pozisyonda konumlandılar. [12]

Savaşın coşkusu devam eder mi?

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail içine düzenlediği saldırıdan sonra, İsrail Gazze’ye yönelik soykırıma başladığında, Hamas’ın hedefindeki yerlerde ABD’den gelen Yahudi din adamlarını gözlemlemiştim. Hamas baskının izlerinin bulunduğu binalara ziyaretleri endoktrinasyon malzemesine dönüşmüştü.

Bu sefer de İran’ın misillemesiyle Tel Aviv şehir merkezinde harap hale gelmiş Arcadia otel ve çevre binalar İsrail vatandaşlarının ziyaret ettiği yerlerdi. Bu ziyaretler sırasında konuştuğumuz kişiler İran tehdidinin yeniden altını çizdi, kafalarındaki soru işaretiyse hükümetlerinin bir çıkış planının olup olmadığıydı. Bununla birlikte konuştuğum bir İsrailli, toplumun bazı kesimlerinde gözlemlenen “Euphoria” (coşku) haline işaret ederek, bu ruh halinin onları hamaset çukuruna sürüklemesine izin vermemeleri gerektiğini söyledi.

İsrail vatandaşlarının ruh hali medyasına da yansıyordu. Örneğin, savaşın hararet kazandığı dönemde merkez-sağ eğilimli Jerusalem Post gazetesinde yayımlanan bir makale “Hiçbir zaman gelmeyeceği düşünülen an geldi” başlığını taşıyordu. Yazıda bölgesel konjonktürün İran’a saldırmak için hiç olmadığı kadar uygun olduğu anlatılıyordu.[13] Vekalet güçlerinin (Hizbullah, Hamas, Esad rejimi vekil güçlerin) zayıfladığı ya da yok olduğu bir dönemde İran’ı hedef almanın rasyonel bir tutum olduğu anlatılıyordu. New York Times’da yer alan bir başka makale de “İsrail neden hamle yapmak zorundaydı?” başlığını taşıyordu. Makalede, İran’ın nükleer silah üretme kapasitesine ramak kaldığını iddia ediliyor ve bu nedenle İsrail’in saldırmasının gerekliliğine işaret ediliyordu. [14]

Anti – semitizm üretim merkezi: İsrail

İsrail’de en çok kullanılan sloganlardan biri, “Never Again” yani bir daha asla.  Bu slogan geçmiş çağlarda Avrupa’da Yahudilere yönelik ayrımcılıklara ve tabii en çok da İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Holokost’a atıfta bulunuyor. Buradan yola çıkılarak, İsrail’in kendini savunmak için saldırması gerektiği iddia ediliyor. Hal böyle olunca Gazze’de devam eden soykırıma bakış, İsrailli rehinelerin durumu parantezine indirgenebiliyor.

Ancak yakın zamanda Thomas Friedman’ın bir yazısında belirttiği gibi İsrail devletinin tutumu nedeniyle dünyanın dört bir yanında Yahudilere yönelik halk tabanlı tepkiler hiç olmadığı kadar berraklaştı: “İsrail, anti-semitizm üreten yeni bir makineye dönüşüyor.”[15] Dünya genelinde yeni kuşaklar İsrail’in izlediği saldırı politikasını meşrulaştırma gayretlerine ödün verme eğiliminde değil. Yıllar içinde bu gerçek daha iyi anlaşılacak.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Temmuz 2025’te yayımlanmıştır.

[1] https://www.inss.org.il/publication/survey-june-2025/

[2] https://www.bbc.com/turkce/articles/cgryqlw1vkgo

[3] https://www.timesofisrael.com/liveblog_entry/authorities-say-9000-israelis-evacuated-from-their-homes-so-far-amid-iranian-missile-strikes/

[4] https://www.jpost.com/israel-news/article-858333

[5] https://www.timesofisrael.com/4-killed-in-beersheba-as-iran-fires-multiple-missile-salvos-just-before-ceasefire/

[6] https://www.timesofisrael.com/lacking-private-safe-areas-israelis-find-community-and-chaos-in-public-shelters/

[7] https://www.haaretz.com/israel-news/2022-01-22/ty-article-magazine/.highlight/the-slum-in-the-heart-of-tel-aviv-is-about-to-vanish/0000017f-f43e-d487-abff-f7fe646f0000

[8] https://www.ynetnews.com/article/bykntsyngg

[9] https://www.ynetnews.com/article/r1j9yp5qle

[10] https://www.inss.org.il/publication/survey-june-2025/

[11] https://www.jpost.com/israel-news/article-858333

[12] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israil-siyasetinde-muhalefet-hukumete-elestirilerini-kisti-irana-saldirilara-destek-verdi/3612824

[13] https://www.pressreader.com/israel/jerusalem-post/20250620/281848649574816?srsltid=AfmBOoqa7Cm7O72CgMc9j1pJpn-tuxX0Gnr-ZUhgjDfMOt9fJfMBk6Ln

[14] https://www.nytimes.com/2025/06/21/opinion/israel-iran-attack-nuclear-pre-emptive-strike.html

[15] https://www.nytimes.com/2025/06/10/opinion/israel-gaza-anti-semitism.html

Emre Karaca
Emre Karaca
Emre Karaca- Gazeteci. Habertürk TV'de Muhabir olarak çalışıyor. Öncesinde de Anadolu Ajansı'nda 4 yıl dış haber muhabiri olarak çalıştı. Sonrasında Haber Global TV'de 2 sene siyaset-dış haber odaklı televizyon muhabirliği yaptı. Genel ekseni dış politika olan haberler- röportajlar yapıyor, makaleler yazıyor. Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu. Exeter Üniversitesi'nde "Politics and International Relations of the Middle East" bölümünde master yaptı. Tezinde, İsrail’deki siyasi partilerin Filistin meselesine bakışlarındaki farklı perspektifleri ele aldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İsrail-İran savaşı: Savaş gerçekten sona erdi mi?

İsrail kamuoyu, İran’a açılan savaş hakkında ne düşündü? İsrail’in ayrımcı politikaları güvenlik tedbirlerine nasıl yansıdı? İran füzeleri zarar verdi mi? İsrail’deki sığınaklar kimler için? İsrail-İran savaşı boyunca, İsrail’in çeşitli kentlerinde bulunan Emre Karaca izlenimlerini yazdı.

İlk raunt sona erdi.

İsrail’in 13 Haziran’da İran’a saldırmasıyla başlayan ve 12 gün süren füze savaşının ardından özellikle Yahudi İsrail vatandaşlarının baskın duygusu bu boks metaforuyla da anlatılabilir. Zira, yalnızca hamasi söylemleri kullanan politikacılar değil, onlar da İran’ın kendileri için tehdit unsuru olmaya devam edeceğine inanıyor. Halkın yalnızca yüzde 9’u İran’ın nükleer tehdidinin sona erdiğine inanıyor.[1] Yakın, orta ya da uzun vadede yeni bir çatışmanın farklı formlarda da olsa devam edeceğini düşünüyorlar.

Füze savaşının başladığı 13 Haziran’dan iki gün sonra medya mensubu olarak İsrail’deydim. Tel Aviv, Beerşeba, Hayfa gibi kentlerde sokaktaki insanlarla yaptığım konuşmalarda bir kez daha ne kadar kompleks bir ülke sosyolojisiyle karşı karşıya olduğumuzu anladım. Kendi iç çelişkileri epey yoğun, seküler-dindar; sağcı-solcu; Avrupa kökenli Yahudi-Ortadoğu kökenli Yahudi gibi keskin ayrımlar yaşayan toplumun ortak bir dili yalnızca çatışma zamanları yakaladığına tanıklık ettim.

Devam etmeden önce, bir konunun altını çizmek isterim. Bu yazıda aktarmaya çalışacağım gözlem ve analizlerim, İran-İsrail savaşının İsrail toplumdaki yansımaları üzerine. Gazze’de devam eden soykırım konumuzdan çok da ırak olmayan ancak farklı bir başlık, İsrail’in oradaki gayri insani karnesini odak almadan toplumsal panoramayı aktarmaya çalışacağım.

Siren sesleri bu kez korkuttu

İsrail’in 13 Haziran günü İran’a saldırması sürpriz değildi; yıllardır dillendirilen, bugüne kadar ABD’den beklenen yeşil ışık gelmediği için ertelenen bir hamleydi.

İsrail ve İran arasında aslında yıllardır devam eden gölge savaşları vardı. İran, İsrail’i kendisine bağlı vekil güçlerle vuruyor, İsrail ise nokta operasyonlarıyla yanıt veriyordu. Fakat Nisan 2024’te İsrail, Şam’daki İran büyükelçiliğine saldırınca İran, İsrail’e misilleme yapmış ve füze saldırısı düzenlemişti. Ekim 2024’te de Hamas lideri İsmail Haniye, Tahran’da öldürülünce, yine İran misillemesi gelmişti.[2] Bir seferlik olan bu saldırılar, ABD’nin de desteğiyle savuşturulmuştu.

Ancak bu sefer, İran’ın, İsrail’in saldırısına yanıt olarak 15 Haziran’da başlattığı balistik füze saldırı dalgası, İsrail kamuoyunda başka türlü yankılandı.

Türkiye’ye dönünce pek çok kişinin sorduğu soruların ortak vurgusu; “Gerçekten İran’dan atılan füzeler İsrail’e zarar verdi mi?” yönündeydi. Cevap; “Evet, bu kez tesiri hiç olmadığı kadar yüksek oldu.”

28 İsrail vatandaşı hayatını kaybetti, iki binden fazla kişi yaralandı. Petrol rafineleri kapatıldı, hava ulaşımı istisnai durumlar dışında sıfırlandı, eğitim faaliyetleri durdu, füzeler şehrin kalbini ve stratejik noktaları hedef aldı. 10 binden fazla kişi evlerinden tahliye edilerek devletin gözetiminde otellere ya da akrabalarının yanına yerleşti.[3] Tüm bu sonuçların yanı sıra günlük rutinleri de kesintiye uğratan tedirginlik hali de dikkat çekti. Temel gereksinim maddeleri satılan dükkanlar hariç, iş hayatı durdu. Konuştuğumuz birçok kişi geçmişteki deneyimlerden farklı olarak uyarı sistemleri sonrasında sığınaklara gitme eğiliminin çok daha güçlü olduğunu anlattı.

Nitekim bu güvenlik endişesi anketlere de yansındı. Nüfusun yaklaşık yüzde 70’i gelecekte fiziksel güvenlikleri ve ailelerinin güvenliği konusunda endişe duyduğunu söylüyor. Yahudi nüfusun siyasi dağılımına bakıldığında, sol kesimin yüzde 77’sinin, merkez kesimin yüzde 74’ünün ve sağ kesimin yüzde 61’inin endişeli ya da epey endişeli olduğu kayıtlara geçti.[4]

Daha önceki gerilim süreçlerinde Lübnan Hizbullah’ı ya da Gazze’den Hamas’ın attığı füzelerden farklı olarak tesir kapasitesi çok daha büyük ölçekli olan İran füzelerinin toplumdaki karşılığı, önlem setinin güncellenmesi oldu.

İsrail’de tedbir bağlamında en güvenilen iki parametre; erken uyarı sistemi ve hava savunma sistemleri.

İran’dan füze ateşlendiği an hedef alınan bölgedeki vatandaşlara sesli bir mesaj geliyor. Acil uyarı sistemi başlığıyla tiz bir ses eşliğinde gelen mesajları duymamak mümkün değil. Bu mesaj sonrasında yaklaşık 10 ile 12 dakika içinde sığınağa gitmeniz gerektiğini biliyorsunuz. Hemen ardından ikinci aşamaya geçiliyor ve sokaklarda siren sesleri yankılanıyor. Bu füzenin yaklaşık iki dakika içinde bulunduğunuz alana geleceği uyarısı anlamına geliyor.

Ayrıca İsrail’in hava savunma sistemleri (Demir Kubbe, Davut’un Sapanı, Arrow 2-3) gelen füzeleri imha etmek için yönlendiriliyor. Ancak hiçbir sistem mükemmel değil ve savunma sistemlerinden seken füzelerin yerleşim alanlarına düşme ihtimali var. Her ne kadar İran, stratejik hedefleri gözettiğini açıklasa da savunma sistemini aşan füzenin yerleşim alanlarına düşme ihtimali de bulunuyor. Bu safhada füzelerin yarattığı tahribat gözlemlenebiliyor. Onlarca bina tamamen kullanılamaz hale geliyor. 100 metre genişliğinde bir çevrede cam, moloz, şarapnel parçalarıyla karşılaşmak mümkün.

Bombalar altındaki sığınak adaletsizliği

Güvenlik mimarisinin temel dayanak noktalarından biri sığınaklar. İsrail’de farklı stillerde sığınaklar inşa ediliyor.

Yeni inşa edilen binalarda her dairenin orta kısmında güvenli odalar bulunuyor. (İbranice’de “Mamad “olarak biliniyor). Bu özel korumalı odalar 1993 yılından bu yana yasa gereği zorunlu olarak inşa ediliyor. Ancak yüzde 100 korunma sağlamıyor. Bir ihtimal füze ya da füze parçası odaya çok yakın olarak düşerse ölüm tehlikesi bulunuyor. Nitekim ateşkesin ilan edildiği 24 Haziran sabahı İran’ın attığı son füzeler sonucunda 4 kişi bu odalarda olduğu sırada hayatını kaybetti.[5]

İsrail İnşaatçılar Birliği’nin verilerine göre, 2024 yılı sonu itibariyle İsrail genelinde tahmini 2,96 milyon evin yüzde 56’sında (1,67 milyon) Mamad bulunmuyor. Mamadlar yeni şehir ve mahallelerin yanı sıra kentsel dönüşüm geçiren evlerde mevcut. Fakat bunların dışındaki bina sakinlerinin özel bir sığınağa erişimi yok. [6]

Özel odası olmayan İsrail vatandaşları binalardaki ortak kullanım alanlarında saklanıyor.

Konut binalarının çoğunda, 1969 yılında yürürlüğe giren bina yönetmelikleri uyarınca, genellikle bodrum katında olmak üzere ortak konut sığınakları bulunuyor. 1970’lerde ve 1980’lerde yapılan birçok yüksek binanın her katında, İbranice’de Mamak kısaltmasıyla bilinen, sığınaklar yapılmaya başlandı.

İsrail İç Cephe Komutanlığı’na göre, bu tip bir sığınağa erişim yoksa, bir sonraki en iyi seçenek okullarda, belediye binalarında ve yeraltı tren istasyonlarında bulunan ortak kamu sığınakları. Bu sığınaklar Miklat olarak adlandırılıyor.

Fakat herhangi bir sığınağa erişimi olmayan kesimler de var. Örneğin, özellikle inşaat sektörünün çok canlı olduğu Tel Aviv’deki yabancı işçiler. Bir kısmı kayıt dışı olan bu işçiler şehrin merkezine yakın banliyölerde, benzetmek gerekirse gecekondu şartlarında yaşıyor. Neve Sha’anan bölgesinde yoğunlaşan işçiler Sudan, Eritre, Filipinler, Tayland gibi ülkelerden gelerek bu banliyölerde yaşam mücadelesi veriyor.[7] Bu toplumsal grupların yaşadıkları binalarda herhangi bir sığınak imkânı bulunmuyor.

Sığınaklara erişimi olmayanlar yalnızca yabancı işçiler değil. İsrail vatandaşı Bedevi Arapların yaşadığı yerlerde de sığınak bulunmuyor. Filistinli Arapların yaşadığı Doğu Kudüs’te de halka açık sığınak sayısı yetersiz. (60 adet) Özetle, Yahudi olmayan İsrail vatandaşları sığınak mimarisinden yoksun yaşam alanlarında yaşıyor.[8]

Nitekim, İsrail vatandaşı Filistinlilerin yoğun olduğu Hayfa’ya yakın Tamra kentinde sığınak bulunmayan bir evde yaşayan İsrail vatandaşı bazı Araplar hayatlarını kaybetti. İran füzelerinin en ölümcül sonuçlar doğurduğu yerler arasında Arapların yaşadığı haneler yer alıyor.[9]

İsrail halkı İran geriliminde nerede konumlandı?

İsrail vatandaşlarıyla yaptığım sohbetlerde, farklı yelpazede ve duyarlılık seviyesinde cevaplarla karşılaştım. Ayrımı en fazla hissettiğim yerse, metropol ve aynı zamanda tatil beldesi olarak konumlanan deniz kenarındaki Tel Aviv ile taşra diyebileceğimiz, iç kesimlerde ve çöle yakın Beerşeba arasındaki farklılık oldu.

Tel Aviv gibi kentli- kozmopolit dokunun yoğun hissedildiği yerlerde Netanyahu’ya duyulan güvensizlik dile getiriliyor ve İran’a yönelik tepki daha mutedil bir çerçevede aktarılıyor. Buna karşılık Tel Aviv periferisindeki kentlerde (Beerşeba, Holon, Ramat Gan) tepkilerin dozu daha keskin ve Netanyahu’ya destek belirgin bir şekilde hissediliyor.

İsrail kamuoyunda çok ezici bir çoğunlukla desteklenen ortak kanı, İran’a yönelik saldırının doğru olduğu yönünde şekilleniyor. İran’ın 1979 İslam Devrimi’nden bu yana İsrail’i yok etmek istediğine olan inanış mutlak. Anketlerde savaşa olan destek yüzde 70 ve 73 arasında değişiyor.[10] Anketlerin alt kırılımlarına inildiğindeyse sosyolojik kırılmalar da su yüzüne çıkıyor. İsrail vatandaşı Yahudilerin yüzde 80’inin İsrail saldırılarına destek verdiği görülüyor.[11] Kimi anketlerde bu oran yüzde 90 civarında. İsrail vatandaşı Araplarınsa yalnızca üçte biri savaştan yana.

İran’a açılan savaş İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da gücünü tahkim etti. Yıllardır ona karşı ciddi muhalefet yürüten ve bir an önce istifa etmesini isteyen aktörler bile İran’a saldırılmasına destek verici bir pozisyonda konumlandılar. [12]

Savaşın coşkusu devam eder mi?

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail içine düzenlediği saldırıdan sonra, İsrail Gazze’ye yönelik soykırıma başladığında, Hamas’ın hedefindeki yerlerde ABD’den gelen Yahudi din adamlarını gözlemlemiştim. Hamas baskının izlerinin bulunduğu binalara ziyaretleri endoktrinasyon malzemesine dönüşmüştü.

Bu sefer de İran’ın misillemesiyle Tel Aviv şehir merkezinde harap hale gelmiş Arcadia otel ve çevre binalar İsrail vatandaşlarının ziyaret ettiği yerlerdi. Bu ziyaretler sırasında konuştuğumuz kişiler İran tehdidinin yeniden altını çizdi, kafalarındaki soru işaretiyse hükümetlerinin bir çıkış planının olup olmadığıydı. Bununla birlikte konuştuğum bir İsrailli, toplumun bazı kesimlerinde gözlemlenen “Euphoria” (coşku) haline işaret ederek, bu ruh halinin onları hamaset çukuruna sürüklemesine izin vermemeleri gerektiğini söyledi.

İsrail vatandaşlarının ruh hali medyasına da yansıyordu. Örneğin, savaşın hararet kazandığı dönemde merkez-sağ eğilimli Jerusalem Post gazetesinde yayımlanan bir makale “Hiçbir zaman gelmeyeceği düşünülen an geldi” başlığını taşıyordu. Yazıda bölgesel konjonktürün İran’a saldırmak için hiç olmadığı kadar uygun olduğu anlatılıyordu.[13] Vekalet güçlerinin (Hizbullah, Hamas, Esad rejimi vekil güçlerin) zayıfladığı ya da yok olduğu bir dönemde İran’ı hedef almanın rasyonel bir tutum olduğu anlatılıyordu. New York Times’da yer alan bir başka makale de “İsrail neden hamle yapmak zorundaydı?” başlığını taşıyordu. Makalede, İran’ın nükleer silah üretme kapasitesine ramak kaldığını iddia ediliyor ve bu nedenle İsrail’in saldırmasının gerekliliğine işaret ediliyordu. [14]

Anti – semitizm üretim merkezi: İsrail

İsrail’de en çok kullanılan sloganlardan biri, “Never Again” yani bir daha asla.  Bu slogan geçmiş çağlarda Avrupa’da Yahudilere yönelik ayrımcılıklara ve tabii en çok da İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Holokost’a atıfta bulunuyor. Buradan yola çıkılarak, İsrail’in kendini savunmak için saldırması gerektiği iddia ediliyor. Hal böyle olunca Gazze’de devam eden soykırıma bakış, İsrailli rehinelerin durumu parantezine indirgenebiliyor.

Ancak yakın zamanda Thomas Friedman’ın bir yazısında belirttiği gibi İsrail devletinin tutumu nedeniyle dünyanın dört bir yanında Yahudilere yönelik halk tabanlı tepkiler hiç olmadığı kadar berraklaştı: “İsrail, anti-semitizm üreten yeni bir makineye dönüşüyor.”[15] Dünya genelinde yeni kuşaklar İsrail’in izlediği saldırı politikasını meşrulaştırma gayretlerine ödün verme eğiliminde değil. Yıllar içinde bu gerçek daha iyi anlaşılacak.

Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fikir Turu’nun editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı ilk kez 14 Temmuz 2025’te yayımlanmıştır.

[1] https://www.inss.org.il/publication/survey-june-2025/

[2] https://www.bbc.com/turkce/articles/cgryqlw1vkgo

[3] https://www.timesofisrael.com/liveblog_entry/authorities-say-9000-israelis-evacuated-from-their-homes-so-far-amid-iranian-missile-strikes/

[4] https://www.jpost.com/israel-news/article-858333

[5] https://www.timesofisrael.com/4-killed-in-beersheba-as-iran-fires-multiple-missile-salvos-just-before-ceasefire/

[6] https://www.timesofisrael.com/lacking-private-safe-areas-israelis-find-community-and-chaos-in-public-shelters/

[7] https://www.haaretz.com/israel-news/2022-01-22/ty-article-magazine/.highlight/the-slum-in-the-heart-of-tel-aviv-is-about-to-vanish/0000017f-f43e-d487-abff-f7fe646f0000

[8] https://www.ynetnews.com/article/bykntsyngg

[9] https://www.ynetnews.com/article/r1j9yp5qle

[10] https://www.inss.org.il/publication/survey-june-2025/

[11] https://www.jpost.com/israel-news/article-858333

[12] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/israil-siyasetinde-muhalefet-hukumete-elestirilerini-kisti-irana-saldirilara-destek-verdi/3612824

[13] https://www.pressreader.com/israel/jerusalem-post/20250620/281848649574816?srsltid=AfmBOoqa7Cm7O72CgMc9j1pJpn-tuxX0Gnr-ZUhgjDfMOt9fJfMBk6Ln

[14] https://www.nytimes.com/2025/06/21/opinion/israel-iran-attack-nuclear-pre-emptive-strike.html

[15] https://www.nytimes.com/2025/06/10/opinion/israel-gaza-anti-semitism.html

Emre Karaca
Emre Karaca
Emre Karaca- Gazeteci. Habertürk TV'de Muhabir olarak çalışıyor. Öncesinde de Anadolu Ajansı'nda 4 yıl dış haber muhabiri olarak çalıştı. Sonrasında Haber Global TV'de 2 sene siyaset-dış haber odaklı televizyon muhabirliği yaptı. Genel ekseni dış politika olan haberler- röportajlar yapıyor, makaleler yazıyor. Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu. Exeter Üniversitesi'nde "Politics and International Relations of the Middle East" bölümünde master yaptı. Tezinde, İsrail’deki siyasi partilerin Filistin meselesine bakışlarındaki farklı perspektifleri ele aldı.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x