İsrail ordusunda vicdani çözülme

Netanyahu genişletilmiş bir saldırı için birlikleri toplarken, bazı yedek askerler çağrıya direniyor. Vicdanları ile yüzleşen askerler ne düşünüyor? İsrail ordusundaki bu sessiz çözülme neyin habercisi?

Gazze’de aylar süren ağır bombardıman ve yıkımın ardından gözler artık bu dar bölgenin geleceğine çevrildi. Donald Trump’ın Gazze’yi Las Vegas benzeri bir turizm bölgesine dönüştürme hayali karşılık bulmazken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Gazze’yi tamamen işgal edip Yahudi yerleşimcilere açma planı artık açıkça dillendiriliyor. Ancak bu stratejinin önündeki en büyük engel, İsrail ordusuna katılımın ciddi oranda düşmüş olması. İsrailli yedek askerler uzayan savaşın amacını daha fazla sorguluyor ve yeni seferberlik emirlerine çok daha az itaat ediyor.

Yazar Ruth Margalit, The New Yorker dergisi için kaleme aldığı analizde bu çözülmenin ardındaki nedenleri sıralıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Geçen hafta İsrail on binlerce yedek askeri göreve çağırırken, son on sekiz ayda dört kez görev yapmış bir piyade eri olan Eran Tamir, bu kez gitmemeye karar verdi. Başbakan Benjamin Netanyahu, ülkenin Gazze’ye yönelik “yoğun” bir kara saldırısı planladığını duyurmuştu. Ancak Tamir, yayımladığı açık mektupta bu söylemin yanıltıcı olduğunu savundu: “Bu operasyonun rehineleri kurtarmak için yapıldığı, bir hayatta kalma ya da diriliş savaşı olduğu ve bu kez Hamas’ın gerçekten yenileceği söylenecek. Bu bir aldatmaca,” diye yazdı. “Açıklanan hedefleri tamamen yalan olan bir savaşı reddetmek meşrudur. Ahlaki açıdan ülke olarak en dip noktaya indiğimiz bir savaşı reddetmek meşrudur,” görüşünü savundu.

Walla haber sitesinde yayımlanan mektubunda, diğer olası vicdani retçilere de seslendi: “Hamas’ı güçlendirdiğinizi, bir sonraki katliamı teşvik ettiğinizi söyleyecekler.”

Tamir, göreve ilk başladığında çok daha istekliydi. Hamas liderliğindeki bir grup, Ekim 2023’te İsrail yerleşimlerine saldırdığında, Tamir ABD’de uzun bir seyahatteydi. Haberi alır almaz uçağa atlayıp eve döndü ve yirmi dört saatten kısa bir sürede birliğine katıldı.

Durum acildi. İsrail tarihindeki en ağır saldırıyı yaşamıştı ve Hamas Gazze’de iki yüz elliden fazla rehine tutuyordu. Yaklaşık üç yüz bin İsrailli de benzer bir çağrıya kulak vererek, 1973’teki Yom Kippur Savaşı’ndan bu yana en büyük yedek seferberliğine katıldı.

Annesi gitmemesi için yalvardığında, Tamir “Gitmezsem kendimi affedemem,” demişti. Şimdi ise şunu yazıyor: “Kendime, bu savaşta hizmet etmeye devam edersem kendimi asla affetmeyeceğimi söylüyorum.”

Vicdan zorluyor

İsrail ordusu, yedek askerlerin göreve katılım oranlarında her geçen gün düşüş gözlemliyor. Direnişçiler arasında, Eran Tamir gibi muhalefetini ve öfkesini açıkça dile getiren küçük ama büyüyen bir gazi grubu dikkat çekiyor.

Mart ayında, eski bir istihbarat subayı olan Michael Majer, sosyal medyada yaptığı paylaşımda “halkını korumak için orduya katıldığını” ancak mevcut savaşı “İsrail halkının çıkarlarına tamamen aykırı” bulduğunu yazdı.

Geçen ay yaklaşık bin mevcut ve eski pilot ile havacı, “savaşın sona ermesi pahasına da olsa” Gazze’de tutulan rehinelerin serbest bırakılması çağrısında bulunan bir dilekçeye imza attı. (İmzacılar, meslektaşlarının askere çağrılmaması yönünde açık bir talepte bulunmadı. Ancak Hava Kuvvetleri, bu dilekçeyi imzalayanların artık yedek kuvvetlerde görev yapamayacaklarını açıkladı.)

Elit siber istihbarat birimi 8200’den yüzlerce mevcut ve eski asker ile ordu yedeklerindeki doktorlar da benzer içerikte mektupları imzalayarak tepkilerini gösterdi.

Bu protestocular, savaşa yönelik ahlaki itirazlarını açıkça dile getirirken; diğer binlerce yedek asker, “sessiz ret” olarak bilinen bir yöntemle, yani hiçbir açıklama yapmadan sadece görev çağrısına uymayarak savaşa karşı tutum alıyor.

Yedek askerler neden artık çekimser?

İsrail’in ordusunun yaklaşık yüzde yetmişi yedek askerlerden oluşuyor. Eski askerler, genellikle üç yıla yayılmış şekilde toplam en fazla elli dört gün görev yapıyor. Katılım oranı her zaman yüksek olmuştur; çünkü hem erkekler hem de kadınlar için zorunlu olan askerlik hizmeti, İsrail kimliğinin temel bir parçası kabul edilir. Ancak artık bazı askerler, savaşmamanın ülkeye — ya da en azından ailelerine — daha iyi hizmet etmek anlamına geldiğini savunuyor.

İsrail Silahlı Kuvvetleri, göreve katılmayanların oranı hakkında yorum yapmadı. Yakın zamanda düzenlenen bir brifingde, bir ordu sözcüsü “görevleri yerine getirmek için yeterli insan gücüne sahip olduklarını” ifade etti. Ancak Yediot Aharonot gazetesinin haberine göre, Genelkurmay Başkanı kapalı kapılar ardında yapılan bir toplantıda bakanlara ciddi bir asker açığı yaşandığını ve hükümetin Gazze’deki askeri hedeflerine ulaşamayabileceğini söyledi.

İsrail aynı anda Lübnan, Batı Şeria ve Suriye sınırlarına da asker gönderiyor. Bu nedenle bazı yedek askerler beşinci, hatta altıncı kez göreve çağrılıyor. Toplanma noktasında bir asker, kendisinin ve eski birlik arkadaşlarının 200 günden fazla hizmet verdiğini anlattı. Bu uzun görev sürelerinin kişisel bedeli ağır oldu: Evlilikler dağıldı, insanlar işlerini kaybetti. İsrail İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından kısa süre önce yayımlanan bir ankete göre, yedek askerlerin yüzde 41’i görev yaptıktan sonra ya işten kovuldu ya da istifa etmek zorunda kaldı.

Rehineler için müzakere istiyorlar

Savaş başladığında birçok yedek asker, Gazze’ye gönderilmelerinin Hamas’a baskı yaparak rehinelerin serbest bırakılmasına yardımcı olacağına inanmak istedi. Ancak hâlâ 58 rehine tutsak; yaklaşık 23’ünün hayatta olduğu düşünülüyor. Bazı yedek subaylar artık, birçok rehine ailesinin en başından beri dile getirdiği kaygıyı paylaşıyor: Askeri harekât, sevdiklerini riske atıyor ve onların kurtuluşu ancak müzakere edilmiş bir anlaşmayla mümkün olabilir.

Donald Trump, dört günlük Orta Doğu ziyareti öncesinde, Hamas’ın elindeki Amerikalı-İsrailli bir rehinenin serbest bırakılmasını sağladı. İsrailliler bu gelişmeden memnuniyet duysa da, Trump’ın artık meseleyle ilgilenmeyeceği yönündeki endişe yaygındı. Trump, Riyad’a vardığında Suudi Arabistan’ın ABD’ye 600 milyar dolarlık yatırım yapmasını ve 140 milyar dolar tutarında bir silah anlaşmasını duyurdu. Ancak bu anlaşma, Suudi Arabistan’ın İsrail’le diplomatik ilişkileri normalleştirmesini içermiyordu. Bu durum, Netanyahu hükümeti için büyük bir hayal kırıklığı oldu.

Bir başka darbe de Trump’ın kısa süre önce yaptığı bir açıklamayla geldi. Savaşın başlamasından kısa süre sonra Yemen’deki Husilerin İsrail şehirlerine yönelik hava saldırılarında ABD’nin artık İsrail’e misilleme konusunda destek vermeyeceğini ilan etmesi, Tel Aviv’de tedirginlikle karşılandı.

Bulanan hedefler, büyüyen çatlaklar

İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes anlaşması mart ayında çöktü. Anlaşma, İsrail’in Gazze’den çekilmesini ve Hamas’ın elinde kalan rehineleri serbest bırakmasını öngörüyordu. Ancak İsrail, stratejik bir koridoru boşaltmayı reddetti ve Hamas’ın silahsızlanmasını şart koştu. Bunun üzerine Hamas hem rehineleri bırakmayı hem de silah bırakmayı reddettiğini açıkladı.

Bu gelişmeden sonra İsrail, Gazze’ye insani yardım girişini büyük ölçüde engelledi. Savunma Bakanı, yardımın kesilmesini Hamas üzerindeki “baskı araçlarından biri” olarak tanımladı. Birleşmiş Milletler destekli bir uzmanlar heyeti, Gazze’nin tamamının yüksek açlık riski altında olduğunu; yaklaşık yarım milyon insanın ise doğrudan açlıkla karşı karşıya bulunduğunu bildirdi. Gazze’de geniş bir kesime gıda ulaştıran World Central Kitchen (Dünya Merkez Mutfak) adlı sivil toplum kuruluşu ise kısa süre önce elindeki tüm erzakın tükendiğini açıkladı.

İsrail ordusu, yedek askerlerin yeniden seferber edilmesini “Hamas’ı kendi şartlarında bir ateşkese zorlamanın yeni bir yöntemi” olarak duyurdu. Ancak hükümetin, Gazze’de kalıcı bir askeri varlık kurma yönündeki niyeti de giderek netleşti. Netanyahu kabinesi, yedek askerlerin çağrısıyla başlayan yeni harekâtı onayladı. Planlanan üç aşamalı harekâtın ilk adımında geniş çaplı seferberlik yer alıyor. İkinci aşamada, Gazze’nin yaklaşık iki milyon sakininin güneyde dar bir alana yerleştirilmesi öngörülüyor. Üçüncü aşamada ise İsrail, Gazze’nin büyük bölümünün kontrolünü ele geçirmeyi hedefliyor. Hükümet sözcüsü, The Times gazetesine yaptığı açıklamada amaçlarının bölgeyi kalıcı olarak işgal etmek olmadığını savundu. Ancak Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, televizyondan canlı yayınlanan bir açıklamasında “Gazze Şeridi’ni fethedeceğiz” dedi. Aynı saatlerde Netanyahu da bir video yayınlayarak “İsrail güçleri yalnızca daha sonra geri çekilmek üzere müdahale etmeyecek” ifadelerini kullandı.

İsrail hükümeti, yakın zamanda askeri komutanlara yeni harekâtın hedeflerini içeren bir belge dağıttı. Haaretz gazetesinden Yaniv Kubovich’in haberine göre komutanlar, öncelikli hedefler arasında Gazze’nin “operasyonel kontrolünü ele geçirmek” ve “nüfusu yoğunlaştırmak ve harekete geçirmek” olduğunu görünce şaşkınlık yaşadı. Rehinelerin serbest bırakılması ise öncelikler listesinde altıncı ve son sıradaydı. Bu durum, Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyonunun öncelikleriyle, rehinelerin ülkenin en acil meselesi olduğunu düşünen geniş İsrail kamuoyu arasındaki uçurumu gözler önüne serdi.

Ateşkesin çökmesinden bu yana, İsrail’in düzenlediği şiddetli hava saldırıları yüzlerce Gazzelinin (çoğunluğu çocukların) hayatını kaybetmesine neden oldu. Ancak ordu şimdiye dek kara birliklerini Gazze’ye sokmaktan kaçındı. Maariv gazetesi, planlanan kara harekâtının gerçek bir saldırı mı yoksa müzakere taktiği mi olduğu konusunda soru işaretleri olduğunu yazdı.

Bir yedek asker durumu şöyle özetliyor: “Savaşın hedeflerinin bulanıklaştığını ve sahadaki gerçeklerle ‘rehinelerin iadesi’ ya da ‘Hamas’ın yenilmesi’ gibi sloganlar arasında büyük bir uçurum oluştuğunu görüyorum.” Aynı asker kısa süre önce komutanına bir mesaj gönderip şöyle demiş: “Artık yeter. Ailem bunu kaldıramaz. Geceleri uyuyamıyorum.”

Köşeye sıkışan Netanyahu toplumu aşındırıyor

Yetmiş üç yaşındaki eski savaş pilotu Uri Arad, kendisine askere gidip gitmeme konusunda danışan genç erkeklerin sayısının giderek arttığını söylüyor. Kimseye ne yapması gerektiğini söylemiyor ama onların yerinde olsa ne yapacağını söylüyor: Reddetmek.

Arad, Yom Kippur Savaşı sırasında Mısırlılar tarafından esir alınmış ve altı hafta boyunca alıkonmuş bir asker. “Beni ayakta tutan şey, ülkenin beni geri getirmek için her şeyi yapacağını bilmekti. İnanmak değil, bilmek,” diyor. Bugün İsrail’in Hamas’la yaptığı rehine anlaşmasından geri adım atarak askeri operasyonlarını genişletmesini, rehinelerden vazgeçmek olarak görüyor. Ona göre bu, “ülkenin ruhunu kaybetmesi” demek. “İsrail’in öldürdüğü masum Filistinlilerin sayısını açıklamak ya da görmezden gelmek artık imkânsız hale geldi. Savaş, İsrail’in ahlaki zeminini, uluslararası konumunu ve toplumsal bütünlüğünü aşındırdı,” diyor.

Askerlik hizmetini sürdüren birçok İsrailli dahi, yedek askerler üzerindeki yükün sürdürülemez hale geldiğini kabul ediyor. Ancak bazılarına göre, savaşı şimdi sonlandırmak, Hamas’ın hâlâ İsrail sınırına iki milden daha az bir mesafede etkin bir şekilde kontrolünü sürdürebildiğini ve dolayısıyla İsrail’in onu yenemediğini kabul etmek anlamına gelir. 7 Ekim saldırılarının ölçeği ve vahşeti, bu savaşı ilk aylarda kaçınılmaz kılmıştı. Ancak son kamuoyu yoklamalarına göre, artık sadece yüzde 35’lik bir kesim savaşın devam etmesinin ülkenin çıkarına olduğunu düşünüyor. Buna rağmen, Başbakan Netanyahu’nun aşırı milliyetçi koalisyon ortakları, savaşın sonlandırılması hâlinde hükümeti düşürmekle tehdit ediyor. Bu ortaklar, Gazze’deki İsrail varlığının –tercihen Yahudi yerleşimleri ve kalıcı askeri işgalle– devam etmesini istiyor.

“Daha ne kadar sürecek?”

Çatışmanın on sekizinci ayına girilirken, Gazze harabeye dönmüş durumda. İsrail ise uluslararası alanda izole olmuş, içeride ise derin bir siyasal ve toplumsal krizle karşı karşıya. Halkın yüzde 53’ü, Netanyahu’nun savaşı kişisel çıkarları doğrultusunda sürdürdüğüne inanıyor. Yolsuzluklar, seçim kampanyası için Katar’dan para almak ve ultra-Ortodoks Yahudilerin askerlikten muaf tutulmasını öngören, kamuoyunda büyük tepki toplayan yasa tasarısının mimarı olmakla suçlanan Netanyahu, ülkeyi uzun ve yıpratıcı bir savaşa sokarak giderek kötüleşen haber gündeminden uzaklaşmayı umuyor.

Asker bulmakta zorlanan ordu, temmuz ayından bu yana yaklaşık 19 bin ultra-Ortodoks erkeğe askerlik bildirimi gönderdi. Ancak bunlardan yalnızca 300’ü askere alındı.

İsrail komando kuvvetlerinde görev yapan yedek Binbaşı Itzhaki Glick, kısa süre önce yaptığı bir değerlendirmede şunları söyledi: “Yedek askerler, siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle göreve gitmeyi reddettiklerinde aslında ülkeyi ve Siyonist projeyi yok ettiklerini bilen en vatansever insanlardır.” Glick’e göre ülkede yaygın bir bitkinlik hâkim: “Birlikte görev yaptığım adamlar hâlâ göreve gelmeye kararlı, ama bu daha ne kadar sürecek?”

Bu yazı ilk kez 5 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Ruth Margalit, The New Yorker dergisinde yayınlanan “The Israeli Soldiers Who Refuse to Fight in Gaza” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.newyorker.com/news/the-lede/the-israeli-soldiers-who-refuse-to-fight-in-gaza

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

İsrail ordusunda vicdani çözülme

Netanyahu genişletilmiş bir saldırı için birlikleri toplarken, bazı yedek askerler çağrıya direniyor. Vicdanları ile yüzleşen askerler ne düşünüyor? İsrail ordusundaki bu sessiz çözülme neyin habercisi?

Gazze’de aylar süren ağır bombardıman ve yıkımın ardından gözler artık bu dar bölgenin geleceğine çevrildi. Donald Trump’ın Gazze’yi Las Vegas benzeri bir turizm bölgesine dönüştürme hayali karşılık bulmazken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Gazze’yi tamamen işgal edip Yahudi yerleşimcilere açma planı artık açıkça dillendiriliyor. Ancak bu stratejinin önündeki en büyük engel, İsrail ordusuna katılımın ciddi oranda düşmüş olması. İsrailli yedek askerler uzayan savaşın amacını daha fazla sorguluyor ve yeni seferberlik emirlerine çok daha az itaat ediyor.

Yazar Ruth Margalit, The New Yorker dergisi için kaleme aldığı analizde bu çözülmenin ardındaki nedenleri sıralıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri aktarıyoruz:

“Geçen hafta İsrail on binlerce yedek askeri göreve çağırırken, son on sekiz ayda dört kez görev yapmış bir piyade eri olan Eran Tamir, bu kez gitmemeye karar verdi. Başbakan Benjamin Netanyahu, ülkenin Gazze’ye yönelik “yoğun” bir kara saldırısı planladığını duyurmuştu. Ancak Tamir, yayımladığı açık mektupta bu söylemin yanıltıcı olduğunu savundu: “Bu operasyonun rehineleri kurtarmak için yapıldığı, bir hayatta kalma ya da diriliş savaşı olduğu ve bu kez Hamas’ın gerçekten yenileceği söylenecek. Bu bir aldatmaca,” diye yazdı. “Açıklanan hedefleri tamamen yalan olan bir savaşı reddetmek meşrudur. Ahlaki açıdan ülke olarak en dip noktaya indiğimiz bir savaşı reddetmek meşrudur,” görüşünü savundu.

Walla haber sitesinde yayımlanan mektubunda, diğer olası vicdani retçilere de seslendi: “Hamas’ı güçlendirdiğinizi, bir sonraki katliamı teşvik ettiğinizi söyleyecekler.”

Tamir, göreve ilk başladığında çok daha istekliydi. Hamas liderliğindeki bir grup, Ekim 2023’te İsrail yerleşimlerine saldırdığında, Tamir ABD’de uzun bir seyahatteydi. Haberi alır almaz uçağa atlayıp eve döndü ve yirmi dört saatten kısa bir sürede birliğine katıldı.

Durum acildi. İsrail tarihindeki en ağır saldırıyı yaşamıştı ve Hamas Gazze’de iki yüz elliden fazla rehine tutuyordu. Yaklaşık üç yüz bin İsrailli de benzer bir çağrıya kulak vererek, 1973’teki Yom Kippur Savaşı’ndan bu yana en büyük yedek seferberliğine katıldı.

Annesi gitmemesi için yalvardığında, Tamir “Gitmezsem kendimi affedemem,” demişti. Şimdi ise şunu yazıyor: “Kendime, bu savaşta hizmet etmeye devam edersem kendimi asla affetmeyeceğimi söylüyorum.”

Vicdan zorluyor

İsrail ordusu, yedek askerlerin göreve katılım oranlarında her geçen gün düşüş gözlemliyor. Direnişçiler arasında, Eran Tamir gibi muhalefetini ve öfkesini açıkça dile getiren küçük ama büyüyen bir gazi grubu dikkat çekiyor.

Mart ayında, eski bir istihbarat subayı olan Michael Majer, sosyal medyada yaptığı paylaşımda “halkını korumak için orduya katıldığını” ancak mevcut savaşı “İsrail halkının çıkarlarına tamamen aykırı” bulduğunu yazdı.

Geçen ay yaklaşık bin mevcut ve eski pilot ile havacı, “savaşın sona ermesi pahasına da olsa” Gazze’de tutulan rehinelerin serbest bırakılması çağrısında bulunan bir dilekçeye imza attı. (İmzacılar, meslektaşlarının askere çağrılmaması yönünde açık bir talepte bulunmadı. Ancak Hava Kuvvetleri, bu dilekçeyi imzalayanların artık yedek kuvvetlerde görev yapamayacaklarını açıkladı.)

Elit siber istihbarat birimi 8200’den yüzlerce mevcut ve eski asker ile ordu yedeklerindeki doktorlar da benzer içerikte mektupları imzalayarak tepkilerini gösterdi.

Bu protestocular, savaşa yönelik ahlaki itirazlarını açıkça dile getirirken; diğer binlerce yedek asker, “sessiz ret” olarak bilinen bir yöntemle, yani hiçbir açıklama yapmadan sadece görev çağrısına uymayarak savaşa karşı tutum alıyor.

Yedek askerler neden artık çekimser?

İsrail’in ordusunun yaklaşık yüzde yetmişi yedek askerlerden oluşuyor. Eski askerler, genellikle üç yıla yayılmış şekilde toplam en fazla elli dört gün görev yapıyor. Katılım oranı her zaman yüksek olmuştur; çünkü hem erkekler hem de kadınlar için zorunlu olan askerlik hizmeti, İsrail kimliğinin temel bir parçası kabul edilir. Ancak artık bazı askerler, savaşmamanın ülkeye — ya da en azından ailelerine — daha iyi hizmet etmek anlamına geldiğini savunuyor.

İsrail Silahlı Kuvvetleri, göreve katılmayanların oranı hakkında yorum yapmadı. Yakın zamanda düzenlenen bir brifingde, bir ordu sözcüsü “görevleri yerine getirmek için yeterli insan gücüne sahip olduklarını” ifade etti. Ancak Yediot Aharonot gazetesinin haberine göre, Genelkurmay Başkanı kapalı kapılar ardında yapılan bir toplantıda bakanlara ciddi bir asker açığı yaşandığını ve hükümetin Gazze’deki askeri hedeflerine ulaşamayabileceğini söyledi.

İsrail aynı anda Lübnan, Batı Şeria ve Suriye sınırlarına da asker gönderiyor. Bu nedenle bazı yedek askerler beşinci, hatta altıncı kez göreve çağrılıyor. Toplanma noktasında bir asker, kendisinin ve eski birlik arkadaşlarının 200 günden fazla hizmet verdiğini anlattı. Bu uzun görev sürelerinin kişisel bedeli ağır oldu: Evlilikler dağıldı, insanlar işlerini kaybetti. İsrail İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından kısa süre önce yayımlanan bir ankete göre, yedek askerlerin yüzde 41’i görev yaptıktan sonra ya işten kovuldu ya da istifa etmek zorunda kaldı.

Rehineler için müzakere istiyorlar

Savaş başladığında birçok yedek asker, Gazze’ye gönderilmelerinin Hamas’a baskı yaparak rehinelerin serbest bırakılmasına yardımcı olacağına inanmak istedi. Ancak hâlâ 58 rehine tutsak; yaklaşık 23’ünün hayatta olduğu düşünülüyor. Bazı yedek subaylar artık, birçok rehine ailesinin en başından beri dile getirdiği kaygıyı paylaşıyor: Askeri harekât, sevdiklerini riske atıyor ve onların kurtuluşu ancak müzakere edilmiş bir anlaşmayla mümkün olabilir.

Donald Trump, dört günlük Orta Doğu ziyareti öncesinde, Hamas’ın elindeki Amerikalı-İsrailli bir rehinenin serbest bırakılmasını sağladı. İsrailliler bu gelişmeden memnuniyet duysa da, Trump’ın artık meseleyle ilgilenmeyeceği yönündeki endişe yaygındı. Trump, Riyad’a vardığında Suudi Arabistan’ın ABD’ye 600 milyar dolarlık yatırım yapmasını ve 140 milyar dolar tutarında bir silah anlaşmasını duyurdu. Ancak bu anlaşma, Suudi Arabistan’ın İsrail’le diplomatik ilişkileri normalleştirmesini içermiyordu. Bu durum, Netanyahu hükümeti için büyük bir hayal kırıklığı oldu.

Bir başka darbe de Trump’ın kısa süre önce yaptığı bir açıklamayla geldi. Savaşın başlamasından kısa süre sonra Yemen’deki Husilerin İsrail şehirlerine yönelik hava saldırılarında ABD’nin artık İsrail’e misilleme konusunda destek vermeyeceğini ilan etmesi, Tel Aviv’de tedirginlikle karşılandı.

Bulanan hedefler, büyüyen çatlaklar

İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes anlaşması mart ayında çöktü. Anlaşma, İsrail’in Gazze’den çekilmesini ve Hamas’ın elinde kalan rehineleri serbest bırakmasını öngörüyordu. Ancak İsrail, stratejik bir koridoru boşaltmayı reddetti ve Hamas’ın silahsızlanmasını şart koştu. Bunun üzerine Hamas hem rehineleri bırakmayı hem de silah bırakmayı reddettiğini açıkladı.

Bu gelişmeden sonra İsrail, Gazze’ye insani yardım girişini büyük ölçüde engelledi. Savunma Bakanı, yardımın kesilmesini Hamas üzerindeki “baskı araçlarından biri” olarak tanımladı. Birleşmiş Milletler destekli bir uzmanlar heyeti, Gazze’nin tamamının yüksek açlık riski altında olduğunu; yaklaşık yarım milyon insanın ise doğrudan açlıkla karşı karşıya bulunduğunu bildirdi. Gazze’de geniş bir kesime gıda ulaştıran World Central Kitchen (Dünya Merkez Mutfak) adlı sivil toplum kuruluşu ise kısa süre önce elindeki tüm erzakın tükendiğini açıkladı.

İsrail ordusu, yedek askerlerin yeniden seferber edilmesini “Hamas’ı kendi şartlarında bir ateşkese zorlamanın yeni bir yöntemi” olarak duyurdu. Ancak hükümetin, Gazze’de kalıcı bir askeri varlık kurma yönündeki niyeti de giderek netleşti. Netanyahu kabinesi, yedek askerlerin çağrısıyla başlayan yeni harekâtı onayladı. Planlanan üç aşamalı harekâtın ilk adımında geniş çaplı seferberlik yer alıyor. İkinci aşamada, Gazze’nin yaklaşık iki milyon sakininin güneyde dar bir alana yerleştirilmesi öngörülüyor. Üçüncü aşamada ise İsrail, Gazze’nin büyük bölümünün kontrolünü ele geçirmeyi hedefliyor. Hükümet sözcüsü, The Times gazetesine yaptığı açıklamada amaçlarının bölgeyi kalıcı olarak işgal etmek olmadığını savundu. Ancak Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, televizyondan canlı yayınlanan bir açıklamasında “Gazze Şeridi’ni fethedeceğiz” dedi. Aynı saatlerde Netanyahu da bir video yayınlayarak “İsrail güçleri yalnızca daha sonra geri çekilmek üzere müdahale etmeyecek” ifadelerini kullandı.

İsrail hükümeti, yakın zamanda askeri komutanlara yeni harekâtın hedeflerini içeren bir belge dağıttı. Haaretz gazetesinden Yaniv Kubovich’in haberine göre komutanlar, öncelikli hedefler arasında Gazze’nin “operasyonel kontrolünü ele geçirmek” ve “nüfusu yoğunlaştırmak ve harekete geçirmek” olduğunu görünce şaşkınlık yaşadı. Rehinelerin serbest bırakılması ise öncelikler listesinde altıncı ve son sıradaydı. Bu durum, Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyonunun öncelikleriyle, rehinelerin ülkenin en acil meselesi olduğunu düşünen geniş İsrail kamuoyu arasındaki uçurumu gözler önüne serdi.

Ateşkesin çökmesinden bu yana, İsrail’in düzenlediği şiddetli hava saldırıları yüzlerce Gazzelinin (çoğunluğu çocukların) hayatını kaybetmesine neden oldu. Ancak ordu şimdiye dek kara birliklerini Gazze’ye sokmaktan kaçındı. Maariv gazetesi, planlanan kara harekâtının gerçek bir saldırı mı yoksa müzakere taktiği mi olduğu konusunda soru işaretleri olduğunu yazdı.

Bir yedek asker durumu şöyle özetliyor: “Savaşın hedeflerinin bulanıklaştığını ve sahadaki gerçeklerle ‘rehinelerin iadesi’ ya da ‘Hamas’ın yenilmesi’ gibi sloganlar arasında büyük bir uçurum oluştuğunu görüyorum.” Aynı asker kısa süre önce komutanına bir mesaj gönderip şöyle demiş: “Artık yeter. Ailem bunu kaldıramaz. Geceleri uyuyamıyorum.”

Köşeye sıkışan Netanyahu toplumu aşındırıyor

Yetmiş üç yaşındaki eski savaş pilotu Uri Arad, kendisine askere gidip gitmeme konusunda danışan genç erkeklerin sayısının giderek arttığını söylüyor. Kimseye ne yapması gerektiğini söylemiyor ama onların yerinde olsa ne yapacağını söylüyor: Reddetmek.

Arad, Yom Kippur Savaşı sırasında Mısırlılar tarafından esir alınmış ve altı hafta boyunca alıkonmuş bir asker. “Beni ayakta tutan şey, ülkenin beni geri getirmek için her şeyi yapacağını bilmekti. İnanmak değil, bilmek,” diyor. Bugün İsrail’in Hamas’la yaptığı rehine anlaşmasından geri adım atarak askeri operasyonlarını genişletmesini, rehinelerden vazgeçmek olarak görüyor. Ona göre bu, “ülkenin ruhunu kaybetmesi” demek. “İsrail’in öldürdüğü masum Filistinlilerin sayısını açıklamak ya da görmezden gelmek artık imkânsız hale geldi. Savaş, İsrail’in ahlaki zeminini, uluslararası konumunu ve toplumsal bütünlüğünü aşındırdı,” diyor.

Askerlik hizmetini sürdüren birçok İsrailli dahi, yedek askerler üzerindeki yükün sürdürülemez hale geldiğini kabul ediyor. Ancak bazılarına göre, savaşı şimdi sonlandırmak, Hamas’ın hâlâ İsrail sınırına iki milden daha az bir mesafede etkin bir şekilde kontrolünü sürdürebildiğini ve dolayısıyla İsrail’in onu yenemediğini kabul etmek anlamına gelir. 7 Ekim saldırılarının ölçeği ve vahşeti, bu savaşı ilk aylarda kaçınılmaz kılmıştı. Ancak son kamuoyu yoklamalarına göre, artık sadece yüzde 35’lik bir kesim savaşın devam etmesinin ülkenin çıkarına olduğunu düşünüyor. Buna rağmen, Başbakan Netanyahu’nun aşırı milliyetçi koalisyon ortakları, savaşın sonlandırılması hâlinde hükümeti düşürmekle tehdit ediyor. Bu ortaklar, Gazze’deki İsrail varlığının –tercihen Yahudi yerleşimleri ve kalıcı askeri işgalle– devam etmesini istiyor.

“Daha ne kadar sürecek?”

Çatışmanın on sekizinci ayına girilirken, Gazze harabeye dönmüş durumda. İsrail ise uluslararası alanda izole olmuş, içeride ise derin bir siyasal ve toplumsal krizle karşı karşıya. Halkın yüzde 53’ü, Netanyahu’nun savaşı kişisel çıkarları doğrultusunda sürdürdüğüne inanıyor. Yolsuzluklar, seçim kampanyası için Katar’dan para almak ve ultra-Ortodoks Yahudilerin askerlikten muaf tutulmasını öngören, kamuoyunda büyük tepki toplayan yasa tasarısının mimarı olmakla suçlanan Netanyahu, ülkeyi uzun ve yıpratıcı bir savaşa sokarak giderek kötüleşen haber gündeminden uzaklaşmayı umuyor.

Asker bulmakta zorlanan ordu, temmuz ayından bu yana yaklaşık 19 bin ultra-Ortodoks erkeğe askerlik bildirimi gönderdi. Ancak bunlardan yalnızca 300’ü askere alındı.

İsrail komando kuvvetlerinde görev yapan yedek Binbaşı Itzhaki Glick, kısa süre önce yaptığı bir değerlendirmede şunları söyledi: “Yedek askerler, siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle göreve gitmeyi reddettiklerinde aslında ülkeyi ve Siyonist projeyi yok ettiklerini bilen en vatansever insanlardır.” Glick’e göre ülkede yaygın bir bitkinlik hâkim: “Birlikte görev yaptığım adamlar hâlâ göreve gelmeye kararlı, ama bu daha ne kadar sürecek?”

Bu yazı ilk kez 5 Haziran 2025’te yayımlanmıştır.

Ruth Margalit, The New Yorker dergisinde yayınlanan “The Israeli Soldiers Who Refuse to Fight in Gaza” başlıklı yazısından bölümler Mustafa Alkan tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısı ile yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.
https://www.newyorker.com/news/the-lede/the-israeli-soldiers-who-refuse-to-fight-in-gaza

Fikir Turu
Fikir Turuhttps://fikirturu.com/
Fikir Turu, yalnızca Türkiye’deki düşünce hayatını değil, dünyanın da ne düşündüğünü, tartıştığını okurlarına aktarmaya çalışıyor. Bu amaçla, İngilizce, Arapça, Rusça, Almanca ve Çince yazılmış önemli makalelerin belli başlı bölümlerini çevirerek, editoryal katkılarla okuruna sunmaya çalışıyor. Her makalenin orijinal metnine ve değerli çevirmen arkadaşlarımızın bilgilerine makalenin alt kısmındaki notlardan ulaşabilirsiniz.

YORUMLAR

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Son Eklenenler

0
Would love your thoughts, please comment.x